30 Ağustos 2011

Gelişmiş Versiyon: 3-4-3 | Pep'in Yeni Çözümü "Sahte 10"



Tarih yazmaya devam etmek isteyen ve her kulvarda Real Madrid tarafından yakın takibe alınan Barça için yaşlanmaya başlayan kadrosuna bazı genç, yetenekli ve oyun kimliğini -DNA- taşıyan isimler eklemesi gerekiyordu.

Porto'ya karşı sahaya çıkan kadro, 2007'deki Sevilla'dan bu yana en yaşlı 11 idi UEFA Süper Kupa Finali'nde. (28 sene 145 gün)

Meselenin bu boyutunu iyi irdeleyen Pep, 22 yaşında Alexis, 24 yaşında Fabregas, 20 yaşında Thiago ve 21 yaşında Fontas ile ana omurgayı takviye etmeyi düşündü. Transferi çok konuşulan Rossi'nin de 24 yaşında olduğunu ekleyelim.

Rossi & Alexis tercihiyle ilgili Villarreal maçının da etkisiyle Pep birkaç açıklamada bulundu, konuyu özümsemek adına önemli. Rossi'nin bu yaz bir seçenek olduğunu ve Barça tarzına mükemmel bir şekilde uyacağını ancak daha çok açık oynayan birine ihtiyaç duyduklarını ve Alexis gibi orjinal bir kanat oyuncusu tercih ettiklerini belirtti.

Elbette Pep'in sözleri, ısrarla ve defaatle aynı vurguyu yapıyor, kanat (açık) oyuncusu arıyordum. 4-3-3 kenarlarından birinin merkez forvetten devşirme Villa, diğerinin de Barça DNA ile yoğrulmuş, savunmaya müthiş katkı veren, doğru pozisyon koşuları yapan, son vuruşu kusursuz, yıldız apoleti takma gereksinimini hiçbir zaman duymayan ve sorun çıkarmayan Pedro olduğu hesaplandığında Alexis yerine Messi'ye de sahte 9 oynama konusunda alternatif yaratabilecek Rossi'nin daha uygun olduğunu dile getirmiştim.

Hesaba katmadığımız veya az önemsediğimiz tek veri, Pep'in bu sene sıklıkla 3-4-3 oynama ve özellikle Villa'nın bu sistemde zaaf oluşturma olasılıklarıydı.

Buradan Villarreal maçına geçiş yapıp Alexis'in yeni rolü üzerine de konuşalım.

1986-1994 arası Barça'yla 410 resmi maça çıkan Andoni Zubizarreta'nın -Sportif Direktör şu an- rekoru Victor Valdes tarafından egale edildi. Xavi'yi sahaya çıkarmayıp Valdes'in kaptan olarak sahada yer almasını bile düşünmüş olabilir Pep, bu incelikleri Barça dikkate alıyor çünkü. Ayrıca Fabregas'ın gelmesiyle ikinci plana atılan Thiago'nun ilk 11 başlaması da oyuncuya verilen güzel bir mesajdı kanımca. Rotasyon, doğru yer / doğru zaman çerçevesinde iyi ayarlanmak zorunda, Pep bu konuda gerçekten başarılı, hem hedefe ilerleyip hem de her oyuncuya eşit derecede şans verme gayreti içinde olmak, takdir edilmeli.

Pep maçtan önce "Bu takım özel nesil oyunculardan kurulu, aynı zamanda yakın arkadaşlar, ki bu nadiren olur, sorunları kolaylıkla çözmeye dair onlara izin veriyor. Yenilgiyi kabullenmek ve kazandığında mütevazi olmak, daha gizli kutlamak hususunda eğitim aldım." ifadeleriyle karşı yakaya kibar bir dokundurmada bulunurken, takımını da övmekten geri kalmıyor.

Soyunma odası, takım olma, mantalite ve yalnızca sahada doğru işler yaparak değil saha dışında da nasıl olunması gerektiğini öğreterek sergiliyorlar "güzel oyun" felsefesini, özel olan bu!



Başarılı pas sayıları Barça 798 - 235 Villarreal
Topla oynama oranları Barça % 72 - %28 Villarreal (Katalan radyolarında % 75-78 arası)

Marcelo Bielsa'nın Şili'si ve Louis Van Gaal'in Ajax'ı ya da Johan Cruyff'un Barça'sı 3-3-1-3 formasyonu kullanıyordu. Bir nevi 3-4-3 çeşitlemeleri.

1 - serbest ya da sabit oyuncu tanımının bloklardan bağımsız olduğunu net bir biçimde göstermek adına kullanılıyor.

Dün gece bu rolü Keita'ya -sabit- veya Fabregas'a -serbest- dağıtabiliriz. 3-1-3-3 ya da 3-3-1-3 şeklinde. Benim daha önce kullandığım 3-3-3-1 formasyonu Villa'nın hedef santrfor rolü Messi'ye uymadığından -sahte 9- bu maç ekseninde geçerli değil.

Fabregas transfer edildiğinde 3-4-3'ün mutlaka deney olarak karşımıza çıkacağını öngörmüştüm. Bu düşünceyi dayandırdığım referanslar geçen sezon oynanan bazı maçlardı:

2-1 kazanılan Atletico Madrid maçında Sergio, iki merkez savunmacının ortasına çekildi, Alves ve Maxwell de geriden kenarları kullandı. Villarreal maçında apayrı bir uygulama -Alexis, Pedro önde, en uç Leo, arka Cesc- vardı, savunma üçlü olsa da.

Zaragoza karşısında 2-0 kazanırken 3-3-3-1 (3-4-3) formasyonuyla sahadaydı takım. Geride Puyol & Pique & Abidal, kenarlar Pedro ve Iniesta'ydı. Villarreal maçına benzer bir uygulama.

ŞL'de 2-0 biten Rubin Kazan maçı, görseller üzerinden Zaragoza maçına da göz atmıştım yeniden, çarpıcıydı.

1-0 biten Valencia maçı. Alves ve Adriano kenarlar, alt model.

1-1 biten Sevilla maçı.

2 sorun, en uç Villa arkasında Messi, sahte 9 işlerliğini azaltıyor ve kenarlar Alves, Adriano orjini bek olan isimlerle hücum varyantlarını artırmıyor.

Çözüm? Yeni bir teknik terimle tanışmaya hazır olun, "false 10" yani sahte 10 ile gelişmiş versiyon 3-4-3:

Teorik kusursuzluk denklemi, ideal 4 - 3 - 3 görseli;



Teorik kusursuzluktan kasıt, görselde yer alan 11 oyuncunun, yalnızca belirtilen pozisyonlarda oynaması. Emsalen Puyol'un merkez sol savunmacı olması bir koşul, başarı için. Ve Pep'in tercihleri, denklemin dışına ne kadar az çıkarsa başarıya giden yol da bir o kadar kısalıyor. En az 7/11 oranı sağlanırsa sorun yok. Yine de bazı kritik pozisyonlarda ideal oyuncular bulunmalı, ön süpürücü Sergio ve merkez savunmacı Puyol gibi. Bu iki oyuncu takımda yoksa galibiyet oranı neredeyse % 20 azalıyor.

Transfer listeleri şekilleniyor hafiften. Sezon içersinde sürekli vurguladığım gibi ana hedefler Cesc, Rossi, Alexis Sanchez, Javier Pastore, Agüero gözüküyor.

Omurgaya Thiago ve Fontas eklemeleri de düşünüldüğünde, stoper, sol bek de transfer edilebilir. Maxwell, Milito'nun ayrılması an meselesi.

Abidal daha çok merkez savunma olarak oynayacak önümüzdeki sezon, sözleşmesini uzatırlar.

Xavi / Cesc denklemini Guardiola çok istiyor, Rosell temkinli yaklaşıyor çünkü bu kadar para ödenecek oyuncunun kenarda bekleme olasılığı da var ve aynı bedel ile başka bölgeye transfer yapma şansı ellerinden alınmış oluyor onun düşüncesine göre.

Xavi, Cesc ve Iniesta'nın aynı anda sahada olduğu denklem bu sezonki kadar kusursuz olmayacaktır. Andres'in sola atılması, Xavi'yle olan topsuz yer değiştirmeler, paslaşmalar ve boşluk yaratma sekanslarını düşürecektir. Keza Xavi ve Cesc'in iki pasör olarak yan yana olmalarından aynı etkiyi beklemek de yanlış olur. Üçünün bir arada olup Xavi'nin geriye atılması olasılığı da var göz ardı etmeyelim, hatta Sergio'nun üçlü savunmanın merkezinde denenme sebebi biraz da bu yüzden. Xavi geriye atılırsa Sergio kadar top kazanabilir mi, bunun yanında Cesc en az onun kadar üretken olabilir mi, zaman gösterir. Elbette Xavi'nin de sürekli öne çıkacağını unutmamak gerekiyor.

Daha önce kullanılan ve olası Cesc transferiyle revize edilecek 3 - 3 - 3 - 1 görseli;



Burda oyunun kaymasına göre Pique ve Abidal'in kenarlara açıldığı Sergio'nun tamamen öne çıkarak Xavi'yle bütünleştiği, Xavi'nin de Sergio'dan güç alıp Cesc ve Iniesta'ya katıldığı, Villa'nın gezgin ama daha çok sola yatkın uç oyuncu modelini benimsediği, Messi'nin sahte 9 numaraya devam ettiği bir 3 - 3 - 3 - 1 (3 - 4 - 3'den türeyen) görülebilir. Villa'nın yanında en uç bölgede Alves ve Pedro var teoride.

4 - 3 - 3'e göre orta sahada bir oyuncu fazla oynatma şansı beliriyor. Alves'in kanat üretkenliği artıyor, nerdeyse forvet gibi davranabiliyor. Xavi, Cesc ve Iniesta aynı anda ve en önemlisi merkezde birbirine yakın oynayabiliyor. Messi de geriye gelerek onlara katılacak.

Rossi'nin tercih edilme sebeplerinden biri de bu sistem, Villa / Rossi değişikliğiyle özellikle Real Madrid gibi katı oynayan takımlara karşı daha seri, dikine giden isimlere ihtiyaç var, Afellay da bunlardan biri.

