26 Eylül 2013

BÖYLE AYRILIK OLMAZ

İsmi cismi önemsiz, Fatih Terim'i seven, gözlem üstü tespitine taraf katmayan bi' Galatasaraylı'dan: 


Ocak 2013. Eleman sözü ağzından çıkar Başkanın. Kasımpaşa maçı ardından Hoca konuşur. Galatasaray sevdalısı ve Divan Kurulu üyesi olarak rahat çalışacağı huzurlu bir ortam ister. Yemekte buluşulur. Buzlar erir. Sneijder ve Drogba gelir. Mersin maçı oynanır. Hoca oyundan atılır. Maç sonu stad dışında gayri resmi basın toplantısı yapılır. Bir itibarsızlaştırma operasyonu hisseder, Disiplin Kurulu, Tahkim Kurulundan beklentisi yoktur, onlara itimadı, güveni bulunmadığını söyler İmparator. Gizli ajandaların neler olduğunu bilecek kadar tecrübelidir. 40 senesini vermiştir. Bundan sonra da bu işler için uğraşmaya devam edecektir. Eskisinden daha fazla hırslıdır o anda. "Eğer Fatih Terim varsa adaletin olduğu yerde var" der. Kalıp savaşacaktır. Aslolan Galatasaray'dır. Belirlenmiş bir amaca hizmet için TFF başına getirilen Demirören ve şürekası Grande'ye 9 maç ceza verir. Bilirler, Terim'in gelmesiyle toparlanıp yükselişe geçer camia son iki senede. Başarısı ve haliyle rakiplerinin başarısızlığı şike sürecine karşı çıkan sesin gürleşmesine sebeptir. Belki biraz da bu yüzden hedeftir. Onun liderliği olmasa bir arada tutulan farklı yapıların sallanacağını düşünürler örtbas karşısında tüketilen nefeslerin. Bozulur hesapları ama yazarlar deftere. Er ya da geç Hoca çekilip alınmalıdır Galatasaray'dan. ŞL'de Çeyrek Final ve ikinci kere lig şampiyonluğu yaşanır. Mutluluğunu doyasıya çıkaramadan Başkan kongre kararı alır. YK değişir. Futbol Şubesine bakan yöneticiler ekipten kopar. Ama Hoca görevinin başındadır. Çünkü başarılıdır ve iki koca sezonu devirmiş, iz bırakacağı yeni bir dönemin aslında tam ortasındadır. Yaş 60. Bu arada Türkiye'nin üzerinden "Gezi Direnişi" geçer, daha önce benzeri yaşanmamış bir halk hareketidir, yaşamın her alanına etkileri kısa sürede görülecektir. 23 sene sonra Galatasaray basketbolda da şampiyondur. Başkan'ın yürürlüğe soktuğu sportif başarı politikası meyve toplamaktadır. Taraftar mutludur. Kibire çok yakınsayan bir his tutsak etmeye başlamıştır bile bedenleri. Avrupa'da daha öteleri görmeye kararlı Yönetim yabancı kuralından muzdariptir. Demirören geri adım atmaz. Aysal & Terim birlikteliğinde gelecek bir yurtdışı zaferinin yolunu açan şahıs olmayı arzulamaz. Oturduğu koltuğa ihanettir. AB başvuruları açıklanır. UEFA, FB ve BJK'yi şike sebebiyle Avrupa Kupalarından men eder. TFF üç maymunu oynar. CAS süreci başlar. Emirates Cup ve üstün bir oyunla galip bitirilen Fener maçları havayı tamamen "Artık Türkiye'de rakibimiz yok" seviyesine çeker. 

