Olmuyor, taraf olunmadan seyir zevki alınmıyor oyunlardan. Elbette bunun tersini düşünenler, sadece oyunu sevenler vardır, onların görüşüne de saygılıyım ancak Iniesta Chelsea'ye son dakika golünü attığında, oyunu sevip sevinmek ile Barça'yı tuttuğunuz için sevinmek arasında alınan haz açısından bir fark yok mu, kanımca var. Örnekler çoğaltılabilir, Federer'in FH'inden alınan haz, eğer onu tutuyorsanız başka, tenisi seviyorsanız başkadır ki bu o sayıya verdiğiniz tepkiden ölçülebilir.
Bir bakalım nerede, nasıl, hangi sebepten taraf olmuşum;
Bir kere Galatasaray, her şeyin üstündedir. Dayım kaynaklıdır ki O'nun da Galatasaraylı oluşu, abilerinden dolayı yani diğer dayımlardan gelir. Onlar da Metin Oktay'dan etkilenmişlerdir, dedem iyi bir Beşiktaş'lı olduğu halde. Babam futboldan hiç anlamazdı, annem de öyle, zira ailem, kız kardeşlerim de dahil ben üzülmeyeyim diye çocukluğumdan itibaren futbola ilgi duydular, her biri benim kadar olmasa da, iyi Galatasaraylılardır, annem benden daha çok heyecanlanır, birlikte maç izleme fırsatım olduğunda. Babam da bu uzun süreçte futboldan anlamaya başlamış ve her maçı takip eder bir konuma yükselmiştir. Ailemin büyük çoğunluğundaki ilginç Galatasaray tutkusu -amcamlar da Galatasaraylıdır, haliyle kuzenlerimin büyük kısmı da- belki de bende bu sevginin fanatizm boyutuna erişmesine olanak sağlamıştır. Sporun her alanında Galatasaraylıyımdır, futbol A ve altyapı, basketbol, voleybol, su sporları, her türlü karşılaşmasına gidip desteklemişliğim, tribünde ultrAslan - Üni kurucularından biri ve taraftar olarak da yer almışlığım vardır.
Adana Demirspor sevdası, memleket ayağına. Terim ve Şaş, yoğunluğu artıran unsurlardır.
İspanya: FC Barcelona (90 - 94 Rüya Takım kaynaklı başlayan bir ilgi, Katalan halkından biri gibi hissettiğimi söyleyebilirim)
İtalya: AC Milan (88 - 94 Efsane Takım, Kızıl Kara Tugaylar eksenli bir başlangıcı var, Berlusconi'den nefret etsem de)
NBA: Detroit Pistons (Bad Boys kaynaklı), Chicago Bulls (Michael Jordan)
F1: Ferrari, Michael Schumacher, Nico Rosberg (Benetton döneminden bu yana MS, Ferrari ise hem İtalyan oluşu, hem de kırmızı renginden ötürü, Akdeniz kültürüne sonuna kadar bağlıyım)
Arjantin: Boca Juniors (Diego'dan dolayı, River taraftarına göre Di Stefano daha büyük oyuncudur)
Tenis: Roger Federer, Novak Djokovic, Ana Ivanovic (Roger tek idi ama yarattığı dominasyonun getirdiği heyecansızlık başka alternatifleri de bünyeye kattı)
Snooker: Ronnie O'Sullivan (Oyun tarzını, hızlı oluşunu sevmem sebebiyle)
Beyzbol: Boston Red Sox (Jack Shepherd'dan ve Yankees rakibi olmasından dolayı)
Anti olunanlar: Fenerbahçe'nin hiçbir şeyinden haz etmem, Kadıköy'de oturuyorum, yaptıkları her şey daha çok gözüme batıyor. Anti tez olayının da bunda etkisi var. Yaptıkları hiçbir şeyin doğru olduğunu düşünmem, hep bir açıklamam olur.