Yine Rossi, Villarreal'deki rolüyle Messi'nin sahte 9 numara görevine de en uygun isim, üç yılın ardından bazı zamanlar Leo'yu dinlendirmek gerekecektir.

Pedro / Rossi / Messi gibi çok keskin bir üçlü denenebilir veya Pedro'nun formsuzluğunda David Villa konumlanabilir. Daha atladığımız bir Afellay olacak, önümüzdeki sene müthiş bir patlama yapacağını şimdiden öngörebiliyorum, Di Maria'nın Madrid'e verdiği kadar bir katkı bekliyorum ondan.

4 - 3 - 3 içersinde Xavi'yi daha ekonomik kullanmak amaçlı Xavi / Cesc rotasyonuna da gidilebilir. Keita'nın 27 maç ilk onbir çıktığı düşünülürse Cesc de sorun çıkarmayacaktır 30 - 40 maç bandında kalmaya. Sezona Sergio'nun alternatifi olarak başlayan Javier'in 35 maç ilk onbir çıkması da önemli bir veri sağlıyor bize. Pep, oyuncuları küstürmeyecek şekilde rotasyona dahil etmeyi çok iyi beceriyor.

Aslında 3 - 3 - 3 - 1 formasyonunda Xavi'nin önde oynamasının büyüteceği sorunlar da baş gösterecek. Bu sezon Pep'in yaptığı deneylerde geride Sergio ya da Javier oynadı, önünde de duruma göre yine ikisinden biri. Yani asli tanımı ön kesici olan iki oyuncu kullanıldı bu kritik pozisyonlarda. Xavi'nin bu bölgeye adaptasyonu nasıl olur, bunu ancak sahada görebiliriz.

Alternatif 3 - 3 - 3 - 1 görseli, Pedro çok geride;



Ben çok taraftarı değilim bu sistemin ancak bazı maçlarda oyunu gerçekten açtığına da şahit olundu, göz ardı edemeyiz. Yeri geldiğinde bu sistemi kullanmak veya yine sezon boyunca Barça'nın yaptığı gibi maç içersinde bile sistemi dönüştürebilmek de önemli bir opsiyon sağlıyor anti tezler için.

Önceki yazımı revize etmem gerekirse, isimler üzerinden sistemi daha işler hale getirmeye çalışıyor Guardiola ve bir farklılığa gidiyor, sahte 10 ile.

Geçen sezon 3-4-3 formatlarının oynandığı maçlardaki Messi & Villa ikilisinin az veriminden ötürü Cesc & Messi ikilisine bir geçiş önizlemesi yapıldığı söylenenebilir.

Geride Javier & Sergio & Abidal üçlüsü. Busquets'in hızlı düşünüp karar verme, çabuk tek pas özelliğini ve oyun görüşünü kullanıyor, onu merkezde oynatıp. Böylelikle savunmadan çıkarken yaşanan sorunların (Javier & Abidal tandemi + Keita ön süpürücünün doğurduğu problemler hafızada çok taze, Madrid 2-2 ve Porto 2-0) da önüne geçiyor. Sergio ağır olduğundan yanına iki hızlı isim ekliyor, Javier ve Abidal, arkaya atılan topları kaçırmama adına. Keita ön kesici ve işini kusursuza yakın yaptı dün gece. Orta sahaya kadar çıkan üçlü savunmayla birlikte rakip ataklar olgunlaşmadan topu kazanmayı başardı. Javier & Abidal ve Keita dün gecenin üç önemli ismiydi, pek çok izleyici gollere yoğunlaşırken topu bir an önce kazanıp arkadaşlarına aktaran ve hücumu olgunlaştıran. Üstelik Javier & Abidal, zaman zaman bek gibi iyice taç çizgisine kadar açılıp hücuma da katıldılar.

Pep de onların hakkını verdi maçtan sonra "Mascherano ve Keita'ya dokunmayın, onlar benim küçük çocuklarım, onlar iki güneş ışığı" diyerek. "Tek bir savunmacımız vardı, Abi -Fontas'ın yanında- Bu yüzden böyle oynamayı düşündük, pek çok top sirkülasyonuyla. (oyun akışkanlığı) Fontas süre alacak, iyi bir oyuncu ve karakter. Yedekler de takımımız için önemli. Hazır olmalı oynamaya." sözleriyle de Fontas'ı unutmadığını gösterdi.

Bek olarak hücuma katılma noktasında da geleceğe dair bir ipucu verdi "Alves de üçlü savunma oynayabilir" şeklinde.

Asıl mesele önde. Thiago sağ iç & Iniesta sol iç ve Thiago sağ kenara kayarken, Iniesta daha çok merkez öne kayıyor, bunun da sebebi Pedro'nun müthiş enerjisiyle sol kenarı tamamen kontrol edebilmesi kaynaklı. Alexis'in Messi'yle koordinasyonunda sorunlar olmasa dün çok daha etkileyici bir başlangıç yaptığından bahsedilebilirdi ancak topu oraya kadar getirip pas hatası yapmasını şimdilik adaptasyon sürecine yoruyorum. Pep'in istediği sistem dışı katkıyı -çeşitlilik ve Messi'nin tıkanma anlarında- ise kesinlikle sağlıyor, çok süratli, arkaya rahat deplase oluyor, kontratak kısmında başarılı, topu ayağında olabildiğince az tutuyor. Ibra'yı sisteme entegre edemeyen bu topluluk bakalım Alexis'i nasıl değerlendirecek, ikna olmak için erken, ön yargılarda kalmak için de geç artık çünkü takım & Alexis sahada ve performansını reel olarak analiz etme şansı var şimdi.

Bu maçta anlayamadığım ya da Barça'nın yapamadığı tek hamle, kenar oyuncularının -Pedro, Alexis- savunmanın arkasına sürekli sarkma talebinin olmamasıydı. Pep, sahte 9 Messi'nin geriye gelmelerinde bu eylemi merkez oyuncuların -Cesc, Iniesta, hatta Thiago- yapmasını istedi. Alternatif bir plan mıydı Messi kilitlendiğinde devreye sokulacak yoksa Fabregas'ın da gelmesiyle merkezi daha da kuvvetlendirme çabası mıydı, bunu zaman içersinde öğreneceğiz.

Merkez kenarlardan niçin daha önemli Barça sisteminde, bunu pek çok kez anlattım. Oyun merkezde kaldığı sürece Barça kompakt ve dar alana -30 metre takım boyu- sıkıştırdığı yapısıyla, topu kaptırdığı an tehlikeli atak yemeden tekrar kazanma şansını yakalıyor. Eğer oyun çok fazla kenarlara yayılsaydı, Barça'nın derin savunma zaafları ortaya çıkacaktı. Ana oyun planı topa sahip olmak ve merkezden hücum etmek olduğundan, rakipler Barça'ya göre şekilleniyor ve zaaflardan yararlanamıyorlar. Mourinho'nun sürekli uzun diyagonal top oynatma sebebi salt kendi hücumunu şekillendirme üzerine kurulu değil, rakibin top hakimiyeti ve kompaktlığını da azaltmaya yönelik bir girişim.

Pep'in dün geceye dair "Düşüncemiz merkezde pek çok oyuncuyla çok fazla top dolaşımına sahip olmaktı" sözleri, bütün yazdıklarımı destekler nitelikte zaten. Ayrıca "Bu takımda koşmayanlara ve takım arkadaşlarına pas vermeyenlere yer yok" beyanatıyla asıl unsurların Cruyff'un öğretilerinde olduğu gibi topa sahip olma, pas ve koşu üzerinden süreceğinin işaretini de veriyor, sayılardan bağımsız. Formasyonlar sistemi kusursuzlaştırmak adına ufak rötuşlar gibi, 4-3-3 ve 3-4-3 ekseninden sapmadan.

Messi en uçta sahte 9 görevine -deep- devam ederken ona eşlik eden ve görev değişimlerinde bulunan -Messi marke vaziyette kalırsa Carvalho'nun onunla gelmesi gibi- klasik 10 numaradan farklı olarak ikinci forvet gibi ceza sahasına giren, bunun dışında merkezde serbest takılan bir Fabregas vardı sahada. Sahte 9'un yarattığı boşluklara hareketlenen sahte 10.

Pep "Cesc sistemi, pek çok oyuncuyu çocukluğundan bu yana biliyor. Arsenal gibi büyük bir takımın kaptanıydı." diyerek Fabregas'ın herhangi bir adaptasyon sürecinden geçmediğini de doğruladı.

2010 Dünya Kupası'ndan "False 10" yazısı.

Genel çerçevede Cesc'in oyun liderliğini de aldığını düşünürsek, Xavi'nin rolünde ne gibi değişimler olacak, bu kısım belirsizliğini koruyor. Dün gece sürekli Keita'nın bölgesinde -etkisiz alan- topla buluşan Xavi'nin görevi topu sahte 10'a -o esnada Iniesta'ydı, Cesc oyundan alınmıştı- aktarmanın dışına hiç çıkmadı.



Gol analizleri:

İlk gol, pası veren Fabregas, topu süren ve şutu atan Thiago, ceza sahasına koşu yapan Cesc ve Messi. Bahsettiğim gibi Pedro ve Alexis geride kalıyor çünkü oyun tamamen merkezden kurgulanmış, onların kenarda kalması isteniyor.

İkinci gol, Messi'ye pası veren ve pas almak için tekrar boşa çıkan Thiago, koşuyu yapan Fabregas, pası atan Messi, sahte 9-10 yer değişimi var burada. Pedro ve Alexis yine ceza sahası dışında.

Üçüncü gol yine sistem ürünü. Bolca pas, yakalanan çizgi savunma, yaratılan boş alan ve Alexis'in Thiago'nun pasına koşusu. Gol sonrası vücudunu göstermek için formayı çıkarıp sarı kart görmesi Alexis'in Ronaldo'ya benzeyen bir başka yönü herhalde. Top cambazlığı, 9 numara şımarıklığı ve şimdi de gösteriş merakı, Barça'ya hiç uymayan haller.