Unutulan bu ülkede gündemlerin tek bir parmak şıklatmasıyla değişebilmesidir. Öyle de olur. TFF kurnaz bir hamleyle 2014 yazında sözleşmesi bitecek olan Fatih Terim'i Galatasaray'dan istemektedir. Milli Takım'ın önünde kritik dört maç vardır ve kazanılması halinde playoff yoluyla gidilebilecek bir Dünya Kupası. Aranan kurtarıcı bulunmuştur. Bir taşla kuş sürüsü avı. Taraftar Hoca'nın kendisine abartı cezaları uygun gören, 6+0+4 kakafonisiyle önünü kesen, tribüne yollayan, ışıkları söndürüp karanlıkta kupa veren, bazen vermek için gelmeye tenezzül bile etmeyen, Federasyon binasına çağırıp savunma almayan, Melo tükürük olayında kulübüne darbe vurmayı programlayan, Selçuk'u MT'ye almayan bir zat ile çalışmasını kabul etmez. Hoca görevde biri varken görüşmeyeceğini ve Başkandan izin alınmasını gerekliliği prensiplerini deklare eder. Aysal onay verir. Kamuoyunda oluşan genel akım son derece müspettir. Vatan Millet Sakarya edebiyatı devrededir. Bir gün ansızın Galatasaray'dan Inter'e giden Okan ve Emre'nin yakın dostu, eski İBB Başkanı, Aziz Yıldırım'ın emrinde çalışan ve RTE akrabası Göksel Gümüşdağ Terim ile Florya'da görüşür. Hoca Demirören'in evine gider. Dört yıllık prensip anlaşması yapıldığı dolaşır kamuoyunda. Hoca açıklama yapar, Galatasaray'dan vazgeçmem der ama MT'yi de reddetmez. Netekim hiçbir taraftarın görmek istemeyeceği sahne ekrandadır. Terim ile Demirören yan yanadır. İmzalar atılmaktadır. Ülke futbolunu yöneten kirli örgütlenme zaman kazanmaktadır. FT şunları söyler: "Ülke insanının Türk futbolu etrafında birleşmesi gerekiyorsa birleşir, başka gündemlerde birleştiği gibi. Tabii en güncel soru Dünya Kupası'na gider miyiz, gitmez miyiz? Bizim bu anlaşmamız bundan çok ötede bir şey." YD bir senelik mukavele olarak bildirir durumu. Hocanın para talep etmediğini de defaatle vurgular. Florya'daki Galatasaray antrenmanında Terim tekrar kameralar karşısındadır: "Aslolan Galatasaray'dır ama varolan da Türkiye'dir. Açık artırmaları da bırakalım artık, 3 yıl vs. bilabedel Mayıs ayına kadar çalışacağımı söyledim." şeklinde konuşur. Tatavanın uzamasından rahatsızdır. Terim adına Mayıs'a kadar oynanacak milli maçlar için çalışma teklifinin kabul edildiği mesajını veren Yönetim Federasyondan mukaveleyi ister ama cevap beklenmedik ve küstah bir şekilde yapılır. "Onlar mukaveleyi istedi, biz vermedik. Her isteyenin istediği verilmez" sözleriyle açıkça ortada bir mukavele olduğunu kabul eder TFF Başkan Vekili. CAS kararı belli olur, Türk futbolunun lokomotifi denilen, pazarı döndüren kulüplerin cezaları onanır. Gidilecek başka kurum da kalmaz. TFF gene duymayan, görmeyen ve konuşmayandır. 

