tag:blogger.com,1999:blog-67960992115582675962024-02-07T05:35:41.670+03:00eren logogluA. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.comBlogger545125tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-24896524252001868242022-06-20T18:06:00.000+03:002022-06-20T18:06:06.836+03:00DG<p>Bugün günlerden 20 Haziran</p><p>Bugün doğum günü var Deniz'in</p><p><br /></p><p>En uzun gündüzden bir gece önce</p><p>Geliverdi yeryüzüne yaşamak için</p><p><br /></p><p>Rakamlardan ibaret bir senenin ortasında</p><p>Eski coğrafyadan bir şaire göre yolun yarısında</p><p><br /></p><p>Oysa ardında bırakılan koca bir ömür</p><p>Neler oldu bitti içine çokça sığdı keder</p><p><br /></p><p>Kimse bilmez ki ne badirelerden geçti</p><p>Unutulmuş bir dosya kayıp kentler rehberinde</p><p><br /></p><p>Olsun, belki bir cava şişesi birazdan patlar</p><p>Anlaşılamamış bir şiir mısrası şu anda okunur</p><p><br /></p><p>Sahi ben ne yapıyordum yokluğunda taşranın?</p><p>Neredeydim bunca keşmekeşin arasında?</p><p><br /></p><p>Olsun, artık buradayım ya, yanında dalgaların</p><p><br /></p><p>Soğuk kuzey rüzgarıyla Katalan rumbası</p><p>Can havliyle bize kalan son aşıklar koyunda </p><p><br /></p><p>Aynı köşebaşlarında bir daha buluşamasak da </p><p>Su da bizim, çam ağaçları da bizim, kara da</p><p><br /></p><p>Dört tarafı duvarlarla çevrili</p><p>Her tarafı denizlerle çevrili</p><p>Bir ülke yalnızlığı içimde</p><p><br /></p><p>Varsın olsun</p><p>Büyülü gerçeklikle anlatırız hikayesini</p><p><br /></p><p>Özgürlük bizim, mutluluk bizim, yarın bizim</p><p>Benimle misin desem yakın düşlerimde </p><p><br /></p><p>Bir mahallemiz var iki odası bize yeter</p><p>Bir kanal keşfederiz meyveli pastası ekranda </p><p>Bir bar açılır mar i muntanya içilir kadehler </p><p><br /></p><p>Peki ben şimdi ne yapsam, ben işte ne yapsam</p><p>Seni sevsem, sana sarılsam, söyle ne yapsam</p><p><br /></p><p>"Biliyorsun değil mi?" </p><p>Dedi.</p><p><br /></p><p>O anda durdu zaman</p><p><br /></p><p>Orada değişti dünya</p><p>Ortalık göz gözü görmez bir toz duman</p><p><br /></p><p>Oradan başladı bu umuda yolculuk...</p><p><br /></p><p>20 Haziran 2022</p><p><br /></p><p>Eren Loğoğlu</p>A. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-81192792508307145872017-09-19T18:45:00.001+03:002017-09-19T18:45:09.325+03:00ÜÇ GÜN SONRA<br />
Üç gün sonra<br />
Gerildiği çarmıhtan kurtulup<br />
Göğe yükseldi İsa<br />
<br />
Üç gün sonra<br />
Okyanusların suları çekildi<br />
Yerkürenin yatağına<br />
<br />
Üç gün sonra<br />
Alevler ve dumanlar yükseldi<br />
Uzayan kulelerinden kentlerin<br />
<br />
Üç gün sonra<br />
Güneş ve ay<br />
Aşıklara bir sevgi duruşunda sanki<br />
Terk etmedi yörüngesini<br />
<br />
Üç gün sonra<br />
Doğu ile batı<br />
Sarılacakmışçasına<br />
Yaklaştı birbirine koşar adım<br />
<br />
Üç gün sonra<br />
Hayvanlar alemi<br />
İrkilerek uyandı bir garip sesle<br />
<br />
Üç gün sonra<br />
Ne bitki örtüsü ne toz ne toprak<br />
Sessiz kalabildi bu manzaraya<br />
<br />
Üç gün sonra<br />
Seninle ben kavuşunca<br />
<br />
Öyle bir çekim olacak ki aramızda<br />
Kimyasal, biyolojik ve kanun namına<br />
<br />
Tüm bunlar yaşanacak<br />
Yabancılaşacak bizden başkası<br />
<br />
Sadece biz kalmışız<br />
Asansörün içinde gibi ikimiz<br />
<br />
Görmüyoruz kendimizin dışında hiçbir şeyi<br />
Binalar, börtü böcek ve yollar kayıp<br />
<br />
Bir deniz var<br />
Her güzelliğin hayata düşürdüğü derinlerdeki iz<br />
<br />
Üç gün sonra<br />
Ben sana kavuşunca<br />
<br />
Kaldığı yerden<br />
Ve yeniden başlayacak hikayemiz<br />
<br />
18 Eylül 2017<br />
<br />
Eren LoğoğluA. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-21701928553525613542017-08-20T00:23:00.000+03:002017-08-27T02:23:24.194+03:00DENİZ TUTMASI<i>İstanbul'da, </i><br />
<i>Barcelona'da</i><br />
<i>Veya bir başka yerde</i><br />
<i><br /></i>
<i>Nerede olursak olalım</i><br />
<i><br /></i>
<i>Bizi üzebilirsiniz geceden gündüze</i><br />
<i>Bizi yorabilirsiniz korkutarak</i><br />
<i>Bizi kovabilirsiniz yalanlarınızla</i><br />
<i><br /></i>
<i>Ama yaşamamızı engelleyemeyeceksiniz</i><br />
<i>Yaşayacağız size rağmen</i><br />
<i>Ve yalnızca yaşayacağız</i><br />
<i><br /></i>
<i>Yalnız değil üstelik </i><br />
<i>Hep birlikte, bizim gibilerle</i><br />
<i>Ve bize benzemeyenlerle barış içinde</i><br />
<i><br /></i>
<i>Aynı kentlerin meydanlarında</i><br />
<i>Aynı sokak lambaları altında</i><br />
<i>Aynı duygularla ve dayanışmayla</i><br />
<i><br /></i>
<i>İnsanca ve medeni bir biçimde</i><br />
<i>Sıradan ve keyifli bir hayatı</i><br />
<i>Bu dünyada eğlenmesini bilerek</i><br />
<i><br /></i>
<i>Yani sizin gibi değil</i><br />
<i><br /></i>
<i>Biz mutlu olacağız</i><br />
<i>Biz vicdanlı olacağız</i><br />
<i>Biz iyi olacağız</i><br />
<i>Biz rasyonel olacağız</i><br />
<i><br /></i>
<i>Sizin gibi olmayacağız özetle</i><br />
<i>İnsana ve yaşama düşman sizin gibi</i><br />
<i><br /></i>
<i>Ölümü, şiddeti ve vahşeti kutsayanlara inat</i><br />
<i>Kendimize mavi gelecekler kuracağız</i><br />
<i>Çemberinde kötülüğün zerresi olmayan</i><br />
<i>Gülmeyi en çok hak edenler gülecek elbet</i><br />
<i><br /></i>
<i>Kaybetmek yok umudu</i><br />
<i>Şimdi daha güçlü bir şekilde</i><br />
<i>Yaşasın sevgi</i><br />
<i>Yaşasın insan</i><br />
<i>Yaşasın hayat</i><br />
<br />
***<br />
<br />
Pastel boyaların morundan<br />
Külliyatlar denizine<br />
<br />
Bu bir serenat Deniz'e<br />
<br />
Üzerinde arması işlenmiş bir ceket<br />
Elinde jelatini açılmamış armağanlar<br />
<br />
Oturuyor baş ucunda koltuğun<br />
Gözlerinde bin ışık yılı hasret<br />
<br />
Yatağa uzanmış zifiri karanlıkta<br />
Göğsünün üstünde akıllı bir kutu<br />
<br />
Parlayıp kayan ekran değil yıldızlar<br />
Birer birer parmağından göklere<br />
<br />
Sofraların dışına taşan<br />
Çeşit çeşit kahve altlıkları<br />
<br />
Biz yaylalardan adaya dönerken<br />
Soğuk bir köy esintisi kıvamında<br />
<br />
Şarap bağlarında koku ve aroma<br />
Kadehlerle milonga yapan allık<br />
<br />
Nereye gitsek bir masamız olurdu<br />
Cebimizden çıkarıp sonsuzu koyduk<br />
<br />
Hafif bir görme makyajı<br />
Ütüsüz de olsa havadar bir gömlek<br />
<br />
Yedik içtik tıka basa doyduk<br />
Suyunu çekti kum saati sünger misali<br />
<br />
Güneye indik tanıdık geldi<br />
Doğum günü pastası niyetine<br />
<br />
Batıya baktık kale altı tropik<br />
Kokteyllerde yüzdük kafa güzel<br />
<br />
Eteklerin uçuşurdu tapınaklar şahit<br />
Tanrıların savaştığı yüksek şehirde<br />
<br />
Plakasından tanırdık komşuyu<br />
Dere tepe kayalıklarında masalın<br />
<br />
Sonra bizi alıp evine götüren<br />
Elinden tutan mekanlar vardı sevdik<br />
<br />
Belim tutulsa eğilsem sana<br />
Çekip çıkarırdın beni haremlerden<br />
<br />
Tarihi eserlere yazıldı ismimiz<br />
Kalıntılarını topladık geçmişin<br />
<br />
Binalar gördük resimlere baktık<br />
Yürüdük kuşak gibi renklerin arasından<br />
<br />
Gotik, gerçeküstü ve kübik<br />
Şaşırdık zihni mest eden kertenkeleye<br />
<br />
Kaktüslerin dikeninden kaçtık<br />
Sığındık park ve bahçe müdürlüğüne<br />
<br />
Harikalar diyarı bir labirentte kayıp<br />
Plajında uzandık çıplak dalgaların<br />
<br />
Hayali dönüp durmaktı bir dolapta<br />
Binince farikasına geleceğin mutluluktan uçtuk<br />
<br />
Askıda bir fotoğrafımız var seninle<br />
Bol köpüklü ve tuzlu çerçevesi<br />
<br />
Önüm arkam sağım solum deniz<br />
İçim dışım yanım canım sen<br />
<br />
Kat kat giyinmişiz kalın<br />
Soyunmuşuz ortasında koridorun ince<br />
<br />
Merdivenleri bir indik bir çıktık<br />
Kurban olduk ağır ağır buz kütlesine<br />
<br />
Zafer işaretini kavga belledik<br />
Ödül mü beklersin bir de seçimlerine<br />
<br />
Aileyi aynı kareye yerleştirip<br />
Taşları dizince ahşap ıstakaya<br />
<br />
Sarıldık ayrılırken sımsıkı geride kalanlara<br />
Çok ağladık kurudu çöllerimiz<br />
<br />
Yuva dedikleri yalancı bir bahar<br />
Al valizini çık git bizimkisi<br />
<br />
Çokça mecburi bir itiş kakış<br />
Çokça sıkıştığımız dört duvar<br />
<br />
Kolay olmadı<br />
Çünkü patika yolları kapattılar bize<br />
<br />
Kolay olmadı<br />
Çünkü önden yargılayıp suçladılar bizi<br />
<br />
Kolay olmadı<br />
Çünkü arkadaşımızdan, bildiğimizden uzakta<br />
<br />
Çünkü tek başımıza<br />
Çünkü hep ikimiz<br />
Çünkü şair<br />
Çünkü deniz<br />
Çünkü şiir<br />
Çünkü biz<br />
<br />
Sus n'olur konuşma şimdi<br />
Çünkü biz sessizce de anlaşabiliriz<br />
<br />
***<br />
<br />
Öpücük konduruyorum<br />
O küçücük dudaklarına<br />
Bana seni anlatan yumuşacık ağzına<br />
<br />
Duyuyorum<br />
Her konuşmanda<br />
Bir müzik eseri edasındaki radyo sesini<br />
<br />
Tadını alıyorum<br />
Ekşi, acı, şeker, tuzu<br />
Ve beni aynı potada eriten dilinden<br />
<br />
Bakıyorum<br />
Derinlerine yüzdükçe kaybolduğum<br />
Ve her seferinde benliğimi unutturan gözlerine<br />
<br />
Tenine dokunuyorum<br />
Narin, geçmişle çizik ellerine<br />
Kapanmaktan çekinmeyeceğim ayaklarına<br />
Endamına minnoş<br />
Güzel gülen yüzüne<br />
Belli belirsiz yorgunluğun izlerini taşıyan<br />
Kaşına, kibrit kirpiğine<br />
Ardında güvenli bir liman keşfettiğim gözlüğüne<br />
<br />
Tenini hissediyorum<br />
Bedenimi yakan memelerini<br />
Vajinanı içindeyken bütünleştiğimiz<br />
Bana destek olan incecik belini<br />
Poponu etrafında dönüp durduğum<br />
Kasığını ve oradan çıkan köprülerini<br />
Göbeğini pamuk tarlası<br />
Boynunu ne kadar değsem daha çok borçlandığım<br />
Uzayıp yanlara doğru düşen kara saçlarını<br />
Omuzlarını tel tel karası değdikçe kıskandığım<br />
<br />
Sen benim mevsimlerimsin<br />
Birbirini kovalayan ama hiç yakalayamadığım<br />
Gelip geçtikten mütevellit<br />
33'lük plağın hep başa sardığı<br />
Üstüme dolu dolu ve dolu büyüklüğünde yağan<br />
Kavruk ve esmer bir biçimde ısıtan içimi<br />
<br />
Hayran olunası aklın<br />
Pratik ve dereceli zekan<br />
Dosdoğru ve büsbütün anlaman beni<br />
Rakı masasından bile hoş sohbetin<br />
Geneli eğip büken kültürün<br />
<br />
Birilerine bir şeyler anlattığın zaman<br />
Köşeme çekilip hayranlıkla dinlemek seni<br />
Ve karşındakini allak bullak ettiğini görmek<br />
<br />
Sevimli ve parıltılı öfken<br />
Hiddetli bir biçimde yükselttiğin heceler<br />
Kızınca oyuncağı alınmış çocuk gibi somurtman<br />
Kendi kendine söylediğin mutfak şarkıları<br />
<br />
Kulağından sıyrılıp tam, bağımsızlığını ilan ederken<br />
Çerçeveni aniden düzeltmen<br />
Bebeklerinin içiyle gülümsemen bir de<br />
<br />
Caddede atlı kovalar gibi hızlı yürümen<br />
Çantamı ömür boyu<br />
Beni şu ana kadar atlıkarınca gibi taşıman<br />
Sana söz bundan sonrası bende<br />
<br />
Bana bazen vantuz gibi yapışıp<br />
Bazen de ahtapot gibi sarılman<br />
Sevişmen yatağa atıp beni<br />
<br />
Saatlerce bıkmadan futbol ve spor konuşabilmek<br />
Beraber yeni yerler öğrenmek<br />
Yaşasın yemek yemek<br />
Birlikteyken her şeyin keyfe dönüşmesi<br />
<br />
Tedbiri elden bırakmaman<br />
Üzülebilmen hayata ve insana dair<br />
Hep koynunda beklettiğin vicdanın<br />
<br />
Seninle aynı yapıdan çıkmak<br />
Ne gelirse senden kabul ettim sevgilim<br />
<br />
Seni sevdim her şeyinle<br />
Ve bu sevda<br />
Doğanın yağmura karşı sevgisi gibi<br />
Sonsuz bir döngü içinde<br />
Başlangıcı ve bitişi olmayan<br />
<br />
Çıldırasıya özledim<br />
Ve bu özlem ayaklarımdan başlayan<br />
Ve beyne kadar ilerleyen<br />
Bir titreme eşliğinde<br />
Sanki bir nöbetmiş gibi<br />
Sürekli bana kendini hatırlatıyor<br />
<br />
Bak işte öyle ya da böyle<br />
Mutlu ve umutlu şiirler de yazılabilirmiş<br />
Senin öğretin bana, senden yadigar<br />
<br />
Daha bizi dört gözle bekleyen coğrafyalar var<br />
Rotalar ve haritalar içine gömülmek için<br />
Yan yana yürünecek gizemli yollar<br />
Maceradan maceraya koşacağız kilometre hesabı<br />
Kırmızı halısıyla ve korosuyla festivallere<br />
Toprağından çimine bir topun peşi sıra<br />
Rüyalar göreceğiz odaların hapsedemediği<br />
<br />
Kederlendiğimiz de olacak bazı bazı<br />
Heyecan yapıp sevinçten titrediğimiz de<br />
Sarhoşluk yaşayacağız bilhassa aşktan ve içkiden<br />
<br />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: "trebuchet" , "trebuchet ms" , "arial" , sans-serif; font-size: 14.69px;">***</span><br />
<br />
Benim için ifade ettiğin anlam<br />
Sığmıyor kitabevlerine ve kütüphanelere<br />
<br />
Ama vazgeçtiklerim oldu<br />
<br />
Köklü, bize değersiz kendine pırlanta<br />
Aslında bir o kadar rezil rüsva<br />
<br />
Hayat eşsiz bir amaç ve araç sırasında<br />
Mutluluğu en çok hak eden kadının mutluluğu<br />
<br />
Daha ne ister ki bir kişi bundan başka<br />
Eğer bulduysa aynı gözlükten görebildiği bir dünya<br />
<br />
Farklı, sıradanlıktan uzak, özel<br />
Biz bir sevdadan daha fazlasıydık<br />
<br />
Yalnızlar rıhtımında kadın ve erkek<br />
Ayaklarımın beni sürüklediği uçurum<br />
<br />
Bir başka ağır yaralının<br />
Dur demesini beklermişim meğer<br />
<br />
Durdum<br />
Zaman ve kalp atışları durdu<br />
<br />
Ne varsa seninle hatırladım<br />
Ne varsa seninle unuttum<br />
<br />
Son kullanma tarihi geçmeyen serum<br />
Söküp atıyor zehrini ölmemeye değer<br />
<br />
Kimseler bilmez<br />
Avucumda kalan tek çizgiye tutundum<br />
<br />
Oysa sen bilirsin<br />
Üçgende indirilen saklı bir dikme gibi<br />
<br />
Dertlere ortak olmaktan büyük sorumluluk var mı?<br />
Meydan okumak ülkelere ve tek düzlüğe<br />
<br />
Sen bilirsin<br />
Ürpertiyle gelen güvercin tedirginliğini <br />
<br />
Sağ salim<br />
Ve çift kişilik uyumanın önemini<br />
<br />
Bilirsin<br />
<br />
Seni sevdiğimi<br />
Ve sevdiğini beni<br />
<br />
19 Ağustos 2017<br />
<br />
Eren Loğoğlu<br />
<div>
<br /></div>
A. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-76202900981682832102017-07-23T11:46:00.000+03:002017-07-23T11:55:21.337+03:00AÇIK DENİZPEŞİ SIRA<br />
<br />
Pılı pırtı atıp boş sırt çantasına<br />
Malım mülküm çöküntü bir çöplükte<br />
<br />
Ayaklandım yattığım yerden<br />
Koşuyorum yastıklarımla birlikte<br />
<br />
Yeldeğirmeni'nden Yeniköy'e doğru<br />
Güzelçamlı'dan Gracia boyunca<br />
<br />
Sen nereye dersen<br />
Ben işte oraya<br />
<br />
Ama yalnızlık var ya deniz aşırı<br />
Ve birkaç ay<br />
<br />
O baya paldır küldür bir öfke / Oysa<br />
<br />
Biz nerede dersek<br />
Aşk pekala orada<br />
<br />
İNZİVA<br />
<br />
Denizin kıyısına vurdum sığındım<br />
Korkuyu söküp attım yanık cildimden<br />
<br />
Bir baktım ki dibimde yoktun<br />
Uyandım pis bir kabustan tek başına<br />
<br />
Kum gibi dağılsam da bazen<br />
Muhtacım yeni gel gitlerine<br />
<br />
Dalgalarınla buluşsam birden<br />
Köpük köpük maviliğine çoğalsam<br />
<br />
Bilsem de nereye çıktığını<br />
Atsam kendimi dar kanallarına<br />
<br />
Bir kulaç boyundan kısa<br />
Aramızdaki uzak mesafeler<br />
<br />
BELİRTİ<br />
<br />
Yani kim engelleyebilir ki kavuşmamızı<br />
Raflarda çok sevenler ansiklopedisi dururken<br />
<br />
Her şeye rağmen pişmanlık yok bende<br />
Sessizlik daima evdeki ses<br />
<br />
Eli kolu bağlı özgürlüğün<br />
Malum devletin mesaisinde<br />
<br />
Kağıtsız da nefes alınır<br />
Geri dönemesen de yaşanır illa<br />
<br />
Aile, arkadaş ve sevgili aynı bize<br />
Biz bize yaşam<br />
<br />
Çoğu kaybedilen hükümsüz değil<br />
Ağırlığı vursa da karanlığın üstümüze<br />
<br />
Hem nasıl bulduysak birbirimizi<br />
Bilinmez boz iklimlerde büyüyüp<br />
<br />
Şans büyük prensin beyaz midillisi<br />
Bazı bazı sana kör bir hediye<br />
<br />
Kader de keder kadar anlamsız<br />
Gökyüzüne dört parmak bordo çalmadıkça <br />
<br />
Kötürüm düşüncelere durup daldıkça<br />
Sarıldık aç bir masumiyete beraber<br />
<br />
Bana radyo sesinle güzel haberler ver<br />
<br />
Yendik nasılsa gelip gördükten sonra<br />
Kalp çarpıntısı hariç rahatsızlıkları<br />
<br />
Yalan olmasın zırıl zırıl da ağladık<br />
<br />
Karşısına geçince hemen elmanın<br />
Yarım yamalak kesik bir konuşmak ile <br />
<br />
Tangodan kıvrılan köşesinde odanın<br />
Beklerken kavmin amansız göçünü <br />
<br />
İKİMİZ<br />
<br />
Yedik içtik ağız bozuldu<br />
Masalarla seviştik heyhat dedik<br />
<br />
Gezdik tozduk vücut yoruldu<br />
Müzelerle savaştık bedel ödedik<br />
<br />
Ama tablolar göstermez arkasını<br />
Yüzüm gözüm kir pas içindeymiş<br />
<br />
Olsa da aslında karşılıklı hisler<br />
Saklar duldasında duvarlar biçimini <br />
<br />
Belki bir dil keşfedilir<br />
Öğrenebilelim diye abecesini<br />
<br />
Hasretliğin yabancı kursunda<br />
Çatısını kurarız vicdan otelinin<br />
<br />
Can havliyle bize kalan<br />
Son durak koyunda<br />
<br />
Sınır tanımayan bir meslek ile<br />
İkimiz cebimizde boyalı bir anahtar<br />
<br />
Düşeriz umutlu yollara<br />
Yanımızda kim yok kim var<br />
<br />
22 Temmuz 2016<br />
<br />
Eren LoğoğluA. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-80014334474610225392016-10-23T04:57:00.000+03:002017-09-09T00:19:17.648+03:00BULDUM<br />
CAHİLİYE DÖNEMİ<br />
<br />
Bir süredir karşımda duruyordu<br />
Görüyordu ama farketmiyordu göz<br />
<br />
Sanki bir örtü çekilmiş de<br />
Sanki kalın cidarlar örülmüş de<br />
<br />
Önüne ve ardına<br />
Biliyordu ama hissetmiyordu yüz<br />
<br />
Loş bir geçmişe düşen başıboşluk<br />
Yitip giden uzun çalkantılar<br />
<br />
Kirli sularda körleşen zihin<br />
Ve yüz göz oldukça gerilen kaslar<br />
<br />
Sonunda<br />
Bıraktım bütün tiryakilikleri geride<br />
<br />
Hani büyüsü bitmemiş gecelerde<br />
Çok derinlerde ve az içerlerde<br />
Tam kalbe yakın, kendi izbe yerlerde<br />
<br />
Ararsın ya bazı soruların cevabını<br />
Hiç anlamak istemezken hem de<br />
<br />
Galiba buldum...<br />
<br />
Çünkü ben saklandığım köhne mezardan<br />
Yaşama doğru büsbütün ve dosdoğru doğdum<br />
<br />
GÖRÜŞ GÜNÜ<br />
<br />
Miladi takvimin başladığı zamana denk düşer<br />
Evvela heyecanlı sesini duymam<br />
<br />
Bir kitapçının üst katında<br />
Sayfaların ve paragrafların altında<br />
<br />
Dedim ya<br />
Galiba buldum...<br />
<br />
Önden zaruri sözler<br />
Girişte koyu bir boya çalınan muhabbet<br />
Ani gelişip kontra çoğalan cümleler<br />
<br />
Bir ara<br />
Hafif bir temas ve temaşa<br />
<br />
Ara sıra<br />
İnce bir telaş ve kargaşa<br />
<br />
Ve sonra<br />
Şimdi pek hatırlayamadığım birkaç adım daha<br />
<br />
Gelmişiz<br />
Gelinmesi gereken yere<br />
<br />
Kalmışız<br />
Birkaç gün kadar beraber<br />
<br />
Belki de<br />
Orada tanıdık biz birbirimizi<br />
<br />
Belki de<br />
Orada ısındık biz birbirimize<br />
<br />
Belki de<br />
Orada kopamadık biz birbirimizden<br />
<br />
Ne varsa orada yaşandı ilk<br />
Ne varsa oradan dağıldı evlerine<br />
<br />
KARŞI<br />
<br />
Ben bir gün bir vapura bindim<br />
Getir götür işlerinde mahir<br />
<br />
Beni sorgu sualsiz karşıya götürüyordu<br />
Bizi yerli yersiz karşı karşıya getiriyordu<br />
<br />
Niye yoktun bunca sene diye seslendim<br />
<br />
Kendi kendime, herhalde içimden<br />
Sana yahut vapura<br />
<br />
Hatrı sayılır bir itiraz olmadı hiçbirimizden<br />
<br />
Korktum,<br />
İnkar ettim, kabul ettim, itiraf ettim<br />
<br />
Gel zaman git zaman<br />
Alıştım kendi kendime, herhal içime<br />
Sana ve vapura<br />
<br />
Bizi biz eden daracık sokaklara<br />
Hep bize açılan çat kapılara<br />
<br />
Düştüm,<br />
Belimden tuttu<br />
<br />
Kalktım,<br />
Elinden tuttum<br />
<br />
Güldüm, ağladım, acıktım, doydum<br />
<br />
Dedim ya<br />
Nihayet buldum...<br />
<br />
Gözlüğünün arkasında<br />
Kimselerin keşfetmediği o güvenli limanı<br />
<br />
DENİZ TUTULMASI<br />
<br />
Yorgun, yenik ve yaralı<br />
Kaygı çökmüştü üzerine<br />
Kucakladım seni<br />
<br />
Haklarını ve kadını<br />
Dava yüklemişti omzuna<br />
Tanıdım seni<br />
<br />
Buralardan gitmek gerekiyordu<br />
Saatler öylece donakaldı<br />
Erteledim seni<br />
<br />
Karanlığını gördüm anadan üryan<br />
Gölgene hevesle oturdum<br />
Sevdim seni<br />
<br />
En uzun gündüzden bir güneş önce<br />
Ekine ve tütüne elveda derken<br />
Karşıladım seni<br />
<br />
Aynı şeylerden bahsettik aynı tonla<br />
Farklı bir tutumla anlattık farklı şeyleri<br />
Öğrendim seni<br />
<br />
Benzer yanlarımız daha bir benzedi<br />
Ayrı yönlerimiz daha bir ayrılırken<br />
Öptüm seni<br />
<br />
Ben bir vapura binmiştim ya<br />
İşte tam da orada deniz tuttu beni<br />
<br />
Taşıdı bana minik dalgalarıyla<br />
Kolilere sığan bir küçük tarihi<br />
<br />
Taşındı bana<br />
Ve getirdi beni kuşlarla dolu bir adaya<br />
<br />
Dedim ya<br />
Buldum<br />
<br />
s<br />
e<br />
n<br />
i<br />
<br />
23 Ekim 2016<br />
<br />
Eren LoğoğluA. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-74446825271353666412015-07-03T11:26:00.001+03:002016-01-26T23:02:40.426+02:00Uzamış Sakalı Fırlamış Kramponuyla: Arda Turan<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPwjiyIUZymrXLP46BWjzUPPYpaIcVlx89duOjf2fHKLD-pcwemCuvWIOFEcqSJXMibDbaGkjs324nyUD0E27ETQaRj4rNs37U5Tr5LVTKGL9vx_dQkA4aTtg13eEoNLPOpAnLzSse5o4/s1600/FC%252BBarcelona%252Bv%252BClub%252BAtletico%252Bde%252BMadrid%252BNTiwdrIOmz4l.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: inherit;"><img border="0" height="246" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPwjiyIUZymrXLP46BWjzUPPYpaIcVlx89duOjf2fHKLD-pcwemCuvWIOFEcqSJXMibDbaGkjs324nyUD0E27ETQaRj4rNs37U5Tr5LVTKGL9vx_dQkA4aTtg13eEoNLPOpAnLzSse5o4/s320/FC%252BBarcelona%252Bv%252BClub%252BAtletico%252Bde%252BMadrid%252BNTiwdrIOmz4l.jpg" width="320" /></span></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: inherit; font-size: 11pt;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 15px;"><span style="font-family: inherit;">VE ARDA TURAN BARCELONA’DA!</span></span><br />
<span style="font-size: 15px;"><span style="font-family: inherit;">Türk futbol tarihinin en önemli transferi gerçekleşti. Rüştü Reçber 2003 Barça'sına -en kötü dönemlerinden- bonservissiz gitti. Arda Turan 2015 Barça'sına (tarihin en iyi takımı) €41m'ya. Mesut Özil €50m'a Arsenal'a transfer olmuştu. Arda Milli Takım'da oynayanlar arasında en pahalı transferi yaptı bi' anlamda. (Çalhanoğlu kırmazsa) Ayrıca Arda, birçoklarına göre tüm zamanların en iyi futbolcusu Messi ile aynı takımda oynama şansına ve onuruna da erişecek. Onun için uzaylı ifadesi kullanmıştı, demeçlerinde. Leo'nun yanı sıra Neymar, Suarez, Iniesta, Dani Alves, Pique, Busquets gibi pozisyonunun en iyi oyuncularıyla bir arada olacak. Daha Bravo, Mascherano, Rakitic, Pedro, Alba gibi kazanma karakteri yüksek isimler de var. Bunun adı seviye atlamak, boyut değiştirmek Arda için. Atletico (Simeone) çok özel bi' takımdı. Barça Madrid önünde La Liga kazanıp imkansızı başardı. ŞL finaline yürüdü, UEFA Kupası, Kral Kupası, UEFA Süper Kupa, İspanya Süper Kupası elde etmek gibi harika işler yaptı. Ama Barça. 2008 nüvesini hala taşıyan ve 7 senede 19 kupa elde edip futbolun oynanma biçimini değiştiren ve dünyaya model olan bi' takım. Bazı dönemler bazı takımlarla hatırlanır. Felsefeleri vardır. Gidişatı değiştirirler. 2005'ten sonrası Barcelona çağı olarak anlatılacak kitaplarda. 10 senede 4 ŞL, 7 senede 5 La Liga şampiyonluğu yaşayan omurga; Valdes-Puyol-Xavi jenerasyonundan Pique-Busquets-Messi'ye taşındı, arası ikisinde de yer alan Iniesta. 4 finalin dördünde de oynadı. Ve hala kazanmaya aç olduklarını söyleyen bi' arkadaş topluluğuna geldi Arda. Üst üste 2 ŞL kazanan ilk takım olmayı istiyorlar. Yeni bi' imza daha futbola. Xavi-Iniesta-Messi kombinasyonu 5 senede 16 kupa kazanmıştı. Devrettiler görevi. Messi-Neymar-Suarez tek senede 3 kupa. (6'ya yolu var şimdilik) Pique. Tecrübeli biri olarak 2014-15 sezonu bulunduğum en iyi soyunma odası atmosferine sahipti diyor. Belli ki devam edecekler yola. Pep Guardiola, tiki taka, İspanya Milli Takımı'nın 1 Dünya Kupası, 2 Avrupa Şampiyonası zaferi gibi argümanlar; içeriği daha da zenginleştiriyor. Artık Barcelona golü diye bi' şey var hayatımızda. Ya da pas futbolu. Japon kadın takımına Barcelona diyorlar. Topa sahip olmak deyimi sohbetlerin en can alıcı referansı. Thierry Henry. Barcelona tarzıyla oynamayı öğrenmek zaman alır, neredeyse yeni bir spor öğrenmek gibi bir futbolcu için diyor. Bu uyum çok zor Arda.</span></span><br />
<span style="font-size: 15px;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></span>
<span style="font-size: 15px;"><span style="font-family: inherit;">Buraya kadar kurguydu. Şimdi gerçekleşebilecek gerçekliğe dönüyoruz.</span></span><br />
<span style="font-size: 15px;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></span>
<span style="font-size: 15px;"><span style="font-family: inherit;">TEKNİK TAKTİK AÇILIM</span></span><br />
<span style="font-size: 15px;"><span style="font-family: inherit;">Üçleme yapan takımdan en dikkat çekici ayrılık Xavi idi. 2206 dk. süre alan ve kadroda bu kategoride 14. sırada olan isimdi. Ama asıl olan Xavi'nin oyuna girdikten sonra kattığı sakinlik, topa sahip olmayı artırıp zaman öldürmesi (rakibin gerideyken hücum edememesi) faktörleriydi. Rafinha'nın süresini artırma, Samper'i A takıma yükseltme bir alternatif. Veya transfer. Orada da problem Pogba'nın önümüzdeki yaz gelecek olması. 2016 Ocak'ta 29 yaşına girecek olan ve Xavi'yle tarzı hiç benzemeyen Arda Turan'a €30-40m bandında bi' para verme fikri tepkilere yol açtı. Luis Enrique, Xavi sonrası -farklı tarz olsa da- mutlaka bi' orta saha istiyordu ve listesine 4 isim yazmıştı: Pogba, Koke, Arda Turan ve İlkay Gündoğan. Lucho'nun rotasyon takıntısı vardı ve geçtiğimiz sezonun ortasına kadar aynı 11'le sahaya çıkmayıp işler kötü gidince eleştiri almıştı. Takımın raydan çıkar gibi olmasıyla (+ Messi kriziyle) gala 11'e sarılıp üç kupaya uzanabildi. Elbette rotasyon, son düzlükte asların dinç kalmasını da sağlayacaktı. Aleix Vidal, Alves'i ve o kanadı rahatlatırken benzer hamleyi ön alanda Arda ile Iniesta üzerinde de düşünmüş görünüyordu Lucho. Arda tarz olarak Iniesta'yı andırıyor. Bi' alt sürümü denebilir. Teknik, kendine özel bi' sihri var, driplingle adam eksiltiyor, top saklıyor. Üçüncü bölgede en çok top kazanan hücumcuların başında geliyor. Bunun sebebi de zekası. Kayarak müdahalelerinde hep doğru zamanlama etken, oyunu iyi okuyor. O da Iniesta gibi (bi' nebze) geriye koşmakta zorlanıyor. Xavi kaldıramaz olmuştu ve Barça biraz da bundan bocalamaya başlamıştı. Rakitiç geldi. Atletico'da 442'nin sağ ve sol kanatlarında merkeze kayan bir orta saha gibi oynadı Arda. Koşu mesafaleri takımın en düşüklerinden biri. Sorun şu ki Arda net bi' merkez orta saha değil, kenar oyuncusu ama orta saha özellikleri ağırlıklı. Yani 433'te istenen box to box, her iki ceza sahasına maç boyunca bol bol gidip gelebilme kavramından uzak. Simeone de Arda'yı bu bölgede hiç kullanmadı, üçlü oynarken de sol öne attı. Barça'nın Neymar gelmeden önce Iniesta'yı bazen kullandığı gibi. Çok iyi bi' taktisyen olduğunu söylenemez Luis Enrique'nin. Takımın fizik kalitesini artırması, hırslı yapısı ve Suarez transferi çözüm getirdi. Barça yer yer topa sahip olma yer yer kontratak geçişini iyi harmanlayıp iki oyun stratejisini de uygulayabilmesiyle tekrar fark yarattı. Çünkü sahte 9 (Messi sağ forvet veya 10 numara ya da daha derinde orta saha gibi, kendisi karar veriyor maç içinde çözüm bulma adına) ve üçüncü bölgede sürekli pas yapıp boşluk arayan hücum seti zorlanır olmuştu. Özellikle bu sezon zayıf takımları bazen açamadılar. Xavi-vari bi' isimle eski düzendeki tempoyu kontrol, oyunu dikte eden bi' formata kavuşabilirlerdi gerektiğinde. Rakitiç-Iniesta ile yeni düzen zaten cepte. Lucho'nun Arda'yı seçmesi aslında MSN triosundan ötürü taç çizgisine açılan merkez orta saha (Iniesta-Rakitiç) tipine uymasından. Ana planı kuvvetlendirmek; Iniesta-Rakitiç'i yedeklemek istiyor. (Lucho istemiyor olabilir mi, bunu Bartemou söylüyor, yani yalan ifade kullanabilir mi? Sanmam. Çünkü ilk basın toplantısında Luis Enrique bunu ifşa edip seçimi kaybetmesine sebep olur. Bu risk alınamaz Barto için) Sezonun ilk yarısında sıklıkla denediği sistemi. (Transfer yasağı sebebiyle Arda Ocak’ta gelecek, yani Iniesta-Rakitiç’i 1-2 ay dinlendirebilir ancak, bu kadar kısa süre için böyle değerli rotasyon ismi büyük lüks ve anlamsız) Arda merkezde aksar. Pedro'nun Ocak'ta ayrılma olasılığına karşı da -bonservisle- ön tarafa opsiyon oluşturuyor Arda. Iniesta gibi skorer kimliği zayıf ama. Lucho’nun arayış dönemlerinde Pedro içeren 4-2-4 ve 4-1-4-1 gibi hamlelerinde Neymar’ı sol, Arda’yı sağ bekine yardım ederken görebiliriz, uçta Messi ve Suarez, yan yana veya önlü arkalı. Arda’nın ısı haritası daraldığında –sağ çizgide kalıp orayı domine ettiğinde- verimi de artıyor. Barça'nın en çok forma şansı bulan iki ismi Messi ve Neymar. Cezası olmasa Suarez de üçüncüsüydü. Daha çok dinlenmeleri için Pedro yetmeyecek gibi. Munir A Takıma. Arda bi' upgrade değil mevcut 11’e. 29 yaşında. Çok pahalı bi’ rotasyon parçası. Yine de kimi isterse almayı hak etti Lucho, üçleme yaptığı sezonla. Muhtemelen Leverkusen maçının uzatmalarında Arda'yı hayranlıkla izlerken tamam dedi. Atletico'yu penaltılara taşıyan, 1-0'ı tutan performansı sipsinin, muazzamdı. Bence transfer hikayesi oradan başlıyor. (Tata Martino'nun kulübe verdiği ve basına yansıyan listede de adı vardı gerçi) Nisan ayındaki bir rapordan bahsediliyordu. Savaşçı kimliği ve büyük maçlardaki öne çıkabilme cesareti onun atletizm, hız gibi zaaflarını perdeliyor. 2013 yazında neredeyse Galatasaray’a dönecekken Arda kendine sadece iki senede başka bir yol haritası çizdi.</span></span><br />
<span style="font-size: 15px;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></span>
<span style="font-size: 15px;"><span style="font-family: inherit;">BAŞKANLIK SEÇİMİ</span></span><br />
<span style="font-size: 15px;"><span style="font-family: inherit;">Barça’da yaklaşan bir başkanlık seçimi var. Bartomeu, Real Sociedad yenilgisi sonrası seçimleri açıklamış ve tesislerdeki ateşi düşürmüştü. Kalan beş ayda her şeyi silip süpürdüler ve bu hamle Barto’yu başkanlıkta ciddi bir aday haline getirdi. Seçime belirli bir süre kala görevinden istifa edip idareyi Yönetim Kurulu’na bırakan Bartomeu, görev süresinin dolmasına birkaç gün kala; Pedro, Alba, Alves ve Luis Enrique ile sözleşme yenileyerek sükse yapmış, Aleix Vidal’i de Sevilla’dan transfer etmişti. Barcelona’nın seçim sonuçlanana kadar transfer marketinde yer almayacağı düşüncesi hakimdi o tarihten itibaren. Öyle olmadı. Barça başkanlık yarışı Laporta vs Bartomeu savaşından vaat edilen Pogba v Koke transferine doğru evrildi. Çünkü Xavi'nin 6 numaralı forması boştaydı. Laporta, Mavi Fil hareketiyle Cruyff akımını (Ve Guardiola'yı) yeniden Katalunya'ya getirmiş (2003-2010) ve bugünlerin temelini atmıştı. Bartomeu, Rosell'in devamıydı. (2011 başarısı Laporta'ya 2015 ona yazılabilir) Ocak'taki kriz yönetimi üçleme getirince bundan biraz sıyrıldı. Eski havasını dinamizmini kaybetmiş görünüyordu Laporta. Şaşalı değildi. Raiola ile arası iyiydi Laporta'nın. Pogba çok oy getirirdi seçimde. Bartomeu ise ısrarla Luis Enrique'nin talep ettiği bi orta sahayla anlaştığını söyledi. Manşetler Koke, Isco, Parejo diye ilerliyordu. Koke’nin 2014 yazında Barça’yı reddettiği biliniyordu. Pogba potansiyeli daha yüksek bi' oyuncu, bu kesin. Koke ise (bekleneni vermede) daha az risk taşıyan bi' isim. Tercih etmek gerçekten zor. Koke €40m ederse (Atletico 60'a satar) Pogba €60m eder (Juventus 80'e satar) market bedeli üzerinden değerlendirecek olursak. (Arda ise €20m eder) Gereksinim eksenli. Pogba, Lucho'nun transition sisteme direkt etki eder. Koke, Xavi gibi yeri gelince oyun kontrolü-tempo belirleme sağlar. 2003'te Patrick Vieira mı Xavi mi diye sorsak çoğunluk ilkini söyleyecekti. Ama günümüzden bakınca futbol tarihi ikincisine özel sayfa açtı. Zlatan Ibrahimovic mi David Villa mı diye sorsak 2009'da azınlık ikincisi derdi. Ama 2011'den görünce ilkinin sınırlı katkı verdiği ortada. Fabregas "perfect fit" idi post-Xavi için, pas DNA'sı içeriyordu. Tutmadı. Rakitic ise düzenden uzaktı ve değişim geçişini harika sağladı. Örnekleri artırmak mümkün, karşıt/benzer. Potansiyel, verim, uyum ihtiyaç temelinde. Koke ve Pogba süslerken gazeteleri bomba Deulofeu ile patladı. Everton’a geri alma maddesiyle satılmıştı. Kıyamet koptu. La Masia’nın potansiyeli yüksek isimlerinden biriydi ve başkan belirsizken bu satışın gerçekleşmesi kızgınlığa sebep oldu. Yetki tartışmaları başladı. Benzer bir durum Barça B antrenörlüğü için de geçerliydi. Bartomeu çalıştığı dönemden kalma kulübün iç işleyiş zincirini hala kullanır görünüyordu. O gizlenen orta saha için son dedikodu Arda Turan’dı. Sid Lowe, Arda’yı çok severim ama Bartomeu’nun başkanlık seçimi vaadi gerçekten Arda mı diyerek yaptığı iğnelemeyle meseleyi özetliyordu. Arda, bir Figo, Beckham, Ronaldinho veya Pogba değildi. Daha önceki vaatlerin ağırlığı altında kalıyordu. Guardiola, Puyol, Cruyff ve Xavi Laporta’ya dolaylı veya doğrudan desteğini açıkladı kampanya döneminde. Laporta’nın vaadi hala Pogba’ydı. (Barça Koke'yi alamazsa -öyle görünüyor- Xavi replacement olarak kesinlikle Valencia'dan Dani Parejo'ya yönelmeli Arda’ya değil. Pogba, sonraki sene daha makul bir plan. Maç başına ort. pas sayısı (53) pas başarı yüzdesi (85) yüksek. Top saklıyor. Xavi kadar olmasa da mobil. Ligin en çok gol atan orta sahası. Defansif contrubition gayet iyi. Box to box kıvamı, Rakitic-vari. 26 yaşı. Tüm alanlarda Arda’nın önünde esasında ama sipsi gibi kenarlarda oynama özelliği yok fazla. Sözleşme uzatmak üzere €50m buy out ile. (2017) 30-40 arası olur) Arda Turan'ın menajeri yeni kulübüyle protokol yaptığını söylüyor. Arda’nın Atletico Madrid’den ayrılığı kesinleşti. (Ya da bu tamamen bir menajer oyunu!) Tarih bile veriyorlar. 3-4 gün içinde. Yani 3-4 Temmuz civarı. Bahisler Barça'yı işaret ediyor. Katalan Radyosu Arda Turan’ın Barcelona ile anlaştığını haberlerini geçiyor. Laporta’nın Pogba hamlesine karşılık Bartomeu’nun çaresiz bir hamlesi gibi gözüküyor Arda ve komiteye bunu kabul ettirmek güçleşiyor seçimden önce. Pogba transferinin de önünü kesiyor esasında. Laporta, seçilirsem Pogba Barcelona’da oynayacak diyor çıkan haberler üstüne. Bu bir ön anlaşmanın olduğuna işaret. Bartomeu’nın sırf Pogba’yı ikna etmesi için transfer ekibinin başına getirdiği İtalyan Braida, Juventus yetkilileriyle buluşuyor hemen ardından. Fotoğraf servis ediliyor. Katalanlar anlaştık derken Juve kanadından anlaşmadık açıklaması geliyor. Anlaşılan hususun Pogba’nın bu yaz kimseye satılmayacak olduğu sonradan öğreniliyor. Arda kesin olarak Barcelona’da derken rüzgar tersten esmeye başlıyor. Arda'nın Barcelona tarafından resmi olarak açıklanması ve sözleşmenin son detayları seçim sonrasına (18 Temmuz) bırakıldığı yazılıp çiziliyor. Yönetim Kurulu bu riski almak veya bununla anılmak istemiyor ve Arda Turan tercihini yeni başkana bırakmak istiyor. Bartomeu’nun gölgesinin olduğu gazeteler Arda’nın alınmamasının büyük bir hata olacağını belirtip idare üzerinde baskı kuruyor. Oynamak için 6 ay beklemeyi göze alan Arda, transfer olmak için 18 gün daha beklemeyi göze alabilir yorumları yapılıyor. Laporta, Bartomeu’nun Arda operasyonun Pogba transferindeki başarısızlıklarına olan dikkati dağıtmak için olduğunu ve yapılacak transferlerde Messi’ye, soyunma odasına da danışılması gerektiğini söylüyor. Bartomeu, Pogba bu yaz gelmiyor ve Lucho başka birini istiyor diyor. Kılıçlar kınında durmuyor. Bu işin sonu nereye varır bilinmiyor. Laporta, seçime kadar –detayları finalize edip- Pogba’yı açıklayacağını söyledi son olarak. İtalyan kaynaklar Juventus’un Pogba’yı sadece Laporta’ya satacağını da manşetlerine taşıdı. Bartomeu kan kaybediyor. Ve Arda Turan sargı beziyle kapatılmış bir pansuman gibi, yaranın iyileşmesini beklerken Premier Lig’e doğru yavaş yavaş savruluyor. </span></span></div>
A. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-8602676924594773072014-12-25T02:19:00.000+02:002014-12-25T02:19:17.337+02:00MuhakemeNe kadar anlatırsan anlat<br />
Dinlemez seni<br />
Enseni kavrayan endişe<br />
Sarar çepeçevre stratosferi<br />
Olan biten<br />
Bir ikindi üstü<br />
Kibrit kutusu büyüklüğünde<br />
Dumanında boğulur ateşi yakınca<br />
Kül bulutunda kaybolan sine<br />
<br />
Kararı kesin<br />
Asılı mahkeme duvarına<br />
Arar durur parçaları<br />
Bulamayacağına ikna olup<br />
Kuyruklu yalandır<br />
O an kendine bunu söyler<br />
İnanmaya endeksli borsa ekranına bakınca<br />
Bir his denemez buna<br />
Çünkü bir his yaşanmadan bilinmez<br />
Noktalar birleşmeden elde edilmez doğru<br />
Ama yanlışı ayırmak kolaydır birbirinden<br />
İnsanı parçalamak<br />
Dağıtmak edebi ve edebiyatı<br />
Virgüller saçılır etrafa<br />
Hiç sevilir mi ortasında kesilen cümleler<br />
Yıldızlara parlaklığını veren yakınlık olmasa<br />
<br />
Farklılık belirler uyumun uykusunu<br />
Tulumu giyince artar sıcaklık kışın<br />
Hayatında bulunması gerekmez arkadaşın<br />
Yaşın yetmez bir ömrü tüketmeye<br />
Bir sen varsın işte<br />
Bir de varlığın çalışma masamda<br />
Çizikler çizimler karalamalar yaralamalar<br />
Koluma sürdüğüm rengi kırmızı alkol<br />
Dönüp dolaşıp aynı yere yanaşıyor uzaydan gelen kalem<br />
Orası onun huzur istasyonu<br />
Gök anlamını yitirdi<br />
Yokuş aşağı yuvarlanmadan mutluluk<br />
Kavrasa da gizemini yer çekimi<br />
Sevmek çok beklemenin fermantasyonu<br />
Size de öğretirler...<br />
Siz de belki geç zaman öğrenirsiniz...<br />
<br />
25 Aralık 2014<br />
<br />
Eren LoğoğluA. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-42382938620554796192014-12-21T22:06:00.000+02:002014-12-21T22:10:33.385+02:00Sargı Bezi-Başlangıç-<br />
<br />
Aralık dokuzdu<br />
Soğuktu zannımca<br />
Hatırlamam zor<br />
Bir Çarşamba günü doğdum<br />
Onu biliyorum<br />
Öyle diyor takvim yalan olsa da<br />
Ortasıydı haftanın<br />
Ortasındayım hayatın.<br />
<br />
Tam otuz üç sene yaşadım<br />
Aradım mutluluğu<br />
Aramadım sevdalanmayı ama<br />
Çünkü bütün Akdeniz ve Egeyi geçmem gerekiyordu<br />
Rüzgar adasının kıyısına vurabilmek için<br />
Oysa hiç iyi bir yüzücüyüm diyemem<br />
Ama büyük aşklar gibi<br />
Onu da zamanla öğreneceğim.<br />
<br />
Saman sarısı bir gemiye biniyorum şimdi<br />
Yüküm ağır<br />
Yüküm iki kişilik<br />
Gönlüm, yüreğim güvertede<br />
<br />
-Karşılaşma-<br />
<br />
En uzun geceden bir gece önce<br />
Gördüm seni<br />
Sesin geldi birdenbire<br />
Evet o sensin<br />
Kaskatı kesilen kol bacak<br />
Dalgası denizin alaycı yerküreyle<br />
Uzaklaşan güneş ve killi toprak<br />
Bize karşı zaman<br />
Köyiçi ve çarşı bizden taraf<br />
Kervansaray acemi ürkek<br />
Kek kalıplı kahve fincanına inat<br />
Oyunbozan böcek çiçek suskun<br />
<br />
Maviye doğru yolculuk yan yana<br />
El ayak bir değiş mesafesi<br />
Uzansam dokunurum sana<br />
Hayallerime<br />
ve tabiatın paletinden<br />
bütün sarı rengini<br />
çalan saçlarına<br />
<br />
Talihli bir balıkçı teknesi yükselir göğe<br />
Arka arkaya yürünen merdiven<br />
Boşluğunda bırakmaz kimseyi<br />
Tepemizde ağlara tutunmuş çömlek ve kader<br />
Karşılar bizi <br />
Avucumuzda anason<br />
Üstüm başım telaşım sinem<br />
Çok oda ve bir yemek salonu<br />
Kendi halinde dağınık salaş barınak<br />
Uğurlar gövdemizi<br />
<br />
Bakınca<br />
Nereye gidilir bulurum gözlerinden<br />
Kaybolmak pahasına<br />
<br />
Hazırlıksız<br />
Yorgun ve tükenmiş hissedip<br />
Beklerim seni<br />
<br />
Bu gün ertesi gün yeni gün her gün...<br />
<br />
21 Aralık 2014<br />
<br />
Eren LoğoğluA. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-54057692703193951602014-09-21T00:48:00.001+03:002014-09-28T14:59:50.410+03:00BEN NERDE YANLIŞ YAPTIM!E harfini yazmayarak yapmadığım kesin, editörlük var ya serde.<br />
<br />
Süper Kupayı Fenerbahçe'ye kaybeden evinde Eskişehir'i yenemeyen deplasmanda lige yeni yükselmiş Balıkesir'e futbolu bırakması gereken iki santrfordan yediği gollerle yenilen ve TT Arena'da Anderlecht'e yenilmekten son anda kurtulan Galatasaray'ın yanlış yaptığı ortada.<br />
<br />
Köşe taşlarına, kırılma anlarına bakıyoruz;<br />
<br />
<br />
DEĞİŞEN TEKNİK DİREKTÖRLER<br />
Fatih Terim ile Ekim ayına girilmek üzereyken yolların ayrılmasından sonra riski en aza indirecek yerli teknik direktör -benim o zamanki önerim Şenol Güneş idi veya Mustafa Denizli olurdu- tercihi yerine takımı tanıma sürecinin üç sene üst üste şampiyonluk trenini kaçıracağını bile bile Mancini ile anlaşıldı. Çünkü Ünal Aysal'ın Terim sonrası eleştirilmesinin de önüne geçebilecek büyüklükte bir kariyere sahipti. Ve İtalyan'dı. Galatasaray'ın da ŞL'de grupta ekarte etmesi gereken takım da Juventus. Mucizevi bir maçın ardından (ve ilk maçtaki stratejiyle birlikte) takımı son 16 arasına yazdırdı Mancini ve bir de 9 senenin ardından Türkiye Kupası kazandırdı. Devre arası yaptırdığı €20m transfer harekatı ağır bir fiyaskoyla sonuçlandı ve belki bu sebeple takım kimyasının bozulmasıyla kaçan şampiyonluk tarihin değişmesine ön ayak oldu. Aziz Yıldırım kaldı. Fenerbahçe güçlendi. Aysal'ın manevra alanı da giderek daraldı. Operasyonun yetersiz olduğunun farkına varan ve bütçeli takımlar çalıştırmasıyla nam yapmış Mancini muhtemelen yüksek bonservis bedelli oyuncular istemesiyle görevinde kalamadı. Bu sefer Galatasaray'ın teknik direktör aramak için bolca zamanı vardı ve kararı İtalya'yı 2012'de Avrupa Şampiyonası'nda finale çıkartmış ve İtalyanlara alışılagelmişin dışında top oynatan Prandelli oldu. (Her iki TD'nin de TR'ye ayak uyduramamasının sebebi biraz da futbola tipik İtalyan gibi bakmamalarından) Fiorentina'ya seviye atlatmak dışında kulup başarısı ve herhangi bir kupası-şampiyonluğu olmayan Prandelli'nin haliyle yaz boyunca pek gıkı çıkmadı. Transfer son günü Napoli'den Pandev-Dzemaili isimleriyle de kulubün bakış açısı ve politika olarak Mancini'nin taleplerini karşılayamadığını da gördük. Kutsal topraklara gelmesine ramak kalmışken vazgeçen Lucescu Galatasaray'ın kaderiyle oynadı da denebilir.<br />
<br />
<br />
TUTMAYAN TRANSFERLER<br />
Selçuk-Burak-Alper Potuk-Olcan Adın-Tarık Çamdal. Buradan bakınca sorun yok. Pardon arada kaçan Potuk var. Mafyanın Fenerbahçe'ye verdiği ve orada da oynamıyor. Gerçi bu Galatasaray'da nasıl oynayabileceğine referans olmaz. Aslında Terim'in gelmesinden sonra her sene iç piyasadan alınması gereken yükselen yerli oyuncuyu mutlaka bünyeye kattık. Bence atladığımız tek isim Onur Kıvrak, o da elbette Muslera'dan iyi olduğu için değil -bu mümkün de gözükmüyor- yabancı kontenjanında bir boşluk açması ve diğer pozisyonları geliştirme şansını size vadediyor. Bir kaleci sonucu etkiler ama oyunu etkilemez. (Formasyon-kaymalarda yok görevi) Pozitif futbol için başka-merkez pozisyonları düzeltmen gerekir esas. Ve Onur Galatasaray'da olması gereken yabancı oyuncu kalite seviyesine en yakın yerlilerden biri. Tıpkı Gökhan Inler, Hakan Çalhanoğlu, Ömer Toprak gibi. Ancak bu isimler artık çok pahalı, €10m üzeri. Onur ise geçen sene 5-7,5 aralığında alınabilirdi. Galatasaray yerli kalitesini artıramadığı için Veysel-Yasin gibi isimlere de yöneldi. Ama asıl hüsran hiç beklenmeyen yerden yabancılardan geldi. Riera-Amrabat yüksek maaş-bonservis altında ezilse bile ciddi anlamda katkı verirken anlamsız şekilde gönderildiler. Stoper olmanın ilk kuralı çalım yememek iken bundan yoksun Chedjou ile ilk sezonundaki performansıyla Ujfalusi kadar olmasa da iyi işler çıkaran Dany upgrade edilemedi. Top tekniği yüksek Chedjou'dan pozisyon bilgisi yüksek olmamasına rağmen sağ bek veya defansif orta saha olurdu, o bile denenmedi. Dağınık görüntüsü, konsantrasyon problemi, karşıladığı topların rakibe gitmesi, pozisyon süzme yetisini zayıflığı ve rakibi karşılama eksikliği gibi pek çok sebepten ciddi zararlar verdi takıma geldiği günden bu yana. Aynı topu Dany de oynardı. Oysa suyun öte yakasında Bruno Alves bir stoper nasıl olur dersi verdi her hafta. Geçilmedi. Kaleye giden şutlara siper oldu. Yerini kaybetmedi. Arkayı süpürdü. Kritik anlarda hep ceza sahasında topa müdahale etti. Topu bir mıknatıs gibi çekti. Biz böyle bir oyuncu bulamadığımız gibi belki biraz da parasal sebeplerden ötürü Chedjou'nun yerine birisini de alamadık bu yaz. Büyük sorunumuz Chedjou'da da kalmadı. Fatih Terim'in önce 4-4-2 sonra 4-3-1-2 ile başarı yakaladığı iki sezonun ardından gelen yoğun eleştirilerle oluşan ortak akıl sonucu dripling yapan sol bek eksiği üzerine gidildi. Gerçekten kanatsız ve merkezin ön planda olduğu bir sistemde Cafu-R. Carlos türü iki bek ile ancak oyunu rakip yarı alana yıkmak mümkündü. Bugün Fenerbahçe hala Gökhan-Caner ikilisini önde tutarken arkayı Topal-Emre ve hatta Meireles ile kollayabiliyor ve oyunu kenarlara yayıp sıkıştırmayınca daha rahat baskı kurarak pozisyon üretiyor. Aynı şekilde top kazanımını da önde sağlayıp Sow-Emenike ve özellikle Kuyt ile ani ataklarla savunmanın eksik yakalanmasını cezalandırabiliyor. Galatasaray gitti Telles'i aldı. Riera'yı bıraktı. Ve hataydı. İdare ederdi ve sezon sonu market araştırması daha iyi yapılabilirdi. Alex Telles, Guiza'nın İspanya Ligi'nde tek sezonluk bıraktığı gibi bir iz yaratmış olsa gerek Brezilya'da. Zaten 21 yaşında o performansla Avrupa'nın yolunu tuttu ama görüyoruz ki bunun devamlılığı yokmuş. Belki de gelişimini birkaç sene daha izlemek gerekti, emin olma adına. Filipe Luis'in €20m ettiği piyasada €7m gibi bir paraya mükemmel ve hazır-pişmesi gerekmeyen sol bekler bulunabilirdi. Telles'in şu an geldiği nokta 5+3 yabancı kontenjanı olmasına rağmen ilk 18'e dahi giremeyen bir oyuncu. Ve kulübedeki koltuğunu kaptırdığı isim Hakan Balta. Gülünç. Az önce bahsettiğim sebeplerden Galatasaray ısrarla kanat oyuncusu istedi ve bence bu isteğin kendisi sorunluydu. Çünkü Sneijder-Drogba-Burak üçlüsünü en verimli şekilde 4-3-1-2 ile oynatmaktan başka yol yokken göz göre yedek kalabileceği belli olan 18 yaşındaki Bruma'ya €12m ödendi. GS tarihinin en pahalı ikinci transferi. 1-Jardel. Beklenti doğal olarak arttı. Ki bu yaşta bu paralar ödenen oyuncular listesini açın bakın zaten Cristiano Ronaldo falan görürsünüz. Premier Lig'de M. United'da CR7 olursunuz, oranın gelişim koşullarıyla burayı bir tutmayın. Oranın rekabet düzeyi, antrenman sahaları, çimleri, rakipleri, hakemleri, yabancı kontenjanları, taraftarları, futbol kültürleri farklı. Türkiye'de oyuncu gelişmez derken birçok parametreyi katıyorum denkleme ve geçmişe gidince çok da örnek göremiyorum. Bruma biraz da bu yüzden tutmazdı zaten. Chelsea'ye gitse bambaşka bir fizik-kondisyon-vücut-denge seviyesi yakalardı, bilemeyiz ama onu burada, buranın mentalitesinde yakalayamacağını bilebiliriz. Çünkü biz buralıyız, buradaki insanlarla yaşıyoruz. Neyse. Bu denli yatırım yapılan bir oyuncuyu ligde kullanamadık ve kupada oynatmak zorunda kalıp sakatladık. Wing-back mevzusuna girmiyorum Mancini'nin. Skandal tercihti. Seyredilen maçların tamamında görülen Bruma'nın karar mekanizmasının ve son vuruşunun yetersiz olduğu görüldü ve world-class veya başka ifadeyle elit bir oyuncu olamayacağına işaretti bunlar. Hızlı, seri, çalım atabilen ama kafasını kullanamayan -bu gelişmez- bir yıldız adayı vardı elimizde. 20 maça çıktı neredeyse ve 1 gol atabildi. Yani 4-3-3 veya 4-2-3-1 kenarında değil ancak eski usül 4-4-2'lerde çizgi kanat olabilecek ya da secondary striker denilen bir görevde kontratak kovalayacak bir oyuncudan öteye gitmeyecekti. Sınırları vardı Bruma'nın. Bir Ribery değildi. Ribery de burada kalsa o seviyeye gelemezdi muhtemelen. Salih'lere, Ontivero'lara Endoğan'lara hiç girmiyorum. Pandev-Dzemaili mi? Son gün transferi işte. Ya tutarsa. Dzemaili Meireles'in altında bi' topçu. Pandev de % 100 fit durmuyor.<br />
<br />
<br />
FORMASYON SEÇİMİ<br />
