Karşı Yaka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Karşı Yaka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mart 2013

Kaderin Oyunu: Real Madrid


Maç Takvimi 

La Liga'da bir maçı eksik olan Barça'nın 10 puan gerisinde olan R. Madrid için bizim maçlar öncesi fikstür çok zorlayıcı gözükmüyor. Daha 11 hafta var ve matematiksel olarak başkent temsilcisinin şampiyonluk şansı sürüyor ancak gerek Mourinho'nun açıklamaları ve buna binaen yaptığı rotasyonlar gerekse Katalanların lig konsantrasyonu ve ciddiyeti mutlu son olasılığını çok düşük seviyede tutuyor. Eğer Barça ŞL çeyrek final öncesi oynayacağı Rayo ve Celta Vigo maçlarında puan kaybı yaşayıp R. Madrid 10 ve altında puan farkıyla yarışa dahil ederse bu durum Galatasaray için küçük de olsa bir avantaj yaratabilir. 2011 Nisan'da oynanan El Clasico sonrası puan farkı 8'de kalmış, belki de lig kaybedilmiş ancak buna karşın Mourinho sezonun kalan bölümünde çok fazla rotasyona gitmemeyi tercih etmişti. Elbette bunun sebepleri arasında Barça'yı alt etmek için oturtması gereken ideal 11'in adaptasyon sürecini hızlandırmak ve yaz çalışmalarının (hazırlık maçlarının tamamında neredeyse aynı 11 oynadı) planlamasını o andan itibaren yapmak vardı. Keza bir başka çaba da C. Ronaldo'nun her maç oynatılıp son haftalarda gol krallığında Messi'yi geçmesini sağlamaktı ve son iki sezona bakıldığında bu bilinçli tercihin ne denli doğru bir etki yaptığını gözlemledik. İlk 9 El Clasico'da yalnızca iki gol kaydeden Ronaldo son 8 El Clasico'da 8 gol attı.

(Mayıs 2011 ŞL yarı final maçları sonrası Madrid elenip Barça devam edince 34. hafta sonu Barça 89, Madrid 81 ve Messi 31, Ronaldo 29 gol kaydetmişti. Barça'nın odağı 15 gün boyunca El Clasico serisindeyken Wembley'e kaydı. 35. hafta, şampiyonluğu Camp Nou'da kazanma uğraşıyla tam kadroya yakın 11'le sahadaydı Barça, Messi, Iniesta ve Xavi barındıran. Madrid ise biraz eziyet edercesine şampiyonluğu geciktirmek istiyordu, onlar da tam kadroya yakın 11'le sahaya çıktılar ve Ronaldo 4 defa ağları buldu. 3 hafta kala 8 puan fark korundu. Burada asıl mesele 2-0'dan sonra gol atmaya ihtiyacı olmayan Barça'yla, elinde kupadan başka hiçbir şey bulunmayan Madrid'in açlığını karşılaştırmamaktı. 36. hafta şampiyonluk için sahadaydı Katalanlar, ideal onbir yakınlığında kadroyla, Iniesta yoktu sadece ve beraberlik yetiyordu, buna göre oynadılar, zorlamadılar hiç, son 18 dakika orta sahayı bile geçmediler. Madrid de nerdeyse tam kadro sahadaydı, Ronaldo 3 gol daha attı. 37. ve 38. haftalarda Barça tamamen yedek ağırlıklı oyuncularla sahaya çıkarken, Mourinho biraz da kaybedilen ŞL sonrası oyuncularını dinlendirmeyerek takımın sezonu en üst limitlerinde bitirmesini istedi. Ronaldo 4 gol daha attı son 2 hafta ve gol sayısını 40 yaptı, Messi 31'i geçemedi. Bu andan itibaren Portekizli süper yıldız psikolojik üstünlüğü almadı ama dengeyi yakaladı ve Madrid'i El Clasico'larda taşımaya başladı. Kırılma noktası Mourinho'nun onu Messi'nin önünde gol kralı yapmasıydı, keza benzer uğraş Ballon D'or için de verildi birtakım haklı argümanlarla ancak oylamaya dayalı sistemde daha çok sevilen Arjantinli'nin geçilmesi imkansıza yakındı)

Milli maç arası
30 Mart Zaragoza (d)
3 Nisan Galatasaray (i)
6 Nisan Levante (i)
9 Nisan Galatasaray (d)

Eğer bu hafta Barça puan kaybetmezse Zaragoza maçında bazı as oyuncularını dinlendirecek Mourinho. Manchester United karşılaşması öncesinde oynanan El Clasico'da bile rotasyon yoluna gidebiliyorsa bunu yapacağına dair en ufak bir şüphe duymaya gerek yok. Callejon, Morata, Kaka, Modric, Essien ve Pepe muhtemelen şans tanınacak isimler, yani Galatasaray maçında ilk 11'de çıkmayacaklarına da işaret sağlayacak Zaragoza mücadelesinin kadrosu. Emsalen Higuain en uçta tercih edildiğinde Benzema'nın bizim maçta oynayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çok az dinlendirilen Ramos'un da bu iki lig maçından birinde kenara alınabileceğini düşünüyorum, İspanya ile iki maç yapacağını da hesaba katıp. Milli maç arasında oluşabilecek sakatlıklar da belirleyici durabilir elbette kadro seçimlerinde.

İki Galatasaray maçı arasında iç sahada Levante maçı olması da Madrid için avantaj gözüküyor. Çeyrek Final ikinci maçının deplasmanda olması da olumlu onlar adına, oyun formatına uygunluk perspektifinden.

Teknik Taktik

Mourinho'nun üç sezonluk R. Madrid performansına göz attığımızda geçmişte çalıştırdığı takımlardan izler olduğu açık. Özellikle Chelsea ve Inter. Hatta yakın dönem olması itibariyle İtalya benzerlikleri daha fazla. Portekizli Teknik Adam futbolun evrildiği yeri -Barça'yı bir kenara ayırmak koşuluyla, sui generis çünkü- iyi analiz etti, gelişime bizzat kendisi de destek verdi. Barça & İspanya oyun modelini kısa vadede kopyalamak imkansız olduğundan futbol bir süre Almanya & R. Madrid ekseninde oynanacak. (transition game) Geçiş futbolundan bahsediyorum. Özellikle Almanların Joachim Löw ile kusursuza yaklaştırdığı bir felsefeden. Topun kazanıldığı an üçüncü bölgeye en kısa sürede akılan bir oyundan. Heyecan katsayısı yüksek. Çok tempolu. Birbirini iyi tanıması için sürekli yan yana oynaması gereken oyuncularla. Pas ve koşu. Ama en az seviyede pas ve en fazla seviyede koşu. Bir nevi Barça'nın antitezi. İlk El Clasico'da Jose Mourinho Barça'dan topu kazanmak için yapılması gereken aksiyonlar konusunda yeterlilik oluşturamamasının cezasını çekmişti. Madrid'e gelirken zihninde belirginleştiği yayılım ve anlayışın Katalanlar karşısında hemen bir sonuç vereceğini düşünmüş ve yanılmıştı. 5-0 biten maçtaki ofansif tercihler bugüne kadar oynanan diğer 16 El Clasico'yu şekillendiren temel unsur oldu. 'The Special One' Madrid planını iki parçaya ayırdı; Barça maçları ve bunun dışında kalanlar. İki ayrı strateji. Daha sonraları her ikisini birleştirme başarısını da gösterecekti. Mourinho R. Madrid'in başına geçtikten sonra çıktığı ilk 10 El Clasico yalnızca 1 kez kazanırken son 8 El Clasico ise sadece bir kez kaybediyordu. JM, El Clasico durumu dengelerken Pep'siz Barça'ya üstünlük kurdu, bunu da göz ardı edemeyiz. (vs Pep 11 maç 2 G 4 B 5 Y ve Pep ardı 6 maç 3 G 2 B 1 Y) Pepe'nin orta sahaya kaydığı Üç ön kesicili sistem, Ronaldo'nun en uçta oynadığı sistem gibi türlü varyantlar denendi bu süreçte. Ve en önemlisi Barça'yı kusursuz A planından uzaklaşmaya zorladı. Geçiş hücumundan canı yanan ve bundan çekinen Katalanlar topun kaybedildiği bölgede 6 saniye içinde baskı ile topu kazanmak yerine topun arkasına geçmeyi denediler bu sezon ve rakibe daha çok topla oynama şansının yanı sıra pozisyona girme fırsatı da verdiler. Üstelik bu topun arkasına geçme durumu topun kazanım bölgesini geriye (birinci) çektiğinden ötürü geç bile olsa kazanılan topların rakip ceza sahasına taşınma süreleri arttı. Pas dolaşımı yavaşladı, kaleye atılan isabetli şutlarda azalma oldu. (Bence bir takımın maça hükmettiğini veya verimli hücum ettiğini anlamamız için topa sahip olmadan daha önemli veri kaleye atılan isabet şut sayısı bana göre ve Barça önceki dört sezonda Avrupa lideriyken bu sezon ilk üçte bile değil) Esasında son üç sezonda R. Madrid Barça üzerinden şekillenmek zorunda kalsa da sonuçta 2010 yazında Mourinho'nun arzuladığı formatı da bünyesine yerleştirdi.

Mourinho'nun R. Madrid'i gol ve puan rekorları kırdı ama zaten devraldığı takım da Pellegrini döneminde 96 puan alırken 102 gol atmıştı ligde. (2009-10) Mesele başkaydı. Önce savunma. Alan. Top kazanımı. Sonra kullanım biçimi. Devrim orada gerçekleşti işte. Madrid'in attığı goller incelendiğinde büyük bir kısmının rakip savunmaların eksik ve az adamla yakalanması kaynaklı olduğu görülebilir. Salt kontratak oyunu da diyemeyiz buna keza Madrid, Barça ve B. Münih kadar olmasa da topla oynama oranında % 50 - 60 arasında bir seviye de tutturur. (Denk takımlara karşı % 50 altına düşebilir zaman zaman, umursamaz) La Liga'yı kazandıkları sezon olan 2011-12 ile 2012-13 arasındaki puan farkı özellikle zayıf rakiplerin evinde bile oynamaktan ziyade R. Madrid'e topu daha çok bırakmasıyla açıklanabilir. Bu sezon deplasmanda çok puan bıraktılar çünkü geçen sene geçiş futbolunu tecrübe eden antrenörler Madrid'in istediği açık alanları bırakmadı. Buna karşılık olarak Mourinho ise takımının topa sahip olduğu anlarda üçüncü bölgede yapması gerekenler üzerine odaklanma sağladı. (Ceza sahası dışından şut ve kenar forvetlere kadar devam eden bir pas sirkülasyonu. Bknz. Old Trafford'daki Manchester United maçı golleri, rakibin 10 kişi kaldığını unutmadan elbette) Ek stratejilerle de yapıyı besliyor. İngiltere'deki maçta Modric'i oyuna alıp orta sahayı kalabalıklaştırdığı an maçı kazanan hamleyi yapmıştı. Portekizli maçın gelişimine müdahale etme hususunda o kadar usta ki skor 1-2 olur olmaz en ufak bir olasılığı hesaba katıp Pepe'yi de sahaya sürdü. Yine de baskı yediler son 10 dakika, bunun geleceğini biliyordu.

Galatasaray için iki referans maçı var R. Madrid öncesinde. Deplasmandaki M. United ve Schalke 04 maçları. Çünkü her iki karşılaşmada da istenen tempo vardı, STSL'den farklı olarak elit takımlar düzeyinde bir oyun hızı yakaladık. 2-3'lük maçı baz alırsak Sneijder'in topu bir sn. bile ayağında tutmadan oynadığı tek pas ve doğru tercihlerle yarattığı geçiş hücumu hızı yeterince yüksekti. Keza 1-0'lık maçta Amrabat ve Hamit'in taşıdığı toplar. Bunu daha da iyi yapmalıyız. Biz elbette Madrid'in adada oynadığı tempoya erişemeyiz, zaten onları bu seviyenin altına çekmeliyiz. Ama şunu da gösterdik tempolarına belli bir yere kadar karşılık verebiliriz. Çıkarken açık alanda yakalanmayalım yeter ki!

4-2-3-1

D. Lopez
Arbeloa Varane Ramos Coentrao
X. Alonso Khedira
Di Maria Mesut Özil C. Ronaldo
Benzema

Casillas'ın Mart sonu iyileşeceğini biliyoruz ancak D. Lopez'den, daha doğrusu Mourinho'dan gelir gelmez formayı alabilir mi, belirsiz. Zaten Lopez transfer edilirken de belirtmiştim La Liga'nın en iyi kalecilerinden biri ve bunu da Düşler Tiyatrosu'ndaki performansıyla gösterdi. Aziz Iker'in olmaması elbette ufak da gözükse avantaj çünkü emsal olarak Messi'nin son El Clasico'da attığı golü kesinlikle yemezdi, inanılmaz kurtarışlar yapma konusunda bir spesiyalist ve bence tüm zamanların en iyi kalecisi.

Savunma dörtlüsünde Pepe & Varane arasında bir tercih yapacak gibi duruyor Mourinho. Ramos'u stoperden kesip sağ bek bölgesine çekmesi söz konusu değil. Nitekim son El Clasico'da böyle olacağı zannedildi ancak Essien sağ bek, Ramos & Varane tandem ve Pepe ön kesici oynadı. Varane şu an için bir adım önde görünüyor. Her iki oyuncu da müthiş hamleli, geçilmeleri çok zor, anlık reaksiyonları başarılı, hava toplarında hakim, çevik ve dayanıklı. Varane rakibinden topu çok temiz alabiliyor, neredeyse hiç faul yapmıyor, her savunmacıda bulunmayan türden bir yeti. Madrid'in planlarını bozacak, dengesini sarsacak unsurlardan biri pek alışkın olmadıkları iki santrfor içeren yapı. Genelde stoper ikilisi paylaşımı bir santrfor ve süpürmek üzerine kurguluyorlar. (La Liga ve ŞL'de birçok takım uçta tek santrfor ile oynuyor) Burak & Drogba ikilisi bu açıdan tandemin pozisyon almasını zorlaştıracaktır. Ramos ve Pepe çok sert müdahalelerde bulunabiliyorlar, kamikaze gibi ortadaki topa çok hızlı hareketlenip rakibi korkutuyorlar. Hücum oyuncularımızın temastan kaçmaması şart. Aksi durumda stoperlerin kazandığı toplar anında Mesut veya Alonso'ya aktarılıyor geçiş hücumu için. Madrid'in topu kazandığı yer sıklıkla birinci bölge, başrolde Pepe & Ramos bulunuyor. Pepe Messi'nin eline bastıktan sonra bu yönde bir repütasyon edindi ve artık hakemler onu kolay kolay es geçmiyor. Pepe'nin diğer özelliği topla çıkışlar yapabiliyor ve seri olduğu için çalım da atabiliyor. Bunu kesinlikle durdurmak gerek çünkü belirli bir alanı (veya bizim orta saha blokunu geçtiğinden) ekarte ettiği için Ronaldo'ya da geniş boşluklar sağlıyor bu hareketi. Benzer bir özellik Marcelo'da var, hücum yönü çok kuvvetli -bindirme- ancak muhtemelen onun yerine son dönemde Coentrao tercihi yapılıyor, o daha dengeli bir bek. Marcelo oynadığında sol kenarı sürekli kullanıp koridor noktasına getirebiliyorlar Brezilyalı oyuncu rakip yarı alanına yerleşilen set hücumlarında da etkili olduğundan. Diğer stoper Ramos, Puyol'un gençliği tamamen. Liderlik olarak aynı düzeyde görünmese de müthiş bir markaj, kesici özelliği mevcut, doğuştan bir savunmacı. Ancak Pepe'den farklı olarak onun rakibe hamleleri hakemler tarafından cezalandırılmıyor. Artık imza hareketine dönüşen rakip forvete yerden kalk işaretleri, kimi zaman kaldırmaya yönelik davranışları için şimdiden tedbir almalıyız. Pepe ve Ramos'un en çok sevdiği faul şekli topa vurduktan sonra rakibe de topla karışık dokunmaktan asla çekinmemeleri. Genelde cezalandırılmıyorlar, La Liga'da hakemlerin kırmızı kart gösterme eğilimi düşük ama aynı durum ŞL için geçerli olmayabilir. Burak, Drogba ve Sneijder'in bu tür aksiyonları hakeme gösterme adına düşmelerine abartı tepkiler katması ihtiyacı doğabilir. (Görülmesi zor olan ayak bileğine veya baldıra basma gibi durumlar için)  Diğer bek Arbeloa da çok dengeli bir oyuncu. O da diğer savunmacılar gibi -Marcelo ve Coentrao'yu da eklemleyelim- art niyetli fauller yapmakta ısrar eden yapıya sahip. Madrid'in solundan oynamak her zaman daha akılcı, C. Ronaldo'nun az yardım getirmesinden ötürü, yeri geldiğinde Di Maria bek gibi davranıyor.