Dördüncü gol tipik Barça. Thiago sağ kenardan merkezi görüyor, Iniesta Fabregas'la verkaç yaparken, Messi koşusuna başlıyor ve Andres aradan ona ulaştırıyor topu.

Beşinci gol dar alanda kısa paslaşmaların ardından topun Messi'ye gelmesi, Thiago'ya aktarılması ve tekrar Messi'yle buluşmasıyla sonlanıyor.

Görülüyor ki Fabregas ön alanda çok yararlı olacak, tahminleri boşa çıkarmayacak ve gol / asist istatistiğinde Xavi & Iniesta'yı geçecek. Thiago da büyük bir oyuncu olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.

4-3-3'ten 4-6-0'a, 3-4-3'ten 3-7-0'a doğru uzanan, çok değil 10 yıla kadar bir sürü kitap yazılacak -umarım biri de ben olurum- Barça'nın yarattığı futbol devrimi üzerine. Pep, Alves üçlü savunma oynar emsaliyle başka bir şeye, nerdeyse bir ütopyaya göz kırpıyor:

-------------Valdes-------------
----Alves----Pique----Abidal----
-------------Sergio-------------
--------Xavi--------Iniesta-----
--Alexis----Fabregas-----Pedro--
-------------Messi--------------

Guardiola 2008'de göreve geldiğinden bu yana yapılan 187 resmi maçın tamamında takım topla oynamada % 50'nin altına düşmedi. Ortalamalar 2008 - 2009'da % 65.8, 2009 - 2010'da % 68.7 ve 2010 - 2011'da % 73.4 şeklindeydi, sürekli bu yönde bir gelişim gösterildi.

Yeni hedef % 80 muhtemelen. Pique'nin savunmada tek kaldığı, Alves ve Abidal'ın kenarlara yayıldığı -dün Javier yapmıştı bazen- merkezde 9 oyuncuyla -şu an 7 kimi zaman 8- top dolaştırabilen, santrforsuz, pas pas pas koşu koşu koşu, topa daha çok sahip olma, sahte 9 ve sahte 10, kenarlarda zıpkın gibi Alexis ve Pedro ile, üstelik Xavi ve Iniesta'nın yerleriyle oynamadan.

Puyol'un devrinin -futbol açısından- bittiğini buradan da anlıyoruz aslında. Birkaç seneye Xavi & Thiago, Abidal & Fontas eklemleri de yapılabilir ana omurgaya. Eric'in yerine yine hızlı bir oyuncu daha elzem.

Bana çok fantezi geliyor, başarılması imkansıza yakın. Son 3 yılda 2 ŞL 3 La Liga ve toplamda 12 kupa kazanan 4-3-3 formasyonu ve alışılmış bir oyun akışkanlığı varken zorlama duruyor bu düşünce, büyük risk.

Elbette 4-3-3'ün 2008'den bu yana değişimler gösterdiğini -sahte 9 ve ön alanda baskı- de unutmuyoruz. Ama evrimler hep sistemin dışına çıkmadan gerçekleşmişti, bu kez biraz daha farklı, yine 3-4-3 olduğundan aynı yerden doğuyor ancak çok daha kompleks.

Zaten bunları düşünüp uygulayınca Pep Guardiola olunuyor, ortaya bir farklılık koyunca. Bizse gözlemlerimizi yazıyoruz.

Pep, Puyol'un Eylül'de döndüğünün müjdesini vererek, ana oyun planının hala 4-3-3 olduğunun altını da kalın bir biçimde çizdi kanımca.

***



Villarreal Teknik Direktörü Garrido'nun maç sonu konuşması her şeyi apaçık gözler önüne seriyordu:

"Bir süredir aynı şeyi söylüyorum, Barça yeryüzünün en iyi takımı ve tarih yazıyorlar."

Johan Cruyff ile bitirelim:

"Bu Rüya Takım, eskisinin daha iyi bir versiyonu."

187 maç oldu, bıkmadan usanmadan onları seyreyliyoruz. Bir futbol devrimine tanıklık ediyoruz. Belki 5 sene sonra bu denli güzel oynayan bir takım olmayacak ve biz arşivden çıkarıp bu maçlara bakacağız özlemle. Bu güzel oyunun önünü futbol dışı işlerle kesmeye çalışana -Mourinho'ya olanak tanımayın- kızacağız. Bir daha bu denli özel bir takım görme şansımız olmayabilir, pişmanlık yaşamayın yıllar sonra. Futbolu seven biri olarak mutlulukla dolun onları televizyonda gördüğünüzde, bunun için oynuyorlar, güzel oyun alkışlansın, model olsun diğerlerine, bir de aidiyetleri, kimlikleri Barça kazansın diye. Ufak detaylara, manipülasyonlara takılıp bu güzel insanlar topluluğunu yalnız bırakmayın, bir daha olmayabilir!

Geçmiş üç sezondan çok daha önemli bu sezon, her şey iyi başladı ama aslolan iyi bitmesi ve insanların gönüllerini fethetmeyi sürdürerek, başka türlüsü Barça'ya yakışmaz, yakışmadı da asla.

Bir daha hiç yaşanmayacakmış gibi keyif alın onları izlerken!

Dört sene üst üste şampiyon olmak ve futbola değil kazanmaya tapan şahsı bu topraklardan sonsuza dek kovmak için!

30 Ağustos 2011

A. Eren Loğoğlu

29 Ağustos 2011

V i c d a n

Ağlamanın hangi dilde karşılığı varsa
Sular seller gibi öğrendim edebiyatını

***

Kanlı bıçaklı sezaryen öncesi

Kovalamaca ve şantaj ulaşım hattından
Hakaretin bini bir mücevher

Kötü ve çirkin, iyi denklem dışı

Yakışıklı durmayan sorulara
Alışık olunmayan bir güzellikle:

"Seni onlarla asla bir tutmadım, asla"

Her dalga sonrası aynı inkar
Aynı aldatan intikam bakışı

Yüzüp yüzüp salladığı kuyruğuna gelinen mutluluk hayvanı
Dönüşüverdi birden açlık besleyen familya üyesine

Okyanusları aşıp boğulmak üzere çocuk havuzunda
Sebep sonuç ilişkisi

Sancı başladı

Hissizlik iliklerime işlemiş

Agresif, infiale kapılsa da
Ödün vermeyip dürüstlükten

Pişmanlık yasası aklamaz suçluyu

Akılalmaz
Değersiz olanla değer eşleniği

Kesip atmak canın acıdığı an yarayı
İrin tamamen vücudunda oysa

Tükenmez denilen kalemi kırmak, idam istemi

En acımasız yaptırım terk-i yaşam!

Vicdan rahatsız edici
Gece yastığa koyduğunda başını

Erteleme ilaçlarını

Hiçbir şey ve hiç kimseye karşı
Yalnızca yorgun, kıyısında yatağın

Sona eren mücadele
Savunmasız, masum bebek ölü doğdu.

29 Ağustos 2011

A. Eren Loğoğlu

27 Ağustos 2011

3 Yılda 12 Kupa | Tarih Yazmak ve Pep | L'Estelada Vermella



1973 yazı Cruyff'un Barça'ya imzasının İspanya'ya demokrasi getirmesini ve futbol tarihinin en güzel devrimini başlatmasıyla hatırlanıyor.

2008 yazı da bir başka isimle anılacak, 2046'da veya başka bir zaman boyutunda. Bir sene önce Barça B'yi çalıştırıp küme yükselten ve dikkatleri üzerine çekip Teknik Direktör olarak göreve başlayan Katalan, kaptan, 4 numara, top toplayıcı, 1979'da Johan'ın kurduğu akademi La Masia'nın ilk mezunlarından biri, Pep Guardiola.

FC Barcelona'nın Picasso Müzesi'nden ya da Katalan mimar Anton Gaudi'nin La Sagrada Familia'sından bile daha çok ziyaret edilen müzesine, Camp Nou'ya 3 yılda 12 kupa taşıdı.

2007 - 2008 B Takımı'yla lig şampiyonluğu, 2. lige yükselme
2008 - 2009 ŞL Şampiyonluğu, Lig Şampiyonluğu, Kral Kupası, İspanya Süper Kupası, Süper Kupa, FIFA Kulüpler Dünya Kupası
2009 - 2010 ŞL Yarı Final, Lig Şampiyonluğu, İspanya Süper Kupası
2010 - 2011 ŞL Şampiyonluğu, Lig Şampiyonluğu, İspanya Süper Kupası, UEFA Süper Kupa, Kral Kupası Final

Yarıştığı 15 kupanın 12'sini kazandı bu periyodda.

Real Madrid'in efsanevi teknik direktörü Miguel Munoz 15 yılda 15 kupa, Barça'nın yaratıcısı Johan Cruyff 8 yılda 11 kupa, Liverpool tarihi Bob Paisley 9 yılda 19 kupa, Jose Mourinho değişik takımlarla 10 yılda 17 kupa ve Sir Alex Ferguson 24 yılda 37 kupa kazandı Manchester United ile. Pep tarihin en iyileri arasına şimdiden girdi ancak bir sezon sonra başka işlerin üstesinden gelerek çok daha erişilmez bir noktaya çıkabilir.

Şampiyonlar Ligi'nde 2 yıl üst üste kupayı kazanan takım yok, bu da göz kırpıyor başarılması gerekenler listesinde. Eğer böyle bir şey gerçekleşirse Pep, Paisley'in 3 Avrupa Kupası rekoruna da eşlik edecek, Mourinho ve Ferguson'u geride bırakıp.

2011-2012 sezonunda lig daha önemli ve Pep takımı 4 yıl üst üste şampiyon yaparsa Cruyff'un bu rekoruna ortak olacak.



Pep oyunculuğu döneminde 16 kupa görmüştü. Toplam olarak 28 kupada imzası var şimdi. Johan Cruyff'sa her şeyin altına paraf atıyor.