Tutmayan transferler çok da tutan formasyon az mı? Galatasaray geçen sezon bittiğinde bir karar verdi transfer politikası izlerken. Tek forvetim Burak Yılmaz olacak. Drogba gitti. Sonuçta Burak gol kralıydı ve ona güvenildi. Ama tanı teşhiş ve tedavi burada da yanlıştı. Burak Trabzonspor'da topa sahip olma zorunluluğu bulunmayan, rahatlıkla topun arkasına geçen ve rakip savunmayı orta çizgiye çeken bir yapıda oynadı. Haliyle arkada geniş alanlar bulup koşularıyla golünü attı. Stoperlerin kucağında kalmadı, onlarla boğuşmadı. Gerektiğinde de ceza sahasında temiz vuruşunu yaptı. Oysa Galatasaray'ın asla böyle oynama lüksü yoktu. Islıklanırsınız topa 2 dk. dokunmayın. Büyük takımlarda böyledir, burası İngiltere değil. Akdeniz ülkesi. Real Madrid bile ıslıklanır Bernabeu'de topa bir süre sahip olmayınca. Öyle maç boyu arkaya çekilip yatamazsınız. O Mourinho'nun işi. Taşşağınız o kadar büyükse ancak ses çıkmaz fazla. Ki ona da çıktı da maçtan bir saat önce stada gelip -Bernabeu o saatte bomboş olur- tribüne hadi beni ıslıklasanıza diye şovunu yaptı. Neyse Galatasaray'ın önde basması gerekir, en az % 45 seviyesinde topa sahip olması. Oyunu hükmetmesi mümkünse, rakipten güçlüyse. Burak böyle bir takıma geldi. Ama şanslıydı bu zamana kadar. Önce Umut ile oynadı. Sonra Drogba ile. Hep çift forvetti. Ne zaman ki Mancini Burak'ı uzak forvet yapmaya çalıştı ve Prandelli önde tek kullanmak istedi, Burak'ın defoları tek tek ortaya çıkmaya başladı. Demba Ba'nın Olimpiyat'ta Arsenal'e karşı Beşiktaş'ı nasıl rakip yarı sahaya yerleştirdiğini gördünüz. Topu uzun attılar gerekirse veya kısa oynadılar. Tuttu, döndü, sağına soluna baktı ve topu aktarıp içeriye geçti. Burak bunu yapamaz ve bu Burak'tan beklenmez, onun meziyetleri başka. ŞL'de 8 gol atmaktan şu duruma geldiği düşünülünce zaten konunun derinlemesine irdelenmesi gerektiği gerçeği de ortaya çıkıyor. Burak ofsaytta kaldı, gereksiz faul yaptı. Bunlar hep onda olan ve kötüleştikçe belirginleşen davranış biçimleriydi. Göze batmıyordu çünkü Burak gol atıyordu. Çok gol atıyordu. Ve böyle bir katkıyı yerliden almak vazgeçilmez bir başarıydı 6+0+4 ve 5+3'te. Galatasaray Burak Yılmaz'a tek forvet olarak güvendi ve defolarını görmezden geldi ya veya göremedi ya bu da işte futbol aklının zaaflar içerdiğinin göstergesiydi. Doğru okunamadı mesele Mancini-Prandelli tarafında. Cenk Tosun-Muhammet Demir gibi bir back-up veya genç yabancı ya da Almeida gibi çift forvete döndürebilecek bir opsiyonun kovalanmaması Burak'a mahkumiyeti ve az pozisyon üreten kısır futbolu beraberinde getirdi. Galatasaray'ın geri dönülmez ve en büyük hatalarından biri de bu. Burak sürecini taktiksel olarak iyi yönetememek mental değil. Mental düşüş sahada kötü olmayla başlıyor. Burak'ın hali Selçuk'tan farklı çünkü. Selçuk'a ayrıca değineceğim. Formasyon seçimine tekrar dönecek olursak şampiyonlukla biten iki seneye gidelim. Önce Dört merkez orta sahalı 4-4-2. Engin-Emre Çolak. Önde Necati-Elmander. Sonra 4-3-1-2. Melo arkada önü Selçuk-Hamit. Sneijder tek merkezde dilerse sola kayıyor. En uçta Drogba-Burak. Galatasaray tutmuş oturttuğu iki sistemini de kusursuzlaştırmaya gitmedi. En garipsenmesi gereken buydu. 4-3-1-2'nin beklerini uçak moduna alabilseydi takım, Drogba'yı benzer profilde biriyle ve Hamit'i Alper Potuk ile değiştirebilseydi bugün başka şeyler konuşuyor olacaktık. Ama gel gör ki kanat da kanat ısrarıyla düzen bozuldu. Mancini her türlü formasyonu deneyip ortaya sabit bir model çıkaramadı. Prandelli daha ikinci maçtan olmayacağını görüp 4-2-3-1'den 4-3-3'e çevirdi takımı. Olmadı olmadı. Çünkü maya bozulmuştu bir kere. Galatasaray tekrar ŞL'de Çeyrek Final oynadığı dönemdeki düzenine dönebilir mi? Sanmıyorum. Burak-Umut veya Burak-Pandev tercihleri var elde. Ki bu hamle Bruma'yı kenara atar Amrabat modeli. Sneijder'i sola çekmenin orta yapması dışında efektif bir yanı yok. (Hele de gol atması gereken 4-3-3 kenarlarında ve Burak uçtayken) Dikkat edin Galatasaray bekleri çizgiye indirmek ve Wes'in topu çekip orta yapması dışında bir gol planı uygulamasına geçemiyor tıkandığından. Duvar pası, ara pası veya kaleyi yoklama bunlar istatistiksel olarak genellikle merkezde olur ve Sneijder daha önce bunları yapıyordu. Şu an o da eriyor. Tabii bu formasyonda Selçuk-Hamit görevindeki iki oyuncunu topu driplingle öne taşıması gerekir. Bunu da yapmamız zor görünüyor. Elde Dzemaili-Yekta var. Hücum yönü çok gelişimiş olan ancak savunmada inanılmaz hatalar yapan Eboue'nin çalımlarını ve Sabri'nin orta sahaya katabileceği dinamizmi de başka sebeplerden kaybettik. 0'a 0, elde var sıfır.<br />
<br />
<br />
FORMU DÜŞEN YERLİ YILDIZLAR<br />
Burak'ı açıkladığımı düşünüyorum. Yırtınıyor, çabalıyor ama bu yapıyla olmaz. Asıl formu düşen Selçuk İnan. Nerede başladı? Terim'in ayrılmasıyla ve Milli Takıma alınmamasıyla. Çok açık nadasa bıraktı kendini o sezon. Çünkü biliyordu o sezon başarısızlık halinde birileri suçlanacaksa o futbolcu değil ya hocayı değiştiren yönetim ya da yeni gelen hoca olacaktı. Yerli topçuların kafası böyle çalışır. Bir de şu var es geçilen. Mancini üçlü oynatıyor ve oyuncuların bazı durumlarda rakiplerin yayılımına vs. göre dörtlüye geçmesini istiyor falan. Bu o kadar zor ki yerli oyuncu için. Altyapı eğitimi zayıf, öğrenme güdüsü yetersiz. Yapamaz demiyorum, belki zamanla ama taktik bilgisi bu denli eksik yerli oyuncularla -Arda'nın 442'yi şu zamanda öğrendim lafı yani 442'de kanat nerede durur hangi durumda nasıl davranır görevi nedir pas patternlerini nasıl takip eder ne zaman ceza sahasına akar ne zaman çizgide kalır savunmaya ne zaman döner ne zaman önde kalıp kontratak başlatır vs.- bunu denemek çok büyük riskler içerir. Burak'tan kenar forvet olmasını istemek de buna benzer, olmaz. Zorlama. Dönelim tekrar Selçuk'a. Türkiye Ligi'nde Hakan Şükür dışında 4 sene üst üste iyi performans vermiş bir yerli yok. E haliyle Selçuk da kervana katıldı. Kaldı ki futbol profili Hakan'a benzemeyen bu orta saha oyuncusunun belirli bir yaştan sonra düşüşe geçeceğini öngörmek zor değildi. Bunu da tahmin edemedi Galatasaray. Hataydı. Hamburg'daki Tolgay gibi birini ona mutlaka back-up yapıp hatta böyle çok formsuz olduğu durumlarda rekabeti hatırlatıcı şekilde onun önüne yazarak gösterebildik. Şu an onu tehdit eden bir isim yok formasını almak için. Olmayacak da. Ne kadar profesyonel olup olmadığını bilmediğimiz ama çok zeki olduğunu rahatlıkla kestirebildiğimiz Selçuk'un yapamadığı her hareketten sonra duygusal tepkiler vermesi ve bunun artık Burak'a da yansımasını olağan karşılamak güç. Bu sezon toparlamasını bekliyordum ancak Melo'nun ikinci senesi gibi bunu görmek Kasım-Aralık zamanları bulacaktı NŞA'da. Koşullar giderek değişiyor ve Selçuk da kontrolü kaybediyor. Artık saha içinden çok dışıyla bir bağı var. Menajeri konuşuyor. Melo'ya sallıyor. Takım arkadaşı. Selçuk takım kaptanı, sesini çıkarmıyor. Islıklanıyor. Daha önce formasını çıkarıp tepki amaçlı yere atmışlığı var. Dedik ya akıllı topçu ama ayaklarına artık hükmedemiyor. Ve bu hüküm edememe süreci uzadıkça Selçuk da sinirleniyor. Paralel ilerliyor her şey. Galatasaray'ın Burak-Selçuk sorununu saha içi-dışı her anlamda çözmeden şampiyon olma şansı yok maalesef. Durumun koşulsuz destek vermekle sırt sıvazlamakla ve zamana bırakmakla olacacağını sananlar da feci yanılıyor.<br />
<br />
<br />
KULÜBÜN KAOSU-KARŞI DÜZEN<br />
Hocalar değişiyor, transferler geliyor gidiyor. YK'lar yerinde durmuyor. Futbol şubesi sürekli değişiyor, Florya değişiyor. Eylül-Ekim ayına Galatasaray iki senedir kaos içinde giriyor. Böyle bir ortamdan başarı çıkmasını beklemek hayalcilikten öteye gitmez. 3 Temmuz'dan beri camiada birlik yok. Şike örgütüne ses çıkarmayanlar hala mevcut. Melo iki maç ceza aldı ve 4 puan şimdiden çalındı, Galatasaray'ın cebinden. Demirören TFF başı, Gümüşdağ KB. Yabancı kuralı GS zarar gördükten ve beli büküldükten sonra bir nebze düzeltilmiş. AB yasası rafa kalkmış, SPK dur demiş. Terim karşıya geçmiş. Fani Aysal evi terk etmiş, Yolanthe beş kez yatak odasını değiştirmiş. Anladınız siz onu. Her koldan bir saldırı ve Galatasaray'ın kendi sorunlarından başını kaldırıp bunlarla uğraşacak mecali kalmamış. Sözü hükmünü yitirmiş. Ülkede bir kulaktan girip diğerinde çıkan ses moda olmuş, müzik listelerinde ilk sıraya yükselmiş. Koltuklara yapışılmış. Beyefendi öyle emretmiş. Ha şunu da ekleyeyim. Galatasaray'ı mevcut düzen içinde başarılı kılabilecek tek adam da Terim. Çünkü yanına geçtiği karşıdakileri tanıyor ve onlara onların diliyle galebe çalabiliyor geçmiş iki senede olduğu gibi. Ha bunu kaç Galatasaraylı ister, o da ayrı konu. Ben istemem. Kulüp öyle bir kaos ortamındaki iki maçtır GS'nin ilk 11'i maçtan 7 saat önce AMK Gazetesine sızıyor.7 saat önce. Tepkisizlik, tepkinin kendisi olmuş. İspanya'da bir dönem Barça-Madrid içinde büyük olay çıkaran bir konu bu. Çünkü size taktik seçimler hakkında bilgi verebilir ve bazı ekstra tedbirler alabilirsiniz. Elbette gazetecilik başarısı! (Bahadır Çokişler GS muhabiri) Ama Galatasaray'a da müthiş zararlı. Yakın zamanda Pandev-Dzemaili başkan ile çekilmiş imza fotosunun da aynı gazetede çıktığını biliyoruz. Art niyetli yapılan haberin haddi hesabı yok medyada. Huzur yok. Bu sene de bize mutluluk yok anlaşılan...<br />
<br />
Yoruldum, sıkıldım, bunaldım. Uzatmayacağım. İşemem gerek...<br />
<br />
Yanlış bizde. Yanlış çok. Yanlış tek tek ve her şeyin bir araya gelmiş hali. Yanlış içimizde.<br />
Yanlış yapılır ama düzeltilebilir de. Bizimki üstüne merdiven çıkmak üzerine.<br />
<br />
Başka Galatasaray kalmadı. <br />
<br />
Kalmadı. <br />
<br />
Tükeniyoruz...A. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-45535928126979534442014-03-20T00:27:00.001+02:002014-03-20T00:27:23.956+02:00AĞUSTOSTAN MARTA: KAYIP SEZONGörüşlerimin büyük çoğunluğu twitter mecrasında da bulunmaktadır. Derleme üstü 140 karaktere sığmayan konulara değinme amaçlandı. Galatasaray'ın 2013-14 sezonu başlangıcından bugüne nasıl gelindi sorusunun cevabını ararken yaşananlara göz gezdiriyorum.<br />
<br />
<br />
<b>Fatih Terim-Roberto Mancini: Sancılı Geçiş </b><br />
Nereden girelim? İlk sayfa ne olsun ya da? 2011 Mayıs nasıl? En dipten seslenelim mi? Galatasaray Ünal Aysal'ın başkanlığa seçilmesi ve Fatih Terim'in teknik direktör olmasıyla farklı bir yola girdi. Fenerbahçe'nin 3 Temmuz şike süreci futbol atmosferinin ana odak noktası haline gelince ister istemez tüm kulüpler bundan etkilendi. Suçu örtmek amaçlı görevini kötüye kullandıklarını üç yılın ardından itiraf eden TFF başkanlarının icraatlerinden biri Süper Final tiyatrosuydu. Puan silme cezası olursa FB, BJK zirveden kopmasın ve playoff mücadelesi yayıncı kuruluş Lig TV'nin azalan gelirlerine katkı sağlasın isteniyordu. Federasyonun bir başka kritik kararıysa yabancı kuralını 6+0+4 şeklinde değiştirmek oldu. Burada da hedef GS'nin ekonomik ve sportif yönden açabileceği farkı minimum seviyede tutmaktı. N'oldu iki sene boyunca? Galatasaray Fenerbahçe'ye son maçta Kadıköy'de kaybetmeyerek "İki kere Şampiyon" unvanı aldı. Yetinmedi ikinci sezonda da ligi kazandı. Üstelik bunu yaparken devre arasında dünya spor kamuoyunun gündemine oturan Drogba, Sneijder transferlerini gerçekleştirdi. Durmadı Şampiyonlar Ligi'nde Çeyrek Finale kalıp son 20 dakikaya tur atlama umutlarını coşkuyla taşıdı. Stat ve pazarlama gelirlerinin çok iyi seviyelerde olduğu konuşuldu. Yazları Süper Kupada Fener'e top göstermedi. Durdurulamaz bir takım vardı rakiplerinin karşısında. Herkes onları kıskanarak izliyordu. Taraftar üst üste beş sene şampiyonluktan bahsediyordu, 96-2000'nin ötesine geçmekten. Koşullar uygundu ve Cimbom'un kültüründe bir düzen oturttuğu zaman başarıya erişmek vardı. TV ekranında görünenler bunlardı. Bir de arka planı vardı işin. Zaferlerin problemlerin üstünü örttüğü her yerde bilinen bir gerçekti. Aysal-Terim arasında öteden beri bir ego savaşı olduğu söylense de bir şekilde aralarındaki ilişki halının altına süpürülerek hep devam etti. Ocak 2013'ü hatırlayın. Eleman demeci. Kasımpaşa maçından sonra Terim'in rahat çalışacağı huzurlu bir ortam isteği. Kritik yemekte buzların erimesi. Ayrılık sürecini geciktirmekten ileriye gitmedi yaşananlar. Mersin maçından sonra FT TFF'ye verdi veriştirdi. Adaletin olduğu yerdeyim, kalıp savaşacağım dedi. 9 maç ceza aldı. <a href="http://erenlogoglu.blogspot.com.tr/2013/09/boyle-ayrilik-olmaz.html">Neyse uzatmayayım şuradan en ince detayına kadar okuyun işte.</a> Yaz geldi. Kamplar turnuvalar vs. derken, takım Arsenal'i yenerken, birden, Dünya Kupası yolunda 4 maçı kalan Milli Takım için hocamız Terim'i istedi Demirören. Fikir kimden çıktı, ona bu aklı kim verdi bilinmez. Terim'i Galatasaray'dan çekip almanın uğratacağı tahribatı elbette hesapladılar. Ancak taraftarın gözünde Terim Galatasaray'ın hakkını gasp edenlerle çalışmaz hissiyatı vardı. Problem sezon sonu biten sözleşmesi gibi gözükmekteydi. Lige ve Avrupa'ya takımın kötü başlaması da tuz biber ekti meseleye. Mayıs'a kadar nasıl devrilmez kamyon diye düşünürken olup bitiverdi Terim-Mancini değişikliği. Tüm bunları anlatırken iki senelik başarılı sürecin yanında bir kesim Üçüncü senesine giren ve korunan bir omurgadan daha etkili, bilinçli şekilde sahaya yayılmasını ve hücum etmesini bekliyordu. Çok az da olsa homurtular vardı hocaya dair. Kadro yaşlanıyor ve mevcut yabancı kuralına göre genişletilmiyordu mesela. İdeal 11 ile geriye kalanlar arasındaki düzey uzay boyutundaydı. 2012-13'ün ikinci yarısı yakalanan ezber 11 başarıyı kolaylaştırmıştı ama üst üst iki sezon Çarşamba-Pazar maç yapacak bir takım için yerli oyuncularının fiziksel-dayanıklılık olarak düşeceği öngörülüp buna göre planlama hiç yapılmadı. Bu hataların yanına bir de kriz eklenince veda kaçınılmaz oldu. Üstelik görüntü Terim'in gitmek, Aysal'ın göndermek istediği şeklindeydi. Çok şey yaşandı. Geri dönüşü olmayan makama saygısızlık içeren ağır göndermeler içeren söylemler edildi. Yapıldı sert çıkışlar. Çizgiler geçildi. Başkan tutmak istese bile bir antrenör/oyuncu gitmek isterse gider, koymuştur kafasına bir kere. Köle değil kimse, bırakmak zorunda kalırsın. Terim gitmek istedi, başkan tutamadı. Fatih Hoca bir Galatasaray efsanesi olarak kendisine yakışanı yapmadı. Ondan daha büyük bir Galatasaraylı yoksa eğer ona uygun hareket etmeliydi. (Başkan kulüp efsanesi olmadığı için ondan böyle bir duygusal beklentiye girmeye gerek yok, yönetimsel yanlışı der geçersin ama Terim öyle değil) Kader birliği ettiği adamların bize olan öfke ve nefretini biliyordu, onları tanıyordu. Yuvasından ayrılsa bile oraya gitmemeliydi. Şike aklayanları sevindirdi. Gitti. Fatih Terim'in Hepsiburada reklamındaki "Ayağıma gelecek" notunun yanı sıra futbolculuk fotoğrafının da GS değil Adana Demirspor'dan seçilmesi özetiydi Florya'da bırakılanların. Peki ne olacaktı bundan sonra? Eylül sonuna gelinmişti. Apar topar kimi bulacaktı Galatasaray yönetimi. Ligde liderden 4 puan geride ve ŞL'de ilk maçını 1-6 kaybetmiş, toparlanması gereken bir takım vardı ellerinde. Taraftar kutuplaşmış, futbolcu karışmış, TFF istesem kupa alamazlar lafıyla kin -şike- güdüp amacını açıklamıştı. Eylül'de yabancı hoca getirmek büyük risti. Terim'in ismi ve gölgesi altında ezilmeyecek biri olsun istendi. Boştaydı Mancini. Karizması olan biriydi. Yerelde hep başarılı -12 kupa- ama Avrupa'da hiç yoktu. Burayı takımı rakibi tanıması, uzun meşakkatli bir işti, kısa vadede tutmayabilirdi. İlk tespitler böyleydi o zaman. En azından bir senelik, ligde şampiyonluk şansını devam ettirip sonuna kadar götürecek yerli antrenör gerekliliğine vurgu yapıldı. Aklıma en yatan isim Şenol Güneş'ti. 2009-11 dönemi Selçuk & Burak omurgalı Trabzon ile yaptıkları ortadaydı. 1 Lig 1 TK kazandı. (69 M 11 Y) ŞG, ülke futbolu ortamı -pis- biliyor, oturmuş kadrolarla başarıyı iyi yönetiyordu. (02 MT Terim 09 TS Yanal eseri, koruyup geliştirdi, 4231) Tanıdığı birçok isim GS'deydi. Çabuk adaptasyon sağlardı. Uyumluydu. Sevilirdi. Saygındı. Sezon sonu durumu gözden geçirilebilirdi, zorluk çıkarmazdı. Güneş krizi bitirebilirdi kısaca. Burada yerli oyuncuları baz almamın sebebi kırılganlıkları ve amatör olmaları. Yabancılar antrenör değişikliğine büyük tepkiler vermezler ve çalışmalarının karşılığı olan performanslarını ortaya koyarlar ama yerliler öyle değil. Biz Türkler romantik insanlarız deriz ya, biraz ona çıkıyor tüm yollar. Selçuk İnan'ı ele alalım. Terim'in ayrılmasından sonra "sezon sonu başarısız olsak bile suç hoca değişimine bulunur" algısına girebilir oyuncu. Psikolojik olarak bundan etkilenebilir, özel hayatına yansıtabilir bunu vs vs. Veya Terim'in disiplin içeren, otoriter, baskıcı anlayışından kurtulmanın sonucu olarak kafaca rahatlamanın etkileri formuna olumsuzluk şeklinde dönüşebilir. Bu coğrafyada yaşamamış, ülke insanının kültürel yapısını bilmeyen bir yabancı antrenörden bunları anlamasını ve çözümlemesi beklemek doğru olmazdı zaten. Sırf bu yüzden geçiş sezonu görülen ve başarı olasılığın düşük olduğu bir dönem yerli teknik adamla geçilebilirdi. Başkan gene meseleye vizyon olarak bakıp Serie A, Premier Lig kazanmış bir TD getirdi. <br />
<br />
<br />
<b>Yeni Dönem: Arrivederci Juventus & Batan Gemi</b><br />
Devam edelim. Mancini geldi. Ayağının tozuyla gruptaki en önemli rakibimiz Juventus'tan kişisel stratejisiyle 1 puanı kaptı ve avantajı elimize aldık grupta. Sonra lige döndük. Akhisar yenilgisi. 4231: Yekta Ceyhun; Sabri Sneijder Burak; Drogba. Sabri Burak uzak forvet tercihleri; yerli oyuncuların özelliklerini, takımı ve Türkiye Ligi'ni tanımamanın cezasıydı. Misal Chedjou. Dany'den fazla ne yapıyordu? 7 milyon Euro ödendi. Genelde onu tercih etti ve sezon başından beri bek-stoper derken çürüyen Dany -geçen sezonun en iyilerinden biri- ıskartaya çıktı. Mancini Fener'e selam çakıp -Kuyt Webo Sow (Emenike)- Kayseri'ye karşı Umut Burak kenarlar merkez Sneijder, uçta Drogba tercihiyle çıktı. TR'de bu kadar çok forvetle sahada olmak pek sırıtmaz, aksine iş görürdü. (Bknz. Gerets) Burak sol kanat ısındırma turu başarıya ulaşmayacaktı ama görünen köy-kılavuz ilişkisiydi. Deniyordu öğrenmek için. Hakkıydı. Ama lig de devam ediyordu. Zarar veriyordu bazen Drogba ama elini kalbine koyup M. Oktay selamı çakınca unutuluyordu her şey. Taraftar buradan bakardı, analizci başka yerden. Dinlendirmeyi hiç düşünmedi hoca veya Umut'u daha sık kullanıp formuna sokmayı. Üçlü savunmaya döndü bir ara. Geçişler yaptı arada. 11. hafta Kadıköy'de FB 2-0 kazandı. Fark 9 puandı. GS'nin neden ligde şampiyon olamayacağını sahadaki isteksizlik anlatıyordu. Sürekli değişen savunma kurgusu problemlerin başı gibi gözüküyordu. Bu maça kadar Saraçoğlu'nda etkili olan takımın defans omurgası hemen hemen aynıydı. 2-1 Muslera EE Semih G Zan Riera Melo 0-0 Muslera EE Semih Ujfa H Balta Melo 2-2 Muslera EE Semih Ujfa H Balta Melo. Fener tribünlerde yükselen "İmparator Fatih Terim" tezahüratı GS'nin üç ayda itildiği noktayı özetliyordu. Utanç vericiydi. Sivas maçına tipik 4-4-2 ile çıktı. Elazığ maçı yayılım 3-1-4-2 (Yekta) Selçuk-Melo öne çıkıp ceza sahası koşusu yaptı. Ve sezonun maçı, Juventus geldi çattı. Galibiyet tur demekti. Juve bi' uğursuzluk-keramet taşıyordu GS'ye karşı. 1999 ve 2003'ten sonra şimdi de 2013 vakası. Üçüncü defa maç ertelendi. 1999 Öcalan yakalanma. Tarihte ertelenen ilk ŞL maçı. 2003 patlamalar. İstanbul'dan Dortmund'a. 2013 hava. Gündüz gözüyle Avrupa. İnanılmazdı. GS'nin tek avantajı teknik direktörünün İtalyan olmasıydı. Formasyon kaymalıydı. Mancini'nin herhangi bi' yayılıma bağlı kalmadan ve rakibe göre tek maç karmaşık strateji hazırlaması alkışı hak ediyordu. Galatasaray Juventus'u eledi. 10-11 Aralık olayları olarak spor tarihindeki yerini aldı. Yazıldı gerçekler. Mancini'yi getirmek ligde -ortamı takımı tanıma evresi- şampiyonlu şansını azaltsa da ŞL'de -Juve'yi bilmesi, ikincilik- gruptan çıkmayı sağladı. İtalyan teknik adamın asıl rakip Juve'den iki farklı stratejiyle iki ayrı maç oynayarak 4 puan kazanması tur atlamanın anahtarı oldu. Sneijder-Drogba vurkaç planı Melo'nun sertliği mücadele gücüne Selçuk-Riera'nın zemini -esasında futbolu- bilen -topu havadan uzun oynama- tekniği eklemlendi. Maçın iki güne yayılması koşul iş gördü. (Dirilik) 30-45 arası bizim saha solunda çim bozukluğu 45-90 arası diğer tarafın hücuma uygunluğu gibi. 70-80 arası baya bocaladık. Orada da Zan Semih Chedjou'nun savaşması ön plana çıktı. Ve beklenen Umut hamlesi getirdi galibiyeti. Aynı gol. GS yedi yabancıyla hep iyiydi. ŞL'de iki sezon üst üste Round of 16'ya kalmak ciddi başarıydı. Lucescu da 00-01 ve 01-02 sezonları ilk gruplardan çıkmıştı. Adının olduğu yerde umut vardı. Yalnızca süreklilik de değil şampiyonluk adayı Juventus'u altına alarak tur atlamak fena bi' şeydi. Tarif edilemezdi. Büyüklüktü işte, adı konan. TT Arena ya da Aslantepe şimdiden efsanevi maçlara tanıklık ediyordu. Manchester United Real Madrid Juventus. Antakyalı Gökhan Zan bitiriyordu: "Biz UEFA değil Şampiyonlar Ligi takımıyız. Aslanlar gibi bugüne geldik. Gaassaray Avrupa Fatihidir." Transfermarkt değer sıralamasına göre ŞL son 16 yapan takımlar: Madrid Barça Bayern City Chelsea United PSG Arsenal Dortmund Atletico Milan Zenit Schalke GS Leverkusen Oly şeklindeydi. GS'nin (157) elediği Juventus 335 m € ile en pahalı 9. takımdı. Büyük şoktu esasında. Napoli Benfica Porto CSKA Shaktar önümüzde yer alıp kalamayanlardı. Market GS'ye en yakın eder olan grup birincisi Atletico (255) Dortmund (294). Taraftar gözünde -büyütmeme- elemeye uygunluk verisi olabilirdi. Moyes'in United'ını isteyenler çoğunluktaydı ancak Mourinho'nun Chelsea'si geldi. Rakip isterken önceliğim takım değil görece kötü hocaydı. Conte elenmişti bir şekilde ama Mou'yu alt edebilmek için bi' TD ya işleyen model üretmeli -Pep Barça- ya da ekstra işler denemeliydi -Benitez L'pool- Mancini'nin riske girmesi gerekecekti. Mourinho'nun geçen sene Kayseri'ye gelip sevgi uyandıran hareketleri -karizma- Madrid eşleşmesinin tansiyonunu bi' hayli düşürmüştü. Kuralar çekilmeden Drogba açıklamasını yapmıştı JM, karşılama babında. Bu tür eylemler (veya akıl oyunları) Selçuk-Burak gibi oyuncularda fazla saygınlık uyandırıp -Jose'ye elendik- enerjisini törpülüyordu. 15. hafta fark 11 oldu. Avrupa'da kazanılan hava ligde kaybediliyordu. Devre arasına 8 fark ile girildi.<br />
<br />
<br />
<b>Devre Arası: Gençleştirme vs Şampiyonluk</b><br />
Mancini takımla üç ay geçirmiş. Teşhisi yapıyor. Kadro gençleşecek. Tamam. Bütçe ne kadar? Var para deniyor muhtemelen. Tam 20 milyon Euro harcanıyor. Önümüzde Chelsea maçı, lig yarışı ve kupa serüveni olacak. Dany-Amrabat-Riera ile yollar ayrılıyor. Rüştünü ispat edememiş üç isim. Ama üçünün de ciddi yarar sağladığı es geçiliyor. Hajrovic azımsanmayacak bonservis ödenen bi' yabancı kanat oyuncusu profili çizmiyor. Yerli statüsüne de alınamıyor. Salih Dursun bir garip adam. Kimse çözemiyor Kayseri'nin pazarlama stratejisini. Ranochhia gibi Inter'den stoper geliyor sevinci kursakta kalıp Burdisso iniyor uçaktan. Telles en göze çarpan. Zaten gelir gelmez 11'de. Potansiyeli var ama daha çok toy, Ivanovic'i geçemiyor, burada büyümesi gerekecek, üstyapı izin verirse. Gündoğan Günter Oğuzhan Adili Ontivero gençlik aşısı. 18 yüzü bile görmüyorlar. Uzun vade düşünülmüş. Veysel joker rolüyle ucuza kapatılmış bir hamle görülebilir. Alınanlardan yarısından çoğunu bir kalemde silme lüksü var mı Galatasaray'ın? Bu kadar bonkör müyüz? Hazır, direk oynabilecek isimlere neden yönelmedik mesela? Ara dönem bu kadar transfer fazla değil miydi? Denge-kimya bozulacağı düşünülmedi mi hiç? Madem sistem 433 olacaktı ve kanat gerekti, Amrabat niye gitti Malaga'ya veya yerli sağ-sol uzak forvet alınsaydı ya? Sorular sorular. Bitmek bilmez, önü ardı kesilmez, tükenmez sorular. Transfer, kadro mühendisliği ucu çok açık hususlar. Salih-Hajrovic yerine Erkan Zengin, Tolgay Arslan veya Cenk Tosun'dan biri alınamaz mıydı? Onur-Olcan devre arası için imkansız isimler, onları söylemek abes olur zaten. Riera'nın futbol aklını aramadık mı Londra'da? Geçiyorum tekrar lige. 2011-12 (442) Mus-EE Semih Ujfa Balta-Engin Selçuk Melo Çolak-Johan Neco ve 2012-13 (4312) Mus-EE Semih Dany Riera-Hamit Melo Selçuk-Wes-DD B17. Yani geçmişteki başarılı takımlar genellikle omurgasını oturtmuş ve çok az değişiklik yapanlardır. Selçuk İnan, Emre Çolak, Nando Muslera, Felipe Melo, Manu Eboue ve Semih Kaya 100 maç barajını aşmış ve aşma kıyısındaki isimler. Böyle bir yapı kurmuşuz. Yaş ortalaması da görece yüksek olabilir. Kriterlerden uzaklamışız, bu demek değil ki başarısız olacağız ama ihanet etmişiz o düzene. Antep'te maça çıkıyoruz. Telles Hajrovic yetişmiyor. Fark 10. Bu arada kupa maçlarında Çok az şans tanınan Bruma wing-back oynatılırken sakatlanıyor. Çolak ön kesici görevinde. Hamit'in yokluğunda anlaşılırken değeri Selçuk'un düşüşü Alper Potuk'un nasıl elden kaçırıldığını tekrar hatırlatıyor bize. Muhtemelen Tarık Çamdal da yazılıyor aynı şekilde haneye. Zırt pırt değişen formasyon+görev dağılımları oyuncuları çok zorluyor (başı kesilmiş tavuk) ve ortaya organizasyonu bozuk bi' GS çıkartıyor. (Benzer söylemi Mourinho da yapacak Mancini'ye) İç saha maçları geliyor. Çok basit. Dörtlü savunma. Chedjou yok. Melo her yerde. Bekler önde. Rakibe baskı. Çabuk top kazan. Bolca mücadele. Son vuruş Wes'den. Sabri Balta Ceyhun. Üç fedakar iyi oyun. Yine de upgrade isteyen üç isim. İtalyan hoca kadroya rotasyonu kazandırıyor esasen. GS iç sahada kazanıyor. Ama şampiyonu genellikle deplasmanlar belirler. Erken havaya giriyoruz. Sneijder futbol kafasına-hızına uygun biri yokken kötü. (Drogba ve solda onunla uyum bir kenar forvet olmalı) Bi' de 4-3-3'ün solunda performansı düşüyor. (4-4-2 gibi) Merkez ideal ona. 15 ay sonra FB maçına verilen F. Aydınus'un müsabaka -K'paşa- önü ısınma için sahaya çıkmıyor. Yalnız ve güzel ülkemde futbol hala çim üstünde oynanıyor ama altında bir masa var. Başında da aynı aktörler yıllardır. Kalkmıyorlar oturdukları yerden. Melo'nun mevkisi değişiyor, hücuma daha çok katılıyor Brezilyalı. Ancak Ceyhun-Yekta iyi oyun okuyucu olmadıklarından pozisyon yeme sayımız artıyor. (Londra'daki Chelsea maçında stoperler arasına girip onlardan daha çok top çıkarması, sizin yapacağınız işe der gibiydi) Selçuk-Melo ikilisinin olduğu blok geçilince bizim stoper bek arasına atılan her top gol tehlikesi. Antalya maçı. (Brezilyalı etkinlik-verim düşüyor önde) TR'ye gelen yabancı TD'ler takımca topun arkasına geçmenin zararını öğrenemedi. Yerli oyuncuların pozisyon taktik bilgi disiplini sınırlı çünkü. Drogba bir sene önceki fizik gücünden bayağı uzak. Sneijder-Burak da basmayınca (433) topun arkasına geçip rakibe rahat oyun izni veriyoruz. Drogba kontrat sona erme süreci iyi yönetilmedi. Oyuncunun motivasyonu yerlerde sürünüyor. Ha gitti ha gidecek derken yararlanamıyoruz. Ligin birinci devresi Drogba'yı lüzumsuz şekilde sürekli oynattık. (Umut'a da yaramadı) Rotasyon planlama antrenörlüğün önemli bi' parçası oysa. Mourinho takımın başında olsaydı Drogba böyle takılabilir miydi diye düşünüyor insan? Futbolda moral-motivasyon gerçekten en az taktik-strateji-görev tanımı kadar önemli. Mancini Drogba'dan memnun değilse oynatmaz. Oynatıp maç içinde mutsuzsa -veya taktik- oyundan da alır. Ama bitime az kala çıkarmak da intihar.Takımın kaleci-stoper-bek/ön kesici-merkez orta saha ile topu oyuna sokarken kullandığı yerleşik bi' pas pattern hala yok long ball dışı. (Riera aranıyor Selçuk da yokken) Savunma dörtlüsünü sabitleyememiş ekiplerin başarı şansı düşük. Tandem belirsiz. Sağ bek kararsız. Muslera-Semih-Telles tamam sadece. +11 dk. uzatma oynanan ve 1-0 giden maçta üçüncü oyuncu değişikliğini kullanmadık. Kenarda Umut-Hajrovic var. Bazen antrenörler anlaşılmıyor. Özellikle maçta bir yabancı fazla oynatma hakkını kullanmayıp risk almış bir teknik adamın kenardaki kontenjanı düşünmemesi başlı başına hata. Takım geçen sezonun ikinci yarısındaki iştahından uzak. DD yürüyor. BY17-Wes kenarlarda hapsolmuş. Pres yok. Keza formasyon sorunsalı. 4312 denenmeliydi. Sneijder çift forvet arkası. Eboue'nin ligde tercih edilmemesi de facia. (Son iki maçı 6-0 6-1 gariplik yok mu?) Geçen sezon Hamit Amrabat ile topu ileri taşıyıp -çalımla- takımı rahatlatan ender isimlerden biriydi. Kanatsız oynuyorsak -Burak Sneijder verimsiz adam eksiltememe- bekler bindirme yapmalı. Telles önlem alınmış. Sabri etli sütlüye karışmadan oynuyor sağ bekte. Katlanamadığım yerli kalite problemi varken 5 yabancıyla maça çıkılması. Kulübeden oyuna girecek olan da Chedjou, yani stoper. Strateji bile değil. Ayıp. İç-dış performans ayrımı rakiplerden biraz da. Ev Bursa-Eskişehir-BJK-Akhisar (iyi takım) deplasman Antep-Antalya-Rize-Karabük (kötü takım) Kalburüstülere karşı üstünüz içeride 4 maç 16 gol 12 puan. Ama dışarıda ölü taklidi. Oysa 20. haftada farkı 4 puana kadar indirmiştik. Kendi takımını doğru düzgün analiz etmeden Fener'in durumu -kötü oyunu- üzerinden şampiyonluk şansı olduğu -fark 3 fark 0- sanrısına kapılmak hezeyandı. Deplasmanda puan kaybedilir de bari puan almayı hak edecek takıma kaybetmeliydik. 6-0 3-0 ve gençlik aşı transfer hokkabazlığıyla -10 yeni- gelen heyecan taraftarın Mancini yanlışlarını görmesini engelledi ve boş yere umutlandır herkesi. Maç 1-1 iken bitime az süre kala iki oyuncu birden değiştiriyoruz mesela. Oyun duruyor ve hakem eklemiyor. Türkiye burası. Semih'in Chelsea maçında tercih edilmemesi -Balta- oyuncunun konsantrasyonu -güven- ciddi derecede azaltıyor ve ceremesini Karabük'te çekiveriyoruz. O kadar çok antrenör yanlışı oldu ki!<br />
<br />
<br />
<b>Umutların Tükendiği Yer: Stamford Bridge</b><br />
İlk maçtan başlayalım. Eboue-Chedjou-Balta ve Hajrovic olağan şüpheliler olarak sezonun en kritik maçına çıkması TD'nin doğru karar verme yetisine gölge düşürdü denebilir. Semih tercihi çok tartışılırdı çünkü mevcutlar içinde en hamleli stoper ve daha dengeliydi diğerlerine göre. Keza Yekta güvenliydi, oynarmış. Mancini hatalarını anlayarak değişikler yaptı zaten ancak ilk 30 dk. da boşa gitti evimizde. Pozisyon alma becerisi tecrübeyle oluşuyor, bunu bizzat gördük. Orta yapıldığında topu mıknatıs gibi çekme. Terry Cahill ve Ivanovic resital sundu bu açıdan. Chelsea geri dörtlü yerini zor kaybederken yediğimiz gol Chedjou-Balta'nın topun nereye gideceğini sezgi zayıflığından oldu. Mourinho'nun Mancini'ye karşı büyük bi' üstünlüğü vardı. Taktiksel yönden rekabet etmemiz şarttı. Birçok sporsever Mourinho'ya karşı neden nefret içeren duygular besliyor sorusunun birtakım cevaplarına Aslantepe'de tekrar ulaştık. Deplasmanda 0-1 öne geçen takım kalecisi 15'ten bu yana zamana oynayıp 60'ta sarı kart gördü. (Inter hatırlayan?) Anadolu değil Londra'dan. Dünyanın en iyilerinden Cech zaman çalıyor. Elbette Mou'nun maç öncesi gol bulursanız soğutun -uzayan taç atışları- talimatı verdiği ortada. Gecenin tartışmasız en centilmenlik dışı hareketi Terry'nin ikinci top vakasıydı. Burak'ın gol güme gitti. Tur atlamaya giden mübah yol. JM önemli taktiksel işler de yaptı. Topun arkasına geçip boşluk bırakmamak ve kontratak düsturuydu. Çevirip açık bulamamamız da çok sinir bozucu. Hamit-Amrabat-Sabri (Madrid Schalke maçları) veya Bruma gibi adam eksilten biri olmayınca ön-orta blokları geçip pozisyon üretemedik. Skor 1-1 olup iki orta sahaları sarı kart görünce JM oyuna müdahale etti. Mikel hamlesi topa sahip olma sağlayıp -pres az- maçı bitirdi.<br />
<br />
<u><i>Şubat sonu itibariyle hiçbir yerde olmayan çıkardığım istatistikler;</i></u><br />
<u><i>Mourinho'nun iç saha Avrupa kupaları karnesi. 13 sezon 62 maç 7 yenilgi. (Üçü Porto, son 10 sezonda Inter-Chelsea-Madrid 48 maç 4 yenilgi)</i></u><br />
<u><i>Mou Chelsea ile Stamford Bridge'de 20 AK maçı 2 yenilgi. (05-06 Rijkaard Barça 1-2 ve 13-14 Murat Yakın Basel 1-2) Mission impossible.</i></u><br />
<u><i>JM'yi Avrupa kupaları evinde yenen diğer TD'ler Porto 14 maç 01-02 Del Bosque Madrid 1-2, 02-03 Markarian PAO 1-2, 03-04 Queiroz Madrid 1-3)</i></u><br />
<u><i>Mourinho'nun iç saha lig karnesi. (Benfica-Lleira hariç) 209 maç 4 yenilgi. Porto 1, Chelsea-Inter yok, Real Madrid 3 kez.</i></u><br />
<u><i>JM Porto ile ligde 40 maç 1 yenilgi (Sousa Beira-Mar 2-3) Chelsea ile PL'de yenilmedi. (74 maç) Inter ile Serie A'da yenilmedi. (38 maç)</i></u><br />
<u><i>Mou Madrid ile La Liga'da 57 maç 3 yenilgi. (10-11 Preciado Gijon 0-1, 10-11 Aguirre Zaragoza 2-3, 11-12 Guardiola Barça 1-3)</i></u><br />
<br />
Chelsea bu sezon 13 kez ilk yarıyı 0-0 ile kapattı. (43 maç % 30 yüksek) 2014'te 14 maçın 7'si İY 0-0 bitmiş. (% 50 oha) İkinci yarı sonuç alıyorlar ya da devrenin birinde mutlaka gol yemiyorlar. Hatta öne geçtiklerinde geri düşmeleri de baya imkansızlaşıyor. Tüm bu bilgiler ışığında çıktık Londra'ya. Evinde kaybetmesi olanaksız bir adamdı Mourinho. Taraftar muazzam. Ama ortada takım namına en ufak bir kırıntı yok. Biraz Muslera çokça Melo, o kadar. Kafasını kuma gömüyor herkes. Hele Drogba. Jübile maçında. Ödülünü aldı, alkışlandı. Anlamadığım bi' nokta da bizim taraftarın Mou ve Real Madrid (CR7) sempatisi. ŞL ÇF haksızlıkla elendik. Bu sene acımadan 10 gol attılar. Şimdi gene JM karşımızdaydı. İlk maç yaşananlar ortada. İkinci maçtan önce Mancini ile yemek yemem dedi. Maçtan sonra onu zaten hiç anlamadım bir üçlü oynar bir dörtlü, Burak bir sağda Sneijder bir ortada, kafa yormadım şeklinde haddini aşan bir yorum belirtti. Akıl oyunları yapmaya bile fazla ihtiyaç duymadı. Belki planı kızdırmaktı bu sefer. Terim'e sevgiyle yaklaşmıştı. Herkese farklı. Saha içi hamleleri yine çok başarılıydı. Willian-Oscar-Hazard-Ramires akciğer timiyle savuma dörtlüsü prese boğuldu, hiç top tutamadık, tutuktuk, pas yapamadık, yaptırmadılar. Takımımızın zaafını iyi görmüştü. Tabii o bloğu hızlı geçebilsek rahat pozisyon üretebilirdik ama bu sefer de Drogba-Sneijder-Burak'ın uyumsuzluğu ve üretimden yoksun kayıpları devreye girdi. Özetle biz bu seviyenin takımı değildik. Juventus'u iki günde, kar altında eledik. Madrid dört maçta 15 gol attı. Geçen sene 3-1 öne geçtiğimizde de tur için 4-0'ı yakalayıp çok rahatlamışlardı. (Alonso yoktu) Schalke kolay lokmaydı. (Real 9 atıp eledi bu sezon) United yedeklerle çıkmıştı. (Bu sene de hali ortada) Cluj, Braga bu seviyenin takımı değil. Falan filan. Söylenecek söz çoktu, acımasız olursak. Başka perspektif de mümkün. İki senede Avrupa devlerini dize getiren bir takımımız var. İki kez gruptan çıkan. Kafa kafaya oynayan. Bizleri gururlandıran. Asla asla demedik. Dün gece hariç. Silik, karaktersiz, sanki bir devri sona erdiren bir futbol gibiydi. Kaleye dahi gidemeden elenmek yaraladı bizi.<br />
<br />
<br />
<b>Selçuk İnan'ın Düşüşü: Muslera-Melo In & Sneijder-Drogba Out</b><br />
Galatasaray'da gelenek gibi artık. Yerli topçular yabancı hocayla iyi performans sergilemiyor. Yakın dönemde Rijkaard, Skibbe faciaları var. Kalli bile son haftalarda takımı bırakmıştı. Selçuk İnan da Güneş-Terim ikilisi sonrası Mancini ile kalitesinin çok altında bir mücadele örneği sergiliyor. Arka arkaya üç sezon çok üst düzey performans gösteren -zaten tek tük- yerli oyuncu hatırlayan var mı? Hakan Şükür 1996-00 arası her sezon aynı seviyesini korudu denebilir belki. Göreceli ama bozabilir teoriyi. Başka gelmiyor aklıma. Tugay-Bülent-Hasan Şaş-Ergün'ü düşünüyorum. Veya Rıdvan-Aykut-Oğuz-Tanju. Ya da Sergen-Şifo falan. Son 20 yılda pek yok gibi. Dört sezon art arda TR'nin en iyisi Selçuk için bi' sezon kötü oynayınca gönderilsin lobisi ayaklanıyor. Kredi tüketmek öyle kolay mı yahu? Futbol sürekli birilerinin alınıp gönderildiği bi' menajerlik oyunu değil. Yapboz ile uğraşmıyoruz. İskelet oturtmazsan kupalar gelmez. Nasıl kullanıldığına fizik durumuna sakatlığa ruh haline mental gücüne yanındakilere bağlı olarak oyuncu performansları iniş çıkış gösterir. İyi-kötü zamanlar olur. Aslolan bi' oyuncunun GS seviyesinde -liginin zirve takımı Avrupa hedefli- potansiyeli-yeteneği olup olmamasıdır. Selçuk-Burak bugüne kadarki yaptıklarıyla toplam performans olarak GS kalibresinde olduklarını ispatlamış yerli oyuncular. Onlardan daha iyisini bulmak da zor. Aydın-Emre Çolak-Sabri halen bunu kanıtlayamadılar. Zaten bu yüzden -devamlılık- ilk 11 yerine rotasyon parçası olarak kullanılıyorlar. Bunları Selçuk'un kötü oyununu veya düşen form durumunu savunma adına yazmıyorum. Mevcut bakış-mantalite rahatsızlık verici, ondan. Bi' sezon kötü oynadı diye kendini daha önce göstermiş oyuncuyu göndermezsin. Elde tut kenara çek formunu artırmaya çalış toparlar zamanla. Hakan Şükür Bülent Korkmaz ve daha kötü oynamış birçok isim takımdan ayrılsa GS tarihi şu an bu şekliyle yazılı olmazdı. İşin bir bu kısmı var. Bir de asıl değinilmesi gereken, pek irdelenmeyen kısmı. Burak-Selçuk-Arda türü başarılı yerlilerin sorunu Sneijder-Drogba benzeri yabancıların gelip onlardan çok sevilince haksızlığa uğrama hissine kapılmaları. Kariyerlerinden ötürü o yabancıların daha çok saygı görmesi, fotoğraf çekilinmesi, imza vermesi, tezahürat edilmesi, topun başına gelmesi. (Bir buçuk sezon boyunca her duran topun başına gelen ve birçok kez ağları bulan frikik ustası Selçuk için bundan feragat etmek zorunda kalmak bile başlı başına bir problem esasında.) Sen yokken biz buradaydık duygusu. Arka plana düştük endişesi kıskançlığı. Taraftar hepinizi ve totalde GS'yi seviyor. Anlamıyorlar. Muslera-Melo döneminde performansını korurken Sneijder-Drogba dönemiyle düşüş yaşamış olması bile bir mesaj içeriyor. Galatasaray'ın seçmesi gereken yabancı profili şöhreti yerlileri ezmeyecek düzeyde olan, taraftarın ona ihtimas göstermediği, her topun başına gelmeyen, alçakgönüllü, çalışkan vb. Geçtiğimiz iki sezon Elmander-Ujfalusi ile, Dany-Riera ile sorun yok. (Eboue Muslera Melo veya en uç) Ama ne zaman adı oynadığı toptan önce gelen kariyerleri ile sekiz sütuna manşet olan isimler çıktı meydana hemen gerileme başlıyor. Rastlantı görmüyorum bunu. Yerli oyuncuların mantalitesi aşağı yukarı aynı. (En çok parayı onlar alır en çok onların adı yazılır en çok onlara tezahürat yapılır en çok işi de onlar yapsın) Selçuk İnan psikolojik olarak hoca değişimiyle birlikte rahatlamış da olabilir, bir başka faktör. Bu sezon da böyle geçsin, kim ne diyecek bakış açısı. Aklını futbola vermeme, odaklanama, konstrasyon kaybı. Haliyle fiziksel çöküntü ve dayanıklılık sorunu. Üçüncü bir şık ise yoğun maç trafiği. Bu oyuncu kariyerinde ikinci kez yoğun bir lig-Avrupa macerası yaşıyor. (Geçen sezon ilkti) Performans eksilmesi son derece doğal da olabilir. Devamlı oynayan, üç-dört sezon takımlarında en çok süreyi alan ve maç sayısı giderek artan bir isimden konuşuyoruz. Sakatlık da yaşamıyor üstelik. Bunu da değerlendirmeye almalıyız onu yorumlarken. Bir başka boyut da geçen sene yaşanan Milli Takıma çağrılmama olayı. Üzerinden çok zaman geçti ve Selçuk o durumu atlattı ancak yine de ruhunda bir yara açtığını ve o günden bu yana -en iyi sezonu 2011-12 idi zaten öncesiydi- maksimum seviyeye asla çıkamadığını da söyleyebiliriz. <br />
<br />
<br />
<b>Hani Mayıslar Bizimdi? Kaç 6+0+4 Kaç!</b><br />
Bu sezon şampiyonluk neden önemliydi? Çünkü FB şampiyon olursa -Eylül'den beri belli- tarihinin en görkemli kutlamasını yapabilir. 2000-01 Cadde'deki Maraton canlı yayın gölgede kalır, o derece. Aziz Yıldırım'ınn 9'da 9 lafı hafife alındı. Zamanında üçte üç için de elden geleni yapmıştı. (saha dışı dahil) Gene yapıyor, çoğunu alma niyetinde. Kongrede yeniden seçilirken "sakın şike demeyin bu sefer de" diyerek meydan okumuştu bile. Manevi olarak Fener'in şampiyonluğu bünyelerde şikenin olmadığına kanaat için bir ikna hali yaratıyor. İllüzyon aslında ama medya yoluyla bunu kamuoyuna da zerk edebilirler. Benzerini geçen sezon UEFA Kupası sürecinde yaşatmışlardı veya iki sezon önce Süper Finalde son maçı kazanmak. Biz her koşulda şampiyon oluruz mesajı. Diğer branşlar da işin bal kaymağı. Yani Yıldırım'ın uzun uğraşlar sonunda kurduğu federasyon çatılı düzenin bozulmamasına da su taşıyacak sportif başarı çarkları. Yargıtay kararı sonrası şikede ne olacağı belirsiz gözüküyor. Tam bir kaos yaşanıyor. Hükümet seçimleri bekliyor. FB Başkanı hapse gitmedi hala. Yeniden yargılama var mı muallak. FIFA-UEFA tekrar olaya el atacak dedikodusunun kazanları kaynıyor. Galatasaray'ın en kötü ikinci olması ve psikolojik manevralara hazırlıklı olması şart. Yılgınlık periyotuna girilmemesi gerekiyor. 5+0+3 de gelecek misal. Mancini kendi kuracağı takımla tam bir sezon geçirmeye hak edecek bir kariyere sahip. (Bence başarılı olamaz ama ona bu şans tanınmak zorunda) Şampiyonluk kaçarsa -ki yüksek ihtimal- dağılmamalı kadro. Yalan yazan basın devre arası dahi Semih-Burak-Drogba'yı gönderdi. Gelecek sezona dair yapılacakları (6+0+4 vs) sonra paylaşırız. Hele bir her şey bitsin. Mevcut tespit ve gözlemler de burada kalsın şimdilik.<br />
<br />
<a href="http://erenlogoglu.blogspot.com.tr/2014/02/elini-kalbine-koy-e-v-e-t-b-i-felipe.html">Melo'ya saygı kuşağı olsun bu da... </a><br />
<br />A. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-587489089546873372014-03-07T23:14:00.002+02:002014-03-07T23:33:32.581+02:00İlan-ı Suİlk giden<br />
ve son gelen<br />
bahar arasına sıkışmış<br />
bir mevsimde anlaşılır<br />
suya duyulan özlemle<br />
harlanan aşkın kavuşamama hali<br />
<br />
***<br />
<br />
Olmadan suyun kaldırma kuvveti<br />
nasıl taşınır yaşamın yükü?<br />
<br />
***<br />
<br />
Her susuz geçen yaz<br />
azalıyor ömrüm<br />
yudum yudum yaklaşıyorum<br />
beni bekleyen kış ölümüne<br />
<br />
***<br />
<br />
Rüzgar<br />
omzuna ve saçlarına dolandığında<br />
suyun en güzel şekli belirir sırtında<br />
<br />
***<br />
<br />
Yer ve gökyüzüne<br />
can veren suya<br />
her dokunduğumda<br />
hatırlıyorum seni<br />
<br />
***<br />
<br />
Pencereden odaya düşen<br />
kar tanelerini biriktirdim<br />
suya dönüşürler belki diye<br />
<br />
***<br />
<br />
Göz yaşının<br />
acıyı dindiren bir yanı var<br />
suyun ağız boşluğuna süzülüp<br />
öpücük tadı bırakmasında<br />
<br />
***<br />
<br />
Buz tutmadan<br />
veya buhar olup uçmadan<br />
yakalamak suyu<br />
doya doya içmenin sarhoşluğuyla<br />
<br />
***<br />
<br />
Çocuklukta edindim<br />
suyla oynarken mutlu olmayı<br />
sınırsız bir ülkenin toprağına<br />
sevda aşılarken<br />
<br />
***<br />
<br />
Uyandım<br />
rüyadan kalma bir doz sersemlikle<br />
boğazımda hafif bir yanma<br />
ve çokça kuruluk hissi var<br />
suya muhtacım<br />
<br />
***<br />
<br />
Anlarım aslında<br />
hüznün suyla yıkanmasından gelir büyüsü<br />
oysa mutluluk her seferinde sana çıkar<br />
anlatamam<br />
<br />
<br />