Xabi Alonso & Mesut Özil
ŞL gruplarında oynanan iki maçta da R. Madrid'e oyun ve skor olarak boyun eğmeyen B. Dortmund'un teknik direktörü Jurgen Klopp C. Ronaldo'yu durdurmanın tek yolunun Xabi Alonso'yu kontrol altında tutmak olduğunu belirtti. Pas kanallarını tıkamak. Xabi'ye bire bir adam markajı yaptırmadı ama topu kazandığı an etrafında bir oyuncu bulunmasına da özel bir yaklaşım sergiledi. (Götze, M. United maçı kırmızı kart çıkana kadar Welbeck) Di Maria, C. Ronaldo veya Marcelo'ya atılacak ters, uzun, diyagonal topların başlangıcında sıklıkla Alonso, onun ardından ise stoperler oluyor. Galatasaray'da en uçtaki oyunculardan birinin veya Dortmund'ta olduğu gibi en uçtaki ismin arkasındaki oyuncunun, yani Sneijder'in Xabi'nin oyunu ikinci bölgeden üçüncü bölgeye taşımasına engel olması gerekecek. Benzer bir görevi Nisan 2010'da oynanan Barça-Inter ŞL YF ikinci maçında (1-0) Mourinho Sneijder üzerinden Xavi'ye uygulamıştı. Hollandalı yıldız bu görev için biçilmiş kaftan. İkincil pas istasyonu Mesut Özil. İnceci bir sanatkar gibi topu ayağına aldığında ve altını çizerek belirtiyorum; taç çizgisine yakın topu aldığında kenar forvetlerin koşu yoluna olağanüstü paslar çıkarıyor. (bknz. 2012 Nisan Camp Nou v Barça 1-2, Ronaldo'nun golü ve calma hareketi) Onun adamı Melo. Tabii Brezilyalı takip ve yakınlık hususunda çok uyanık olmak zorunda. Boşaltacağı alana, özellikle merkezde Khedira sızacaktır, onun ekstra koşularının etkili olduğunu biliyoruz.

C. Ronaldo Durdurulabilir mi?
Kesinlikle hayır. Ona gelecek olan top sayısını azaltmak (bir önceki argüman; Alonso & Mesut pas kanalları) ikili kademelerle oynadığı alanı daraltmak yavaşlatabilir. Barça ilk zamanlar Alves & Pique kombinasyonu ile üstünlük kurmuştu ancak o dönem öz güveni daha oturmamıştı. Ona yalnızca bir kanat oyuncusu muamelesi yapamıyorsunuz çünkü ceza sahasına sarkıp ikinci bir forvet gibi kafa golü atabilir, son dokunuşu yapıp topu ağlarla buluşturabilir. Salt dribling özelliği üzerinden değerlendirmek yetmiyor yani. Ronaldo bazı maçlar ceza sahası dışından çok fazla şut deniyor ve isabet yüzdesi bayağı azalıyor, kalecisine çok güvenen bir takım Portekizliyi böyle bir yola yönlendirebilir ama büyük risk içerdiği de ortada. Duran topları da kullanıyor. Bir çözümü yok o vuruş tarzının. Tehlikeli bölgede faul yapmayacaksın, en çok da Di Maria'nın kendini yere bırakmalarına dikkat ederek. Ronaldo her zaman olduğu gibi sol forvet oynarsa Eboue & Hamit kombinasyonu ile karşılaşacak, onlara stoper bölgesinden Dany de yardımcı olacaktır. Bu türden kademeli bir savunma onu bir nebze performans düşmesine itebilir. Jose maç içinde A. Riera faktörüne dikkat kesilip (Schalke 04 ilk maçı seyrederler zaten) Ronaldo'yu sağ kanada da çekebilir. Bu durumda işte kötü bir gün geçirmesini ummaktan başka çare yok gibi. Oraya yakın oynayacak isim Selçuk. Çok ekstra işler yapması gerekecek yardım ve kademe konusunda. Pek çok tavsiye Di Maria'nın savunulmasında da geçerli, rahat adam eksiltiyor, şut tehdidi var, takımın asist sayısı en yüksek ikinci ismi Mesut Özil'in ardından, her iki kenarda da oynuyor. Beklerimizin bu iki oyuncuya karşı ayakta kalabilmesi çok değerli tur açısından.

Hücum hattının en ucunda Higuain & Benzema ikilisinden biri tercih edilecek, farklı tip forvetler, son dönemde Arjantinli yıldız bir adım öne fırladı ancak Galatasaray maçında fiziksel özellikleri daha ağır basan Fransız forvetin tercih edilme olasılığı daha fazla bence ve bizi zorlayacak isim de o gibi. Dany vs Higuain veya Semih Kaya vs Benzema eşleşmeleri makul, markaj gereken anlarda, elbette alan savunması kapsamında.

Ölü Toplar
Ceza sahasının sağ ve sol kenarlarından duran topları Xabi Alonso kullanıyor kesme şeklinde. Selçuk İnan tarzı. Ve çok etkili. Köşe vuruşlarını Mesut Özil topun başına geçiyor. Kaleyi cepheden görüyorsa C. Ronaldo ve akula. Faulden kaçınmak zorundayız, Di Maria, Ronaldo çok kolay faul alabiliyor, yere de atlıyorlar sık sık. Köşe vuruşuna asla izin vermemeliyiz, topun dışarı çıkmaması için azami çaba gösterilmeli, diğer türlü bedeli ağır olabilir. Varane, Ramos ve Pepe gibi çok iyi yükselen ve kafayı vuran isimler var. Genellikle altıpasın köşesine kavisli gelen toplara geriden koşarak gelip vuruyorlar. Bir diğer atraksiyonları da ön direkten arka direğe topun aktarımı, bazen o da etkili oluyor. Bizim kullanacağımız duran toplar da çok önemli çünkü R. Madrid'in yediği gollerde ciddi bir pay sahibi ölü toplar. Sıklıkla adam paylaşım hataları ön plana çıkıyor ve Mourinho gibi bir deha buna hala çare bulabilmiş değil. Adam değişimi istememesine karşın oyuncular refleks olarak bazen sahada kendileri karar verebiliyor. (Ramos ve Pepe'nin geçen sezon Kral Kupası Çeyrek Final birinci maçı El Clasico'da Puyol markajını değişmesi ve gelen köşe vuruşu golü)

Akıl Oyunları
Jose Mourinho kritik maçlarda kullandığı üzere akıl oyunlarına başvuracak mı, bunun cevabını şimdilik bilemiyoruz. Gerektiği anlarda veya kendisine taş atıldığında buna karşılık verecek keskinlikte bir zeka ile saldırıya geçeceği aşikar, bu yüzden ona polemik mertebesine erişecek açıklamalarla yaklaşmak akılcı değil. Şu an için Portekizli teknik adam ile ilişkiler son derece iyi seviyede. Onun nefretini kazanmamış olmak kesinlikle bir artı, tur için ekstra bir motivasyon ile dolmasını asla istemezsiniz. Fatih Terim elit antrenörler arasında git gide yerini sağlamlaştıran bir konumda. Forumlara katılıyor, onları ağırlıyor, onlar tarafından ağırlanıyor ve onlara karşı oynuyor. Mourinho da onlardan biri. Tıpkı Sir Alex Ferguson gibi. Bu yönden bakınca herhangi bir sorun çıkmayacak algısı çabuk oluşuyor, bence de öyle ancak Portekizli'nin canı yanarsa, bir hakem kararı veya bir başka eylemden ötürü mevcut dostluğa istinaden sessiz kalmayacak ve laf çarpacaktır. Buradan beslendiği ve rakibin psikolojisine oynama adına mevcut iletişim araçlarını  etkili kullandığı hakikat. Yarattığı aura, oluşturduğu karizma diğer bütün antrenörlerden üstün, çünkü başarılı ve bu uğurda her yolu deneyebilir. Taktiksel olarak bir dahi olmasının yanında onun bu yönünü asla arka plana atamazsınız. İşinin bir parçası. İnsan yönetimi ve yönlendirme. Onunla çalışan her oyuncu ona tapıyor ama rakip olanlar saygı duymasının yanında sevgi sözcükleriyle gelmiyor ve haklılar. Messi'ye yaptığı ve ne olduğu anlaşılamayan -kokuyorsun- el hareketi, Alves'e küfretmesi, Marcelo'nun Fabregas'ı biçmesi sonucu saha karıştığında önce Cesc'in kafasına tekme atması, sonra Tito'nun gözüne parmağını sokması, otoparkta hakem beklemesi, ısrarla ve alaycı biçimde rakip antrenörleri küçümsemesi (Preciado - 2. lige düşeceksiniz işareti) şikayet ettiği maç programının daha birkaç ay önce kendisine yarar sağlaması (Salı-Pazar) vb. birçok sevimsiz davranışı oldu. En meşhuru "por que" söylemiydi. Barça'nın başarısını UNICEF'e bağladı ve kendisinin hiçbir zaman hakem hatasıyla ŞL kazanmadığını belirtti. Oysa Porto ile M. United'ı elerken Scholes'un ofsayt gerekçesiyle sayılmayan golü turun kaderini belirlemişti, 2003'te. Keza 2010'daki Inter vs Barça eşleşmesinde Milito'nun golünde ofsayt vardı, son saniye Alves'e ceza sahasında yapılan hareket penaltı değeri görmedi ve en önemlisi Camp Nou'da son saniye gelen nizami gol Toure'nin eline çarptığı gerekçesiyle -göğüs- geçerli sayılmadı. Bu sezon da Cüneyt Çakır'ın Nani'ye gösterdiği kırmızı kart çok tartışıldı. Mesele bunlar değil zaten ama bu denli taktik algısı yüksek bir teknik adamın bu tür yöntemleri kullanmaya teşebbüs etmesi bile anlamsız, ihtiyacı yok diye düşünüyorsunuz, o keyif alıyor böyle olmaktan. Pragmatist ama daha çok makyavelist. Umarım bize denk gelmez o günlerinden biri. R. Madrid'in sezon sonu yollarını ayırmak üzere anlaştığına dair haberler var bu arada. Kontratı 2016'da bitiyordu. Chelsea'ye gidebilir sezon sonu ama onun için şu an her şeyden önemlisi R. Madrid ile ŞL kazanıp bir kere daha tarihe geçmek. Hem İspanya kariyerini taçlandırmış olacak hem de üç farklı takımla bu kupayı kazanan ilk isim. "The 2X Special One" olma yolunda, Galatasaray'ı geçmek zorunda. Tabii İspanyolların penceresinden bakınca bizi geçen sezon yine çeyrek finalde en zayıf rakibi çekmeleri üzerinden -Apoel- betimliyorlar.

Hikayelerin Ortasında
Birbiriyle çakışan, iç içe geçen, büyüyen, serpilen birçok hikaye barındırıyor R. Madrid vs Galatasaray ŞL Çeyrek Final eşleşmesi. Biri Fatih Terim ve Jose Mourinho'nun dostluğu üzerine. Birbirlerine sarılacak ve başarı dileyecekler maç öncesi ve bitimi. Şaraplar ikram edilecek belki de. Türkiye için oynamayı tercih etmeyen ve Almanya formasıyla Milli Takım'a gol attığında pek çok ülke insanını üzüntüye sevk eden Mesut Özil'ün gözünden de başka bir maç olacak. ŞL'nde 8'er golü bulunan Burak Yılmaz ve C. Ronaldo rekabeti başka bir boyuta taşınacak. Forma numarası, oyun tarzı hatta gol sevinci bile Portekizli'yi andıran Burak için ayrı bir anlam teşkil edeceği kesin. Bu yüzden ki içinden hep R. Madrid çıkacak diye geçiriyordu kura öncesi. Hamit Altıntop için de ayrı bir önemi var eşleşmenin. R. Madrid'ten geldi Galatasaray'a. Sezon boyunca dokuz kez topu direğe nişanlayıp doğup büyüdüğü ve formasını giydiği Schalke 04'ün stadında ilk golünü attı parçalı formayla, üstelik de top direğe çarpıp içeri düştü. Kaderin garip bir oyunuydu Hamit'e ve şimdi sıra diğer eski takımında, Bernabeu'de belki de. Wesley Sneijder ve Didier Drogba ikilisi. Hollandalı yıldız R. Madrid'te oynadı ancak iyi bir şekilde ayrıldığını söyleyemeyiz. 2010'da Inter ile ŞL kazandığında gönderilmesinin büyük bir hata olduğu da söylenip durdu, Robben gibi.  Elbette iki oyuncunun ortak noktası Mourinho ile çalışmaları ve aralarının çok iyi olması üzerine. 'Özel biri' onlara Galatasaray'a gitmeleri konusunda tavsiyede de bulundu. Bunu bizzat Drogba ve Sneijder doğruladı. Mourinho şu an için en büyük hayali olan ŞL'ne uzanmasını engelleyebilecek bir iş yaptı belki de, kimbilir. Transferlerde rol oynamasından ötürü Galatasaray taraftarının -iktidar algısına hayranlık dışında- sempatisini kazandı, gayet doğal ve anlaşılır. Şu da unutulmamalı ama bu oyuncular Galatasaray'a yarardan çok zarar da getirebilir -Elano vb.- ekonomik veya başka yönlerden. Daha bize başarı getirmediler. (Mourinho'ya bunun için övgü beslemeyi daha sonraya bırakmalıyız değerlendirme açısından) Ancak gerçekten, tarafsız bir şekilde dışarıdan bakıldığında, bir Avrupalı gazeteci gözüyle emsalen muhteşem bir tablo var ortada. Maçın başlama vuruşu yapılacak. Bir tarafta Mourinho, diğer tarafta Terim. Sneijder ve Drogba bir tarafta, diğerinde Mesut Özil ve C. Ronaldo. Müthiş. Ama biz tarafız, bizde olan ile olmayanı ayrı değerlendiririz, bazen bu uğurda hata da yaparız, subjektivizmin bokunu çıkarır, yaftalanırız, Bülent Korkmaz'ı severiz, başkası nefret eder ama bizi biz yapan da olduğumuz taraftır. Bundan vazgeçmeyiz asla, o gözle bakarız meseleye, o gözden bakarız. Bir başka hikaye Cüneyt Çakır. Acaba Madrid maçını seyrederken Nani'yi atmasaydım diye geçer mi içinden, bir anlığına da dahi olsa? Apayrı bir hikaye daha; ŞL Çeyrek Finali'ne kalan takımlar arasında oynayıp üstünlük kurabildiğimiz tek takım R. Madrid, enteresan değil mi! 3 resmi maçta 2 galibiyet, bir Süper Kupa. (Almanya'da da 3-2 yenilmiştik)

Ve son 2-1 kaybettiğimiz hazırlık maçı, 2011 Ağustos. Mourinho'nun kadroya dair ne kadar istikrarlı olduğunun göstergesi tamamen. İlk 11; Adan, Sergio Ramos, Pepe, Varane, Marcelo, Xabi Alonso, Coentrao, Callejon, Kaka, Di Maria, Higuain şeklinde. Yediğimiz iki golden biri duran top, Ramos'un kafası ve diğeri savunma arkasına sarkan Benzema. Asistler Xabi Alonso'dan.