Real Madrid ve Inter 2. sırada gelirler. Franco'dan girmiyorum, beni bilen biliyor zaten. Nadal'dan ve Alonso'dan da nefret ederim yine. Nicole'den ve son sene hileli 1. liğinden ötürü Hamilton'ı da sevmem, zaten İngilizlere her alanda -müzik, sinema, tv dizileri, spor gibi- çok büyük saygı duysam da kalitelerinden dolayı, Akdeniz kültürüyle hiç bağdaşmayan ve beni yansıtmayan yapıları sebebiyle sıcak bakmam. McLaren'ı da sevmem bu sebepten.
Düzen takımları Chelsea ve ManUtd'den haz etmem. New York'un hiçbir takımını tutmam Amerikan Sporları'nda, hele de Yankees, uzak olsun. Elbette düzenin karşısında biri olarak, nasıl ki Franco'nun Madrid'ini sevmiyorsam, Hollywood'un Lakers'ından da nefret ederim. Beat L.A. her zaman ve her yerde.
Brezilya'yı sevmem, Katalan oluşumdan ötürü Milli Takım tutma gibi bir ihtiyaç hissetmem zaten, Türk Milli Takımı için çoğunlukla heyecanlanmam, milliyetçi değilimdir. Diego kaynaklı bir Arjantin ilgisi vardır.
9 Haziran 2009
A. Eren Loğoğlu
09 Haziran 2009
Taraf Olunmadan, Seyir Zevki Olur mu?
24 Mayıs 2009
Ross Brawn, Asıl Kahraman!
Formula ve Ferrari denilince, efsane Pilot Michael Schumacher ve Executive Director Jean Todt gelir gözümüzün önüne. Başarıların arkasındaki asıl adam Technical Director Ross Brawn'dur oysa. Başka bir zaman unutulmaması gereken Designer Rory Byrne'a da değinelim.
Schumacher'in kariyeri, Brawn'ın Benetton'a gelişiyle şekillenecektir. Olağanüstü yarış stratejileriyle Brawn, Schumi'ye 2 yıl üst üste Dünya Sürücüler Şampiyonluğu'nu kazandırır 1995 ve 1996'da. Dünya Markalar Şampiyonluğu'nu da Benetton Renault'un olur 1995'te.
Sonrası bilinen hikaye, Ferrari'de geçen 10 yıl. 2000 - 2004 arası Schumi'nin kazandığı 5 Dünya Sürücüler Şampiyonluğu'nda en önemli pay yine O'na aittir. Dünya Markalar Şampiyonluğu, bir yıl önce, 1999'da başlar ve 6 yıl sürer.
2006'nın sonunda Ferrari & Brawn birlikteliği sona erer, Schumi de pistlere veda eder. Brawn 2007'de Honda F1'in Technical Director'ı olur. 2009'da ise takımın % 100'ünü satın alır ve adını Brawn GP olarak değiştirir. Motor konusunda tercihi Mercedes olur Brawn'un.
2009 F1 sezonu başladığında, artık Brawn'ın ismi, hak ettiği yerde, manşetlerdedir. Biraz önce sona eren 6. yarış Monaco Grand Prix'i ile Brawn Mercedes hem pilotlarda hem de markalarda ilk sıradaki yerini korudu ve aradaki puan farkını da açmaya devam etti. İlk 6 yarışın 5'i kazanıp, 3'ünde ilk ikide yer aldı Brawn pilotları Rubens ve Jenson.
Çok iyi bir pilot olması beklentisiyle yılları geride bırakan Jenson Button'ın, Schumi gibi Brawn ekibe katıldığında kariyerinin gerçek başlangıcını yapması, rastlantıdan öteydi.
Sürücüler;
1 - Jenson Button 51
2 - R. Barrichello 35
3 - Sebastian Vettel 23
Markalar;
1 - Brawn Mercedes 86
2 - RBR Renault 42.5
3 - Toyota 26.5
24 Mayıs 2009
A. Eren Loğoğlu