Eren LoğoğluA. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-79048729482686861152014-03-05T15:19:00.002+02:002014-03-05T16:14:15.887+02:00Fotolarla Puyi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhr48m0mREQBF1doZC5tMdAC9GM7HSD9Y7X7Ybz5MniTWz1iAJRBMu_lT5SJTF-mQ4I9pJtFaD7tjBWFunUfyBGd9c-Qkj4a_ciTDnW3Xc158uNEvwy4-hx6OABAH-cmWl0hufsypJ9vrw/s400/Barcelona-02-04-12-Rueda-prens_54280792264_54115221154_600_396.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhr48m0mREQBF1doZC5tMdAC9GM7HSD9Y7X7Ybz5MniTWz1iAJRBMu_lT5SJTF-mQ4I9pJtFaD7tjBWFunUfyBGd9c-Qkj4a_ciTDnW3Xc158uNEvwy4-hx6OABAH-cmWl0hufsypJ9vrw/s400/Barcelona-02-04-12-Rueda-prens_54280792264_54115221154_600_396.jpg" height="211" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyBR0LQf75PlTwYVJfVNna8fU5vTBEs_R4Fi_x6OMOpJPUI_7-fvHLMXdL8Cpf6QZNFKY5Hv4dwoB2EL6uDLdmXBPNBEHFMLDzucd666lRD7rOGqC9m3dJVlQDEaaaZlKGQIwClPx3Vaw/s400/2012-01-27_ENTRENO_51.v1327695726.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyBR0LQf75PlTwYVJfVNna8fU5vTBEs_R4Fi_x6OMOpJPUI_7-fvHLMXdL8Cpf6QZNFKY5Hv4dwoB2EL6uDLdmXBPNBEHFMLDzucd666lRD7rOGqC9m3dJVlQDEaaaZlKGQIwClPx3Vaw/s400/2012-01-27_ENTRENO_51.v1327695726.JPG" height="180" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6r6dGEcWVvJix9qD8JBai26le33-Rekv96zYeCfo0Gu3fn-PJ1qZGvH3sKtsvxkbKIzy5ScuGpoZ4CIKQB2JypZLh8TxWmwZH8541a0095XrO_6kmZOaT6RYR5BUgIuZgLpLYRd590Y4/s400/Real+Madrid+-+Barcelona+Copa+del+Rey+113.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6r6dGEcWVvJix9qD8JBai26le33-Rekv96zYeCfo0Gu3fn-PJ1qZGvH3sKtsvxkbKIzy5ScuGpoZ4CIKQB2JypZLh8TxWmwZH8541a0095XrO_6kmZOaT6RYR5BUgIuZgLpLYRd590Y4/s400/Real+Madrid+-+Barcelona+Copa+del+Rey+113.jpg" height="320" width="244" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9FEZu9raUJaf-2H-vEdpPFQtms4FvdI6RQ8Ne1CIzfbNmneY19NzOcolgETc45_wlqtCg2EsZjLwLN0sWQf-fWjEOPDq1Oa1T36lLoXUD8T3xPHbjK4onFj3pTsEBGWQFUGHE2085vLo/s400/Real+Madrid+-+Barcelona+Copa+del+Rey+098.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9FEZu9raUJaf-2H-vEdpPFQtms4FvdI6RQ8Ne1CIzfbNmneY19NzOcolgETc45_wlqtCg2EsZjLwLN0sWQf-fWjEOPDq1Oa1T36lLoXUD8T3xPHbjK4onFj3pTsEBGWQFUGHE2085vLo/s400/Real+Madrid+-+Barcelona+Copa+del+Rey+098.jpg" height="212" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjN87Vf-Qe5P3YMZ9R698JY0OinmMAuFWuHggpAxVnTDXDw5_-b_ti6GM3J7-9mP4guBCK9MbHz7Uaa-fbAt1bS-4x801VPK0qugC-Kt3Xk35NKJmCI3jCMIptV1-4_FEXMGKSBcWsuXOs/s400/ap-201112180726268001640.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjN87Vf-Qe5P3YMZ9R698JY0OinmMAuFWuHggpAxVnTDXDw5_-b_ti6GM3J7-9mP4guBCK9MbHz7Uaa-fbAt1bS-4x801VPK0qugC-Kt3Xk35NKJmCI3jCMIptV1-4_FEXMGKSBcWsuXOs/s400/ap-201112180726268001640.jpg" height="320" width="218" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXYUt1NMi-9KjBcoOWs8Uy2IkfP2MqLdjecDeNuJnxbW1u2gOi0pCQ88znQ6E6wn9ZOJ6moTCcdRLScpYlolJZAzkksf9QGBIIPk_HaA00MfY79ytESCNibIfv6hq0H09LHjpqibiQlLY/s400/Real+Madrid+-+Barcelona+260.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXYUt1NMi-9KjBcoOWs8Uy2IkfP2MqLdjecDeNuJnxbW1u2gOi0pCQ88znQ6E6wn9ZOJ6moTCcdRLScpYlolJZAzkksf9QGBIIPk_HaA00MfY79ytESCNibIfv6hq0H09LHjpqibiQlLY/s400/Real+Madrid+-+Barcelona+260.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEVp-KaMoFSVGWXxDbn0PBnclHbaKdtG9U6DdoqE5UsBUks3QUY5u4vABAgCiBWPfd2nzolm5IpOtLZdUTxkmRnZIRzSRQ8rFjSIzsA3KnVpg2918T0cKeGuRZqKsfYrOdoY6AdWsMc4U/s400/Real+Madrid+-+Barcelona+158.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEVp-KaMoFSVGWXxDbn0PBnclHbaKdtG9U6DdoqE5UsBUks3QUY5u4vABAgCiBWPfd2nzolm5IpOtLZdUTxkmRnZIRzSRQ8rFjSIzsA3KnVpg2918T0cKeGuRZqKsfYrOdoY6AdWsMc4U/s400/Real+Madrid+-+Barcelona+158.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://img02.mundodeportivo.com/2014/03/04/Reportaje-con-Carles-Puyol-con_54402010670_54115221152_960_640.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://img02.mundodeportivo.com/2014/03/04/Reportaje-con-Carles-Puyol-con_54402010670_54115221152_960_640.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://img02.mundodeportivo.com/2014/03/04/Carles-Puyol-celebra-la-manita_54402010655_54115221157_400_640.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://img02.mundodeportivo.com/2014/03/04/Carles-Puyol-celebra-la-manita_54402010655_54115221157_400_640.jpg" height="320" width="200" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEir9ZKqe3FbW6W_cot_LB0t-cQBPRbDzz3-ToO79TtjPISG-_nh_H7YtmC7qGdkhmKpnI78Woyzx6QuKtTDRY7qdPQ1a4RBaf9zRFC_gWT-Q-WXTYHTLPnuD96r3lz9_LjKgK1ck7SZVv8/s400/1d5c53c7dd2c9d74206a0f9305f67e5c-getty-507704991.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEir9ZKqe3FbW6W_cot_LB0t-cQBPRbDzz3-ToO79TtjPISG-_nh_H7YtmC7qGdkhmKpnI78Woyzx6QuKtTDRY7qdPQ1a4RBaf9zRFC_gWT-Q-WXTYHTLPnuD96r3lz9_LjKgK1ck7SZVv8/s400/1d5c53c7dd2c9d74206a0f9305f67e5c-getty-507704991.jpg" height="220" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQHBVhrIi18JvSciY88anW24589a7KH6WVvasdwgWiFsOVyceDhiyIoesZNY8YMEEcPHmkz3YzqgIQRT_Py2c_eKZ-gmOhJxhKIuQvFuTmzgOaTCdxptIF8DO_9WyHY-tRDOMoNpOUssg/s400/Una-imagen-para-la-historia-Am_54234883028_54115221154_600_396.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQHBVhrIi18JvSciY88anW24589a7KH6WVvasdwgWiFsOVyceDhiyIoesZNY8YMEEcPHmkz3YzqgIQRT_Py2c_eKZ-gmOhJxhKIuQvFuTmzgOaTCdxptIF8DO_9WyHY-tRDOMoNpOUssg/s400/Una-imagen-para-la-historia-Am_54234883028_54115221154_600_396.jpg" height="211" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYZv8V0JZqMtP5OH5U7ReSpBFpGoeioSxHJvd6BYyiSvflXmjs5qQn-VzpqWsp_6ybXv6B-2ma_c-yGEeWSdKaUBc8FMWpgpsrI5L0z4bzrAJYAh3e3-S4flpntXQBlgL_cng_7r2EmEs/s400/1313778613063.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYZv8V0JZqMtP5OH5U7ReSpBFpGoeioSxHJvd6BYyiSvflXmjs5qQn-VzpqWsp_6ybXv6B-2ma_c-yGEeWSdKaUBc8FMWpgpsrI5L0z4bzrAJYAh3e3-S4flpntXQBlgL_cng_7r2EmEs/s400/1313778613063.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiY6slNKS_N9YAFBQCFKx9rEFJekPvyBe9pPfOm4PPI7FZr_CbB45UCkhXq1CYEuVlFSM-2-5d_rl7Ru4smiyEfkAAuVtIeQvWxA5Gsj8NhzuT7gKpYtqX_Ap33TT3mUAKQfAt5qZGY3kw/s400/1313778553003.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiY6slNKS_N9YAFBQCFKx9rEFJekPvyBe9pPfOm4PPI7FZr_CbB45UCkhXq1CYEuVlFSM-2-5d_rl7Ru4smiyEfkAAuVtIeQvWxA5Gsj8NhzuT7gKpYtqX_Ap33TT3mUAKQfAt5qZGY3kw/s400/1313778553003.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEin0Q0x9pdnzipLF0IlJZpw-vaw-9-nIzgQ-57k464tE4kmBf5SQLfdKbkgxyZiFvkq9rhoEnDkvwqvNRiRDS09rIuKmTEnfzYntcuHlTm-ItouefZ5GTEHHO0uM6aZ4HWaohug0jih7pg/s400/1313778492717.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEin0Q0x9pdnzipLF0IlJZpw-vaw-9-nIzgQ-57k464tE4kmBf5SQLfdKbkgxyZiFvkq9rhoEnDkvwqvNRiRDS09rIuKmTEnfzYntcuHlTm-ItouefZ5GTEHHO0uM6aZ4HWaohug0jih7pg/s400/1313778492717.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgB74Zu3rRjOzvX1en5wSe307TI1XvgkOO8e9ML-vpzXntD4wz78PdEQDkugwCOUTYteLiflj5kcTk_HTRuTkjM_nG-zE5_KoUuq7kda5uCv3Z3rJ16xKXAHUPU0olSOVeQ7dejy3M7rZk/s400/uy2at.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgB74Zu3rRjOzvX1en5wSe307TI1XvgkOO8e9ML-vpzXntD4wz78PdEQDkugwCOUTYteLiflj5kcTk_HTRuTkjM_nG-zE5_KoUuq7kda5uCv3Z3rJ16xKXAHUPU0olSOVeQ7dejy3M7rZk/s400/uy2at.jpg" height="320" width="240" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvlgJtSf5AOlUu6FYjXbIea4u4IQeLfWKr18Dfiej0b_jwdaJRlznkmr8CBJAh7n719-N8rccNwqiCpKX37c1V5iJK94OZ-MSuSn9BdOKPWaL7xlWKTvNUqEEN8Yw7kE-yUrgwYRh-8FI/s400/49nov+%25281%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvlgJtSf5AOlUu6FYjXbIea4u4IQeLfWKr18Dfiej0b_jwdaJRlznkmr8CBJAh7n719-N8rccNwqiCpKX37c1V5iJK94OZ-MSuSn9BdOKPWaL7xlWKTvNUqEEN8Yw7kE-yUrgwYRh-8FI/s400/49nov+%25281%2529.jpg" height="257" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZLMxySjclaqHpfeIuWvM7psa19awm6ye_wWmkYttr82bqrqskMLE1gWHFDEFaGw_kZNo8Lii3ibpxSTkB4GkNJ_wpT7DRpfBHi4TsGbW0gLEh-Ri-IZitvOVOxvIcdba53o9_4hIQWGs/s400/piqueshakira.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZLMxySjclaqHpfeIuWvM7psa19awm6ye_wWmkYttr82bqrqskMLE1gWHFDEFaGw_kZNo8Lii3ibpxSTkB4GkNJ_wpT7DRpfBHi4TsGbW0gLEh-Ri-IZitvOVOxvIcdba53o9_4hIQWGs/s400/piqueshakira.jpg" height="208" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://manyakhaber.net/wp-content/uploads/2012/10/r-PUYOL-INJURY-large570.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://manyakhaber.net/wp-content/uploads/2012/10/r-PUYOL-INJURY-large570.jpg" height="133" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgVai-Q8pv9FhPV-FEY2Ten2ZVK8C5WfGRMzUYGfXIgbx68XnE3a_cexuUwwyyO3ICiyPotrpimqP4h0kGik7g2Ro2wSYVkbumXkd-QWHHRyNMR6LP6aScMmgijYjzj9lUbFpI81LkR46o/s400/NoUM3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgVai-Q8pv9FhPV-FEY2Ten2ZVK8C5WfGRMzUYGfXIgbx68XnE3a_cexuUwwyyO3ICiyPotrpimqP4h0kGik7g2Ro2wSYVkbumXkd-QWHHRyNMR6LP6aScMmgijYjzj9lUbFpI81LkR46o/s400/NoUM3.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhl4KSyWaxJC0v1RjbWhHy9tKhE2Du4faRVU2RJmAqdJsD_1C01cvUd4aG1eksEQfvaXrXHFKWNLGHgI0GNegdIEjXS1OO65kjFHsEVmdqoD60wlsEInA28MgtO8PJeQniDOzoZo8WbG_I/s400/seremoni.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhl4KSyWaxJC0v1RjbWhHy9tKhE2Du4faRVU2RJmAqdJsD_1C01cvUd4aG1eksEQfvaXrXHFKWNLGHgI0GNegdIEjXS1OO65kjFHsEVmdqoD60wlsEInA28MgtO8PJeQniDOzoZo8WbG_I/s400/seremoni.jpg" height="218" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiG7VQzLm8sgQ5y-Y7lyD17zsqxwdrdPH_6jcWXSihGe0H96QFWmAmeJQWcX2RfL_uTlGeD7_gvx6IQt-EJwgPnRbnpp2zRovLA-IA45HcRAzmD1Nn6i0xFONE9GMoBaWlG6xCCA9F1PkI/s400/messi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiG7VQzLm8sgQ5y-Y7lyD17zsqxwdrdPH_6jcWXSihGe0H96QFWmAmeJQWcX2RfL_uTlGeD7_gvx6IQt-EJwgPnRbnpp2zRovLA-IA45HcRAzmD1Nn6i0xFONE9GMoBaWlG6xCCA9F1PkI/s400/messi.jpg" height="212" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEget0D_fkTgYKeAOdIwtX-qQ4XUUzTdwbsPE8NpMNou4yJ9rwi_-nzpYHLIXA5JV4mcSnCDK1tUhHvIK-389b-cYPPvwbHtkfd0eB0B104AgpJzyw7sdaneI2JJxEzAivP1XQSwa4Dgzak/s400/fd6883d769bd08edbb0b7c5095df88c0-getty-fbl-esp-liga-barcelona-deportivo.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEget0D_fkTgYKeAOdIwtX-qQ4XUUzTdwbsPE8NpMNou4yJ9rwi_-nzpYHLIXA5JV4mcSnCDK1tUhHvIK-389b-cYPPvwbHtkfd0eB0B104AgpJzyw7sdaneI2JJxEzAivP1XQSwa4Dgzak/s400/fd6883d769bd08edbb0b7c5095df88c0-getty-fbl-esp-liga-barcelona-deportivo.jpg" height="207" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvVRKvSyLvQKPTWnalzUbxaC1PHLUBOxAG-S2q1m3B8oADLVDj_SPK4Kz3uPPkZzsCvynk_Iksuv85YUb7Jd_kacPMGMOj9uUh5O_uDF2O4iOgKRGv5b3OOzSUDzx2pEURkKsEqAwWFp4/s400/Los-jugadores-del-FC-Barcelona_54153082364_53389389549_600_396.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvVRKvSyLvQKPTWnalzUbxaC1PHLUBOxAG-S2q1m3B8oADLVDj_SPK4Kz3uPPkZzsCvynk_Iksuv85YUb7Jd_kacPMGMOj9uUh5O_uDF2O4iOgKRGv5b3OOzSUDzx2pEURkKsEqAwWFp4/s400/Los-jugadores-del-FC-Barcelona_54153082364_53389389549_600_396.jpg" height="211" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJjto5L1AF38ILKcIfE29r0A03htj6Qs3qvGwdNfYkPULMEuNFAGZ43pVZn4YNGypEuKBZBLE13mdoz8IBZPDYuCBz-W5pGeQh2-i1aiK1epD7rQDwBpZacJSZTRbpvT8ThCLdKByFNeo/s400/mutluluk.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJjto5L1AF38ILKcIfE29r0A03htj6Qs3qvGwdNfYkPULMEuNFAGZ43pVZn4YNGypEuKBZBLE13mdoz8IBZPDYuCBz-W5pGeQh2-i1aiK1epD7rQDwBpZacJSZTRbpvT8ThCLdKByFNeo/s400/mutluluk.jpg" height="194" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9P9BOuH3zyZXeEUvqBxBrjgmJwBR1YrSiQXULvcTyQoUff7AA1NI5LOwdXVxA2G2ysT-LQ1K3Ah9R7BmJCOtJSlkNT9kyUqEC9wQmRsXHTETuuXeg7hPxyopGcN864yQDxbowlbDH_E0/s400/puyjose.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9P9BOuH3zyZXeEUvqBxBrjgmJwBR1YrSiQXULvcTyQoUff7AA1NI5LOwdXVxA2G2ysT-LQ1K3Ah9R7BmJCOtJSlkNT9kyUqEC9wQmRsXHTETuuXeg7hPxyopGcN864yQDxbowlbDH_E0/s400/puyjose.jpg" height="320" width="255" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEheP7LVwhz_SU5I1r7Yljy7li5JV4sCjMGAD9nMQHTzFAgWzmgTVdC0IEdKa-etuWd_NHXjiIJCCJrl4CY0MmztTggcXSxU3BsrPgeNI3NQ9X5rtzhcrm4lbo9VLiJ-GV7uuFuCQmROHeU/s400/savunmadortlusu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEheP7LVwhz_SU5I1r7Yljy7li5JV4sCjMGAD9nMQHTzFAgWzmgTVdC0IEdKa-etuWd_NHXjiIJCCJrl4CY0MmztTggcXSxU3BsrPgeNI3NQ9X5rtzhcrm4lbo9VLiJ-GV7uuFuCQmROHeU/s400/savunmadortlusu.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHzfWxqeT5udqeinXVUePQqfbJkEi6hfwlEKEAFx31l4KMI2gP7N10ZBkT-JGi150a7XwTU_wNukTZ3n9xfJ9nvQXg_e_cmrZHod6JQZTTAmmCk_FrsBSoQgzg0iHbInZND5eW8WOlCicY/s400/kapt.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHzfWxqeT5udqeinXVUePQqfbJkEi6hfwlEKEAFx31l4KMI2gP7N10ZBkT-JGi150a7XwTU_wNukTZ3n9xfJ9nvQXg_e_cmrZHod6JQZTTAmmCk_FrsBSoQgzg0iHbInZND5eW8WOlCicY/s400/kapt.jpg" height="200" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEitRsm73UPKfPr5f5CQ-i4s0j_0w854aZQPToWCYi6LaiV5z0EWu-lwJAY4_EUUbJYmS1JrcLJy-Ekz1tXwUNH8B9at9law34lJ5yrj6SXLGlLyhyphenhyphenpzDA_9993ukxmJ1pI343DJ1rmvoWls/s400/puypiq.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEitRsm73UPKfPr5f5CQ-i4s0j_0w854aZQPToWCYi6LaiV5z0EWu-lwJAY4_EUUbJYmS1JrcLJy-Ekz1tXwUNH8B9at9law34lJ5yrj6SXLGlLyhyphenhyphenpzDA_9993ukxmJ1pI343DJ1rmvoWls/s400/puypiq.jpg" height="214" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://img02.mundodeportivo.com/2014/03/04/Acto-de-entrega-del-Balon-de-O_54402010650_54115221157_400_640.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://img02.mundodeportivo.com/2014/03/04/Acto-de-entrega-del-Balon-de-O_54402010650_54115221157_400_640.jpg" height="320" width="200" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfXZCVmkGZ7tHN_K0IZCNwhN_-T9mPBNPrMFpLmwNpkyvj_JQNhxeY3tFYJ1Jk1tAA0gQBFAS_Hcy-pIIHYIBl4SzLrctOw8NC0sg2vTY1EzW6DAfMIqJt2Sxwki-nWfoU-3XEupxQq2lq/s400/leoxaviniesta2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfXZCVmkGZ7tHN_K0IZCNwhN_-T9mPBNPrMFpLmwNpkyvj_JQNhxeY3tFYJ1Jk1tAA0gQBFAS_Hcy-pIIHYIBl4SzLrctOw8NC0sg2vTY1EzW6DAfMIqJt2Sxwki-nWfoU-3XEupxQq2lq/s400/leoxaviniesta2.jpg" height="203" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWmVpXCry5Xpwp8yCVKp0B5v9s4PPPYCRNnU_EKAioV2WlHzPFQJbP6wA3ChpzzBvdBAtp6FFtfe7KzzEaUshpMuE-Up_8KHVOOCZ3gEeITUwI-8tD8luxncSXqhdBzXCsYNZARQ3z2jws/s400/peloORO%252520%252819%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWmVpXCry5Xpwp8yCVKp0B5v9s4PPPYCRNnU_EKAioV2WlHzPFQJbP6wA3ChpzzBvdBAtp6FFtfe7KzzEaUshpMuE-Up_8KHVOOCZ3gEeITUwI-8tD8luxncSXqhdBzXCsYNZARQ3z2jws/s400/peloORO%252520%252819%2529.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEheDN_IrCtMPCvZcUU1cZMy9FuPB6ZXER0RgNNuJHdLEgG_uso7vYGpTMzjFiA3L91QoBvVWvvL6HvmHtMgK6G_n29WrQrdznDmN7f3CpADBofqBf3HmtQCvBxUE1VdCXUNSZ5qb9G2c9cE/s400/peloORO%252520%252822%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEheDN_IrCtMPCvZcUU1cZMy9FuPB6ZXER0RgNNuJHdLEgG_uso7vYGpTMzjFiA3L91QoBvVWvvL6HvmHtMgK6G_n29WrQrdznDmN7f3CpADBofqBf3HmtQCvBxUE1VdCXUNSZ5qb9G2c9cE/s400/peloORO%252520%252822%2529.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUlpZndI_bdeGwpm1Q3jwGAoeaeHcCkrChl8QSuyWxCov9lLSTJfCdDpbTwzwC2_PuSxVYSWfDJoJtoDwe1hqJRrdmYZXXN_IXtWFaVj10EZ1qLY_si8U0yeKsgI6kAxq-2m5GbILk9hjd/s400/c08ff6dc126a57f2aa935e903de5178b_extras_albumes_0.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUlpZndI_bdeGwpm1Q3jwGAoeaeHcCkrChl8QSuyWxCov9lLSTJfCdDpbTwzwC2_PuSxVYSWfDJoJtoDwe1hqJRrdmYZXXN_IXtWFaVj10EZ1qLY_si8U0yeKsgI6kAxq-2m5GbILk9hjd/s400/c08ff6dc126a57f2aa935e903de5178b_extras_albumes_0.jpg" height="320" width="168" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIjiu71kIKa3MdoqbO8Q6MCWdx1cFY7wV-AdENw1Tz_Q6te2LrJ-d7Lo59PbmMhFu7rO8g1FAlvSBYJ3pb5Nnr-HYpy-Aq_bVhUdqySrR9YdijAhGF72fbAxGz7ZuzghjLA0YV9C7WjDKc/s400/mwflnm.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIjiu71kIKa3MdoqbO8Q6MCWdx1cFY7wV-AdENw1Tz_Q6te2LrJ-d7Lo59PbmMhFu7rO8g1FAlvSBYJ3pb5Nnr-HYpy-Aq_bVhUdqySrR9YdijAhGF72fbAxGz7ZuzghjLA0YV9C7WjDKc/s400/mwflnm.jpg" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjx2dB4ZtVv6MrDvG0JAHK9VoV40Ts94wUUi2euYEdKxvaKkevLsdTHcKhbUvvhcGj76UApqlTb-_EP6VAR4uK5fCRTgCprBtLOm1YQBXi7u3ulY-MDg9Da3GY3aRCkKMjULSM8SPspDUbD/s400/aficionmanita%252520%25282%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjx2dB4ZtVv6MrDvG0JAHK9VoV40Ts94wUUi2euYEdKxvaKkevLsdTHcKhbUvvhcGj76UApqlTb-_EP6VAR4uK5fCRTgCprBtLOm1YQBXi7u3ulY-MDg9Da3GY3aRCkKMjULSM8SPspDUbD/s400/aficionmanita%252520%25282%2529.jpg" height="230" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://img02.mundodeportivo.com/2014/03/04/Su-primer-titulo-Puyol-gano-su_54402002624_54115221152_960_640.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://img02.mundodeportivo.com/2014/03/04/Su-primer-titulo-Puyol-gano-su_54402002624_54115221152_960_640.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhk8d71RgA4q_-KAzbngOIfyvfPm4GKKH6WPwlTYlpqjC1zEyYNE6qvjXfdA0tG8dfluxtiEAKQkXJtjSw5sdE_8nRok-BFja_Vt5-ke32zqtSwx8ievZ2L7W8fArPw790UtCKlKlzU2Ep3/s400/aficionmanita%252520%252818%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhk8d71RgA4q_-KAzbngOIfyvfPm4GKKH6WPwlTYlpqjC1zEyYNE6qvjXfdA0tG8dfluxtiEAKQkXJtjSw5sdE_8nRok-BFja_Vt5-ke32zqtSwx8ievZ2L7W8fArPw790UtCKlKlzU2Ep3/s400/aficionmanita%252520%252818%2529.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgimxEOWUWXiin-is02G7tHqlrwXROHPBnGvk0gRsj5cGWB-MI7HyT4XgPyF_3S0TB85iKabCPjOPhECwMBALDJpjdkwbzHdA5KaC3qPLB_DhEFfu2NIMc09B9Nlvf4drppB6e1RTB1kShi/s400/pique.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgimxEOWUWXiin-is02G7tHqlrwXROHPBnGvk0gRsj5cGWB-MI7HyT4XgPyF_3S0TB85iKabCPjOPhECwMBALDJpjdkwbzHdA5KaC3qPLB_DhEFfu2NIMc09B9Nlvf4drppB6e1RTB1kShi/s400/pique.jpg" height="320" width="236" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8CpO23GlgCTqg3-BbgURArWXly1HwhuuBvvojRUr73Kp-KfagRgyuDaMPHcCQ_SBFPKWn0PHhEeUGVJfLWkR_SsPWDw0Z42UASOBea5tds2XczDKnk17_JqCbzru118UygejOwASrsqRW/s400/elecciones%2520(6).jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8CpO23GlgCTqg3-BbgURArWXly1HwhuuBvvojRUr73Kp-KfagRgyuDaMPHcCQ_SBFPKWn0PHhEeUGVJfLWkR_SsPWDw0Z42UASOBea5tds2XczDKnk17_JqCbzru118UygejOwASrsqRW/s400/elecciones%2520(6).jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://img02.mundodeportivo.com/2011/09/16/Celebracion-de-la-consecucion-_54216962204_54115221152_960_640.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://img02.mundodeportivo.com/2011/09/16/Celebracion-de-la-consecucion-_54216962204_54115221152_960_640.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEib-ZNh1fDrHOwTx6shRkqzlKXEEb2dQRP29xfa9NJRXKo_vRn9JArQIIuuJLMvrNqgLrQySCFjLHMk4GCdqob56ltJXjS52DIFQnLpKidhd3NM3xdbaTl_kdsYwguFGsqBGHoP6coUYRU1/s400/rijkaard-puyol.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEib-ZNh1fDrHOwTx6shRkqzlKXEEb2dQRP29xfa9NJRXKo_vRn9JArQIIuuJLMvrNqgLrQySCFjLHMk4GCdqob56ltJXjS52DIFQnLpKidhd3NM3xdbaTl_kdsYwguFGsqBGHoP6coUYRU1/s400/rijkaard-puyol.jpg" height="320" width="275" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3JfoxZtaGPKl1DtH7B2pU0CPhowHDJu1_Vy1_Dr_oK46nIECmRxv9n2BjbfpxdG7kh1xRVXKdTuQdyIfpTTh0PaMTPiE_ItTO11d7MxxVjEnzaoWO2QP-8qq8z2bagoBFoyawI_cxxJmV/s400/cakirpuyol.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3JfoxZtaGPKl1DtH7B2pU0CPhowHDJu1_Vy1_Dr_oK46nIECmRxv9n2BjbfpxdG7kh1xRVXKdTuQdyIfpTTh0PaMTPiE_ItTO11d7MxxVjEnzaoWO2QP-8qq8z2bagoBFoyawI_cxxJmV/s400/cakirpuyol.jpg" height="320" width="254" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwGxDPnqFX243OjxRiEaC0bxniUPuKgKqr6PTEASDBYqxDdKexvRU8iPJlbUQuyat9MYc4imCCLfkIKy21btYYntfGevVu7uMFmuthyphenhyphen_D27veO-FbUfxTqaqIGVb3uEKZ3_H0-tKWluIhh/s400/abcd.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwGxDPnqFX243OjxRiEaC0bxniUPuKgKqr6PTEASDBYqxDdKexvRU8iPJlbUQuyat9MYc4imCCLfkIKy21btYYntfGevVu7uMFmuthyphenhyphen_D27veO-FbUfxTqaqIGVb3uEKZ3_H0-tKWluIhh/s400/abcd.jpg" height="212" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://img02.mundodeportivo.com/2014/03/04/Puyol-y-el-resto-del-equipo-ap_54402009374_54115221152_960_640.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://img02.mundodeportivo.com/2014/03/04/Puyol-y-el-resto-del-equipo-ap_54402009374_54115221152_960_640.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8V2bZRDjKdEpPqN_JFoF4xsDV-UW8dWHb6jXexC6vGw913K7FoeTwA6vi_yeUUOMy-aE9vz6o5cT3l_aeUoxDzl1pqW04uzxGcFZFy6hVHZ7wasOWTHbx8S9wWix0ViX8NI22ElIk-Saa/s400/puyolkaptan.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8V2bZRDjKdEpPqN_JFoF4xsDV-UW8dWHb6jXexC6vGw913K7FoeTwA6vi_yeUUOMy-aE9vz6o5cT3l_aeUoxDzl1pqW04uzxGcFZFy6hVHZ7wasOWTHbx8S9wWix0ViX8NI22ElIk-Saa/s400/puyolkaptan.jpg" height="211" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKmx0cBF7fFK7bRzCgqxjmJEYZMhvrnhxXKqc8vvWzxjREfi-9aJHFcaXHBba0Y5_rtBYo81qcQJiWG7iKTdovPrQFjmcM_N5Je9WzzvSF1kmespuNcrDU31PaNH6lp22ghYF6SQe2koXU/s400/2_23.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKmx0cBF7fFK7bRzCgqxjmJEYZMhvrnhxXKqc8vvWzxjREfi-9aJHFcaXHBba0Y5_rtBYo81qcQJiWG7iKTdovPrQFjmcM_N5Je9WzzvSF1kmespuNcrDU31PaNH6lp22ghYF6SQe2koXU/s400/2_23.jpg" height="212" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjp0HWZbVDIQvx2f_Pe_ksSXDsrA2VJ520l6ugoXTqpOarLdzajvhfgzySZNGk-JkUY36Nhy6rd_kEEIlprtQARtImX6BLTGpSKaI3ArLTLGZn89AZtfZQ21zkRGbW_ec15UwTIkPovvh5B/s400/timthumb2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjp0HWZbVDIQvx2f_Pe_ksSXDsrA2VJ520l6ugoXTqpOarLdzajvhfgzySZNGk-JkUY36Nhy6rd_kEEIlprtQARtImX6BLTGpSKaI3ArLTLGZn89AZtfZQ21zkRGbW_ec15UwTIkPovvh5B/s400/timthumb2.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2VD4D3LSNbrFTiPhI4tpdhuEsgJoR8OJ2skisRqv2M5C3E8AAJXzJKS1ZPqsimbK7KuIU3F8NDz2Zk4QehUciUh5Oj6ceCH6qRAVY0D_HpV9uNSu7J-o4NYigCfM5qh_GCrFtfQ16tn4o/s400/cescforma3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2VD4D3LSNbrFTiPhI4tpdhuEsgJoR8OJ2skisRqv2M5C3E8AAJXzJKS1ZPqsimbK7KuIU3F8NDz2Zk4QehUciUh5Oj6ceCH6qRAVY0D_HpV9uNSu7J-o4NYigCfM5qh_GCrFtfQ16tn4o/s400/cescforma3.jpg" height="219" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgG02CFp8Z2bgxvLHcIl8Li5WZWHZIUmtkOOynwl2B8f15vUWOhX1G86IkKlsJ01pyVlIOC6QG5SlqS6Aalv_yqWWkZ8tAaVfZxjvqxq4bnKDQMo3ZwU9SjSUNoYu-MeGCJQZjhoDgi7OuG/s400/x2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgG02CFp8Z2bgxvLHcIl8Li5WZWHZIUmtkOOynwl2B8f15vUWOhX1G86IkKlsJ01pyVlIOC6QG5SlqS6Aalv_yqWWkZ8tAaVfZxjvqxq4bnKDQMo3ZwU9SjSUNoYu-MeGCJQZjhoDgi7OuG/s400/x2.jpg" height="260" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdKNw3U4xVTZywBkoZ1M9lRhFgrY5-8_RIoOYWBuPT3z2WLw5e3ODFDhAId3MiCmG7StNmpeEkrG5iiEG1OtDaCK6RfV92qILN5Qwo_vj4ND9ZF5GCduISRJw7UG_9IiMQlcPG9j1c1A1z/s400/xavipuyol.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdKNw3U4xVTZywBkoZ1M9lRhFgrY5-8_RIoOYWBuPT3z2WLw5e3ODFDhAId3MiCmG7StNmpeEkrG5iiEG1OtDaCK6RfV92qILN5Qwo_vj4ND9ZF5GCduISRJw7UG_9IiMQlcPG9j1c1A1z/s400/xavipuyol.jpg" height="242" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhy4bfBtjTI_ql-Kter2EgjYN_vw6KIsLvF3-nTWu64n6HyedmA2-oz5jtN2PU_SncLbCVn1uwDsojIpFPKUMSwMs3tXGfL9HA0ZsK7vtQmLlhsoaHsluFVuNnAWkDM6CDj6MOUQPK99MDV/s400/puy.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhy4bfBtjTI_ql-Kter2EgjYN_vw6KIsLvF3-nTWu64n6HyedmA2-oz5jtN2PU_SncLbCVn1uwDsojIpFPKUMSwMs3tXGfL9HA0ZsK7vtQmLlhsoaHsluFVuNnAWkDM6CDj6MOUQPK99MDV/s400/puy.jpg" height="320" width="194" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhsh3hX3fUkRhaAhv-ju3vCtII9mznoXZo3jUKVR7Eu0vZyj5zOoHodzQEgcHIV7lczPIEa44eStYiFpJwWD9pZDpWAKPpHaSOl_bg6qkzAHQZ5A3KEhf_TVeDUuRXkJHLDj-h2Vh2nNIQ/s400/xavipuy.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhsh3hX3fUkRhaAhv-ju3vCtII9mznoXZo3jUKVR7Eu0vZyj5zOoHodzQEgcHIV7lczPIEa44eStYiFpJwWD9pZDpWAKPpHaSOl_bg6qkzAHQZ5A3KEhf_TVeDUuRXkJHLDj-h2Vh2nNIQ/s400/xavipuy.jpg" height="231" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgVc6bhqdJzaZAAUcxJAJrfqlgYFltrZuSN3HV2mDMJ6hltxtcpG0ZSCpZSgiXqeKv-RNDd8KV6ScXtwxSlcq4Ci9j1ZehZVwL4n9_grq8pDzIae5mkLFe4lLUatmvnGMptFL6-_saQsjqK/s400/portadag_080710.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgVc6bhqdJzaZAAUcxJAJrfqlgYFltrZuSN3HV2mDMJ6hltxtcpG0ZSCpZSgiXqeKv-RNDd8KV6ScXtwxSlcq4Ci9j1ZehZVwL4n9_grq8pDzIae5mkLFe4lLUatmvnGMptFL6-_saQsjqK/s400/portadag_080710.jpg" height="226" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRmTQfcaovGwJfNGwoD7ySpH55rI4gxlG99PmW6iYkbf1GRMKMVEZNQJA80XgxFkgR7wjBvAeTYb5h4o5U3OVQTShSWquFBy6PXq6kCfyN5S0bqiRGcQMw9ulIIIeFKUjf_bEQCU1sEShn/s400/219450_once_catalunya_original_imagen.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRmTQfcaovGwJfNGwoD7ySpH55rI4gxlG99PmW6iYkbf1GRMKMVEZNQJA80XgxFkgR7wjBvAeTYb5h4o5U3OVQTShSWquFBy6PXq6kCfyN5S0bqiRGcQMw9ulIIIeFKUjf_bEQCU1sEShn/s400/219450_once_catalunya_original_imagen.jpg" height="232" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://img01.mundodeportivo.com/2012/05/22/Final-de-la-Copa-del-Rey-Athle_54297739933_54115221157_400_640.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://img01.mundodeportivo.com/2012/05/22/Final-de-la-Copa-del-Rey-Athle_54297739933_54115221157_400_640.jpg" height="320" width="200" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8reU1f0Mq9pHKn6774aE2eHQP7Md6WqVsZHvqJl1ptzTI9R42iB2xHeL2qFT-eDtDLU7D10axrs8ebOlUQZ9ReMfAIE67lSS-k-SM4SyqEGTObtGfro8pGP9vkGuByTkXKSerB6xUlJYR/s400/monregal%2520(10).jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8reU1f0Mq9pHKn6774aE2eHQP7Md6WqVsZHvqJl1ptzTI9R42iB2xHeL2qFT-eDtDLU7D10axrs8ebOlUQZ9ReMfAIE67lSS-k-SM4SyqEGTObtGfro8pGP9vkGuByTkXKSerB6xUlJYR/s400/monregal%2520(10).jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8_SlvGHrUzCunG8TxJxnuezF-PKHUb1CNNeSzWWTRMg1qmK376dit5XqwM-dY_hglhHNAP_zVMavAfaiIRbKXXnTfWrutlb351X8W9Zs-ij1S7n9R6kBZwYOV_0KwuZub3zBhnh9OvbaL/s400/bscap0019.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8_SlvGHrUzCunG8TxJxnuezF-PKHUb1CNNeSzWWTRMg1qmK376dit5XqwM-dY_hglhHNAP_zVMavAfaiIRbKXXnTfWrutlb351X8W9Zs-ij1S7n9R6kBZwYOV_0KwuZub3zBhnh9OvbaL/s400/bscap0019.jpg" height="256" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivq_W8avzM0Yd11uLizwtMKmFuYWnS9tyLO7gaec3cCSd5d-YUumTeBMLlpju4GuOhJLvAnwK4NENWBmS5YqJvOWHGfvPCVYl08ZSYJfo3JIy-8-n8HGM0K7TU3X5277m-j2S65uFV5hus/s400/7.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivq_W8avzM0Yd11uLizwtMKmFuYWnS9tyLO7gaec3cCSd5d-YUumTeBMLlpju4GuOhJLvAnwK4NENWBmS5YqJvOWHGfvPCVYl08ZSYJfo3JIy-8-n8HGM0K7TU3X5277m-j2S65uFV5hus/s400/7.jpg" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirUt3xg-iSgSA4yLKNkj1QfO4QxuCyMmgmkMTgrncLNEfaZ6r8JLV6uDtEdpvipe_auXO0JWCEWtPAgk7oAckE6q-Dwa76AjHQ69LVnHvZ7VUGaE4BDrszMhGR-FoVGGKGFBrAhh4vqc9I/s400/clasicochaves%2520(4).jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirUt3xg-iSgSA4yLKNkj1QfO4QxuCyMmgmkMTgrncLNEfaZ6r8JLV6uDtEdpvipe_auXO0JWCEWtPAgk7oAckE6q-Dwa76AjHQ69LVnHvZ7VUGaE4BDrszMhGR-FoVGGKGFBrAhh4vqc9I/s400/clasicochaves%2520(4).jpg" height="216" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://img01.mundodeportivo.com/2012/03/20/Reportaje-para-la-portada-del-_54271119133_54115221152_960_640.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://img01.mundodeportivo.com/2012/03/20/Reportaje-para-la-portada-del-_54271119133_54115221152_960_640.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhb7Sqkdc3B5yxVSyTPUSiLOINSnkfj0BqE-4SCQvj545ti1LimTDoFV1DqBwToY4k7PhTZ68t0uGTcjWdpMFcOTstD0peeUpvOg3SPlVAHrvo7XMIngHTstqVCYEkQQYvI5PKeMErUbtT5/s400/18.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhb7Sqkdc3B5yxVSyTPUSiLOINSnkfj0BqE-4SCQvj545ti1LimTDoFV1DqBwToY4k7PhTZ68t0uGTcjWdpMFcOTstD0peeUpvOg3SPlVAHrvo7XMIngHTstqVCYEkQQYvI5PKeMErUbtT5/s400/18.jpg" height="236" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJneT-YFyyR3uClS5QY6PS3PAL90UH__-MWkW5lT4KwiWRrGdoLxNd3Ooxb0SEsxAoMAtPo4uT2YX3W9lKCX4XeLk-KserfEAldFXskhw15utOEv4N-NXbogWh2FDum6JU6UNkOGY2b7C3/s400/bar%25C3%25A7a1%2520(3).jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJneT-YFyyR3uClS5QY6PS3PAL90UH__-MWkW5lT4KwiWRrGdoLxNd3Ooxb0SEsxAoMAtPo4uT2YX3W9lKCX4XeLk-KserfEAldFXskhw15utOEv4N-NXbogWh2FDum6JU6UNkOGY2b7C3/s400/bar%25C3%25A7a1%2520(3).jpg" height="237" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUDRrrqpHQ2WbtLURYs7CfEnF_lBDwNyBdjWf5GWLnPsMb22N9iZmLShHHfmFgvjaUaFpCj_nVr7grcoEZBIjjf1wnKV6PHxuG9DoMM6YmoRozbK1XOfy1jBdgbXCdXodwAasPh8gp_vna/s400/article-0-04C92D62000005DC-450_468x434.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUDRrrqpHQ2WbtLURYs7CfEnF_lBDwNyBdjWf5GWLnPsMb22N9iZmLShHHfmFgvjaUaFpCj_nVr7grcoEZBIjjf1wnKV6PHxuG9DoMM6YmoRozbK1XOfy1jBdgbXCdXodwAasPh8gp_vna/s400/article-0-04C92D62000005DC-450_468x434.jpg" height="296" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEioLHnmcj60BrkhSqLK5V8umq-6rtLLJT3lS6E0AlZoOMF5l7T-jBRx66_VhiqzxIxgrOkjqlSVTX9ciJVjxigSY1sZjJjEeRyu_kYR8Aef6QpBzf7d9jRhX6G4l0VUp69wdjJLuVBcIrBo/s400/foto_363440_CAS.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEioLHnmcj60BrkhSqLK5V8umq-6rtLLJT3lS6E0AlZoOMF5l7T-jBRx66_VhiqzxIxgrOkjqlSVTX9ciJVjxigSY1sZjJjEeRyu_kYR8Aef6QpBzf7d9jRhX6G4l0VUp69wdjJLuVBcIrBo/s400/foto_363440_CAS.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5p7cWE5H7VW6tO5uhqlVassM4LoIanf320SDoqquuh3eFRN3v9G0-KeMFi2BaddL96GhYWACekZsmpad6xY1HFEbnhX_fCkbyBQeq7jXDaKmpwGfReoh3nAw66rp_kjHenQ0ra8ud2goZ/s400/Barcelona_posa_triplete2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5p7cWE5H7VW6tO5uhqlVassM4LoIanf320SDoqquuh3eFRN3v9G0-KeMFi2BaddL96GhYWACekZsmpad6xY1HFEbnhX_fCkbyBQeq7jXDaKmpwGfReoh3nAw66rp_kjHenQ0ra8ud2goZ/s400/Barcelona_posa_triplete2.jpg" height="236" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFbbvlewqEB9fx38rimTHHio-nf1kQRs7nWThBBOyNO9aiZizn-f_ZzLL5z0OIWPkMucJDxLObvhG6N_-BAXSojatjou99XhtsimQLU1PyrbZN89lYQdTTHRaIZbWUrn8nQ5w1y0HjR38r/s400/Barcelona_posa_triplete6.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFbbvlewqEB9fx38rimTHHio-nf1kQRs7nWThBBOyNO9aiZizn-f_ZzLL5z0OIWPkMucJDxLObvhG6N_-BAXSojatjou99XhtsimQLU1PyrbZN89lYQdTTHRaIZbWUrn8nQ5w1y0HjR38r/s400/Barcelona_posa_triplete6.jpg" height="236" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh16pFtFGszLtumMDnD_HOq_hiMi0MRPn9rIw0ScTcG5ElAL7-wA67Q6Jo9SDh-7dTaCHkTShTQeWYhoqr8KgkV2pJyZM02amEStCVNuubtKtklovwiG9YnqyCho5fTkNKulFGKvz2CapVq/s400/Barcelona_posa_triplete5.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh16pFtFGszLtumMDnD_HOq_hiMi0MRPn9rIw0ScTcG5ElAL7-wA67Q6Jo9SDh-7dTaCHkTShTQeWYhoqr8KgkV2pJyZM02amEStCVNuubtKtklovwiG9YnqyCho5fTkNKulFGKvz2CapVq/s400/Barcelona_posa_triplete5.jpg" height="236" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEga7OF442URj36Qi9N2wQcmZdoUSBBkjAxn8roKnL_g6ZmJXYiNYweU8TLYIvqsoe-j5zpPLAQJRP66RVF1a5He7TLUWqEqo1_o1WxLtzPPZi_Y3CMmhYFyFDVvwkRBGMSJg5hJuG5IehrK/s400/MDF44189.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEga7OF442URj36Qi9N2wQcmZdoUSBBkjAxn8roKnL_g6ZmJXYiNYweU8TLYIvqsoe-j5zpPLAQJRP66RVF1a5He7TLUWqEqo1_o1WxLtzPPZi_Y3CMmhYFyFDVvwkRBGMSJg5hJuG5IehrK/s400/MDF44189.JPG" height="217" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgft8tJCTgIvzjBkju2nB6u_GgY65QL4IRe9a1KNa8-9VtpIun0lGzYA7xsvs85_cGOmLVhU4Jf7DR-ev-F9JZOkLCH_FtRaTprAIto_XYhqQTth_l2OqWA-NkY7rZK4mYbvEYPyemNKkzy/s400/MDF44422.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgft8tJCTgIvzjBkju2nB6u_GgY65QL4IRe9a1KNa8-9VtpIun0lGzYA7xsvs85_cGOmLVhU4Jf7DR-ev-F9JZOkLCH_FtRaTprAIto_XYhqQTth_l2OqWA-NkY7rZK4mYbvEYPyemNKkzy/s400/MDF44422.JPG" height="206" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmuD26GOw-BYc9TCAkzORvo_0o88m7qtNo4LOK2bB_-W5qdPpwuIqQ5se3RlTMBxldt9vxFWVIOMaamGfXU3XkyKMiy7nErQM2pszgXndapG-SurY6kOw1SLF9bVJlGjsBZ5AXtOUyE2PC/s400/1242252838_extras_albumes_0.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmuD26GOw-BYc9TCAkzORvo_0o88m7qtNo4LOK2bB_-W5qdPpwuIqQ5se3RlTMBxldt9vxFWVIOMaamGfXU3XkyKMiy7nErQM2pszgXndapG-SurY6kOw1SLF9bVJlGjsBZ5AXtOUyE2PC/s400/1242252838_extras_albumes_0.jpg" height="320" width="267" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJOlgL01e0Dwsg6qDIVSx_tlgHzF33jeC2cUQN52BpOZfvOQSVeyQBoe_3GVKILcDOGREo09ZBmM4ZK-CWqltLzV7lo5ZgdTkpWF6hw_WrNeglLiVNisowIpGUixJobCEvhhIfi8o41O72/s400/610x7.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJOlgL01e0Dwsg6qDIVSx_tlgHzF33jeC2cUQN52BpOZfvOQSVeyQBoe_3GVKILcDOGREo09ZBmM4ZK-CWqltLzV7lo5ZgdTkpWF6hw_WrNeglLiVNisowIpGUixJobCEvhhIfi8o41O72/s400/610x7.jpg" height="234" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgd7WkwuMsPCfPcy2Cwynqw1uGXTxNDDY236XSDDc92TPjga5bVpEyt4vMuYqwp4uTkU-FDNs8hL0eBBpNVQ2b5SCwT5Rffzl-BycQ7uLVaFy5xOweUEIJ6T9AGAEaRy6EqtmS_WhkYb7hq/s400/01.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgd7WkwuMsPCfPcy2Cwynqw1uGXTxNDDY236XSDDc92TPjga5bVpEyt4vMuYqwp4uTkU-FDNs8hL0eBBpNVQ2b5SCwT5Rffzl-BycQ7uLVaFy5xOweUEIJ6T9AGAEaRy6EqtmS_WhkYb7hq/s400/01.jpg" height="320" width="232" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://media1.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/040/080/size_640x360/r.madrid-fcb_12_.v1358853000.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://media1.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/040/080/size_640x360/r.madrid-fcb_12_.v1358853000.jpg" height="180" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://media1.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/040/111/original/FIGO_I_PUYOL_2.v1358857525.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://media1.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/040/111/original/FIGO_I_PUYOL_2.v1358857525.jpg" height="190" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://media4.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/040/084/original/BF1F2705.v1358854741.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://media4.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/040/084/original/BF1F2705.v1358854741.JPG" height="214" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://media4.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/040/086/original/29-05-09_PUYOL_COPAS_02.v1358854922.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://media4.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/040/086/original/29-05-09_PUYOL_COPAS_02.v1358854922.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://t2.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcSMslEr6247kCVZGU49nXoVtrY9JAUBZNdZ0W0jZJ6RZ1oVkBAoDg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://t2.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcSMslEr6247kCVZGU49nXoVtrY9JAUBZNdZ0W0jZJ6RZ1oVkBAoDg" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCrp7IlMLmoV9ksvzLGVZgLaNhqoB7w2lfY4ya3dhdaG_dUIhegw9s4MbtSSBlPOFOjHOcDC-SSCsx6n2x8cSQcTjiIaCoN5eWGatP3hNTI0-ce8iUQUf5CCb8AX6FV8kgfx5pEDY0oVsG/s1600/puyol_higuain.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCrp7IlMLmoV9ksvzLGVZgLaNhqoB7w2lfY4ya3dhdaG_dUIhegw9s4MbtSSBlPOFOjHOcDC-SSCsx6n2x8cSQcTjiIaCoN5eWGatP3hNTI0-ce8iUQUf5CCb8AX6FV8kgfx5pEDY0oVsG/s1600/puyol_higuain.jpg" height="218" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibv90M5srbK-BxAagD14uykDdqkMYNzlbQgN0iS2l3yzt61JCFBOk8DgI0GPw8QaNpCdo5gDUJmnmQQlvUbV2qoUGuJ1UNU-7fzlgxWFwCDvTasXCzKMDg0xgDOV8yoah-t3wE7Kgl2OA/s1600/Carles+Puyol+Sergio+Ramos+Barcelona+v+Real+XMuXQPnLR1bl.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibv90M5srbK-BxAagD14uykDdqkMYNzlbQgN0iS2l3yzt61JCFBOk8DgI0GPw8QaNpCdo5gDUJmnmQQlvUbV2qoUGuJ1UNU-7fzlgxWFwCDvTasXCzKMDg0xgDOV8yoah-t3wE7Kgl2OA/s1600/Carles+Puyol+Sergio+Ramos+Barcelona+v+Real+XMuXQPnLR1bl.jpg" height="320" width="239" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://media1.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/089/195/size_1000x562/2014-03-04_PUYOL_02-Optimized.v1393949500.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://media1.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/089/195/size_1000x562/2014-03-04_PUYOL_02-Optimized.v1393949500.JPG" height="179" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://media2.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/089/205/size_1000x562/2014-03-04_PUYOL_14-Optimized.v1393949566.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://media2.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/089/205/size_1000x562/2014-03-04_PUYOL_14-Optimized.v1393949566.JPG" height="179" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.sporlog.com/wp-content/uploads/2011/04/El-Clasico-Barcelona-Real-Madrid-Raul-Puyol-SporLog.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www.sporlog.com/wp-content/uploads/2011/04/El-Clasico-Barcelona-Real-Madrid-Raul-Puyol-SporLog.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://media4.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/015/869/size_1000x562/2000-2001_MADRID-Optimized.v1393933314.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://media4.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/015/869/size_1000x562/2000-2001_MADRID-Optimized.v1393933314.jpg" height="179" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://media3.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/015/871/size_1000x562/2002-2003_VILLARREAL-Optimized.v1393933649.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://media3.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/015/871/size_1000x562/2002-2003_VILLARREAL-Optimized.v1393933649.jpg" height="179" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://media1.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/015/861/size_1000x562/0506-Optimized.v1393934263.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://media1.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/015/861/size_1000x562/0506-Optimized.v1393934263.jpg" height="179" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://media2.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/015/866/size_1000x562/1112-Optimized.v1393934857.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://media2.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/015/866/size_1000x562/1112-Optimized.v1393934857.jpg" height="179" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://media2.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/089/143/size_1000x562/Puyol.v1393936806.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://media2.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/089/143/size_1000x562/Puyol.v1393936806.JPG" height="179" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://media2.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/089/182/size_640x360/2011-05-29_CELEBRACION_06-Optimized.v1393946462.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://media2.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/089/182/size_640x360/2011-05-29_CELEBRACION_06-Optimized.v1393946462.JPG" height="180" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://img.thesun.co.uk/aidemitlum/archive/01082/Puyol-grab_1082583a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://img.thesun.co.uk/aidemitlum/archive/01082/Puyol-grab_1082583a.jpg" height="187" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.whoateallthepies.tv/wp-content/uploads/2010/07/cesc-puyol.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www.whoateallthepies.tv/wp-content/uploads/2010/07/cesc-puyol.png" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://s01.s3c.es/imag/_v2/ecodiario/deportes/580x300/Montaje-Puyol-Alves-Thiago-Bronca.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://s01.s3c.es/imag/_v2/ecodiario/deportes/580x300/Montaje-Puyol-Alves-Thiago-Bronca.jpg" height="165" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.ronaldo7.net/gallery/game/10_12_2011/ronaldo25.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www.ronaldo7.net/gallery/game/10_12_2011/ronaldo25.jpg" height="205" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://static.goal.com/364100/364131_heroa.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://static.goal.com/364100/364131_heroa.jpg" height="221" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://images.ara.cat/premium/esports/Guardiola-Mascherano-BernabeuPero-Cristiano-Santpedor_ARAIMA20110416_0042_20.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://images.ara.cat/premium/esports/Guardiola-Mascherano-BernabeuPero-Cristiano-Santpedor_ARAIMA20110416_0042_20.jpg" height="201" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://estaticos.marca.com/imagenes/2013/01/29/en/football/barcelona/1359486159_extras_mosaico_noticia_1_g_0.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://estaticos.marca.com/imagenes/2013/01/29/en/football/barcelona/1359486159_extras_mosaico_noticia_1_g_0.jpg" height="230" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhemFUwOpN9hZ_tysH5YYhwfxs6JjiUoWn_1N8Zb2FfBcKiGiisv5KEXuJInSo8GO-a1RxkgttNw2ftSTk93dYELL4nnAbU2XF8KlOJRrWkDKh0OUJWulcS5JD18yXvjK6XdD3nK2L52DQ/s1600/arbitro+5.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhemFUwOpN9hZ_tysH5YYhwfxs6JjiUoWn_1N8Zb2FfBcKiGiisv5KEXuJInSo8GO-a1RxkgttNw2ftSTk93dYELL4nnAbU2XF8KlOJRrWkDKh0OUJWulcS5JD18yXvjK6XdD3nK2L52DQ/s1600/arbitro+5.jpg" height="191" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaENCouYDqS1z1xB-FJ1KONyZ43VFPAXxbl-ao9Am1SYL1rx_idYEP7kXwMQdoERF7XTPQ8cqfXZo2dHzPA1RSrOVwlKuz6oojrgwJj31Qvz89ufE362cw05x2twUP69Zx0nJ9KFxtxbc/s1600/Puyol_Xavi_Valdes_Iniesta_Nou_Camp_Wallpaper_Desktop_Image_Barcelona_Spain_Spanish_citiesandteams.blogspot.com.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaENCouYDqS1z1xB-FJ1KONyZ43VFPAXxbl-ao9Am1SYL1rx_idYEP7kXwMQdoERF7XTPQ8cqfXZo2dHzPA1RSrOVwlKuz6oojrgwJj31Qvz89ufE362cw05x2twUP69Zx0nJ9KFxtxbc/s1600/Puyol_Xavi_Valdes_Iniesta_Nou_Camp_Wallpaper_Desktop_Image_Barcelona_Spain_Spanish_citiesandteams.blogspot.com.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.defensacentral.com/userfiles/Puyol_Xavi_Ikurrina_Estelada_Copa.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www.defensacentral.com/userfiles/Puyol_Xavi_Ikurrina_Estelada_Copa.jpg" height="216" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKO1uX_CroFxqq_uFERLmfUtmSDbvlQo96QFtZgSfUB6g_e5EjDjx_oOi-9PHOTV5PHXXnOWeqg4wwm4_QPZFFsT8yV1hLz7AqNQ_-OGlO01h3zQ1AHpfyozp2EZ0XPJzSeYTZcZ_GVYqz/s1600/applaudingow1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKO1uX_CroFxqq_uFERLmfUtmSDbvlQo96QFtZgSfUB6g_e5EjDjx_oOi-9PHOTV5PHXXnOWeqg4wwm4_QPZFFsT8yV1hLz7AqNQ_-OGlO01h3zQ1AHpfyozp2EZ0XPJzSeYTZcZ_GVYqz/s1600/applaudingow1.jpg" height="176" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://img198.imageshack.us/img198/2706/puyolu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://img198.imageshack.us/img198/2706/puyolu.jpg" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiM0x6l1u_vaCct9mQDqW9wOvOC9ee7EfIa0_-0VR2hY5yk4cjHNgs7aQ_oIOTOjkUnELEZHJwHowsEcMZzCt50az4ezMSkOjeiV7IxkCrcdRrhPUQXPK_7OVarL-Q5e4TInrZjrQd-atBv/s1600/puyol3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiM0x6l1u_vaCct9mQDqW9wOvOC9ee7EfIa0_-0VR2hY5yk4cjHNgs7aQ_oIOTOjkUnELEZHJwHowsEcMZzCt50az4ezMSkOjeiV7IxkCrcdRrhPUQXPK_7OVarL-Q5e4TInrZjrQd-atBv/s1600/puyol3.jpg" height="179" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://estaticos.sport.es/resources/jpg/1/3/1331815252131.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://estaticos.sport.es/resources/jpg/1/3/1331815252131.jpg" height="199" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://images.teinteresa.es/deportes/Puyol-levanta-camiseta-Abidal-trofeo_TINIMA20120526_0030_5.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://images.teinteresa.es/deportes/Puyol-levanta-camiseta-Abidal-trofeo_TINIMA20120526_0030_5.jpg" height="179" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://static.guim.co.uk/sys-images/SPORT/Pix/pictures/2010/11/30/1291113668117/Sergio-Ramos-007.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://static.guim.co.uk/sys-images/SPORT/Pix/pictures/2010/11/30/1291113668117/Sergio-Ramos-007.jpg" height="192" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.exposay.com/celebrity-photos/josep-guardiola-and-carles-puyol-2008-soccer-acf-fiorentina-vs-fc-barcelona-1-3-july-30-2008-0VrSvg.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www.exposay.com/celebrity-photos/josep-guardiola-and-carles-puyol-2008-soccer-acf-fiorentina-vs-fc-barcelona-1-3-july-30-2008-0VrSvg.jpg" height="320" width="206" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://images.smh.com.au/2010/07/12/1687774/robben-420x0.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://images.smh.com.au/2010/07/12/1687774/robben-420x0.jpg" height="190" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://imagenes.publico.es/resources/archivos/2010/7/11/1278880686091part-26c3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://imagenes.publico.es/resources/archivos/2010/7/11/1278880686091part-26c3.jpg" height="203" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www2.pictures.zimbio.com/gi/Carles+Puyol+Germany+v+Spain+2010+FIFA+World+2I-AqNicXWkl.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www2.pictures.zimbio.com/gi/Carles+Puyol+Germany+v+Spain+2010+FIFA+World+2I-AqNicXWkl.jpg" height="179" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.sokakfutbolu.net/wp-content/uploads/2013/07/Puyol-Pique-Real-Madrid-Barcelona.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www.sokakfutbolu.net/wp-content/uploads/2013/07/Puyol-Pique-Real-Madrid-Barcelona.jpg" height="167" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://f3.thejournal.ie/media/2012/11/blankets-630x332.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://f3.thejournal.ie/media/2012/11/blankets-630x332.jpg" height="168" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjXPnxrtgsR46NQo0XOzt0lry6oxUBh2Ql2L8JMnLkTIoXfK6QiJ56X5q2Vp67ISFhH8P_Nu4BOPe028DGgiwvSJiyPIaTKWvDxElHatWVVaAs_FfjiUcOBkR-rGOQP35vAvARH9HYPdY/s1600/Bh793VEIAAAJ0iP.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjXPnxrtgsR46NQo0XOzt0lry6oxUBh2Ql2L8JMnLkTIoXfK6QiJ56X5q2Vp67ISFhH8P_Nu4BOPe028DGgiwvSJiyPIaTKWvDxElHatWVVaAs_FfjiUcOBkR-rGOQP35vAvARH9HYPdY/s1600/Bh793VEIAAAJ0iP.jpg" height="144" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpPjmHLUUQ3ucgzQK-CVLKtMzVQyN5IrGQKKZwQlLWJGiry5Pnl5MqsQAhW4FzRq-W8I1C8HhJYa2hAJqc_UXB59D-e2IvbNSvFZC80fF2rpv51S47-XInKkSrDHmkSO203WVQiB8l7-c/s1600/article-2281195-18266A52000005DC-435_634x423.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpPjmHLUUQ3ucgzQK-CVLKtMzVQyN5IrGQKKZwQlLWJGiry5Pnl5MqsQAhW4FzRq-W8I1C8HhJYa2hAJqc_UXB59D-e2IvbNSvFZC80fF2rpv51S47-XInKkSrDHmkSO203WVQiB8l7-c/s1600/article-2281195-18266A52000005DC-435_634x423.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://humorfutbolclub.com/wp-content/uploads/2013/02/carles-puyol-enfadado-bronca-compa%C3%B1eros-bar%C3%A7a-ac-milan.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://humorfutbolclub.com/wp-content/uploads/2013/02/carles-puyol-enfadado-bronca-compa%C3%B1eros-bar%C3%A7a-ac-milan.jpg" height="242" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCS2ie8_39wH7noRj-hQY30zjo831eAPYNyNBHg2kr3_ALoMOpJ5ikDXYYVqWo54i2PlrHlilUxz97NXlLUmU1fDleIC8o4Kk5Ktdt9-QRkonJWYxWTW2Xlpje3zo7WTZCVopfZs9qrDg/s1600/BQr1osuCAAAQd5r.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCS2ie8_39wH7noRj-hQY30zjo831eAPYNyNBHg2kr3_ALoMOpJ5ikDXYYVqWo54i2PlrHlilUxz97NXlLUmU1fDleIC8o4Kk5Ktdt9-QRkonJWYxWTW2Xlpje3zo7WTZCVopfZs9qrDg/s1600/BQr1osuCAAAQd5r.jpg" height="176" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://capitacinco.files.wordpress.com/2011/01/hug-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://capitacinco.files.wordpress.com/2011/01/hug-1.jpg" height="201" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://media3.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/037/375/size_640x360/2011-12-10_PARTIDO_136.v1355828306.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://media3.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/037/375/size_640x360/2011-12-10_PARTIDO_136.v1355828306.JPG" height="180" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://media4.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/008/565/size_640x360/abril.v1324408227.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://media4.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/008/565/size_640x360/abril.v1324408227.JPG" height="180" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://media1.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/037/391/size_640x360/XAV_MES_PUY_carnets.v1355910769.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://media1.fcbarcelona.com/media/asset_publics/resources/000/037/391/size_640x360/XAV_MES_PUY_carnets.v1355910769.jpg" height="180" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.blaugranas.com/media/galeria/25/7/3/0/6/n_f_c_barcelona_josep_guardiola-3186037.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www.blaugranas.com/media/galeria/25/7/3/0/6/n_f_c_barcelona_josep_guardiola-3186037.jpg" height="320" width="219" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://madrid-barcelona.com/data/articulos/2012/05/06/puyol-descubrio-el-lado-mas-agresivo-de-pep/4fa64ca235ba6.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://madrid-barcelona.com/data/articulos/2012/05/06/puyol-descubrio-el-lado-mas-agresivo-de-pep/4fa64ca235ba6.jpg" height="199" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://l.yimg.com/j/assets/p/sp/getty/73/fullj.c71aa6851510533d847bc885917f7978/c71aa6851510533d847bc885917f7978-getty-510542564.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://l.yimg.com/j/assets/p/sp/getty/73/fullj.c71aa6851510533d847bc885917f7978/c71aa6851510533d847bc885917f7978-getty-510542564.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://pbs.twimg.com/media/BGYUWgGCcAAKbm2.jpg:large" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://pbs.twimg.com/media/BGYUWgGCcAAKbm2.jpg:large" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.cadenaser.com/recorte/20081214csrcsrdep_4/XLCO/Ies/Puyol-Valdes-celebran-victoria.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www.cadenaser.com/recorte/20081214csrcsrdep_4/XLCO/Ies/Puyol-Valdes-celebran-victoria.jpg" height="320" width="238" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://arxiu.fcbarcelona.cat/web/thumbnails/514_372/Imatges/2011-2012/futbol/entrenaments/octubre/2011-10-28_ENTRENO_24.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://arxiu.fcbarcelona.cat/web/thumbnails/514_372/Imatges/2011-2012/futbol/entrenaments/octubre/2011-10-28_ENTRENO_24.JPG" height="231" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.ligafutbol.net/wp-content/2009/06/puyol_iniesta.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www.ligafutbol.net/wp-content/2009/06/puyol_iniesta.jpg" height="263" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://img01.mundodeportivo.com/2012/06/04/Puyol-y-Xavi-optan-al-Golden-F_54303404338_54115221152_960_640.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://img01.mundodeportivo.com/2012/06/04/Puyol-y-Xavi-optan-al-Golden-F_54303404338_54115221152_960_640.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://31.media.tumblr.com/tumblr_lhx38fcEke1qdxgrdo1_1280.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://31.media.tumblr.com/tumblr_lhx38fcEke1qdxgrdo1_1280.jpg" height="214" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.futbolistadigital.com/wp-content/uploads/2009/09/puyol-grande.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www.futbolistadigital.com/wp-content/uploads/2009/09/puyol-grande.jpg" height="162" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVrvqeHJXGTFZ54uu63rTbjrZX0ZbcaOG1zc2O-CeWSDdsy6gU9ZFSFxs812QnvPCdvdhTSgnDgGFgA-NYp4VoLinMaBccL1GHAMqTnn6DL7cV2fHmJYY-OzL8LM297kDCpCdVaZHsAeg/s1600/50bf53ade4865b279b5316527655b257.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVrvqeHJXGTFZ54uu63rTbjrZX0ZbcaOG1zc2O-CeWSDdsy6gU9ZFSFxs812QnvPCdvdhTSgnDgGFgA-NYp4VoLinMaBccL1GHAMqTnn6DL7cV2fHmJYY-OzL8LM297kDCpCdVaZHsAeg/s1600/50bf53ade4865b279b5316527655b257.jpg" height="320" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://estaticos.sport.es/resources/jpg/4/1/1380702282714.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://estaticos.sport.es/resources/jpg/4/1/1380702282714.jpg" height="199" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSGgZu1_a8CD5IRfgBCwxUzSlAYu9q-leGs7vDEPBhHDxyv7-kiXND-Axof_xADZvbrGQwWe-EvN7jlemV35pmUskYwjCFYYpQPz4cgG3KWPyAQ6b5yYYqhsCLoNmhFT_Zi1zODPGd5_ki/s320/guardiola+puyol+barca+barcelona+fcbarcelona+barcablog+barca+blog+guardiola+puyol+barca+barcelona+fcbarcelona+barcablog+barca+blog.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSGgZu1_a8CD5IRfgBCwxUzSlAYu9q-leGs7vDEPBhHDxyv7-kiXND-Axof_xADZvbrGQwWe-EvN7jlemV35pmUskYwjCFYYpQPz4cgG3KWPyAQ6b5yYYqhsCLoNmhFT_Zi1zODPGd5_ki/s320/guardiola+puyol+barca+barcelona+fcbarcelona+barcablog+barca+blog+guardiola+puyol+barca+barcelona+fcbarcelona+barcablog+barca+blog.jpg" /></a></div>
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnfOxfka2o6B7DbO1qXLBdmyrFbQDHbj9mceqQU9ksguOSzGAkspzITi74-Tsp2G3CbIQQX7JQOu6CiWuOXgt8b3NfLOPaizOu0zEMdqTOVh1iWzLW3LTRKwKbIZw6mhGmjmVklUYpwo8/s1600/92D57E3CC5DE2A3BD33FA77CF20DD.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnfOxfka2o6B7DbO1qXLBdmyrFbQDHbj9mceqQU9ksguOSzGAkspzITi74-Tsp2G3CbIQQX7JQOu6CiWuOXgt8b3NfLOPaizOu0zEMdqTOVh1iWzLW3LTRKwKbIZw6mhGmjmVklUYpwo8/s1600/92D57E3CC5DE2A3BD33FA77CF20DD.jpg" height="179" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
A. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-31820050158778150532014-03-04T15:10:00.001+02:002015-03-30T11:29:24.538+03:00Hoşça kal Puyol<div class="MsoNormal">
Aralık ortasında takım arkadaşlarına emeklilik sinyali
vermişti Carles Puyol. İyi oynayamazsam demişti. 2011 Ocak'ta yaşadığı diz
sakatlığından dönemeyeceği belliydi. Onu Puyol yapan çabukluğunu kaybetmişti
çünkü. Scholes-Giggs kullanımını M. United ne kadar doğru
planladıysa (yaşlanma-süre) Puyol-Xavi o derece kötü yönetildi Barça'da. Tito
dönemiydi. Pep kalsa daha yumuşak bir geçiş sağlanabilirdi. Beklentilerin
sonucuydu biraz. 2000'lerin sonuna futbol devrimi niteliğinde bir imza çakan ve
dünyaya model olan Barcelona'nın kalması gereken seviye United'ın bile
üzerindeydi. Puyol yetemedi o yüzden. Rotasyon parçası bile olacak yeterlilikte
görünmedi. Mayıs 2012'de de Puyol'un futboldan emekli olacağı söylentileri
vardı. Aradaki süreç toparlar olasılığıyla geçildi. Hata. En güzel günahların
bedeli. Onu kolunda senyera ile sahaya çıkarken görmek için varsın kupalar
kaybedilsin. İşin romantizm yönü buydu. Realizm ise başka dertler anlatıyordu
derya olmuş. Puyol artık top class oyunculara karşı eskisi kadar güvenilir
değildi, ağırlaşmıştı, pozisyonlarda yavaş kalıyor geçilebiliyordu. Puyol
yerine birkaç adaydan birini almalıydı Katalanlar. Thiago Silva, Sergio Ramos
ve Vincent Kompany. Pique-Puyol kusursuz bir ikiliydi. Pique'nin yanında ona benzer özelliklerde
birini bulmak uyumun devamlılığı açısından önemliydi. Pique (1,92) ikili; Barça
Puyol (1,78) İspanya Ramos (1,83) kısa-uzun tandem. (kısa: hızlı çevik markaj ve uzun: ağır positioning topla iyi) Futbolun işleyen kurallarından hala.