Son
Turun ağır favorisi R. Madrid, keza benim nazarımda turnuvanın da. Bunun için konsantrasyonları yoğun, 10 yıldan fazla süredir kazanamadılar. 4-3-1-2 veya 4-4-2 bir süre sonra anlamını yitirecek.  Topu onlara vermek, biraz 2010 Inter, az Kadıköy'deki 0-0 bitiren biz, az biraz Schalke 04 maçının ilk yarısından esintilerle gene de kafa tutabiliriz. İki maçta da gol atabiliriz. En azından şansımızı ikinci maça taşıyalım.

Göriim benim takımımı...

17 Mart 2013


A. Eren Loğoğlu

08 Nisan 2012

Sempre Junts | Barça: Sonuna Kadar | 80 Günde Hakem Hataları ve La Liga



Sezonun bitmesine iki aydan az bir zaman kaldı. 10 ya da Şampiyonlar Ligi Finali ile birlikte 11 maç. 7 La Liga, 1 Kral Kupası Finali ve 3 ŞL maçı. Gelinen bu noktada bir kısım sporsever ve yazar Barça'yı başarısız buldu bile. (Oyun olarak gerileme olduğu söylenebilir bence ama kazanılanlar ve olasılıklar dahilinde bu ifade çok iddialı) Gerçekten öyle mi peki?

Barça, İspanya Süper Kupası, UEFA Süper Kupa ve FIFA Kulüpler Dünya Kupası'nı şimdiden elde etti. Şampiyonlar Ligi'nde Serie A'nın lideri AC Milan'ı eleyip yarı finale yükseldi. Kral Kupası'nda Bielsa'nın A. Bilbao'su ile final oynayacak. La Liga'da bitime 7 hafta kala 4 puan geride ve Madrid'i Camp Nou'da ağırlayacak. (Puan farkının sebeplerini detaylı anlatacağım yazımda) Beş El Clasico oynayıp Mourinho'ya hiç kaybetmedi Guardiola, üçünü kazandı.

Abidal ameliyat olacak, artık oynayamıyor. Villa Aralık'tan bu yana sakat ve sezonu kapattı. Pedro inanılmaz formsuz ve deplasmanlarda Messi'yi rahatlatan oyunu kenarlara doğru genişletip merkezde rakip savunmacıların arasındaki boşlukları artırma, bunun yanında savunma arkasına sızıp kusursuz son vuruşlarla gol üretme görevi gerçekleştiremiyor. Pique & Puyol ikilisi son dört sezonun en kötü dönemini yaşıyor. Fabregas transferinin Xavi'nin yerine rotasyon olarak kullanılacağı düşünülürken sakatlıklar ve Pep'in futbol devrimine yeni boyut getirmek istediği üçlü savunmayla birlikte klasik 4-3-3 deformasyona uğradı. Bunun sonucu olarak alan ve pozisyon paylaşımında yapılan hatalarla topla oynama % 55'lere kadar düştü, topun altı saniye içinde kazanımı gecikmeye uğradı, rakipler daha çok net gol pozisyonuna giriyor. Alexis'in aranan oyuncu (ayağında Barça'da olması gerektiğinden fazla süre top tutması ve en çok top kaybı yapan isim) olmaması, sık sık sakatlanması ve teknik heyetin hatasının farkına varıp sezonun en kritik maçında Cuenca'yı ona tercih etmesi (üstelik Pep sebep olarak net bir çizgide oynayan, kanat oyuncusu istedim demesi ve Alexis'in Rossi'ye tercih edilme sebebi olarak da oyunu çizgiye genişleten, kanat oyuncusu -winger- gereksinimini sunmuştu, çelişki yani Alexis'te hata yaptığının belgesi) transfer yanlışlığını gösteriyor.

Alexis bu sezon 25 maçta ilk 11 başlayıp 34 maça çıktı ve 2140 dakika süre alıp 11 gol kaydetti. Pedro geçtiğimiz sezon 40 maçta ilk 11 başlayıp 53 maça çıktı ve 3632 dakika süre alıp 22 gol kaydetti. Villa geçtiğimiz sezon 48 maçta ilk 11 başlayıp 52 maça çıktı ve 4119 dakika süre alıp 23 gol kaydetti. Şilili az süre alıyor, ortalama olarak (0,32) az gol atıyor, dakika başına da (194 dk.) son sırada yer alıyor, her şey açık.

Barça bu sezon 54 maç yaptı, 41 galibiyet, 11 beraberlik ve 2 yenilgi aldı. 161 gol atıp 39 gol yedi.

2008-09 62 maç 42 galibiyet 13 beraberlik 7 mağlubiyet 158 gol atıp 55 gol yedi
2009-10 59 maç 45 galibiyet 10 beraberlik 4 mağlubiyet 138 gol atıp 39 gol yedi
2010-11 62 maç 45 galibiyet 11 beraberlik 6 mağlubiyet 152 gol atıp 39 gol yedi

İlk sezonun öğrenme evresi olduğu ve rakiplerin de Barça'yı anlamaya çalıştığı düşünüldüğünde inceleme dışı kalması anlaşılabilir. Elbette 155 golün sebebinin Messi & Eto'o & Henry gibi bir daha bir araya gelmesi imkansız bir üçlü forvet hattı olduğunu da açıklayalım, 2008 Avrupa Şampiyonası sonrası görevlerinin ne olduğunu tamamen anlayan Xavi ve Iniesta'yla birlikte. (Eto'o -sahte 9- ve Henry -Arsenal- Barça DNA taşıyan isimlerdi ayrıca) Bir sonraki sezon top sahip olmayı artırmak için altı saniyede topu kazanma kuralının iyiden iyiye -Pedro'yla- savunmayı rahatlattığı görülebilir. Gol sayısındaki azalma elbette üçlü forvetin bozulması Eto'o & Ibra takası, Henry'nin fiziksel düşüşü kaynaklıydı. Pep, Zlatan'ı 2009'da Chelsea karşısında çalışmayan sistemine bir farkındalık katsın diye istemişti ancak Ibrakadabra büyüyü tamamen bozdu ve Messi'yi huzursuz etti. Üçüncü sezon, ilk ikisinden ders alma ve doğruları uygulama zamanıydı, kusursuzluğa erişme her yönden. Villa transferi bunu anlattı. Messi merkeze kaydı, sahte 9 oldu ve kendini, tarihin en iyi oyuncusu olmayı buldu. Barça hem çok gol atıp hem de az gol yedi. Tekrardan bütün kupaları topladı.

Topla Oynama Oranları

2008-09 % 65.8
2009-10 % 68.7
2010-11 % 73.4

Guardiola'nın kafa yorduğu meselelerden biri "topu nasıl daha çok ayağımda tutarım" sorusu üzerine idi. Savunmayı riske eden ancak orta sahadaki oyuncu sayısını artırıp oyunun merkezini burası olarak belirleyen (kompakt yapıdan ötürü top kazanımı da kolaylaşıyor oyun merkeze taşınınca) 3-4-3 formasyonu biçilmiş kaftan olabilirdi. Pep bu yüzden Fabregas ve Alexis hamlelerine ihtiyaç duydu, oyunun kenarlara genişlemesine, Messi gibi sihir yapan birine ve sahte 9'a arkadan destek verip gol yollarına sarkan, ara pası özelliği olan, pas yüzdesi yüksek birine. Alexis ve Cesc'e yani. Plan pek başarılı olamadı. Bu sezon % 69 seviyesine geriledi Barça topa sahip olma hususunda. Alves'in nasıl bir görev alacağı bir türlü hesaplanamadı, üçlü savunmanın sağ tarafı mı yoksa ileri üçlünün sağ tarafı mı gibi. Kenarda katkı veremeyen ve asıl yeri en uç olan Alexis bu bölgeye kaydırılınca (Leverkusen, 1-3) Messi sağ kanat gibi oynadı ve üretkenliği azaldı. Fabregas takıma çok kolay adaptasyon sağlasa da oyun ritminin bozulduğu maçlarda hiç sorumluluk alamadı. Barça akışkan oyun yapısını kaybetti.

İyi noktalar yok mu peki? Çok fazla hala. Zaten burada tarihin en iyi futbol takımından, teorik olarak geldiği noktadan, kusursuzluğa yaklaşmasından detaylı bahsettiğimiz için pek çok zaaf üzerinde durabiliyoruz, onlara övgüler düzüp hatalardan söz etmemek bu sezonu açıklamamıza yetmez.

Thiago, Cuenca ve Tello. Üç oyuncu daha kazandı Barça. Alexis, Villa ve Pedro'nun kötü olduğu dönemlerde zorunluluktan ortaya çıktı Isaac ve Cristian. Cuenca tam bir kanat oyuncusu, asla top kaybı yapmayan ve topu tam zamanında ayağından çıkaran, Barça DNA taşıyıp bunun üzerine bir de İngilizlerin sert kavisli ortalarından yapabilen, böylelikle takıma ekstra bir unsur katabilen. Tello, tam da Alexis'ten beklenen, kenardan ceza sahasına akıp pozisyon kovalayan, hızlı oyuncuydu. Ve elbette büyük yetenek Thiago. Bu sezon çok fazla süre aldı, takımın ideal onbirinin ritmi açısından zararlı olsa da bu tercih, onun gelişimine yarar sağladı.



Pep, geçtiğimiz sezon Puyol ciddi bir sakatlık geçirip son üç ay oynamadığında Mascherano'yu savunmanın merkezine çekmişti. Dahiceydi çünkü çılgınlık da içeriyordu 1.74'lük bir oyuncunun stoper olması. Buna tolerans gösterebilecek, topun havaya çıkmasını engelleyen tek takım da Barça'ydı. Tuttu. Mascherano, Puyol sonrası için onun yerini alabilecek harika bir oyuncuya dönüştü. (La Liga'da maç başına top kazanma: Abidal 11.2 - Mascherano 10.8 - Pique 10.3 - Busquets 8.8 - Puyol 8.6)

Barça'nın daha şimdiden 39 gol yemesi, takım savunmasındaki zayıflığı sergiliyor. 4 Ocak'taki Osasuna maçından sonra 16 maçın (11 Mart) yalnızca ikisinde kalesini gole kapatabildi. İki kez üç gol yedi, en son iki sezon önce Villarreal karşısında üç gol görmüştü. (Osasuna 3-2, Granada 5-3) Pique & Puyol ikilisinden vazgeçen Pep, son 8 maçta beş kez kalesine duvar ördü. Üç gol atan Granada karşısında ise Javier yoktu.

Üçlü savunmanın rakibe daha çok gol şansı tanıyan konumu aynı olanağı Barça'ya da sunuyor, özellikle iç sahada. Messi'nin 60 golü de bunun işareti. Osasuna maçından sonra oynanan 13 maçta 23 gol attı.

Bundan sonra ne olacak? Chelsea, Milan'a göre daha rahat bir rakip Barça için. 2009 geriliminin sürüp sürmeyeceği elbette önemli. Lampard & Terry için son şanslar, hesabı kapatmak isteyebilirler. Torres'te düzelme emareleri var, Euro 2012 için bir fırsat bu maçlar. Atletico Madrid formasıyla Barça'ya 10 maçta 7 golü vardı. Barça'ya en çok gol atan isimlerden biri, onu 9 maçta 6 gol ile Agüero takip ediyor. Cristiano Ronaldo 15 maçta 5 gol ile üçüncü sırada ama oranı bir hayli düşük. (Villa 12 maç 6 gol sayılmazsa) (Drogba 7 maçta 2 gol Barça'ya karşı) (Madrid'e karşı Messi 18 maçta 13 gol, Eto'o 16 maçta 9 gol, Villa 24 maçta 10 gol, Ronaldinho 11 maçta 5 gol) Di Matteo'nun tarzı Villas-Boas'a göre daha çok Mourinho'ya benziyor, bu da dipnot.

Barça ŞL finaline yükselecektir. Bu yüzden Mourinho "onlar zaten finalde" şeklinde yorum yapıp hem Chelsea'ye olan bağlığını gösteriyor, hem de eski takımını motive etmeye çabalıyor. Guardiola döneminde Barça'yı ikili eliminasyon usulüyle alt etmenize imkan yok. 29 turun 27'sinden galip ayrıldılar. ( % 93) 16 kupanın 13'ünü kazandılar. Tek maç Mourinho için avantaj, en azından bir şansı var. (Kral Kupası 2011) Barça ligdeki El Clasico'yu da kazanırsa Madrid'e karşı yenilmezlik serisi sekiz maça çıkacak. Sekiz maç boyunca Barça'yı yenemeyen Mourinho, Münih'te final ile seriyi kırıp kupaya uzanırsa her şeyi kazanmış olacak ve geride kalan sekiz maç unutulup gidecek bir anda, tek bir zaferle. Çok tehlikeli bir senaryo ve gerçekleşebilir. Gelmiş geçmiş en iyi takım Barça'nın iki maç üzerinden Mourinho & Madrid formülüne elenme olasılığı daha düşüktü. Tek maç, reaktif ve geçici stratejik çözümlerin (belki tek duran top gol olur) iş yapabilmesi anlamına geliyor. Üstelik Abidal & Villa yok, Pique & Puyol & Pedro formsuz, kusursuzluk denkleminin (5-0 El Clasico) neredeyse % 50'si çürümüş durumda.

2009'daki Chelsea maçındaki hakem kararları, şaşırmayın izleyince, bütün pozisyonları penaltı zannediyordunuz -çünkü Mourinho bunu alt bilincinize yerleştirdi- ve Camp Nou'daki maçı unuttunuz!

Ya La Liga?

Bir hafta içinde üç maçlık bir periyot var El Clasico öncesi. (ilk maçlar geçildi) Barça evinde Getafe'yle oynayacak ve Levante'ye gidecek. Son beş deplasmanda galip geldiler ve burayı kayıpsız atlatmaları önemli. R. Madrid, Gijon'u sahasında ağırlayıp, Atletico'ya gidecek. Daha zor bir fikstür. Guardiola görüşüm değişmedi, kazanma şansımız yok diyor. (Belki de ayyuka çıkan hakem hatalarına bir atıf bu ya da Cruyff'un 1991-94 arası 4 sene üst üste şampiyon yaparken Rüya Takımı, iki kez geriden gelmesi, Tenerife, son günde kazanılan zaferlerden önce söylediği gibi) El Clasico'yu Barça kazandığı an mini bir lig daha başlayacak görünümü var.

Bu yazdıklarımın hiçbirini dikkate almayın veya. Gelmiş geçmiş en iyi futbol takımını izlemenin keyfini yaşayın iki ay daha, onları çok özleyeceğiz 10 sene sonra.

7 Nisan Zaragoza 1-4

----------------Valdes---------------
Alves----Puyol-------Javier---Adriano
----------------Keita----------------
---------Thiago-------Fabregas-------
---Pedro---------------------Alexis--
----------------Messi----------------

Sergio, Xavi ve Iniesta aynı anda kenarda, işlerin zorlaşacağının bir göstergesi. Zaragoza, rakibi karşısında zayıf olduğunu bilen bir takım nasıl oynaması gerekiyorsa öyle davranıyor. Saha zemini bile ayarlanmış, çimler uzun, topu yavaşlatacak şekilde. (Belki de penaltıyı bu yüzden kaçırdılar) İlk 8 dakikada 6 faul yapıyorlar. Oyunun sürekli durması onların lehine ve her pozisyonda bir sonrakini düşünerek hakeme itiraz ediyorlar, haklı ya da haksız, ki hakem pek etkilenmiyor bundan. Tribünler de her pozisyon için kendilerine düdük beklentisinde, klasik İspanya.