Burak - Lazio işi olmaz, Bruma gelir. Hoca MT kampına gider. Çifte mesai başlar. Apar topar Kemerburgaz'dan Arena'ya uğranıp Portekizli genç yıldız adayıyla tanışır. Kolay değil Galatasaray tarihinin en pahalı transferlerinden biridir ve daha 19 yaşındadır. Andorra ve Romanya galibiyetleri getirir Türkiye'ye. Umut aşılar bünyelere. Brezilya'nın limanları dürbünün görüş açısına girer. Yönetim Hoca'nın sözleşmesini iki sene uzatma kararı alır. TFF Genel Sekreteri "Zaten 4-5 maçlık değil Milli Takımların önümüzdeki 5-10 yıllık istikrarını sağlamak için Fatih Hocayla el sıkıştık" açıklamasını yapar ve sonra sözlerinin bu minvale çekildiğine dair bir düzeltme ihtiyacı hasıl olduğuna kanaat getirir. İstanbul Olimpiyatları alamaz. Japonya Başbakanının sunumunda "doping bahis şike üçlemesi" ve "Olimpiyat insana dair, binaya değil" vurgusu her şeyi özetler. İktidar özellikle Gezi sonrası topluma yön verebilecek futbol alanında kısa vadede başarıya odaklanır. Rio, pardon Buenos Aires'te RTE "Temenni ederim ki Fatih hoca Milli Takımı bütünü ile bu sezondan sonra üstlenir. CAS kararını doğru bulmuyorum. Buna uymaktan başka şansımız yok. Bu konu üzerinde durmayalım." ifadeleriyle konulara olan eğilimi açıktan paylaşır. Aynı günlerde Fenerbahçe ile özdeşleşen Gökhan Gönül ve Volkan Demirel Terim'e methiyelerde bulunur. Ligde üç maç üst üste kazanamaz Galatasaray. Hoca "Sözleşme veya sözleşmeme meselesi bir hayli uzadı. GS benim için bir tercih veya seçenek değildir. Gel dediler geldim. Git dedikleri zaman da direnirim. Ben bugüne kadar hiçbir zaman kurumsal bakmadım durumsal baktım olaylara. Birilerinin içi rahat etsin veya birileri rahatsız olsun diye de imza atacak halim yok. Bizim birer sene gidiyor imzalarımız. İlk anlaşmam da bir seneydi. Başkanımızın da beyanatı yok mu, başarıya dayalı? Her sene imzamız devam eder, başarı başarı başarı. Çok da güzel devam ediyor birer senelik, n'oldu? GS'de 30 yıl kalabilirim ve birer birer. Ondan fazlası olmaz. Bende bi' değişme yok." der. Sert çıkış yapar mizacına uygun şekilde. Kulüp yönetimleri için dillere pelesenek olan anahtar sözcükleri özenle seçerek mesajı verir, açıktır. Galatasaray ile sözleşme yenilemeyecektir. Sözleşmeme ve git denilmesi olasılığının varlığını hatırlatır. 

1-6 biten Real Madrid hezimeti gelir. Sıcak saatler yakındır. Başkan Hoca ile bir iletişim sorunu yaşandığını ve 48 saat içinde Galatasaray markasının daha fazla zarar görmemesi adına bir karar alacaklarını açıklar. Hoca antrenmandayken görevine son verilir. Haberi kimden ve nasıl öğrendiği bile spekülasyona uğrar. Kızından sonradan ya da bir gün önce Lutfi Arıboğan'dan denir. DHA Demirören'in ağzından "Terim'in 3+1 senelik kontrat için söz verdiğini" ifade eder. YD bir gün sonra yapacağı basın toplantısında bunu yalanlar. Ama kazanlar kaynamaya başlamış su fokurdamaktadır. Kimine göre haber kasıtlı servis edilip geri çekilir. Kurulan tezgah adım adım başarıya ulaşmaktadır ve önce Terim ardından Aysal tuzağa düşer. Eriyen Galatasaray'dır. Taraftar çok sevdiği hocasını uyutmaz, evinin önündedir. Bağrına basar. Helallik alır Terim'in gözleri dolar. Üzgündür, kopmuştur yuvadan. Direnememiştir. Yürekler kanar. Anılar depreşir. Duygusal hezeyanlar kaplar etrafı. Herkes kendini "Ne olacak şimdi?" sorusuna hazırlarken Demirören sahne alır. Keyfi yerindedir. Hoca'nın 1+3 senelik teklife memnuniyetle yaklaştığını ifade eder. Asıl bombası değildir. Aysal'ın "Ocak ayında Hocamız ayrılabilir, yerine başka birini getirebiliriz" dediğini iddia eder. Üstüne TFF ve Terim arasında anlaşma olmadığını belirtip hatıra nezdinde imzalar atıldığını gösteren bir belge sunar. Vazifesi değilken TFF Başkanı sıfatıyla "GS Yönetimi Terim'i gazete haberiyle gönderdiyse kendi içlerinde bunu değerlendirsinler" yorumunu dile getirir. Kantarın topuzu kaçmıştır. "Federasyon Galatasaray'ın düzenini bozmak istese 4 kupa vermezdi" diye de ekler, birçoğuna katılım göstermeyen bir yetkili olarak. Hocanın Demirören dönemindeki başarıları TFF'nin isteyip istememesiyle doğrudan bağlantılı demeye getirir. Öldürücü darbeyi de sona saklar. "Ben kimi arasam telefonumu açar. Açmazsa hatayı kendimde ararım. Fatih Hoca benim elemanım değil kader birliği yaptığım arkadaşım." diyerek noktalar toplantıyı YD. Yüzündeki gülümseme, hafif kahkaka esasında Aysal'a değil Galatasaray taraftarınadır. Başkan tek telefon görüşmesi esnasında Hoca yanımdaydı diyerek topu Terim'e atar ve Demirören'in iddialarını yalanlar. Futbolculardan Hocaya destek mesajları yağar. Ve perde kapanır.