Barça'nın dört temel sorunu; Valdes ayrılığı -Ter Stegen yerini
dolduramayacak- Puyol gibi ikinci world class stoper olmaması -artı Abidal'i
gönder- Messi'ye yardımcı forvet Neymar gelse de Leo'nun eski dribling gücünü
yitirmesi -gerçek 9 gerek- ve temposunu yitiren Xavi -Keita Thiago gitmiş- ile
kısaca derleyebiliriz. Bahsettiğimiz çok ince detaylar esasında. En üst seviye
için bunlar problem gözüküyor. Barça'nın 2009-12 arasındaki dominasyonundan
ötürü. Senede yalnızca üç beş maç kaybeden bir takımdan, tarihe geçen bir jenerasyondan
konuşuyoruz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
Puyol'un serbest kalma tazminatı son zamanlar hiç değişmedi, 10 milyon Euro.
Miktar aslında ona değer biçilemeyeceğini sembolize ediyor. Endüstriyel futbol
çarklarının içinde Puyol'un hikayesi bir direniş gibiydi. (Galatasaray'ın şu
anki kaptanının adının Emin Bülent olması) Carles Puyol; adını kulübün kurucularından
birinden almıştı. Katalan ve kaptan, La Masia'dan, Barça'nın ete kemiğe bürünmüş
hali, ruhani lider. Hatırlıyor musunuz 2011 Aralık'ta Bernabeu'de Mourinho'ya
karşı 1-3 kazanılan maçta daha en başında Valdes'in büyük hatasıyla geriye
düşen takımı iki ellerini yana açarak ateşlemesini, yaptığı kısa motivasyon
konuşmasını? Betis oyuncusu Miki Roque 2011 ŞL finalinden bir hafta kadar önce
kanser sebebiyle operasyon geçirmiş ve Puyol kupayı onun için de kazanmıştı.
Puyol, Wembley'de zafer sonrası Roque'a adadığını söylemişti kupayı. Roque'un
tedavi masrafını Betis karşılayamayınca Pep ve Puyol hastanenin operasyona
ikna olması için yardım etmişti. La Liga şampiyonluğundan sonra Camp Nou'da
yapılan kutlamaya "Anims Miki" yazan tişörtüyle katılmıştı Puyol.
Veya 2012 Kral Kupası finalinde Athletic Bilbao'yu geçtiğinde bir elinde
Katalunya diğer elinde Bask Ülkesi bayrağı vardı. Puyol farklıydı. 2010 Dünya
Kupası kazandıktan sonra da Xavi ile benzer bir poz vermişlerdi dünyaya. O Kral
Kupası finali sonu Athletic taraftarı 8 yaşındaki Ibai ve Barça kaptanı Puyol
yan yana gelmişti. Bask Ülkesi bayrağı, Puyol madalyasını almak için Athletic
taraftarları arasından geçip merdivenlerden çıkarken ona uzatıldı. Puyol'u
çimlerde bayrakla gören Ibai heyecanlandı ama sonra bayrağını özleyip ağlamaya
başladı. Çocuk ve babası otobüse gitti. Bask Ülkesi bayrağını -kendisine
yakışır şekilde- saklamıştı Puyol ve çocuğa teslim edip sarıldı, fotoğraf
çektirdi onunla. Ibai için artık asla bir rakip değil arkadaş gibi
hatırlanacaktı. Bu yüzden Barça kaptanlığı en çok Puyol'a yakıştı, Guardiola
ardından. Puyol öyle bir adamdı ki kariyerinin son dönemlerinde kupa kaldırma
seromonilerinde sırasını Xavi'ye devretme mütevaziliğini bile gösterdi. Kanser
sebebiyle uzun süre futboldan uzak kalan Abidal'e en büyük onuru bıraktığında
Puyol bir kaptandan daha ötesiydi. Rayo karşısında 0-6 öndeyken Thiago ve
Alves'in gol sevinci dansını kesen adam Puyol'du. Sinirlenmiş ve onları
uyarmıştı. Pique'nin hakeme göstermeye çalıştığı çakmağı, elinden alıp atandı. Yedek kulübesinde herkes sımsıkı battaniyelere sarılırken üşümeyendi. Saygınlık uyandırırdı her hareketi. 2008-10 arası 57 maç üst üste Puyol'un olduğu
maçlarda Barça kaybetmedi. (Inter 1-3) Şubat 2012'de 2-2 biten ve Real
Madrid'in elendiği Kral Kupası maçının ardından olay çıkmasın diye tünelin
önünde bekleyen adamdı Puyol. Ya da tarihin en güzel maçında Kasım 2010'da 5-0
yenilirken Mou'nun Madrid'i, Messi'ye insanlık dışı bir hareket yapan Ramos'un
üstüne yürüyendi. Yere düşmüştü ama o bunu umursamaz. Yüzündeki ifade ve
takım arkadaşının kıçına vurmasındaki tutku görevimi yaptım kırmızı kart gördü
anlamına gelir. 5 numaralı formasıyla Puyol. Vücudum izin verene kadar mücadele edeceğim
Madrid'e karşı diyordu maçtan önce. İspanya İç Savaşı'nda falanjistlere karşı
Barselona'da direnen enternasyonel tugaylardan birinin askeriydi. Kalesini ölesiye
savunmuştu yine. Maç sonu Madridistaları teselli eden Puyol politik meseleye
bakışını ise şöyle izah eder: "Bakın, ben bir Katalanım, Barça
taraftarıyım ama İspanya için oynamakla da gurur duyuyorum. Benim oynamamı
istedikleri sürece de gitmeye devam edeceğim. Siyaset ve tarihi birbirinden
ayırıyorum. Siyasete hiçbir zaman eğilimim olmadı. Ben bir futbol sevdalısıyım,
çok şanslıyım ki işim için servet niteliğinde paralar kazanıyorum, kalbimin
çarptığı kulüp ve dünya şampiyonu bir ulusal takım için oynuyorum. Bu bir
cümbüş." Üst üste 11 El Clasico kaybetmeyen stoperdi Puyol.
Xavi-Iniesta-Messi'nin son üçe kalıp Leo'nun seçildiği Altın Top'u ona
taşıyandı çimlerin üzerinde. Ya da tören öncesi başkanın kravatını düzelten
bir arkadaştı. Pujol Kastilyanca, Puyol Katalanca yazılışı aynı ismin. Real
Madrid, Santiago Bernabeu'deki maçlarda dağıtılan takım listelerinde Carles
Puyol'un ismini Pujol olarak yazar. Bunu bilen, ona göre davranandı Carles. 2-6 biten
efsanevi maçta Bernabeu’de golü atıp kolundaki Katalunya bayrağını çıkarıp
tribünlere sallayandı.</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
22 Ağustos 2010. Maç bitti, kupa seremonisi yapılacak,
gözler Puyol'u arıyor, ilk 11'de değildi, oyuna da girmedi kenardan. Kaptan,
eşofmanı çıkardı önce, sonra Xavi geldi yanına, bandı verdi asıl sahibine, hani
maç bitmemiş de uzatmalarda kaptanlık yapacakmış gibi aldı senyerayı Puyol,
özenle ve ciddiyetle koluna takıverdi. Bunlar kupayı kaldırmak için yaptığı
hazırlıklardı, işini ne kadar önemsediğini, verilmesi gereken mesajın, gelecek
nesillere aktarılması gereken arşivin ne olacağını düşünecek kadar bilinçliydi.
Puyol kadroda olmasa o gün, barda izlese maçı, hani senaryo bu ya, maç sonunda
kupa seremonisi için ararlar telefonla mutlaka, “Kaptan, bir taksi çevir de
Camp Nou'a gel hemen, kaldırılması gereken bir kupa var” diye. 2008 Avrupa
Şampiyonası kazanan İspanya’nın temel parçasıydı. İspanya'nın Dünya Kupası'nı
kazanmasını ölümsüzleştireceği şampiyonluk karesine -Casillas'ın kupayı
kaldırdığı an- Puyol'un bilinçli olarak girmemesi, vicdanını rahatlatmaya
çalışmasından ve Katalan kimliğine karşı sonsuzluğa uzanan bir argüman
oluşmasını istememesinden başka bir şey değildi. FC Barcelona'da kupaları
gururla kaldıran ve tarihi kareleri sunan adam değildi Güney Afrika'da. Hierro
ve Raul'u kaptan seçenlerin, Real Madrid'i
destekleyenlerin, İspanyol milliyetçilerinin tercihi Casillas idi. Puyol doğru
zamanı bekledi. Kupa Puyol'a gelecekti, getirilecekti, Katalanların lideriydi o, öyle de oldu. Robben’in dengesini bozup karşı karşıya gol atmasını
engellendiğinde dokunmuştu kupaya. Ya da yarı finalde kilidi açan maçta Almanya’ya
attığı klasik kafa gollerinden birinde. Madrid merkezli AS’ın manşeti onun
yüzünden yarı Katalancaydı. (Visca Espana Viva değil) Kraliçeyi soyunma odasında havluyla yarı çıplak karşılayandı.</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
1995 Puyol 17 yaşında La Masia'ya gelir. 1999 Puyol 21
yaşında ilk maçına çıkar. 2004 Puyol kaptanlığa yükselir. Puyol, ilk çıktığında
sağ bek idi, sert oynayan, pas verebilen ama topla ilerleyemeyen, boyu kısa
olduğundan merkez savunma görevi alamaz denilen, mücadele gücü yüksek, vasat
bir savunmacıydı, yine de umut vadediyordu. Şu andaysa futbol tarihinin en
önemli savunmacılarından biri olarak bitiriyor kariyerini. La Masia'da yetişen
gençlerin sadece saçlarını Puyol gibi uzatarak ona özenmediklerini biliyoruz,
damarlarında yaşıyorlar Puyol olabilmeyi, 4 kırmızı şerit ve sarı renkten
oluşan Katalan Bayrağını kaptanlık bandı olarak taşıyabilmeyi, Camp Nou'ya çıkabilmeyi. Önce hayal ediyorlar. Sonra. Sonra belki şanslı olup
gerçekleştirirler bunu. Ama önce Puyol olmayı hayal ediyorlar, en önemlisi.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
40 yaşına yaklaşmış ve hayatta yapmak istediği her şeyi
başarmış birinin huzuru var onun fotoğraflarında. Aynı kulüp, aynı takım, aynı şehir, aynı
kültür, aynı dil, aynı coğrafya, aynı kimlik, aynı aidiyet için oynamış bir
adam. Bütün kariyeri boyunca yaptığı gibi boş kaleye giden topu cansiperane
durdurması var hafızalarda. Roma gladyatörleri gibi mücadele etmesi kaldı çok uzaklarda.<br />
<br />
Amerikalı bir gazeteci Puyol'un heykelinin bir gün Plaça de Catalunya meydanına
dikileceğini yazdı. Umarım saçlarını hiç kestirmez ve heavy-metal görünümüyle
Katalan rüzgarında sürekli dans edecek diyor onun için. Puyol'dan: "Barça logosunun
kalbime yakın olduğu bir kıyafet giyince kendimi çok iyi hissediyorum." </div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Hoşça kal El Capita. Hoşça kal Carles Puyol. </div>
A. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-43421803135672275122014-02-02T22:26:00.000+02:002014-02-02T22:39:18.051+02:00Elini Kalbine Koy. E v e t A b i . . . Felipe Melo 100. Maçında<div style="text-align: center;">
<img alt="Embedded image permalink" height="320" src="https://pbs.twimg.com/media/BfW7-9ACMAAbcrQ.png" width="320" /></div>
<br />
<br />
<div class="MsoNormal">
Böyle bi’ tribute ilk defa yapıyorum, bir daha da sergileyeceğimi sanmam. Bugün
özel bi' gün onun adına. İki yaz üst üste alınsın mı-alınmasın mı tartışmaların
döndüğü bir ortamda, belki de ondan vazgeçmiş olsak şu an Galatasaray tarihine
geçtiğine –en iyi beşte- kesin kanaat getirdiğim bir oyuncu hakkında bambaşka
şeyler konuşuluyor olabilirdi, sahip çıkıldı ona. Ama tarih ama kader ama şans ama futbol aklı
yetenler Brezilyalı’da karar kıldı ve bizimle kalmaya devam etti Pitbull.</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
Ona olan sevgimi, güvenimi, inancımı anlatmak için, 100 maç özelinde, geldiği
günden bu zamana onun hakkında attığım -en çok onu yazmışım- tweetlerden derlediğim bi’ acayip Melo yazısı.
Başından sonuna.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<o:p>*** </o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Çok basit. Dörtlü savunma. Chedjou yok. Melo her yerde.
Bekler önde. Rakibe baskı. Çabuk top kazan. Bolca mücadele. Son vuruş Wes'den.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
2 Feb 2014</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Melo savunma/orta saha/hücum bölgesi göbekte oynar. Stoper
ön kesici merkez orta saha forvet arkası (Brezilyalı) hatta santrfor (kafa
vurma)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
26 Jan 2014</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Melo'ya dair dört farklı dönemde yazmışım: 12.11 -aranan ön
kesici- 08.12 -alınsın- 05.13 -gitmesin- 7.7.13 -Wellington belirince-
Mutluyum.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sonunda Melo'nun kalması için yaptığım -küçük çaplı-
kampanyanın yerini bulduğunu düşünmeye başladım. Çok acayip bi' yabancı
performansı.<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
28 Dec 2013</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Villarreal taraftarının Musacchio için Sabella'ya yaptığı
Arjantinli hatırlatmasını Melo için Scolari'ye -Brezilyalı- yapmalıyız. 2014 DK.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
15 Dec 2013</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Melo 90+ başında Muslera'nın yanına gelip muhtemelen
"Kale vuruşunu geciktirip zaman geçir gerekirse kart gör" dedi.
İtalyandan çok İtalyan.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sneijder'in golü Melo topu önce gereksiz şekilde taç çizgisi
kenarında kaybedip sonra interception ile kazandı. Selçuk-Umut-DD-Wes. Allahım.<br />
<br />
12 Dec 2013</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
GS yedi yabancıyla hep iyi. Melo vazgeçilmez. Eboue-Riera
sistemi işletiyor. Sneijder Drogba özel. Muslera keza. Ligde çözüm Semih-G Zan.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Melo'nun sertliği mücadele gücüne Selçuk-Riera'nın zemini
-esasında futbolu- bilen -topu havadan uzun oynama- tekniği eklemlendi. Akıl.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
11 Dec 2013</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Melo haklı haksız, isyan saygısızlık. En güzel cevap ondan.
(Fenerliler yemeye çalışmadan -dünkü- vazgeçmiyor)<br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
2 Dec 2013</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
3) Yabancı alıyorsan Muslera Eboue Melo Sneijder Drogba seviyesi olsun, yoksa
bulaşma. Terry Rio gibi stoper, uçak sol bek bul. Kurcalama.<br />
<br />
28 Nov 2013<br />
<br />
Son üç Saraçoğlu maçı: 2-1 Muslera EE Semih G Zan Riera Melo 0-0 Muslera EE
Semih Ujfa H Balta Melo 2-2 Muslera EE Semih Ujfa H Balta Melo.</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
3 Nov 2013<br />
<br />
Melo'nun Beşiktaş'tan fazla ceza alma -maç- olasılığı bile ülke futbol adalet
sisteminin (kirli) ne denli rezil boyuta ulaştığına işaret.<br />
<br />
23 Sep 2013<br />
<br />
Yalnız derbilerde avantaj dediğimiz Melo'nun tek hareketiyle BJK'nin
şampiyonluk şansını sıfıra yakınsaması garip oldu. Adam hakkaten özel.<br />
<br />
Melo forma göstermesi karşı tribünü galeyana getirmez, külliyen yalan. Her
derbi böyle müdahale tahrik olur. Hakem fazlasıyla ceza da kesti.<br />
<br />
22 Sep 2013<br />
<br />
Muslera Melo Sneijder Drogba ayarında -top class- bi' stoper ve bek eklemesi
yapmadığımızdan bizden iyi takımlara karşı sorun yaşayacaktık.<br />
<br />
17 Sep 2013</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Defaatle belirttim ama tekrar yazacağım, her şey açıktı
transferde; Melo Umut bonservis al, Hamit/Alper Potuk değiştir işin birinci
ayağı.<br />
<br />
2 Sep 2013<br />
<br />
Birçok oyuncunun adının anılması -Muslera Sneijder- gerek kupa zaferinde ama
yalvarma derecesinde istedim diye söylemiyorum #3 başkaydı.<br />
<br />
Melo = zorluk derecesi yüksek maç kazanma. Kırılma anı; Emre'den topu çalıp
Alves'e faul yaptırarak oyundan attırması, hakeme işaret. Özet.<br />
<br />
12 Aug 2013<br />
<br />
Melo kalmak zorunda derken asla Galatasaraylılık mesajı verilmedi. Verilemez
de. Teknik taktik psikolojik avantajlar konuldu ortaya. Yeter.<br />
<br />
Bu sezon kötü performans sergilerse Melo mesele B Korkmaz üzerinden Arda'ya
kadar uzanmasın, beklentisiz. (Efsane olmak istiyorum dese de)<br />
<br />
Melo'nun sözleri taraftarın gönlüne hitap etse de aksi yöne çekilebilir;
özellikle tribüne oynama iddiası üzerinden, yanlış olur kanaatim.<br />
<br />
İki seneden fazla aynı takımda kalma, takımdaki bir başka oyuncuya hakkı teslim
etme, kişisel antrenör ve Bülent Korkmazlık, güzel açıklama.<br />
<br />
20 Jul 2013<br />
<br />
Seni sevmeyen ölsün, ölsün. :) |
@_FelipeMelo_"I go where everybody has always made me feel loved!!"<br />
<br />
17 Jul 2013<br />
<br />
Hasan Şaş "tercihimizi Melo'dan yana kullandık, tecrübesi ve takıma uyumu
nedeniyle Wellington'un önünde" diyerek malumu ilam etmiş.<br />
<br />
15 Jul 2013<br />
<br />
Milliyet'in Melo haberindeki art niyet -sosyal medyada tribüne oynuyor- bile
transferin gerçekleşme zorunluluğuna malzeme. Yıpratma.<br />
<br />
10 Jul 2013<br />
<br />
A. Dürüst & A. Albayrak ayrılmasıyla yalnızlaşan F. Terim yanına Melo
tutulmamasıyla yalnızlaşacak S. İnan da eklenirse işler çok zorlaşır.<br />
<br />
Melo ve Umut bonservisi al, Alper Potuk transfer et, Riera'dan iyi sol bek ve
tecrübeli uzun boylu stoper bul. Gerisi rotasyona ekstra.<br />
<br />
9 Jul 2013<br />
<br />
Melo'nun basit bir "top çalan ön libero" kavramından öte bir saha içi
karakter ve orta saha oyuncusu olduğunun farkında mıyız?<br />
<br />
Melo'nun teknik fiziksel özellikleri geçelim. (Daha iyisi var mutlaka) Takım
taraftara psikoloji yoluyla enjekte ettiği öz güven bulunur mu?<br />
<br />
3/3 | Melo: dikine hızlı ilk pas ile atak başlangıcı, topla ilerleme, diyagonal
pas ile hücum genişletme, yumuşak bilek ile adam eksiltme.<br />
<br />
2/3 | Melo: kaleci ve stoperden top alıp savunma rahatlatma, geri pas hatası
yapmama, topu kolay saklama, tek hat üzerinde rakip karşılama.<br />
<br />
1/3 | Melo: Üçüncü stoper, hava topu, duran toplar, kayarak temiz top kazanma,
az faul, interception, yerini kaybetmeme, pozisyon bilgisi.<br />
<br />
Sorumluluktan kaçtığını gördünüz mü Melo'nun? Eldiveni giyip kaleye geçmedi mi?
En kritik anda penaltı kullanmaktan imtina ettiği oldu mu?<br />
<br />
Nerede nasıl, koşulu iyi etüd edip hakem/oyuncu/taraftar üçgeninde ne yapması
gerektiğini -kart istek zamanlama vb- Melo kadar bilen var mı?<br />
<br />
Taraftar gözünü boyama çekilebilecek hareketleri baz almadan hırslı agresif
isyancı ruhunun takıma sirayet ettiğini nasıl görmezden geliriz?<br />
<br />
Son iki sezon derbilerdeki psikolojik üstünlüğün saha içindeki ana sebebi Melo
değil mi? Maçı oynarken yaşıyor, müdahale ediyordu kadere.<br />
<br />
"Galatasaray Şampiyon" diyerek ağlamasını Melo'nun ve formasını Fener
tribünlerine göstermesinin altında yatan samimiyeti atlayabilir miyiz?<br />
<br />
Melo'nun kaptan Ujfalusi'yi rakiplerden kaçırdığını, Kadıköy'de bütün maç
üzerine oynanırken soğukkanlı kalabilmesini nasıl unuturuz?<br />
<br />
Riera kavga ve tükürmemeyi kenara koyuyorum -takım şampiyon olup üstesinden
geldi- Melo'nun özellikleri yanı ayrı bi' futbol kimliği var.<br />
<br />
Maça hükmetme için en kritik bölge orta sahada Selçuk ile iki senede kurulan
-neredeyse 80 maç- uyumunu nasıl göz ardı ederiz Melo'nun?<br />
<br />
İlk şampiyonluktan ikincisine performansını taşıyan beş oyuncu var kadromuzda:
Selçuk İnan, Muslera, Melo, Semih Kaya ve Eboue. Korumalısın.<br />
<br />
Wellington, Melo'dan daha iyi, yetenekli olabilir ya da büyük potansiyel
içermektedir. Mesele oyuncu karşılaştırma değil ki, hiç olmadı!<br />
<br />
7 Jul 2013<br />
<br />
Melo'nun sahayı terk ederken yaptığı hareketler iç burktu, veda gibiydi, en
azından bir ayrılma olasılığının varlığına dikkat çekti.<br />
<br />
18 May 2013<br />
<br />
Melo. Üçüncü stoper gibi davranabiliyor, hava toplarında hücum & savunma
etkili. Duran toplarda topu ilk karşılayan oyuncu. (positioning). Kayarak veya
tackling ile temiz top kazanıyor, az faul. Top çalma yetisi olağanüstü.
(Interception) Yerini asla kaybetmiyor. Gayet soğukkanlı, kaleci &
stoperden top alıyor. Geri pas hatası yapmıyor, cool olsa da, topu kolay
saklıyor. Savunmayı rahatlatıyor. 4-1-3-2 formasyonu ön süpürücü göreviyle o
tek hat (iki taç çizgisi arası belirli bölge) sürekli rakip karşılıyor. Doğru
yer ve zaman. Ceza sahası önü topu alınca dikine ilk pas tercihi hep hızlı ve
doğru. Alan parselasyonu hatalıysa topla dikine ilerleyebiliyor. Brezilyalı
avantajı, bilek yumuşak, çalım atıyor. Taktik sebepten kullanılmasa da hücum
gücü var. Diyagonal pas ile atak genişletiyor. Penaltı kullanıyor, sorumluluk
alıp. Hırslı, agresif, isyancı. Sahaya hakim. Nerede ve nasıl
hakem/taraftar/oyuncu etkilenir, biliyor. Karakter özellikleri ve oyun
anlayışıyla derbilerde psikolojik üstünlük sağlıyor. (Kaptan Ujfalusi'yi
Kadıköy'de ortamdan kaçırması) Selçuk ile uyumu harika. Özellik açısından iki
oyuncu birbirini kusursuza yakın tamamlıyor. Ön ve arka, yan yana, her türlü
oynar. Juventus'un 2009'da 25 milyon Euro transfer bedeli ödediği bir orta saha
oyuncusu. Bence şu an aynı değerde performans gösteriyor. Birçok isim için
Barça & R. Madrid'te oynar yorumu yapılıyor, Muslera gibi? Kanımca GS kadrosunda
o seviyede Melo var şu an, world class. Şartlar ne olursa olsun kalmak zorunda
Melo. Ayrılması iki senelik başarılı omurganın derinden çatlaması anlamı taşır.
Bu risk alınamaz.<br />
<br />
9 May 2013<br />
<br />
F. Terim açıklamalardan çıkarım: Melo belirsiz ve bence çok kötü bu durum.
(Alper Potuk asla muadili değil) Muslera kalıyor.<br />
<br />
9 May 2013<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
Burak & Drogba çift forvet (Anelka dönemi, old school
gözükse de) ve arkada Sneijder. Keza Selçuk ve Melo yan yana. Devamı asimetrik
kalsın.;<br />
<br />
26 Feb 2013</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
Hamit & Melo form durumu kısa zamanda yükseleceğini umuyorum. (Ritm) BJK
maçında bunun işaretlerini gördük. Takım savunması için kritik.<br />
<br />
3 Feb 2013<br />
<br />
Penaltı & kırmızı kart olduğunda birçok Galatasaraylı zihninde -ben dahil-
kaleye Melo'nun geçmesi düşüncesinin oluşması, sebepsiz fırtına?!<br />
<br />
25 Nov 2012<br />
<br />
Melo is back!<br />
<br />
20 Nov 2012<br />
<br />
Melo'nun eski gücünde olmadığı topa vuruş şiddetinden anlaşılıyor ve merkezden
hücum edemeyince kanatlar aşırı kullanılıyor. (33 orta?)<br />
<br />
28 Sep 2012<br />
<br />
Selçuk & Melo vs Carrick & Scholes + Kagawa şeklindeydi hafta arası
orta saha eşleşmesi ve 3 > 2 denklemi M. United için anahtar noktaydı.<br />
<br />
23 Sep 2012<br />
<br />
Man Utd vs Gala | Selçuk & Melo, orta sahadan sürpriz koşular yapan
oyuncuları takip etmek (alan kaybederek) hususunda ciddi hatalar yaptı.<br />
<br />
20 Sep 2012<br />
<br />
Gala vs K'paşa | Melo hiç hazır değil, çok zamana ihtiyacı var. Ağır kaldı
haliyle. (tatil) Eylül sonuna kadar ancak toparlar gibi duruyor.<br />
<br />
21 Aug 2012<br />
<br />
Melo'nun kiralanması ekonomik yönden en iyi yöntem gibi şu an, tek sorun ŞL'nde
yüksek performans gösterirse bonservisini almak zorlaşır.<br />
<br />
Mayıs'tan Ağustos'a kadar antrenman yapmayan Melo'nun Eylül ortasında hazır
olması beklenebilir, ŞL için ideal zaman, geç kalınmış değil.<br />
<br />
Felipe Melo | Psikolojik artıları; hakem önünde çekinmeden hakkını arama,
isyan, arkadaşlarını rakibe ezdirmeme, taraftarla sıkı bağlar.<br />
<br />
Felipe Melo | Psikolojik artıları; saha içi liderlik, motivasyon yoğunluğuyla
oynama, azim ve hırs maksimum düzeyde her zaman.<br />
<br />
Felipe Melo | Taktiksel artıları; dörtlü savunma önüne düşen hava toplarının
tamamını süpürme, gerektiğinde üçüncü stoper gibi davranabilme.<br />
<br />
Felipe Melo | Taktiksel artıları; çalım üstü dribling veya diyagonal uzun pas
ile hücum şekillendirme, hamle zamanlamasında kusursuzluk.<br />
<br />
Felipe Melo | Taktiksel artıları; çift yönlü oyun, her alanda (ceza sahası
dahil) soğukkanlılık, ikinci bölgeden üçüncüye dikine kısa pas.<br />
<br />
Felipe Melo | 25 milyon Euro değerinde olup o seviyede kalamamış oyuncu, en üst
platformda mücadele için hedef hep bu tür isimler olabilir.<br />
<br />
2/2 Felipe Melo, o an | Şampiyonluk sonrasında göz yaşlarını tutamaması,
soyunma odasında vurgulu "Galatasaray Champion" konuşması.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
1/2 Felipe Melo, o an | Kadıköy'de kaptan Ujfalusi'yi
ortamdan kaçırması, tünele girerken saklanmayıp Fenerlilere formayı göstermesi.<br />
<br />
10 Aug 2012<br />
<br />
Terim'in Melo ve 4-4-2 tercihi birbiriyle çok iyi anlaşan iki merkez orta saha
(box to box) yarattı ve sistem genellikle buradan beslendi.<br />
<br />
15 Jul 2012<br />
<br />
BJK vs Gala | Muslera ve Melo, Türkiye'nin çok üzerinde iki oyuncu. (world
class, <st1:metricconverter productid="25 M" w:st="on">25 M</st1:metricconverter>
Euro) Takıma her an, müthiş öz güven aşıladılar.<br />
<br />
17 Apr 2012<br />
<br />
Sivas vs Gala | Özellikle Muslera, Ujfalusi, Melo, Elmander ve Eboue omurgası
büyüleyici bir kimya yakaladı, kazanma karakteri aşılıyorlar.<br />
<br />
6 Mar 2012<br />
<br />
Gala vs. Karabük | Penaltı vuruşu öncesi topu egosu yeterince yüksek olan
Baros'tan, onu küstürmeden alabilen Melo lider oyuncudur işte!<br />
<br />
14 Jan 2012<br />
<br />
Gala vs İBB | Melo, takım savunmasının en kritik ismi, ön&arka blokları
birbirine bağlıyor. Üstelik çok top kazanıp dikine hızlı da oynuyor.<br />
<br />
4 Jan 2012<br />
<br />
Gala vs Manisa | Melo dünya çapında oyuncu. Salt savunma&interception değil
dikine doğru ve yerinde pas dağıtıyor, orta blok hızlı geçiş.<br />
<br />
22 Dec 2011<br />
<br />
Galatasaray'ın Fenerbahçe maçındaki takım kaptanı Tomas Ujfalusi oldu ve bence
çok yakıştı. Ruhani liderlerden diğeri de Felipe Melo.<br />
<br />
Bu sezon çok karakterli ve ligin yapısına uygun kaliteli yabancılarımız var;
Muslera, Eboue, Ujfa, Melo ve Elmander gibi.<br />
<br />
Baskı ve top kazanımında faul yapmadan top alabilen Melo çok ön plana çıktı.
Ondan sonra ise ilginç bir şekilde Emre Çolak geliyordu.<br />
<br />
8 Dec 2011<br />
<br />
Terim, sezon başı Türkiye Ligi'nin son senelerdeki durumu ve takımı dikkate
alarak doğru tespiti yaptı ve Melo'yu getirdi. (Takım savunması)<br />
<br />
Melo, Amerikan Futbolu tabiriyle bir nevi interception yapıyor, Gençlerbirliği
herhangi bir hızlı hücum şansı yakalayamadı maç boyunca.<br />
<br />
Takım savunmasının merkezi elbette Melo, Liverpool maçı analizinde bunu
öngörmüştüm grafiklerle. Yıllardır aranan savunma önü orta saha.<br />
<br />
3 Dec 2011<br />
<br />
Terim'in kalabalık orta saha stratejisi zorluk derecesi yüksek maçlarda işe
yarar. Melo kritik oyuncu, özellikle hücum çıkışları önemli.<br />
<br />
20 Nov 2011<br />
<br />
Melo ve savunma önü kesici / süpürücü kavramının ne denli önemli olduğu her maç
daha net anlaşılıyor, taç çizgisine geliyor top kazanmaya.<br />
<br />
19 Sep 2011<br />
<br />
Liverpool maçı görsel analiz -olanak ve zaman varken- Selçuk & Melo etkisi;
<a href="http://bit.ly/nn3dRw"><span style="color: windowtext; text-decoration: none; text-underline: none;">http://bit.ly/nn3dRw</span></a><br />
<br />
31 Jul 2011<br />
<br />
Felipe Melo: " Bazı futbolcular futbolun dışında çok fazla maç
seyretmezler ama ben öyle değilim. 7 gün 24 saat futbolla beraberim."
Budur!</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Felipe Melo'ya ısınmaya başladım, oğlunun adı Lineker
(Katalan ordusunun neferiyim diyen)<br />
<br />
23 Jul 2011<span style="background: white; color: #292f33; font-family: Arial; font-size: 22.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
A. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-23630393848227117202014-01-13T21:06:00.000+02:002014-01-13T23:20:40.151+02:00Ballon d'or 2013 - Neden Ribery?<br />
<i>Yazı törenden önce kaleme alınmıştır.</i><br />
<br />
Ballon D'or (France Football dergisinin verdiği Avrupa'da Yılın Futbolcusu) + FIFA Dünyada Yılın Oyuncusu = FIFA Ballon D'or birleşimi 2010'da gerçekleşti. Ödülün verileceği kişiyi belirleyen bireysel ya da takım bazlı herhangi bir kriter bulunmuyor. Oylama var ve oylamaya teknik adamlar, milli takım kaptanları ve dünyanın dört bir yanından gazeteciler katılıyor. Yani aslında İsviçreli bir muhabirin canlı görüp etkilendiği bir topuk pası, Kolombiyalı bir futbolcunun televizyonda seyrettiği olağanüstü bir gol veya Çinli bir teknik adamın medyanın yarattığı algıyla seçim yapması mümkün. Onların zihinlerinde oluşan mantık silsilesi belirliyor. Tek bir doğru yok. Genel bir tanım yok. Tamamen -futbolun içinden- oy verenlerin kafalarında yarattığı kriterlerin bir sonucu FIFA Ballon D'or ve onu güzel kılan unsurlardan biri belki de bu. Aynı zamanda bu tercih yöntemi kim hak etti hak etmedi tartışmalarını da beraberinde getiriyor. Ve ben size 2013'te ödülü kazanması gereken kişinin neden Ribery olduğunu anlatacağım, okumayı sürdürürseniz.<br />
<br />
1 - Ödül en çok gol atana verilemez. Altın Ayakkabı ile çok karıştırılır oldu. Bu karışıklığın sebeplerinden biri 2012'deki Leo Messi istisnasıydı. Senede 91 gol atıp Gerd Müller'in rekorunu tarihe gömmesi ve bir daha kolay kolay görülmeyecek bir işe imza atması (üstelik en üst seviyede yarışırken La Liga 93 puan ikinci, Madrid'i eleyip Kral Kupası kazandı, ŞL Yarı Final) onu ödüle ulaştırmıştı. Yadırgamadım çünkü tarihi değiştiren bir gol sayısından bahsediyoruz ve bunu futbolun zirvesinde yaptı Lionel. Haliyle Cristiano Ronaldo'nun (La Liga 100 puan şampiyon, ŞL Yarı Final) hakkının yenmesi meselesi tartışılır hale geldi. ŞL gol kralının da Messi olduğunu ekleyelim 2011-12 sezonunda. Eğer CR7 ŞL'ni kazansaydı o zaman Messi'nin kırdığı 91 gol rekoru sebebi bir istisna olmaktan çıkabilir ve haksızlığa dönüşebilirdi. Hangisine daha çok değer atfediğinize bağlı bi' durum. Ben gene oyumu tarihte çok az rastlanacak rekordan yana kullanabilirdim.<br />
<br />
2 - Gene ödül en çok gol atana verilemez. Çünkü yılın futbolcusu seçimi forvetlerin tekeline geçiyor bu şekliyle. Olağanüstü performans göstermiş takımlarına başarıya taşımış bir kaleci veya stoperin suçu ne? Gol yememe (clean sheet) verisi üzerinden değerlendirme yapan var mı? Olmalı oysa.<br />
<br />
3 - Ödül salt bireysel performansa verilemez. NBA organizasyonunda olduğu gibi yılın oyuncusu seçilirken istatistiklerinin yanı sıra takımını nereye taşıdığına da -zirveye- bakılır. Toplam performans (bireysel + takım) kavramı daha doğru o yüzden. <br />
<br />
4 - Ronaldo 2013'te 69 gol attı. Ee? Messi 2012'de 91 gol kaydetmişti ve tarihe geçen bir istisnaydı. CR7 istisnanın istinası, olur mu? Bence olmaz, üstelik aynı argüman üzerinden hiç olmaz. Elbette inanılmaz bir performans, 69 gol menajerlik oyunları seviyesinde ve Ronaldo bunu dünyanın en iyi liglerinden biri olan La Liga'da, en üst turnuva Şampiyonlar Ligi'nin gol kralı olarak yapıyor. Yetmiyor, Portekiz'i playoff maçında İsveç karşısında sırtına alıp -üç gol- Dünya Kupası'na taşıyor. Messi playoffa gerek kalmadan taşıdı. Ronaldo'nun Madrid ile hiç kupa kazanamadığını Ribery'nin Bayern ile tüm kupaları (Almanya Süper Kupası hariç) kazandığını da ekleyelim. Messi iki kupayla yetindi ancak dört ay oynamadan 45 gole erişti, eğer sakatlıklar olmasa ve 120 gün daha forma giyebilse muhtemelen Ronaldo'yu da geçerdi gol sayısında konudan bağımsız.<br />
<br />
5 - Oylamanın uzatılması ve değiştirebilir olması meselesi. İlk defa gerçekleşti ve özellikle Bayern Münih cephesi bu konuda çok tepki gösterdi. İsveç-Portekiz maçından sonra Ronaldo'nun hat-trick yaparak ülkesini Brezilya'daki Dünya Kupası'na götürmesinin ardından yaşanması ise ciddi tartışmalara yol açtı. Böyle bir ihtiyaç nereden hasıl oldu? Oyların değişebilmesi o ara süreçte iyi performans sergileyen, göz önünde olan Ronaldo'ya avantaj sağlar mı gibi yorumları da beraberinde getirdi. Ödüle gölge düşmemesi adına ben şahsen Ronaldo'nun sadece bu sebepten bile ödülü kazanmaması gerektiğine inananlardanım. Ronaldo'nun yakın zamanda kaybettiği bir ödül töreni sonrası -Iniesta'ya- mutsuzum açıklaması yapması ve kazanamayacağını düşündüğü bazı seremonilere katılmaması da hala akıllarda. Diğer yandan geçen sezon bazı sporcuların ben ona oy vermedim diğerine verdim karışıklığını da hatırlıyoruz. FIFA doyurucu bir açıklama yapamazken -gerçi bazı imzalı belgele sundular sanırım ama cevap verilmedi kimseden- iddia sahipleri de kime oy verdiğini kanıtlayamamıştı.<br />
<br />
6 - Geçmişe göz atalım. Messi'nin FIFA Ballon D'orlarına. 2012'ye baktık ve 91 gol rekoruna dayandığını ifade ettik. 2011'de Barça La Liga + Şampiyonlar Ligi'ni kazandığı için herhangi bir şüphe olmadı Messi'nin kazanacağından. Sadece Xavi ve Iniesta gibi iki büyük futbolcunun tarihin en iyi futbolcusundan ötürü bu ödülü kazanamaması damga vurdu törenlere. Ama onlar da her zaman hak edenin Messi olduğunu dile getirdiler. 2010 tartışmaların yılıydı. Messi kazandı. Diğer iki aday Xavi Iniesta'ydı. Barça La Liga'yı kazanırken Şampiyonlar Ligi'nde onları eleyen Mourinho'nun Inter'i tepedeydi. Dünya Kupası'nı İspanya kazandı. Hollanda finalisti. Bu parametreler ışığında Sneijder kuvvetli adaylardan birine dönüştü. Ben Xavi veya Iniesta'dan birinin kazanmasını beklerdim ya da onların hak ettiğini söylerdim. Çünkü ülkelerine tarihte ilk kez Dünya Kupası kazandırdılar. La Liga'yı aldılar ve ŞL'de yarı final yaptılar. Wes ŞL'yi kazanırken Dünya Kupası'nda final yaptı. Tam tersi yani Xavi-Iniesta'nın. Önceliği hangisine verdiğin önemli. Burada elbette Inter'in Mourinho takımı olması ve özel olanın sahnede diğer herkesin yıldızını söndürmesi, Sneijder'in ödülü kazanma şansını azalttı. Yılın teknik adamı Mou alırken Wesley sivrilen bir süper yıldız değil, takımın bir parçası olarak görüldüğünden hak ettiğine kavuşamadı belki de. Aynı durum şu an Ribery için geçersiz. Onlarda da Robben-Ribery bir kademe üstte diğer arkadaşlarına göre ama Messi-Ronaldo ile Barça-Madrid geri kalan arasındaki kadar da bir fark yok. Bayern Münih her şeyi süpürdü ancak Heynckes benzer karizmada olmadığından Ribery'nin şansı artıyor. Biraz da 23 gol 22 asist ile bezeli istatistik kağıdı. 2009'da ödül tartışmasız gene Messi'nindi. Barça altı kupalı bir sezon geçirmişti.<br />
<br />
7 - Toplam performans ve üst düzey turnuvalar neden önemli? Avusturya Ligi'nde 100 gol atan bir topçu veya takımını Paraguay liginde zirveye taşıyan bir ön kesici ile Barça-Madrid-Bayern veya Messi-Ronaldo-Ribery'nin yaptıkları aynı kefede tartılamıyor. En üst düzey ligler, en üst düzey organizasyonlar Dünya Kupası ve Şampiyonlar Ligi hak edip etmeme de ana kriterleri sağlayıveriyor. Rekabetin en yoğun olduğu ve kalitenin birbirine en yakın olduğu turnuvalar en iyiyi seçmeye yardım ediyor. Maradona'yı gelmiş geçmiş en iyi yapan şey döneminin en büyük organizasyonu olan Dünya Kupası'nı neredeyse tek başına Arjantin'e kazandırması ve döneminin en iyi ligi olan Serie A'yı zirve takımı olmayan Napoli'ye getirmesiydi. Keza Messi de döneminin en iyi organizasyonu olan Şampiyonlar Ligi'ni (bence Dünya Kupası'nı geçti zorluk yönünden) iki kez kazanırken takımını ligde sürekli şampiyonluğa taşıyıp bir devre imza atarak adını yazdırıyor tarihe.<br />
<br />
8 - Messi hep kazanmalı argümanı. Saçma. Evet, Messi şu an en yetenekli oyuncu olabilir hatta tüm zamanların en iyi oyuncusu olabilir, ki bence de öyle ama bu ödül bir sezonluk performansa dayanıyor ve bu yüzden en iyi olduğu için hep kazanmalı argümanı geçerliliğini yitiriyor. Xavi sözüm sana.<br />
<br />
9 - Tutarsızlık. Kamuoyunda müthiş bir çelişkili durum var. Geçen sene Messi ödülü alırken hak etmedi eleştirisini yapanların büyük çoğunluğu şu an Ronaldo hak etti söyleminde. 91 gol atıp hiçbir şey kazanmayan hak etmezken 69 gol atıp hiçbir şey kazanmayan hak etmiş oluyor nedense! Tüm argümanlar aynı. Şampiyonlar Ligi gol kralı, La Liga'yı kaybetti vs. Tamamen sosyal medyanın yarattığı bir algı ve biraz da Messi'nin sürekli kazanması Ronaldo'nun kaybetmesinden ya da Messi'nin Ronaldo'dan iyi olmasından ötürü bilinçlere işliyor ve CR7 kazansın istiyor sporseverler. Taraftar yapabilir bunu ama yazarların editörlerin kendilerini yalanlayan ifadeleri komediydi.<br />
<br />
10 - Marketing. Messi mi Ronaldo mu? Adidas mı Nike mı? Asosyal çocuk mu artist oğlan mı? Kısa boylu saf yetenek mi çok çalışan bir kusursuz makine mi? Sevgilisi çocukluk arkadaşı mı dünyaca ünlü süper model mi? Mahallenin komşunun güzel kızı mı okulun partinin güzellik yarışmasının en güzel kızı mı? Pas pas pas takım oyunu mu kaleye doğrudan bir şut mu? Barça mı Madrid mi? Katalunya mı İspanya mı? Güney Amerika mı Avrupa mı? 10 numara mı 7 numara mı? Pazarlama. Messi neden rengarenk takımlar giyiyor? Fark edilmek için. Ronaldo zaten en yakışıklı yanında en afili hatun. Onları satmak kolay. Sponsorları zibille. Peki ya Ribery? Ödülü alsa ne vadediyor sisteme. Hiçbir şey. Meselenin başka boyutu.<br />
<br />
Alel acele yazdım aklıma gelmeyen kriterler de olabilir ama toparlarsak kısaca;<br />
<br />
Messi - 45 gol takımı La Liga şampiyonu, ŞL yarı finalist. Şu an hala ligde liderler. Ronaldo'lu Madrid üçüncü ve Messi iki aydır oynamıyor. Toplamda dört aydır yoktu 2013'te. Takımının açık ara yıldızı. Arjantin'i lider olarak çıkardı DK'ya. Tüm zamanların en iyisi ama bu sene kazanması haksızlık olurdu. <br />
<br />
Ronaldo - 69 gol takımı Kral Kupası'nı finalde kaybetti. La Liga ikincisi, şu an üçüncüsü. ŞL yarı finalist. ŞL gol kralı. Takımının açık ara yıldızı. Portekiz playoff -dört gol Cristiano'dan ama gruptan direk çıkaramamıştı- ile DK'ya kalabildi. Tarihin en iyi oyuncularından biri, bence ilk beşte. (Kazanırsa Messi ile durumu 4-2 yapacak, bu da önemli.)<br />
<br />
Ribery - 23 gol 22 asist takımı Bundesliga, Almanya Kupası, Şampiyonlar Ligi'ni kazandı. Süper Kupa'da Mourinho'nun Chelsea'yi geçti. Ligde rekorlar kırıyorlar. Hala liderler. Rakip ŞL finalisti Dortmund. Boru değil. Fransa'yı playoff ile taşıdı Brezilya'ya. Ribery tarihin en iyi oyuncularından biri değil, hatta takımının açık ara yıldızı bile denemez. Robben'den bir adım önde sadece. Ama 2013'te toplam performans olarak en başarılı isim. Hem bireysel hem takım yönünden. Hak etti.<br />
<br />
- FIFA Yılın 11'i hiç yakışmamış bu arada. 2012'de La Liga ağırlıklıydı. Chelsea ŞL'ni kazanırken. Avrupa Şampiyonası etkisi vardı biraz. Ama 2013'te net bir Bundesliga hakimiyeti oldu. Bastian, Alaba, Hummels, Reus, Müller yer alabilirdi mesela. Dortmund'dan nasıl oyuncu olmaz ve Xavi, Alves, Ramos ne arar!A. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-60750400755345726062014-01-05T20:18:00.000+02:002014-01-05T20:18:30.641+02:00Uyu-Uyan<br />
Uyu<br />
Sana olan uzaklık<br />
Rüya boyunda<br />
Oyunda başıbozuk<br />
Yasaklı kurallar koyu<br />
<br />Diren<br />
Genelgeçer düzenine<br />
Sil baştan gezi<br />
Hiçbir şeyin varılmaz sonuna<br />
<br />İsyan<br />
Üç duyu<br />
Derinlikte kayboluş<br />
Kederden çizgili<br />
Saklı hep gülümseme<br />
Ve bütünlük ey kadın<br />
Bilinmez aşk huyu<br />
<br />Gel unut<br />
Öpeyim omzundan<br />
Kahve gözlerini aç<br />Uyan<br />
<br />
4 Ocak 2014<br />
<br />
A. Eren Loğoğlu<br />
A. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-83614463529977562412013-11-30T15:27:00.001+02:002013-11-30T22:26:39.702+02:006+0+4'den Kaçış<br />
Fatih Terim'in Milli Takım meselesiyle ayrılmasının ardından biraz da Grande'nin isminin altında ezilen bir TD olmasın diye getirilen Mancini'den Türkiye'yi, kurallarını, futbol kültürünü iki ayda öğrenmesini beklemek haksızlık olurdu. Bu süreç zarfında GS'nin birçok hedefinden uzaklaştığını ve büyük yara aldığını da belirtmekte fayda var. Ekim ayında gelen bir yabancı antrenörün taşıdığı hayalkırıklığı riski gözardı edildi ve gelindi bugünlere. Geçmişi eşelemeye çok fazla gerek yok, kazdığınız yerden petrol çıkmayacak çünkü. O yüzden biraz da ötelere, bundan sonrasında takım nasıl toparlanır, yapılan yanlışlar nereden başlayıp düzeltilir buna bakmak gerekir.<br />
<br />
<b>Geçen sezona dönüş: 4-3-1-2</b><br />
<br />
Sezonun ikinci yarısına Hamit Altıntop'un yetişeceği söyleniyor. Bunun anlamı açık. Merkez orta sahada topu ileri taşıyan, top saklayıp takımı üçüncü bölgeye yerleştiren, savunma yardımlarını esirgemeyen ve en önemlisi 6+0+4 yabancı kuralına ilaç olan Hamit, onun yokluğunda birçok zaaf yaşayan arkadaşlarına yardımcı olacaktır. Sneijder-Drogba transferleri sonrası Terim'in doğru bir hamleyle her iki oyuncudan ve onlara bağdaşık olarak Selçuk-Burak'tan maksimum verim alabildiği 4-3-1-2 formasyonuna da geri dönüş sinyali taşıyor Hamit. Fatih Hoca'nın en çok şikayet ettiği sol bek mevzusu -sürekli bindirme yapan- ise kanat oyuncusuz bu sistemin olmazsa olmazı. Riera geçici bir çözüm ancak idare ediyor, üstelik savunmadan oyun kurmada ve en çok pas yapan isim olmada da sıkıntı yaşamıyor. Gelelim ana soruna. Tandem. Chedjou ve Dany oynadıkları her maç yaptıkları bireysel ve kurgusal hatalarla büyük handikap yarattılar. Her maç gol yiyoruz. Uyumsuz ve birbirini -özellik olarak- tamamlamayan stoperlerden oluşuyor kadro. (Dany geçen sezon iyiydi ama şu an bek vs. derken tamamen zarar veriyor) Chedjou yanında Rami gibi onu toparlayacak -pozisyon bilgisi yüksek- bir isimle başarılı olabilir ancak atletik yönünü öyle ortaya çıkarabilir. (Onun yanına bir yabancı daha alma lüksümüz yok yeterince para ve hedef kaybı oldu zaten) Semih-G Zan ikilisi en azından Riera'ya yer açmak adına önemli. Gökhan'ın geniş alanda yakalanmamak için kendini çizgi savunmanın gerisine atan ve ofsaytı bozan anlayışının da uyarılması şart.<br />
<br />
<b>Sezonun ikinci yarısında:</b><br />
<br />
Muslera Eboue Semih G Zan Riera Hamit Melo Selçuk Sneijder Drogba Burak<br />
<br />
Hiç riske girmeden deneme yanılmaya uğramadan en kuvvetli 11 bozulmayabilir. (Bruma sorunsalı?) Drogba-Umut ve Hamit-Bruma gibi 4-4-2'ye evrilme değişimleri de görülebilir zaman zaman. Aslında Eboue/Riera'dan birinin yerine kısa vadede yerli bir oyuncu transfer edilip Bruma'ya yer açmak ve onu en azından sezonun bitimine kadar kazanmak da değerli bir hamle olur. (Ribery potansiyeli yok ilk şaşalı zamanında demiştim. Nani'ye yakın bir şey olursa büyük başarı, karar mekanizması ve son vuruşu çok yetersiz)<br />
<br />
Yani devre arası ligde ilk 11 oynayabilecek yerli sağ bek/sol bekten biri ve Semih-G Zan ikilisini yedekleyecek üçüncü bir yerli stoper transferi öngörülebilir. En azından denenir ve tutarsa sezon sonu 11 için +1 yerli oyuncu kazanılmış olur. Riera veya Eboue yerine yabancı oyuncu transferi ise Sneijder-Drogba gibi fırsat çıkarsa değerlendirilebilir bence. Bu kararı sezon sonuna bırakmak en doğrusu takımla çok oynamadan. Bruma'da ısrar edilmesi -verilen parayı yaşını ve az çok potansiyelini de hesaba katarak- diğer kanadın yerli olması gerekliliğine de işaret. Bu yüzden Aydın'ın tek kalmaması adına bir transfer de kenar oyuncusu için kullanılmalı. Amrabat'a elveda denir. Belki son bir atak da merkez orta sahaya -alınamayan Alper Potuk- destek amaçlı bir yerli isim olur. Toplamda 1 bek 1 stoper 1 kenar 1 orta saha şeklinde 4 yerli oyuncu transferi beklenebilir kadro mühendisliğini geçici olarak düzeltirsin böylelikle. 6+0+4'ten başka türlü bir kaçış görünmüyor.<br />
<br />
<b>Devre arası gerekli bölgelere 3-4 yerli transferi için:</b><br />
<br />
Bek - Koray Altınay (Rize) Tarık Çamdal (Eskişehir) Ziya Erdal (Sivas)<br />
Stoper - Uğur Demirok (Akhisar)<br />
Orta Saha - Bilal Kısa (Akhisar)<br />
Kanat - Erkan Zengin (Eskişehir) Sercan Kaya (Rize) Serdar Gürler (Elazığ)<br />
<br />
Hem maliyet bakımından ciddi külfet getirmeyecek hem de tek oyuncu bile ilk 11'e monte olsa 6+0+4'den kaçmak için bir tünel kazılmış olacak. Tünelin ucunda karanlıktan az da olsa süzülebilen bir ışığın varlığına inanacağız. <br />
<br />
İsmi geçen oyuncuların yalnızca ekranlara yansıyan performansı değil bizzat verilerde de (toplam pas, orta alanda pas, hücumda pas, ceza alanında savunma, rakipten top kazanma gibi datalar) ligin yabancılardan sonra en iyileri olduğunu da ifade etmeliyim.<br />
<br />
<a href="http://tr.matchstudy.com/TSL2013-14/TSLp.aspx">http://tr.matchstudy.com/TSL2013-14/TSLp.aspx</a><br />
<br />
Peki. Sezon bittiğinde nasıl bir manzara bizi bekleyecek, kadroyu iyileştirme ve 6+0+4'e yakalanmadan hem ligde hem Şampiyonlar Ligi'nde başarıya ulaşabiliriz? Şu soruyu kendimize yöneltmeliyiz; Galatasaray'ın ilk 11'ine girip üstün performans sergileyecek çok üst düzey kaç yerli oyuncu var? Mesut Özil, İlkay Gündoğan, Arda Turan gibi isimleri yazıp komik duruma düşürmeyin kendinizi. Melo'yu Gökhan Inler'e değişir misiniz? Ben asla değişmem Selçuk'u da düşünerek. Gökhan Gönül Galatasaray'a gelir mi, elbette hayır. Nuri Şahin, Klopp elinden mükemmel tasarlanmış Dortmund yerine Türkiye'de başarılı olabilir mi? Sanmıyorum, o iyi bir parça hep, sorumluluk almak değil onun işi. Milli Takım kariyeri ortada. Semih Kaya'nın yanına eğitici, öğretici, lider, pozisyon bilgisi yüksek, tecrübeli (1,85 m üstü) bir stoper gerekiyor. Semih'in yanına diyorum çünkü bu çocuğu harcamamalıyız. İki yıldır sürekli oynayan günahıyla sevabıyla kendini kabul ettiren Akademi'den yetişmiş pırıl pırıl bir Galatasaraylıdan bahsediyoruz. Üstelik 22 yaşında ve Bülent Korkmaz'ın 1990'daki (68 doğumlu) halinden daha iyi durumda. O yüzden Semih Kaya'nın yanında oynayacak stoper tanımı önemlidir, değerlidir, altı çizilmelidir kapkara haykıran puntolarla. Ömer Toprak veya Spartak'a giden Serdar Taşçı bu özelliklere haiz mi sizce? Türkiye'de uzun süre birlikte oynayıp Avrupa düzeyinde başarı yakalayan yerli stoper ikilisi var mı? (Bülent-Alpay ve Bülent-Emre Aşık kısa aralıklarla) Tandemi yabancılardan oluşan hep şampiyon olmadı mı bu ülkede? Song-Tomas, Uche-Högh, Zago-Ronaldo-Ahmet, Bülent-Popescu, Lugano-X, Luciano-Y, Semih-Ujfalusi, Semih-Dany diye uzar gider. En az bir yabancı stoperde ve yanındaki yerliyi yüceltecek cinsten. Rio Ferdinand, John Terry gibi. Emre Can Hakan Çalhanoğlu Tolgay Arslan gibi isimler artık gelmiyor üç büyüklere. Onların rol modeli Mesut. Bremen'den memleketi Zonguldak'a değil dünyaya açılan adam. Kadife bilekleriyle. Bu hayalden uzaklaşalım artık. Çok bilinmeyen Almanya'dakilerin piyasasına girmeliyiz yavaştan. <br />
<br />
Kim kaldı geriye? Var mı Galatasaray kalibresinde Sneijder-Drogba Selçuk-Burak ile oynayabilecek ve formunun zirvesinde bir yerli? Sadece Onur Kıvrak. Simoviç-Taffarel-Mondragon-Muslera şeklinde başarıya giden bir yabancı kaleci geleneğin var. Eyvallah. Bundan şaşmak ne derece doğru? Çok tartışılır. Tamam da yerli sağ bek sol bek yok etti mi iki yabancı. Melo üç. Drogba dört. Yabancı stoper beş. Sneijder altı. Wes ayrılsa desen -ki mantıklı- kanada gene yabancı almak zorundasın. (Valencia Nani vs) Drogba bıraksa desen tek forvet Burak (yedeği Umut) yeterli gelecek mi Şampiyonlar Ligi'nde. O da hayır. Didier yerine yabancı alsan gene oldu sana altı. (Dzeko) Mevcut yabancıların düzeyinde veya onlara yakın sırıtmayacak yerli bek var mı tekrar soralım kendimize? Yok. İkisi de Fener'de. Ee hadi iki stoperi yerli yapalım. Semih-Ömer Toprak ile bu iş yürür der misin, savunma emin ellerde hissi verir mi sana? Bana vermez. Milli Takım orada duruyor, aç bak, izle tekrar. Melo'yu Inler ile değişir misin, bir daha hatırlatayım. Asla ve kat'a. Geç o forma meselesini, eskilere say, gösterdiklerine Kadıköy'de. Duygusala bağlama hemen. Felipe senden romantik, isyancı zaten. Mayıs'tan beri onun hakkında yazdıklarımı aç oku, hemen vazgeçersin başka ön kesicilerden. Ki o bir çapadan daha ötesi. Cerrahpaşalı, anla. Arda Arda Arda diye debelenme, gelmez o adam. Geldi diyelim 20-30 milyon Euro arası. Atletico'daki performansı burada sergileyemez. Unut, yazma deftere, paraları verme sipsiye. <br />
<br />
Dön dolaş dur. Çaren yok. Kaleciyi değiştirmek zorundasın. Ben de senin gibi severim Muslera'yı. Ama Onur Kıvrak gibi yabancı oyuncularının seviyesine bu kadar yaklaşmış bir yerli varsa ve üç büyüklerde oynamıyorsa transfer edeceksin. Hem sen değil misin yıllardır yerli kalecimiz olsa diyen. Kırılsın bu algı diye. Al sana fırsat. Eray'dan kötü mü olacak, asla. Dön dolaş dur. Çaren yok. Onur'u almak zorundasın. Geçen yaz da söyledim, gene söyleyeceğim. Yabancı kuralı buna zorluyor seni. Dört ayı boşa harcadın. Kibirle. Bir şekilde olur diye düşündün. Menajerlik oyunu sandın. Rotasyonla yürür zannettin. Psikolojiyi hiç ettin. Ruhu naftalinden kurtarıp yıkadın, balkona serdin. İstek sereserpe. Neyse. Uzadı bu bahis. Yeter yoruldum. Cumartesi'yi harcadım. Cuma'dan kalmayım. Güler Ocakbaşı'nda ıslandım. Queen'den "The Show Must Go On" dinledim bütün gece. Uyandım. Bana müsaade. Denklemi sen tamamla işte...<br />
<br />
Muslera (Onur Kıvrak)<br />
YE GK - ?<br />
Ufuk<br />
<br />
Eboue (Darijo Srna / Maxi Pereira)<br />
YE DR - Koray Altınay<br />
G Zan<br />
Semih<br />
YE DC - Uğur Demirok<br />
YA DC - John Terry / Andrea Barzagli / Philippe Mexès / Doria / Kurt Zouma<br />
H Balta<br />
YA DL - Kolarov / Patrice Evra / Fuchs (4-3-1-2 için bindiren bek)<br />
YE DL - Yusuf Erdoğan / Tarık Çamdal / Ziya Erdal<br />
<br />
Hamit<br />
Melo<br />
Selçuk<br />
E Çolak<br />
Aydın<br />
Sneijder<br />
YE MC - Bilal Kısa<br />
YE MC - ? (Ah Alper Potuk ah)<br />
YE AMR - Erkan Zengin / Gökhan Töre / Sercan Kaya / Serdar Gürler<br />
Bruma<br />
<br />
Umut<br />
Drogba (Edin Dzeko)<br />
Burak<br />
<br />
Para işlerini siz yaparsınız. Bence kurulur bu kadro. Değiştir hatta Eboue'yi iyisiyle. Drogba'dan kestin mi umudu, bakınıver sağa sola. Olur olur. Haa. AB yasası uygulanır da her şey tepetaklak olursa tüm senaryoları alaşağı edebilirsin ey okuyucu. Keyfine bak.A. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-38353505414737735282013-09-26T01:54:00.006+03:002013-09-27T21:19:25.019+03:00BÖYLE AYRILIK OLMAZ<span style="text-align: justify;">İsmi cismi önemsiz, Fatih Terim'i seven, gözlem üstü tespitine taraf katmayan bi' Galatasaraylı'dan: </span><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ocak 2013. Eleman sözü ağzından çıkar Başkanın. Kasımpaşa maçı ardından Hoca konuşur. Galatasaray sevdalısı ve Divan Kurulu üyesi olarak rahat çalışacağı huzurlu bir ortam ister. Yemekte buluşulur. Buzlar erir. Sneijder ve Drogba gelir. Mersin maçı oynanır. Hoca oyundan atılır. Maç sonu stad dışında gayri resmi basın toplantısı yapılır. Bir itibarsızlaştırma operasyonu hisseder, Disiplin Kurulu, Tahkim Kurulundan beklentisi yoktur, onlara itimadı, güveni bulunmadığını söyler İmparator. Gizli ajandaların neler olduğunu bilecek kadar tecrübelidir. 40 senesini vermiştir. Bundan sonra da bu işler için uğraşmaya devam edecektir. Eskisinden daha fazla hırslıdır o anda. "Eğer Fatih Terim varsa adaletin olduğu yerde var" der. Kalıp savaşacaktır. Aslolan Galatasaray'dır. Belirlenmiş bir amaca hizmet için TFF başına getirilen Demirören ve şürekası Grande'ye 9 maç ceza verir. Bilirler, Terim'in gelmesiyle toparlanıp yükselişe geçer camia son iki senede. Başarısı ve haliyle rakiplerinin başarısızlığı şike sürecine karşı çıkan sesin gürleşmesine sebeptir. Belki biraz da bu yüzden hedeftir. Onun liderliği olmasa bir arada tutulan farklı yapıların sallanacağını düşünürler örtbas karşısında tüketilen nefeslerin. Bozulur hesapları ama yazarlar deftere. Er ya da geç Hoca çekilip alınmalıdır Galatasaray'dan. ŞL'de Çeyrek Final ve ikinci kere lig şampiyonluğu yaşanır. Mutluluğunu doyasıya çıkaramadan Başkan kongre kararı alır. YK değişir. Futbol Şubesine bakan yöneticiler ekipten kopar. Ama Hoca görevinin başındadır. Çünkü başarılıdır ve iki koca sezonu devirmiş, iz bırakacağı yeni bir dönemin aslında tam ortasındadır. Yaş 60. Bu arada Türkiye'nin üzerinden "Gezi Direnişi" geçer, daha önce benzeri yaşanmamış bir halk hareketidir, yaşamın her alanına etkileri kısa sürede görülecektir. 23 sene sonra Galatasaray basketbolda da şampiyondur. Başkan'ın yürürlüğe soktuğu sportif başarı politikası meyve toplamaktadır. Taraftar mutludur. Kibire çok yakınsayan bir his tutsak etmeye başlamıştır bile bedenleri. Avrupa'da daha öteleri görmeye kararlı Yönetim yabancı kuralından muzdariptir. Demirören geri adım atmaz. Aysal & Terim birlikteliğinde gelecek bir yurtdışı zaferinin yolunu açan şahıs olmayı arzulamaz. Oturduğu koltuğa ihanettir. AB başvuruları açıklanır. UEFA, FB ve BJK'yi şike sebebiyle Avrupa Kupalarından men eder. TFF üç maymunu oynar. CAS süreci başlar. Emirates Cup ve üstün bir oyunla galip bitirilen Fener maçları havayı tamamen "Artık Türkiye'de rakibimiz yok" seviyesine çeker. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Unutulan bu ülkede gündemlerin tek bir parmak şıklatmasıyla değişebilmesidir. Öyle de olur. TFF kurnaz bir hamleyle 2014 yazında sözleşmesi bitecek olan Fatih Terim'i Galatasaray'dan istemektedir. Milli Takım'ın önünde kritik dört maç vardır ve kazanılması halinde playoff yoluyla gidilebilecek bir Dünya Kupası. Aranan kurtarıcı bulunmuştur. Bir taşla kuş sürüsü avı. Taraftar Hoca'nın kendisine abartı cezaları uygun gören, 6+0+4 kakafonisiyle önünü kesen, tribüne yollayan, ışıkları söndürüp karanlıkta kupa veren, bazen vermek için gelmeye tenezzül bile etmeyen, Federasyon binasına çağırıp savunma almayan, Melo tükürük olayında kulübüne darbe vurmayı programlayan, Selçuk'u MT'ye almayan bir zat ile çalışmasını kabul etmez. Hoca görevde biri varken görüşmeyeceğini ve Başkandan izin alınmasını gerekliliği prensiplerini deklare eder. Aysal onay verir. Kamuoyunda oluşan genel akım son derece müspettir. Vatan Millet Sakarya edebiyatı devrededir. Bir gün ansızın Galatasaray'dan Inter'e giden Okan ve Emre'nin yakın dostu, eski İBB Başkanı, Aziz Yıldırım'ın emrinde çalışan ve RTE akrabası Göksel Gümüşdağ Terim ile Florya'da görüşür. Hoca Demirören'in evine gider. Dört yıllık prensip anlaşması yapıldığı dolaşır kamuoyunda. Hoca açıklama yapar, Galatasaray'dan vazgeçmem der ama MT'yi de reddetmez. Netekim hiçbir taraftarın görmek istemeyeceği sahne ekrandadır. Terim ile Demirören yan yanadır. İmzalar atılmaktadır. Ülke futbolunu yöneten kirli örgütlenme zaman kazanmaktadır. FT şunları söyler: "Ülke insanının Türk futbolu etrafında birleşmesi gerekiyorsa birleşir, başka gündemlerde birleştiği gibi. Tabii en güncel soru Dünya Kupası'na gider miyiz, gitmez miyiz? Bizim bu anlaşmamız bundan çok ötede bir şey." YD bir senelik mukavele olarak bildirir durumu. Hocanın para talep etmediğini de defaatle vurgular. Florya'daki Galatasaray antrenmanında Terim tekrar kameralar karşısındadır: "Aslolan Galatasaray'dır ama varolan da Türkiye'dir. Açık artırmaları da bırakalım artık, 3 yıl vs. bilabedel Mayıs ayına kadar çalışacağımı söyledim." şeklinde konuşur. Tatavanın uzamasından rahatsızdır. Terim adına Mayıs'a kadar oynanacak milli maçlar için çalışma teklifinin kabul edildiği mesajını veren Yönetim Federasyondan mukaveleyi ister ama cevap beklenmedik ve küstah bir şekilde yapılır. "Onlar mukaveleyi istedi, biz vermedik. Her isteyenin istediği verilmez" sözleriyle açıkça ortada bir mukavele olduğunu kabul eder TFF Başkan Vekili. CAS kararı belli olur, Türk futbolunun lokomotifi denilen, pazarı döndüren kulüplerin cezaları onanır. Gidilecek başka kurum da kalmaz. TFF gene duymayan, görmeyen ve konuşmayandır. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Burak - Lazio işi olmaz, Bruma gelir. Hoca MT kampına gider. Çifte mesai başlar. Apar topar Kemerburgaz'dan Arena'ya uğranıp Portekizli genç yıldız adayıyla tanışır. Kolay değil Galatasaray tarihinin en pahalı transferlerinden biridir ve daha 19 yaşındadır. Andorra ve Romanya galibiyetleri getirir Türkiye'ye. Umut aşılar bünyelere. Brezilya'nın limanları dürbünün görüş açısına girer. Yönetim Hoca'nın sözleşmesini iki sene uzatma kararı alır. TFF Genel Sekreteri "Zaten 4-5 maçlık değil Milli Takımların önümüzdeki 5-10 yıllık istikrarını sağlamak için Fatih Hocayla el sıkıştık" açıklamasını yapar ve sonra sözlerinin bu minvale çekildiğine dair bir düzeltme ihtiyacı hasıl olduğuna kanaat getirir. İstanbul Olimpiyatları alamaz. Japonya Başbakanının sunumunda "doping bahis şike üçlemesi" ve "Olimpiyat insana dair, binaya değil" vurgusu her şeyi özetler. İktidar özellikle Gezi sonrası topluma yön verebilecek futbol alanında kısa vadede başarıya odaklanır. Rio, pardon Buenos Aires'te RTE "Temenni ederim ki Fatih hoca Milli Takımı bütünü ile bu sezondan sonra üstlenir. CAS kararını doğru bulmuyorum. Buna uymaktan başka şansımız yok. Bu konu üzerinde durmayalım." ifadeleriyle konulara olan eğilimi açıktan paylaşır. Aynı günlerde Fenerbahçe ile özdeşleşen Gökhan Gönül ve Volkan Demirel Terim'e methiyelerde bulunur. Ligde üç maç üst üste kazanamaz Galatasaray. Hoca "Sözleşme veya sözleşmeme meselesi bir hayli uzadı. GS benim için bir tercih veya seçenek değildir. Gel dediler geldim. Git dedikleri zaman da direnirim. Ben bugüne kadar hiçbir zaman kurumsal bakmadım durumsal baktım olaylara. Birilerinin içi rahat etsin veya birileri rahatsız olsun diye de imza atacak halim yok. Bizim birer sene gidiyor imzalarımız. İlk anlaşmam da bir seneydi. Başkanımızın da beyanatı yok mu, başarıya dayalı? Her sene imzamız devam eder, başarı başarı başarı. Çok da güzel devam ediyor birer senelik, n'oldu? GS'de 30 yıl kalabilirim ve birer birer. Ondan fazlası olmaz. Bende bi' değişme yok." der. Sert çıkış yapar mizacına uygun şekilde. Kulüp yönetimleri için dillere pelesenek olan anahtar sözcükleri özenle seçerek mesajı verir, açıktır. Galatasaray ile sözleşme yenilemeyecektir. Sözleşmeme ve git denilmesi olasılığının varlığını hatırlatır. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