Zaragoza akılcı oyununu sürdürüp penaltı kazandı, gole çeviremedi ama beş dakika sonra öne de geçti. (penaltı tartışmalı, Valdes müdahale etmiyorsa kendini atıyor gibi oyuncu, Milan maçında Abbiati, direk Alexis'e müdahale ediyordu ilk anda) (gol de ofsayt olabilir, en arkadaki oyuncu -Adriano- bozmuyorsa)

Keita, maçın en kötü oyuncusu çünkü Barça'da ön kesici nasıl oynamalı, bilse de uygulayamıyor. Takım ideal orta üçlüsü olmayınca organize olmaktan çok uzak, topa sahip olsa bile pozisyona dönüştüremiyor. İlk tehlikede Alexis ve Cesc golü yapamıyor ancak köşe vuruşunda kalecinin ikramını Puyol çevirmiyor. Antrenörler için ilginç olan şu; Barça duran top kullanıyorsa tutmanız gereken tek bir oyuncu var, Carles, başkası değil ama o bir şekilde topa gidiyor ve golü yapıyor, en kritik anlarda. İkinci gol, Alexis'in becerisi. Dikine gitmeyi iyi bilen Şilili, Messi'ye asistini yapıyor ve Barça rahatlıyor. Zaragoza'nın şanssızlığı, faule dayanan stratejilerini sekteye uğratan kırmızı kart, aynı oyuncuya denk geliyor. Faul alan Alexis, penaltıda olduğu gibi, bu maç çok yararlı, özellikle ikinci yarı ancak Cesc'e vermediği pas sonrası Messi ve Fabregas'tan azarı işitiyor, Barça'ya hala uyum sağlayamadığı ortada, yeteneğiyle ayakta kalmaya çalışıyor. İkinci yarı Sergio girince ve rakibin 10 kişi kalmasıyla kontrolü tamamen ele alıyor Katalanlar. Aradaki 10 dakikalık bölüm yine ızdırap Barça için.

Barça'daki sorunlardan birine değineceğim şimdi, dördüncü golün üzerine. Thiago son kez gol attığında tarihler 22 Aralık, Pedro 25 Ocak, Fabregas 8 Şubat, Alexis 14 Şubat idi. Dört oyuncu yaklaşık iki aydır gol atamıyor. Barça'yı taşıyan Messi, Iniesta ve Xavi yine. Transferde yapılan yanlışlıkla kastım bu esasında, takım Ballon D'or üçlüsünün üzerine düşen yükü azaltamadı, aksine artırdı son düzlükte. Henry, Eto'o, Villa veya Pedro'nun iyi zamanlarında durum böyle değildi son üç sezon. Alexis iyi oyuncu, Fabregas, Xavi'den sonraki Xavi, Thiago çok yetenekli ama şu an Barça'yı kusursuz noktaya getiremiyorlar, aksine defoları var bu oyunun içinde ve sürekli zaafları su yüzünde çünkü bu takım futbolun zirvesinde, her detay önemli.

Pep maç sonu zemin hakkında "Oyunumuzu etkiliyor ancak rakiplerimiz çimleri uzun tutmak istiyorsa buna adapte olmalıyız. Futbol, topun hep aynı zeminde ve iyi sektiği basketbol gibi değil" diyerek bir kez daha o güzel duruşunu sergiledi.

3 Nisan AC Milan 3-1

Maçtan önce bir istatistik, Messi İtalyan takımlarına karşı son 7 maçta yalnızca bir kez fileleri havalandırabildi, bu tür veriler ne zaman ortaya çıksa -İngilizlere atamıyor vs. gibi- Leo yerle bir ediyor bunu, yine öyle olacak.

1 - 42. dk.lar arası (2. gole kadar)

----------------Valdes---------------
-----Javier------Pique------Puyol----
----------------Sergio---------------
---------Xavi----------Iniesta-------
----------------Cesc-----------------
----Alves-----------------Cuenca-----
----------------Messi----------------

Milan'ın golünü inceleyelim. Gol pasından önce yaklaşık 35 saniye top İtalyan ekibinin ayağında. Oyun savunmadan başlıyor, bir dribling var kesiliyor ve top ters kanada aktarılıyor. Bu süre zarfında Barça topu kazanamıyor, beş saniye kuralı iflas etmiş durumda. Sebep? Elbette 3-4-3. Savunma sahaya iyi yayılamıyor, pozisyonlar kaybediliyor, rakibe mi gideyim bölgeyi mi koruyayım kararsızlığında hamle gecikmeleri yaşanıyor çünkü bir alışkanlık hala oluşmamış, özellikle top rakipteyken. Böyle olunca da top kazanımı gecikiyor ve rakibin yetenekli ayakları, boşlukları da iyi değerlendirince gol şansı artıyor. Robinho, Mascherano'yu bakkala gönderip Ibra'yı buluyor, Barça savunmasının IQ'su yüksek, hemen öne kayıp ofsayt peşinde ancak Javier koşusunu sürdürüyor bilinç dışı bir şekilde ve Nocerino'ya verilen pasta ofsaytı bozuyor, o olmasa pozisyon gol değeri kazanmayacak.

Barça kendi rutin hücum seti dışına çıkarak özellikle hızlı dikine kontrataklar ile pozisyonlar bulsa da akışkanlıktan uzak bir görüntü çiziyor ilk 40 dakika. Muhtemelen televizyon başındakiler Pep'in ne zaman 4-3-3'e geçeceğini merak ederken penaltı oluyor ve Messi skoru 2-1'e taşıyor. Her iki penaltı da net kanımca, ilkinde kontrolsüz giriş, kırmızı kart ağır olurdu son adam yorumuyla ve ikincisinde forma çekme var yaklaşık 5 saniye. Hakem zaten Nesta'yı daha önce uyardığından ikinci uyarıya gerek kalmadan kararını verdi. İtalyan takımlarının ceza sahasında bu tür davranışlara çok başvurduğu biliniyor. (Inter, 2010) Hatta Mourinho Madrid'i de bu açıdan bir İtalyan takımına benzetti. Üç haftaya bir Ramos ya da bir başkasının ceza sahasında rakibe müdahalesi veya elle teması üzerine tartışmalar çıkıyor. (Hepsine geleceğim tek tek, görsel ile birlikte) Marca gazetesi bile iki penaltının temiz olduğunu söylerken Mourinho bunun üzerinden polemik yaratma telaşına düşüyor maçtan sonra.

41-63 dk. arası

----------------Valdes---------------
Alves----Pique-------Javier-----Puyol
----------------Sergio---------------
---------Xavi---------Fabregas-------
---Cuenca------------------Iniesta---
----------------Messi----------------

Formasyon değişikliğiyle savunmada daha dengeli bir noktaya gelen Barça rakibine pozisyon vermeden tehlike üretmeyi sürdürüp maçı koparıyor.

Topla oynama, Barça % 60 - AC Milan % 40
Şut girişimi, Barça 20 - AC Milan 3
Kaleyi bulan şut, Barça 11 - AC Milan 1

Galliani "Barça dünyanın en iyi takımı ve tarihin en iyilerinden biri, Cruyff'un Ajax'ı ve Sacchi'nin Milan'ıyla birlikte" diyor maç sonu.

Ciddi bir kalp rahatsızlığı geçiren ve futboldan uzak kalan Cassano, Mourinho'ya taş atarak "Barça yenilmez, onlar ancak 40 saat boyunca otobüsle yolculuk etmelerine sebep olacak bir volkan yardımıyla yenilebilirler." diyor.



31 Mart Athletic Bilbao 2-0

----------------Valdes---------------
Alves----Pique-------Javier---Adriano
----------------Sergio---------------
---------Thiago-------Fabregas-------
---Alexis---------------------Tello--
----------------Messi----------------

Bielsa'nın ekibi kaleyi bulan ilk şutunu 80. dakikada atabiliyor. 0-0 biten Milan maçının ikinci yarısıyla birlikte Barça 125 dakika kalesine şut çekilmesine dahi izin vermiyor.

İlk yarı 2-2 biten maçı iyi analiz eden Pep, Bielsa'nın her alanda adam adama markaj ve oyuncu takibi şeklindeki harika savunmasına ekstra bir çözüm getiriyor; Topla 25-30 metre ilerleyen stoperler. Doğal olarak marke edilmeyen iki oyuncu dribling ile rakip kale sahası önüne kadar gelip diğer arkadaşlarını, özellikle orta sahayı rahatlatıyor ve yerleşme olanağı tanıyorlar takıma. Maçın en stratejik noktası bu.

Topla oynama, Barça % 57 - Bilbao % 43
Şut girişimi, Barça 20 - Bilbao 4
Kaleyi bulan şut, Barça 14 - Bilbao 1

Barça en son Pellegrini'nin Madrid'i karşısında topla oynamada % 55'e kadar düşmüştü 2010'daki 0-2 biten maçta. Guardiola, Keita ve Abidal'den sonra bu kez de en favori oyuncularından birinin Mascherano olduğunu açıklıyor basın toplantısında.

28 Mart AC Milan 0-0

----------------Valdes---------------
-----Javier------Pique------Puyol----
----------------Sergio---------------
---------Xavi----------Keita---------
----------------Messi----------------
----Alves-----------------Iniesta----
----------------Alexis---------------

Yine dörtlüden bozma bir üçlü savunma, Alves daha önde, Puyol daha geride, Iniesta sol kenar ve iç bölgeden sorumlu, ona yardımcı olan Keita var. Alexis en uç ve Messi hemen arkasında. Maça Milan iyi başlayıp yerleşim hatalarından yararlanıyor ve birkaç pozisyona giriyor. Toparlanan Barça, duran top organizasyonunda Alexis'i ceza sahasında topla buluşturuyor, kalecinin müdahalesi var ancak hakem penaltı vermiyor.

Abbiati devleşiyor, ikinci yarı Milan hücum yapamıyor, kaleye şutu yok, kontrol Barça'da ve maç başladığı gibi bitiyor. Guardiola maç sonu "7 Avrupa Kupası olan Milan'ın 0-0'lık sonuçtan mutlu olması alabileceğimiz en iyi övgüdür" diyor.

Barça'nın Amerika'daki akademisinin 11 Yaş Altı Takımı'nın görseliyle anlatalım biraz da bu felsefeyi. Daha çocuklar ama hiçbir farkları bulunmuyor esasında büyüklerinden. 4-3-3 formasyonu, yerden ve ayağa kısa paslar, topa sahip olma, en uçta sahte 9 gibi oynayan biri, savunma oyuncularının topu dan dun vurmak yerine kale önünde bile pas denemesi, gerçekten muazzam. Takımın en kısa oyuncusu, 10 numara giyip dört gol atıyor ve oyun tarzı Messi'yle aynı, DNA kodlama.

http://www.barcelonausa.com/



24 Mart Mallorca 0-2

RFEF'e göre 2 penaltı yapıp çift sarı kart alan Alves cezalı, Villarreal maçında rakibe tekme tokat girip çift sarı kart alan Ramos değil. İspanya Futbol Federasyonu'nun herhangi bir standartı yok, pardon var Real Madrid'in menfaatleri, ne de olsa adlarında Royal geçiyor. Ramos, Real Sociead maçında sahada, Katalunya eksenli medya dışında hiç kimse bunu sorgulama ihtiyacı bile hissetmiyor. Son iki sezon Ramos'un ısrarlı biçimde korunup ceza almaması, Pique'ye Ekim 2010'da milli takımın basın toplantısında yaptığı "İspanyolca" çıkışı kaynaklı olabilir. Unuttukları bir şey bulunuyor; Barça, onların milli takımına en çok oyuncu veren kulüp, krallığın bile önünde. (FC Barcelona 92 - Athletic Bilbao 86 - Real Madrid 80) Katalunya ve Bask ülkesi olmasa Kastilya tabanlı bir İspanya'nın ne duruma düşeceği belli, Raul'un elini eteğini çekmesi sonrası 2008 ve 2010'da Barça kaynaklı gelen başarılar da bunun bir başka ifadesi.

----------------Valdes---------------
-----Javier------Pique------Puyol----
----------------Sergio---------------
---------Thiago----------Iniesta-----
----------------Fabregas-------------
----Pedro------------------Alexis----
----------------Messi----------------

Pedro ve Alexis'in bölüm bölüm yerlerini değiştirdiğini gözlemledik. Villa zamanı Pedro sağ forvet olarak oynuyordu ve burada başarılıydı esasında, solda aynı verimi hiçbir zaman sağlayamadı. Aynı durum Cuenca için de geçerli, sağ forvet oynamak zorunda, yarar için. Guardiola 60. dakikada Montoya'yı oyuna alıp stabil bir duruma geçmek istedi, 4-3-3 ile ve bunda başarılı oldu.

20 Mart Granada 5-3

----------------Valdes---------------
Alves----Pique-------Puyol----Adriano
----------------Keita----------------
---------Xavi---------Thiago---------
---Alexis--------------------Cuenca--
----------------Messi----------------

Topla oynama % 74-26 ve kaleye atılan şut 18-6 ancak dakikalar 62'yi gösterdiğinde skor 2-2 olmuştu. İlk iki gol, Cuenca'nın oyun şablonuna yeni bir enstrüman olarak eklediği ortalarından geldi. Messi, hat trick yapıyor, Barça tarihinin en golcü oyuncusu oluyor. (240 gol şu an) Alves ikinci penaltıya da sebebiyet verip oyundan atılıyor.

Real Madrid'in Villarreal ile berabere kalmasının ardından puan farkı 6'ya düşüyor bir anda, umutlar yeşeriyor. Villarreal maçı sonu Madrid oyuncularının hakeme ağır hakaretler ettiğine dair haberler var Katalan medyasında. Son gelişmeler daha da vahim. Maç sonu Madrid oyuncuları Villarreal soyunma odasını basıp tehditlerde bulundukları üzerine. Real'in psikolojisi bozuluyor adeta, kırmızı kartlar, teknik heyetten atılanlar.



17 Mart Sevilla 0-2

Maç öncesi Şampiyonlar Ligi kura çekimi vardı ve sonucunda; Barça çok zor bir kura ile karşılaştı. Önce AC Milan ve ardından Chelsea rakipler oldu. AC Milan vs Barça eşleşmesinin sonu 2010'daki Inter'e benzeyebilirdi. (Gruplar aşaması da aynıydı, galibiyet + beraberlik) Pep'in eşleşmek istemediği tek rakibin AC Milan olması, tehlike boyutunu sergiliyordu. (2-2 ve 2-3, kolay geçmedi + Ibra faktörü)

La Liga'da Barça & R. Madrid olağanüstü olunca Valencia & A. Bilbao & A. Madrid ile ara açık. Esasında arka blok da yeterince iyi ama yakından takip etmeyenler bunu göremiyor. Şampiyonlar Ligi + UEFA Kupası yoluna devam eden 16 ekip arasında 5 La Liga (ilk iki favori) > 1 Premier Lig (ilk iki yok) takımı vardı o hafta. (Son sekizde 5 La Liga yine) La Liga yarışmacı değil, Messi adada oynayamaz gibi yorumlar Avrupa kupalarında kalan takımlara bakılınca inandırıcılığını tamamen yitirdi.