Kulüp son 7 yılda 5 lig şampiyonluğu 3 Şampiyonlar Ligi kupası kazandı. Muazzam bir başarı. Nerdeyse aynı oyuncular 1 Avrupa Şampiyonası 1 Dünya Kupası'nı da İspanya'ya getirdiler.

Xavi, Amor'un 17 kupa rekorunu geçti, 18 ile. Gözlerden hep kaçan Dani Alves son 7 sezonda Sevilla + Barça formalarıyla 17 kupaya uzandı.

Avrupa Kupaları'nda en çok kupa kazanan takım, sonunda, 15 ile, güzel oyun sevdalısı ve temsilcisi Katalanlar. AC Milan'ın 14 kupasını geçtiler. Yine Avrupa Kupaları'nın en çok gol atan takımı Barça çünkü hücum ediyorlar "güzel oyun" sevdasıyla, seyir zevki sunarak.

Bakmayın Madrid'in 9 Şampiyon Kulüpler ve 31 La Liga şampiyonluğuyla iki ana kategoride önde olduğuna, bunları nasıl elde ettiklerini de biliyoruz. (Franco era -Bernabeu başkan- ve Di Stefano meselesi)

Barça tarihini bir anda değiştiren muhalif Mavi Fil Hareketi'nden bu yana Joan Laporta 12, Sandro Rosell 4 kupa kazandı. Kulübün en başarılı günlerini yaşadığı şu günlerde hangisinin daha büyük rolü vardı, buna sanırım zaman karar verecek. Ronaldinho'yu getiren Rosell, Rijkaard tercihiyle Laporta, Mourinho yerine Guardiola önerisiyle Cruyff o kadar çok köşetaşı var ki bu tutku öyküsünün!

Biraz da maçtan bahsedelim, istatistikler:

Kaleye atılan şutlar Barça 9 - 8 Porto
İsabetli şutlar Barça 5 - 2 Porto
Topla oynama (%) Barça 68 - 32 Porto
Pas sayıları Barça 650 - 199 Porto



Klasik Barça verileri, birkaç farkla ki detaylar orada gizli.

- Porto Barça karşısında Man Utd, Arsenal ve Shakhtar'dan daha az pas yapabildi ancak Barça'yı da daha az pas yapmaya zorladı. Madrid'in ŞL Yarı Finali'nde kaybettiği maça yakın oranlar. Porto'nun az pas yapması aslında Madrid gibi dikine oynamaya gösterdiği özenden geliyor. Daha çok koşu yoluna pas ve dribling üzerinden bir geçiş -transition- oyun kurguladılar.

- Barça 8 defa ofsayta yakalandı, bu sayıyı yarıya düşürse maç daha erken bitebilirdi. Porto çizgi savunması görevini çok iyi yaptı ve gol pozisyonu sayısını azalttı.

Arsenal, Shakhtar, Man Utd maçlarına niye benzemedi peki oyun?

- En can alıcı mesele, zemin. Çok kötüydü ve Barça'nın pas şiddetini ayarlayamamasına sebep oldu. Top sürekli sekti, kontrol edilemedi ve rakibin ön alan baskısının işe yaramasına olanak tanıdı.

- Javier & Abidal merkez savunma, Adriano sol bek ve önünde Keita kesici / süpürücü dörtlüsü top çıkarmak konusunda çok yetersiz kalıp baskı yediklerinde hata yaptılar. Bunun sonucu olarak Xavi, ortalama bölgesinin çok daha gerisinde kalıp pozisyon üretmeye fazla katkı sağlayamadı ki maçın adamının Iniesta olmasının ana sebebi, top taşıyan tek oyuncu olarak gözükmesiydi.

Top çıkaramama sorunu Bernabeu'de 2-2 biten İspanya Süper Kupa maçında da yaşanmıştı. Orada dünkü maçın dörtlüsüne ek olarak Thiago ve Alexis de vardı.

Teorik kusursuzluk denklemi -ideal oyuncu / pozisyon oranı 1.0 olan- 7/11 idi.

Javier - Pique'nin yokluğunda merkez savunmanın sağında
Abidal - Puyol'un yokluğunda merkez savunmanın solunda
Adriano - Abidal'in merkez sol savunma oynamasından ötürü sol bek görevine
Keita - Sergio'nun yokluğunda ön kesici / süpürücü görevine

- Tüm bu veriler ve önceki maçların referanslarından daha başka olarak takımın fizik kondisyon seviyesinin hala yetersiz olduğu görülmekteydi. Sezonu zorunluluktan geç açtıkları için daha oyun ritmini bulamadılar, doğal.

- Oyunun gelişimi açısından Porto, United'in Barça'ya karşı her iki ŞL finalinde denediği ve Madrid'in Kral Kupası finalinin ilk 45 dakikasında sunduğu oyuna hızlı başlama ve şok etkisi yaratma dalgası ritüeli yaşattı.

- Pep'in Keita tercihi, sanırım Sergio'nun hazır olmaması kaynaklı, Madrid maçında kötü bir performans sergilemişti. Pique, Puyol ve Sergio döndüğünde savunmadan başlayan ve Xavi'ye, oradan da Iniesta aracılığıyla Messi'ye aktarılan ana hücum yolu yeniden işlerlik kazanacaktır, ön alanda baskı olsa bile.

- Fabregas ve Alexis'in kenardan oyuna girmesi, Thiago ve Afellay'ın önünün kesildiğinin açık işaretiydi. Sanchez'in en ufak bir katkısı yok, hatta bir pozisyonda Barça sisteminin dışına çıkıp Ronaldovari bir şut çıkardı, bencillik! Cesc ise Barça DNA yüklü ve yıllardır burada gibi, ayağında daha az top tuttuğunda -fauller de bu sebepten oluyor ona- çok daha verimli olacaktır. Gol ve asist sayılarının Xavi & Iniesta'nın çok üzerinde olduğunu defaatle belirtmiştim. Bunun yansımaları şimdiden görülüyor ve Pep çok doğru bir hamleyle onu ön alanda düşünüyor, Xavi'yi geriye atmadan. Üçünün aynı anda sahada olması alışkın olunmayan bir durum ve Iniesta'nın top taşıyıcılığını azaltıyor, buna çözüm bulmak zorunda Guardiola. (3 - 4 - 3 deneyi gelecektir mutlaka) En kolayı hiç riske girmeden Xavi / Fabregas rotasyonunu kullanmak kanımca.

Maç sonunda kupayı yine Xavi kaldırdı. Puyol'un devrinin bittiğini bir kupa önce dile getirmiştim, tahminim bundan sonra da kazanılan kupaları Xavi gökyüzüne yükseltecek, gururla. Messi'den dolayı ödül kazanamamak ve Puyol'dan dolayı kupa kaldıramamak onun yazılmış kaderiydi, Barça'nın soyunma odası kardeşliği çözümü bu şekilde gerçekleştirdi, isyan!

Cesc Fabregas yuvaya dönüşü sonrası 2 kupa birden yazdırdı kariyerine. Keza Javier Mascherano gibi bir başka büyük oyuncu da burada kazanma geleneğini sürdürüyor.



4 numaranın kutlaması, Katalunya bayrağının -Barça kaptanının her daim kolunda taşıdığı dört kırmızı şeritli sarı band- kızıl yıldız ve sarı üçgen eklenmiş hali olan ve bağımsız sosyalist ve komünistleri temsil eden "Red Estelada" bayrağıyla gerçekleşti. "Red Estelada"nın çıkışı -Socialist Party for the National Liberation of the Catalan Countries- PSAN'a kadar dayanıyor.

Daha çok kullanılan bayraksa "Blue Estelada" mavi üçgen ve beyaz yıldızıyla bağımsız Katalunya'yı temsil ediyor. Franco rejimine karşı direnen -National Front of Catalonia- FNC'ye kadar uzanıyor öyküsü. PSAN'ın 60'lı yıllarda üniversitelerde FNC'den ayrılarak kurulduğunu da ekleyelim.

Bayrağıyla, marşıyla, ülkesiyle, insanıyla, kimliğiyle, aidiyetiyle, değerleriyle, Barça'sıyla ve bizler için en önemlisi "güzel oyunu"yla tarih yazmaya devam edecekler. Pazartesi Villarreal maçı, La Liga başlasın, 4 sene üst üste şampiyon olmak ve tercümanı bu topraklardan sonsuza dek kovmak için!

27 Ağustos 2011

A. Eren Loğoğlu

25 Ağustos 2011

Camp Nou Açılış | ŞL Kura



Napoli maçı öncesi yeni sezon açılışı minvalinde bir tanıtım gerçekleşti Camp Nou'da. Sırasıyla sahaya çıkan isimler:

"Props managers Gabriel Galan, José Antonio Ibarz and Chema Corbella, scouts Carles Planchart, Jordi Roura and Domènec Torrent, physiotherapists Juanjo Brau, Emili Ricart, Jaume Munill and Roger Gironès, physicians Dr. Daniel Medina and Dr. Ricard Pruna, physical trainers Lorenzo Buenaventura, Paco Seirul•lo, Aureli Altimira and Francesc Cos, delegate Carles Naval, player’s support officer Pepe Costa, external relations officer Manel Estiarte and coaching staff Juan Carlos Unzúe, Tito Vilanova and Pep Guardiola." şeklindeydi. (Çevirmiyorum orjinal yazıyı, anlaşılıyor isimler.)

Tito çağrıldığında adı haykırıldı Katalanlar tarafından, yüzünde minicik bir utanma hali.

Daha sonra oyuncular sahanın ortasına kadar geldiler tek tek, öncelik yeni oyunculardaydı, Alexis ve Fabregas'ta. Ve ardından elbette ilk gelen kaptan Puyol oldu.

Bütün oyuncular yerlerini aldıktan sonra bir klasik olarak Puyol mikrofona uzandı:

"Thank you so much for being here. we would like to welcome our new teammates. we have had a great start of the season. we have already won a title but we want more. We want more and we can get more with your support. I'm confident that. If we stay united we will continue making history. Thank you so much. Visca el Barça, y visca Catalunya!"