1-6 biten Real Madrid hezimeti gelir. Sıcak saatler yakındır. Başkan Hoca ile bir iletişim sorunu yaşandığını ve 48 saat içinde Galatasaray markasının daha fazla zarar görmemesi adına bir karar alacaklarını açıklar. Hoca antrenmandayken görevine son verilir. Haberi kimden ve nasıl öğrendiği bile spekülasyona uğrar. Kızından sonradan ya da bir gün önce Lutfi Arıboğan'dan denir. DHA Demirören'in ağzından "Terim'in 3+1 senelik kontrat için söz verdiğini" ifade eder. YD bir gün sonra yapacağı basın toplantısında bunu yalanlar. Ama kazanlar kaynamaya başlamış su fokurdamaktadır. Kimine göre haber kasıtlı servis edilip geri çekilir. Kurulan tezgah adım adım başarıya ulaşmaktadır ve önce Terim ardından Aysal tuzağa düşer. Eriyen Galatasaray'dır. Taraftar çok sevdiği hocasını uyutmaz, evinin önündedir. Bağrına basar. Helallik alır Terim'in gözleri dolar. Üzgündür, kopmuştur yuvadan. Direnememiştir. Yürekler kanar. Anılar depreşir. Duygusal hezeyanlar kaplar etrafı. Herkes kendini "Ne olacak şimdi?" sorusuna hazırlarken Demirören sahne alır. Keyfi yerindedir. Hoca'nın 1+3 senelik teklife memnuniyetle yaklaştığını ifade eder. Asıl bombası değildir. Aysal'ın "Ocak ayında Hocamız ayrılabilir, yerine başka birini getirebiliriz" dediğini iddia eder. Üstüne TFF ve Terim arasında anlaşma olmadığını belirtip hatıra nezdinde imzalar atıldığını gösteren bir belge sunar. Vazifesi değilken TFF Başkanı sıfatıyla "GS Yönetimi Terim'i gazete haberiyle gönderdiyse kendi içlerinde bunu değerlendirsinler" yorumunu dile getirir. Kantarın topuzu kaçmıştır. "Federasyon Galatasaray'ın düzenini bozmak istese 4 kupa vermezdi" diye de ekler, birçoğuna katılım göstermeyen bir yetkili olarak. Hocanın Demirören dönemindeki başarıları TFF'nin isteyip istememesiyle doğrudan bağlantılı demeye getirir. Öldürücü darbeyi de sona saklar. "Ben kimi arasam telefonumu açar. Açmazsa hatayı kendimde ararım. Fatih Hoca benim elemanım değil kader birliği yaptığım arkadaşım." diyerek noktalar toplantıyı YD. Yüzündeki gülümseme, hafif kahkaka esasında Aysal'a değil Galatasaray taraftarınadır. Başkan tek telefon görüşmesi esnasında Hoca yanımdaydı diyerek topu Terim'e atar ve Demirören'in iddialarını yalanlar. Futbolculardan Hocaya destek mesajları yağar. Ve perde kapanır.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kim haklı, kim haksız? Kim suçlu, kim suçsuz? Her Galatasaraylı bu soruların cevabını arıyor. Bazısı tarafına göre kalem oynatıyor, diğer yorumları görmezden geliyor. Bazısı romantizmi doruklarda yaşıyor, rasyonel olanı ıskalıyor. Bir kısmı gel-gitler yaşıyor, bir kısmı kör kuyularda. Dehlizlere düşenler, okyanusta kibrit çöpü arayanlar, sorgusuz sualsiz biat edenler, menfaatine göre konuşanlar, gönlünden geçeni söyleyenler, hiçbir argümanı soğukkanlılıkla değerlendirmeden bahane üretenler, susanlar, antrenör adaylarına bakanlar, vefa duygusuna kafayı takanlar, salt egodan yola çıkanlar, Galatasaray efsanesine yakışanı hayaline katanlar, Liseliler, olmasaydı sonumuz böyleciler...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Terim halktı, taşralıydı, Adanalı'ydı, Galatasaray'a en uygun hocaydı, karizmaydı, bu toprakların yetiştirdiği en iyi taktisyendi, motivasyon uzmanıydı, babaydı. Terim, yatılı okulda çocukların, yumruğunu havaya kaldırdığı fotoğrafını duvara astığı adamdı. Terim delikanlıydı, kabadayıydı, İmparatordu, yerde bırakmam dediği Galatasaray'dı. Terim sembolüydü bu kulübün. İsyandı. Birçok başarısının altına imzayı atandı. Müzeye 19 kupayı taşıyandı. Hadi bunların hepsini geçelim, bunların hepsini değersiz adledelim Terim Galatasaraylıydı. Dünyaya aynı pencereden bakmasak da ben onun Galatasaray'ı sevme şeklini sevdim. Derecesini sevdim. Benim kadar sevmesini sevdim. Şartsız koşulsuz sevdim. Samimiyetle sevdim. Ömür boyu kontrat yapılıp takımın başında kalsın istedim. Ama biliniyordu da üçüncü gelişinden bu yana testinin bir yerde kırılacağı ve suyun toprağa kavuşacağı. Aysal ile birbirlerini idare ettiler veya biz öyle algıladık bunu. Artık sınırlar aşıldı. Hakaret boyutuna varan göndermelere geçildi. Kaybedildi kontrol. Başkanıyla Hocası konuşamayan bir kulüp haline gelindi. Sürünceme Mayıs sonuna kadar nasıl belasız gider derken oldu her şey. Kılıçla yaşayan kılıçla öldü. Biz öldük. Yer gök kırmızı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Çok mu zordu birlikte bir şekilde devam etmek ve şike aklayıcısı Demirören tayfasını sevindirmemek? Zordu sanırım. Gemiler yakıldı. Zoraki bir evliliğe dönüşmüştü ilişki. Çok mu zordu Hocaya en azından hak ettiği bir veda gerçekleştirebilmek sezon sonu? Zordu sanırım. Yakışmadı. Köprüler atıldı çoktan. Sözler edildi kağıttan okunarak. Yakışmadı. Çok mu zordu sözleşme uzatmak, Demirören güruhuna hayır demek? Zordu sanırım. Birileri emir büyük yerden dese de ben Terim'in MT'yi Dünya Kupası'na götüreceğine ve bunu yapıp kahraman olurken işi GS ile beraber yürütebileceğine inandığı için böyle bir yolu seçtiğini düşündüm. Belki toydum belki gülünçtüm ama bir an olsun senaryo benzesin diye umdum, kendimi küçük duruma düşürdüm. Yılbaşından beri huzursuz olduğu bir ortamda daha fazla çalışmak istemiyor dedim kendi kendime sonra beni bırakmazlarsa gitmem demesi geldi aklıma. Hani verdiğin sözler? Karıştım. Büyüdüm, küçüldüm. Hala kabullenemiyorum, bıçak yarası gibi saplanıyor TFF'ye evet demesi. Geçer diyorum bu da geçer. Geçmiyor. Kanıyorum, içime akıyor acı. Geçmiyor. Vurgun yemiş misali gönlüm, yalnızca sitem diyemem. Daha önce mukavele bir senelik, gizli, veremeyiz diyen ve bunun varlığını beyan eden adamlar öyle bir anda aslında yoktu, göstermelikti diyerek kurguladıkları oyunu nasıl da ballandıra ballandıra anlattılar. Şov yaptılar. TV aptal kutuydu, propaganda aracıydı, manipülasyon bakanlığıydı TV. Kitlelerin afyonuydu. Yüzümüze baka baka, gözümüzün içine içine. Vura vura sırtımıza sopalarla, taşlarla. İstesek kupa kazanamadınız deme cüretini Terim hamlesiyle damarlarına zerk eden Demirören'in, hani şu şikeyi halının altına süpürme emeliyle koltuğa zıplayan efendinin, kader ortağı benim Hocam nasıl olur? Kelimeler bazı anlamlara gelmiyor albayım. Başkan yanlış yaptı, Aysal doğru yaptı. GS'nin 1 numarası eleman dedi, Ünal Başgan jargondan uzaktı. Kim daha haklı, kim daha haksız? Kim daha suçlu, kim daha suçsuz? Kapı duvar. Cam çerçeve. Çok mu zordu kifayetsizleri susturmak? Mersin maçının dördüncü hakemini bu haftaya atamak nedir? Savaş baltalarının çıkması değil mi Galatasaray'ın karşısına bir kere daha! Şampiyonluk şansının azalması, karşı yakaya altın tepsiyle ikramı. Kaybeden Galatasaray'dır, yok olmayan Türk Futbolu. Hayırlı olsun size. Biz oğlun, hayırsızın. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Elini kalbine koy. Elini vicdanına koy. Elini kaldır. Elini çek. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Olan oldu. Kayboldu ara sokaklarında bir yolcu. Durdu. Çekti iskemleyi kahvenin önünden. Yorulmuştu, oturdu biraz. Sonra tekrar yola koyuldu. Hüzün kokladı kalabalıklarda. Çöktü bir köşeye. Derin bir uyku.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ooof of. Ağla sevdam.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Böyle ayrılık olmaz,</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
çünkü...</div>
A. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-79147249891391372052013-03-17T00:40:00.001+02:002013-03-17T00:46:28.490+02:00Kaderin Oyunu: Real Madrid <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHdHeq7Ghz13-URLBT0aNzGKw7UCRuPhRokw7qBn8r2nq-RnazmeMg_ownDjm1S4wayTZ_ctPhzlyr9Aw0ITcVBK24_y2q7tmoiS1qKot_I1B6-4RxQ5ZYo3mpB4Q0AO3WhSwbPmgP000/s1600/B_de1f96ae7dbd7cb5d39bbcebf744cb0c.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="212" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHdHeq7Ghz13-URLBT0aNzGKw7UCRuPhRokw7qBn8r2nq-RnazmeMg_ownDjm1S4wayTZ_ctPhzlyr9Aw0ITcVBK24_y2q7tmoiS1qKot_I1B6-4RxQ5ZYo3mpB4Q0AO3WhSwbPmgP000/s320/B_de1f96ae7dbd7cb5d39bbcebf744cb0c.jpg" width="320" /></a><br />
<b>Maç Takvimi </b><br />
<br />
La Liga'da bir maçı eksik olan Barça'nın 10 puan gerisinde olan R. Madrid için bizim maçlar öncesi fikstür çok zorlayıcı gözükmüyor. Daha 11 hafta var ve matematiksel olarak başkent temsilcisinin şampiyonluk şansı sürüyor ancak gerek Mourinho'nun açıklamaları ve buna binaen yaptığı rotasyonlar gerekse Katalanların lig konsantrasyonu ve ciddiyeti mutlu son olasılığını çok düşük seviyede tutuyor. Eğer Barça ŞL çeyrek final öncesi oynayacağı Rayo ve Celta Vigo maçlarında puan kaybı yaşayıp R. Madrid 10 ve altında puan farkıyla yarışa dahil ederse bu durum Galatasaray için küçük de olsa bir avantaj yaratabilir. 2011 Nisan'da oynanan El Clasico sonrası puan farkı 8'de kalmış, belki de lig kaybedilmiş ancak buna karşın Mourinho sezonun kalan bölümünde çok fazla rotasyona gitmemeyi tercih etmişti. Elbette bunun sebepleri arasında Barça'yı alt etmek için oturtması gereken ideal 11'in adaptasyon sürecini hızlandırmak ve yaz çalışmalarının (hazırlık maçlarının tamamında neredeyse aynı 11 oynadı) planlamasını o andan itibaren yapmak vardı. Keza bir başka çaba da C. Ronaldo'nun her maç oynatılıp son haftalarda gol krallığında Messi'yi geçmesini sağlamaktı ve son iki sezona bakıldığında bu bilinçli tercihin ne denli doğru bir etki yaptığını gözlemledik. İlk 9 El Clasico'da yalnızca iki gol kaydeden Ronaldo son 8 El Clasico'da 8 gol attı.<br />
<br />
(Mayıs 2011 ŞL yarı final maçları sonrası Madrid elenip Barça devam edince 34. hafta sonu Barça 89, Madrid 81 ve Messi 31, Ronaldo 29 gol kaydetmişti. Barça'nın odağı 15 gün boyunca El Clasico serisindeyken Wembley'e kaydı. 35. hafta, şampiyonluğu Camp Nou'da kazanma uğraşıyla tam kadroya yakın 11'le sahadaydı Barça, Messi, Iniesta ve Xavi barındıran. Madrid ise biraz eziyet edercesine şampiyonluğu geciktirmek istiyordu, onlar da tam kadroya yakın 11'le sahaya çıktılar ve Ronaldo 4 defa ağları buldu. 3 hafta kala 8 puan fark korundu. Burada asıl mesele 2-0'dan sonra gol atmaya ihtiyacı olmayan Barça'yla, elinde kupadan başka hiçbir şey bulunmayan Madrid'in açlığını karşılaştırmamaktı. 36. hafta şampiyonluk için sahadaydı Katalanlar, ideal onbir yakınlığında kadroyla, Iniesta yoktu sadece ve beraberlik yetiyordu, buna göre oynadılar, zorlamadılar hiç, son 18 dakika orta sahayı bile geçmediler. Madrid de nerdeyse tam kadro sahadaydı, Ronaldo 3 gol daha attı. 37. ve 38. haftalarda Barça tamamen yedek ağırlıklı oyuncularla sahaya çıkarken, Mourinho biraz da kaybedilen ŞL sonrası oyuncularını dinlendirmeyerek takımın sezonu en üst limitlerinde bitirmesini istedi. Ronaldo 4 gol daha attı son 2 hafta ve gol sayısını 40 yaptı, Messi 31'i geçemedi. Bu andan itibaren Portekizli süper yıldız psikolojik üstünlüğü almadı ama dengeyi yakaladı ve Madrid'i El Clasico'larda taşımaya başladı. Kırılma noktası Mourinho'nun onu Messi'nin önünde gol kralı yapmasıydı, keza benzer uğraş Ballon D'or için de verildi birtakım haklı argümanlarla ancak oylamaya dayalı sistemde daha çok sevilen Arjantinli'nin geçilmesi imkansıza yakındı) <br />
<br />
Milli maç arası<br />
30 Mart Zaragoza (d)<br />
3 Nisan Galatasaray (i)<br />
6 Nisan Levante (i)<br />
9 Nisan Galatasaray (d)<br />
<br />
Eğer bu hafta Barça puan kaybetmezse Zaragoza maçında bazı as oyuncularını dinlendirecek Mourinho. Manchester United karşılaşması öncesinde oynanan El Clasico'da bile rotasyon yoluna gidebiliyorsa bunu yapacağına dair en ufak bir şüphe duymaya gerek yok. Callejon, Morata, Kaka, Modric, Essien ve Pepe muhtemelen şans tanınacak isimler, yani Galatasaray maçında ilk 11'de çıkmayacaklarına da işaret sağlayacak Zaragoza mücadelesinin kadrosu. Emsalen Higuain en uçta tercih edildiğinde Benzema'nın bizim maçta oynayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çok az dinlendirilen Ramos'un da bu iki lig maçından birinde kenara alınabileceğini düşünüyorum, İspanya ile iki maç yapacağını da hesaba katıp. Milli maç arasında oluşabilecek sakatlıklar da belirleyici durabilir elbette kadro seçimlerinde.<br />
<br />
İki Galatasaray maçı arasında iç sahada Levante maçı olması da Madrid için avantaj gözüküyor. Çeyrek Final ikinci maçının deplasmanda olması da olumlu onlar adına, oyun formatına uygunluk perspektifinden.<br />
<br />
<b>Teknik Taktik</b><br />
<br />
Mourinho'nun üç sezonluk R. Madrid performansına göz attığımızda geçmişte çalıştırdığı takımlardan izler olduğu açık. Özellikle Chelsea ve Inter. Hatta yakın dönem olması itibariyle İtalya benzerlikleri daha fazla. Portekizli Teknik Adam futbolun evrildiği yeri -Barça'yı bir kenara ayırmak koşuluyla, sui generis çünkü- iyi analiz etti, gelişime bizzat kendisi de destek verdi. Barça & İspanya oyun modelini kısa vadede kopyalamak imkansız olduğundan futbol bir süre Almanya & R. Madrid ekseninde oynanacak. (transition game) Geçiş futbolundan bahsediyorum. Özellikle Almanların Joachim Löw ile kusursuza yaklaştırdığı bir felsefeden. Topun kazanıldığı an üçüncü bölgeye en kısa sürede akılan bir oyundan. Heyecan katsayısı yüksek. Çok tempolu. Birbirini iyi tanıması için sürekli yan yana oynaması gereken oyuncularla. Pas ve koşu. Ama en az seviyede pas ve en fazla seviyede koşu. Bir nevi Barça'nın antitezi. İlk El Clasico'da Jose Mourinho Barça'dan topu kazanmak için yapılması gereken aksiyonlar konusunda yeterlilik oluşturamamasının cezasını çekmişti. Madrid'e gelirken zihninde belirginleştiği yayılım ve anlayışın Katalanlar karşısında hemen bir sonuç vereceğini düşünmüş ve yanılmıştı. 5-0 biten maçtaki ofansif tercihler bugüne kadar oynanan diğer 16 El Clasico'yu şekillendiren temel unsur oldu. 'The Special One' Madrid planını iki parçaya ayırdı; Barça maçları ve bunun dışında kalanlar. İki ayrı strateji. Daha sonraları her ikisini birleştirme başarısını da gösterecekti. Mourinho R. Madrid'in başına geçtikten sonra çıktığı ilk 10 El Clasico yalnızca 1 kez kazanırken son 8 El Clasico ise sadece bir kez kaybediyordu. JM, El Clasico durumu dengelerken Pep'siz Barça'ya üstünlük kurdu, bunu da göz ardı edemeyiz. (vs Pep 11 maç 2 G 4 B 5 Y ve Pep ardı 6 maç 3 G 2 B 1 Y) Pepe'nin orta sahaya kaydığı Üç ön kesicili sistem, Ronaldo'nun en uçta oynadığı sistem gibi türlü varyantlar denendi bu süreçte. Ve en önemlisi Barça'yı kusursuz A planından uzaklaşmaya zorladı. Geçiş hücumundan canı yanan ve bundan çekinen Katalanlar topun kaybedildiği bölgede 6 saniye içinde baskı ile topu kazanmak yerine topun arkasına geçmeyi denediler bu sezon ve rakibe daha çok topla oynama şansının yanı sıra pozisyona girme fırsatı da verdiler. Üstelik bu topun arkasına geçme durumu topun kazanım bölgesini geriye (birinci) çektiğinden ötürü geç bile olsa kazanılan topların rakip ceza sahasına taşınma süreleri arttı. Pas dolaşımı yavaşladı, kaleye atılan isabetli şutlarda azalma oldu. (Bence bir takımın maça hükmettiğini veya verimli hücum ettiğini anlamamız için topa sahip olmadan daha önemli veri kaleye atılan isabet şut sayısı bana göre ve Barça önceki dört sezonda Avrupa lideriyken bu sezon ilk üçte bile değil) Esasında son üç sezonda R. Madrid Barça üzerinden şekillenmek zorunda kalsa da sonuçta 2010 yazında Mourinho'nun arzuladığı formatı da bünyesine yerleştirdi.<br />
<br />
Mourinho'nun R. Madrid'i gol ve puan rekorları kırdı ama zaten devraldığı takım da Pellegrini döneminde 96 puan alırken 102 gol atmıştı ligde. (2009-10) Mesele başkaydı. Önce savunma. Alan. Top kazanımı. Sonra kullanım biçimi. Devrim orada gerçekleşti işte. Madrid'in attığı goller incelendiğinde büyük bir kısmının rakip savunmaların eksik ve az adamla yakalanması kaynaklı olduğu görülebilir. Salt kontratak oyunu da diyemeyiz buna keza Madrid, Barça ve B. Münih kadar olmasa da topla oynama oranında % 50 - 60 arasında bir seviye de tutturur. (Denk takımlara karşı % 50 altına düşebilir zaman zaman, umursamaz) La Liga'yı kazandıkları sezon olan 2011-12 ile 2012-13 arasındaki puan farkı özellikle zayıf rakiplerin evinde bile oynamaktan ziyade R. Madrid'e topu daha çok bırakmasıyla açıklanabilir. Bu sezon deplasmanda çok puan bıraktılar çünkü geçen sene geçiş futbolunu tecrübe eden antrenörler Madrid'in istediği açık alanları bırakmadı. Buna karşılık olarak Mourinho ise takımının topa sahip olduğu anlarda üçüncü bölgede yapması gerekenler üzerine odaklanma sağladı. (Ceza sahası dışından şut ve kenar forvetlere kadar devam eden bir pas sirkülasyonu. Bknz. Old Trafford'daki Manchester United maçı golleri, rakibin 10 kişi kaldığını unutmadan elbette) Ek stratejilerle de yapıyı besliyor. İngiltere'deki maçta Modric'i oyuna alıp orta sahayı kalabalıklaştırdığı an maçı kazanan hamleyi yapmıştı. Portekizli maçın gelişimine müdahale etme hususunda o kadar usta ki skor 1-2 olur olmaz en ufak bir olasılığı hesaba katıp Pepe'yi de sahaya sürdü. Yine de baskı yediler son 10 dakika, bunun geleceğini biliyordu.<br />
<br />
Galatasaray için iki referans maçı var R. Madrid öncesinde. Deplasmandaki M. United ve Schalke 04 maçları. Çünkü her iki karşılaşmada da istenen tempo vardı, STSL'den farklı olarak elit takımlar düzeyinde bir oyun hızı yakaladık. 2-3'lük maçı baz alırsak Sneijder'in topu bir sn. bile ayağında tutmadan oynadığı tek pas ve doğru tercihlerle yarattığı geçiş hücumu hızı yeterince yüksekti. Keza 1-0'lık maçta Amrabat ve Hamit'in taşıdığı toplar. Bunu daha da iyi yapmalıyız. Biz elbette Madrid'in adada oynadığı tempoya erişemeyiz, zaten onları bu seviyenin altına çekmeliyiz. Ama şunu da gösterdik tempolarına belli bir yere kadar karşılık verebiliriz. Çıkarken açık alanda yakalanmayalım yeter ki! <br />
<br />
<b>4-2-3-1</b><br />
<br />
D. Lopez<br />
Arbeloa Varane Ramos Coentrao<br />
X. Alonso Khedira<br />
Di Maria Mesut Özil C. Ronaldo<br />
Benzema<br />
<br />
Casillas'ın Mart sonu iyileşeceğini biliyoruz ancak D. Lopez'den, daha doğrusu Mourinho'dan gelir gelmez formayı alabilir mi, belirsiz. Zaten Lopez transfer edilirken de belirtmiştim La Liga'nın en iyi kalecilerinden biri ve bunu da Düşler Tiyatrosu'ndaki performansıyla gösterdi. Aziz Iker'in olmaması elbette ufak da gözükse avantaj çünkü emsal olarak Messi'nin son El Clasico'da attığı golü kesinlikle yemezdi, inanılmaz kurtarışlar yapma konusunda bir spesiyalist ve bence tüm zamanların en iyi kalecisi.<br />
<br />
Savunma dörtlüsünde Pepe & Varane arasında bir tercih yapacak gibi duruyor Mourinho. Ramos'u stoperden kesip sağ bek bölgesine çekmesi söz konusu değil. Nitekim son El Clasico'da böyle olacağı zannedildi ancak Essien sağ bek, Ramos & Varane tandem ve Pepe ön kesici oynadı. Varane şu an için bir adım önde görünüyor. Her iki oyuncu da müthiş hamleli, geçilmeleri çok zor, anlık reaksiyonları başarılı, hava toplarında hakim, çevik ve dayanıklı. Varane rakibinden topu çok temiz alabiliyor, neredeyse hiç faul yapmıyor, her savunmacıda bulunmayan türden bir yeti. Madrid'in planlarını bozacak, dengesini sarsacak unsurlardan biri pek alışkın olmadıkları iki santrfor içeren yapı. Genelde stoper ikilisi paylaşımı bir santrfor ve süpürmek üzerine kurguluyorlar. (La Liga ve ŞL'de birçok takım uçta tek santrfor ile oynuyor) Burak & Drogba ikilisi bu açıdan tandemin pozisyon almasını zorlaştıracaktır. Ramos ve Pepe çok sert müdahalelerde bulunabiliyorlar, kamikaze gibi ortadaki topa çok hızlı hareketlenip rakibi korkutuyorlar. Hücum oyuncularımızın temastan kaçmaması şart. Aksi durumda stoperlerin kazandığı toplar anında Mesut veya Alonso'ya aktarılıyor geçiş hücumu için. Madrid'in topu kazandığı yer sıklıkla birinci bölge, başrolde Pepe & Ramos bulunuyor. Pepe Messi'nin eline bastıktan sonra bu yönde bir repütasyon edindi ve artık hakemler onu kolay kolay es geçmiyor. Pepe'nin diğer özelliği topla çıkışlar yapabiliyor ve seri olduğu için çalım da atabiliyor. Bunu kesinlikle durdurmak gerek çünkü belirli bir alanı (veya bizim orta saha blokunu geçtiğinden) ekarte ettiği için Ronaldo'ya da geniş boşluklar sağlıyor bu hareketi. Benzer bir özellik Marcelo'da var, hücum yönü çok kuvvetli -bindirme- ancak muhtemelen onun yerine son dönemde Coentrao tercihi yapılıyor, o daha dengeli bir bek. Marcelo oynadığında sol kenarı sürekli kullanıp koridor noktasına getirebiliyorlar Brezilyalı oyuncu rakip yarı alanına yerleşilen set hücumlarında da etkili olduğundan. Diğer stoper Ramos, Puyol'un gençliği tamamen. Liderlik olarak aynı düzeyde görünmese de müthiş bir markaj, kesici özelliği mevcut, doğuştan bir savunmacı. Ancak Pepe'den farklı olarak onun rakibe hamleleri hakemler tarafından cezalandırılmıyor. Artık imza hareketine dönüşen rakip forvete yerden kalk işaretleri, kimi zaman kaldırmaya yönelik davranışları için şimdiden tedbir almalıyız. Pepe ve Ramos'un en çok sevdiği faul şekli topa vurduktan sonra rakibe de topla karışık dokunmaktan asla çekinmemeleri. Genelde cezalandırılmıyorlar, La Liga'da hakemlerin kırmızı kart gösterme eğilimi düşük ama aynı durum ŞL için geçerli olmayabilir. Burak, Drogba ve Sneijder'in bu tür aksiyonları hakeme gösterme adına düşmelerine abartı tepkiler katması ihtiyacı doğabilir. (Görülmesi zor olan ayak bileğine veya baldıra basma gibi durumlar için) Diğer bek Arbeloa da çok dengeli bir oyuncu. O da diğer savunmacılar gibi -Marcelo ve Coentrao'yu da eklemleyelim- art niyetli fauller yapmakta ısrar eden yapıya sahip. Madrid'in solundan oynamak her zaman daha akılcı, C. Ronaldo'nun az yardım getirmesinden ötürü, yeri geldiğinde Di Maria bek gibi davranıyor.<br />
<br />
<b>Xabi Alonso & Mesut Özil</b><br />
ŞL gruplarında oynanan iki maçta da R. Madrid'e oyun ve skor olarak boyun eğmeyen B. Dortmund'un teknik direktörü Jurgen Klopp C. Ronaldo'yu durdurmanın tek yolunun Xabi Alonso'yu kontrol altında tutmak olduğunu belirtti. Pas kanallarını tıkamak. Xabi'ye bire bir adam markajı yaptırmadı ama topu kazandığı an etrafında bir oyuncu bulunmasına da özel bir yaklaşım sergiledi. (Götze, M. United maçı kırmızı kart çıkana kadar Welbeck) Di Maria, C. Ronaldo veya Marcelo'ya atılacak ters, uzun, diyagonal topların başlangıcında sıklıkla Alonso, onun ardından ise stoperler oluyor. Galatasaray'da en uçtaki oyunculardan birinin veya Dortmund'ta olduğu gibi en uçtaki ismin arkasındaki oyuncunun, yani Sneijder'in Xabi'nin oyunu ikinci bölgeden üçüncü bölgeye taşımasına engel olması gerekecek. Benzer bir görevi Nisan 2010'da oynanan Barça-Inter ŞL YF ikinci maçında (1-0) Mourinho Sneijder üzerinden Xavi'ye uygulamıştı. Hollandalı yıldız bu görev için biçilmiş kaftan. İkincil pas istasyonu Mesut Özil. İnceci bir sanatkar gibi topu ayağına aldığında ve altını çizerek belirtiyorum; taç çizgisine yakın topu aldığında kenar forvetlerin koşu yoluna olağanüstü paslar çıkarıyor. (bknz. 2012 Nisan Camp Nou v Barça 1-2, Ronaldo'nun golü ve calma hareketi) Onun adamı Melo. Tabii Brezilyalı takip ve yakınlık hususunda çok uyanık olmak zorunda. Boşaltacağı alana, özellikle merkezde Khedira sızacaktır, onun ekstra koşularının etkili olduğunu biliyoruz.<br />
<br />
<b>C. Ronaldo Durdurulabilir mi?</b><br />
Kesinlikle hayır. Ona gelecek olan top sayısını azaltmak (bir önceki argüman; Alonso & Mesut pas kanalları) ikili kademelerle oynadığı alanı daraltmak yavaşlatabilir. Barça ilk zamanlar Alves & Pique kombinasyonu ile üstünlük kurmuştu ancak o dönem öz güveni daha oturmamıştı. Ona yalnızca bir kanat oyuncusu muamelesi yapamıyorsunuz çünkü ceza sahasına sarkıp ikinci bir forvet gibi kafa golü atabilir, son dokunuşu yapıp topu ağlarla buluşturabilir. Salt dribling özelliği üzerinden değerlendirmek yetmiyor yani. Ronaldo bazı maçlar ceza sahası dışından çok fazla şut deniyor ve isabet yüzdesi bayağı azalıyor, kalecisine çok güvenen bir takım Portekizliyi böyle bir yola yönlendirebilir ama büyük risk içerdiği de ortada. Duran topları da kullanıyor. Bir çözümü yok o vuruş tarzının. Tehlikeli bölgede faul yapmayacaksın, en çok da Di Maria'nın kendini yere bırakmalarına dikkat ederek. Ronaldo her zaman olduğu gibi sol forvet oynarsa Eboue & Hamit kombinasyonu ile karşılaşacak, onlara stoper bölgesinden Dany de yardımcı olacaktır. Bu türden kademeli bir savunma onu bir nebze performans düşmesine itebilir. Jose maç içinde A. Riera faktörüne dikkat kesilip (Schalke 04 ilk maçı seyrederler zaten) Ronaldo'yu sağ kanada da çekebilir. Bu durumda işte kötü bir gün geçirmesini ummaktan başka çare yok gibi. Oraya yakın oynayacak isim Selçuk. Çok ekstra işler yapması gerekecek yardım ve kademe konusunda. Pek çok tavsiye Di Maria'nın savunulmasında da geçerli, rahat adam eksiltiyor, şut tehdidi var, takımın asist sayısı en yüksek ikinci ismi Mesut Özil'in ardından, her iki kenarda da oynuyor. Beklerimizin bu iki oyuncuya karşı ayakta kalabilmesi çok değerli tur açısından.<br />
<br />
Hücum hattının en ucunda Higuain & Benzema ikilisinden biri tercih edilecek, farklı tip forvetler, son dönemde Arjantinli yıldız bir adım öne fırladı ancak Galatasaray maçında fiziksel özellikleri daha ağır basan Fransız forvetin tercih edilme olasılığı daha fazla bence ve bizi zorlayacak isim de o gibi. Dany vs Higuain veya Semih Kaya vs Benzema eşleşmeleri makul, markaj gereken anlarda, elbette alan savunması kapsamında.<br />
<br />
<b>Ölü Toplar</b><br />
Ceza sahasının sağ ve sol kenarlarından duran topları Xabi Alonso kullanıyor kesme şeklinde. Selçuk İnan tarzı. Ve çok etkili. Köşe vuruşlarını Mesut Özil topun başına geçiyor. Kaleyi cepheden görüyorsa C. Ronaldo ve akula. Faulden kaçınmak zorundayız, Di Maria, Ronaldo çok kolay faul alabiliyor, yere de atlıyorlar sık sık. Köşe vuruşuna asla izin vermemeliyiz, topun dışarı çıkmaması için azami çaba gösterilmeli, diğer türlü bedeli ağır olabilir. Varane, Ramos ve Pepe gibi çok iyi yükselen ve kafayı vuran isimler var. Genellikle altıpasın köşesine kavisli gelen toplara geriden koşarak gelip vuruyorlar. Bir diğer atraksiyonları da ön direkten arka direğe topun aktarımı, bazen o da etkili oluyor. Bizim kullanacağımız duran toplar da çok önemli çünkü R. Madrid'in yediği gollerde ciddi bir pay sahibi ölü toplar. Sıklıkla adam paylaşım hataları ön plana çıkıyor ve Mourinho gibi bir deha buna hala çare bulabilmiş değil. Adam değişimi istememesine karşın oyuncular refleks olarak bazen sahada kendileri karar verebiliyor. (Ramos ve Pepe'nin geçen sezon Kral Kupası Çeyrek Final birinci maçı El Clasico'da Puyol markajını değişmesi ve gelen köşe vuruşu golü)<br />
<br />
<b>Akıl Oyunları</b><br />
Jose Mourinho kritik maçlarda kullandığı üzere akıl oyunlarına başvuracak mı, bunun cevabını şimdilik bilemiyoruz. Gerektiği anlarda veya kendisine taş atıldığında buna karşılık verecek keskinlikte bir zeka ile saldırıya geçeceği aşikar, bu yüzden ona polemik mertebesine erişecek açıklamalarla yaklaşmak akılcı değil. Şu an için Portekizli teknik adam ile ilişkiler son derece iyi seviyede. Onun nefretini kazanmamış olmak kesinlikle bir artı, tur için ekstra bir motivasyon ile dolmasını asla istemezsiniz. Fatih Terim elit antrenörler arasında git gide yerini sağlamlaştıran bir konumda. Forumlara katılıyor, onları ağırlıyor, onlar tarafından ağırlanıyor ve onlara karşı oynuyor. Mourinho da onlardan biri. Tıpkı Sir Alex Ferguson gibi. Bu yönden bakınca herhangi bir sorun çıkmayacak algısı çabuk oluşuyor, bence de öyle ancak Portekizli'nin canı yanarsa, bir hakem kararı veya bir başka eylemden ötürü mevcut dostluğa istinaden sessiz kalmayacak ve laf çarpacaktır. Buradan beslendiği ve rakibin psikolojisine oynama adına mevcut iletişim araçlarını etkili kullandığı hakikat. Yarattığı aura, oluşturduğu karizma diğer bütün antrenörlerden üstün, çünkü başarılı ve bu uğurda her yolu deneyebilir. Taktiksel olarak bir dahi olmasının yanında onun bu yönünü asla arka plana atamazsınız. İşinin bir parçası. İnsan yönetimi ve yönlendirme. Onunla çalışan her oyuncu ona tapıyor ama rakip olanlar saygı duymasının yanında sevgi sözcükleriyle gelmiyor ve haklılar. Messi'ye yaptığı ve ne olduğu anlaşılamayan -kokuyorsun- el hareketi, Alves'e küfretmesi, Marcelo'nun Fabregas'ı biçmesi sonucu saha karıştığında önce Cesc'in kafasına tekme atması, sonra Tito'nun gözüne parmağını sokması, otoparkta hakem beklemesi, ısrarla ve alaycı biçimde rakip antrenörleri küçümsemesi (Preciado - 2. lige düşeceksiniz işareti) şikayet ettiği maç programının daha birkaç ay önce kendisine yarar sağlaması (Salı-Pazar) vb. birçok sevimsiz davranışı oldu. En meşhuru "por que" söylemiydi. Barça'nın başarısını UNICEF'e bağladı ve kendisinin hiçbir zaman hakem hatasıyla ŞL kazanmadığını belirtti. Oysa Porto ile M. United'ı elerken Scholes'un ofsayt gerekçesiyle sayılmayan golü turun kaderini belirlemişti, 2003'te. Keza 2010'daki Inter vs Barça eşleşmesinde Milito'nun golünde ofsayt vardı, son saniye Alves'e ceza sahasında yapılan hareket penaltı değeri görmedi ve en önemlisi Camp Nou'da son saniye gelen nizami gol Toure'nin eline çarptığı gerekçesiyle -göğüs- geçerli sayılmadı. Bu sezon da Cüneyt Çakır'ın Nani'ye gösterdiği kırmızı kart çok tartışıldı. Mesele bunlar değil zaten ama bu denli taktik algısı yüksek bir teknik adamın bu tür yöntemleri kullanmaya teşebbüs etmesi bile anlamsız, ihtiyacı yok diye düşünüyorsunuz, o keyif alıyor böyle olmaktan. Pragmatist ama daha çok makyavelist. Umarım bize denk gelmez o günlerinden biri. R. Madrid'in sezon sonu yollarını ayırmak üzere anlaştığına dair haberler var bu arada. Kontratı 2016'da bitiyordu. Chelsea'ye gidebilir sezon sonu ama onun için şu an her şeyden önemlisi R. Madrid ile ŞL kazanıp bir kere daha tarihe geçmek. Hem İspanya kariyerini taçlandırmış olacak hem de üç farklı takımla bu kupayı kazanan ilk isim. "The 2X Special One" olma yolunda, Galatasaray'ı geçmek zorunda. Tabii İspanyolların penceresinden bakınca bizi geçen sezon yine çeyrek finalde en zayıf rakibi çekmeleri üzerinden -Apoel- betimliyorlar.<br />
<br />
<b>Hikayelerin Ortasında</b><br />
Birbiriyle çakışan, iç içe geçen, büyüyen, serpilen birçok hikaye barındırıyor R. Madrid vs Galatasaray ŞL Çeyrek Final eşleşmesi. Biri Fatih Terim ve Jose Mourinho'nun dostluğu üzerine. Birbirlerine sarılacak ve başarı dileyecekler maç öncesi ve bitimi. Şaraplar ikram edilecek belki de. Türkiye için oynamayı tercih etmeyen ve Almanya formasıyla Milli Takım'a gol attığında pek çok ülke insanını üzüntüye sevk eden Mesut Özil'ün gözünden de başka bir maç olacak. ŞL'nde 8'er golü bulunan Burak Yılmaz ve C. Ronaldo rekabeti başka bir boyuta taşınacak. Forma numarası, oyun tarzı hatta gol sevinci bile Portekizli'yi andıran Burak için ayrı bir anlam teşkil edeceği kesin. Bu yüzden ki içinden hep R. Madrid çıkacak diye geçiriyordu kura öncesi. Hamit Altıntop için de ayrı bir önemi var eşleşmenin. R. Madrid'ten geldi Galatasaray'a. Sezon boyunca dokuz kez topu direğe nişanlayıp doğup büyüdüğü ve formasını giydiği Schalke 04'ün stadında ilk golünü attı parçalı formayla, üstelik de top direğe çarpıp içeri düştü. Kaderin garip bir oyunuydu Hamit'e ve şimdi sıra diğer eski takımında, Bernabeu'de belki de. Wesley Sneijder ve Didier Drogba ikilisi. Hollandalı yıldız R. Madrid'te oynadı ancak iyi bir şekilde ayrıldığını söyleyemeyiz. 2010'da Inter ile ŞL kazandığında gönderilmesinin büyük bir hata olduğu da söylenip durdu, Robben gibi. Elbette iki oyuncunun ortak noktası Mourinho ile çalışmaları ve aralarının çok iyi olması üzerine. 'Özel biri' onlara Galatasaray'a gitmeleri konusunda tavsiyede de bulundu. Bunu bizzat Drogba ve Sneijder doğruladı. Mourinho şu an için en büyük hayali olan ŞL'ne uzanmasını engelleyebilecek bir iş yaptı belki de, kimbilir. Transferlerde rol oynamasından ötürü Galatasaray taraftarının -iktidar algısına hayranlık dışında- sempatisini kazandı, gayet doğal ve anlaşılır. Şu da unutulmamalı ama bu oyuncular Galatasaray'a yarardan çok zarar da getirebilir -Elano vb.- ekonomik veya başka yönlerden. Daha bize başarı getirmediler. (Mourinho'ya bunun için övgü beslemeyi daha sonraya bırakmalıyız değerlendirme açısından) Ancak gerçekten, tarafsız bir şekilde dışarıdan bakıldığında, bir Avrupalı gazeteci gözüyle emsalen muhteşem bir tablo var ortada. Maçın başlama vuruşu yapılacak. Bir tarafta Mourinho, diğer tarafta Terim. Sneijder ve Drogba bir tarafta, diğerinde Mesut Özil ve C. Ronaldo. Müthiş. Ama biz tarafız, bizde olan ile olmayanı ayrı değerlendiririz, bazen bu uğurda hata da yaparız, subjektivizmin bokunu çıkarır, yaftalanırız, Bülent Korkmaz'ı severiz, başkası nefret eder ama bizi biz yapan da olduğumuz taraftır. Bundan vazgeçmeyiz asla, o gözle bakarız meseleye, o gözden bakarız. Bir başka hikaye Cüneyt Çakır. Acaba Madrid maçını seyrederken Nani'yi atmasaydım diye geçer mi içinden, bir anlığına da dahi olsa? Apayrı bir hikaye daha; ŞL Çeyrek Finali'ne kalan takımlar arasında oynayıp üstünlük kurabildiğimiz tek takım R. Madrid, enteresan değil mi! 3 resmi maçta 2 galibiyet, bir Süper Kupa. (Almanya'da da 3-2 yenilmiştik)<br />
<br />
Ve son 2-1 kaybettiğimiz hazırlık maçı, 2011 Ağustos. Mourinho'nun kadroya dair ne kadar istikrarlı olduğunun göstergesi tamamen. İlk 11; Adan, Sergio Ramos, Pepe, Varane, Marcelo, Xabi Alonso, Coentrao, Callejon, Kaka, Di Maria, Higuain şeklinde. Yediğimiz iki golden biri duran top, Ramos'un kafası ve diğeri savunma arkasına sarkan Benzema. Asistler Xabi Alonso'dan.<br />
<br />
<b>Son</b><br />
Turun ağır favorisi R. Madrid, keza benim nazarımda turnuvanın da. Bunun için konsantrasyonları yoğun, 10 yıldan fazla süredir kazanamadılar. 4-3-1-2 veya 4-4-2 bir süre sonra anlamını yitirecek. Topu onlara vermek, biraz 2010 Inter, az Kadıköy'deki 0-0 bitiren biz, az biraz Schalke 04 maçının ilk yarısından esintilerle gene de kafa tutabiliriz. İki maçta da gol atabiliriz. En azından şansımızı ikinci maça taşıyalım.<br />
<br />
<b><i>Göriim benim takımımı...</i></b><br />
<span style="background-color: white;"><b><i><br /></i></b><span style="color: #333333; font-family: Trebuchet, Trebuchet MS, Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 15px; line-height: 23.5px;">17 Mart 2013</span></span></span><br />
<br style="background-color: white; color: #333333; font-family: Trebuchet, 'Trebuchet MS', Arial, sans-serif; font-size: 15px; line-height: 23.5px;" />
<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Trebuchet, 'Trebuchet MS', Arial, sans-serif; font-size: 15px; line-height: 23.5px;">A. Eren Loğoğlu</span>A. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-748579930353078002012-11-16T01:02:00.000+02:002012-11-16T01:02:27.017+02:00Yılbaşı Ağacı<br />
…Finlandiya koyunun güneyinde geceleyin <br />
dumanlı denize yakın <br />
telli pullu bir yılbaşı ağacı<br />
karanlık Gotik kulelerle Töton şövalyelerinin armaları arasında ve fabrika <br />
bacalarıyla çevrili bir yılbaşı ağacı.<br />
Bir yılbaşı ağacı karlı bir meydanda Estonya türküleri söylüyor<br />
telli pullu upuzun bir yılbaşı ağacı<br />
sen kırmızı sırça topun içindesin<br />
saçların saman sarısı kirpiklerin mavi<br />
onu oraya ben astım seni içine koyup<br />
ak boynun uzundur yuvarlaktır<br />
kuşkularım kaygılarım sözlerim umutlarım ve okşayışlarımla koydum <br />
seni sırça topun içine<br />
bütün yılbaşı ağaçlarına bütün ağaçlara bütün balkonlara pencerelere çi-<br />
vilere hasretlere astım kırmızı sırça topu seni içine koyup<br />
bağışla beni öleceğim seni bırakıp orda<br />
Estonya en küçük sosyalist devleti <br />
adam başına en çok şiir okuyan <br />
en çok votka içen <br />
ve otomobile motosiklete motorollere en çok meraklı <br />
ve deri işleriyle mobilyasıyla ünlü <br />
bir de otuz binlik korosuyla<br />
<br />
…ölüm döşeğinde yatanın gözlerine bakamam utanırım<br />
yaşamak ayıp bir şeymiş gibi gelir biri yanımda can çekişirken<br />
<br />
Lüsya ölüyor Moskova’da Antuzyastlar Caddesinde bilmem kaç numrolu <br />
sağlıkevinde<br />
yüzü eski tahta bir kaşık<br />
eriyen kara karışıyor akşam karanlığı<br />
art arda kamyonlar geçiyor asfaltı sarsarak<br />
Lüsya’dan vuran keder mi alnımı kırıştıran <br />
kendi yakınlığım mı ölüme<br />
bir yılbaşı ağacı karlı bir meydanda Estonya türküleri söylüyor<br />
telli pullu upuzun bir yılbaşı ağacı<br />
bağışla beni öleceğim seni bırakıp içinde sırça topun<br />
bu dünyada bir şey yaşıyor eşi emsali görülmedik bir şey ve benden başka kimse farkında değil onun<br />
belki bir bitki bir hayvan bir söz bir maden bir ışın bir mutluluk belki<br />
belki bir yıldızdan düşmüş<br />
bu dünyada bir şey yaşıyor senin için yaşıyor ama sen farkında değilsin<br />
onun<br />
öleceğim bağışla beni öleceğim ve sen kırmızı sırça topu parçalayıp çıka-<br />
caksın içinden ineceksin karlı bir meydana<br />
artık Moskova’da mı olur Tallin’de mi Leningrad’da mı ineceksin karlı bir <br />
meydana yılbaşı ağacından<br />
ama ben bu dünyada senin için yaşayan şeyi götürmüş olacağım<br />
Lüsya ölüyor<br />
yüzü eski tahta bir kaşık<br />
<br />
…benden sonra ölmesi gerekenler benden önce ölüyor ne iştir<br />
büyük harpler yüzünden ölüm büsbütün şaşırdı sırayı<br />
<br />
kamyonlar geçiyor Antuzyastlar Caddesinin asfaltını sarsarak<br />
afişlerde 65 yılının dev sayıları kömür şu kadar ton petrol bu kadar kumaş<br />
şu kadar metre<br />
karlı bir meydanda bir yılbaşı ağacı Estonya türküleri söylüyor<br />
karanlık Gotik kulelerin arasında ve fabrika bacalarıyla çevrili bir yılbaşı<br />
ağacı.<br />
<br />
961-962 Tallin<br />
[1962, 1 Ocak Tallin]<br />
<br />
Nazım Hikmet<br />
<br />
"Son Şiirleri"<br />
(1959-1963)<br />
Şiirler 7<br />
Sayfa 108-110A. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-83306069506358404242012-07-09T00:52:00.001+03:002012-07-09T01:08:06.725+03:00D a h a 1 7 !<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwMxFISwUK-m1zWI_iUehy0D2QIzekTbL48NPyuw-2iixBxl2euMH2dmK-QcURUaMo-mgewjL-k1cGmFwrsXDoDByqcpTZDsmqlNyJDM4LpMBqYZbHaQQXaC1pMtOZaRgrITGJUJ5L0SE/s1600/547377_10150946201363732_409767796_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="212" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwMxFISwUK-m1zWI_iUehy0D2QIzekTbL48NPyuw-2iixBxl2euMH2dmK-QcURUaMo-mgewjL-k1cGmFwrsXDoDByqcpTZDsmqlNyJDM4LpMBqYZbHaQQXaC1pMtOZaRgrITGJUJ5L0SE/s320/547377_10150946201363732_409767796_n.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="background-color: white;"><br /><br />Teoman'ın şarkısında söylediği gibi, bir o kadar genç gözüküyor çimlerin üzerinde ve daha 17. Grand Slam diyor kupayı eline aldığında Ekselansları. </span><br />
<br />
Fedex yeniden zirvede. Evinde, en çok şampiyonluk kazandığı yerde. Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi turnuvaya çıkarsa çıksın her zaman en fazla destek alan İsviçreli oyuncu için belki de ilk kez durum farklı. Bütün Büyük Britanya, İskoç Andy Murray'nin hasrete son vermesini bekliyor. Prenses Kate Middleton ve kardeşi orada, İngiltere Başbakanı David Cameron orada, Sir Alex Ferguson, David Beckham ve moda ikonu eşi Posh orada, üstad Rod Laver ve daha birçok isim. Bir de Federer'in babalarını kupa kazanırken görmesini istediği ikiz kızları orada, motivasyonu en yoğun sağlayan sanırım onlar, bir ülkenin özleminden çok daha öte masumiyetleri (Cameron'ın jest ve mimiklerini hatırlayın Murray sayı aldığında) saf bir alkış, hatta el çırpma daha çok ne olduğunu çözemeden, az biraz ortamdan sıkılmış bir halleri de yok değil.<br />
<br />
Roger başardı, üç yaşına girecek iki kızı olan bir baba Wimbledon Şampiyonu. 31 yaşına bir ay kaldı. ATP sıralamasında 1 numaraya yükseldi. Hayranı olduğu Pete Sampras'ın kırılamaz denilen 286 haftalık birinci sırada kalma rekorunu tarihe gömüyor. (285 hafta) 33 yaşında bir numaraya yükselen A. Agassi'den sonra bunu başaran en yaşlı isim aynı zamanda. 17. Grand Slam'ini kazandı. Tenis tarihinin en çok GS kazanan oyuncusu hala. Sampras 14 idi, Nadal 11 şu an. 26 yaşında olan ve dayanıklılık temelli oyunuyla Rafa'nın bu sayısı geçeceğini öngörmek kehanet. Federer erişilmez bir seviyede. Spor tarihinin en önemli isimlerinden biri artık, sayılardan bağımsız. Michael Jordan, Michael Schumacher ne ise, Roger Federer de o, saygın.<br />
<br />
Rekabetin bu denli yoğun olduğu ve tarihe şimdiden yazılan isimlerin çıktığı (Rafa & Novak) bir dönemde üstelik de 30 yaş sonrasında Grand Slam kazanmak & 1 numara olmak sadece Federer'e yakışırdı. Roger Wimbledon tarihinde sekizinci kez final (7/8) oynayan ilk isim olup yedinci şampiyonluğuna erişti. (Sampras 7/7 ve Becker 3/7) Sampras 2000 Wimbledon şampiyonluğu ardı 9. Grand Slam mücadelesinde yeni bir zafere -son- erişmişti, yaşı 31 idi. (2002 US Open) Ve Federer 2010 Avustralya Açık ardı 10. GS olan Wimbledon'da zafere ulaştı & yaş 31 sayılır. Ustasına saygı kuşağı. 2001 Wimbledon'da efsane şampiyon Sampras'ı elediği gün başladı zaten her şey.<br />
<br />
Roland Garros'a dönelim süreci daha iyi anlamak adına. Djokovic vs Nadal rekabeti 353 dk. süren ve tarihin en uzun finali unvanını elde eden 2012 Avustralya Açık ile taçlanmıştı, yorulmazlar. Bir başka halka daha eklendi bu kapışmaya. Nadal, Djokovic'e karşı kariyerinin en uzun Roland Garros finalini (artı maçını) oynadı, 229 dakika ile. (2011, vs Fedex, 220 dk.) Nadal'ın önceki altı final maçı ort. 174 dk. sürüyordu. 05-204 dk. & 06-182 dk. & 07-190 dk. & 08-108 dk. & 10-138 dk. & 11-220 dk.şeklindeydi. Nadal önünde Fransa Açık'ta yedi kez servis kırmak, sekiz oyun üst üste kazanmak imkansız ötesi işlerdi, Djokovic başardı, maçı alamasa da. Djokovic'in son iki senede (2011 YF & 2012 F) Fransa Açık zirvesine çıktığı düşünülürse performansı gelecek adına umut vericiydi. 2013'te Djokovic Nadal'ı daha çok zorlayacak ve şampiyonluğa bir adım daha yaklaşacak tahminimce. (Birkaç sene sonra da kazanır, Kariyer GS için) Nadal ise 7. Fransa Açık & 11. GS'ini kazanıp duraklama dönemini sonlandırmıştı. Paris'te sekiz yapıp tarihe geçecektir. (Sampras & Fedex 7 Wimbledon) Bunun yanı sıra Nadal, GS finallerinde üst üste üç kez kaybettiği Djokovic karşısında psikolojik olarak yeniden doğrulmuştu. Nadal'ın tribüne çıkıp ağlayarak ailesine sarılması "devrinin sona ermediği" mesajıydı. (2008 Wimbledon aynı reaksiyonu vermişti, orası devrin başlangıcıydı) Nadal'ın 2 ya da 3 Fransa Açık ve bunun yanına birkaç Wimbledon ekleme şansı bulunuyor. (Sert zemin zor, Djokovic var ve Murray geliyor sonunda) Rafa Nadal'ın karşısındaki en büyük engel yine Nole Djokovic olacak, Wimbledon, Amerika & Avustralya Açık Finalleri'nde. Nadal, Fedex'ten altı şampiyonluk çalmıştı (4 Fransa Açık) ve şimdiden Djokovic, Rafa'dan üç şampiyonluk çalmış durumda. (17-11) Nadal, savunma stratejili oyun & toprak kortta (12-2) daha çok oynayıp Fedex'e üstünlük kurunca (18-10) rekabetin değeri azaldı. Savunmayı ön plana alan, tarzları birbirine benzeyen Djokovic ve Nadal mücadelesinin çok daha çetin (dengeli) geçmesini bekleyebiliriz. Muhtemelen üç dört sene boyunca Rafa ve Novak arasında, Sırp raketin bir adım önde olduğu şekilde şampiyonluk dağılımı görülebilir. Murray de birkaç şampiyonluk elde edecek gibi duruyor. Fiziksel gücü, dayanıklılık seviyesini en üst sınırda kullanan Novak & Rafa için sakatlıklar da belirleyici olur süreçte. (Fedex bu yönden de farklıydı) Son iki sezon fırtına gibi esip 4/7 GS kazanan ve yenilmez görünen Djokovic, bu sürede Fedex'e iki kez kaybedip bir kez kıl payı kazandı (iki galibiyeti daha var elbette) aslında bu da Federer'in kendisine ters gelen Nadal dışında hiçbir oyuncu tarafından en iyi zamanlarında bile zorlanamayacağının göstergesi. Nadal eğer Wimbledon'ı da kazanıp psikolojik üstünlüğü tamamen ele geçirseydi işte o zaman apayrı bir tenis tarihi senaryosundan bahsedebilirdik. (varsayım 16-12) Her şey değişti. Rafa fırsatı tepti. Fedex eğer 2012 yazı çifte zafer (2 X Wimbledon) gerçekleştirirse tarihin en iyi oyuncusu olduğuna dair şüphesi olanlar da susacak. Federer için kanımca son hedef çim kortta (Wimbledon) oynanacak 2012 Londra Olimpiyatları'nı kazanmak, tek eksik ödül altın madalya ve yapabilir. Mutlaka US Open (ona uygun) ve 2013 Wimbledon (8. kez, rekor) için motivasyon sebepleri bulacak ancak mental olarak bu saatten sonra buna ne kadar hazır olabilir, belirsiz.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4LSFmETdV72p6Z2na9X1-jn_JoR3TcIn2a6Hcq_ZG1dM0ty0WTPiqd7ziVBzugUnnPsnKf0M64JfnukyPSfwXutrN-822qq5U5j-cOAvzqqKtlBq0lqfR3P1CBQIGZPOh_szItSDibVA/s1600/241959_10150946202413732_170290983_o.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4LSFmETdV72p6Z2na9X1-jn_JoR3TcIn2a6Hcq_ZG1dM0ty0WTPiqd7ziVBzugUnnPsnKf0M64JfnukyPSfwXutrN-822qq5U5j-cOAvzqqKtlBq0lqfR3P1CBQIGZPOh_szItSDibVA/s320/241959_10150946202413732_170290983_o.jpg" width="320" /></a></div>
Fedex'in kariyerinde en can yakan üç yenilgi 2008 Wimbledon ve 2009 Avustralya & Amerika Açık olmalı bu açıdan. İlki Nadal'ın yükselişiydi, Roger'ın tek Wimbledon yenilgisiydi finalde. Diğeri Nadal'a kariyer Grand Slam şansı sağladı. Üçüncüsü Rafa dışında birine kaybetmesiydi, Del Potro'ya. Şu an 20 GS kazanmış olabilirdi, imkansızlık gibi bir şey.<br />
<br />
2012 Wimbledon'a bakalım. Maça dair detaylar çok ama en can alıcı olan Fedex'in ilk set dışında servisine hep tutunması ve kırdırmamasıydı. Birçok kez servis kırma şansı da yakaladı ki bu durum zaten onun ne kadar oyunun içinde olduğunu anlatıyordu. Murray çok iyi direndi tenis tarihinin en iyi oyuncusuna. Bir tarafta kariyerinin ilk GS'ini kovalayan ve bütün kalabalığı arkasına almış bir adam, diğer tarafta eşi ve iki çocuğu önünde 17. zaferini kovalayan yaşlanmış ama "onun devri kapandı" yorumlarına aldırış etmemiş bir efsane. İkinci setin son sayısını alırken vuruşundaki o asaleti başka hiçbir oyuncuda göremezsiniz. Federer'in sui generis bir tekniği oldu her zaman. Kitaba uygun oynadı, kitap gibi oynadı, kitapta yazdığı gibi oynadı. Servis atarken topu havaya attığı andan düşüşe geçen sürede rakip yarı sahanın neresine vuracağı hiç tahmin edilemedi. En kritik noktada bile o zerafet kokan estetik dokunuşlarından vazgeçmedi, boyun eğmedi stratejilere. İşin sanat kısmını atlamadı, biraz tembeldi, yeteneğine güvendi ve koşmadı topun arkasından fazlaca. Servis & vole Sampras'tan yadigardı, 90'ları hatırlattı her fileye gelişinde, her smacında, volesinde. Kimsenin aklına gelmeyen vuruşlar ondan çıkardı, çoğunlukla kısa keserdi. Barça'ya benzer bir oyunu vardı, çizgi gerisinde savunmak yerine öne çıkmak, hücum etmek, riske girmek, topu forehand tarafına alıp bitirici vuruşu yapmak gibi tercihleri vardı. Buz gibi görünürdü belki ama içinde fırtınalar kopardı. Ağlardı çekinmeden, "Tanrım bu beni mahvediyor" demişti Nadal'a kaybettiğinde, sözünü sakınmazdı. Rakipleri sürekli onun karşısında sakatlanıyor ya da öyle gözüküyordu fiziksel sınırlarını zorlayarak oynamalarından ötürü. Fedex bu işlere girmezdi. Gözü pek şahin gibi değildi, gerek duymazdı fazla.<br />
<br />
24 kez finale çıktı, 17'sini kazandı. 7 Wimbledon, 5 Amerika Açık, 4 Avustralya Açık ve 1 Roland Garros şeklindeydi dağılım. Fransa'da beş final oynadı ama tarihin en iyi toprak kort oyuncusuyla aynı döneme rast gelince daha fazla sevinç yaşayamadı. En yakın rakibi Nadal 16 kez final oynayıp 11'ini kazandı. 7 Roland Garros, 2 Wimbledon, 1 Avustralya Açık ve 1 Amerika Açık şeklinde. Nadal'ın toprak kort (ve ona yakın Wimbledon) dışında dönemsel ve dominasyon içermeyen başarılar yakaladığı çok net görülüyor yayılıma bakınca. Fedex'in yüzlerce rekoruna değinmeye bile gerek yok böyle bir karşılaştırmada dengeleri bozma adına.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSc7BD820zfrtGp8Pnh7hAZ10Cw9Yy_QRNDh36i6WNdcPBvj2Uy42IH-PucJIijVYyvyMpx1BM4mDwvj1ilVmpmYiskH3BE2hcspmAXZ76SgjVhhJ_bgMYIdNwKnSbm1DvuhkSVDt6TWs/s1600/336474_10150946200808732_339313938_o.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="212" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSc7BD820zfrtGp8Pnh7hAZ10Cw9Yy_QRNDh36i6WNdcPBvj2Uy42IH-PucJIijVYyvyMpx1BM4mDwvj1ilVmpmYiskH3BE2hcspmAXZ76SgjVhhJ_bgMYIdNwKnSbm1DvuhkSVDt6TWs/s320/336474_10150946200808732_339313938_o.jpg" width="320" /></a><br />
İki buçuk sene geçmişti aradan, artık bitti söylemlerine inat yeniden varoldu, ilk doğduğu yerde. Babaydı, büyüyen ikizleri izledi onu, anne Mirka yanlarında, kazandı. Gönülleri ve bolca saygıyı. Roger Federer, gelmiş geçmiş en büyük tenis oyuncusu olarak ayrıldı merkez korttan, üzdüğü insanların gözü yaşlı, hayranlık dolu bakışları önünde. Çok güzel durdu Wimbledon şampiyonluğu üstünde, bir ceketi vardı bir zamanlar, ona asardı apolet gibi.<br />
<br />
<br />
<br />
C'mon Fedex! seslerinin yankılandığı kulaklarımızla, alkışlayan ellerimizle, estetik kusursuzluğunu seyreden gözlerimizle, seni yaşayabildiğimiz için çok şanslıyız...<br />
<br />
9 Temmuz 2012<br />
<br />
A. Eren Loğoğlu<br />
<br />A. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-24100347967797833712012-06-19T23:42:00.007+03:002012-06-19T23:42:55.781+03:00Uyu(ma)ma<br />
<span style="background-color: white;">Huzursuzum. Yatağa uzanıp başımı yastığa koyduğum an gözlerim kapanmıyor. Beynimde kemirici düşünceler silsilesi ve her biri öncekinden bağımsız, heterojen bir şekilde dağılıyor dört bir yana. Ak bir denizle çevrili ada ve sahilinde baş ağrısı, zonklama. Bazen tedirgin, bedene yayılan bir titreme ateşler altında üşür gibi. Bazen çekingen, bir rüyanın ortasında bir başka rüyaya dalıp içinden çıkamama. Hapsolmaya benzer ve dönüşüyor kabusa. Göz kapaklarının açılmasını engelleyen bir mekanizma. Gece boyunca vücudun ekseni etrafında hareketi, debelenme ve devinim, gündüzü doğurma arzusuyla. Haykırış. Sessizce çalan bir orkestra. Çöküntü, göz altı ve sırt üstü. Yorgunum. Ters yüz edilmiş ve sonu başlangıcından önce gelmiş, biraz geçmiş bir yaşamın yarısında. Gelecek. Adını koyamadığım bir kadın imgesi var düşümde, kutupların çekim gücünü elinde tutan. Yaklaşamıyorum. Uzak kalınca da duyulan garip bir özlem. Sebepsiz fırtına. Sanırım seviyorum ya da bilmiyorum sezgiye dayalı bir kehanet benimkisi. Pencereden süzülen ışığın duvara düşen gölgesi, yüzükoyun bir cisim. Uykusuzluk, uykusuzzzzzz, uyku...<br /><br />19 Haziran 2012<br /><br />A. Eren Loğoğlu </span><br />A. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-26888588149696010912012-04-30T02:31:00.002+03:002012-05-04T09:02:51.628+03:00Barça Çağı Sona Erer mi? | Pep için Ağıt & Tito’ya Selam | Kaybeden Futbol<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFEHDB8qKUjQbRQKywtW3NngMgF8F0t82DeJKDQ9o9Dyx2yGIluFkbD-ZdqF7rL1j4ASbnp7Kyhc1JHiVEusisyi5x2mcvDAQzR77nsS4fKfJyOFVIjoJ2GDJaEMSCbfEHuaruLB1LvoE/s1600/ArlG73xCEAAmeMZ.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFEHDB8qKUjQbRQKywtW3NngMgF8F0t82DeJKDQ9o9Dyx2yGIluFkbD-ZdqF7rL1j4ASbnp7Kyhc1JHiVEusisyi5x2mcvDAQzR77nsS4fKfJyOFVIjoJ2GDJaEMSCbfEHuaruLB1LvoE/s400/ArlG73xCEAAmeMZ.jpg" width="309" /></a></div>
<br />
“Kafamı çıkarıp dolaba kilitlesem bir haftalığına
<br />
Karanlığına boş bir dolabın
<br />
Omuzlarıma bir çınar diksem kafamın yerine
<br />
Uyusam gölgesinde bir haftalığına''
<br />
<br />
sözleriyle sentimental havadan kurtulmak ya da bilimkurgu romanlarında veya Amerikan dizilerinde olduğu gibi paralel evrenler arasında seyahat edebilen ve zaman mefhumuna aldırmayan karakterlerden yardım isterdim. Emmett Brown’un DeLorean marka spor arabasına binip bir hafta, on gün kadar geriye gitmek ve gelecekteki yan etkilerine katlanmak pahasına zamanın akışını değiştirmek arzusuyla yanıp tutuşurdum belki de. Evet, şairin de dediği gibi “her şey birdenbire oldu” ve biz ne olduğuna anlam yükleyene kadar da ses kayboldu. <br />
<br />
Birden çok konu başlığı olacak, ayrı ayrı irdelenmesi gereken; <br />
<br />
Guardiola’nın basın toplantısının altmetni, ayrılık kararının alınma sebepleri, 2008-12 Barça çağına bir bakış, uğruna ağıtlar yakılan güzel adam, Pep hikayesi, havari Tito kimliği, bu sezon yapılan hatalar & nelerin değişip / değişmemesi gerektiği ve son beş maçın taktik incelemesi yer alacak. Kapsamlı yazmaya özen göstereceğim darlığa karşın. <br />
<br />
30 yaşına merdiven dayamış biri olarak Barça’yı başlangıcını çok keskin hatırlamadığım (Cruyff sonu + Van Gaal dönemi ve Rivaldo) bir süredir takip ediyorum ancak elim kalem tutup bir 2008 Eylül’ünde “bu takım gelmiş geçmiş en güzel futbolu oynuyor olabilir” diyerek onların macerasını yazmaya başladığımda daha hiçbir şey yoktu ortada. Ne kazanılmış bir kupa ne de bir başka destekleyici argüman. Dört sene zarfında her bir anlarına tanıklık etmeye ve yaklaşık 200 kez (her biri en az 10 sayfa, bir kitap yatıyor esasında, referans kabul edilebilecek) onları taşıdım sosyal medya ortamına. Büyüdüler, büyüdüler, öyle büyüdüler ki, kozanın kabuğunu kırıp metamorfoz geçirerek yayıldılar yer ve gökyüzüne. Katalunya’dan taşıp gönüllere sızdılar. “Tarihin en iyi futbol takımı” tamlaması onlara verildi birçokları tarafından. Ancak her güzel şeyin olduğu gibi bunun da bir sonu olacaktı. Kirletilmiş dünya düzeninde (futbol da dahil) yalın ve güzel kalarak yaşamanın olasılığı yok denecek kadar azdı. Bunu en çarpıcı şekliyle kelebekler anlattı bize. Muhtemelen bu yüzden Barça’ya dair son yazı olarak kalacak bu da. Guardiola ile başlayıp Guardiola ile bitirmek bu güzel futbol hikayesine kesinlikle yakışacak.