----------------Valdes---------------
Alves----Pique-------Javier---Adriano
----------------Sergio---------------
---------Xavi---------Fabregas-------
---Pedro--------------------Iniesta--
----------------Messi----------------

Pedro ilk pozisyonu buluyor ancak önceki iki sezonda girip gole dönüştürdüğü pek çok benzer pozisyonda olduğu gibi vuramıyor artık topa. Xavi'nin muhteşem frikiği kilidi açıyor ve Messi zoru kolaya çevirip maçı daha 25. dakikada bitiriyordu. Madrid, Malaga'yı evinde ağırladı. 60. dakikada topla oynama % 45-55 ama kaleye atılan şut 10-3, geçiş futbolu ve dikine verimli oyunun ifadesi gibi veriler Real için.

11 Mart Santander 0-2

Bu kez önce Madrid oynuyor, zorlu Betis deplasmanı, puan kaybı olacak derken hakemler yine devrede, Real'in düşmesine asla izin vermeyecekler. Betis'in iki penaltısı verilmiyor, biri skor 2-2 iken ve diğeri 90+2'de. Ramos ve Alonso'nun pozisyonlarının görsellerini de ekliyorum, yorum sizin. (ikisi de net penaltı ama verilmiyor)

http://www.youtube.com/watch?v=X20Nn_1ospM&feature=youtu.be

http://www.youtube.com/watch?v=3a5D1A2YnyE&feature=youtu.be

Maçtan sonra Madrid soyunma odasının önünden yapılan gizli çekimde içeriden "elle oynamayı gördünüz mü" şeklinde yüksek sesli bir söylem duyulduğu iddia edildi üstelik, komedi dizboyu. (27. dakika)

Barça, Madrid ile bu koşullarda rekabet ediyor, bilinmeli. Hakem hataları kolaj:



----------------Valdes---------------
-----Alves------Javier------Puyol----
----------------Sergio---------------
---------Xavi------------Iniesta-----
----------------Fabregas-------------
----Cuenca------------------Pedro----
----------------Messi----------------

Kusursuza yakın bir oyun, % 74 topla oynama, kaleye atılan 23 şut ve kalesine atılan şutun olmaması, sezonun en dominant oyunlarından biriydi.

7 Mart Bayer Leverkusen 7-1

Topla oynama % 70, 65. dakikada toplam paslar 585-214 şeklinde, Leo Messi ŞL tarihinde bir maçta 5 gol atan ilk oyuncu oluyor. Tello ilk ŞL maçında iki gol birden atıyor.

Diego Milito "Messi tarihin en iyisi, bu yaşta her 3 günde bir bunları yapabilmek, inanılmaz" diyerek övgülerini dile getiriyor. Gary Lineker, Ruud Gullit, Terry Venables ve son olarak Roy Keane & Wayne Rooney sosyal medyada Messi'yi tarihin en iyi oyuncusu olarak gördüklerini açıklıyorlar. (rekabet ve seviye yönünden Şampiyonlar Ligi > Dünya Kupası ve Messi dört senedir domine ediyor burayı) Sir Alex Ferguson onun için "Oyuncular 25 yaşında olgunlaşmaya başlar. Messi'nin 24 yaşında olduğu düşünülürse, gelecekte neler olacağı gerçekten ürkütücü" diyor.

3 Mart Sporting Gijon 3-1

----------------Valdes---------------
Alves----Pique-------Javier---Adriano
----------------Keita----------------
---------Xavi---------Iniesta--------
---Pedro--------------------Cuenca---
----------------Fabregas-------------

Messi cezalı. Iniesta ile öne geçip devreye öyle giriyor Barça. İkinci yarı başlıyor ve ilk pozisyonda kıyamet kopuyor. Faul bile yok, üstelik son oyuncu yorumu da hatalı. La Liga alenen Real Madrid'e kazandırılmak istenen bir ligden öteye geçemeyecek gibi. Pique kırmızı kart görüyor, gerçekten aklın alacağı bir durum değil. Her şey bununla da sınırlı kalmıyor. Marca'ya göre Barça'nın üç penaltısı çalınmıyor, skandal. Pique kırmızı kart kararının, devre arası hakemi çalınmayan penaltılar sebebiyle eleştirmesi kaynaklı -kasıtlı- olduğunu söyledi. Yani hakem devre arası bileniyor ve ilk pozisyonda intikam alıyor, sıradışı. RFEF (Royal İspanya Futbol Federasyonu) Pique'nin maç sonrası yaptığı yorumlardan dolayı ceza alacağını belirtince İspanya futbolu yangın yerine dönüyor. Katalanlar sonunda yeter artık diyor, isyan bayrağı dalgalanıyor gökyüzünde. Çünkü RFEF daha önce otoparkta hakem bekleyen Mourinho ve 2-2 biten Kral Kupası maçından sonra hakeme "Barça'nın kutlama partisine katılabilirsin" diyen Casillas'a soruşturma açmamış ve ceza vermemişti. Burada kesinlikle artniyet ve çifte standart var. Bu sezon hakem hatalarından çok canı yanan ve sessiz kalan Barça, Pique olayındaki çifte standart sonrası suskunluğunu bozdu. Barça resmi sitesinden "oyunun kurallarını öğrenmek istiyoruz" temalı sert bir bildiri yayınladı. Kulüp Kral Kupası toplantısına katılmama kararı aldı. RFEF protesto ediliyordu. Katalan medyasının manşetlerini "Savaş" başlığı süslüyordu o hafta boyunca. Hakem komitesi sözcüsü Jimenez'in, G. Franco'nun anti-Katalan faşist partisi Falange üyesi olduğu ortaya çıkarıldı. Franco öleli çok oldu ama gölgesi hala futbolun üzerine düşmekteydi.

Maç sonu tüm bu olumsuzluklar yaşanırken arka planda bir başka skandal daha mevcut ve artık gizlenemez boyutlarda. Federasyon Barça vs A. Bilbao Kral Kupası finalinin nerede oynanacağına dair karar veremiyor, Madrid baskısından. Tarihte ilk kez Kral Kupası'nda finale çıkan iki takımın talep ettiği stadyumda maç oynamasına ev sahibi -Real Madrid- karşı çıktı. Barça ve A. Bilbao en çok seyirci alan tarafsız saha olarak S. Bernabeu isteğinde bulunmuşlardı, özel bir amaç yoktu. A. Bilbao başkanı Urrutia "Endülüs'te oynayalım, Katalan ve Basklıların Euro'su Madrid'e gitmesin" (ekonomi yollu) mesajı iletti. Guardiola da hakemler hakkında konuşmayacağını, daha iyi oynamaya çalışacaklarını belirtip yalnızca federasyonun ceza kriterleri neler bilmek istiyorum ve bu konuda yönetime katılıyorum diyerek aslında usulsüzlüğü gözler önüne sermek istedi. Ona bir cevap veremedi elbette RFEF. (Pep'in sözleşme yenilememe sebebi olarak La Liga'da Madrid'in aşırı şekilde kollanmasından duyduğu rahatsızlık ve bunun verdği yıpranma gösteriliyor)

Kral Kupası Finali'nin 25 Mayıs Cuma günü Vicente Calderon'da oynanacağı duyuruldu. Guardiola "Bize nereyi söylerlerse orada oynayacağız. Biz finalde olduğumuz için Bilbao Bernabeu'de oynayamıyor, üzgünüz" dedi, yine güzel bir söylemdi.

Gijon maçından bir gün sonra Madrid, kadim dostu Espanyol'u manitaladı. Son üç sene Pochettino Espanyol'u Barça'dan 4 puan koparırken R. Madrid'e 0-21 gol averajı yapabildi. (Katalunya'daki İspanyollar) Sezon içinde B takımdan çağrılıp forma şansı verilen oyuncuların aldığı süre; Barça 1216 dk. ve R. Madrid yalnızca 8 dk. idi bu hafta itibariyle.

26 Şubat Atletico Madrid 1-2

----------------Valdes---------------
Alves----Javier-------Puyol---Abidal-
----------------Sergio---------------
---------Xavi---------Fabregas-------
---Alexis-------------------Iniesta--
----------------Messi----------------

Barça oyun kontrolünü ele alıyor ve öne de geçiyor güzel bir ceza sahası organizasyonuyla ancak ikinci yarının başında bir köşe vuruşuyla beraberlik geliyor. Puan kaybı kesinleşiyor derken Messi mucizeyi gerçekleştiriyor, yine akıl dolu bir erken kullanılan duran top ile. Barça, Osasuna sonrası 3. maçında da geçen sezonki olumlu yönlerini hatırlamaya devam etti. (Topla oynama % 82 idi ilk yarı) Her maç kalesinde gol gören yapıya bürünen Barça'da formsuz Pique yine tercih edilmedi ilk 11'de. Puyol idare etti.

Madrid maçlarındaki hakem hataları ise durmaksızın sürüyor. Rayo önünde 19. dakikada Ramos ceza sahası içinde rakibine doğru hamle yapıp kasten dirsek vuruyor, kırmızı kart ve penaltı, verilmedi. Mourinho & Madrid, işleri o kadar rayından çıkardı ki rakiplerine faul bile yap(a)mayan Messi, 5. sarı karttan cezalı duruma düştü. La Liga'da rakibi en çok kırmızı kart gören takım da Madrid. (En az faul yapıp en çok faul yapılan Barça oysa)

Rayo'dan Piti: "Hakemler her hafta Madrid'i kolluyor. Birileri reaksiyon göstermeli, bu böyle gidemez. Madridliler'in istediğini yapabilmesi sinir bozucu. Hakemlerin kart göstermekten neden korktuğunu anlayamazsınız. Hakemler Madrid aleyhine düdük çalmaktan korkuyor çünkü Mourinho onları otoparkta bekleyecektir." şeklinde çok ağır ithamlarda bulunarak isyanını dile getirdi. Daha önceleri, Levante'den Cabral: "Bernabeu'de hakkımız çalındı. Barça önündeki 10 puanlık farka dair konuşacak çok şey var" demişti.

19 Şubat Valencia 5-1

----------------Valdes---------------
Montoya---Pique-------Puyol---Abidal-
----------------Sergio---------------
---------Fabregas------Iniesta-------
---Alexis-------------------Pedro----
----------------Messi----------------

Barça'da düzelme emareleri var son iki maç. Valencia kalesine 32 şut çekildi (kaleyi bulan 15) bu seviye için olağanüstü! Messi dört gol ile geri döndü. Maçtan sonra goal.com editörü Ben Hayward'ın "Hakem hataları düzeltilen gerçek lig tablosu" yazısı siteden kaldırıldı. Hakem hataları düzeltilen La Liga 22. Hafta Puan Durumu; AS gazetesine göre RM 55 Barça 54 ve Mundo Deportivo'ya göre Barça 54 RM 51 idi. (Rayo, Betis dahil değil bir de)

Hakem hataları:

http://www.youtube.com/watch?v=kgi2Iqrl8Nw

http://www.youtube.com/watch?v=G05uz6QC27o

14 Şubat Bayer Leverkusen 1-3

----------------Valdes---------------
Alves-----Puyol-------Javier---Abidal
----------------Sergio---------------
---------Fabregas------Iniesta-------
---Messi-------------------Adriano---
----------------Alexis---------------

Merkeze yaklaşan ve İtalya'daki gibi açık alanlar bulan Sanchez iki gol atıp en etkili olduğu maçı sergiledi.

Geçtiğimiz sezon Barça (La Liga) ve Barça B (Liga Adelante) liglerinde en az ceza puanını alıp Fair Play ödüllerini kazanmıştı. 2011-12 sezonunda da İspanya 1. ve 2. liginde en az ceza puanıyla Fair Play lideri takımlar yine Barça & Barça B oldu.

Madrid'in bu sezonki Barça maçlarında faul sayısı maç başına 23 olurken diğer maçlarda faul sayısı maç başına yalnızca 12'de kaldı. Futbol tarihinin en başarılı TD'si Sir Alex Ferguson, FIFA röportajında Barça'nın hala Avrupa'nın en iyi takımı olduğunu belirtti.

8 Nisan 2012

A. Eren Loğoğlu

01 Şubat 2012

İyi ki Varsın Guardiola | Som Hi Barça | Takım Oyunu ve Örgütlenme | İyiler Mutlaka Kazanır



25 Ocak Real Madrid 2-2

Maç önü

Bernabeu'de Kral Kupası maçı gol sonu "Estelada" açan Barça taraftarına güvenlik müdahalesi gerçekleşti.

Futbol asla sadece futbol değil, 2011'de bile. Birileri İspanya'da burada olduğu kadar önemsenmiyor El Clasico diyorsa hala, aldırmayın. Franco dönemi geride kaldı, siyaset artık etken değil diyorsa, çok inandırıcı olmuyor, bakın bir bez parçası rahatsız edebiliyor başkentte. Bunları konuşmayalım, tamam ama bunlar olmuyor gibi de sahte bir davranış sergilemeyelim.

İspanya (Royal) Futbol Federasyonu, Süper Kupa ikinci ayaktan sonra Marcelo'ya ceza vermemişti, Kral Kupası ilk ayaktan sonra da Pepe'yi affetti. İlk vukuat değil, 5-0 biten El Clasico sonu Ramos 1 maç ceza almıştı. Hakemlerin hangi takımı koruduğu verilen penaltı sayısından öğrenilebilir. Yine geçen yaz Mourinho, Tito'nun gözüne parmağını sokmuş ve 2 maç ceza ile ödüllendirilmişti. Marcelo'nun Fabregas'ın bacağını kırma girişiminde hata görülmedi.

Futbolda heyecan şart diye rekabetin öne çıkarılması da sağlıksız, bir başka tartışma konusu. Playoff sistemi derbiyi artırıp adrenalin salgılatır ama adaleti sağlamaz. Önemli olan adil oyun ve hak edenin, güzel futbol sergileyen takımın kazanmasıdır, heyecan sonra gelir, rekabet gibi. 96-00 Galatasaray, 08-11 Barça gibi sürekli kazandığından rekabeti öldürmemesi adına kaybetmesi istenip sevimsiz gösterilmeye çalışılıyordu. İsteniyor ki Barça kaybetsin, tamam kaybetsin de rakibi Arsenal gibi futbol oynama çabası göstersin. Barça heyecanı öldürüyor argümanı o kadar yüzeysel ki düşünün 90. dakikada berabere giden bir maçta hakem hatalı bir penaltı kararı verirse adaleti sağlamadan adrenalini yükseltebilir, bunu mu arıyoruz, pes artık, el insaf!

Güzel meselelerden bahsedeyim, can sıkıntısına boğdum biraz.

Gelenek kavramı Barça'nın en can alıcı yüzü, yeryüzüne verdiği samimi mesajların önceliklisi, sahada oynanan futbol dışında. Eski yazılarımda forma numaralandırma ve kaptanlık & teknik direktör seçimlerindeki tutarlılığı anlatmıştım, iki yeni hikaye, kişisel tespitlerimden:

Barça sahaya çıkarken belirli bir ritüel yansıtıyor, pek çok izleyicinin gözünden kaçmıştır. En önde kaptan olur her zaman, Puyol, taşır senyerayı kolunda. Ardından kaleci, Valdes gelir ve üçüncü sırada Xavi vardır, ikinci kaptan. Daha sonra La Masia'dan yetişen bir üçlü/dörtlü blok gelir peşi sıra, Pique Sergio Cesc Iniesta gibi. Ardından takıma katılan bir yeni transfer varsa o çıkar, Alexis misal. Ve son üç isim asla değişmez, Alves Messi Abidal şeklinde. Messi her zaman 10. sırada çıkar sahaya Abidal olmasa bile, Alves de önündedir. Elbette ufak değişiklikler olur kimi sıra, kaleci Pinto'ysa Xavi, Puyol'un arkasına geliverir. Hatta bu El Clasico'da Pinto geç kaldı ve arkalarda çıkabildi ama yine de son üçlü bozulmadı. Oyuncular bu sahaya çıkma dizilişine riayet etme adına çaba gösteriyorlar koridorda, Alves Alexis'e yerini gösteriyordu bir maç öncesi. Barça o kadar düzenli bir takım ki bunu bile düşünüyor, belki de uğur olsun diye.