Kim haklı, kim haksız? Kim suçlu, kim suçsuz? Her Galatasaraylı bu soruların cevabını arıyor. Bazısı tarafına göre kalem oynatıyor, diğer yorumları görmezden geliyor. Bazısı romantizmi doruklarda yaşıyor, rasyonel olanı ıskalıyor. Bir kısmı gel-gitler yaşıyor, bir kısmı kör kuyularda. Dehlizlere düşenler, okyanusta kibrit çöpü arayanlar, sorgusuz sualsiz biat edenler, menfaatine göre konuşanlar, gönlünden geçeni söyleyenler, hiçbir argümanı soğukkanlılıkla değerlendirmeden bahane üretenler, susanlar, antrenör adaylarına bakanlar, vefa duygusuna kafayı takanlar, salt egodan yola çıkanlar, Galatasaray efsanesine yakışanı hayaline katanlar, Liseliler, olmasaydı sonumuz böyleciler...

Terim halktı, taşralıydı, Adanalı'ydı, Galatasaray'a en uygun hocaydı, karizmaydı, bu toprakların yetiştirdiği en iyi taktisyendi, motivasyon uzmanıydı, babaydı. Terim, yatılı okulda çocukların, yumruğunu havaya kaldırdığı fotoğrafını duvara astığı adamdı. Terim delikanlıydı, kabadayıydı, İmparatordu, yerde bırakmam dediği Galatasaray'dı. Terim sembolüydü bu kulübün. İsyandı. Birçok başarısının altına imzayı atandı. Müzeye 19 kupayı taşıyandı. Hadi bunların hepsini geçelim, bunların hepsini değersiz adledelim Terim Galatasaraylıydı. Dünyaya aynı pencereden bakmasak da ben onun Galatasaray'ı sevme şeklini sevdim. Derecesini sevdim. Benim kadar sevmesini sevdim. Şartsız koşulsuz sevdim. Samimiyetle sevdim. Ömür boyu kontrat yapılıp takımın başında kalsın istedim. Ama biliniyordu da üçüncü gelişinden bu yana testinin bir yerde kırılacağı ve suyun toprağa kavuşacağı. Aysal ile birbirlerini idare ettiler veya biz öyle algıladık bunu. Artık sınırlar aşıldı. Hakaret boyutuna varan göndermelere geçildi. Kaybedildi kontrol. Başkanıyla Hocası konuşamayan bir kulüp haline gelindi. Sürünceme Mayıs sonuna kadar nasıl belasız gider derken oldu her şey. Kılıçla yaşayan kılıçla öldü. Biz öldük. Yer gök kırmızı.