<br />
<b><br />27 Nisan, Lanetli Gün, Basın Toplantısı</b><br />
Guardiola’nın ayrılacağı haberi bir gün öncesinden sızmıştı ama bunu onun ağzından duymadan inanmak Tanrı’ya kayıtsız şartsız inanmaktan daha öte bir şeydi o an. Oksijen tüpünü bir silaha dönüştürecek kadar ironik bir bekleyiş oldu, soluklar tutuldu. Barça TV’nin basın toplantısına canlı bağlantı öncesi Coldplay’den “Fix You” şarkısı eşliğinde Pep karelerine yer vermesi söylenecek sözlerin değerini düşürdü. Guardiola’nın Coldplay hayranlığı, Coldplay’in Guardiola hayranlığı biliniyordu, “Viva La Vida” Barça’nın şampiyonluk şarkısıydı da “Fix You” şarkısının sözlerinin bu denli dikkatlice seçilmiş olması tahrip ediciydi. 300 bine yakın insan seyredecekti. <br />
<br />
Pep futbolcuğu dönemi, 11 Nisan 2001’de Barça’dan ayrılacağını açıklamış ve 27 Nisan’da takıma veda etmişti. Uğursuz bir gündü, 11 sene sonra, 2012’de yine bir ayrılık kararı verildi o günde. Her ikisinde de günlerden Cuma’ydı, karanlık alabildiğine uzanmaktaydı, Güneşli Pazartesiler’den bu yana.
Puyol, Xavi, Valdes, Iniesta, Pique, Pedro, Busquets ve Fabregas oradaydı. Esasında Guardiola yaklaşık iki saat önce başlayan antrenmanda oyuncularını sezon sonu ayrılacağı hususunda bilgilendirmişti, haberler bu yöndeydi ve onlar Pep’in tarihi basın toplantısında yer almak istedi. Yüzlerinden düşen milyon parçaydı, yakınlarını kaybetmiş biri gibi üzgün ve şaşkınlardı.
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBTSxseAbLv0pglshj-41_H6BpTW93XzUlLzcoG3vEzmcMK6IywZ2RdcmGAENAlud3ycapzjVKQhSEkT4cyYaomIkowzSV_XlCwNyMKzPmTccYzmD0rPDIpFtPXuqHRpJXlLTvY1PKM5M/s1600/568233898.png" imageanchor="1"><img border="0" height="207" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBTSxseAbLv0pglshj-41_H6BpTW93XzUlLzcoG3vEzmcMK6IywZ2RdcmGAENAlud3ycapzjVKQhSEkT4cyYaomIkowzSV_XlCwNyMKzPmTccYzmD0rPDIpFtPXuqHRpJXlLTvY1PKM5M/s400/568233898.png" width="400" /></a></div>
<br />
Ve Pep döneminde futbol tarihinin en iyi oyuncusu haline gelen Leo Messi, basın toplantısında kameraların futbolcuların yüzlerine odaklanacağını ve böyle bir kare vermek istemediğinden gelmemeyi tercih ettiğini belirtti. Duygusal bir hezeyan yaşadığını da ekliyordu sözlerine. Guardiola’ya bütün kalbiyle teşekür ediyordu, profesyonel ve özel yaşantısında ona verdiği her şey için.
Rosell sözü aldı ve “Pep Guardiola önümüzdeki sezon bizimle olmayacak” dedi. “Bize yaşattığı bütün mutluluklar ve getirdiği hiçbir zaman sorgulanamayak futbol modeli için teşekkürler” şeklinde tamamladı sözlerini.
Sıra kararı alanın kendisindeydi. “Geçtiğimiz haftalardaki karışıklık için özür diliyorum, her zaman kısa süreli kontratlar istedim çünkü Barça’da beklentiler çok yüksek. Şimdi iki kulvarda yarış dışı kaldık ve bunu açıklamak için iyi bir zaman. Sebep çok basit. Dört sene, herkesi çok yoruyor. Yeni bir antrenör benim artık veremediklerimi verecektir. Benim için bu kararın kolay olmadığını anlamanızı isterim. Ama kararımın sebeplerini size yine de açıklamak isterim. Her zaman kısa dönem sözleşmeler istedim. Barça’da dört sene teknik direktörlük sonsuzluk gibi. Ekim ayında başkan ve sportif direktöre artık zamanımın sona yaklaştığını söyledim. Dört sene çok fazla. Her şeyimi verdim ve vereceğim bir şey kalmadı ve bataryalarımı yeniden şarj etmeye ihtiyacım var. Şu an ilk sezonumdaki gibi hissetmiyorum, Barça bunu hak etmiyor. Beklentiler büyüktü, çok fazla dinlenemedim. Kendimi toparlamamın tek yolu uzaklaşmaktı. Aksi durumda birbimize zarar vererek ayrılacaktık. Çalışılabilecek en iyi konumu bıraktığımı biliyorum. Başardığımız sonuçlardan çok memnunum. Harika oyuncuları çalıştırmaktan dolayı kendimi ayrıcalıklı hissediyorum. Onlara teşekkür etmek istiyorum. Her şeyi onlar başardı. Ayrılıyorum ve artık daha fazla müdahale etmeyeceğim. Şimdi her şey Tito’ya bağlı, kenara çekiliyorum. Kupa Finali’ne kadar buradayım. Önümüzdeki sezon fiziksel olarak burada olmayacağım ama Tito’nun bana ihtiyacı olursa oradayım. Futboldan çok daha önemli şeyler var hayatta. Dinlenmeliyim ve belki bir gün hadi antrenman yapayım diyebilirim veya demem. Hayat beni nereye götürecek, göreceğiz. Başkan bana bazı şeyler önerdi ancak araya mesafe koymalıyım. Zamana ihtiyacım var ve Barcelona'dan 60 km. uzakta doğmuş birisi için Barcelona teknik direktörlüğünden daha büyük meydan okuma olamaz.”
<br />
<b><br />“Siz Benim Neden Kaçtığımı Nerden Bileceksiniz?”</b>
<br />
Kaçmak, korku ve endişeler arasında, çekinceler taşıyarak, başarısızlık kisvesi altında bir saklanma gibi değil, kaçmak, cesurca, güzellikler bırakıp ve başarıyı apolet olarak cekete asarak. Pep Guardiola kaçtı bu futbol ortamından, dayanamadı, yaşlandı, saçları ağardı, döküldü, rekabeti savaşa çevirenlerle mücadele etmekten yoruldu.
Amacı “dünyanın en iyi teknik direktörü olmak” değil keyif alarak oynayıp kazanmak olan, başarmayı da sevseler, başarmaktan çok başarıya giden yoldan zevk duyan birçok isim de benzer yollardan geçti, benzer şekilde yoruldu, köşesine çekildi, geri döndü, mutlu olamadı, sağlığını yitirdi. Guardiola, güzel atlara binen güzel insanların kaderinin gitmek olduğunun bilincindeydi. <br />
<br />
Baba, oğul ve kutsal ruh üçlemesinin başlangıcı Johan Cruyff, 1988-96 arasında Barça’yı çalıştırırken kalp krizi geçirmişti. Katalanlardan ayrıldıktan sonra bir daha takım çalıştırmadı, danışman olarak kaldı. Futbol tarihinin en başarılı teknik direktörü Sir Alex Ferguson ölümden korktuğu için çalışmayı sürdürdüğünü söyledi. Brian Clough, çok uzun süre çalıştı Nottingham Forest’ta ve bunu sağlığını kaybederek ödedi. Bill Shankly 1974’te Liverpool’u bıraktığında 60 yaşındaydı ve yoruldum dedi. Kenny Dalglish altı sene hüküm sürdü liman şehrinde, vaz geçti, teknik direktörlüğe ara verdi yıllarca. Arrigo Sacchi, AC Milan’ın başında geçirdiği dört senenin ardından ayrıldı takımdan ve 45 yaşındaydı.
<br />
<b><br />Guardiola Neden Ayrıldı?</b><br />
Cevabı aranan soru bu ve Pep’in basın toplantısında söyledikleri çözümleme için bir nokta yaratıyor. Samimi bir şekilde yoruldum diyor, ilk sezon taşıdığım heyecanı yitirdim, vereceğim bir şey kalmadı. Onu yoran, heyecanını bitiren etmenlere bakmak gerekiyor öyleyse;
<br />
<br />
Guardiola yöntemi daha çok önemseyenlerdendi. Bunun yanı sıra naif bir karaktere sahip idi. Dört senelik süre zarfında hakemler hakkında hiç konuşmadı, rakip takım teknik direktörlerine cevap vermedi, polemik yaratmak istemedi, hep işine odaklanmaya çalıştı. Böylelikle baskı unsurunu azaltacaktı. Ancak başarının sürdürebilir olma zorunluluğu onu da elbette etkisi altına aldı. Oysa ilk iki sezon böyle değildi, bunu kenardaki hal ve tavrından, söylemlerine yansıma biçiminden rahatlıkla çıkarabilirdiniz ya da saçından. Ne olduysa 2010’daki Inter maçından sonra gerçekleşti, kırılma anıydı. (Barça, Madrid’e finale gidememişti) Çünkü o adam, Jose Mourinho, Real Madrid’in başına geçmiş ve kusursuz kombinasyon sağlanmıştı. 2010 sonunda 5-0 ile verilen futbol dersi, Portekizli tercümanı derinden sarsmıştı ve soğuk savaş dönemi başladı, akıl oyunlarıyla. Sahada yaşanacak olanlar da en az savaş kadar yaralayıcıydı.
Pep Guardiola futbolun çirkin, diğer yüzüyle orada tanıştı. C. Ronaldo topu alıp taç kullanmak için geldi, Pep refleks olarak topu tutmuştu, tam verecekken itiliverdi. Böyle bir tepkiyle ilk kez karşılaşıyordu. Üstelik Ronaldo, havalı, egosu törpülenmemiş bir oyuncu olmasına karşın bu tarz saha içi tartışmalarına pek girmeyen bir isimdi. Birdenbire ortalık karıştı. Katalanlar, kendilerinin en büyük temsilcisi Guardiola’yı koruma yarışına girdiler. Ortalık durulmadı ama gerginlik had safhadaydı ve maç sonuna da taşındı. Futbol ve skor olarak ezilen Madrid & Mourinho (kariyerinin en ağır ve farklı yenilgisiydi, tarihin en güzel futbol maçı tanımı getirildi daha sonra) Ramos insanlıktan çıktı, Messi’yi sakatlamaya çalışan bir tekme salladı, toz duman oldu her şey, birbirlerinin üzerine yürüyenler İspanya Milli Takımı’ndan yakın arkadaşlardı. (O yaz Dünya Kupası kazanmışlardı hem de) Puyol, Xavi, savaş vardı adeta.
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhjmd0I_UzSKDL35sS0A6IGzJobwOIunR5LFQ2swJDLz_vje7E3KM-cbj1cR9NkxLFzinU5092eZvS_r65_o_NFsuj-9XIQsap4zn9_6v_YQsyGg6ce-Gw9c0YmAY8Uh0xWc70WucJs9Cw/s1600/ArfEohNCIAAE8Z6.jpg" imageanchor="1"><img border="0" height="223" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhjmd0I_UzSKDL35sS0A6IGzJobwOIunR5LFQ2swJDLz_vje7E3KM-cbj1cR9NkxLFzinU5092eZvS_r65_o_NFsuj-9XIQsap4zn9_6v_YQsyGg6ce-Gw9c0YmAY8Uh0xWc70WucJs9Cw/s400/ArfEohNCIAAE8Z6.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı açıktı, Jose Mourinho Katalunya topraklarına ayak basmıştı çünkü, en çok nefret edildiği yere. O gece büyük bir intikam alıyordu Blaugrana ancak bunun Guardiola’nın ayrılmasına kadar gidecek bir sürecin başlangıcı olacağını kimse aklından bile geçirmiyordu. Barça o gün aldığı liderliği sonuna kadar götürüp zafere uzanmıştı ama yıpranmaya engel değildi başarı. RFEF, Madrid ve Mourinho, 2010-11 sezonu çeşitli yollara başvurdu, bunların pek çoğu geleceğe yatırım olacaktı. El Clasico'dan bir hafta sonra Osasuna maçı, önce Federasyon kulüple anlaşıp gitmemeyi onayladı, ardından karardan vazgeçip durumu geç bildirdi ve Barça maç başlangıcına yetişemedi. En zavallı kısmı da maça gidilmezse 3 puan silinme tehdidinde bulunulmasıydı. Ocak 2011’de La Masia’dan A Takım’a çıkan ilk mezun Angel Pedraza hayata gözlerini yumuyordu. Pep ve Tito için üzücü bir haberdi. Ballon D'or ödül töreni vardı birkaç gün sonra. Xavi, Iniesta ve Messi adaydı, sonunda La Masia kazandı. Mourinho ve Madrid medyası nifak tohumları ekmeye çalıştı, Messi ödülü alınca. Hak etmediğini söylediler, Casillas İspanya'dan takım arkadaşlarını kolluyordu. Kısa süre önce Inter'den kovulan Benitez'le alay eden (onu iki kez yarı finalde eleyen Liverpol ile) ve ayrıldıktan hemen sonra Chelsea'yi finale taşıyan Avram Grant'ın kendisiyle alay etmemesini hiçbir zaman anlayamayacak bir adamın Barça'daki arkadaşlığı bozması beklenemezdi. Takım daha uçakta yan yana poz verdi, dosta düşmana karşı bir aradayız, biz yılmayız mesajını iletti. 24. hafta Bilbao maçında Madrid medyası akıl almaz bir işe kalkıştı. Alves'in içersinde yer aldığı bir ofsayt pozisyonunun fotoğrafında montaj yaparak Barça aleyhine gündem oluşturmak istendi, ters tepti ve özür dilediler. Doping suçlamaları vardı sahnede. Dünya ve Avrupa şampiyonu ülkelerinin iskeletini oluşturan oyuncuları, kendi liglerinde doping almakla itham ettiler. Kafayı sıyırmışlardı artık futbol dışı işlerle çünkü Barça sahada durdurulamıyordu ve Real Madrid bu yöntemleri hakikaten çok iyi biliyordu. Tüm bu tartışmalar ve boş yere gündem meşgul eden olayların arkasında kalan Real Madrid maçlarında yapılan hakem hatalarıydı. Villarreal ve Valencia iç saha maçlarından sonra çetele tutmalara bırakıldı, ağır geliyordu bünyeye, mide kaldırmıyordu. Sarı denizaltıların kulübesiyle Jose Mourinho'nun yaşadıkları anlatıyordu olan biteni ve "canım ne var, adam sevinmesin mi attığı gole, o kulübenin orda bilmemneyi oturuyormuş o yüzden oraya gitmiş" diyerek onu savunanlar vardı hala, onun niyetini ne olduğunu çözemeyecek saflıkta bir bakış açısıyla. Nisan 2011’de 4 maç El Clasico geldi çattı, herkes futbol karnavalı bekliyordu, unuttukları bir faktör vardı, sadece kazanmaya endeksli bir tercüman. Bolca gerilim, El Clasico meydan savaşları. İlk iki maç çok büyük olaylar çıkmadı, ilk maç stresten uzak bir ortamdaydı, Mourinho aşırı defansif kadrolarla stratejik denemeler yaptı ve Kral Kupası'nda biraz da hakemin Pepe ve türevi oyuncuları ısrarla sahada tutmasıyla başarılı oldu. "Sıradan biri" aynı taktikle -bolca faul, faulle karışık topa girme, rakibi sindirme, topa gelirken bile korkutma gibi çiğ düşünceler- ŞL'ni de geçeceğini düşünüyordu, Avrupalı hakemler İspanyollardan farklıydı, cezayı kestiler, oyundan atıldı Pepe & tercüman. UEFA'yı suçladı küstahça. "Por que" deyimi eklendi futbol literatürüne. Guardiola'nın elini sıkmadı. Sergio'yu ırkçılıkla suçladılar, aklandı. Devre arası soyunma odasına girilirken oyuncular birbirine girdi, kavga çıktı koridorda. Maç öncesi basın toplantısında Pep belki de kariyerinde ilk defa akıl oyunu denedi. "Puto amo" diyordu Mourinho için. Yıpranmanın boyutunu anlamak adına önemliydi bu sahne. Çok zorlu bir 18 gün yaşadık dedi sonra Pep. Başarmıştı ama bir şeyler alıp gitmişti o dört maç bedeninden ve zihninden. <br />
<br />
Ve elbette Abidal, karaciğerinde tümör bulunmuştu ve iki ay sahalardan uzak kaldı. Bir başka faktör yıpranmaya dair. Guardiola’nın sırt ağrıları sebebiyle bir maça hastaneden gelmesi de unutulmamalı. Kulübede otururken acı çeken hali hala gözlerimizin önünde.
Mourinho saha içinde sürekli geliştirdiği dikine geçiş futbolunun yanında saha dışı unsurlara da ihtiyacı olduğunun farkındaydı. Önümüzdeki sezona hazırlanıyordu. Yaptığı en çarpıcı ve gözden kaçan iş Ronaldo’nun gol kralını olmasını sağlamak ve Messi üzerinde psikolojik baskı oluşturmaktı 2011-12’de. Üstelik kendi oyuncusuna da güven aşılayacaktı, başardın, yine başaracaksın, sen daha iyisin deme argümanını yaratmıştı sonunda. (Ronaldo’nun bu sezonki performansı, neredeyse her El Clasico gol atması, son maç galibiyet golü ve sakin olun, ben buradayım mesajı tamamen Mourinho’nun Mayıs 2011’i doğru yönetmesiyle ilintilidir)
ŞL yarı final maçları sonrası (Madrid elenip Barça devam edince) 34. hafta sonunda Barça 89, Madrid 81 ve Messi 31, Ronaldo 29 gol kaydetmişti. Barça'nın odağı 15 gün boyunca El Clasico serisindeyken Wembley'e kayıyordu bu haftadan sonra. 35. hafta, şampiyonluğu Camp Nou'da kazanma uğraşıyla tam kadroya yakın bir onbirle sahadaydı Barça, Messi, Iniesta ve Xavi barındıran. Madrid'se biraz eziyet edercesine şampiyonluğu geciktirmek istiyordu, onlar da tam kadroya yakın bir onbirle sahaya çıktılar ve Ronaldo 4 defa ağları buldu. 3 hafta kala 8 puan fark korundu. Burada asıl mesele 2 - 0'dan sonra gol atmaya ihtiyacı olmayan Barça'yla, elinde kupadan başka hiçbir şey bulunmayan Madrid'in açlığını karşılaştırmamaktı. 36. hafta şampiyonluk için sahadaydı takım, ideal onbir yakınlığında bir kadroyla, Iniesta yoktu sadece ve beraberlik yetiyordu, buna göre oynadılar, zorlamadılar hiç, son 18 dakika orta sahayı geçmediler, izleyenlerin dikkatini çekmiştir. Madrid de nerdeyse tam kadro sahadaydı, Ronaldo 3 gol daha attı. 37. ve 38. haftalarda Barça tamamen yedek ağırlıklı oyuncularla sahaya çıkarken, Mourinho biraz da kaybedilen ŞL sonrası oyuncularını dinlendirmeyerek takımın sezonu en üst limitlerinde bitirmesini istedi. Ronaldo 4 gol daha attı son 2 hafta ve gol sayısını 40 yaptı, Messi'yse 31'i geçemedi. Barça 95, Madrid 102 gol kaydetmiş oldu. El Clasico serisinin ilk gününden bu yana -31. haftadan- Madrid 29 gol atarken Barça sadece 10 defa ağlarla buluşturdu topu.
Katalanlar, çok temiz ve ezici bir oyunla Man Utd’yi de alaşağı edip Şampiyonlar Ligi’ni de kazandılar. Sessiz geçen ilk iki senenin ardından üçüncü sene yalnızca futbola kanalize olamamıştı Pep ama yine de başarılıydı, unutuldu pek çok yaşanan şey çünkü Barça durdurulamıştı nasıl olsa. Oysa kafası rahat değildi artık Guardiola’nın. <br />
<br />
2011 yazı gerilim artıyordu, İspanya Süper Kupası’nda yine karşı karşıya iki ekip. İlk maçı Madrid hak etmesine karşın kazanamıyordu, Barça lige hazır değil, Amerika’da çalışmayıp turne yapmış havasında. Mourinho, Camp Nou’da ilk darbeyi vurup kusursuz bir sezon planlıyor ancak öyle olmuyordu. Maç içinde Messi’ye anlamsız bir hareket yapıyordu. (Kokuyorsun minvalinde) Yine sert geçen bir maç ve sonunda olan oluyordu. Marcelo büyük bir hırsla Fabregas’a çift dalıyordu. Oyuncu yerde kıvranırken Jose tekme atmak için yanına geliyor ve Tito’nun gözüne parmağını sokmaya çalışıyordu. Olay travma noktasında.
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLM1221-RyMAlpNLs8IBEdT0rgYN4DaZBF2nPJmcrQaikOe2LIfoD9P3eGMVVQSEJHo-skzWCrMEcGa4qRyr6NiDrp4nBmou2QnNziz10eQTDiJl-aZyPF1O4CLAUm2DzjZ2k4k43fLXs/s1600/Tito-Vilanova-008.jpg" imageanchor="1"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLM1221-RyMAlpNLs8IBEdT0rgYN4DaZBF2nPJmcrQaikOe2LIfoD9P3eGMVVQSEJHo-skzWCrMEcGa4qRyr6NiDrp4nBmou2QnNziz10eQTDiJl-aZyPF1O4CLAUm2DzjZ2k4k43fLXs/s400/Tito-Vilanova-008.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Sezon ilerliyordu, Barça geriye düşüyordu puan olarak ama daha çok erkendi. Ekim ayında bu kez kanser teşhisi yardımcı antrenör Tito Vilanova için koyuluyordu. Bir darbe de ondan geliyordu. Bernabeu’de kazanılan 1-3’lük zafer sonrası el sıkmaya alışık olmayan Mourinho, Tito’nun yanına gidiyordu. Japonya’dan kupayla dönülüyor ancak Villa sezonu kapatıyordu. FIFA Balon D’or ödülleri sahiplerini buluyordu 2012 Ocak ayında. Guardiola yılın teknik direktörü seçiliyordu. Madrid – Barça Kral Kupası’nda karşı karşıya geliyordu. Pepe Messi’nin eline basıyordu kasten ilk maçta. Çok büyük tepki toplayan ve maçın da önüne geçen Pepe, kulübün resmi internet sitesinden özür diledi ve bilinçli olarak bu hareketi yapmadığını belirtti. Alenen yalan söylüyordu. Portekizli de oyuncum öyle diyorsa ben ona inanırım diyerek tarafını doğrudan, ahlaktan yana değil her zaman olduğu gibi menfaatten yana kullanıyordu. Bunu yaparken bir de Guardiola'nın Sergio'yu geçen sezon Marcelo'ya ırkçı söylemde bulunduğu iddiasında oyuncuma inanırım demesine bağlıyordu. Orada görüntüler Real Madrid TV'den alıntıydı, şahit yoktu ve ağzı kapalı bir oyuncunun ağzı okunmaya çalışıldı. Ne dediğini bilemeyiz ancak UEFA da kesinlik olmadığı için cezaya gerek duymadı. Pepe'nin bilinçli olarak ele basmasını -ölçüyor, biçiyor, ele bakıyor, hakeme bakıyor ve an gelince basıyor- Mourinho'nun iddia olarak kalan bir olayı eşleştirmeye çalışması yine akıl oyunuydu ama ucuzdu. Birisi kesin, diğeri şüpheli, hatta aklanmış bir eylemdi. Madrid medyası Pepe'nin cezalandırılacağı haberlerini yaydı ancak itibar etmedi Mourinho ve turun ikinci ayağında sahadaydı arkadaşlarını kasıtlı olarak sakatlamaya çalışan karaktersiz oyuncu. Camp Nou’daki ikinci maç 2-2 sona eriyor ve ilk maçı 1-2 kazanan Barça tur atlıyordu. Kıyamet orada koptu. Lass Diarra’yı atmayan hakem suçlanmaya başlanıyordu bir anda. Madrid oyuncuları sahayı hemen terk etmeyip hakemin etrafını sarıyordu. Guardiola maçtan sonra Mourinho'nun kendisini -bir kere daha- tebrik etmemesi ve hakemler üzerine gelen sorulara "Buna hakkı var, turun ilk ayağındaki galibiyetimizi tebrik ettiği için minnettarım. Madrid'e karşı oynuyorsanız iki maç ilk ayaktaki gibi oynamayı bekleyemezsiniz. Hakemler birçok Madrid oyuncusunu atmadı mı? Onlar en iyisini yapmaya çalışıyor, bunları aşmalıyız. Karşılaştığımız en iyi Madrid miydi? ŞL eşleşmesinde de çok iyiydiler, onlar her zaman güçlü ve farklı alternatifleri var." diyerek cevap veriyordu. Casillas maç sonu tünelde hakeme "Barça'nın partisine katılabilirsin" söyleminde bulundu ve daha sonra bu yorumu o anın sıcaklığıyla yaptığını belirtip hakemden özür diliyordu. Mourinho ise otoparkta hakemleri beklerken yakalanıyordu. <br />
<br />
El Clasicolar da atlatılıyor ancak Guardiola yıpranmaya devam ediyordu. Genç Katalan gazeteci Dani Montesinos bir trafik kazasında hayata gözlerini yumuyordu. Çok sevilen bir figürdü. Abidal 2012 Şubat’ında karaciğer nakli için futbola ara vermek zorunda kalıyordu. Sakatlıklar ve formsuzluklar sonrası takım Madrid’in 10 puan gerisine düşmüştü. İşler iyi gitmiyordu ve Real maçlarında yapılan hakem hataları çok can sıkıcı bir hal almayı çoktan geçmişti. Rayo önünde 19. dakikada Ramos ceza sahası içinde rakibine doğru hamle yapıp kasten dirsek vuruyor, kırmızı kart ve penaltı, verilmiyordu. Rayo'dan Piti: "Hakemler her hafta Madrid'i kolluyor. Birileri reaksiyon göstermeli, bu böyle gidemez. Madridliler'in istediğini yapabilmesi sinir bozucu. Hakemlerin kart göstermekten neden korktuğunu anlayamazsınız. Hakemler Madrid aleyhine düdük çalmaktan korkuyor çünkü Mourinho onları otoparkta bekleyecektir." şeklinde çok ağır ithamlarda bulunarak isyanını dile getirdi. Daha önceleri, Levante'den Cabral: "Bernabeu'de hakkımız çalındı. Barça önündeki 10 puanlık farka dair konuşacak çok şey var" demişti.
3 Mart’ta oynanan Barça – Gijon maçında ise yer yerinden oynuyordu. İkinci yarı başlıyor ve ilk pozisyonda kıyamet kopuyor. Faul bile yok, üstelik son oyuncu yorumu da hatalı. Pique kırmızı kart görüyor. Her şey bununla da sınırlı kalmıyor. Marca'ya göre Barça'nın üç penaltısı çalınmıyor, skandal. Pique kırmızı kart kararının, devre arası hakemi çalınmayan penaltılar sebebiyle eleştirmesi kaynaklı -kasıtlı- olduğunu söyledi. Yani hakem devre arası bileniyor ve ilk pozisyonda intikam alıyordu, sıradışı. RFEF (Royal İspanya Futbol Federasyonu) Pique'nin maç sonrası yaptığı yorumlardan dolayı ceza alacağını belirtince İspanya futbolu yangın yerine dönüyor. Katalanlar sonunda yeter artık diyor, isyan bayrağı açıyorlardı. Çünkü RFEF daha önce otoparkta hakem bekleyen Mourinho ve 2-2 biten Kral Kupası maçından sonra hakeme "Barça'nın kutlama partisine katılabilirsin" diyen Casillas'a soruşturma açmamış ve ceza vermemişti. Bu sezon hakem hatalarından çok canı yanan ve sessiz kalan Barça, Pique olayındaki çifte standart sonrası suskunluğunu bozmuştu. Barça resmi sitesinden "oyunun kurallarını öğrenmek istiyoruz" temalı sert bir bildiri yayınladı. Kulüp Kral Kupası toplantısına katılmama kararı aldı. RFEF protesto ediliyordu. Katalan medyasının manşetlerini "Savaş" başlığı süslüyordu o hafta boyunca. Hakem komitesi sözcüsü Jimenez'in, G. Franco'nun anti-Katalan faşist partisi Falange üyesi olduğu ortaya çıkarıldı. Franco öleli çok oldu ama gölgesi hala futbolun üzerine düşmekteydi.
Maç sonu tüm bu olumsuzluklar yaşanırken arka planda bir başka skandal daha mevcut ve artık gizlenemez boyutlardaydı. Federasyon, Barça vs A. Bilbao Kral Kupası finalinin nerede oynanacağına dair karar veremiyordu, Madrid baskısından. Tarihte ilk kez Kral Kupası'nda finale çıkan iki takımın talep ettiği stadyumda maç oynamasına ev sahibi -Real Madrid- karşı çıktı. Barça ve A. Bilbao en çok seyirci alan tarafsız saha olarak S. Bernabeu isteğinde bulunmuşlardı, özel bir amaç yoktu. A. Bilbao başkanı Urrutia "Endülüs'te oynayalım, Katalan ve Basklıların Euro'su Madrid'e gitmesin" (ekonomi yollu) mesajı iletti. Guardiola da hakemler hakkında konuşmayacağını, daha iyi oynamaya çalışacaklarını belirtip yalnızca federasyonun ceza kriterleri neler bilmek istiyorum ve bu konuda yönetime katılıyorum diyerek aslında usulsüzlüğü gözler önüne sermek istedi. Pep'in sözleşme yenilememe sebebi olarak La Liga'da Madrid'in aşırı şekilde kollanmasından duyduğu rahatsızlık ve bunun verdği yıpranma gösteriliyordu Mart 2012’de.
İşler öyle zıvanadan çıkıyor ki Madrid zorlu Betis deplasmanında ve ev sahibinin iki penaltısı verilmiyordu, biri skor 2-2 iken ve diğeri 90+2'de. (Ramos ve Alonso'nun pozisyonları) ve Real 3-2 kazanıyor. Mourinho’nun takımı bu andan itibaren tökezlemeye başlıyor ve 6 puan bırakıyordu El Clasico öncesi, fark dörde düşmüştü. Bütün bir sezonun kaderi üç maçlık bir haftaya bağlandı. 18 – 25 Nisan arasında Guardiola, Mourinho’nun elini sıkmaya gittiğinde, Portekizli yüzüne bile bakmadan gerçekeleştiriyordu bu eylemi. Londra’da iyi bir oyunun ardından kaybeden Katalanlar, Camp Nou’da Madrid’e karşı çok dağınık bir oyun sergileyip boynu bükük ayrılıyordu sahadan. Tercüman’ın 10. maçında ilk zaferiydi. Ve Chelsea Katalunya’da mucizeyi gerçekleştirip eliyordu Barça’yı ŞL yarı finalinde. Bir haftada kabusa dönüşüveriyor belki de bütün bir olumsuzluk özeti olarak geçtiğim bölümün hafızaların arkalarını atılmasını sağlayacak olan güzellik tablosu.<br />
<br />
Her şey kaybedildi, bu sezon Guardiola başarısız olarak görülebilir, nasıl baktığınıza bağlı biraz da. İspanya Süper Kupası, UEFA Süper Kupa ve FIFA Kulüpler Dünya Kupası kazanıldı, Kral Kupası’nda da finalde takım. Ligi kaybettiler ve Şampiyonlar Ligi Yarı Finali’nde gerçekten hak etmedikleri bir şekilde elendiler. Madrid & Mourinho ile yarıştıkları dört kulvardan ikisinde onlardan üstte yer alacaklar, birinde geride kaldılar, diğerini de aynı seviyede bitirdiler. Ama Guardiola bütün bu sürecin sonunda bırakmak zorunda kaldı görevini. <br />
<br />
Kabul edelim, endüstriyel futbolun aradığı adam Guardiola değil Mourinho’ydu, bu yüzden biri bırakırken diğeri yoluna devam ediyor. Pep dört senede çok değişti. Sinir katsayısı arttı, daha depresif, kasvetli biri haline dönüşmeye yüz tuttu. Bunun sebebiyse son iki sene yaşananlardı. Futbol ortamı tamamen farklılaştı. Her hafta bir gerilim var, bunaltıcı bir hava oluştu, kızgınlık, öfke, aşırı ve kontrolsüz duyguların ortaya çıktığı bir atmosfer. Suçlamalar, cezalar büyüyü bozdu. Bu kadarı çok fazlaydı ve o, artık ilk zamanlar gibi rahat hissetmiyordu. Zihnini yalnızca futbol ile meşgul edemiyordu. Real Madrid ve onun avantajlarıyla, bunun yanı sıra akıl oyunlarıyla soğuk savaşı hep sıcak tutan Mourinho’nun psikolojisiyle mücadele etmekten yıldı. Barça eski Barça olmaktan çıktı son iki sene zarfında. Messi’yi ele alalım, sarı kart görmeye, rakip savunmacıya faul yapmaya başladı, artık kontrolünü kaybedebiliyor, hakemle diyaloga giriyor. Iniesta’ya, Xavi’ye göz atın, benzer şeyler göreceksiniz. Mourinho’nun futbolu zehirlemesi budur esasında.
Bir ay önce yaşanan ve en vahim atışmayı hatırlayın. Mourinho “Farklı karakterlerimize karşın, biz aynı hedefe ulaşmaya çalışan ve bunu başarmak için genellikle aynı taktikleri kullanan iki teknik direktörüz” diyordu Pep için. Kendi günahlarını Guardiola üzerinden meşrulaştırmak istiyordu. Oyuncularının futbol sınırlarını aşan sert oyunu, onlarca polemiği, Tito’nun gözüne parmağını sokması, hakemleri baskı altına alması ve daha nice olumsuz hareketini Pep de yapıyor gibi göstermek istiyordu. Guardiola “Her ikimiz de kazanmayı istiyoruz, buna şüphe yok ancak ben onun gibi davranıyorsam, bundan sonra davranışlarımı revize etmek gerekir” diyerek çok net ve sert bir cevap veriyordu. Biz aynı değiliz, yöntemlerimiz aynı değil ve hiçbir zaman da aynı olmayacak mesajıydı bu. Portekizlinin kendini aklamasına izin vermedi çünkü çok şey yaşanmıştı ve bunun bedelini Guardiola Barça’dan ayrılmayı tercih ederek öderken Mourinho’nun bunu normalleştirme çabasına da boyun eğmeyecekti.
<br />
<br />
Guardiola Barça’nın başında çok başarılı dört sezon geçirdi. Futbola büyük yenilikler kattı, deneysel işlere girdi. Teknik taktik devrim niteliğinde kararlar aldı. (anlatacağım yazının devamında) 13 kupa kazandı ve bir kupa daha kazanıp bu sayıyı 14’e yükseltebilir. “Gelmiş geçmiş en iyi futbol takımı” tabiri kullanılıyor onun takımı için ki Pep’in eseridir. Ancak kan değişikliğinin çok sevdiği Barça’nın yararına olduğunu düşündü, heyecanı tükenmişti. Belki de haklıydı. Görevi yardımcısına bıraktı.
Hep saygın biriydi, egolarını yanında taşımayan, kompleks barındırmayan, iletişim kanalları daima açık, Barça kültürüyle yoğrulmuş ve bu kulübü temsil eden spor adamı oldu. (Johan Cruyff’u geçti sembol olma yönünden)
Onun başka bir takımda başarılı olup olmamasının önemi yok çünkü yaşamda değeri ölçülemez işler de var ve 2008-12 Barça’sı bunlardan biri.
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMHbcdgKa6rZjqGqZdWI3lVSc-aJ2UaXRb87NqTXkcBpJ6HDG4EK1Vs2vrYweLcT4r1-zPcwtB5Gd_0IlRHvhNAOZEb0wybYgT-erAnvm87XXdXQelj-aj_fXp5gB1a1tIplXof1wP_oc/s1600/AqnGmJoCIAAZGfM.jpg" imageanchor="1"><img border="0" height="250" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMHbcdgKa6rZjqGqZdWI3lVSc-aJ2UaXRb87NqTXkcBpJ6HDG4EK1Vs2vrYweLcT4r1-zPcwtB5Gd_0IlRHvhNAOZEb0wybYgT-erAnvm87XXdXQelj-aj_fXp5gB1a1tIplXof1wP_oc/s400/AqnGmJoCIAAZGfM.jpg" width="400" /></a></div>
<b><br />Josep “Pep” Guardiola: Bir Teknik Direktörden Daha Öte</b><br />
Elbette hikaye Cruyff'la başlıyor. El Periodico gazetesine yazdığı bir makaleye göz atalım kısaca;
<br />
<br />
"Di Stefano'nun Madrid'i ya da 70'lerin Ajax'ı gibi, Pep'in Barça'sı da futbolu yeniden keşfetmemizi sağlıyor. Futbol tarihinde bir devir olarak nitelendirilecekler mi? O yolda ilerliyorlar ve eğer Mayıs ayında Şampiyonlar Ligi'ni kazanırlarsa, bu tartışmalar sona erer. 3 yıl içersinde 2 Final ve 1 Yarı Final, yeterli olmalı! Lig şampiyonluğu ya da Şampiyonlar Ligi'ni kazanamazlarsa da bu takım futbolda yeni bir dönem yarattı aslında. Atılan gollerin çokluğundan, yenilen gollerin azlığından, rekor puanlardan, istatistiklerden ve kupalardan bağımsız olarak.
Asıl devrim futbol oynama şekilleri ve bunu kendilerine özgü oyuncularla yürütmeleri üzerinedir. Sürekli kazanmak olmadan bir döneme imza atılabilir mi peki? Buna inanıyorum, 1974 Hollanda takımı hala övgüyle anılıyor. Total futbol kavramı hiç Dünya Kupası kazanamayan Hollanda takımıyla doğdu. Savunmacıların hücum, hücumcuların savunma yaptığı, topun bizde olduğu, topa hükmedip etrafa taşıdığımız bir oyun şekli. Benim sağa, senin sola gittiğin, sabit bir santrforla ya da santrforsuz. Hep topa sahip olarak ve ritimle. Enerjimizi koruyup, sürekli kaybedilen topları takım halinde kazanarak ve daima rakibin ceza sahasının civarında bulunarak.
Ve otuz küsür yıldan sonra total futbol, Barça'nın sergilediği oyundur. Eski, klasik 10 numaranın, sabit 9 numara gibi görev aldığı -Messi'nin üçlünün merkezinde oynayıp santrforsuz yapı sunmasına atfen- veya sağ bölgede kanat oyuncusu gibi davrandığı, hatta sadece 9 numara değil, en iyi sol bekler gibi hamlelerde bulunduğu bir düzen, 21. yüzyılın total futbolu, daha iyi bir versiyon. Merkez savunmacıları, hücuma birçok orta saha oyuncusundan daha iyi top taşıyabiliyor, ekstra kısa orta saha oyuncuları, aşırı teknikleriyle, birlikte kusursuzluk yaratabiliyor, forvetleri 7, 9, 11 numara gibi davranabiliyor ve ayrıca savunmanın ilk hattını oluşturuyorlar, çünkü kaybedilen topları kazanmak için o an bunu yapmaları gerektiğini görüyorlar.
Futbol oyununda devrimdir bu ve futbol tarihinde devrimler çok fazla değildir.
İlk Rüya Takım -Cruyff dönemi- ve sonrasındaki Rijkaard döneminden bir adım ilerisi. Sacchi'nin Milan'ı da bir adım öteye gitmişti ancak Guardiola'nın liderliğindeki Barça daha çok ilerledi. Ve ısrar etmem gerekiyor, kupalardan, şampiyonluklardan konuşmuyorum. Sadece yaşanan anları referans gösteriyorum, pek çok muhteşem rastlantıyı -teknik adamlar, oyuncular, cesur düşünceler ve oyun tarzı- barındıran.
Guardiola tarafından olası kılınan ve La Roja'nın -İspanya- da bundan yararlandığı -1 Dünya Kupası, 1 Avrupa Şampiyonluğu- devrim, pek çok unsurun bir araya gelmesiyle ortaya çıktı. Müthiş bir takım ruhu, yeryüzünün en iyi oyuncularının varoluşu, hücum düşünen cesur bir teknik direktör ve taktiksel olarak becerikli bir grup oyuncu. Bu takım gibi oynayabileceğine inanan varsa, yanlış söylemeyebilir ama en azından bunu yapmalarını bekleyebiliriz onlardan."
<br />
<br />
1973 yazı, futbol tarihinin kaderinin değiştiği en özel anlarından biriyle hatırlanıyor hala. Ajax'ı üç yıl üst üste Avrupa'nın zirvesine taşıyan adamın, Maradona'dan önce en yetenekli olanın, Johan'ın, Barça'ya imzasıyla. Bir kağıda kalemle atılan bir şekil, anlamlı / anlamsız çizgiler bütünlüğü. "Devrim vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi" sözünü kıskandırırcasına bir eylemdi aslında o imza. Etkisi yıllar sonra bile hissedilen bir güzellik. Johan Cruyff'la FC Barcelona'nın buluşması.
En çarpıcı tarafını, basına Barça'yı Madrid'e tercih ettiğini çünkü bir diktatörle -Franco- ilişkilendirilen bir kulüp için oynayamayacağını anlatarak ortaya koyuyordu. Katalanların gönlünü bir çırpıda kazanıyordu. Barça'nın makus talihini yenmesini sağlıyor ve 1960'dan bu yana şampiyon olamayan kulübü zirveye taşıyordu. Bernabeu'de Madrid'i 5-0 yeniyordu takımı. Ve oğluna bir Katalan ismi Jordi'yi veriyordu.
1979 yılında kurulan futbol akademisi -La Masia- düşüncesi Johan'a aitti, Futbol tarihinin yeniden yazılacağı kütüphaneydi orası. Ve hikayenin başlangıcında yer alan çocuk, Joseph, 1984 yılında, 13 yaşında yolunu tutacaktı futbol okulunun.
(Baba, oğul ilişkisi gibiydi, bu yüzden Pep Guardiola'nın hikayesi Johan Cruyff'la başlar, oğlu anlatmak için önce babayı biraz tanımak gerekir, aralarındaki ilişkiye bakmak, bağlantı noktasına.)
Daha sonra top toplayıcı olacaktı Camp Nou'da, hayallerini süsleyen atmosferde. Tarih 16 Nisan 1986 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası Yarı Final ikinci maçında ilk maçı 3-0 kaybeden Barça rövanşta Göteborg’u 3-0 ile geçince maç uzatmalara sonra da penaltılara gidiyordu. Son penaltıyı Victor Munoz gole çeviriyor ve Katalanlar 1961’den sonra ikinci kez finale yükseliyordu. Munoz’un sevinç sahnesinde sahaya dalıp fotoğrafa giren çocuk Guardiola’ydı. Ve 1990'da altyapıdan yetişen bir Katalan orta saha oyuncusu olarak çıkacaktı sahaya, Johan Cruyff takımın başındaydı. Yine kesişiyordu kaderleri. Üst üste 4 lig şampiyonluğu ve Avrupa Şampiyonluğu kazanan Johan'ın Rüya Takımı'nın parçasıydı. 1997 yılında kaptanlığa yükseldi. 4 numaralı forması La Masia'da büyüyen çocukların tercihiydi. Önce Xavi, sonra elinden ödül alan Iniesta ve bir sonraki kuşak Fabregas, onun gibi olmak istiyorlardı. (Cruyff'la başlayan, Pep'le devam eden bu hikayenin yolu, muhtemelen bu oyunculardan biriyle ilerde yine kesişecek)
2001'de takımdan ayrıldı, çeşitli futbol coğrafyalarında zorlu tecrübeler edinerek tekrar döndü Katalunya'ya. Cruyff'un gölgesi hala üzerindeydi kulübün. 2003 yılında seçilen başkan Laporta'ya önerdiği Rijkaard isminin başarılı olması, Johan etkisinin yayılmasına sebep oluyordu. 2007 yazında çok zor günler geçiren ve bir alt kümeye düşen FC Barcelona B takımının başına getirildi Guardiola. Takımı şampiyon yapınca ve A takımın kötü gidişi durmayınca, Pep, Rijkaard'ın yerine geçiyordu. Sadece 1 yıl içinde olması gereken yere erişmişti, artık FC Barcelona Teknik Direktörü'ydü. Cruyff'un payı vardı bu tercihlerde de.
<br />
<br />
La Masia'dan yetişen, top toplayıcılık yapan, Cruyff'un rüya takımında yer alan, kaptanlığa yükselen, koluna senyerayı takan, oyun zekası gelişmiş iyi bir orta saha oyuncusundan daha doğru bir seçim olamazdı FC Barcelona için. Katalan Milli Takımı idealine sürekli vurgu yapan iflah olmaz bir Katalandı aynı zamanda. Kulübün ve şehrin değerlerine körü körüne bağlı, 30 yıllık sürecin tamamına yakınını yaşamış, içinde yer almış bir adamdı. Ondan daha iyi bu kulubün işleyişini bilen, tanıyan olamazdı.
1 yıl Barça B’yi çalıştırmasının yararını, Rijkaard sürecini yakından takip etmekle görecekti. Gelir gelmez beklenmeyen operasyonlara girişti, Ronaldinho & Deco’yu gönderme cesareti bunlardan sadece biriydi. Messi'ye benimle her maç gol atacaksın diyaloguna girmesi, nevi şahsına münhasır bir planı olduğunun göstergesiydi. Guardiola, Rijkaard'ın hatalarını doğru teşhis edip tedavisini uygulayacak ve Barça'nın futbol kültürünün sahaya yansıtılmasını sağlayacaktı. "Futbol basit bir oyundur ve zor olan basit oynamaktır" düsturunda olduğu gibi onun yarattığı oyun tarzı aslında birilerinin zannettiği gibi en iyi oyuncuları bulup sahaya doğru görev ve yerleşimle sürmekten çok daha zor, öte bir şeydi, kolay değildi. Sadece herkes yapabilirmiş gibi gözüküyor oysa ondan başka hiç kimsenin başarabileceği bir iş gibi de durmuyordu.
<br />
<b><br />2008-09 sezonu</b><br />
Barça B’den Sergio Busquets’i A Takım’a çıkaran Pep, Alves, Pique ve Keita transferlerini gerçekleştirmişti. 4-3-3 formasyonunu benimsedi. 10 numarayı Messi’ye verdi. 2008 Avrupa Şampiyonluğu’na uzanan İspanya’yı iyi etüd etmişti o yaz ve Xavi & Iniesta denklemini keşfetmesi zor olmadı. Bu iki oyuncu önceki sezonlarda beklentilerin hep altında kalmıştı. Valdes & Puyol eleştirilerin diğer odak noktasıydı ve Barça kariyerleri bitme seviyesine gelmişti. Henry, Toure, Marquez, Abidal dibi gören isimlerdi 2008 sonunda. Guardiola her şeyi toparlayacaktı, bu takımın nasıl oynaması gerektiğini biliyordu, top sahip olarak. Messi, Eto’o ve Henry üçlüsü durdurulmaz bir hal aldı gol yollarında. (100 gol) Birbirlerini çok iyi tamamlıyorlardı. Bernabeu’deki şampiyonluk maçını 2-6 gibi tarihi bir skorla kazanıyordu Katalanlar. Gol rekorları kırılıyordu. Şampiyonlar Ligi Yarı Finali’nde çok zorlanılan Chelsea maçında Iniesta’nın hayat veren golüyle gidiyorlardı Roma’ya. Bir önceki sezonun şampiyonu Manchester United karşısında alınan 2-0’lık galibiyet ile Avrupa’nın en büyüğü olmuştu Pep daha ilk senesinde. Kral Kupası’nda da Bilbao’yu 4-1’le geçtiklerinden üçlemeyi meydana getirmişlerdi. Guardiola ilk sezonunu altı kupayla tamamladı ama aklının bir köşesinde hep zorlandığı Londra macerası kalacaktı.