Bir başka gelenek soyunma odasındaki futbolcu dolaplarında daha önce kullananların ismi yazıyor, ne kadar anlamlı, değerli, vefa içeren bir davranış. Orada adınızın yazacağını hayal edip o sahaya çıkmak, Barça tarihinin küçük ya da büyük bir parçası olacağını bilerek, ölümsüzce. Messi'nin soyunma odasındaki dolabını daha önce kullanan futbolcular; Mendoza, Quini, Bakero, Oscar, Frank De Boer ve Rüştü şeklinde.

Farklı bir konu daha, Coldplay, Katalanların milli marşı haline gelen "Viva La Vida" şarkısının hikayesini -Barça'yla olan bağ- anlatıyor.

Sporseverlerin ciddiye aldığı meselelere eğilelim yavaştan.

AS genel yayın yönetmeni "hakemleri Madrid insanları atıyor ve Real bundan yarar sağlıyor" şeklinde cesur bir açıklama yaptı. Kimse dikkate almadı bunu ve her El Clasico sonrası Mourinho yüzsüzce suçu hakeme atabiliyor. Gözlerinin önünde gerçekleştiği halde düdük çal(a)madılar oysa . Ligin daha ortası ve Barça'nın verilmeyen altı penaltısı vardı.

----------------Pinto----------------
Alves----Pique-------Puyol-----Abidal
----------------Sergio---------------
---------Xavi---------Fabregas-------
---Alexis------------------Iniesta---
----------------Messi----------------

Pep şablonu bozmadı ama riske giren biri vardı karşısında bu kez. Mourinho turun ilk ayağı sonrası yine sahadan boynu bükük ayrılmasının ardından yoğun eleştiri oklarını üzerine çekmişti. Çok akıllıca bir iş yaptı sahaya çıkardığı ilk 11 ile. Mesut & Kaka ve Higuain içeren aşırı ofansif kadro herkesin Madrid'den beklentisiydi. Ağır bir yenilgi olursa suçu rahatlıkla medyaya, taraftara, teknik direktörlüğü ona öğretmeye çalışanlara "ben zaten her şeyi hesaplayıp o maçları oynadım, nasıl olması gerekiyorsa" mesajını verecekti. Tur atlarsa zaten bunu da denedim, kahramanım, sonunda formülü keşfettim, dehayım diyebilecekti. Kazan-kazan durumuydu her türlü.

Madrid ön alanda baskıyla başladı, Messi'yi riske edeceklerdi çift ön kesici tercihiyle. Higuain, Alves'in pasında Pique & Pinto anlaşmazlığından yararlanamadı yüzde yüz gol pozisyonunda, daha 10. saniye bile değildi. Cesaret geldi eflatun beyazlılara ve aynı anlayışla oynamayı sürdürdüler. Sağdan Kaka, Mesut ve sola doğru Ronaldo ile gelişen bir tehlike daha yaşadı Barça savunması. İlk maçın kusursuz oynayan ismi Busquets, Mesut'un sürekli içe kat etmeleriyle kalabalıklaşan savunma önü bölgesinde yetersiz kaldı, Kaka da orayı kullanınca. Brezilyalı yıldız Ronaldo'yu yine pozisyona soktu ancak Pinto izin vermedi. Savunmasını çok önde kurup baskıyı bir an olsun düşürmemeyi tercih eden Madrid karşısında Cesc ve Messi üzerinden çok rahat bir pozisyon buldu. Bir köşe vuruşunda Pepe'nin kafa şutu Sergio'nun vücuduna bitişik koluna çarptığı sanrısına kapıldılar. (göğsü) Buna bile penaltı denildi, komik bir biçimde, onlar her zaman kollanmalıydı çünkü, alışkındılar. Mesut Özil'in uzaydan gönderdiği şut direkte patladı. Pinto Abidal'ın geri pasında büyük bir hata yapıp topu Higuain'e aktardı, yine gol gelmedi.

Bu ana kadar Real, ilk 30 dakika, Barça önünde en iyi oyunlarından birini sergiledi. (2-2 biten İspanya Süper Kupası maçında Madrid daha organize hücumlar bulmuştu, bu maçta hatalardan yararlandılar daha çok baskı sonucu ama yazın Barça kadrosunda çok eksik vardı) Peki Jose Mourinho bunun için suçlanmalı mı, övülmeli mi? Eğer bu oyun anlayışı referans noktası olacaksa ve hücum gücü yüksek oyuncularla ön alanda baskı yaratmak Barça karşısında bir formül ortaya koyacaksa taktik deha Portekizli geride kalan 9 El Clasico'da bütün dünyayı kandırdı. Herkesin gördüğünü o fark edemedi bir buçuk sene boyunca çünkü Jose'nin gözlerini kör eden Inter mucizesinin illüzyonuydu. Eğer bu oyun anlayışı Messi'ye fazla alan yarattığından ötürü riskliyse ve referans noktası olamazsa o zaman Mourinho nasıl ilerleme kaydetti denilebilir Barça önünde. 2-2 biten ve kupadan elendiğiniz bir maç sonrası zafer elde etmiş gibi bir ortam meydana getirebilmek akıl oyunu değil de nedir! (Üstelik sürekli kaybederken bir beraberlik ile bunu başarmak, olağanüstü tercümanın manipülasyon becerisi)

Iniesta sakatlandı daha sonra, sarı kart almalıydı Arbeloa (Madrid'in en kötü niyetli oyuncularından biridir aslında) ve Barça'nın topu kenarlara taşıyıp pas ritmini bulma şansı iyice azaldı, ilk 30 dakikalık baskının üstüne. Barça'da bu sezon artan sakatlıklarda takımın sezon başından bu yana tempo ritmini bulamamasının ve Amerika kampının etkisi olabilir. Messi, alınan riski bulabildiği ikinci pozisyonda cezalandırmayı başardı ve golü Katalanlar buldu Pedro ile. Golde Messi'ye herhangi bir Madridli oyuncunun faul yapacak kadar bile yaklaşamaması formülün zaafları olduğunun en temel işaretiydi. Leo Messi, 18 El Clasico sonunda 13 gol, 10 asist gibi tarihi bir perfomans tablosu oluşturdu.



Messi, Figo'dan sonra ilk defa maç boyu büyük bir uğultuyla yuhalanan, ıslıklanan Pepe'ye normal bir faul yaptı ve kıyamet koptu. Pepe'nin yerde kıvranırken göz ucuyla hakeme nasıl baktığı ekranlara yansıdı ancak asla Sergio kadar yankı uyandırmayacaktı, tiyatral tavırlarla suçlanmayacaktı hiçbir zaman. Yorumcu Ömer Üründül'ün kırmızı kart beklentisi kara mizah örneğiydi ve bunun temelleri aslında 1-3 biten maçta Leo'nun Xabi'ye yaptığı faulde atılmıştı. Abartılı bir şekilde ihraç istenmişti o zaman da ve bilinç altına işleyen bu algı işte burada devreye giriverdi.

Messi'yi sevmemek ve onun kötü niyetli olabileceğini düşünmek, yapmayın.

Hemen bunun ardına Lass'ın Messi'yi hayvanca biçmesi, pozisyon arkadan, yandan da değil, sert ayrıca ama sarı kart yok çünkü alırsa oyun dışı kalacak ve maç orada bitecek, hakem bunu istemiyor, Madrid'in gücü sahnede. Casillas arkadaşı oyunda kalsın diye çırpınıyor. Adalet tecelli etsin dercesine duran top Lass'a çarpıp Alves'in önüne düşüyor ve olağanüstü bir gol ile skor 2-0, soyunma odasına giderken.

Devre sonu

Başarılı pas sayıları, Barça 309 - Madrid 155
Topa sahip olma yüzdeleri, Barça % 66 - Madrid % 34 (Başarı oranı % 89 - % 80)
Şut girişimi, Barça 5 - Madrid 9
Kaleyi bulan şut, Barça 2 - Madrid 3
Fauller, Barça 10 - Madrid 12

İlk maç ile karşılaştırıldığında Barça'nın yüz pas daha az yaptığı görülüyor bu sıkıntı dolu ilk yarıda. Bir diğer veri Madrid'in topla oynamayı ve pas isabet oranını artırması. Pas sayısı aynı olmasın karşın çok daha efektif oynamış Real, dokuz şut ile. 45 dakika boyunca Xavi'nin organizasyon kuramadığını ve Barça'nın savunmadan pas yaparak çıkamadığını da not düşelim.

Herhangi bir olay çıkmasın diye Puyol tünelin önünde bekledi takımlar içeri giderken. İkinci yarı Barça'nın oyunu soğutma çabası vardı, oley oley sesleri duyuldu. (2-2'yi bunun cezası olarak görenler 5-0 biten maçta daha 20. dakikada bu seslerin çıkmaya başladığını unutuyorlar) Ramos'un vuruşunda ağlara giden topun gol değeri kazanmaması kararı doğruydu, iki eliyle Alves'in kolunu çektiğinden. Jose, Lass'ı ikinci sarı kartı almasın diye oyundan aldı. Daha sonra Callejon & Benzema ile Kaka & Higuain değişikliğine gitti, çok doğruydu. Maç tamamen rehavet ortamında geçerken Jose kenardan gelen oyuncularla bir deneme daha yaptı, klasik 4-4-2 ile. (Bunu daha önce Copenhagen ve Betis denemişti, gayet iyiydi) Pique & Puyol ikilisi Ronaldo & Benzema çift forvetini tutmakta zorlandığı anlar yaşarken üst üste iki gol geldi, taktik tutmuştu.

Aşırı efor sonucu oluşan Madrid yorgunluğu ve Barça'nın paniği son anlarda gözlemlenen durumlardı. Messi ve Pedro ile iki pozisyon buldu ev sahibi bitime az süre kala. Ramos zorlama bir pozisyonda ikinci sarı kartı gördü, çok daha önce ve gerçekten hak ettiği faullerinde atılmalıydı. 92:55'te oluşan serbest vuruşu kullandırmayan hakem hedef tahtasındaydı. La Liga'yı yakından takip edenler hakemlerin genellikle süre dolduğunda maçı bitirdiğini bilirler ancak Madrid oyuncuları bunu da lehlerine kullanmak istediler. Hakem her iki taraf, özellikle Madrid'ten atamadığı isimlerle kötü bir yönetim sergiledi. Bitiş düdüğüyle birlikte hakemin üzerine yürüyen ve alkışla protestoyu gerçekleştiren ismin, aslında sahaya asla çıkmaması, çıktıysa da bu süreye kadar kalmaması gereken Pepe olması Real Madrid'in tutarsızlıklar kulübü olduğunun bir başka belgesi değil mi! Bu yüzden sevimsizler.

Madrid ikinci yarıda topla oynamada % 51 ile önde kaldı Barça karşısında, olabiliyor yani, Mourinho dokuz maçı heba etti dahi olduğunu ispatlama yolunda, egosunu törpüleyemedi. Maç sonu toplamda ise Barça % 55 ile kaptırmadı bu özelliğini.

Barça, 7 Mayıs 2008'de Bernabeu'deki Madrid maçından (4-1) bu yana topla oynamada % 50 altına düşmedi. (223 maç, Pep dönemi 221)

Avrupa'daki major beş ligde şampiyonluk sayısı en çok olup bunu kupaya yansıtamayan tek takım Real Madrid. Aynı durumu Türkiye'de Fenerbahçe yaşıyor, geçen sezon sayılırsa. İngiltere & M. United, İtalya & Juventus, Almanya & B. Münih, Fransa & Marsilya lig ve kupada en önde. İspanya'da farklı; lig Madrid, kupa Barça. Kuvvetli olduğu dönemler kupayı ezeli rakibine kaptıran -Madrid&Fener- takımların ligi kazanırken yeterince kuvvetli olmaması, yorum yok! diyip geçiştirelim.

Guardiola maçtan sonra Mourinho'nun kendisini -bir kere daha- tebrik etmemesi ve hakemler üzerine gelen sorulara "Buna hakkı var, turun ilk ayağındaki galibiyetimizi tebrik ettiği için minnettarım. Madrid'e karşı oynuyorsanız iki maç ilk ayaktaki gibi oynamayı bekleyemezsiniz. Hakemler birçok Madrid oyuncusunu atmadı mı? Onlar en iyisini yapmaya çalışıyor, bunları aşmalıyız. Karşılaştığımız en iyi Madrid miydi? ŞL eşleşmesinde de çok iyiydiler, onlar her zaman güçlü ve farklı alternatifleri var." diyerek cevap verdi.

Bir insan daha güzel, daha rencide etmeden, daha düzeyli, daha ahlaklı nasıl konuşabilir! Guardiola bir ders veriyor görmek ve anlamak isteyene, sadece saha içinde değil, dışında da.

Casillas maç sonu tünelde hakeme "Barça'nın partisine katılabilirsin" söyleminde bulundu ve daha sonra bu yorumu o anın sıcaklığıyla yaptığını belirtip hakemden özür diledi. Mourinho ise otoparkta hakemleri beklerken yakalandı, ne dediğini bilemiyoruz ama tahmin edebiliriz ve bu davranışın onun karakterine ne kadar çok yakıştığından saatlerce bahsedebiliriz. Çok acınası!

Xavi'nin off-record yaptığı gayet olağan bir konuşmayı "Real Madrid kaybetmesini bilmiyor" skandal gibi göstermeye çalıştı başkent medyası. Yazık!



Barça yeryüzüne nasıl bir mesaj veriyor, bunu çok yazdım, bir seferlik de ekşisözlük mecrasında beğendiğim iki entry -müthiş oyuncu tespitleri ve takım oyunuyla gelen örgütlülük- ile anlatmayı deneyeceğim:

İnsanoğlunun kooperasyonu, beraber, birbiriyle uyum içerisinde iş yapabilme kabiliyeti, her zaman politik bir mesele olmuştur. Kollektif bir sistemin bireyleri öldürdüğü inancı gerici bir inançtır mesela. Komünizm, bireyleşmeyi önlemeye yönelik bir distopya olarak karalanır. Bireycilik, bir kollektifin içinde eriyip yok olmaya direnmek değildir, kooperasyona yanaşmamaktır halbuki.