Kısaca "Daha çok kupa istiyoruz, daha çok, sizlerin desteğiyle daha çok kazanabiliriz. Kenetlenmeyi sürdürürsek, tarih yazmaya devam edeceğiz" şeklindeydi konuşması.

Pep'in zamanıydı:

"I would like to thank Jeffren, Bojan and Milito for their effort over the past years for helping us to reach our goals. It is really hard to win. It doesn't matter the competition we are playing whether if it is big or small. We face big and small teams and it's always hard and keep winning is even harder. You already know that, and it is not necessary for me to say it but we have worked really hard (to win) every Sunday, every Wednesday. These kids have earned your respect. We are very proud of our hard work and we promise you that we will keep up the hard work as long as it takes to win everything again. I will be in charge of that for you to come here everytime and see us working hard. All of this makes sense because of you, all we have won last season, the past three seasons has been possible because of you. Visca el Barça, visca Catalunya and here for a great season!"

Takımdan ayrılan üç isme değindi, verdikleri emeğe teşekkür ederek. Sonra "Bu çocuklar sizin saygınlığınızı kazandılar, çok çalıştılar ve biz bununla gurur duyuyoruz. Sıkı çalışmaya ve her şeyi kazanmaya devam edeceğimizin sözünü veriyorum. Bütün bunlar sizinle anlamlı, geçen sezon kazandıklarımız, son üç sezondakiler, sizin sayenizde mümkün oldu." dedi Pep.

Yakışır bir konuşmaydı, vefa, çaba, saygı, taraftar ve bütünleşme kavramlarını aynı potada eriten.

Bu kulüp yarattığı değerlerle kupalardan çok daha önemli olan bir şeyi başarmayı sürdürecek, gönülleri fethetmeyi.

***

Şampiyonlar Ligi kura çekiminde kupayı getiren Puyol'du. Salonun ambiyansına uygun olmayan kıyafetiyle dikkat çeken ve takdir toplayan isimdi ayrıca. "Barça logosunun kalbime yakın olduğu bir kıyafet giyince kendimi çok iyi hissediyorum." şeklinde bir beyanat verdi sosyal medyada. Böyle de güzel bir adam, kaptanlığın tanımı.

H Grubu'na 2. torbanın en zor takımı geldi, AC Milan. Inter'e sonunda dur diyen ve yeniden Avrupa'nın zirvesine doğru ilerlemek isteyen bir takım görünümünde.

Ibra için intikam maçları olacak, dikkat etmeli!

Diğer iki takım, Bate ve Plzen kapalı kutu, çok zorlayacak takımlar gibi durmasalar da ciddiye almak gerekir.

Maç takvimi:

13 Eylül Salı Barça - AC Milan
28 Eylül Çarş. BATE - Barça
19 Ekim Çarş. Barça - Plzen
1 Kasım Salı Plzen - Barça
23 Kasım Çarş. AC Milan - Barça
6 Aralık Salı Barça - BATE

Fikstür iyi değil, iki deplasman üst üste, en nefret edilesi ŞL programıdır. İlk 4 maç kayıpsız geçilirse, Milano'dan yenilgiyle ayrılmak olası.

Trabzonspor, kanımca ilk ikiyi zorlayabileceği bir gruba düştü, belki de en iyi kurayı çekti ancak kadrosu buna ne kadar izin verir, bunu zamanla öğreneceğiz.

Manchester United'ın hiç zorlanmayacağı, Madrid'in de görece rahat takımlarla eşleştiği belirtilebilir.

A, F, G grupları zor.

Villarreal'i defalarca anlattım, Barça'nın karbon kopyası bir model ile futbol oynuyorlar.

Dortmund'un lig şampiyonluğu hasretine son veren Jurgen Klopp, her şeyin harika olduğu Barcelona dışında Borussia'dan iyi kulüp yok diyor ve ekliyor Barcelona'nın taraftarı, atmosferi, oynadığı futbol tarzı, kupalar kazanması, çok parası olması var ve elbette şehrin güzelliği.

Shakhtar teknik direktörü Lucescu Barça'ya elendiğinde, eğer ŞL'ni kazanırlarsa çok mutlu olacağım şeklinde belirtmişti gönlünden geçeni.

Umarım Villarreal, Dortmund ve Shahktar gibi üç güzel oyun sevdalısı ekip gruplarından çıkmayı başarır.

Ve Napoli bir de, Barça'ya 5-0 kaybettikten sonra başkanları De Laurentiis'in açıklamaları "Barcelona akademisinin büyük bir hayranıyım, onların modelini takip etmek istiyoruz. Mourinho'nun sinirlendiğini görmek çok eğlenceli. Guardiola'yla baş edemeyeceğini biliyor" şeklindeydi.

Son bir alıntı, UEFA'nın Champions dergisine konuşan Javier Mascherano'dan: -

"Xavi is the engine. I enjoyed him watching play when I was at Liverpool. Now I have go to know him, he is just incredible. It looks so easy, the way he manages different situations. The play goes through Xavi and Sergio, then brings the play forward, which is then finished by Leo Messi. Iniesta is the intermediary between Xavi and Leo, he links them and determines the team's play. Both Xavi and Iniesta are extraordinary players who never stop surprisng me with their human qualities."

Barça sistemini anlatıyor ve gerçekten yalın ama etkileyici bir söylemle. "Xavi takımın ana makinası, oyun Xavi ve Sergio'ya geliyor, sonra hücuma taşınıyor ve Messi ile sonuçlandırılıyor. Iniesta, Xavi ile Messi arasındaki aracı, onları birbirine bağlıyor ve takımın oyununu saptıyor." olarak özetlenebilir ifadeleri.

Leo Messi, UEFA tarafından Avrupa'da yılın futbolcusu seçildi, olması gerektiği gibi. Törende en dikkat çekici olan kura çekimine katılan hain Figo, çekim sonrası yerine geçerken, önde oturan Cristiano Ronaldo'yu tebrik edip Xavi ve Messi'yi es geçti. Mourinho'nun Barça maçları öncesi Inter ekibine aldığı arkadaşından da ancak bu beklenirdi.

Yarın 12. kupa için Monaco'da, tarih yazmaya devam!

25 Ağustos 2011

A. Eren Loğoğlu

23 Ağustos 2011

Gamper Kupası'ndan Napoli Geçti



1 - 45. dakikalar arası

------------------------Pinto------------------------
Montoya------Pique-----------Fontas-----Adriano---
------------------------Keita------------------------
---------------Thiago------------Iniesta-------------
-----Kiko Femenia------------------------Villa-------
------------------------Cesc-------------------------

45 - 57. dakikalar arası

------------------------Pinto------------------------
D Santos-----Bartra----------Fontas-----Adriano---
------------------------Keita------------------------
---------------Thiago------------S Roberto-----------
-----Cuenca------------------------------Pedro-------
------------------------Cesc-------------------------

57 - 63. dakikalar arası

------------------------Pinto------------------------
D Santos-----Bartra----------Fontas-----Adriano---
------------------------Keita------------------------
---------------Xavi--------------S Roberto-----------
-----Cuenca------------------------------Pedro-------
------------------------Messi------------------------

63 - 90. dakikalar arası

------------------------Pinto------------------------
D Santos-----Bartra-----------Javier-----Abidal----
------------------------Sergio-----------------------
---------------Xavi--------------S Roberto-----------
-----Cuenca------------------------------Pedro-------
------------------------Messi------------------------

Oyuncu değişikleri sonucu oluşan yerleşimler görülebilir çizimlerden. Pep'in maç başlangıcında çok ilginç bir tercihi oldu. Messi'nin görevinde sahte 9 numara olarak Fabregas'ı kullandı ve Cesc attığı golde Messi gibi topu boş kaleye yuvarlamak için doğru koşuyu yaptı, daha önemlisi Villa'ya derin paslarla hazırladığı pozisyonlar Messi tarzıydı. Pep maçtan sonra onun önde oynama arzusundan yararlanmak istedim diyerek Cesc'e dair ne kadar doğru bir teşhis yaptığını gözler önüne serdi. Son 6 yılda top 5 ligde Avrupa'nın en çok asist yapan oyuncusu konumundaki ve neredeyse her sezon Xavi, Iniesta'dan daha fazla gol bulan Cesc bu açıdan doğru bir tercih idi. Kişisel bir şey ama Cesc Fabregas -belki biraz iddialı- Barça tarihinin gelmiş geçmiş en iyi orta saha oyuncusu olarak anılabilir. Xavi, Iniesta ve Pep'in önünde yer alacak potansiyel kesinlikle onda var ve daha 24 yaşında.

Barça'nın sağ bekinde yer alan Montoya oynadığı her maç daha iyiye gidiyor. B Takım için transfer edilen Kiko Femenia da fena bir oyuncu değil. Fontas'tan bahsetmeden olmaz, Pique'nin sol ayaklısı, ilk çıktığı günden beri söylüyorum bunu.

Özellikle ikinci yarının tamamında forma giyen Cuenca ve Sergi Roberto çok yetenekli oyuncular. Cuenca Pedro'yu andırıyor tarz olarak, sürekli koşular ve ayağında top tutmayıp pası düşünüyor, ayrıca topu da iyi saklayıp adam eksiltebiliyor. Dos Santos sağ bek bölgesinde hiç sırıtmıyor tekniğiyle.

Pedro eski günlerine dönüşün sinyalini verdi muhteşem koşularıyla, zamanla form tutacak. 2 topu direkten döndü ve bir gol attı. Cuenca'nın da bir topu direğe takıldı.

Messi ve Xavi bildiğimiz gibi, girdikleri an oyunun şekli şemali değişiyor. Her ikisi de ritm bulmaya başladı.

Keita ön süpürücü / kesici olarak ilk kez iyi bir performans sundu ancak bunda oyunun savunma yönüne çok fazla gereksinim duyulmaması ve Keita'nın daha öne çıkarak, pas organizasyonuna katılarak oynamasının etkisi vardı. Rakip daha çok hücum ederse savunma zaafları ortaya çıkıyor o bölgede.