<br />
<b><br />2009-10</b><br />
Topa her daim rakibinden daha fazla sahip olan takım altyapıdan gelen Pedro gibi baskıyı seven bir oyuncuyla bu kez de altı saniyede topu rakipten kazanma kuralını işletmeye başladı. Chelsea maçının etkisiyle B planına gereksinim duyup hava hakimiyeti yüksek Ibrahimovic transfer edildi. Puan eşitliğiyle girilen Bernabeu’deki şampiyonluk maçını 0-2 kazanan Katalanlar, bir kez daha ligde zafere uzanıyordu. Ancak Şampiyonlar Ligi yarı finalinde eski bir düşman, Jose Mourinho, Inter ve onlara dur demeyi başarmıştı. İlk maç için İzlanda’da patlayan bir volkan sebebiyle uçuşların iptal edilmesi üzerine saatlerce yolculuk eden takım yorgunluğun da etkisiyle 3-1’lik bir yenilgi aldı ve Camp Nou’da ultra defansif savunmayı açmakta zorlanıp maçtan 1-0 galip ayırılınca elenmekten kurtulamadı. Ibrahimovic yedeğe düştü. Birkaç maç Pep üçlü savunma denedi.
<br />
<b><br />2010-11</b><br />
Barça’nın Madrid’de Şampiyonlar Ligi finali oynamasını engelleyen Jose Mourinho artık Real’in teknik direktörüydü. Guardiola dersini çok iyi çalıştı. Zlatan ve Toure giderken yerlerine Villa ve Mascherano geldi. Messi artık sağda değil en uçta forvet olarak oynayacaktı, takım santrforsuz gibiydi. (Sahte 9) Sezona iyi başlayan Madrid, Camp Nou’daki ilk El Clasico’ya lider geldi ancak kusursuz bir oyunun ardından 5-0 kazanan Barça bir daha geri düşmeden şampiyonluğa uzandı. Kral Kupası finalinde de karşı karşıya gelen iki takımdan bu kez gülen taraf Ronaldo ile Madrid oluyordu. Üçüncü buluşma Şampiyonlar Ligi yarı finalindeydi. 18 günde toplam dört El Clasico yaşandı. Katı savunmayla Barça’yı durdurmaya çalışan Portekizli teknik adam, Pepe’yi önde oynattığı bir başka formül daha denedi ancak kupada iş gören sertlik bu kez kartları getirince planlar suya düştü. El Clasico’da bir klasik olarak anılara yerleşen Messi’nin slalomu ve golüyle Bernabeu’den 0-2’lik galibiyet çıkaran Guardiola’nın öğrencileri finalde de Man Utd’yi ezici bir oyunun ardından 3-1 ile geçince kupaya uzanmış oldu. Puyol son altı ay sakatlığı sebebiyle çok az oynadı ve bu bölümde Mascherano stoper olarak görev aldı.<br />
<br />
<b>2011-12</b><br />
Alexis ve Fabregas transferleriyle herkes Barça’nın durdurulamaz bir noktaya geleceği düşüncesindeydi ancak öyle olmadı. Topla oynamayı üç senede % 70’lere kadar çıkaran takımından beklentisi bunu daha da artırmasıydı. Bunun için Cesc’in de takıma monte edilmesini sağlayacak bir 3-4-3 formasyonuna geçişi düşündü. Alan ve yerleşim hataları, yayılım zorluğu, pas yüzdesinin düşmesi, hücum presin zayıflaması, Pique & Puyol’un sezona sakatlıkları sebebiyle geç girmesi, Pedro’nun formsuzluğu, Villa’nın Aralık’ta sakatlanıp sezonu kapaması, Abidal’ın sağlık sorunlarıyla yeniden yüzleşmek zorunda kalması, Pique’nin dibe vuran formu, Alexis’in sık sık sakatlanması ve kanatta beklenen etkiyi yapamaması, Fabregas’ın forvet arkasından orta sahaya adaptasyonda zorluklar yaşaması gibi faktörler sonrası uzun bir maraton olan lig yarışında geride kalındı. Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Chelsea duvarı biraz şanssızlık, biraz da beceriksizle aşılamadı. Kral Kupası’nda ise Madrid’i eleyip finale yükseldi Katalanlar, değerliydi. Xavi bütün sezonu sakat sakat oynadı. Thiago, Cuenca ve Tello A Takıma yükselen yeni gençler oldu. Aşırı rotasyon ve taktiksel denemeler biraz pahalıya patladı.
Pep’in Kattığı Özellikler / Bu Sezon Yapılan Hatalar / Tito’dan Beklentiler
Nereden nereye? 2004 Ocak ayında Madrid'in 18 puan gerisinde, istifası beklenen iki isimdi Laporta ve Rosell, iki yakın arkadaş. Sadece 6 ay geçmişti göreve başlamalarından. Total Failure manşetleri vardı gazete sayfalarında. Sabır değil güven istiyorlardı. Sonrasında çok şey yaşandı ve bitti, saygısızca. Katalanlar onları sırayla başa getirdi ve Barça tarihini, belki de futbol tarihini bir anda değiştiren muhalif Mavi Fil Hareketi'nden bu yana Joan Laporta 12, Sandro Rosell 6 kupa kazandı. Kulübün en başarılı günlerini yaşadığı şu günlerde hangisinin daha büyük rolü vardı, buna sanırım zaman karar verecek. Ronaldinho'yu getiren Rosell, Rijkaard tercihiyle Laporta, Mourinho yerine Guardiola önerisiyle Cruyff o kadar çok köşetaşı var ki bu tutku öyküsünün!
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGFXRBZEC55ANQwQTQcn0eIVMdoZH8HQbFNpDpQdkRj38PmPMSDkt3LWvW8gRRVTn3jNNKKq9q5L-k4l6Rod0Bylc-7V3a7MixJ3jEeUBzk00svltpdLIy2cvDnoJ0AVJsdvIiPzwuYWc/s1600/568288198.png" imageanchor="1"><img border="0" height="293" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGFXRBZEC55ANQwQTQcn0eIVMdoZH8HQbFNpDpQdkRj38PmPMSDkt3LWvW8gRRVTn3jNNKKq9q5L-k4l6Rod0Bylc-7V3a7MixJ3jEeUBzk00svltpdLIy2cvDnoJ0AVJsdvIiPzwuYWc/s400/568288198.png" width="400" /></a></div>
<br />
1973 yazı Cruyff'un Barça'ya imzasının İspanya'ya demokrasi getirmesini ve futbol tarihinin en güzel devrimini başlatmasıyla hatırlanıyor.
2008 yazı da bir başka isimle anılacak. Bir sene önce Barça B'yi çalıştırıp küme yükselten ve dikkatleri üzerine çekip Teknik Direktör olarak göreve başlayan Katalan, kaptan, 4 numara, top toplayıcı, 1979'da Johan'ın kurduğu akademi La Masia'nın ilk mezunlarından biri, Pep Guardiola.
FC Barcelona'nın Picasso Müzesi'nden ya da Katalan mimar Anton Gaudi'nin La Sagrada Familia'sından bile daha çok ziyaret edilen müzesine, Camp Nou'ya 4 yılda 13 kupa taşıdı.
<br />
<br />
2007-08 sezonu B Takımı'yla lig şampiyonluğu, 2. lige yükselme
<br />
2008-09 sezonu ŞL Şampiyonluğu, Lig Şampiyonluğu, Kral Kupası, İspanya Süper Kupası, Süper Kupa, FIFA Kulüpler Dünya Kupası
<br />
2009-10 sezonu ŞL Yarı Final, Lig Şampiyonluğu, İspanya Süper Kupası
2010-11 sezonu ŞL Şampiyonluğu, Lig Şampiyonluğu, İspanya Süper Kupası, UEFA Süper Kupa, FIFA Kulüpler Dünya Kupası, Kral Kupası Final
<br />
2011-12 sezonu ŞL Yarı Final, Lig İkinciliği, Kral Kupası Final?
Yarıştığı 18 kupanın 13'ünü kazandı bu süre zarfında. (14/19 olabilir hala) <br />
<br />
Kaybettiklerini hatırlayalım;
<br />
<br />
Deplasman golüyle elendikleri bir Kral Kupası turu, yine Kral Kupası'nda, bu kez final, en az üç oyuncusunun atılması gereken Real Madrid karşısında uzatmalarda alınan 0-1'lik yenilgi ve ŞL yarı finalinde 3-1'lik yenilginin rövanşında, 1-0 ile finale uzanamama. Kaleyi bulan üç şutu gol olan ve 40 küsur şuta dayanan mucizevi Chelsea duvarı ve Madrid’in gol rekorlarını yerle bir ettği bir sezonda konsantrasyon kaybıyla & sakatlık & formsuzlukla giden bir lig şampiyonluğu.
<br />
<br />
Real Madrid'in efsanevi teknik direktörü Miguel Munoz 15 yılda 15 kupa, Barça'nın yaratıcısı Johan Cruyff 8 yılda 11 kupa, Liverpool tarihi Bob Paisley 9 yılda 21 kupa, Jose Mourinho değişik takımlarla 11 yılda 18 kupa ve Sir Alex Ferguson 25 yılda 37 kupa kazandı Manchester United ile. Pep Guardiola tarihin en iyileri arasına şimdiden girdi, 4 yılda 13 kupayla. <br />
<br />
Pep oyunculuğu döneminde 16 kupa görmüştü. Toplam olarak 29 kupada imzası var şimdi.
<br />
<br />
2008–09 sezonu 62 maç 42 galibiyet 13 beraberlik 7 mağlubiyet 158 gol atıp 55 gol yedi
<br />
2009–10 sezonu 59 maç 45 galibiyet 10 beraberlik 4 mağlubiyet 138 gol atıp 39 gol yedi<br />
2010–11 sezonu 62 maç 45 galibiyet 11 beraberlik 6 mağlubiyet 152 gol atıp 39 gol yedi<br />
2011–12 sezonu 60 maç 44 galibiyet 12 beraberlik 4 mağlubiyet 177 gol atıp 45 gol yedi
<br />
<br />
Dört sezon toplam 243 maç 176 galibiyet 46 beraberlik 21 mağlubiyet 625 gol atıp 178 gol yedi. (Maç başına 2,57 gol atıp 0,73 gol yedi.)
<br />
<br />
Guardiola’nın maç kazanma oranı 175/243 = % 72,42<br />
<br />
Guardiola'nın Barça'sı 2008'den bu yana oynadığı 29 çift maçlı eleme turundan 26'sında kazan taraf oldu. ( % 89)<br />
<br />
Guardiola'nın Barça'sı hiçbir turnuvanın çeyrek finalinde elenmedi. (7'de 7)<br />
<br />
Guardiola Barça'nın başında 243 maça çıktı. Onu geçen üç isim var; Rinus Michels 264, Frank Rijkaard 273 ve elbette Johan Cruyff 430 şeklinde.
<br />
<br />
Pep Guardiola dönemi Barça'sı bir maçta en çok 4 gol -bir kez- yedi. (Atletico Madrid 4-3)<br />
<br />
Pep Guardiola dönemi Barça'sı birden fazla farkla -en çok iki- sadece 4 maç kaybetti. (Hercules 0-2, Inter 3-1, Sevilla 3-1, Betis 3-1)<br />
<br />
Pep Guardiola dönemi Barça'sı Camp Nou dışında yalnızca Vicente Calderon'da birden fazla yenilgi aldı. (Atletico Madrid 4-3, 2-1)<br />
<br />
Pep Guardiola dönemi Barça'sını birden fazla -üç- yenilgiye uğratan tek teknik direktör Jose Mourinho. (Inter, Real Madrid)<br />
<br />
Guardiola dönemi Barça'sı İngiltere'den Arsenal & Chelsea ve İtalya'dan yalnızca İnter'e kaybetti. Almanya & Fransa takımlarına hiç yenilmedi.<br />
<br />
Pep Guardiola dönemi Barça'sının 21 yenilgisinin içinde yalnızca dört takım birden çok -iki- galip gelebildi. (Atletico Madrid, Sevilla, Osasuna, Real Madrid)<br />
<br />
Pep Guardiola, Barça'nın başında Camp Nou'da 115 maça çıktı ve 7 yenilgi aldı. (4 La Liga, 2 ŞL gruplar ve 1 Kral Kupası)<br />
<br />
Pep Guardiola döneminde Barça, Camp Nou’da 54 maç üst üste kaybetmedi. Ligde ise evinde 34 maç üst üste yenilgi yüzü görmedi. (11 Eylül 2010, Hercules 0-2’den 21 Nisan 2012, R. Madrid 1-2)<br />
<br />
Pep Guardiola döneminde 24 altyapı oyuncusu (La Masia) A Takım’da oynama şansı buldu.<br />
<br />
Geçtiğimiz sezon Barça (La Liga) ve Barça B (Liga Adelante) liglerinde en az ceza puanını alıp Fair Play ödüllerini kazanmıştı. 2011-12 sezonunda da İspanya 1. ve 2. liginde en az ceza puanıyla Fair Play lideri takımlar yine Barça & Barça B durumunda.<br />
<br />
Barça son iki sezonda La Liga’nın en az faul yapan ve en az kart gören takımı olma ünvanına da erişti.
<br />
<br />
Guardiola, FIFA tarafından 2011 Dünyada Yılın Teknik Direktörü seçildi. Oylamada Zlatan, Pep Guardiola'yı tercih ederken Eto'o'nun seçimi Jose Mourinho oldu. John Terry, daha önce birlikte çalıştığı Mourinho yerine Guardiola'yı tercih etti. Almanya'nın antrenörü Joachim Löw de Guardiola'yı seçenler arasında yer aldı. En ilginç seçimlerden biri eski R. Madrid antrenörü Del Bosque'nin Pep tercihiydi. Eski Türkiye antrenörü Guus Hiddink de Guardiola'yı seçenlerden biri oldu. Tanıdık isimler Eric Gerets ve Falco Götz, Mourinho tercihinde bulundu. S. Arabistan'ı çalıştıran F. Rijkaard beklendiği gibi Guardiola seçiminde bulundu. Gökhan İnler Guardiola'yı, Hamit Altıntop Mourinho'yu -doğal- tercih etti.
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZNxaRYhxZ6741f7UfVrKwPMQbL-ckXNYqrpIC7jmDkyZPfRq5-TdR4yWWWt03zuw_dipPTdJa9mvfpbordiPcftSYILjxw13Ck5NhBDYC36qbYup5AA2hQ8BW9h-7JLKlWlrbdnd5FU4/s1600/568288194.png" imageanchor="1"><img border="0" height="269" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZNxaRYhxZ6741f7UfVrKwPMQbL-ckXNYqrpIC7jmDkyZPfRq5-TdR4yWWWt03zuw_dipPTdJa9mvfpbordiPcftSYILjxw13Ck5NhBDYC36qbYup5AA2hQ8BW9h-7JLKlWlrbdnd5FU4/s400/568288194.png" width="400" /></a></div>
<b><br />El Clasico & Mourinho Karnesi</b>
<br />
Pep vs. Madrid | 15 maç 9 galibiyet 4 beraberlik 2 yenilgi (gol 33-15)<br />
Pep vs. Mourinho | 15 maç 7 galibiyet 5 beraberlik 3 yenilgi
<br />
Pep & Barça vs. Mou & Madrid | 11 maç 5 galibiyet 4 beraberlik 2 yenilgi (bütün beraberlikler Katalanlara yarıyordu) <br />
<br />
Guardiola'nın Madrid'e karşı oyuncu ve teknik direktör olarak Camp Nou’da bileği bükülmemişti bu maç öncesi; 16 maç 12 galibiyet 4 beraberlik ile. 17. maçında yenilgiyle tanıştı.<br />
<br />
Pep, teknik direktörlüğü döneminde Santiago Bernabeu'de 7 maçta 5 galibiyet 2 beraberlik aldı, hiç yenilmedi.
Guardiola 9. El Clasico zaferine 13. maçta ulaşırken Cruyff 25 maçta bu sayıya ulaştı. (egale)
<br />
<br />
Guardiola’nın Barça’sı tarihte Bernabeu'de 7 maç üst üste kaybetmeyen ilk takım olma unvanına erişti. (2 Mayıs 2009’dan 18 Ocak 2012’ye)
<br />
<br />
Guardiola, 1933'ten bu yana (Franco & Bernabeu öncesi) tarihte ilk defa Barça ve Madrid'in galibiyet sayıları eşitlenmesini sağlamıştı 18 Ocak 2012’de. (86-45-86)
<br />
<br />
Barça 2 Madrid 0<br />
Madrid 2 Barça 6<br />
Barça 1 Madrid 0<br />
Madrid 0 Barça 2<br />
Barça 5 Madrid 0<br />
Madrid 1 Barça 1<br />
Barça 0 Madrid 1<br />
Madrid 0 Barça 2<br />
Barça 1 Madrid 1<br />
Madrid 2 Barça 2<br />
Barça 3 Madrid 2<br />
Madrid 1 Barça 3<br />
Madrid 1 Barça 2<br />
Barça 2 Madrid 2<br />
Barça 1 Madrid 2 <br />
<br />
Son maça gelene kadar Mourinho son 11 resmi maçın 90 dakikası sonunda Guardiola'nın Barça'sını yenememişti. (Son 14 maçta 90 dk. sonu 1 galibiyet)
İki teknik direktör dokuz kez aynı kulvarda yarıştı. (turnuva) Guardiola bunların beşinden galip ayrıldı, üçünde Mourinho’ya kaybetti. (iki kez ŞL, La Liga, İspanya Süper Kupası, Kral Kupası) 5/9 <br />
<br />
Inter 0 Barça 0<br />
Barça 2 Inter 0<br />
Inter 3 Barça 1<br />
Barça 1 Inter 0<br />
Barça 5 Madrid 0<br />
Madrid 1 Barça 1<br />
Barça 0 Madrid 1 uzatmalarda, normal süre 0-0<br />
Madrid 0 Barça 2<br />
Barça 1 Madrid 1<br />
Madrid 2 Barça 2<br />
Barça 3 Madrid 2<br />
Madrid 1 Barça 3<br />
Madrid 1 Barça 2<br />
Barça 2 Madrid 2<br />
Barça 1 Madrid 2<br />
<br />
Madrid, Barça'ya kaybettiği 5-0 öncesinde 11 maçın 10'unu, 2-6 öncesinde 18 maçın 17'sini ve 1-3 öncesinde 15 maçın 15'ini kazanmıştı.
<br />
<b><br />Topla Oynama & Altı Saniye Kuralı</b><br />
Oranlar
<br />
2008-09 % 65.8<br />
2009-10 % 68.7<br />
2010-11 % 73.4<br />
2011-12 % 70.0
<br />
<br />
Barça, Pep Guardiola döneminde oynadığı bütün maçlarda topla oynama oranında % 50’nin altına düşmedi. (Mayıs 2008 Madrid 4-1, 244 maç üst üste, 242’si Josep dönemi)
Guardiola'nın kafa yorduğu meselelerden biri "topu nasıl daha çok ayağımda tutarım" sorusu üzerine idi. Savunmayı riske eden ancak orta sahadaki oyuncu sayısını artırıp oyunun merkezini burası olarak belirleyen (kompakt yapıdan ötürü top kazanımı da kolaylaşıyor oyun merkeze taşınınca) 3-4-3 formasyonu biçilmiş kaftan olabilirdi. Pep bu yüzden Fabregas ve Alexis hamlelerine ihtiyaç duydu, oyunun kenarlara genişlemesine, Messi gibi sihir yapan birine ve sahte 9'a arkadan destek verip gol yollarına sarkan, ara pası özelliği olan, pas yüzdesi yüksek birine. Alexis ve Cesc'e yani. Plan pek başarılı olamadı. Bu sezon % 70 seviyesine geriledi Barça topa sahip olma hususunda. Alves'in nasıl bir görev alacağı bir türlü hesaplanamadı, üçlü savunmanın sağ tarafı mı yoksa ileri üçlünün sağ tarafı mı gibi. Kenarda katkı veremeyen ve asıl yeri en uç olan Alexis bu bölgeye kaydırılınca (Leverkusen, 1-3) Messi sağ kanat gibi oynadı ve üretkenliği azaldı. Fabregas 3-4-3’e çok kolay adaptasyon sağlasa da oyun ritminin bozulduğu maçlarda ve orta sahaya atıldığında hiç sorumluluk alamadı. Barça akışkan oyun yapısını kaybetti.
Geçtiğimiz sezon Barça’nın topla oynamasını % 70’in çok üzerine çıkaran unsurlardan biri altı saniyede topu kazanma kuralıydı. Bu sezon ise bunun çok fazla uygulanamadığı gözlemlendi. Takım topu çabuk kazanamadığında topun gerisine geçerek rakibini beklemeyi daha uygun gördüğü pek çok an yaşadı. Pedro ve Villa gibi baskıyı seven oyuncuların sezon boyunca kullanılaması hücum presi etkileyen bir başka unsurdu. Aynı şekilde Alexis’in takım içinde pas başarı oranı en düşük, top kaybı oranı en yüksek oyuncu olması (ayağında çok top tutmak bizim buraların tabiriyle) topla oynamanın azalmasına ve topla daha çok oynayan rakiplerin fazla pozisyon üretmesine sebep oldu. Barça’nın son iki senede 4-3-3’ü kusursuzlaştırıp 39 gol ile minimize ettiği savunma kurgusu bu sezon itibariyle çöküntüye uğradı bu sebepten. (beş maç var ve 45 gol) Bu sezon birçok maçta topla oynama oranının % 60’lara kadar gerilediğine de şahit olundu. (Bilbao, 2-2, % 57)
Topla oynama hususundaki bir başka unsur da önceki iki seneyi kusursuzlaştıran Xavi’nin müzmin sakatlığıydı. Sistemin işlerliğinin kaynağı olan Xavi olmadan Barça’nın olağanüstü gözükmesi olası değil. Thiago ve Fabregas bu konuda hala çok yetersiz, özellikle Xavi gibi hareket yaratamıyorlar sahada.
<br />
<br />
Barça’nın oyun kurgusunu en iyi anlatan yazılardan biri:
<br />
<br />
"İnsanoğlunun kooperasyonu, beraber, birbiriyle uyum içerisinde iş yapabilme kabiliyeti, her zaman politik bir mesele olmuştur. Kollektif bir sistemin bireyleri öldürdüğü inancı gerici bir inançtır mesela. Komünizm, bireyleşmeyi önlemeye yönelik bir distopya olarak karalanır. Bireycilik, bir kollektifin içinde eriyip yok olmaya direnmek değildir, kooperasyona yanaşmamaktır halbuki. Dahası da var, bireyselleşebilmek için kooperasyon şarttır. Lionel Messi standart bir takımda oynasa, kariyeri boyunca Arjen Robben gibi sağ kanattan içeri bindirip şut çekme fırsatı arayan bir oyuncu olabilirdi. Bugün taktik anlamda tasviri hala yeterince mümkün olmayan bir "Messi" rolüyle oynuyorsa, bunun sebebi takım arkadaşlarıyla olan kooperasyon kapasitesinin standart futbol rollerini sınırlayıcı kılacak derecede yükselmiş olmasıdır. Bir kanat oyuncusu veya forvet olmaktan çıkmış, "Messi" olmuştur. Xavi ile Iniesta arasında bile bariz bireysel (biri defansif, diğeri ofansif diye bölünemeyecek, sadece ikisinin oyun stillerindeki farklardan kaynaklanan) bir iş bölümü vardır: Xavi organize eder, ritm verir, makinayı ısıtır, takımın "havasını bulmasını" sağlayacak, takımın hareketliliğini başlatacak paslar verir. Iniesta gerçek dehasını ancak bu ritm oluştuktan sonra göstermeye başlar; onun uzmanlığı Xavi'nin yarattığı ritmi bir anda değiştirecek, bir anda hızlandıracak, rakip takımı hazırlıksız yakalayacak kırılma anları yaratmaktır. Guardiola'nın Yaya Toure'yi gönderip Busquets'i a takıma çıkarması çokça eleştirilmiştir. Barcelonaseverler arasında bile bence bir futbol dehası olan Sergio Busquets'e burun kıvıranlar vardır. Busquets'in Yaya Toure'ye oranla avantajı şudur: Futbolun en kritik bölgesinde en sakin paslaşan oyuncudur Busquets. Defansif ortasaha ile defans arası top kaptırılması halinde takımın güvenliğini en çok tehdit edecek bölgedir. Dolayısıyla bu bölgede kooperasyon, doğru anda doğru kararı verme, baskı altında zorlaşır. Biraz daha forvet hattına yakın oynasa çok sakin bir şekilde doğru kararlar verebilecek kapasitede ve yetenekte oyuncular, bu pozisyonlardayken gerginleşip daha kötü kararlar vermeye başlayabilirler veya kötü karar verme korkusuyla topu ileri dikme alışkanlığı elde edebilirler. Busquets ise bu bölgede vereceği pasların kararını verirken sanki antreman maçıymış veya hatta rakip yokmuş, arkadaşlar öyle paslaşıyorlarmışcasına sakin oynuyor. Onun görevi klasik bir defansif orta sahanın "rakip takımın olası ataklarını kesmek" olarak tanımlanan görevi değil: onun görevi, Xavi'nin verdiği ritmi korumak, bozmamak, top defansa geldiğinde bu ritmin bozulmasına neden olacak bir korkunun, panikle ileri dikilen bir topun oluşmasını engellemek." <br />
<b><br />B Planı Gereksiz</b><br />
Barça, son iki sezonda azalan özgüveniyle birlikte çok fazla topu ileri dikmeye başladı, bir başka zayıflık belirtisi. Kenarlardan orta açmaya başladı, bir başka zayıflık belirtisi daha. Bu tür olumsuz gelişmeler esasında takımın kendi oyununu sahaya yansıtamadığını anladığında ortaya attığı alternatif planlar ve panik / kriz halinde ortaya çıkıyorlar. Pique’nin Inter maçında, Keita’nın son Chelsea maçında santrfor olarak sahaya sürülmesi gibi B planlarına Barça’nın ihtiyacı yok esasında. Barça, Inter maçına hava hakimiyeti çok yüksek Ibrahimovic ile başlamıştı ve değişen bir şey olmadı, aksine bu tercih zaman kaybettirdi Barça’ya. Denenmiş ve çözüm üretmemiş bir B planına ihtiyacı yok takımın. Chelsea maçında girilen pozisyonlar gole çevrilseydi, bu sorun asla ortaya dökülmeyecekti. Barça’nın boşluk bulamadığından ve bunu sağlamak için hava topları kullanması gerekliliğinden dem vuranlar böyle bir seçimle topun sık sık kaybedileceği hesabını yapamıyorlar sanırım. Önemli olan takımın kendi oyununu hataya yer vermeden, maksimumu hareketlilik ve sabırla oynayabilmesi, Barça bunu başaramadı. Villa ve Pedro’nun topsuz, yalancı koşularını Alexis, Cuenca, Tello yeterince sağlayamıyor ve Messi’nin şutlarının sürekli savunma bloğuna takılması da bulamadığı kale görüş açısıyla ilgili, ona boşluk yaratan hareketlilik yetersizdi 2-2 biten Chelsea maçında. Barça, A planını daha iyi konuma getirecek çözümler üzerine yoğunlaşmazsa gerilemeyi sürdürecektir, ki 2010-11 sezonunun başarısı mevcut düzeni kusursuz hale getirmeye dair olmasıdır. Bielsa da B planının gereksiz olduğunu ve hücum futbolunun nüansları bulunup tarzların değişmemesi gerekliliğine işaret ediyor.
<br />
<b><br />4-3-3 & 3-4-3</b><br />
İki referans noktası, kusursuzluk için:<br />
<br />
5-0 biten El Clasico, Kasım 2010
<br />
<br />
----------------Valdes----------------
<br />
Alves----Pique-------Puyol----Abidal<br />
----------------Sergio---------------
<br />
---------Xavi---------Iniesta-------
<br />
---Pedro---------------------Villa---
<br />
----------------Messi----------------
<br />
<br />
3-1 biten United maçı, ŞL Finali, Mayıs 2011<br />
<br />
----------------Valdes----------------
<br />
Alves----Javier-------Pique-----Abidal
<br />
-----------------Sergio---------------
<br />
---------Xavi-----------Iniesta-------
<br />
---Pedro---------------------Villa---
<br />
----------------Messi----------------
<br />
<br />
Barça bu sezon hiçbir maçta 5-0 biten El Clasico'daki kadrosuyla sahada (kusursuzluğa çok yaklaştığı ideal 11 oyuncu / pozisyon tercihi) yer alamadı. En göze çarpan veri bu olmalı, sezon incelenirken. (0/60)
<br />
<br />
Çok iyi giden bir işi daha iyi duruma getirmek büyük riskler taşır çünkü çok iyiyi daha iyi duruma getirmek için yaptığınız şey bir gerileme de yaratabilir, belki de doğrusu riske girmeden o çok iyiyi korumaktır. Pep Guardiola’nın dikkate alması gereken mevuct 4-3-3’ü daha iyi bir seviyeye getirip getiremeyeceği üzerine olmalıydı. % 73’ten daha etkileyici bir oran görmek için 3-4-3 şart sorunsalına takıldı. Elbette bu meselenin ortaya çıkmasında iki unsur daha bulunuyor, Cesc ve Alexis.
Fabregas transfer edildiğinde uzun vadede harika bir iş ancak kısa vadede ciddi tercih sorunları yaratabilir demiştim. Maalesef öyle oldu. Bazen antrenörler formasyondan çok oyuncuya inanırlar, yani en iyi 11 oyuncu kim ise, belli bir düzen içinde sahaya çıkabilirler. Pep bu hataya düştü. Fabregas sahada olmalıydı ve Xavi, Iniesta, Sergio da sahada olacaksa iki alternatifi vardı. Iniesta’yı sol kenara kaydırmak ya da orta sahadaki oyuncu sayısını artırmak. Her ikisini de sık sık denedi Guardiola.
Sezon başlangıcında Pique & Puyol yoktu ve biraz da zorunluluktan doğdu 3-4-3. Bazı maçlarda, özellikle iç sahada gerçekten iş gördü. Fabregas’ın sezonun ilk bölümünde sürekli gol ve asist üretip ikinci bölümünde (deep role) hiçbir varlık gösterememesi de bununla bağlantılıydı. 3-4-3’ün merkezdeki kristal yapısı Cesc’in hücum özelliklerini göstermesi adına işlerlik sağlamıştı. Keza Udinese’de en uçta oynayan Alexis’in kanattan merkeze geçtiği maçlarda daha etkin olduğunu ve Messi’yi tipik 10 numara gibi oynattığını da gözlemledik bu sistem sayesinde. (Sanchez transfer edilirken Pep, net bir kanat/kenar oyuncusu arıyorum demişti, oysa onu en verimli şekilde merkezde kullanabildi. Villarreal’de sahte 9 oynayan Rossi 56 maçta 32 gol atmıştı bir önceki sezon ve müthiş bir etki bırakabilirdi Messi’nin yanında, büyük bir hata oldu.) Alexis dururken Cuenca ve Tello’nun keşfedilmek zorunda kalınması da Şilili oyuncunun üçlü hücum hattının kenarlarında beklentileri hiç karşılayamadığına göstergeydi.
Üçlü savunma seçiminde yaşanan bir sıkıntı da Alves’in konumlanma sorunsalıydı. Son bir haftadaki üç maçın ikisinde Pique’yi tercih etmeyen Pep’in üçüncü maçta bunu bir zorunluluk olarak görmesiyle ve Puyol & Javier’i de kesmemek istemesiyle Alves yedeğe düştü. Ayrıca üçlünün solunda Abidal dışındaki herhangi bir alternatif sisteme uyum sağlamadı ve 4-3-3’te Pique ile çok iyi bir ikili oluşturan Mascherano bütün bir maçı kusursuz oynasa da ( interception birinci) savunmadaki pozisyon hatalarıyla her golde ön plana çıktı. (ofsaytı bozdu, adamını kaçırdı vb.)
Üçlü savunmayı Sergio ile dörtlemeyi alışkanlık konumuna yükselten Barça, rakip atakların ön alanda kesilmesi noktasında bir zaaf yaşıyor, Busquets çok geride kaldığından. Bence bu da bir başka sorun.
Barça son dönemde bir sistem üzerinde daha durdu ve bence bunu da alternatif olarak üretti, 3-3-4 formasyonu. Cuenca ve Tello gibi çizgide oynamayı becerebilen yeteneklerle, merkezde Messi’nin tek başına kalıp sıkışmadığı, yanında Alexis’in oynadığı bir yapı. Burada Barça’nın yaptığı gibi Iniesta’yı dörtlünün soluna atmak yerine orta üçlüyü Xavi & Iniesta ve geride Sergio üzerinden kurmak daha üretken bir yapı çıkarabilirdi. (Elbette Alexis yerine Messi’ye daha çok koşularıyla destek verecek bir isim, Villa & Pedro gibi veya bir transfer Rossi türü) Chelsea önünde maç sonu 2-4-4 bile oynanabilirdi. (0-5-5 gibi bir kaos oynandı ve Torres’in golü geldi)
<br />
<b><br />Kısa Boyluluk & Duran Toplar</b><br />
Son Chelsea maçında Pique oyundan çıktığında Drogba, Puyol ve Mascherano ile eşleşiyordu. Valdes, Keita ve Sergio dışında uzun denebilecek oyuncu bulunmuyor kadroda. Barça bu sezon rakiplerin duran toplarında çok zorlandı, elbette rakipler topla daha çok oynayınca bu tür şansları daha fazla buldular, yoksa boylar değişmemişti bir önceki sezona göre. Getafe, Espanyol maçları. Sezonun en kritik El Clasico’sunda Khedira’nın golü. Barça bu sorunu ancak transfer ile çözebilir. Pas başarı oranı yüksek olan iki isim Bilbao’dan Javi Martinez ( + DMC) veya AC Milan’dan Thiago Silva, en uygun stoperler.
Ceza sahasına orta yapıp savunmada eksik yakalanmak yerine burda da topun kaybedilmemesi önceliği vardır. Xavi & Messi ve ceza sahası çaprazında bekleyen Iniesta üzerinden kurgulanan organizasyonda köşe vuruşunu yapan oyuncu ceza sahasına kaçırabilir, topu Iniesta'ya aktardıktan sonra. Messi için de geçerlidir bu durum, savunma çok öne çıkıp risk alırsa ve köşe vuruşunun kullanıldığı tarafa doğru yığılırsa da arkaya koşu yapanlar ödüllendirilir. Chelsea maçında Cuenca’nın asisti buna uzaktan da olsa bir emsal teşkil edebilir çünkü taç & köşe atışları rakip savunmaların en zayıf anları olabiliyor bazen, oyunun durma anına rast geldiğinden.
<br />
<b><br />Amerika Turu & Sakatlıklar</b>
<br />
2011 yazında Amerika’ya tur düzenleyen ve burada maçlar oynayan Barça o dönemde olumlu sinyaller vermemişti ve bu durumu ciddi biçimde eleştirmiştim. Madrid her maçı aynı onbirle ve düzen içinde oynarken Katalanlar turnede gibiydi, iyi hazırlanmadılar ve sakatlıklara davetiye çıkarıp, sezona da iyi başlayamadılar. Durumdan ders çıkaran Barça, Avrupa Şampiyonası ve Olimpiyatların olmasının da etkisiyle Avrupa dışına çıkmama kararı aldı 2012 yazında. Messi 25 Ocak – 11 Şubat arasındaki altı maçta bir gol atmasının ardından oynadığı 15 maçta 29 gol atarak takımını sırtında taşıdı ancak son üç maç onun da gücü yetmemişti. (Rayo dahil değil) Buraya kadardı, o da insandı. Geçtiğimiz sezon yaklaşık 70 maç oynayan birini bir de Amerika turuna çıkarmak hataların en çarpıcılarından biriydi. Barça Messi’yi bu sezon verimli kullanamadı ve bu yüzden futbol tarihinin en iyi oyuncusu son üç maç etkisiz kaldı.
<br />
<b><br />Sahte 9 & Kenar Forvetler</b><br />
Leo Messi, Rijkaard’ın başarısız olduğu son iki sezonda 30 maç barajını aşmayı başarmıştı ancak toplamda 33 gol atabildi 76 maçta. Guardiola’nın gelişiyle ise kariyerinin en iyi günlerini yaşadı. <br />
<br />
2008-09 sezonu 38 gol 18 asist<br />
2009-10 sezonu 47 gol 11 asist<br />
2010-11 sezonu 53 gol 24 asist (Pedro + Villa 45 gol)<br />
2011-12 sezonu 65 gol 28 asist (Alexis + Cesc 30 gol)
<br />
<br />
Lionel’in ilk sezonda ileri üçlünün sağında oynadığını, ikinci sezon zaman zaman en uçta oynadığını, üçüncü sezondan sonra ise tamamen merkezde oynadığını da hatırlatalım (zaman zaman sağ kenarda veya 3-4-3’te dörtlünün ucunda)
Guardiola, Messi’yi sahte 9 oynatarak tarihin en iyi oyuncusuna dönüştürdü, şüphe götürmez. Bu taktiksel devrim, Barça’nın santrforsuz gibi gözüken sisteminde orta saha & hücum bütünlüğünü de kusursuzluğa eriştirdi. Xavi & Iniesta merkez orta sahası Messi’nin geriye gelip top aldığı düzende daha çok oyuna dahil oldu ve sayısal üstünlük sağlandı üçüncü bölgede. Bu seçim aynı zamanda Messi’nin oyun görüşünü de kullanmasını ve savunma arkasına koşu yapan arkadaşlarının beslemesine de yardımcı oldu. (asist sayılarındaki artış) Son sezon ortaya çıkan istatistikler Messi’ye binen yükün fazlalığını mı gösteriyor yoksa üçlü savunmanın fazla gol yedirmesine karşın gol üretimini de artırdığına mı işaret bunu zamanla öğreneceğiz. (Pedro + Villa’nın 45 golden 20 gole düşmesi her şeyi anlatsa da)
4-3-3’te olduğu gibi kanımca Messi’de de teorik limit bulunmuş durumda. Bunun üzeri biraz zorlama ve yük artımı oluyor. Bu yüzden Leo’nun sezon sonunda diri kalacağı ve maksimum verim sağlayacağı yapıyı korumak en önemlisi, onu iyileştirmek yerine, öz güven aşılamak ve psikolojisini düzeltmek yeterli olacaktır. Kanatlardan gelecek katkı da önemli. Pedro ve Villa önemli, daha Afellay, Cuenca, Tello da (artı Alexis) var. Onların sahte koşuları Messi’ye şut olanağı yaratmak adına değerli, aksi durumda gol atması zorlaşacak kapalı savunmalara karşı. Yine Levante maçında olduğu bir diğer çözüm de Cuenca gibi çizgide oynayan kanat oyuncularıyla rakip savunmanın kenarlara yayılmasını sağlayıp oyuncular arasındaki boşluğun artmasını sağlamak. Barça bu anlarda hızlı paslaşabilirse Messi yine boşluk bulabiliyor. Üç ön libero ile oynayan takımlar karşısında başka bir çözüm üretmek de gerekebilir, merkezde kalabalıklaşmak yerine üçlü savunmayla.
Messi bu sezon Ekim ayında 5 maçta 2 gol ve Ocak sonu, Şubat ortası 6 maçta yalnızca 1 gol attığı iki kötü evre yaşadı, bunun sebepleri üzerinde de durulmalı. Sezon ortasına kadar ligdeki deplasman maçlarında gol atamaması da bir değer meseleydi. (Aşırı önlem ve artık her yaptığı hareketin bilinmesi) Elbette sağda çok iyi oynayan Pedro ve solda denenmesi gereken Alexis ile, bu sorun çözülebilir.
<br />
<b><br />Topla Rahat Davranabilen Kaleci</b><br />
Valdes’in 1-3 biten Madrid maçında yediği golden sonra bile topla oynamasını, pas vermesini, riske girmesini takdir ettiğini söylemişti Pep. Bu Barça felsefesinin vazgeçilmeziydi, futbola bıraktığı imza gibiydi. Böyle goller yediler, top kaybettiler ama hep pas yapmayı sürdürdüler. Bugün gelinen en üst seviye futbolun temel sebebi de bundan hiçbir şekilde ödün vermemiş olmak. Valdes veya Pinto’yu en çok rahatlatan ise merkez savunmacıların taç çizgisine doğru ve ceza sahasına paralel olarak açılması. Bir diğer pas alternatifi de baskı varsa eğer stoperlere, tandemin arasına gelen Sergio’nun topu alması. (Xavi’nin bazen)
<br />
<b><br />Oyun Akışkanlığı & Pas Şiddeti</b><br />
Bu sezonun en ciddi sorunlarından biri Barça’nın bir türlü geçtiğimiz sezonki pas ritmini bulamamasıydı. Pas şiddetinin ayarlanaması oyun akışkanlığını etkiledi. Hızlı top dolaşımı olmayınca savunmalar kompakt kaldı ve gole erişmek zor bir hal aldı. Thiago, Fabregas, Alexis gibi yeni isimler bu konuda çok bocaladı. Önümüzdeki sezon daha iyi olacaklardır. Elbette hareketlilik ve erken karar verme de çok önem arz ediyor bu konuda. Xavi ve Sergio’nun top ayağına gelmeden bir sonraki pası hesaplamış olmaları, başlarıyla dört farklı yönü kol açan etmesi gibi unsurların diğer oyunculara da bulaşması şart. Xavi’nin yaşlanıyor oluşu, Barça’nın önündeki en aşılmaz engel, akışkanlığı iyileştirmek adına.<br />
<br />
<b>Transfer (Sol Bek + Stoper ve Messi'ye yardım)</b>
<br />
Guardiola’nın yaşadığı en büyük problem transfer üzerineydi. Stabil bir durum asla yaratamadı. Net bir ilk 11 oyuncusu transfer edemedi mesela son üç sezonda. (Villa dışında) Hep rotasyonu genişleten isimler oldu gelenler. Fabregas transferi bile onu sıkıntıya soktu. Cesc, eğer Xavi’nin rotasyonuna dahil olsaydı takıma daha az verirdi ancak Pep onu Xavi’yle birlikte aynı anda sahada görmek istedi. Bu da zorunluluklar doğurdu, formasyon değişimi gibi. Atlanan bir başka mevzu da Thiago’nun gelişimiydi ve onun da süre alması gerekiyordu. Başlı başına bir belaya dönüştü forma dağıtma işi. Iniesta verimsiz olduğu ileri üçlünün soluna kaydıkça Xavi’yle olan uyumu ve sonucu değiştireceği o anlar azaldı. Pedro sağ kanatta hiç oynayamadı. Pep’in artısı altyapıdan hep doğru isimler çıkararak en azından çözüm üretebilmesi oldu. Cuenca, Tello harika oyuncular ve Barça’ya genişlik sağladılar kenarlarda. Bunu beceremeyen ise Alexis idi. Sezon başında transfer edilirken beklenti oyunu kenarlara yaymasıydı ancak en iyi yaptığı iş merkezde topla buluştuğu anlar oldu Şilili oyuncunun.
Abidal olmayacaksa sol bek, düşünülmesi gereken ilk bölge olacak. Jordi Alba konuşuluyor, o da kısa boylulardan, pas yüzdesi yüksek bir isim ancak Alves’i dengeleyecek stoper orjinli oyuncu değil. Puyol’un eski formuna ulaşması fiziksel olarak mümkün gözükmediğinden Thiago Silva veya Javi Martinez düşünülebilir. Martinez aynı zamanda Sergio’ya da alternatif olabilir. Villa, Pedro ve Afellay’ın dönüşüyle kanımca kenar forvete gerek kalmaz ancak Messi’ye merkezde yardımcı olacak biri bulunabilir.
Barça, Alves’in gitmemesini de sağlamak zorunda, Madrid medyası onu göndermek isteyecektir bu yaz.<br />
<br />
Major liglerden başarılı pas yüzdesi yüksek olan –Barça DNA- bazı isimler: <br />
<br />
Samir Nasri, Mikel Arteta, Yaya Toure, David Silva, Juan Mata, Gareth Bale, Alex Song, Kun Agüero, Thiago Silva – Serie A’nın pas yüzdesi en iyi savunmacısı, kusursuz eşleşme, Isco (AML - Malaga, 19 years old)
Javi Martinez – hem stoper, hem ön kesici, Pique & Sergio alternatifi, Messi’yi durdurabiliyor, Victor Ruiz, Eden Hazard, Rossi – Sakatlandı, 10 ay yok- Neymar - Söylendiği kadar iyi olmayabilir, 2. Robinho vakası, 2014 sonu Barça’ya gelebilir.
<br />
<br />
<b>Totem & Batıl İnanç
</b><br />
San Antonio Spurs'un sonu tek sayıyla biten senelerde şampiyon olması illüzyonu gibi, Barça'nın da son dört sezondaki ŞL başarısı benzer bir yoldan yürüyor. 2009 ve 2011 kazandıldı, 2010 ve 2012 yarı finalde kaybedildi.
Guardiola’nın ilk üç senesinde formanın önünde UNICEF yazmaktaydı. Bu sezon Qatar Foundation yazısının gelmesiyle La Liga gitti. Yine forma şekli 08-09 parçalı, 09-10 çubuklu, 10-11 yarı parçalı, 11-12 çubuklu idi. Parçalı kazanıyor, çubuklu kazanamıyor algısı da var.
2009 yazında Ibra transfer edilmiş ve 9 numara ona verilmişti, 2011 yazında Alexis transfer edildi ve 9 numara ona verildi. Sonuç yine hüsran oldu, değişmedi. Ve Fabregas. Arsenal’den şampiyonluklar görmek için ayrılmıştı ancak önceki sezonun La Liga ve Şampiyonlar Ligi şampiyonu ikisinden de elendi bu sezon onunla birlikte. Cesc, Barça formasıyla üç kupaya uzanıp Arsenal kariyerini şimdiden geride bırakmış olsa da lig organizasyonlarındaki lanetini kaldıramadı daha.
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUO0R__bue66PU7kK-hLoYnLVTtTfF4wrh6Ow2UtJkGFkPUffaS46P5CmydWEAPJuNrhS3_gI1EKu6JOCnH7VuGpErIY-J0nR-5xX_4wBdjgCG2C85JBU9yyb9i4EkHDF5wXxkeJ_uVFA/s1600/2012-03-03_BARCELONA-SPORTING_32.v1330814216.JPG" imageanchor="1"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUO0R__bue66PU7kK-hLoYnLVTtTfF4wrh6Ow2UtJkGFkPUffaS46P5CmydWEAPJuNrhS3_gI1EKu6JOCnH7VuGpErIY-J0nR-5xX_4wBdjgCG2C85JBU9yyb9i4EkHDF5wXxkeJ_uVFA/s400/2012-03-03_BARCELONA-SPORTING_32.v1330814216.JPG" width="400" /></a></div>
<b><br />Francesc “Tito” Vilanova</b>
<br />
Barça’nın yeni teknik direktörü, Pep’in beş senedir yardımcılığını yapan Tito oldu. Bu tavır kulübe de çok yakıştı ve bir kaosa izin vermeden sorunu ivedilikle çözdüler. Guardiola ayrıldı ancak felsefesi devam edecek anlamı taşıyor bu tercih. Ayrıca kulübün hala büyük teknik direktörler yerine kendi yetiştirdiği isimlere yönelmesi de değerli.
Vilanova da Guardiola gibi La Masia’ya 1984’te katıldı. Antrenör efsanevi oyuncu Charles Rexach idi. (Daha sonra Cruyff’un yardımcı antrenörü olarak rüya takımı yarattı ve 2000’lerin başında Messi’yi transfer edip tarihin akışını değiştiren kişiydi) Pep’den iki yaş büyük olan Tito, A Takım’a yükselemedi. Yalnızca bir hazırlık maçına çıkabildi ve onda da yerine oyuna giren isim Guardiola’ydı. Barça B’de iki sene oynayan Vilanova 1990’da ayrılma kararı aldı, 1992’de kupa geldiğinde bundan çok pişman olmuştu, çünkü şans gelebileceğini düşünmeden yoluna bakmıştı. Çeşitli takımlarda oynadıktan sonra futbolu bıraktı ama Barça onu bırakmamıştı. 2001-02 sezonunda Cadet B takımının (U15) başına getirildi. Kadroda Pique, Fabregas ve Messi bulunmaktaydı, onları çalıştırdı. Birkaç bölge takımını çalıştırdıktan sonra Guardiola’dan Barça B için birlikte çalışır mısın teklifi geldi ve kabul etti. Artık Pep’in sağ kolu olmuştu. Rijkaard ayrılınca bu kez soru hazır mısın şekline dönüştü ve Barça’nın başına geçip başarıdan başarıya koştular.
Guardiola’nın ayrılığındaki hüzün Tito’nun devam etmesindeki mutuluğa çevrildi. Hem de aynı saatlerde. Zubizaretta onun bu görev için doğru isim olduğunu, çalışkanlık, düşünceler ve analizleri temsil ediyor şeklinde anlattı. Kaptan Puyol, Pep’in devam etmesini beklediklerini ancak ayrılma kararını saygıyla karşıladıklarını ve yerine gelen ismin Tito’dan olmasının en iyi haber olduğunu belirtti. Proje sürecekti. Tito takımı çok iyi biliyor ve Barça felsefesini kusursuzca anlıyordu. Pep de basın toplantısında “Barça emin ellerde” dedi.
Guardiola döneminde Tito için Sergio “teknik direktör gibi ama daha sakin” ve Iniesta “bir kitap gibi, size çok şey öğretiyor” demişlerdi. Puyol da onu tanımlarken ihtiyatlı ve çok çalışkan tabirini kullanıyordu. Pep aldığı ödülleri ona ithaf ediyordu.
Katalan bir gazeteci “Guardiola Shankly idi, umarım Tito da Paisley olur.” sözüyle etkileyici bir temennide bulunuyordu. Benzetme yıllar sonra karşılığını bulabilirdi. En güzeli belki de Henry’nin “Pep’le ikiz kardeş gibi” yakıştırmasıydı. Tito bazı röportajlarında futbola nasıl baktığının da işaretlerini vermişti. “Bizim için yalnızca kazanmak yeterli değil. Genç takım oyuncularımızın bir ideali var ve bu hücum futbolu, Barça kültürünün talep ettiği gibi. Politik kararlar almak çok kolay olabilirdi ama biz reddettik. Yanlışlarımız oldu ama asla korkak olmadık” diyordu.
Saha kenarında onu hep elinde bir taktik defteriyle gördünüz. Çoğunlukla Pep’i uyardı, ona bir şeyler anlattı veya Pep geldi, danıştı ve karar verdi. Vilanova, pasa dayalı hücum futbolunun bir başka temsilcisi olsa da konu stratejik kararlar almaya geldiğinde de yeteneğini sergileyebilecek biri olarak övüldü hep. Kuvvetli karakteri ve kazanma özelliğinin yanı sıra, futbol üzerine çokça çalışmalar üretmesi, metoda dayalı çözümler aramasıyla da göz kamaştırdı.
Tito’nun oğlu Adria, 15 yaşında ve altyapıda babası gibi orta saha oynuyor. Geçtiğimiz yaz İspanya Süper Kupası finali ikinci maçında Mourinho, sinsice arkadan yaklaşıp Tito’nun gözüne parmağını sokmuştu. Ne olduğunu anlayamayan Tito arkasını dönüp Jose’nin kafasına doğru bir tokat ile karşılık vermişti bu anlamsız harekete. Maç sonu basın toplantısı Mourinho “Pito (penis) mu? Pito veya ismi her ne ise, onu tanımıyorum, söyleyecek bir şeyim yok” demişti. Gülünçtü ama Mourinho sevgisi taşıyanlar tarafından bu da sindirildi. Aklınca alay ediyordu ismiyle ve tanımadığını iddia ettiği birinin gözüne parmağını sokuyordu. Artık Mourinho onun kim olduğunu biliyor. Tito Vilanova, FC Barcelona’nın yeni teknik direktörü.
1-3 biten lig maçından önce Madridistalar “Mourinho, senin parmağın bize doğru yolu gösteriyor” pankartını açmış ve Barça yönetimi bu pankartın indirilmesini istemişti ancak talepleri reddedilmişti.
Ekim 2011’de bir operasyon geçirdi, tükürük bezlerinde tümör teşhisi vardı ve alındı. Hastalığını tamamen atlatmış olmalı ki görevi devraldı.<br />
<br />
<b>30 Nisan Rayo 0-7</b><br />
<br />
----------------Pinto---------------<br />
Montoya----Puyol-------Javier---Adriano<br />
----------------Sergio----------------
<br />
---------Thiago-------Keita-------
<br />
---Pedro---------------------Alexis--
<br />
----------------Messi----------------
<br />
<br />
Bu sezon çok az görülen bir tablo. Pedro sağda ve Alexis solda. Form seviyeleri de düzelmeye başlamış. Barça gol olup yağıyor. Alexis’in ceza sahasına driblingleri ve Pedro’nun gol koşuları gecenin en değerli ve unutulmuş çeşitlemeleri esasında. Sanchez çok da denenmediği sol kenarda Villa’dan bile etkiliydi, çarpıcı. Messi 2 gol 2 asist, Pedro 2 gol 2 asist, Alexis 1 gol 1 asist. Uzun süredir gol atamayan Thiago’nun da golle tanışması sevindirici. Messi, gol krallığı yarışını sürdürüyor. Geçtiğimiz sezonki Mourinho stratejisini bu kez Barça deneyebilir ve kanımca Leo bunu başaracak kalan üç maçta. Gerd Müller’in 67 gol içeren rekoru da tarihe karışacaktır. 4-3-3 kompakt yapısıyla savunmadaki sorunları anında minimize etti. Barça biraz geç kalmıştı bu tercihte. Montoya’nın Alves girdikten sonra sol bek, Afellay’in merkez orta saha oynaması dikkat çekiciydi. Guardiola maçtan sonra "Takım genç, Tito oyuncuları tanıyor, Barça yarışmacı kimliğini sürdürecek” dedi. Thiago ve Alves’in gol dansı için özür dileyip “Bu davranış Barça oyunlarına yakışmadı, bir daha olmayacak” sözünü verdi. Pozisyonda Puyol da sinirlenip arkadaşlarını uyarmış ve sevinci sona erdirmişti. Deplasmanda 0-6 öndeyken gerek yoktu ve bir kaptan, takımın lideri bir teknik adam bunu düşündü. Pinto’nun oynamasına dair “İyiydi, onu kupa finaline hazırlamamız gerekiyor” dedi. Guardiola giderayak bile olsa anlayışını bir fazla kupaya tercih etmiyor, Madrid karşısına nasıl Pinto’yla çıkıp tur atladıysa kupayı da böyle kazanmalı, çok büyük saygıyı hak ediyor. Everton kaptanı Phil Neville maçtan sonra “Ligde ya da Avrupa’da şampiyon olmasalar da onlar hala en iyi takım” şeklinde bir mesaj bırakıyordu sosyal ortamlara, açıktı her şey.
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxG6C96GspbI7596Sc6AfEBViXsHfGboY6Oshn6yeKwrZVdYtNO3bM_atny1m5U3ZMGJyU8GX9trl5vqsR_lyf4WSeXq5Nh2vsmifUI23gdG7pzgGjkm11MYILYrB2V7EJZ4neSKJIAk4/s1600/ppp2.jpg" imageanchor="1"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxG6C96GspbI7596Sc6AfEBViXsHfGboY6Oshn6yeKwrZVdYtNO3bM_atny1m5U3ZMGJyU8GX9trl5vqsR_lyf4WSeXq5Nh2vsmifUI23gdG7pzgGjkm11MYILYrB2V7EJZ4neSKJIAk4/s400/ppp2.jpg" width="298" /></a></div>
<br />
<b>24 Nisan Chelsea 2-2</b><br />
<br />
----------------Valdes--------------- <br />
-----Javier------Pique------Puyol----
<br />
----------------Sergio-----------------
<br />
---------Xavi----------Fabregas-------
<br />
----Cuenca------Messi--------Iniesta--
<br />
------------------Alexis----------------
<br />
<br />
Pep, Iniesta’yı yine sola atıyor, bu Xavi’yle olan bağlantısının kopması anlamına gelir. 3-4-3’ten çok 3-3-4 gibi bir yayılım var sahada. Cuenca’dan oyunu kenarlara genişletmesi bekleniyor, Chelsea savunmasının boşluklarını daha fazla artırıp Messi’nin gol şansını artırmak, bloklara takılmasını engellemek için. Çünkü Camp Nou 105X68 ve Stamford Bridge ise 103X67 boyutlarındaydı. Yaklaşık 200 metre kare daha küçük bir alanda oynanmıştı Londra’daki maç, boşluk bulmak daha kolay olabilirdi. Maçın hakemi Cüneyt Çakır’dı. Fabregas yine geride, Pique son iki maçta tercih edilmemesinin ardından biraz da spekülasyon çıkmasın zorunluluğundan kadroda ancak maçın hemen başında sakatlanıyor Cahil gibi.
İlk gol bir köşe vuruşu kaosuyla türetiliyor, Terry, 2010 Inter maçındakine Motta olayına benzer şekilde oyundan atılıyor. Alexis’e yaptığı hareketle. Şampiyonlar Ligi tarihinde rakipleri en çok kırmızı kart gören takım Barça, 22 oyuncuyla. İkinci sırada Arsenal var, 18 ile. Bu veri her iki takım temiz futbolunun karşılığı olarak rakiplerinin sertlik seviyesini gösteriyor, üzücü.
İkinci golde de Chelsea orta sahada topla fazla oynayınca geride az adamla yakalanıp Messi’ye mağlup oluyor. İlk maçta olduğu gibi devrede Ramires var ve benzer bir pozisyon. Lampard yine orta sahada topu kazanıyor ve Ramires’in koşusunu ödüllendiriyor. Harika bir son vuruş ve avantaj yeniden Chelsea’de. Ramires, Barça’ya karşı durabilmeniz için en ideal oyuncu modeli. Dinamik, çalışkan, enerji dolu, toplu ve topsuz oyunun içinde var, dikine hızlı çıkabiliyor, hücumu düşünüyor, top çalma özelliği bulunuyor, baskıyla.
Chelsea, Inter’den bile katı savunma yapıyor, üstelik de iki stoperi oyunda değil. Bosingwa oyun zekasıyla kotarmaya çalışıyor bu işi. İkinci yarının başında hemen penaltı geliyor ama Messi gole çeviremiyor bunu. Leo 34 penaltıda 26 kez ağlarla buluşturdu topu. Aslında son altı penaltısını golle sonuçlandırmış ve bu konuda çalışma yaptığını bariz bir şekilde göstermişti bize ancak olmadı. Cech maç sonunda Messi’den gol yememe rekorunu 495 dakikaya çıkarmayı başardı, şanslıydı, bir topun daha direkten döndüğü düşünüldüğünde. Uzaktan şutlar ile harcanan fırsatlar ve Inter maçına nazire yaparcasına Pique formatında Keita oyuna dahil oldu, santrfor modeli, dakikalar 70 idi. 0-5-5 gibi bir düzenle oynuyordu Barça. Drogba’nın da çıkmasıyla Chelsea’nın rahatsızlık verecek bir konumu kalmamıştı. Oysa Torres, herkesin hafife aldığı, çiğnediği isim, maçın son anlarında Barça’ya karşı 11. maçında 8. golüne ulaşacaktı. Camp Nou’daki 5. golüydü, altıncı maçında. Aslında gerçek; orta bölgeye yaptığı koşu, önceki driblingde kaptırdığı top sonrası pozisyonun dışında kaldığı yanlış bir eylemdi ancak Cole’un havaya diktiği top, yanlış koşusunu bir anda değerlendirmişti çünkü sol bek bölgesine geri dönmesi gerekirken dönmemiş ve markajsız kalmıştı. Bu pozisyon Chelsea’nin kendisiyle yüzleşmesi adına da bir fırsattı ama onlar bunu asla göremeyecek. Golün gelişiminde top Ashley Cole’un eline çarptı ve Barçalılar anlık bir şekilde hakeme itiraz ettikten sonra pozisyona devam ettiler. Hakemin üzerine yürümediler, gözlerini fal taşı gibi açmadılar, Ballack’ı hatırlayın, Eto’o’nun eline çarpan topa penaltı istemiş ve çıldırmıştı. Hiç kimse bu pozisyonda topun Cole’un eline çarptğını hatırlamayacak olsa da ironik görünmesi açısından önemliydi bu sahne.<br />
<br />
Chelsea, Pep döneminde karşılaşan 55 takım arasında mağlup edilemeyen tek takım olarak adını tarihe yazdırdı, finale de. Di Matteo harika bir iş becerdi, kısa antrenörlük kariyerinde. (WBA sonrası) 2008’de finale çıktıklarında da bir başka Portekizli, Jose Mourinho’nun görevine son verilmiş ve Avram Grant, gelir gelmez başarılamayana erişmişti. Deja vu oldu. Barça ligi kazanamadığı bir sezonda Şampiyonlar Ligi’ni kazanamama geleneğini sürdürdü. Chelsea’nın attığı üç gol de uzatma dakikalarında geldi, 2009’da Iniesta’nın uzatmalarda attığı ve tarihin akışının değiştiği golün intikamıydı. Pep ayrıldı ve yine değişti tarih. (Drogba 45+2, Ramires 45+2, Torres 90+2) İki maç sonunda Londra ekibinin kaleyi bulan şut sayısı dört idi, gol sayısı üç. Barça’nın yalnızca direkten dönen top sayısı dört olmuştu. Futbol mucizeleri severdi. Topla oynama % 83 idi Barça’nın. Chelsea’nin iki maç sonundaki topla oynama oranı % 18,3 idi, yani Şampiyonlar Ligi tarihinde bir takıma karşı alınan en düşük yüzde. (Finale çıkan bir takıma yakışıp yakışmadığı size kalmış) Kaleye atılan şut 23, bulan yalnızca 6’ydı, biraz mesele de buydu Barça adına. 10’un üstüne çıkmalılardı. Chelsea finalde dört oyuncusundan yoksun kaldı bu maç sonunda, Terry, Ivanovic, Meireles ve Ramires. Şampiyonlar Ligi finali’ne kalıp cezalı oyuncusu en yüksek takım yine Chelsea oldu. (Yorum sizin) Üstelik de maçtan hemen sonra UEFA’dan af dilediler. Yani bir oyuncu yarı final maçında rakibine çok sert girip sarı / kırmızı kart görecek ve finalde oynayabilecek, bunun ahlaklı bir yanı yok.
Maçtan sonra Di Matteo değişen bir şey yok, Barça hala dünyanın en iyi takımı, yalnızca iyi çalıştık ve ihtiyacımız olan şans yanımızdaydı dedi. Akıllı olduğu sahada da, dışında da belliydi. R. Di Matteo Chelsea’nin başına göreve geldiğinden bu yana -6 Mart- 16 maçta 11 galibiyet 4 beraberlik ve 1 yenilgi aldı. (atılan 37, yenilen 14 gol) Olağanüstü.