Dahası da var, bireyselleşebilmek için kooperasyon şarttır. Lionel Messi standart bir takımda oynasa, kariyeri boyunca Arjen Robben gibi sağ kanattan içeri bindirip şut çekme fırsatı arayan bir oyuncu olabilirdi. Bugün taktik anlamda tasviri hala yeterince mümkün olmayan bir "Messi" rolüyle oynuyorsa, bunun sebebi takım arkadaşlarıyla olan kooperasyon kapasitesinin standart futbol rollerini sınırlayıcı kılacak derecede yükselmiş olmasıdır. Bir kanat oyuncusu veya forvet olmaktan çıkmış, "Messi" olmuştur. Xavi ile Iniesta arasında bile bariz bireysel (biri defansif, diğeri ofansif diye bölünemeyecek, sadece ikisinin oyun stillerindeki farklardan kaynaklanan) bir iş bölümü vardır: Xavi organize eder, ritm verir, makinayı ısıtır, takımın "havasını bulmasını" sağlayacak, takımın hareketliliğini başlatacak paslar verir. Iniesta gerçek dehasını ancak bu ritm oluştuktan sonra göstermeye başlar; onun uzmanlığı Xavi'nin yarattığı ritmi bir anda değiştirecek, bir anda hızlandıracak, rakip takımı hazırlıksız yakalayacak kırılma anları yaratmaktır. Guardiola'nın Yaya Toure'yi gönderip Busquets'i a takıma çıkarması çokça eleştirilmiştir. Barcelonaseverler arasında bile bence bir futbol dehası olan Sergio Busquets'e burun kıvıranlar vardır. Busquets'in Yaya Toure'ye oranla avantajı şudur: Futbolun en kritik bölgesinde en sakin paslaşan oyuncudur Busquets. Defansif ortasaha ile defans arası top kaptırılması halinde takımın güvenliğini en çok tehdit edecek bölgedir. Dolayısıyla bu bölgede kooperasyon, doğru anda doğru kararı verme, baskı altında zorlaşır. Biraz daha forvet hattına yakın oynasa çok sakin bir şekilde doğru kararlar verebilecek kapasitede ve yetenekte oyuncular, bu pozisyonlardayken gerginleşip daha kötü kararlar vermeye başlayabilirler veya kötü karar verme korkusuyla topu ileri dikme alışkanlığı elde edebilirler. Busquets ise bu bölgede vereceği pasların kararını verirken sanki antreman maçıymış veya hatta rakip yokmuş, arkadaşlar öyle paslaşıyorlarmışcasına sakin oynuyor. Onun görevi klasik bir defansif orta sahanın "rakip takımın olası ataklarını kesmek" olarak tanımlanan görevi değil: onun görevi, Xavi'nin verdiği ritmi korumak, bozmamak, top defansa geldiğinde bu ritmin bozulmasına neden olacak bir korkunun, panikle ileri dikilen bir topun oluşmasını engellemek.


***

Barcelona'nın gücü, bireyciliğin karşısında örgütlülüğün gücüdür ve örgütlülük, bireyin kendi bireyselliğini kısıtladığı değil; aksine kollektif bir futbolla, herkesin takımda görev paylaşımını doğru yaparak, takım için harcanması gereken enerjiyi herkesin doğru bir şekilde, herkesin kendini geliştirdiği alana göre görev paylaşarak oynandığı bir sistemde olduğu için herkesin bireysel olarak parladığı bir sistemdir. Barcelona'nın inanılmaz başarısı, aslında dünyanın hayatın her alanında gitmesi gereken yönü gösteriyor sanki. Örgütlü ve herkesin kollektif bir iş yürüttüğü ekip arkadaşlarıyla, yapılması gereken işi herkesin kendini geliştirdiği alana göre doğru bir şekilde paylaştığı, enerjisini doğru bir şekilde kanalize ettiği bir örgütlülük, her bireyinin star olduğu ve aynı zamanda her bireyinin sırayla tuvalet de temizleyeceği ve ortaya çıkarttığı işler barcelona'nın bugün futboldaki durumu gibi güçlü, sağlıklı olacaktır. O ekibin, o ekiplerin her bireyinin yüzü de gülecektir ve belki bir gün, dünyanın büyük çoğunluğu "sınırları falan ortadan kaldıralım ve hepimiz böyle muazzam bir ekip olalım, içimizde her renkten insan, her renkten kültür olsun, 'içimiz'/'dışımız' diye bir şey olmasına gerek yok, bütün insanlar 'biz' olalım" diyecek. Barcelona, 'bireysel'in karşısında, kollektif kültürün nasıl da yenilemez olduğunu ve nasıl da mutlu bireyler barındırdığının sadece küçük bir kanıtı bir ekip olarak, dünyanın gitmesi gereken yönü işaret ediyor adeta.



Birkaç genel istatistik:

Barça vs. Mourinho

20 maç, 9 galibiyet 7 beraberlik 4 yenilgi (Jose oyuncularına 9 Kırmızı Kart)

Pep vs. Madrid

14 maç 9 galibiyet 4 beraberlik 1 yenilgi (gol sayısı 32-13)

Pep vs. Mourinho

14 maç, 7 galibiyet 5 beraberlik 2 yenilgi

Pep & Barça vs. Mourinho & Madrid

10 maç, 5 galibiyet, 4 beraberlik, 1 yenilgi (bütün beraberlikler Katalanlara yarıyordu ayrıca)

Taktik deha Mourinho son 11 resmi maçın 90 dakikası sonunda Guardiola'nın Barça'sını yenemedi.

Barça 1 Inter 0
Barça 5 Madrid 0
Madrid 1 Barça 1
Barça 0 Madrid 1 uzatmalarda, normal süre 0 - 0, kupayı birinin alması için maç devam ediyor.
Madrid 0 Barça 2
Barça 1 Madrid 1
Madrid 2 Barça 2
Barça 3 Madrid 2
Madrid 1 Barça 3
Madrid 1 Barça 2
Barça 2 Madrid 2

Daha da ilginç olan, aslında Mourinho'nun Pep'e karşı 14 resmi maçın 90 dakikası sonunda sadece 1 galibiyeti bulunması.

Inter 0 Barça 0
Barça 2 Inter 0
Inter 3 Barça 1 -tek maç eleminasyon, ofsayt gol, Alves'in son dk. düşürülmesi, verilmeyen penaltı-
Barça 1 Inter 0 -Bojan'ın sayılmayan son dakika golü-
Barça 5 Madrid 0
Madrid 1 Barça 1
Barça 0 Madrid 1 uzatmalarda, normal süre 0 - 0, kupayı birinin alması için maç devam ediyor.
Madrid 0 Barça 2
Barça 1 Madrid 1
Madrid 2 Barça 2
Barça 3 Madrid 2
Madrid 1 Barça 3
Madrid 1 Barça 2
Barça 2 Madrid 2

Madrid + Mourinho formülünün Santiago Bernabeu'de hiç yüzü gülmüyor. Portekizli üst üste beş (önce dört idi) El Clasico kazanamayan ilk Real teknik direktörü olarak kulüp tarihine adını kazıdı.

Camp Nou tarafına bakalım bir de:

Mourinho, 9 maç 5 yenilgi 4 beraberlik Barça'ya karşı, hiç kazanamadı. Barcelona'dan korktuğu kadar Tanrı'dan korkmuyor. Çünkü onu da -daima yürekten bağlıyım dediği- Barcelona yarattı ancak o ihanet eden olma yolunda adım attı. Muhtemelen bu kazanamama laneti bütün kariyeri boyunca sürecek.

Guardiola'nın Madrid'e karşı oyuncu ve teknik direktör olarak kendi sahasında bileği bükülmüyor, 16 maç 12 galibiyet 4 beraberlik, hiç kaybetmedi.

Pep, teknik direktörlüğü döneminde Santiago Bernabeu'de 7 maçta 5 galibiyet 2 beraberlik aldı, yenilmiyor.

Detaylar

Maç oynandığı esnada Xavi'nin, ertesi Mourinho'nun doğum günüydü, ikisi için de kutlama sayılır.

Guardiola'nın Barça'sı hiçbir turnuvanın çeyrek finalinde elenmedi. (6'da 6)

Mourinho takımları 15. çeyrek finalinde ilk kez turu geçen taraf olamadı.

Barcelona şehrinde metro 00.00 itibariyle kapanıyor yani maç uzatmaya gitseydi taraftarlar bir sıkıntı yaşayacaktı. (Bunu Barça'nın rehaveti olarak da yorumlamak olası)

Puyol üst üste 11. El Clasico'sunda da yenilgi yüzü görmedi, keza Valdes de aynı.

Mourinho geldiğinden bu yana oynanan 10 El Clasico'da 9 kırmızı kart çıktı. (Madrid 7, Barça 2)

Portekizli'nin Madrid'i Barça ile beş kulvarda yarıştı ve dördünü kaybetti. (lig, ŞL, İspanya süper kupa, kral kupası)



18 Ocak Real Madrid 1-2

Maç önü

Mourinho'nun Madrid'le Barça'ya karşı tek galibiyetinde (8 maç) kaleyi Pinto koruyordu. Valdes'in Real forvetine psikolojik üstünlüğü var. İki El Clasico öncesi ilk soru elbette kaleyi kimin koruyacağı üzerine idi. Kral Kupası ritüleli sürdü ve Pinto eldivenleri giydi. Hep diyoruz ya Barça bir kulüpten daha öte, gerçekten öyle, onların kararları tutarlılık içeriyor. Kupa maçlarında kale Pinto'ya devrediliyorsa, bunu değiştirebilecek herhangi bir koşul daha bulunamadı, bulamazsınız da. Geçen sezon finalde hatalı bir gol mü yedi, fark etmez! Bu sezonki maçlar gelecek günler açısından psikolojik üstünlük kazanmak adına çok mu gerekli, değersiz! Pinto turun ilk maçında kötü bir performans ortaya koyarsa eleştiriler yükselir mi, önem arz etmiyor! Bence bütün mesele burada saklı, görmek isteyenler için.

Guardiola, manevi babası Cruyff gibi bir filozof ve kale Pinto'nun, değiştirmeye hiçbir kuvvet yetmiyor. Onun bir sözü var kalecisine, o en başında inandığı düşünceyi asla terk etmiyor çünkü biliyor ki doğru olan yol bu. Ve en önemlisi kazanmak değil amaç, eğer öyle olsaydı kaleyi Valdes korurdu, amaç kazanırken bile değerlerine bağlı kalmak, felsefeyi bırakmamak, kaybetmeyi göze alarak hem de. (Güzel kaybederek, kaybettiğinde suçlu bulmayıp rakibi tebrik ederek) Bu yüzden Barça'nın galip gelmesi, kupalar kazanması diğerlerinin elde ettiği geçici zaferlerden ayrı bir yerde. (Valdes bu yüzden pas yapmayı sürdürebildi 1-3 biten maçta ve yine hata yaptı. Pinto turun ikinci ayağında pas yapmak isterken gene topu rakibe verdi ama devam etti, çok açık değil mi!)

----------------Pinto----------------
Alves----Pique-------Puyol-----Abidal
----------------Sergio---------------
---------Xavi---------Fabregas-------
---Alexis------------------Iniesta---
----------------Messi----------------

Pep en doğru kadro ve formasyonla sahadaydı, tam da kısa süre önce Barça'nın Cesc'i merkeze çekip Iniesta'yı sol kenara atması gerekliliğinden dem vurmuşken. (Mevcut durumda, sakatlıklar vs.) Üç küçük zaaf vardı, kalede kolay goller yiyebilen Pinto'nun olması -ayağı da Valdes kadar iyi değil- Alexis'in muhtemel top kayıpları ve en kritik nokta Ronaldo'yu United zamanlarından beri çok iyi kontrol eden Puyol & Pique ikilisinin pozisyon değiştirmesiydi. Yani Ronaldo topu aldığında onu ilk karşılayan ismin kaptan olması gerekirdi, onu geçerse yakın oynayan Gerard durdurma eylemine katılacaktı. Golde açık alanda ağır kalmasından ötürü hamle sorunu olan Pique'yi karşısında bulan Cristiano sonuca rahat gitti. Tersi olsaydı tıpkı Figo'ya sağladığı mental üstünlük gibi Ronaldo'nun da zihnine girmeyi başaran Puyol, onun kadar hızlı olmasa da pozisyonun içinde kalmayı başaracak ve belki de Pique süpürme işini gerçekleştirecekti. Elbette kaleci hatasına değinmiyorum bile.

Barça dengeyi sağladı oyun olarak, kontrolü aldı. Madrid öne geçmenin verdiği etkiyle geçen sezon 0-2 biten ŞL maçındaki anlayışa döndü. (ultra savunma) Ön alanda baskı yapmadılar veya yalancı takip koşularıyla yer değiştirme sağladılar. (turun ikinci ayağında tam tersi bir ön alan baskısı olacaktı) Lig maçında favori olmasına karşın büyük bir hayal kırıklığına uğrayan ve Barça'yı yenme formülünü bulamadığını itiraf eden Mourinho eski taktiğine bir şans daha vermek istiyordu, Pepe'yi ön alanda oynatarak. Geçtiğimiz sezonki Kral Kupası finalinde bu anlayış özellikle ilk yarıda iş görmüş ancak Şampiyonlar Ligi'nde kırmızı kart çıkınca (kupa finalinde Pepe üç kez atılmalıydı) plan suya gömülmüştü. Dahi Portekizli'nin aklında hala bir acaba vardı ve kullandı. Üstelik ön alanda baskı yapmazken Pepe tercihi çok da akıllıca değildi. Merkezdeki ön libero sayısını üçlerken belki de Pepe'yi üçlünün en arkasında değil ucunda sürekli ilk hamleyi -finalde böyle idi- yapan olarak görevlendirse daha ciddi bir etki bırakabilirdi Barça'nın topa sahip olmasını azaltmada. Başaramadı Jose. Bir diğer deneme aynı anda yalnızca dördüncü kez sahaya çıkan Benzema, Ronaldo, Higuain üçlüsüydü.

Alexis'in direkten dönen kafa şutu, Iniesta ve Messi'nin vuruşlarında Casillas'ın köşeden çıkardığı toplar ilk yarının pozisyonlarıydı Barça adına ve kalesinde başka pozisyon yaşamadan. (Benzema bir de)



Devre sonu

Başarılı pas sayıları, Barça 404 - Madrid 163
Topa sahip olma yüzdeleri, Barça % 71 - Madrid % 29 (Başarı oranı % 89 - % 70)
Şut girişimi, Barça 5 - Madrid 1
Kaleyi bulan şut, Barça 2 - Madrid 1
Fauller, Barça 5 - Madrid 5

Iniesta'yı sol kenara atan Pep takımın üçüncü bölgede daha uzun süre kalması ve çoğalması adına sağlanması gereken genişliği yaratmıştı, Pedro ve Villa'nın yokluğunda. (Alexis bunu da yapamıyor, etkili olduğu tek konum merkez santrforda savunma arkası koşuları, ki sezon başı Messi'ye alternatif olarak yararlı olabilir yazmıştım, kenarlarda sıkıntı doğuracaktı) Iniesta'nın çizgiye inmeleri bir de karşısına gelen ismin Hamit olmasıyla bütünleşince her şey istediği gibi gitti Guardiola'nın ikinci yarıda da. Sergio işin savunma kısmında olağanüstü becerili de olunca zaten hem topa çok az sahip olan, Barça'yı ön alanda hataya da zorlamayan Madrid karşısında Katalanlar 5-0'dan sonraki en iyi maçlarını çıkardılar denebilir. (1-1 biten ŞL yarı final ikinci maçında da çok iyilerdi, ekleyelim, sayısız pozisyonda Casillas devleşmişti) Xavi çok fazla pas alış verişine girdi (turun ikinci ayağı bunu hiç yapamadılar, Madrid izin vermedi) ve bekler yeterince öne çıkarak oyun akışkanlığını artırdı. Savunma orta sahaya kadar geldi.