Geleceğin kaptanı Bartra sırıtmadı yine. Javier ve Abidal'e geçen seneye göre gerileme var, zamanla kendilerine geleceklerdir.

İyi bir hazırlık maçı oldu, takım ritm bulma, maç kondisyonu açısında gelişim içerisinde. Cesc Fabregas kesinlikle doğru parça ve inanılmaz yararlı olacak.

Darısı Avrupa Süper Kupası'nın başına, Pep'in 12. kupası ve Cruyff'u geçmesi için.

23 Ağustos 2011

A. Eren Loğoğlu

20 Ağustos 2011

Fotoğraf: Aile



2011-12 sezonu için fotoğraf çekiminde bir arada takım, daha doğrusu Barcelona ailesi.

Gözüme ilişen birkaç detay:

24 oyuncu var, 22 + 2 kaleci şeklinde. 22 ise 19 + 3 olarak kurgulanmış. 3 oyuncu Barça B'den. Montoya, Muniesa, Jonathan.

Fotoğrafın merkezinde Pep ve yardımcıları var. Pep'in hemen alt hizasında kaptan Puyol bulunuyor. Puyol'un yanında diğer kaptanlar oturuyor. Dördüncü kaptan Valdes kaleci olduğundan köşede, diğer köşede de Pinto bulunuyor. Hiyerarşiyi koruyorlar. Pep'in üst hizasında, ilk onbirin diğer üç ismi Abi, Pique ve Sergio gözüküyor.

Yeryüzünün en iyi oyuncusu değilmiş gibi Messi kıyıda köşede. Yine bir düzenleme yapılmış. Alt üçlünün -Andres, Puyol, Xavi- kenarlarına Messi, Alves ve Pedro, Alexis simetrik konumlanmış. Keza altyapıdan takım arkadaşı Thiago, Jonathan da en dıştan simetri yaratıyorlar.

Pep'in bulunduğu sırada transfer edilen 5 oyuncu var, Cesc de bunlardan biri. Montoya bozuyor sadece. Üst hizanın bir tarafında La Masia -Muniesa, Fontas- ve diğer tarafında transferler -Afellay, Keita- var. Valdes ve Pinto'nun sağ / sol seçiminde bunun etkisi görülebilir.

Elbette bir kısmı zorlama dursa da yorumların, temelde atlamadıkları bir düşünceyi açıkça gözler önüne seriyor. Barça bir beden olsa yüreği La Masia'dır, her şey onun pompaladığı kan yoluyla şekillenir, beyin ve onun ürettiği felsefe bile.

Öncelik sırasına göre pozisyon dağılımı:

Kaleci: Valdes, Pinto

Sağ Bek: Alves, Puyol, Montoya

Sol Bek: Abidal, Adriano, Maxwell, Fontas, Muniesa

Merkez Sağ Savunmacı: Pique, Puyol, Javier, Sergio

Merkez Sol Savunmacı: Puyol, Pique, Abidal, Fontas, Muniesa

Ön Kesici / Süpürücü: Sergio, Javier, Keita, Jonathan

Merkez Sağ Orta Saha: Xavi, Fabregas, Iniesta, Thiago, Jonathan

Merkez Sol Orta Saha: Iniesta, Thiago, Keita, Fabregas

İleri Üçlü Sağ Forvet: Pedro, Alexis, Afellay, D Villa

İleri Üçlü Sol Forvet: D Villa, Afellay, Iniesta, Pedro

İleri Üçlü Merkez Forvet: Messi, D Villa, Alexis, Afellay

La Masia'dan 14 oyuncu içeriyor 24 kişilik kadro. Bence sezon ortasında alınabilecek Sergi Gomez, Gerard Deulofeu ve Marc Bartra da var daha.

Diğer fotoğraflar:







70 yaşına gelmiş ve hayatta yapmak istediği her şeyi başarmış bir dede huzuru, birbirine bağlı olsa da koşullar sonucu bayramdan bayrama görüşebilen, toplanan aile bireylerinin kavuşma havası.

Pep ile Puyol arasında jenerasyon dozajı çok kaçmamış bir baba & oğul duruşu, Puyol ile diğerleri arasında dozajdan bağımsız kutsal ruh, birlikte ve beraber sözcüklerini sırt çantasında taşıyan aynı sınıfın öğrencileri, Puyol sınıf başkanı bir şeyler anlatıyor kara tahtanın önünde, Pep uzakta, öğretmen. Cesc sınıfa sonradan katılan çocuğun utangaçlığında şimdilik. Sonu mutluluğa açılan sınıf kapısı, teneffüs zili çaldığında.

Aynı kulüp, aynı takım, aynı şehir, aynı kültür, aynı dil, aynı coğrafya, aynı kimlik, aynı aidiyet için yan yana oynayanlar, birlikte ve beraber, iyi ve güzel, Johan'dan bu yana felsefeyle, kendileri, aileleri ve arkadaşları için oynayanlar.

Uyanmak istenmeyen bir rüya gibi!

20 Ağustos 2011

A. Eren Loğoğlu

19 Ağustos 2011

K o n s a n t r a s y o n | 11. Kupa | Jose Mourinho "Futbolun Mezar Kazıcısı"| "Güzel Oyun Asla Kaybetmez"



Yine iyiler kazandı, yine güzel oyun sevdalıları mutlu, yine futbol oynamak isteyenler sevinçli, yine yine yine...

Her şeyi denedi ve gene kaybetti.

Birkaç genel istatistik:

Barça vs. Mourinho

17 maç, 7 galibiyet 6 beraberlik 4 yenilgi (Jose oyuncularına 8 Kırmızı Kart)

Pep vs. Madrid

11 maç 7 galibiyet 3 beraberlik 1 yenilgi

Pep vs. Mourinho

11 maç, 5 galibiyet 4 beraberlik 2 yenilgi

Taktik deha Mourinho son 8 resmi maçın 90 dakikası sonunda Guardiola'nın Barça'sını yenemedi.

Barça 1 Inter 0
Barça 5 Madrid 0
Madrid 1 Barça 1
Barça 0 Madrid 1 uzatmalarda, normal süre 0 - 0, kupayı birinin alması için maç devam ediyor.
Madrid 0 Barça 2
Barça 1 Madrid 1
Madrid 2 Barça 2
Barça 3 Madrid 2

Daha da ilginç olan, aslında Mourinho'nun Pep'e karşı 11 resmi maçın 90 dakikası sonunda sadece 1 galibiyeti bulunması.

Inter 0 Barça 0
Barça 2 Inter 0
Inter 3 Barça 1 -tek maç eleminasyon, ofsayt gol, Alves'in son dakika düşürülmesi, verilmeyen penaltı
Barça 1 Inter 0 -Bojan'ın sayılmayan son dakika golü-
Barça 5 Madrid 0
Madrid 1 Barça 1
Barça 0 Madrid 1 uzatmalarda, normal süre 0 - 0, kupayı birinin alması için maç devam ediyor.
Madrid 0 Barça 2
Barça 1 Madrid 1
Madrid 2 Barça 2
Barça 3 Madrid 2

Mourinho Barça'ya karşı kazanamıyor, sadece durdurabiliyor ve şansı yaver giderse, hakemler taviz verirse sonuç değişebiliyor, iki kere iki beş etmiyor parti talimat vermedikçe.

Camp Nou tarafına bakalım bir de:

Mourinho, 8 maç 5 yenilgi 3 beraberlik Barça'ya karşı, hiç kazanamadı. Barcelona'dan korktuğu kadar Tanrı'dan korkmuyor. Çünkü onu da -daima yürekten bağlıyım dediği- Barcelona yarattı ancak o ihanet eden olmayı seçti. Muhtemelen bu kazanamama laneti bütün kariyeri boyunca sürecek.

Guardiola'nın Madrid'e karşı oyuncu ve teknik direktör olarak kendi sahasında bileği bükülmüyor, 15 maç 11 galibiyet 4 beraberlik, hiç kaybetmedi.

Cruyff Dönemi

1988 - 1989 Kupa Galipleri Kupası
1989 - 1990 Kral Kupası
1990 - 1991 Lig Şampiyonluğu, İspanya Süper Kupası, Kupa Galipleri Kupası'nda Final (Sir Alex Ferguson ve United'a karşı)
1991 - 1992 Şampiyon Kulüpler Kupası, Lig Şampiyonluğu, Süper Kupa, İspanya Süper Kupası
1992 - 1993 Lig Şampiyonluğu
1993 - 1994 Şampiyonlar Ligi Final, Lig Şampiyonluğu, İspanya Süper Kupası
1994 - 1995
1995 - 1996

Toplamda 11 kupa

Guardiola Dönemi

2007 - 2008 B Takımı'yla lig şampiyonluğu, 2. lige yükselme
2008 - 2009 ŞL Şampiyonluğu, Lig Şampiyonluğu, Kral Kupası, İspanya Süper Kupası, Süper Kupa, FIFA Kulüpler Dünya Kupası
2009 - 2010 ŞL Yarı Final, Lig Şampiyonluğu, İspanya Süper Kupası
2010 - 2011 ŞL Şampiyonluğu, Lig Şampiyonluğu, İspanya Süper Kupası , Kral Kupası Final

Toplamda 11 kupa

Josep Guardiola 3 yılda 11 kupa kazandı. Real Madrid'in efsanevi teknik direktörü Miguel Munoz 15 yılda 15 kupa, Barça'nın yaratıcısı Johan Cruyff 8 yılda 11 kupa, Liverpool tarihi Bob Paisley 9 yılda 19 kupa, Jose Mourinho değişik takımlarla 10 yılda 17 kupa ve Sir Alex Ferguson 24 yılda 37 kupa kazandı Manchester United ile. Pep tarihin en iyileri arasına şimdiden girdi ancak bir sezon sonra başka işlerin üstesinden gelerek çok daha erişilmez bir noktaya çıkabilir.

Şampiyonlar Ligi'nde 2 yıl üst üste kupayı kazanan takım yok, bu da göz kırpıyor başarılması gerekenler listesinde. Eğer böyle bir şey gerçekleşirse Pep, Paisley'in 3 Avrupa Kupası rekoruna da eşlik edecek, Mourinho ve Ferguson'u geride bırakıp.