Çok mu zordu birlikte bir şekilde devam etmek ve şike aklayıcısı Demirören tayfasını sevindirmemek? Zordu sanırım. Gemiler yakıldı. Zoraki bir evliliğe dönüşmüştü ilişki. Çok mu zordu Hocaya en azından hak ettiği bir veda gerçekleştirebilmek sezon sonu? Zordu sanırım. Yakışmadı. Köprüler atıldı çoktan. Sözler edildi kağıttan okunarak. Yakışmadı. Çok mu zordu sözleşme uzatmak, Demirören güruhuna hayır demek? Zordu sanırım. Birileri emir büyük yerden dese de ben Terim'in MT'yi Dünya Kupası'na götüreceğine ve bunu yapıp kahraman olurken işi GS ile beraber yürütebileceğine inandığı için böyle bir yolu seçtiğini düşündüm. Belki toydum belki gülünçtüm ama bir an olsun senaryo benzesin diye umdum, kendimi küçük duruma düşürdüm. Yılbaşından beri huzursuz olduğu bir ortamda daha fazla çalışmak istemiyor dedim kendi kendime sonra beni bırakmazlarsa gitmem demesi geldi aklıma. Hani verdiğin sözler? Karıştım. Büyüdüm, küçüldüm. Hala kabullenemiyorum, bıçak yarası gibi saplanıyor TFF'ye evet demesi. Geçer diyorum bu da geçer. Geçmiyor. Kanıyorum, içime akıyor acı. Geçmiyor. Vurgun yemiş misali gönlüm, yalnızca sitem diyemem. Daha önce mukavele bir senelik, gizli, veremeyiz diyen ve bunun varlığını beyan eden adamlar öyle bir anda aslında yoktu, göstermelikti diyerek kurguladıkları oyunu nasıl da ballandıra ballandıra anlattılar. Şov yaptılar. TV aptal kutuydu, propaganda aracıydı, manipülasyon bakanlığıydı TV. Kitlelerin afyonuydu. Yüzümüze baka baka, gözümüzün içine içine. Vura vura sırtımıza sopalarla, taşlarla. İstesek kupa kazanamadınız deme cüretini Terim hamlesiyle damarlarına zerk eden Demirören'in, hani şu şikeyi halının altına süpürme emeliyle koltuğa zıplayan efendinin, kader ortağı benim Hocam nasıl olur? Kelimeler bazı anlamlara gelmiyor albayım. Başkan yanlış yaptı, Aysal doğru yaptı. GS'nin 1 numarası eleman dedi, Ünal Başgan jargondan uzaktı. Kim daha haklı, kim daha haksız? Kim daha suçlu, kim daha suçsuz? Kapı duvar. Cam çerçeve. Çok mu zordu kifayetsizleri susturmak? Mersin maçının dördüncü hakemini bu haftaya atamak nedir? Savaş baltalarının çıkması değil mi Galatasaray'ın karşısına bir kere daha! Şampiyonluk şansının azalması, karşı yakaya altın tepsiyle ikramı. Kaybeden Galatasaray'dır, yok olmayan Türk Futbolu. Hayırlı olsun size. Biz oğlun, hayırsızın.  

Elini kalbine koy. Elini vicdanına koy. Elini kaldır. Elini çek.  

Olan oldu. Kayboldu ara sokaklarında bir yolcu. Durdu. Çekti iskemleyi kahvenin önünden. Yorulmuştu, oturdu biraz. Sonra tekrar yola koyuldu. Hüzün kokladı kalabalıklarda. Çöktü bir köşeye. Derin bir uyku.

Ooof of. Ağla sevdam.

Böyle ayrılık olmaz,

çünkü...