Mourinho Barça maçlarında hep aynı ikileme düşüyor. 1-0 biten Inter maçında olduğu gibi takımı geriye yaslarsa (burada temel mantık üç ön kesici ve Messi'ye hiç alan bırakmama) Leo'nun gol pozisyonu yaratma şansı çok azalıyor, bu da Barça'nın % 50'sini durdurma anlamı taşıyor aslında. Bu tercihin sıkıntısı topu Barça'ya veriyorsunuz ve bu onların kalesinde az tehlike üretmenize sebep oluyor. Ayrıca Xavi ve Iniesta oyuna dahil olunca diğer % 50 üzerinden de kaybetme riski artıyor. (0-2 biten maçta da aynı durum söz konusuydu, orada golleri Messi attı ancak Pepe'nin atılmasından sonra takımın iki ön kesiciye kalması kaynaklıydı bu sonuç)

Kılıcın diğer keskin ucunda ön alanda şuursuz baskı var ve yarıyor esasında. Bu seçimin ana problemi de savunma önünde daha rahat pozisyonlarda topla buluşan Messi'nin öldürücü driblingleri. 5-0 biten maçta Madrid savunmayı öne çıkardı, ön alanda baskı yapmak istedi ancak bunu da pek beceremedi çünkü Barça'nın pas akışkanlığı kusursuzdu o gece ve elbette Mourinho ilk denemede üç yerine iki ön kesici kullanmıştı. Messi hep markajda kalmadığı pozisyonlarda top alıp arkaya bıraktı. Jose, Carvalho'ya bire bir oyna dedi hatta, orta sahaya çıkıyordu sürekli. Bir sonraki 1-1 biten lig maçının ilk 70 dakikası Madrid geriye yaslandı bu kez top Barça'daydı ve penaltıyla öne de geçtiler, Mourinho uyandı, hücumcuları aldı, ön alan baskısı başladı ve o gün Madrid kaybetmiyor imajını yaratmayı başardı, üstelik beraberlik şampiyonluğu Barça'ya getirmişti. (benzer etki 2-2 biten turun ikinci maçında da yaşanacak, Barça yoluna devam etse de zafer Jose'nin gibi gösterilecek) Bu yaz oynanan İspanya Süper Kupası'nda da ön alan meselesine eğildi Portekizli ve ilk maç çok iyi bir oyuna karşın Messi çıktı yine sistemin açığını değerlendirdi. Keza ikinci maçta da aynı sorunsal vardı, Iniesta'ya attığı pası anımsayın, 5-0'daki Villa golüyle aynı idi.



Jose ŞL'ndeki ultra savunma taktiği sonrası Madrid medyasından, Valdano ve Di Stefano, hatta yeni yeni öğrendiğimiz kendi oyuncularından -Ronaldo o zaman ayyuka çıkmıştı, ellerini iki yana açıp isyan ettiğinde orta sahayı geçen kimse olmayınca- çok ağır eleştiriler almıştı. Sürekli görülen, bunun yanında görülmeyen kırmızı kartlar Madrid'in imajını derinden sarsmıştı. Bu yüzden belki de ikilemin Messi'yi pasif duruma getiren bu tarafına çok eğilmemişti Mourinho, ta ki 1-3 biten lig maçında ön alan baskısı canına tak edene kadar.

Guardiola ilginç bir deney yaptı bu maçta. Normalde Barça bütün köşe vuruşlarını kısa pas olarak kullanır ve böylelikle topu kaybetmez, kontratak da görmez kalesinde. Madrid-Malaga maçını iyi analiz edip (iki gol yedi Casillas aynı şekilde) bu kez direkt orta yapmayı tercih ettiler ve bu bilinçli ısrar Puyol ile tur kapısını aralayan -klişe- golü getirdi. Madrid'in ön alanda basmadığından geride kalma sorunu da eklenince bu köşe vuruşu seçimine, kontratak sıkıntısı da doğmadı ki bu da çok kritik idi esasen.

Golden sonra özgüveni yerine gelen Barça daha da iyi oynamaya başladı. "Gia" filmindeki Angelina Jolie kadar asi, marjinal ve güzeldi oyunları. Messi'nin Mourinho'nun tercihi sonucu dribling alanı bulamadığı anlarda sahneye Iniesta çıktı, bir topu direkten döndü. Messi'nin eline basan Pepe'yi gördük sonra akıl almaz bir sahneydi. (Son anlarda ikinci sarı kartını almayan Carvalho'yu da hatırlatalım, Adriano'ya yaptığı sert faulde)

Rooney onun için idiot dedi maçtan sonra, haklıydı. Wilshere da eleştirdi bu davranışı. Sosyal medyayı sıklıkla kullanan bağımsız gazeteci Banu Güven bile Pepe'ye isyan ediyordu. Mourinho basın toplantısında göremedim, uzaktım bahanesine sığındı, biraz zaman kazanmak istiyordu. Çok büyük tepki toplayan ve maçın da önüne geçen Pepe, kulübün resmi internet sitesinden özür diledi ve bilinçli olarak bu hareketi yapmadığını belirtti. Alenen yalan söylüyordu. Portekizli de oyuncum öyle diyorsa ben ona inanırım diyerek tarafını doğrudan, ahlaktan yana değil her zaman olduğu gibi menfaatten yana kullanıyordu. Bunu yaparken bir de Guardiola'nın Sergio'yu geçen sezon Marcelo'ya ırkçı söylemde bulunduğu iddiasında oyuncuma inanırım demesine bağlıyordu. Orada görüntüler Real Madrid TV'den alıntıydı, şahit yoktu ve ağzı kapalı bir oyuncunun ağzı okunmaya çalışıldı. Ne dediğini bilemeyiz ancak UEFA da kesinlik olmadığı için cezaya gerek duymadı. Pepe'nin bilinçli olarak ele basmasını -ölçüyor, biçiyor, ele bakıyor, hakeme bakıyor ve an gelince basıyor- Mourinho'nun iddia olarak kalan bir olayı eşleştirmeye çalışması yine akıl oyunuydu ancak çok ucuzdu. Birisi kesin, diğeri şüpheli, hatta aklanmış.

Madrid medyası Pepe'nin cezalandırılacağı haberlerini yaydı ancak itibar etmedi Mourinho ve turun ikinci ayağında sahadaydı arkadaşlarını kasıtlı olarak sakatlamaya çalışan karaktersiz oyuncu.

Messi'yi bu bile durduramadı ve Abidal'e gönderdiği nefis pas sonucu ve belki de turu geçen takımı tayin ediyordu. Bu sonucun ardından iyice karışan Real'in antrenmanda sözler düştü medyaya. Oyuncular teknik direktörü, Mourinho ise Ramos & Casillas'ı suçluyordu.

Ramos, Portekizlinin Barça maçlarında ortaya koyduğu savunma futbolundan hoşnutsuzdu. Puyol'un attığı golde Pepe ile adam değişmeleri kişisel tercihiydi ve Jose de buna kızgındı. Alt metinde ayrıca İspanyollar & Portekizliler meselesi olduğu da konuşuldu. Casillas'ın bu yaz oynanan İspanya Süper Kupası ikinci maçı sonrası Marcelo'nun faul yapmadığını zannedip Xavi ve diğerleriyle maç esnasında tartışması ve maçın ardından görüntüleri izleyince haksız olduğunu görüp özür dilemesi, Tito'nun gözüne parmağını sokan ve asla özrü düşünmeyen, tebrik etme ruhu da taşımayan Mourinho tarafından not edilen bir davranış olmuştu. İspanyollar da Jose'nin Portekizlileri koruduğunu düşünüyorlardı. (Pepe)

Aslında bu kaynayan kazanlar suni bir gündem yaratma çabasından öte geçmeyecekti çünkü Mourinho biliyordu ki takımı beş puan öndeydi ligde ve şampiyonluk için büyük avantaj yakalamıştı, yani sezonun bittiği falan yoktu. Evet, Barça'yı yenmenin yolunu bulamamıştı ama ligi kazanırsa her şeyi unutturacak bir gösteri sergileyeceği de çok açık idi. Ve sezon her durum onun ayrılışını müjdeliyordu. Kişisel hedefleri Real Madrid'in her zaman önündeydi ve İspanya'da iki senede bir lig bir kupa kariyerine çeşitleme olarak eklenecekti. Üstelik tarihin en iyi takımı Barça karşısında sürekli yıpranıyor ve imajı zedeleniyordu. Onun için her argümanı bir kez elde etmek yeterliydi, ağzı laf yapabilir ve geri kalan işi kendisi hallederdi. Inter ile ŞL'ni aldı Katalanlardan, Kral Kupası'nı kopardı ellerinden ve şimdi de ligi kazanmak üzere, üç sezonda üç ayrı kulvarda birer kez geçmeyi başardı, gerisinin -yenildiklerinin, muhtemel 2 ŞL, lig, kral kupası, süper kupa- ne önemi vardı!

Mourinho, Madrid ile ŞL & La Liga'dan en çok birini kazanamadığı an kapıya konacak, bunun bilincinde. (Son 5 senede yalnızca 2 lig ve 1 ŞL alabildi ama kimse bunu dile getirmez) Portekizli en iyi taktisyen olabilir, buna istinaden aktif en iyi teknik direktör olarak algılanabilir (bence de öyle) ancak en başarılı olmadığı ve başarı kriterini belirlemediği gerçeğini değiştirmez bu düşünce. (Sir Alex Ferguson) Farklı ülke ve liglerde şampiyon olmak, kupalar kazanmak bir beceri ancak tam tersi bakış açısıyla aynı takımla aynı koşullarda mücadele edip başarılı kalabilmeyi sürdürebilmek de göz ardı edilemez. Mourinho bir takımın başında üç sezondan fazla kalamıyor, hep ihmal edilen bir veri aslında. Tıpkı Messi'ye söylenen Arjantin'e Dünya Kupası kazandırmak zorunda veya Guardiola için Barça dışında bir takımı yönetmeli argümanı gibi. Sir Alex Ferguson böyle bir şey yapmadı (United öncesini biliyorum ama baz alınan kariyeri belli ve ada dışına çıkmadı) Uzun süreler bir takımın başında kalmak ve başarılar kazanmayı sürdürmek de bir beceri, belki de Mourinho bu yöntemde başarılı olamayacağı düşünüyor çünkü baskın karakteriyle yorduğu pek çok insan bırakıyor geride. Portekizlinin bıraktığı takımların bir süre bocalama evresi geçirmesi de, posasını çıkarana kadar günlük verim alması kaynaklı olabilir, Benitez dönemi Inter'i gibi. Veya ŞL finaline yükseltemediği Chelsea'nin Avram Grant ile anında o başarıya erişmesi Jose'nin değerini düşürür mü, bence azaltmaz. Teknik direktörlerin çalışma biçimleri üzerinden başarı kriteri belirlerken daha detaycı bakmalıyız, kontra materyalleri de hesaba katmalıyız aksi durumda hataya düşmüş oluyor ve kimisine haddinden fazla değer verirken kimisini de yerin dibine sokuyoruz, yanlış burada. Souness Sky Sport'taki yorumculuğu esnasında Messi'yi Maradona ile kıyaslarken rekabet seviyesine vurgu yapıyor. Bu oyuncu üç sezon üst üste Şampiyonlar Ligi'ni domine ediyor ki yarışma olarak Dünya Kupası'yla eşdeğer, belki de daha önde diyor, haksız mı? Bence değil. Dünya Kupası kazanma şartı yok Barça performansını aynı şekilde sürdürürse.

Peki tüm bu sportif tartışmayla yetinsek iyi olmaz mıydı, seviye korunmaz mıydı, elbette! "The Special One" buna izin verseydi. Pepe olayında hiç suçlanmadı ki bence payı vardı bu sert, art niyetli futbolunda. (Bu davranış tek maç süren bir hadise değil çünkü) Oyuncuların sahada birbirleriyle kavga etmesine veya absürd eylemlerde bulunmasın alışığız. Hatta kimi zaman teknik direktörler birbirlerinin üzerine yürürler. Peki siz, rakip yardımcı antrenörün arkasından gelip gözüne parmağını sokmaya çalışan -herhangi bir sebep içermeksizin- bir teknik adam bilir misiniz, Jose Mourinho. Yıllardır maç izliyoruz kaç kez gerçekleşir böyle bir olay! (Fabregas'a yerdeyken tekme attığını da unutmadan) Kaybetmeyi bu denli hazmedemeyen birine bırakın sevgiyi, saygı duyulabilir mi? Ahlaklı biri değil, hiç olmadı, kaybettikçe daha da çirkinleşti ve endüstriyel futbol onun gibileri Guardiola'ya tercih ediyor. Çünkü o polemik yaratır, gazete satışına katkı sağlar, olay çıkarmada üstüne yoktur, gittiği her yerde kazanabilir, neyse bu derin bir konu, uzatmak yersiz.

Löw dedikoduları var, Eğer Löw Madrid'in başına gelirse doğru hamle, geçiş oyunu için. Yanında mutlaka Schweinsteiger, Götze, Müller üçlüsünden birini de getirebilir. Almanya (İspanya maçları dışında, art niyetli değil) ve Madrid (Barça maçları dışında, art niyetli) aynı futbol tarzını yansıtıyor. Löw'ün bir avantajı da; Mourinho ve kovulmasını sağlayacak başarılar sonrası Barça'nın motivasyon zaafı -Pep de ayrılırsa- yaşaması olur. J. Löw döneminde Almanya -Madrid- İspanya'yı -Barça- iki kez geçemedi, formül üretemedi yani pas futboluna, ayrıca denkleme Leo katılacak, çok ilginç ve futbola daha çok katkı veren bir süreç yaşatabilir bize. Ferguson & United birlikteliği devam, Villas-Boas & Chelsea belirsiz, Euro 2012 sonrası Löw ve La Liga ya da ŞL kazanırsa Pep'in durumu da düşünülünce bu yaz çok hareketli geçecek.



Detaylar

İkinci golde Alves ve Abidal tarafından gerçekleştirilen dans Brezilyalı Michel Telo'nun "Ai se eu te pego" şarkısına ait idi. Görselde Brezilya kadınının güzelliğinde elmacık kemik yapısının etkisi görülüyor, bir de çok çeşitliliğin.

Real Madrid'te yalnızca Xabi Alonso, Pinto'dan (25) daha çok pas yapabildi. (34)

Bu maçla birlikte Guardiola Barça'nın başında 218. maçına çıktı. Onu geçen üç isim var; Rinus Michels 264, Frank Rijkaard 273 ve elbette Johan Cruyff 430 şeklinde.

Mourinho takımları (kariyeri boyunca) devreye 1-0 önde girdiği bir maçı ilk kez kaybetti. (74 maç 68 galibiyet 6 beraberlik)

Mourinho takımları kupa maçlarında iç sahad ilk kez yenilgi yüzü gördü. (29 maç 28 galibiyet 1 beraberlik)

İç sahada 150 maç üst üste yenilmeme rekoru olan ve kariyeri boyunca yalnızca 11 kez kaybeden Mourinho takımları Barça'ya dördüncü kez mağlup oldu. (Pep üç kez)

Guardiola 9. El Clasico zaferini elde etti ve Cruyff'un rekorunu yakaladı. Pep bu sayıyı 13 maçta yakalarken Johan 25 maçta bu sayıya ulaştı.

Real Madrid bu yüzyılda üçüncü kez ilk yarısını önde kapadığı bir maçı kaybetti. (Mallorca 2003, AC Milan 2009)

Barça tarihte Bernabeu'de 7 maç üst üste kaybetmeyen ilk takım olma unvanına erişti.

1933'ten bu yana tarihte ilk defa Barça ve Madrid'in galibiyet sayıları eşitlendi. (86-45-86)

Fanatik gazetesinin El Clasico manşeti "İyiler mutlaka kazanır" şeklindeydi ertesi gün.

Türkiye'deki Barça tutkusuna (15-20 yaşın yozlaşması hariç) hayranım. Akıl yoluyla ulaşılacak bir tercih başarı odaklı olsa da bulunmuş gibi. "Leyla ile Mecnun" yılbaşı özel bölümünde El Clasico göndermesi -Barça gömdü- yapıldı. Baros, Lakovic ve Torrens'ten sonra Elmander de çok iyi bir Barçalı çıktı. Güzel oyun sevdalısı Katalan populasyonu giderek artıyor memleketimde. Üstelik Barça'yı popüler kültür ikoni zannedip kendi kendine gelin güvey olarak nefret besleyen genç kesim için şaşırtıcı da bu hadise çünkü onlar Los Galacticos dönemini pek hatırlamazlar. (2000-2005 arası Real Madrid 2 La Liga, 1 ŞL, 2 İspanya Süper Kupası, 1 UEFA Süper Kupa, 1 FIFA Kıtalararası Kupası kazanmış, 2 Kral Kupası finali de kaybetmişti.)

29 Ocak 2011

A. Eren Loğoğlu