2011-2012 sezonunda lig daha önemli ve Pep takımı 4 yıl üst üste şampiyon yaparsa Cruyff'un bu rekoruna ortak olacak.

Pep oyunculuğu döneminde 16 kupa görmüştü. Toplam olarak 27 kupada imzası var şimdi. Johan Cruyff'sa her şeyin altına paraf atıyor.

Kulüp son 7 yılda 5 lig şampiyonluğu 3 Şampiyonlar Ligi kupası kazandı. Muazzam bir başarı. Nerdeyse aynı oyuncular 1 Avrupa Şampiyonası 1 Dünya Kupası'nı da İspanya'ya getirdiler.

Xavi, Amor'un 17 kupa rekorunu yakaladı.



FC Barcelona iki ayrı ego, iki ayrı mihrak ile mücadele etmek zorunda, bu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Birbirini tamamlayan iki figür Jose Mourinho ve Real Madrid CF.

Pep'in üçüncü şampiyonluk ve ikinci ŞL sürecini kısaca hatırlayım haydi, bakalım Barça'yı durdurmak için futbol dışı hangi unsurları kullanmaya çalışmışlar, balık hafızaları fil formatına çevirelim, İspanya Süper Kupa ikinci maçında yaşananları daha iyi tahlil edebilmek için:

- Kasım ayının sonunda 5 - 0 biten Madrid maçındaki olaylar, Ronaldo'nun Guardiola'yı itmesi, Carvalho ve Pepe'nin Messi'ye akıl almaz kaçak vuruşları. Ramos'un Messi'ye kasti faulü, Federasyon dişe dokunur bir ceza verdi mi, hayır!

- El Clasico'dan bir hafta sonra Osasuna maçı, önce Federasyon kulüple anlaşıp gitmemeyi onayladı, ardından karardan vazgeçip durumu geç bildirdi ve Barça maç başlangıcına yetişemedi. En zavallı kısmı da maça gidilmezse 3 puan silinme tehdidinde bulunulmasıydı.

- Ocak ayında Ballon D'or ödül töreni. Xavi, Iniesta ve Messi adaydı, La Masia kazandı. Mourinho ve Madrid medyası nifak tohumları ekmeye çalıştı, Messi ödülü alınca. Hak etmediğini söylediler, Casillas İspanya'dan takım arkadaşlarını kolluyordu. Kısa süre önce Inter'den kovulan Benitez'le alay eden ve ayrıldıktan hemen sonra Chelsea'yi finale taşıyan Avram Grant'ın kendisiyle alay etmemesini hiçbir zaman anlayamayacak bir adamın Barça'daki arkadaşlığı bozması beklenemezdi. Takım daha uçakta yan yana poz verdi, dosta düşmana karşı bir aradayız, biz yılmayız mesajını iletti.

- 24. hafta Bilbao maçında Madrid medyası akıl almaz bir işe kalkıştı. Alves'in içersinde yer aldığı bir ofsayt pozisyonunun fotoğrafında montaj yaparak Barça aleyhine gündem oluşturmak istendi, ters tepti ve özür dilediler.

- Doping suçlamaları vardı sahnede. Dünya ve Avrupa şampiyonu ülkelerinin iskeletini oluşturan oyuncuları, kendi liglerinde doping almakla itham ettiler. Kafayı sıyırmışlardı artık futbol dışı işlerle çünkü Barça sahada durdurulamıyordu ve Real Madrid bu yöntemleri hakikaten çok iyi biliyordu.

- Tüm bu tartışmalar ve boş yere gündem meşgul eden olayların arkasında kalan Real Madrid maçlarında yapılan hakem hataları vardı. Villarreal ve Valencia iç saha maçlarından sonra çetele tutmayı bıraktım, ağır geliyordu bünyeye, mide kaldırmıyordu. Sarı denizaltıların kulübesiyle Jose Mourinho'nun yaşadıkları anlatıyordu olan biteni ve "canım ne var, adam sevinmesin mi attığı gole, o kulübenin orda bilmemneyi oturuyormuş o yüzden oraya gitmiş" diyerek onu savunan zavallılar vardı hala, onun niyetini ne olduğunu çözemeyecek saflıkta bir bakış açısıyla.

- 4 maç El Clasico geldi çattı, herkes futbol karnavalı bekliyordu, unuttukları bir faktör vardı, sadece kazanmaya endeksli bir şeytan. Bolca gerilim, El Clasico meydan savaşları. İlk iki maç çok büyük olaylar çıkmadı, ilk maç stresten uzak bir ortamdaydı, Mourinho aşırı defansif kadrolarla stratejik denemeler yaptı ve Kral Kupası'nda biraz da hakemin Pepe ve türevi oyuncuları ısrarla sahada tutmasıyla başarılı oldu. "Sıradan biri" aynı taktikle -bolca faul, faulle karışık topa girme, rakibi sindirme, topa gelirken bile korkutma gibi çiğ düşünceler- ŞL'ni de geçeceğini düşünüyordu, Avrupalı hakemler İspanyollardan farklıydı, cezayı kestiler, oyundan atıldı tercüman. UEFA'yı suçladı küstahça. "Por que" deyimi eklendi futbol literatürüne. Guardiola'nın elini sıkmadı. Sergio'yu ırkçılıkla suçladılar, aklandı.

- Çok şey konuşuldu, konuşulmayan mevzu kalmadı El Clasico'ya dair ve bu periyod hakikaten yıpratıcıydı. Oyuncuların İspanya Milli Takımı'ndaki arkadaşlığına kadar ilerledi.



Böyle bir ortamda Barcelona'nın sadece futbola odaklanmasını beklemek insafsızlık olurdu. Çünkü karşısında futbol dışı her unsuru kullanmak isteyen iki ayrı haksız kazanım üyesi vardı. Üzücü olan kısım Barça'nın zaman zaman güzel oyun felsefesinden sapma göstermesiydi. Rakip takım oyuncularının aşırı sert oyunları cezalandırılsın diye pozisyonlar abartıldı yeri geldiğinde, kimileri Barça'nın da fair play ruhu taşımadığından yakındılar, halbuki Mourinho özelinde gerçekleşen eylemlerdi. Doğru değildi, yakışmıyordu ancak ona, adam olmayana, adam olmadığını gösterircesine davrandılar, çok da suçlayamıyorum onları. 2010 Dünya Kupası Finali'nde tarafsız maçı izlerken Hollanda oyuncularının aşırı sert müdahaleleri sonucu İspanya'yı desteklemeye başlayan biri gibiydiler sahada. Rakibin hamlesine karşı argüman buldular sürekli, yere yattılar, zamandan çaldılar, hakeme itirazı sıklaştırdılar ama çoğunda haklılardı çünkü rakip oynamak ve oynatmak istemiyordu. Şampiyonlar Ligi Finali'nde tek olay dahi çıkmaması, kendini abartarak yere atan herhangi bir Barça oyuncusunun bulunmaması, meselenin temelinde Real Madrid ve Mourinho olduğunu açıkça ifade ediyor.

Olayları yalnızca derbi maçında gerilim, sert faul, kırmızı kart olur argümanıyla da açıklayamayız. Yaklaşık 10 ayda 7 maç yapıp, o günden bu yana bir milim bile olumlu gelişme yaşanmaması rastlantı değil. Birileri gerilim devam etsin istiyor, o birilerinin kim olduğu, olayları kimin çıkardığına bakarak rahatlıkla anlaşılabilir.

Mourinho öncesi Pep döneminde oynanan altı El Clasico'yu hatırlayın. Hiç kavga olmadı. Ve Madrid bu maçların bazılarında (2-0 Eto'o & Messi, 1-0 Ibra) Barça'yı şu ankinden daha çok zorlamıştı. Üstelik o maçlarda Casillas, Ramos, Arbeloa, Pepe, Marcelo, Albiol, Xabi Alonso, Ronaldo, Higuain, Benzema gibi isimler vardı ve oyuncuların birbirine girdiği anlar yaşanmadı. Aynı oyuncular Mourinho geldikten sonra evrim geçirdiler neredeyse. Art niyet, posta koyma, kavga, kırmızı kart, hakemle oynama, maç sonu demeçlerinde rakibe saygıya dair emare göstermeme gibi pek çok argüman sunulabilir. "Por que" denilmesi gereken yer tam da burası aslında, gözlerden kaçıyor.

Ne değişti, futbol yönü kuvvetli bu oyuncular nasıl oldu da birer canavara dönüştüler ve artık Barçalı oyuncuları bile -Messi'nin topu dışarı vurması, Iniesta'nın rakibini itmesi, onlar da zorunluluktan, hakkını aramak için isyan ediyor, naif adamlardı bunlar, yazık- kendilerine benzetmeye başladılar?

Mesut Özil'in nasıl bir ruh haline büründüğü gözlemleniyor, keza Ronaldo'nun bu olaylardan sıkıldım tadındaki yaklaşımı, sezon sonu ayrılacak kanımca başarı gelmezse.

Bulabildiğim tek cevap Jose Mourinho ve onun tamamen kazanmaya yoğunlaşmış futbol felsefesi. Elbette Madrid'in sürekli Pep'in Barça'sına karşı kaybetmesi -11 maç 1 galibiyet, o da uzatmalarda- oyuncular üzerinde psikolojik bir tahribat yarattı. Bazı kasıtlı müdahaleler bunun dışavurumu, ezilmişliğin getirdiği bir çökme var Real üzerinde. Bunun üstesinden gelemiyorlar ve mevcut süreci yönetmesi için getirilen son teknik adam, bu ortamdan beslenmeyi seven bir vampir, oyuncularına aşırı duygu yüklemesi yaparak nemalanıyor. Kan dökülsün istiyor işte, başka izahı var mı!

Futbol konuşamıyoruz, istediği bu. Maç bitiyor o manşetlerde. Yaptıkları yayınlanıyor, iyi ya da kötü, doğru ya da çirkin. Rol çalıyor. Barça'nın her başarısına gölge düşürme telaşıyla davranıyor. Barça'yı istediği zemine çekiyor, beyinlerini kurcalıyor, Barça oyuncularının her demecinde onun adı geçiyor, istediği bu.