Burada bence bir başka tartışma konusu çıkmalı bizlere. Di Matteo, Barça karşısında ceza sahasında konumlanmanın ve aşırı katı savunma yapmanın dahiyane bir iş olmadığını kanıtladı. Bunu Levante de yapıyordu, Inter de yaptı, Chelsea de yapabiliyor. Bu takımların Levante’den farkı oyun zekası ve kalitesi yüksek oyunculardan kurulu olmalarıydı. Bu yüzden Bosingwa stoper oynayabildi uzun bir süre. Ceza sahasına otobüs park etmek, deha gerektirmiyordu ama bunu Mourinho yapınca ve şansı yaver gidip (10-15 dakika arası zaman çalma, ceza sahasında sürekli forma çekmeler, profesyonellik çerçevesinde hareketler ve verilmeyen gol) başarılı olunca bir anda büyülemişti herkese. Chelsea’nin Barça’dan nasıl kurtulduğunu herkes gördü, özellikle ilk maçta kaçan altı net gol pozisyonu vardı. Zor olan bir takımı Barça gibi oynatabilmek, sürekli topa sahip olarak, gole ihtiyacı olmasa da, dünyanın her stadında gol arayarak. Drogba’yı sol bek oynatmak değil mesele.<br />
<br />
Torres “Barça çağı bitmedi, geri döneceklerdir” dedi. “Bu futbol, her zaman en iyi olan kazanmıyor, Barça’ya karşı güzel oynayarak kazanamazsınınz, onlar dünyanın en iyisi” şeklinde sürdürdü sözlerini. Bütün her şeyi özetledi. Güzel oynayarak diyor, daha fazla argüman türetmek yersiz.
FC Barcelona son yedi Şampiyonlar Ligi sezonunda altı kez yarı finale kalma başarısı gösterip bunlardan üçünde finale çıkabildi. (% 50) Pep Guardiola son dört Şampiyonlar Ligi sezonunda iki kez kupaya uzandı. 2/4 (2008-09 & 2010-11 Barça) Pep Guardiola son dört Şampiyonlar Ligi sezonunda dört kez takımını yarı finale taşıyıp bunlardan ikisinde finale yükseltti. (2/4) FC Barcelona, 2005-12 arası yedi Şampiyonlar Ligi sezonu üç kez zafere uzanıp üç kez yarı final, bir kez de son 16'da elendi. Chelsea son dokuz ŞL sezonunda altı kez kaldığı yarı finallerde ise iki kez Liverpool, bir kez Barça ve Monaco'ya turu kaptırdı. Chelsea son 9 ŞL sezonunda altı kez kaldığı yarı final öncesi bir kez Barça, bir kez Inter, bir kez de Man Utd'ye elendi. Chelsea son dokuz Şampiyonlar Ligi sezonunda altı kez yarı finale yükselip bunlardan ikisini final ile taçlandırdı. (2007-08 ve 2011-12)
Bir gün sonra Madrid de elendi, penaltılarla. Kaçıran Ronaldo, Kaka ve Ramos oldu. Takımın yıldızı (en iyi penaltıcısı) ilk & son penaltıyı atmamalı. (üç & dört ideal) Verisel değil gözleme dayalı bir yorum, yaklaşık 15-20 senedir futbol takip eden biri olarak. Psikolojik etmenleri kattığım bir düşünce. Real Madrid, son 10 Şampiyonlar Ligi sezonunda kaldığı üç yarı finalde Juventus (Lippi) & Barça (Pep) ve Bayern Münih'e (Heynckes) elendi. Real Madrid, son 10 Şampiyonlar Ligi sezonunda yalnızca üç kez yarı finale çıkıp bunların hiçbirinde finale kalamadı. Real Madrid, 1997-04 arası yedi Ş. Ligi sezonunda beş kez yarı finale kalma başarısı gösterip bunlardan üçünde finale çıkabildi. (% 60) Real Madrid, 1997-04 arası yedi Şampiyonlar Ligi sezonunda üç kez zafere uzanıp iki kez yarı final & çeyrek finalde elendi. Jose Mourinho son 10 Şampiyonlar Ligi sezonunda yalnızca iki kez kupaya uzanabildi. 2/9 (2003-04 Porto & 2009-10 Inter) Mourinho takımlarını ŞL'de 2 kez Liverpool (Rafa) ve Barça (Rijkaard & Pep) 1 kez de Man Utd (Fergie) ve B. Münih (Heynckes) eledi. (5/9) Jose Mourinho son 10 Şampiyonlar Ligi sezonunda altı kez takımını yarı finale taşıyıp bunlardan ikisinde finale yükseltebildi. (6/9 ve %33) R. Madrid bu sezon La Liga'da ilk dörtte yer alan diğer üç takımı evinde yenememişti. Şampiyonlar Ligi’nde ilk ciddi rakip olan Bayern Münih’e de elendi. WhoScored.com sitesine göre Avrupa'daki 5 major ligde derecelendirmeye (rating) göre ilk sırada iken reelde lider olamayan iki takım; Barça ve B. Münih. Liverpool, 2004-09 arası beş ŞL sezonu bir kez zafere uzanıp bir kez final & yarı final & çeyrek final & son 16'da elendi. Man Utd, 2007-11 arası beş Ş. Ligi sezonu bir kez zafere uzanıp iki kez final, bir kez yarı final & çeyrek finalde elendi. AC Milan, 2002-07 arası beş Şampiyonlar Ligi sezonu iki kez zafere uzanıp bir kez final & yarı final & çeyrek finalde elendi.
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhseyPIOpORAMwMq9ByPfb9JPY8lALwXUHEX_TUy2V0MUVyzGceyJaxfIbQZKHm88jbJtgn5FkAoPFoRoqwqOC06TrPKwzbYjO6l2kvrx_dGy5B_6gEMqLwjxny1b_4DZbQXTVsNk8l5sg/s1600/566831051.jpg" imageanchor="1"><img border="0" height="259" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhseyPIOpORAMwMq9ByPfb9JPY8lALwXUHEX_TUy2V0MUVyzGceyJaxfIbQZKHm88jbJtgn5FkAoPFoRoqwqOC06TrPKwzbYjO6l2kvrx_dGy5B_6gEMqLwjxny1b_4DZbQXTVsNk8l5sg/s400/566831051.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<b>21 Nisan Real Madrid 1-2</b><br />
<br />
Barça vs. Mourinho | 21 maç, 9 galibiyet 7 beraberlik 5 yenilgi (Jose oyuncularına 9 Kırmızı Kart)
<br />
<br />
Bu maç öncesi Camp Nou karnesi:
Mourinho, 9 maç 5 yenilgi 4 beraberlik idi Barça'ya karşı, 10. maçında kazanabildi. <br />
<br />
Maçtan önce Guardiola “Eğer kazanamazsak rakibimiz tebrik edeceğiz çünkü onlar şampiyonlar” şeklinde konuştu. Gerçekten de öyle oldu. Her kaybettiğinde daha da çirkinleşen ve futbolu dayanılmaz bir noktaya getiren Madrid, Kral Kupası finalinden sonra bir kez daha olaysız bir şekilde tebrik edildi. Pep’in Barça’sına da bu yakışırdı, Jose’nin Madrid’ine önceki maçlardaki tavırların yakıştığı gibi.
Barça’nın ilk 11’i maçtan saatler önce basına sızıyor. Pep maç sonu bunun hakkında “Burası büyük bir kulüp, bir bahçıvan bile bir şeyler görebilir. Kadronun gizli kalmasını istersem, susarım ve kimse öğrenemez” demekle yetindi. Maçtan bir gün sonra da Messi’nin antrenmana çıkmayacağı haberi kulüp tarafından duyurulmadığı halde ortaya çıkarıldı. Birileri Barça soyunma odasına girmişti ve bunun Mourinho & Madrid rekabetinin en yoğun yaşandığı dönemde olması rastlantısal değildi muhtemelen.
<br />
<br />
----------------Valdes--------------- <br />
-----Puyol------Javier------Adriano----
<br />
-----------Sergio---Thiago--------------
<br />
---------Xavi----------Iniesta--------
<br />
----Alves----------------------Tello--
<br />
------------------Messi----------------
<br />
<br />
Daha önce hiç denenmemiş bir yayılım ile karşımızdaydı Pep. Xavi ve Iniesta’yı merkezde ve yakın oynatmak istiyordu ancak hesaplamadığı ilk topları alamayacak olan Xavi’nin organizasyon yetisinin azalacağıydı. Öyle de oldu. Alexis’in hafif sakatlığında Tello seçimi zorlama durdu. Takımın boy sorunsalı duran toplarda ortaya çıktı ve ilk gol belki de Pique & Keita ikilisinden birinin oynamasına gerekliliğine işaret etti. Gol ofysattı ama bunu dile getirmek bile gereksiz bir ayrıntıya dönüştü. Farklı yerleşim Barça’lı oyuncuların pek çok pozisyonda duracakları yer konusunda hata yapmamasına sebebiyet verdi. Barça bütün maç dağınık oynadı bu sebeple. 4-3-3 hatta kusurlarına karşın 3-4-3 bile daha çok iş görebilirdi bu ne idüğü belirsiz formasyondan. Sergio yarı stoper, yarı ön kesici oynayarak sistemi 4-3-3’e dönüştürüyordu ancak oyuncuların kararsız kalınan anlardaki tercih hataları belirleyici unsur oldu, Mesut Özil’in pasında olduğu gibi. Adriano’nun golde nasıl yerini kaybettiği her şeyi anlatıyor. Sol bek gibi oynasa çizgiden çıkmayacak ve bu golün gelişimi başından engellenecekti. Pep’in Tello riski golle sonuçlansa, pek çok pozisyona da girdi, elbette başka şeyler konuşulabilirdi. Iniesta’nın kötü oyununda, pas yanlışlarında yine rutinin dışına çıkılmasının etkisi var.
Barça’nın ilk yarı % 77 topla oynaması kaleyi bulan şut sayısı 0 olduğunda (atılan 4) hiçbir anlam ifade etmeyecekti. 34 maçlık lig ve 54 maçlık toplam iç sahada kaybetmeme serileri sonlandı.<br />
<br />
<b>18 Nisan Chelsea 1-0
</b><br />
<br />
----------------Valdes---------------
<br />
Alves----Puyol-------Javier---Adriano
<br />
----------------Sergio----------------
<br />
---------Xavi-------Fabregas-------
<br />
---Alexis---------------------Iniesta--
<br />
----------------Messi----------------
<br />
<br />
Genel kanının aksine Barça’nın iyi oynadığını düşünüyorum. Alexis ve Pedro’nun direkten dönen topu, Alexis’in altı pastan kaçırdığı gol, Fabregas’ın yine altı pastan atamadığı gol, Messi’nin kafası, Cole’un çizgiden çıkardığı Cesc’in yavaş giden topu ilk akla gelenler. Uzun taç atışlarından medet uman Stoke City, pardon Şampiyonlar Ligi finaline çıkacak olan Chelsea, sürekli yerde yatıp zaman çalmaya çalınan ve hakeme bakarken yakalanan ama hiçbir zaman Sergio gibi sorgulanmayacak olan Drogba, Messi’nin kaptırdığı top sonrası gelen kontratak golü, diğer akla düşenler. Topla oynama % 79, kaleye atılan 24 şut var. Londra ekibinin ikinci yarı kaleye şutu yok. <br />
<br />
<b>14 Nisan Levante 1-2<br /> </b><br />
FC Barcelona oynadığı son 10 maçta kalesinde 6 gol gördü ve bunların üçü penaltıdan geldi. (Zaragoza da penaltı kaçırdı ayrıca)
Messi’nin sihrini gösterdiği bir başka deplasman. İlk gol, Guardiola’nın ısrarla üzerinde durduğu oyunun kenarlara yayılması ve yeniden merkeze dönmesiyle ilgili. Burada elbette topun hızlı dolaşımı önemli. Cuenca’nın pası, daha önce bunu defalarca yapan Pedro’yu andırıyor. Levante’nin katı savunması çözülüyor burada. Messi’ye boşluk yaratmak için kenarlar değerli. Penaltı da Cuenca iki eliyle birden itiliyor.
<br />
<br />
<b>10 Nisan Getafe 4-0</b><br />
<br />
Klasik Barça golleri, Alexis’in merkezde yine etkili oyunu, 3-3-4 formasyonuyla iyi bir deneme, topla oynama % 76 seviyesinde. Pedro uzun bir süre sonra golle tanıştı.<br />
<br />
30 Nisan 2012<br />
<br />
A. Eren LoğoğluA. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-30307381266965373962012-04-16T02:01:00.002+03:002012-04-16T02:04:16.655+03:00İ t i r a fDiplerden uçlara sararan<br />Uçlardan diplere kararan saçlarıyla ada kızı<br /><br />Yakınlaş artık<br />Adını bile bilmez kuytu ve karanlık köşe <br /><br />Romatizma ile romantizm arası ağrı ve sızı<br />Az biraz melankoli<br /><br />Apansız açılan karşı pencere <br />Bu kaçıncı salvo kaçınca büyüsü<br /><br />Kendime bile edemeden itiraf<br />Yerde yatan birkaç şişe <br /><br />Hiç susmaz<br />Lokal anestezi hali<br /><br />Sığındım yokluğuna<br />Kaçmak <br /><br />Tel örgüyü sabah akşam geçmekle eşdeğer<br /><br />Değer beklemeye<br />Yüzde çok düşük olasılık<br /><br />Gözükse de o an<br /><br />İçilince hayal kahvesi<br />Dağılır ak bulutlar<br /><br /><span style="font-style:italic;">Üstüm başım pus içinde</span><br /><br />Ortasından bölünmüş <br />Bir şehrin duvarları kadar <br /><br />Korkunç manzara<br /><br />Her yanım ayrı yangın<br />Hep büyüyen aynı sevda...<br /><br />15 Nisan 2012<br /><br />A. Eren LoğoğluA. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6796099211558267596.post-52221819372652306312012-04-08T02:20:00.028+03:002012-04-24T20:47:17.895+03:00Sempre Junts | Barça: Sonuna Kadar | 80 Günde Hakem Hataları ve La Liga<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9pUtGLgpM5D9TspMw0RvunS4-d_iakTps-ugdF3lCC0AE0LnEkCX2dmbTD-xSlKXWj2_CUfS_NYqMls9VVcNe_RLofQawb-fYzo98t2O3u0xkrWfOTPVu_gh29LC0s-VOsdduy6hz3vE/s1600/folguera_lamasia.jpg"><img style="cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 267px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9pUtGLgpM5D9TspMw0RvunS4-d_iakTps-ugdF3lCC0AE0LnEkCX2dmbTD-xSlKXWj2_CUfS_NYqMls9VVcNe_RLofQawb-fYzo98t2O3u0xkrWfOTPVu_gh29LC0s-VOsdduy6hz3vE/s400/folguera_lamasia.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5728803071880111714" /></a><br /><br />Sezonun bitmesine iki aydan az bir zaman kaldı. 10 ya da Şampiyonlar Ligi Finali ile birlikte 11 maç. 7 La Liga, 1 Kral Kupası Finali ve 3 ŞL maçı. Gelinen bu noktada bir kısım sporsever ve yazar Barça'yı başarısız buldu bile. (Oyun olarak gerileme olduğu söylenebilir bence ama kazanılanlar ve olasılıklar dahilinde bu ifade çok iddialı) Gerçekten öyle mi peki?<br /><br />Barça, İspanya Süper Kupası, UEFA Süper Kupa ve FIFA Kulüpler Dünya Kupası'nı şimdiden elde etti. Şampiyonlar Ligi'nde Serie A'nın lideri AC Milan'ı eleyip yarı finale yükseldi. Kral Kupası'nda Bielsa'nın A. Bilbao'su ile final oynayacak. La Liga'da bitime 7 hafta kala 4 puan geride ve Madrid'i Camp Nou'da ağırlayacak. (Puan farkının sebeplerini detaylı anlatacağım yazımda) Beş El Clasico oynayıp Mourinho'ya hiç kaybetmedi Guardiola, üçünü kazandı. <br /><br />Abidal ameliyat olacak, artık oynayamıyor. Villa Aralık'tan bu yana sakat ve sezonu kapattı. Pedro inanılmaz formsuz ve deplasmanlarda Messi'yi rahatlatan oyunu kenarlara doğru genişletip merkezde rakip savunmacıların arasındaki boşlukları artırma, bunun yanında savunma arkasına sızıp kusursuz son vuruşlarla gol üretme görevi gerçekleştiremiyor. Pique & Puyol ikilisi son dört sezonun en kötü dönemini yaşıyor. Fabregas transferinin Xavi'nin yerine rotasyon olarak kullanılacağı düşünülürken sakatlıklar ve Pep'in futbol devrimine yeni boyut getirmek istediği üçlü savunmayla birlikte klasik 4-3-3 deformasyona uğradı. Bunun sonucu olarak alan ve pozisyon paylaşımında yapılan hatalarla topla oynama % 55'lere kadar düştü, topun altı saniye içinde kazanımı gecikmeye uğradı, rakipler daha çok net gol pozisyonuna giriyor. Alexis'in aranan oyuncu (ayağında Barça'da olması gerektiğinden fazla süre top tutması ve en çok top kaybı yapan isim) olmaması, sık sık sakatlanması ve teknik heyetin hatasının farkına varıp sezonun en kritik maçında Cuenca'yı ona tercih etmesi (üstelik Pep sebep olarak net bir çizgide oynayan, kanat oyuncusu istedim demesi ve Alexis'in Rossi'ye tercih edilme sebebi olarak da oyunu çizgiye genişleten, kanat oyuncusu -winger- gereksinimini sunmuştu, çelişki yani Alexis'te hata yaptığının belgesi) transfer yanlışlığını gösteriyor.<br /><br />Alexis bu sezon 25 maçta ilk 11 başlayıp 34 maça çıktı ve 2140 dakika süre alıp 11 gol kaydetti. Pedro geçtiğimiz sezon 40 maçta ilk 11 başlayıp 53 maça çıktı ve 3632 dakika süre alıp 22 gol kaydetti. Villa geçtiğimiz sezon 48 maçta ilk 11 başlayıp 52 maça çıktı ve 4119 dakika süre alıp 23 gol kaydetti. Şilili az süre alıyor, ortalama olarak (0,32) az gol atıyor, dakika başına da (194 dk.) son sırada yer alıyor, her şey açık.<br /><br />Barça bu sezon 54 maç yaptı, 41 galibiyet, 11 beraberlik ve 2 yenilgi aldı. 161 gol atıp 39 gol yedi. <br /><br />2008-09 62 maç 42 galibiyet 13 beraberlik 7 mağlubiyet 158 gol atıp 55 gol yedi<br />2009-10 59 maç 45 galibiyet 10 beraberlik 4 mağlubiyet 138 gol atıp 39 gol yedi<br />2010-11 62 maç 45 galibiyet 11 beraberlik 6 mağlubiyet 152 gol atıp 39 gol yedi<br /><br />İlk sezonun öğrenme evresi olduğu ve rakiplerin de Barça'yı anlamaya çalıştığı düşünüldüğünde inceleme dışı kalması anlaşılabilir. Elbette 155 golün sebebinin Messi & Eto'o & Henry gibi bir daha bir araya gelmesi imkansız bir üçlü forvet hattı olduğunu da açıklayalım, 2008 Avrupa Şampiyonası sonrası görevlerinin ne olduğunu tamamen anlayan Xavi ve Iniesta'yla birlikte. (Eto'o -sahte 9- ve Henry -Arsenal- Barça DNA taşıyan isimlerdi ayrıca) Bir sonraki sezon top sahip olmayı artırmak için altı saniyede topu kazanma kuralının iyiden iyiye -Pedro'yla- savunmayı rahatlattığı görülebilir. Gol sayısındaki azalma elbette üçlü forvetin bozulması Eto'o & Ibra takası, Henry'nin fiziksel düşüşü kaynaklıydı. Pep, Zlatan'ı 2009'da Chelsea karşısında çalışmayan sistemine bir farkındalık katsın diye istemişti ancak Ibrakadabra büyüyü tamamen bozdu ve Messi'yi huzursuz etti. Üçüncü sezon, ilk ikisinden ders alma ve doğruları uygulama zamanıydı, kusursuzluğa erişme her yönden. Villa transferi bunu anlattı. Messi merkeze kaydı, sahte 9 oldu ve kendini, tarihin en iyi oyuncusu olmayı buldu. Barça hem çok gol atıp hem de az gol yedi. Tekrardan bütün kupaları topladı. <br /><br />Topla Oynama Oranları<br /><br />2008-09 % 65.8<br />2009-10 % 68.7<br />2010-11 % 73.4<br /><br />Guardiola'nın kafa yorduğu meselelerden biri "topu nasıl daha çok ayağımda tutarım" sorusu üzerine idi. Savunmayı riske eden ancak orta sahadaki oyuncu sayısını artırıp oyunun merkezini burası olarak belirleyen (kompakt yapıdan ötürü top kazanımı da kolaylaşıyor oyun merkeze taşınınca) 3-4-3 formasyonu biçilmiş kaftan olabilirdi. Pep bu yüzden Fabregas ve Alexis hamlelerine ihtiyaç duydu, oyunun kenarlara genişlemesine, Messi gibi sihir yapan birine ve sahte 9'a arkadan destek verip gol yollarına sarkan, ara pası özelliği olan, pas yüzdesi yüksek birine. Alexis ve Cesc'e yani. Plan pek başarılı olamadı. Bu sezon % 69 seviyesine geriledi Barça topa sahip olma hususunda. Alves'in nasıl bir görev alacağı bir türlü hesaplanamadı, üçlü savunmanın sağ tarafı mı yoksa ileri üçlünün sağ tarafı mı gibi. Kenarda katkı veremeyen ve asıl yeri en uç olan Alexis bu bölgeye kaydırılınca (Leverkusen, 1-3) Messi sağ kanat gibi oynadı ve üretkenliği azaldı. Fabregas takıma çok kolay adaptasyon sağlasa da oyun ritminin bozulduğu maçlarda hiç sorumluluk alamadı. Barça akışkan oyun yapısını kaybetti.<br /><br />İyi noktalar yok mu peki? Çok fazla hala. Zaten burada tarihin en iyi futbol takımından, teorik olarak geldiği noktadan, kusursuzluğa yaklaşmasından detaylı bahsettiğimiz için pek çok zaaf üzerinde durabiliyoruz, onlara övgüler düzüp hatalardan söz etmemek bu sezonu açıklamamıza yetmez.<br /><br />Thiago, Cuenca ve Tello. Üç oyuncu daha kazandı Barça. Alexis, Villa ve Pedro'nun kötü olduğu dönemlerde zorunluluktan ortaya çıktı Isaac ve Cristian. Cuenca tam bir kanat oyuncusu, asla top kaybı yapmayan ve topu tam zamanında ayağından çıkaran, Barça DNA taşıyıp bunun üzerine bir de İngilizlerin sert kavisli ortalarından yapabilen, böylelikle takıma ekstra bir unsur katabilen. Tello, tam da Alexis'ten beklenen, kenardan ceza sahasına akıp pozisyon kovalayan, hızlı oyuncuydu. Ve elbette büyük yetenek Thiago. Bu sezon çok fazla süre aldı, takımın ideal onbirinin ritmi açısından zararlı olsa da bu tercih, onun gelişimine yarar sağladı.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhr48m0mREQBF1doZC5tMdAC9GM7HSD9Y7X7Ybz5MniTWz1iAJRBMu_lT5SJTF-mQ4I9pJtFaD7tjBWFunUfyBGd9c-Qkj4a_ciTDnW3Xc158uNEvwy4-hx6OABAH-cmWl0hufsypJ9vrw/s1600/Barcelona-02-04-12-Rueda-prens_54280792264_54115221154_600_396.jpg"><img style="cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 264px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhr48m0mREQBF1doZC5tMdAC9GM7HSD9Y7X7Ybz5MniTWz1iAJRBMu_lT5SJTF-mQ4I9pJtFaD7tjBWFunUfyBGd9c-Qkj4a_ciTDnW3Xc158uNEvwy4-hx6OABAH-cmWl0hufsypJ9vrw/s400/Barcelona-02-04-12-Rueda-prens_54280792264_54115221154_600_396.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5728803066107525122" /></a><br /><br />Pep, geçtiğimiz sezon Puyol ciddi bir sakatlık geçirip son üç ay oynamadığında Mascherano'yu savunmanın merkezine çekmişti. Dahiceydi çünkü çılgınlık da içeriyordu 1.74'lük bir oyuncunun stoper olması. Buna tolerans gösterebilecek, topun havaya çıkmasını engelleyen tek takım da Barça'ydı. Tuttu. Mascherano, Puyol sonrası için onun yerini alabilecek harika bir oyuncuya dönüştü. (La Liga'da maç başına top kazanma: Abidal 11.2 - Mascherano 10.8 - Pique 10.3 - Busquets 8.8 - Puyol 8.6)<br /><br />Barça'nın daha şimdiden 39 gol yemesi, takım savunmasındaki zayıflığı sergiliyor. 4 Ocak'taki Osasuna maçından sonra 16 maçın (11 Mart) yalnızca ikisinde kalesini gole kapatabildi. İki kez üç gol yedi, en son iki sezon önce Villarreal karşısında üç gol görmüştü. (Osasuna 3-2, Granada 5-3) Pique & Puyol ikilisinden vazgeçen Pep, son 8 maçta beş kez kalesine duvar ördü. Üç gol atan Granada karşısında ise Javier yoktu. <br /><br />Üçlü savunmanın rakibe daha çok gol şansı tanıyan konumu aynı olanağı Barça'ya da sunuyor, özellikle iç sahada. Messi'nin 60 golü de bunun işareti. Osasuna maçından sonra oynanan 13 maçta 23 gol attı.<br /><br />Bundan sonra ne olacak? Chelsea, Milan'a göre daha rahat bir rakip Barça için. 2009 geriliminin sürüp sürmeyeceği elbette önemli. Lampard & Terry için son şanslar, hesabı kapatmak isteyebilirler. Torres'te düzelme emareleri var, Euro 2012 için bir fırsat bu maçlar. Atletico Madrid formasıyla Barça'ya 10 maçta 7 golü vardı. Barça'ya en çok gol atan isimlerden biri, onu 9 maçta 6 gol ile Agüero takip ediyor. Cristiano Ronaldo 15 maçta 5 gol ile üçüncü sırada ama oranı bir hayli düşük. (Villa 12 maç 6 gol sayılmazsa) (Drogba 7 maçta 2 gol Barça'ya karşı) (Madrid'e karşı Messi 18 maçta 13 gol, Eto'o 16 maçta 9 gol, Villa 24 maçta 10 gol, Ronaldinho 11 maçta 5 gol) Di Matteo'nun tarzı Villas-Boas'a göre daha çok Mourinho'ya benziyor, bu da dipnot.<br /><br />Barça ŞL finaline yükselecektir. Bu yüzden Mourinho "onlar zaten finalde" şeklinde yorum yapıp hem Chelsea'ye olan bağlığını gösteriyor, hem de eski takımını motive etmeye çabalıyor. Guardiola döneminde Barça'yı ikili eliminasyon usulüyle alt etmenize imkan yok. 29 turun 27'sinden galip ayrıldılar. ( % 93) 16 kupanın 13'ünü kazandılar. Tek maç Mourinho için avantaj, en azından bir şansı var. (Kral Kupası 2011) Barça ligdeki El Clasico'yu da kazanırsa Madrid'e karşı yenilmezlik serisi sekiz maça çıkacak. Sekiz maç boyunca Barça'yı yenemeyen Mourinho, Münih'te final ile seriyi kırıp kupaya uzanırsa her şeyi kazanmış olacak ve geride kalan sekiz maç unutulup gidecek bir anda, tek bir zaferle. Çok tehlikeli bir senaryo ve gerçekleşebilir. Gelmiş geçmiş en iyi takım Barça'nın iki maç üzerinden Mourinho & Madrid formülüne elenme olasılığı daha düşüktü. Tek maç, reaktif ve geçici stratejik çözümlerin (belki tek duran top gol olur) iş yapabilmesi anlamına geliyor. Üstelik Abidal & Villa yok, Pique & Puyol & Pedro formsuz, kusursuzluk denkleminin (5-0 El Clasico) neredeyse % 50'si çürümüş durumda.<br /><br /><a href="http://www.youtube.com/watch?v=BrPsFPlWyAU">2009'daki Chelsea maçındaki hakem kararları, şaşırmayın izleyince, bütün pozisyonları penaltı zannediyordunuz -çünkü Mourinho bunu alt bilincinize yerleştirdi- ve Camp Nou'daki maçı unuttunuz!</a><br /><br />Ya La Liga? <br /><br />Bir hafta içinde üç maçlık bir periyot var El Clasico öncesi. (ilk maçlar geçildi) Barça evinde Getafe'yle oynayacak ve Levante'ye gidecek. Son beş deplasmanda galip geldiler ve burayı kayıpsız atlatmaları önemli. R. Madrid, Gijon'u sahasında ağırlayıp, Atletico'ya gidecek. Daha zor bir fikstür. Guardiola görüşüm değişmedi, kazanma şansımız yok diyor. (Belki de ayyuka çıkan hakem hatalarına bir atıf bu ya da Cruyff'un 1991-94 arası 4 sene üst üste şampiyon yaparken Rüya Takımı, iki kez geriden gelmesi, Tenerife, son günde kazanılan zaferlerden önce söylediği gibi) El Clasico'yu Barça kazandığı an mini bir lig daha başlayacak görünümü var. <br /><br />Bu yazdıklarımın hiçbirini dikkate almayın veya. Gelmiş geçmiş en iyi futbol takımını izlemenin keyfini yaşayın iki ay daha, onları çok özleyeceğiz 10 sene sonra. <br /><br />7 Nisan Zaragoza 1-4<br /><br />----------------Valdes---------------<br />Alves----Puyol-------Javier---Adriano<br />----------------Keita----------------<br />---------Thiago-------Fabregas-------<br />---Pedro---------------------Alexis--<br />----------------Messi----------------<br /><br />Sergio, Xavi ve Iniesta aynı anda kenarda, işlerin zorlaşacağının bir göstergesi. Zaragoza, rakibi karşısında zayıf olduğunu bilen bir takım nasıl oynaması gerekiyorsa öyle davranıyor. Saha zemini bile ayarlanmış, çimler uzun, topu yavaşlatacak şekilde. (Belki de penaltıyı bu yüzden kaçırdılar) İlk 8 dakikada 6 faul yapıyorlar. Oyunun sürekli durması onların lehine ve her pozisyonda bir sonrakini düşünerek hakeme itiraz ediyorlar, haklı ya da haksız, ki hakem pek etkilenmiyor bundan. Tribünler de her pozisyon için kendilerine düdük beklentisinde, klasik İspanya. <br /><br />Zaragoza akılcı oyununu sürdürüp penaltı kazandı, gole çeviremedi ama beş dakika sonra öne de geçti. (penaltı tartışmalı, Valdes müdahale etmiyorsa kendini atıyor gibi oyuncu, Milan maçında Abbiati, direk Alexis'e müdahale ediyordu ilk anda) (gol de ofsayt olabilir, en arkadaki oyuncu -Adriano- bozmuyorsa)<br /><br />Keita, maçın en kötü oyuncusu çünkü Barça'da ön kesici nasıl oynamalı, bilse de uygulayamıyor. Takım ideal orta üçlüsü olmayınca organize olmaktan çok uzak, topa sahip olsa bile pozisyona dönüştüremiyor. İlk tehlikede Alexis ve Cesc golü yapamıyor ancak köşe vuruşunda kalecinin ikramını Puyol çevirmiyor. Antrenörler için ilginç olan şu; Barça duran top kullanıyorsa tutmanız gereken tek bir oyuncu var, Carles, başkası değil ama o bir şekilde topa gidiyor ve golü yapıyor, en kritik anlarda. İkinci gol, Alexis'in becerisi. Dikine gitmeyi iyi bilen Şilili, Messi'ye asistini yapıyor ve Barça rahatlıyor. Zaragoza'nın şanssızlığı, faule dayanan stratejilerini sekteye uğratan kırmızı kart, aynı oyuncuya denk geliyor. Faul alan Alexis, penaltıda olduğu gibi, bu maç çok yararlı, özellikle ikinci yarı ancak Cesc'e vermediği pas sonrası Messi ve Fabregas'tan azarı işitiyor, Barça'ya hala uyum sağlayamadığı ortada, yeteneğiyle ayakta kalmaya çalışıyor. İkinci yarı Sergio girince ve rakibin 10 kişi kalmasıyla kontrolü tamamen ele alıyor Katalanlar. Aradaki 10 dakikalık bölüm yine ızdırap Barça için. <br /><br />Barça'daki sorunlardan birine değineceğim şimdi, dördüncü golün üzerine. Thiago son kez gol attığında tarihler 22 Aralık, Pedro 25 Ocak, Fabregas 8 Şubat, Alexis 14 Şubat idi. Dört oyuncu yaklaşık iki aydır gol atamıyor. Barça'yı taşıyan Messi, Iniesta ve Xavi yine. Transferde yapılan yanlışlıkla kastım bu esasında, takım Ballon D'or üçlüsünün üzerine düşen yükü azaltamadı, aksine artırdı son düzlükte. Henry, Eto'o, Villa veya Pedro'nun iyi zamanlarında durum böyle değildi son üç sezon. Alexis iyi oyuncu, Fabregas, Xavi'den sonraki Xavi, Thiago çok yetenekli ama şu an Barça'yı kusursuz noktaya getiremiyorlar, aksine defoları var bu oyunun içinde ve sürekli zaafları su yüzünde çünkü bu takım futbolun zirvesinde, her detay önemli.<br /><br />Pep maç sonu zemin hakkında "Oyunumuzu etkiliyor ancak rakiplerimiz çimleri uzun tutmak istiyorsa buna adapte olmalıyız. Futbol, topun hep aynı zeminde ve iyi sektiği basketbol gibi değil" diyerek bir kez daha o güzel duruşunu sergiledi.<br /><br />3 Nisan AC Milan 3-1<br /><br />Maçtan önce bir istatistik, Messi İtalyan takımlarına karşı son 7 maçta yalnızca bir kez fileleri havalandırabildi, bu tür veriler ne zaman ortaya çıksa -İngilizlere atamıyor vs. gibi- Leo yerle bir ediyor bunu, yine öyle olacak.<br /><br />1 - 42. dk.lar arası (2. gole kadar)<br /><br />----------------Valdes--------------- <br />-----Javier------Pique------Puyol----<br />----------------Sergio---------------<br />---------Xavi----------Iniesta-------<br />----------------Cesc-----------------<br />----Alves-----------------Cuenca-----<br />----------------Messi----------------<br /><br />Milan'ın golünü inceleyelim. Gol pasından önce yaklaşık 35 saniye top İtalyan ekibinin ayağında. Oyun savunmadan başlıyor, bir dribling var kesiliyor ve top ters kanada aktarılıyor. Bu süre zarfında Barça topu kazanamıyor, beş saniye kuralı iflas etmiş durumda. Sebep? Elbette 3-4-3. Savunma sahaya iyi yayılamıyor, pozisyonlar kaybediliyor, rakibe mi gideyim bölgeyi mi koruyayım kararsızlığında hamle gecikmeleri yaşanıyor çünkü bir alışkanlık hala oluşmamış, özellikle top rakipteyken. Böyle olunca da top kazanımı gecikiyor ve rakibin yetenekli ayakları, boşlukları da iyi değerlendirince gol şansı artıyor. Robinho, Mascherano'yu bakkala gönderip Ibra'yı buluyor, Barça savunmasının IQ'su yüksek, hemen öne kayıp ofsayt peşinde ancak Javier koşusunu sürdürüyor bilinç dışı bir şekilde ve Nocerino'ya verilen pasta ofsaytı bozuyor, o olmasa pozisyon gol değeri kazanmayacak. <br /><br />Barça kendi rutin hücum seti dışına çıkarak özellikle hızlı dikine kontrataklar ile pozisyonlar bulsa da akışkanlıktan uzak bir görüntü çiziyor ilk 40 dakika. Muhtemelen televizyon başındakiler Pep'in ne zaman 4-3-3'e geçeceğini merak ederken penaltı oluyor ve Messi skoru 2-1'e taşıyor. Her iki penaltı da net kanımca, ilkinde kontrolsüz giriş, kırmızı kart ağır olurdu son adam yorumuyla ve ikincisinde forma çekme var yaklaşık 5 saniye. Hakem zaten Nesta'yı daha önce uyardığından ikinci uyarıya gerek kalmadan kararını verdi. İtalyan takımlarının ceza sahasında bu tür davranışlara çok başvurduğu biliniyor. (Inter, 2010) Hatta Mourinho Madrid'i de bu açıdan bir İtalyan takımına benzetti. Üç haftaya bir Ramos ya da bir başkasının ceza sahasında rakibe müdahalesi veya elle teması üzerine tartışmalar çıkıyor. (Hepsine geleceğim tek tek, görsel ile birlikte) Marca gazetesi bile iki penaltının temiz olduğunu söylerken Mourinho bunun üzerinden polemik yaratma telaşına düşüyor maçtan sonra.<br /><br />41-63 dk. arası<br /><br />----------------Valdes---------------<br />Alves----Pique-------Javier-----Puyol<br />----------------Sergio---------------<br />---------Xavi---------Fabregas-------<br />---Cuenca------------------Iniesta---<br />----------------Messi----------------<br /><br />Formasyon değişikliğiyle savunmada daha dengeli bir noktaya gelen Barça rakibine pozisyon vermeden tehlike üretmeyi sürdürüp maçı koparıyor. <br /><br />Topla oynama, Barça % 60 - AC Milan % 40<br />Şut girişimi, Barça 20 - AC Milan 3<br />Kaleyi bulan şut, Barça 11 - AC Milan 1<br /><br />Galliani "Barça dünyanın en iyi takımı ve tarihin en iyilerinden biri, Cruyff'un Ajax'ı ve Sacchi'nin Milan'ıyla birlikte" diyor maç sonu. <br /><br />Ciddi bir kalp rahatsızlığı geçiren ve futboldan uzak kalan Cassano, Mourinho'ya taş atarak "Barça yenilmez, onlar ancak 40 saat boyunca otobüsle yolculuk etmelerine sebep olacak bir volkan yardımıyla yenilebilirler." diyor. <br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjlcl1ocAhLnVjEhbmm047AIh6KiVCBEydAp0u86MgJ1ubl6vuXWE6usnEXc2Tu2XGvDvaElCl4r64HXLB4Aw1Ord7pKRQEQ6jj7S9F-LOL3C1wHWjCIOIP_2HgMfPx9ZD4nhsH0jpgjuM/s1600/Maradona-recibe-una-agresion-p_54264646062_54115221154_600_396.jpg"><img style="cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 264px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjlcl1ocAhLnVjEhbmm047AIh6KiVCBEydAp0u86MgJ1ubl6vuXWE6usnEXc2Tu2XGvDvaElCl4r64HXLB4Aw1Ord7pKRQEQ6jj7S9F-LOL3C1wHWjCIOIP_2HgMfPx9ZD4nhsH0jpgjuM/s400/Maradona-recibe-una-agresion-p_54264646062_54115221154_600_396.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5728803049796791538" /></a><br /><br />31 Mart Athletic Bilbao 2-0<br /><br />----------------Valdes---------------<br />Alves----Pique-------Javier---Adriano<br />----------------Sergio---------------<br />---------Thiago-------Fabregas-------<br />---Alexis---------------------Tello--<br />----------------Messi----------------<br /><br />Bielsa'nın ekibi kaleyi bulan ilk şutunu 80. dakikada atabiliyor. 0-0 biten Milan maçının ikinci yarısıyla birlikte Barça 125 dakika kalesine şut çekilmesine dahi izin vermiyor.<br /><br />İlk yarı 2-2 biten maçı iyi analiz eden Pep, Bielsa'nın her alanda adam adama markaj ve oyuncu takibi şeklindeki harika savunmasına ekstra bir çözüm getiriyor; Topla 25-30 metre ilerleyen stoperler. Doğal olarak marke edilmeyen iki oyuncu dribling ile rakip kale sahası önüne kadar gelip diğer arkadaşlarını, özellikle orta sahayı rahatlatıyor ve yerleşme olanağı tanıyorlar takıma. Maçın en stratejik noktası bu.<br /><br />Topla oynama, Barça % 57 - Bilbao % 43<br />Şut girişimi, Barça 20 - Bilbao 4<br />Kaleyi bulan şut, Barça 14 - Bilbao 1<br /><br />Barça en son Pellegrini'nin Madrid'i karşısında topla oynamada % 55'e kadar düşmüştü 2010'daki 0-2 biten maçta. Guardiola, Keita ve Abidal'den sonra bu kez de en favori oyuncularından birinin Mascherano olduğunu açıklıyor basın toplantısında.<br /><br />28 Mart AC Milan 0-0<br /><br />----------------Valdes--------------- <br />-----Javier------Pique------Puyol----<br />----------------Sergio---------------<br />---------Xavi----------Keita---------<br />----------------Messi----------------<br />----Alves-----------------Iniesta----<br />----------------Alexis---------------<br /><br />Yine dörtlüden bozma bir üçlü savunma, Alves daha önde, Puyol daha geride, Iniesta sol kenar ve iç bölgeden sorumlu, ona yardımcı olan Keita var. Alexis en uç ve Messi hemen arkasında. Maça Milan iyi başlayıp yerleşim hatalarından yararlanıyor ve birkaç pozisyona giriyor. Toparlanan Barça, duran top organizasyonunda Alexis'i ceza sahasında topla buluşturuyor, kalecinin müdahalesi var ancak hakem penaltı vermiyor. <br /><br />Abbiati devleşiyor, ikinci yarı Milan hücum yapamıyor, kaleye şutu yok, kontrol Barça'da ve maç başladığı gibi bitiyor. Guardiola maç sonu "7 Avrupa Kupası olan Milan'ın 0-0'lık sonuçtan mutlu olması alabileceğimiz en iyi övgüdür" diyor.<br /><br /><a href="http://www.youtube.com/watch?v=DThjb_XyyoU">Barça'nın Amerika'daki akademisinin 11 Yaş Altı Takımı'nın görseliyle anlatalım biraz da bu felsefeyi.</a> Daha çocuklar ama hiçbir farkları bulunmuyor esasında büyüklerinden. 4-3-3 formasyonu, yerden ve ayağa kısa paslar, topa sahip olma, en uçta sahte 9 gibi oynayan biri, savunma oyuncularının topu dan dun vurmak yerine kale önünde bile pas denemesi, gerçekten muazzam. Takımın en kısa oyuncusu, 10 numara giyip dört gol atıyor ve oyun tarzı Messi'yle aynı, DNA kodlama. <br /><br /><a href="http://www.barcelonausa.com/">http://www.barcelonausa.com/</a><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFAAjIBXY6ezBc230Xy4hV_GUE_4CnnG8lD83eCLgeF0BADDTaPfaI7hnfaG2UnppzrrGoYgDC9OdbT7ds2RsHPToC0Yr-UjepgtfxjtRlEleIXTUl1uSoTyaHG1ipyJv9jYA35R2luh4/s1600/El-equipo-infantil-A-del-F-C-B_54279774778_54115221154_600_396.jpg"><img style="cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 264px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFAAjIBXY6ezBc230Xy4hV_GUE_4CnnG8lD83eCLgeF0BADDTaPfaI7hnfaG2UnppzrrGoYgDC9OdbT7ds2RsHPToC0Yr-UjepgtfxjtRlEleIXTUl1uSoTyaHG1ipyJv9jYA35R2luh4/s400/El-equipo-infantil-A-del-F-C-B_54279774778_54115221154_600_396.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5728803053558766770" /></a><br /><br />24 Mart Mallorca 0-2<br /><br />RFEF'e göre 2 penaltı yapıp çift sarı kart alan Alves cezalı, Villarreal maçında rakibe tekme tokat girip çift sarı kart alan Ramos değil. İspanya Futbol Federasyonu'nun herhangi bir standartı yok, pardon var Real Madrid'in menfaatleri, ne de olsa adlarında Royal geçiyor. Ramos, Real Sociead maçında sahada, Katalunya eksenli medya dışında hiç kimse bunu sorgulama ihtiyacı bile hissetmiyor. Son iki sezon Ramos'un ısrarlı biçimde korunup ceza almaması, Pique'ye Ekim 2010'da milli takımın basın toplantısında yaptığı "İspanyolca" çıkışı kaynaklı olabilir. Unuttukları bir şey bulunuyor; Barça, onların milli takımına en çok oyuncu veren kulüp, krallığın bile önünde. (FC Barcelona 92 - Athletic Bilbao 86 - Real Madrid 80) Katalunya ve Bask ülkesi olmasa Kastilya tabanlı bir İspanya'nın ne duruma düşeceği belli, Raul'un elini eteğini çekmesi sonrası 2008 ve 2010'da Barça kaynaklı gelen başarılar da bunun bir başka ifadesi.<br /><br />----------------Valdes--------------- <br />-----Javier------Pique------Puyol----<br />----------------Sergio---------------<br />---------Thiago----------Iniesta-----<br />----------------Fabregas-------------<br />----Pedro------------------Alexis----<br />----------------Messi----------------<br /><br />Pedro ve Alexis'in bölüm bölüm yerlerini değiştirdiğini gözlemledik. Villa zamanı Pedro sağ forvet olarak oynuyordu ve burada başarılıydı esasında, solda aynı verimi hiçbir zaman sağlayamadı. Aynı durum Cuenca için de geçerli, sağ forvet oynamak zorunda, yarar için. Guardiola 60. dakikada Montoya'yı oyuna alıp stabil bir duruma geçmek istedi, 4-3-3 ile ve bunda başarılı oldu. <br /><br />20 Mart Granada 5-3<br /><br />----------------Valdes---------------<br />Alves----Pique-------Puyol----Adriano<br />----------------Keita----------------<br />---------Xavi---------Thiago---------<br />---Alexis--------------------Cuenca--<br />----------------Messi----------------<br /><br />Topla oynama % 74-26 ve kaleye atılan şut 18-6 ancak dakikalar 62'yi gösterdiğinde skor 2-2 olmuştu. İlk iki gol, Cuenca'nın oyun şablonuna yeni bir enstrüman olarak eklediği ortalarından geldi. Messi, hat trick yapıyor, Barça tarihinin en golcü oyuncusu oluyor. (240 gol şu an) Alves ikinci penaltıya da sebebiyet verip oyundan atılıyor. <br /><br />Real Madrid'in Villarreal ile berabere kalmasının ardından puan farkı 6'ya düşüyor bir anda, umutlar yeşeriyor. Villarreal maçı sonu Madrid oyuncularının hakeme ağır hakaretler ettiğine dair haberler var Katalan medyasında. Son gelişmeler daha da vahim. Maç sonu Madrid oyuncuları Villarreal soyunma odasını basıp tehditlerde bulundukları üzerine. Real'in psikolojisi bozuluyor adeta, kırmızı kartlar, teknik heyetten atılanlar.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgzWYMmvJyiR6yXcgL_seckvB2QBc-Nto5J0GUwyknZMbk0QAXAjbcAOTXJ02eVb2xF1DGn-U1LrhhxM2O-lpEcbc1fVn6lww0Z0rdmnWlQ2DyWpF1jS2EPuaxScD-r8J506CFLK11W0Q/s1600/Barcelona-02-04-12-Entrenamien_54280803394_54115221154_600_396.jpg"><img style="cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 265px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgzWYMmvJyiR6yXcgL_seckvB2QBc-Nto5J0GUwyknZMbk0QAXAjbcAOTXJ02eVb2xF1DGn-U1LrhhxM2O-lpEcbc1fVn6lww0Z0rdmnWlQ2DyWpF1jS2EPuaxScD-r8J506CFLK11W0Q/s400/Barcelona-02-04-12-Entrenamien_54280803394_54115221154_600_396.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5728803057590997538" /></a><br /><br />17 Mart Sevilla 0-2<br /><br />Maç öncesi Şampiyonlar Ligi kura çekimi vardı ve sonucunda; Barça çok zor bir kura ile karşılaştı. Önce AC Milan ve ardından Chelsea rakipler oldu. AC Milan vs Barça eşleşmesinin sonu 2010'daki Inter'e benzeyebilirdi. (Gruplar aşaması da aynıydı, galibiyet + beraberlik) Pep'in eşleşmek istemediği tek rakibin AC Milan olması, tehlike boyutunu sergiliyordu. (2-2 ve 2-3, kolay geçmedi + Ibra faktörü)<br /><br />La Liga'da Barça & R. Madrid olağanüstü olunca Valencia & A. Bilbao & A. Madrid ile ara açık. Esasında arka blok da yeterince iyi ama yakından takip etmeyenler bunu göremiyor. Şampiyonlar Ligi + UEFA Kupası yoluna devam eden 16 ekip arasında 5 La Liga (ilk iki favori) > 1 Premier Lig (ilk iki yok) takımı vardı o hafta. (Son sekizde 5 La Liga yine) La Liga yarışmacı değil, Messi adada oynayamaz gibi yorumlar Avrupa kupalarında kalan takımlara bakılınca inandırıcılığını tamamen yitirdi. <br /><br />----------------Valdes---------------<br />Alves----Pique-------Javier---Adriano<br />----------------Sergio---------------<br />---------Xavi---------Fabregas-------<br />---Pedro--------------------Iniesta--<br />----------------Messi----------------<br /><br />Pedro ilk pozisyonu buluyor ancak önceki iki sezonda girip gole dönüştürdüğü pek çok benzer pozisyonda olduğu gibi vuramıyor artık topa. Xavi'nin muhteşem frikiği kilidi açıyor ve Messi zoru kolaya çevirip maçı daha 25. dakikada bitiriyordu. Madrid, Malaga'yı evinde ağırladı. 60. dakikada topla oynama % 45-55 ama kaleye atılan şut 10-3, geçiş futbolu ve dikine verimli oyunun ifadesi gibi veriler Real için. <br /><br />11 Mart Santander 0-2<br /><br />Bu kez önce Madrid oynuyor, zorlu Betis deplasmanı, puan kaybı olacak derken hakemler yine devrede, Real'in düşmesine asla izin vermeyecekler. Betis'in iki penaltısı verilmiyor, biri skor 2-2 iken ve diğeri 90+2'de. Ramos ve Alonso'nun pozisyonlarının görsellerini de ekliyorum, yorum sizin. (ikisi de net penaltı ama verilmiyor)<br /><br /><a href="http://www.youtube.com/watch?v=X20Nn_1ospM&feature=youtu.be">http://www.youtube.com/watch?v=X20Nn_1ospM&feature=youtu.be</a><br /><br /><a href="http://www.youtube.com/watch?v=3a5D1A2YnyE&feature=youtu.be">http://www.youtube.com/watch?v=3a5D1A2YnyE&feature=youtu.be</a><br /><br /><a href="http://www.cuatro.com/deportes/deportes-mediodia/Deportes_edicion_mediodia-Nico_Abad-Juanma_Castano_3_1575472451.html">Maçtan sonra Madrid soyunma odasının önünden yapılan gizli çekimde içeriden "elle oynamayı gördünüz mü" şeklinde yüksek sesli bir söylem duyulduğu iddia edildi üstelik, komedi dizboyu. (27. dakika)</a><br /><br />Barça, Madrid ile bu koşullarda rekabet ediyor, bilinmeli. Hakem hataları kolaj:<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAkxh5vxtw1TeqcFplABi28qm_NoHSX8-8dequdA0sKBkD-1JIZijdMqoqaVg9WaHK1pJIRu3k74dGgU3qIg1dhQOWH5Fsj5kfjcQ1XqL9HXN8q2nQSuU1dCp_dMSlPSV8_ToIgejuyFs/s1600/543774077.jpg"><img style="cursor:pointer; cursor:hand;width: 222px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAkxh5vxtw1TeqcFplABi28qm_NoHSX8-8dequdA0sKBkD-1JIZijdMqoqaVg9WaHK1pJIRu3k74dGgU3qIg1dhQOWH5Fsj5kfjcQ1XqL9HXN8q2nQSuU1dCp_dMSlPSV8_ToIgejuyFs/s400/543774077.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5728803177340397618" /></a><br /><br />----------------Valdes--------------- <br />-----Alves------Javier------Puyol----<br />----------------Sergio---------------<br />---------Xavi------------Iniesta-----<br />----------------Fabregas-------------<br />----Cuenca------------------Pedro----<br />----------------Messi----------------<br /><br />Kusursuza yakın bir oyun, % 74 topla oynama, kaleye atılan 23 şut ve kalesine atılan şutun olmaması, sezonun en dominant oyunlarından biriydi.<br /><br />7 Mart Bayer Leverkusen 7-1<br /><br />Topla oynama % 70, 65. dakikada toplam paslar 585-214 şeklinde, Leo Messi ŞL tarihinde bir maçta 5 gol atan ilk oyuncu oluyor. Tello ilk ŞL maçında iki gol birden atıyor.<br /><br />Diego Milito "Messi tarihin en iyisi, bu yaşta her 3 günde bir bunları yapabilmek, inanılmaz" diyerek övgülerini dile getiriyor. Gary Lineker, Ruud Gullit, Terry Venables ve son olarak Roy Keane & Wayne Rooney sosyal medyada Messi'yi tarihin en iyi oyuncusu olarak gördüklerini açıklıyorlar. (rekabet ve seviye yönünden Şampiyonlar Ligi > Dünya Kupası ve Messi dört senedir domine ediyor burayı) Sir Alex Ferguson onun için "Oyuncular 25 yaşında olgunlaşmaya başlar. Messi'nin 24 yaşında olduğu düşünülürse, gelecekte neler olacağı gerçekten ürkütücü" diyor.<br /><br />3 Mart Sporting Gijon 3-1<br /><br />----------------Valdes---------------<br />Alves----Pique-------Javier---Adriano<br />----------------Keita----------------<br />---------Xavi---------Iniesta--------<br />---Pedro--------------------Cuenca---<br />----------------Fabregas-------------<br /><br />Messi cezalı. Iniesta ile öne geçip devreye öyle giriyor Barça. İkinci yarı başlıyor ve ilk pozisyonda kıyamet kopuyor. Faul bile yok, üstelik son oyuncu yorumu da hatalı. La Liga alenen Real Madrid'e kazandırılmak istenen bir ligden öteye geçemeyecek gibi. Pique kırmızı kart görüyor, gerçekten aklın alacağı bir durum değil. Her şey bununla da sınırlı kalmıyor. Marca'ya göre Barça'nın üç penaltısı çalınmıyor, skandal. Pique kırmızı kart kararının, devre arası hakemi çalınmayan penaltılar sebebiyle eleştirmesi kaynaklı -kasıtlı- olduğunu söyledi. Yani hakem devre arası bileniyor ve ilk pozisyonda intikam alıyor, sıradışı. RFEF (Royal İspanya Futbol Federasyonu) Pique'nin maç sonrası yaptığı yorumlardan dolayı ceza alacağını belirtince İspanya futbolu yangın yerine dönüyor. Katalanlar sonunda yeter artık diyor, isyan bayrağı dalgalanıyor gökyüzünde. Çünkü RFEF daha önce otoparkta hakem bekleyen Mourinho ve 2-2 biten Kral Kupası maçından sonra hakeme "Barça'nın kutlama partisine katılabilirsin" diyen Casillas'a soruşturma açmamış ve ceza vermemişti. Burada kesinlikle artniyet ve çifte standart var. Bu sezon hakem hatalarından çok canı yanan ve sessiz kalan Barça, Pique olayındaki çifte standart sonrası suskunluğunu bozdu. Barça resmi sitesinden "oyunun kurallarını öğrenmek istiyoruz" temalı sert bir bildiri yayınladı. Kulüp Kral Kupası toplantısına katılmama kararı aldı. RFEF protesto ediliyordu. Katalan medyasının manşetlerini "Savaş" başlığı süslüyordu o hafta boyunca. Hakem komitesi sözcüsü Jimenez'in, G. Franco'nun anti-Katalan faşist partisi Falange üyesi olduğu ortaya çıkarıldı. Franco öleli çok oldu ama gölgesi hala futbolun üzerine düşmekteydi.<br /><br />Maç sonu tüm bu olumsuzluklar yaşanırken arka planda bir başka skandal daha mevcut ve artık gizlenemez boyutlarda. Federasyon Barça vs A. Bilbao Kral Kupası finalinin nerede oynanacağına dair karar veremiyor, Madrid baskısından. Tarihte ilk kez Kral Kupası'nda finale çıkan iki takımın talep ettiği stadyumda maç oynamasına ev sahibi -Real Madrid- karşı çıktı. Barça ve A. Bilbao en çok seyirci alan tarafsız saha olarak S. Bernabeu isteğinde bulunmuşlardı, özel bir amaç yoktu. A. Bilbao başkanı Urrutia "Endülüs'te oynayalım, Katalan ve Basklıların Euro'su Madrid'e gitmesin" (ekonomi yollu) mesajı iletti. Guardiola da hakemler hakkında konuşmayacağını, daha iyi oynamaya çalışacaklarını belirtip yalnızca federasyonun ceza kriterleri neler bilmek istiyorum ve bu konuda yönetime katılıyorum diyerek aslında usulsüzlüğü gözler önüne sermek istedi. Ona bir cevap veremedi elbette RFEF. (Pep'in sözleşme yenilememe sebebi olarak La Liga'da Madrid'in aşırı şekilde kollanmasından duyduğu rahatsızlık ve bunun verdği yıpranma gösteriliyor)<br /><br />Kral Kupası Finali'nin 25 Mayıs Cuma günü Vicente Calderon'da oynanacağı duyuruldu. Guardiola "Bize nereyi söylerlerse orada oynayacağız. Biz finalde olduğumuz için Bilbao Bernabeu'de oynayamıyor, üzgünüz" dedi, yine güzel bir söylemdi. <br /><br />Gijon maçından bir gün sonra Madrid, kadim dostu Espanyol'u manitaladı. Son üç sene Pochettino Espanyol'u Barça'dan 4 puan koparırken R. Madrid'e 0-21 gol averajı yapabildi. (Katalunya'daki İspanyollar) Sezon içinde B takımdan çağrılıp forma şansı verilen oyuncuların aldığı süre; Barça 1216 dk. ve R. Madrid yalnızca 8 dk. idi bu hafta itibariyle. <br /><br />26 Şubat Atletico Madrid 1-2<br /><br />----------------Valdes---------------<br />Alves----Javier-------Puyol---Abidal-<br />----------------Sergio---------------<br />---------Xavi---------Fabregas-------<br />---Alexis-------------------Iniesta--<br />----------------Messi----------------<br /><br />Barça oyun kontrolünü ele alıyor ve öne de geçiyor güzel bir ceza sahası organizasyonuyla ancak ikinci yarının başında bir köşe vuruşuyla beraberlik geliyor. Puan kaybı kesinleşiyor derken Messi mucizeyi gerçekleştiriyor, yine akıl dolu bir erken kullanılan duran top ile. Barça, Osasuna sonrası 3. maçında da geçen sezonki olumlu yönlerini hatırlamaya devam etti. (Topla oynama % 82 idi ilk yarı) Her maç kalesinde gol gören yapıya bürünen Barça'da formsuz Pique yine tercih edilmedi ilk 11'de. Puyol idare etti.<br /><br />Madrid maçlarındaki hakem hataları ise durmaksızın sürüyor. Rayo önünde 19. dakikada Ramos ceza sahası içinde rakibine doğru hamle yapıp kasten dirsek vuruyor, kırmızı kart ve penaltı, verilmedi. Mourinho & Madrid, işleri o kadar rayından çıkardı ki rakiplerine faul bile yap(a)mayan Messi, 5. sarı karttan cezalı duruma düştü. La Liga'da rakibi en çok kırmızı kart gören takım da Madrid. (En az faul yapıp en çok faul yapılan Barça oysa)<br /><br />Rayo'dan Piti: "Hakemler her hafta Madrid'i kolluyor. Birileri reaksiyon göstermeli, bu böyle gidemez. Madridliler'in istediğini yapabilmesi sinir bozucu. Hakemlerin kart göstermekten neden korktuğunu anlayamazsınız. Hakemler Madrid aleyhine düdük çalmaktan korkuyor çünkü Mourinho onları otoparkta bekleyecektir." şeklinde çok ağır ithamlarda bulunarak isyanını dile getirdi. Daha önceleri, Levante'den Cabral: "Bernabeu'de hakkımız çalındı. Barça önündeki 10 puanlık farka dair konuşacak çok şey var" demişti.<br /><br />19 Şubat Valencia 5-1<br /><br />----------------Valdes---------------<br />Montoya---Pique-------Puyol---Abidal-<br />----------------Sergio---------------<br />---------Fabregas------Iniesta-------<br />---Alexis-------------------Pedro----<br />----------------Messi----------------<br /><br />Barça'da düzelme emareleri var son iki maç. Valencia kalesine 32 şut çekildi (kaleyi bulan 15) bu seviye için olağanüstü! Messi dört gol ile geri döndü. Maçtan sonra goal.com editörü Ben Hayward'ın "Hakem hataları düzeltilen gerçek lig tablosu" yazısı siteden kaldırıldı. Hakem hataları düzeltilen La Liga 22. Hafta Puan Durumu; AS gazetesine göre RM 55 Barça 54 ve Mundo Deportivo'ya göre Barça 54 RM 51 idi. (Rayo, Betis dahil değil bir de)<br /><br />Hakem hataları:<br /><br /><a href="http://www.youtube.com/watch?v=kgi2Iqrl8Nw">http://www.youtube.com/watch?v=kgi2Iqrl8Nw</a><br /><br /><a href="http://www.youtube.com/watch?v=G05uz6QC27o">http://www.youtube.com/watch?v=G05uz6QC27o</a><br /><br />14 Şubat Bayer Leverkusen 1-3<br /><br />----------------Valdes---------------<br />Alves-----Puyol-------Javier---Abidal<br />----------------Sergio---------------<br />---------Fabregas------Iniesta-------<br />---Messi-------------------Adriano---<br />----------------Alexis---------------<br /><br />Merkeze yaklaşan ve İtalya'daki gibi açık alanlar bulan Sanchez iki gol atıp en etkili olduğu maçı sergiledi.<br /><br />Geçtiğimiz sezon Barça (La Liga) ve Barça B (Liga Adelante) liglerinde en az ceza puanını alıp Fair Play ödüllerini kazanmıştı. 2011-12 sezonunda da İspanya 1. ve 2. liginde en az ceza puanıyla Fair Play lideri takımlar yine Barça & Barça B oldu.<br /><br />Madrid'in bu sezonki Barça maçlarında faul sayısı maç başına 23 olurken diğer maçlarda faul sayısı maç başına yalnızca 12'de kaldı. Futbol tarihinin en başarılı TD'si Sir Alex Ferguson, FIFA röportajında Barça'nın hala Avrupa'nın en iyi takımı olduğunu belirtti.<br /><br />8 Nisan 2012<br /><br />A. Eren LoğoğluA. Eren Logogluhttp://www.blogger.com/profile/12294383888246080880noreply@blogger.com5