İstediği bu ya, bence Barça her seferinde savaştan mental olarak güçlenerek çıkıyor. Sezon boyunca konuşmayıp sahada soğukkanlı kalarak ve sıklıkla futbolu düşünerek tuzağa düşmediler bunca zaman. Mourinho'nın soğuk savaş taktikleriyle baş etmeyi öğrendiler ve bunu en güzel Bernabeu'de 0 - 2 kazandıkları maçta gerçekleştirdiler, üzerine gitmeyeceğim sen gel topa bas çağrısında bulunarak.

Mourinho bunun da farkında, zekice kurguladığı gerilim planları tutmuyor ve ateşi daha da alevlendiriyor kontrolsüz bir şekilde. Bir süredir kazanamıyor ve üzerinde oluşan baskı ona tamamen saçmasapan işler yaptırmaya başladı. Barça'nın gerisinde kaldığını görüyor, bunu hazmedemiyor ve saygınlığını yitirmeye devam ediyor. Kazanmaya o kadar endekslenmiş ki, kaybetmenin ne anlama geldiği konusunda bir düşünce üretemiyor ve abukluklar da biraz buradan çıkıyor.

Delirmiş gibi davranmaya başladı, tüm yeryüzü izledi. Messi'ye yaptığı anlamsız hareket, Fabregas'ın kafasına tekme atmak için yanına kadar gelmesi, Vilanova'nın gözüne parmağını sokmaya çalışması gibi eylemler başka türlü açıklanamaz. Hakeme itiraz, hakaret, her pozisyondaki abartılı mimikler bir nebze anlaşılır ancak şu son olaylar travmatik boyutlarda bir ruh haline geçtiğinin göstergesi sanırım.

Bu arada bir dipnot düşeyim. Şu Katalan meselesinin artık önemsiz olduğundan dem vuran arkadaşlar için maçtan bir sahne sunacağım. İspanya'nın uzun yıllar devlet tarafından desteklenmiş televizyonu TVE, Mourinho'nun Vilanova'ya yaptığı hareketi şu görüntülerle duyurdu.

Devlet televizyonu alenen manipülasyon yapıp olayın başlangıcını makaslıyor farklı bir açı kullanarak. Sanki Mourinho orada öylece dururken Vilanova gelip tokat atıyor gibi bir imaj çıkıyor ortaya, nasıl yanılsama! Önce Barça'ya, aslında Barça üzerinden Katalunya'ya karşı sergilenen düşmanlığın ve ayrımcılığın ifadesi. Hala yok öyle bi' şe' demeye devam etsin birileri, üç maymunu oynasınlar. Geçmişe göre azalma var ancak Madrid & başkent & Krallık kültürünün bir anda yok olması tarihin diyalektiğine aykırı, hep atlıyorlar.

Maç sonu basın toplantısında Vilanova'yı tanımadığını söyledi Jose. Tanımadığı birini gitti o hengamede buldu ve gözüne parmağını sokmaya çalıştı öyle mi! Alenen yalan söylüyor. Tıpkı geçen sene olduğu gibi. Bir de ismini değiştirerek alay ediyor aklı sıra.

Ona en iyi cevabı Pep verdi; "Tanıyıp tanımamasının önemi yok, o bizim için önemli biri şeklinde." Güzel adam böyle olunuyor. Ayrıca bir gün kötü şeyler olacak, umarım futbol sahada kalır deyip noktayı koydu.

Maç bitiminde ödül törenini beklemedi Madrid, talimatı veren Jose Mourinho'ydu. Xavi "Kral Kupası Finali'nde biz onları alkışlamıştık" dedi.

Pique, bu olanların ve bir süredir yaşanan tansiyonun Madrid oyuncularıyla bir ilgisi olmadığını çünkü onları daha önceden de tanıdığını ve harika insanlar olduklarını belirtti. Birisi bu işe dur demeli, Mourinho İspanyol futbolunu mahvediyor diye devam etti sözlerine.

K o n s a n t r a s y o n burada devre giriyor tam da. Barça Jose Mourinho ve onun ani-futbol zihniyetiyle boğuşarak daha da kuvvetleniyor. Motivasyonunu artırıyor. Bence İspanya Süper Kupası'nda yaşananlar, özellikle Jose'nin Vilanova'ya hareketi ciddi bir kamçı olacak sezon boyu. Barça'nın sık sık rotasyona gideceği lig maratonunda böyle bir itici etkiye çok ihtiyacı var. Hazırlık sürecinde üç maç kaybetmesinin ana unsurlarından biri buydu çünkü.

Çok yalın ama ince bir detay vereyim, Barça genelde La Masia'nın ters tarafındaki kaleye ikinci yarıları hücum etmek ister ve tercihini böyle kullanır. (5-0 öncesindeki El Clasico'larda gollerin atıldığı kalelerden -Ibra, Eto'o & Messi) kafanızda bir resim çizebilirsiniz.) Jose Mourinho Camp Nou'daki son iki maç Casillas'a kaleyi seçtirip Barça'yı rutin eyleminin dışına çıkmaya zorluyor. Elbette maçın gelişimine zerre katkısı olmayan bir nüans ancak sinir bozucu.



Gelgelelim teknik analize:

Öngördüğüm gibi Guardiola bu defa riske girmedi. Teorik kusursuzluk denklemi -ideal oyuncu / pozisyon oranı 1.0- 9/11 gibi bir oran işaret ediyordu.

Javier - Pique'nin merkez sol savunma oynamasından ötürü merkez savunmanın sağında
Pique - Puyol'un yokluğunda merkez savunmanın solunda

Diğer 9 oyuncu, ideal pozisyonlardaydı.

Madrid'in iki maç sonunda -özellikle ilk maç- futbol olarak arayı kapattığı üzerine bir algı yaratıldı. Buna pek katılmıyorum.

Ana sebebi, Barça'nın geçtiğimiz sezonu Madrid'den neredeyse bir ay sonra kapaması -Madrid için ŞL Yarı Final sonrası sezon bitti- ve yeni sezonu 15 gün geç açmasıydı. Oynanan hazırlık maçları ve bu maçlarda tercih edilen oyuncular bile bunu görmek isteyen adına yeterli argümanlarını sunuyor bize.

Madrid tamamen İspanya Süper Kupası Finali'ne olabilecek en hazır kadroyla gelip Barça'yı yenmeyi planladı. Böylece psikolojik üstünlüğü elde edecekti bütün sezon boyunca. Sanırım 5 yıl sonra ilk maçın Bernabeu'de olduğunu da düşünürsek Barça'ya karşı üç maçlık bir periyotta baskı yaratabilirdi bir anda.

Barça'ysa gerek as oyuncuların yokluğu gerekse yorucu Amerika turu sebebiyle iyi bir hazırlık dönemi geçirmedi. Guardiola yeni isimler deneyerek sezonunda kimleri kullanabileceğini sınadı. Xavi, Pique, Sergio ve Pedro'nun ilk ciddi maçıydı Camp Nou'daki Madrid karşılaşması, bu açıdan da bakmak gerekiyor.

Takımın olağan pas ritmini bulamayıp topa sahip olamamasında temel faktör buydu, ilk maçtan bağımsız. Barça daha kontrollü hücum etti bile denilebilir.

Kaleye atılan şutlar eşit, ilk maça göre ciddi düzelme vardı takımda ve üstelik takımın fizik kondisyonu yerlerde sürünüyordu.

Barça'nın gollerinde Madrid savunmasının öne çıkıp alanı daraltma ve Barça'yı o bölgeye sıkıştırma stratejisinin etkisi vardı. Arkaya sarkmalar sıkça yaşandı Messi özelinde. Jose Mourinho ritmi bozmak adına bunu göze aldı da denebilir. Bu taktiğe, ofsayt itirazı olarak elleri havada oynama ve sürekli yan hakemle konuşma gibi eklemeler de yaptı elbette, ondan beklendiği gibi. İstisnasız her pozisyon yan hakeme oynadılar, özellikle ilk yarı.

Barça fizik olarak iyi bir seviyeye geldiğinde pas ritmi de otomatik olarak düzelecektir çünkü çakılı kalan oyuncular yerine hareket halinde, dinamik bir takım olma hali Barça'nın oyun planının en önemli parçası. Sergio'nun en kötü maçlarından birini çıkartma sebebi tam da bu hareketsizlik meselesiyle ilintili ve Madrid'in baskısıyla bunun bağlantısı yok çünkü çok daha zor pozisyonlarda, ceza sahası içinde bile paslaşabildiklerini biliyoruz. Guardiola da kazanmayı beklemiyordum tarzında bir demeç vardı, ilk maçta girdiği riski hazır olunmadığı için kupayı feda etmesiyle açıklayabiliriz.

Barça'nın dört gol yemesi savunma yönünden tehlike sinyalleri olarak algılanabilir. Puyol yok hala, büyük mesele. Javier'in merkez savunma uyum süreci daha tamamlanmamış. Pique'nin de sola yakın oynamak zorunda kalması, oyuncuyu topla ileri çıkışlar ve Alves'i oyuna sokma konusunda kilitliyor.

Barça üç yıllık Pep döneminin en çok gol yediği sezonunu yaşayabilir. Bunun gerekçelerinden biri Keita'nın ön alan ve Javier'in arka alan savunmasına kaydırılmasıdır. Pep'in zihninde bana göre doğru olmayan Xavi & Cesc & Iniesta ütopyası var. Bu denemenin de savunma zaafı olarak sonuçları olacaktır. Aynı şekilde hücuma alternatif kazandıracağı da kesin. Fabregas, Xavi'ye göre önde oynamayı daha çok seven ve asist, gol sayıları yüksek olan bir oyuncu. Birkaç sene içinde dünyanın en iyi orta sahası olarak anılacağını düşünmeye şimdiden başladım ve 10 dakika yetti bu yargıya varmam için.

Guardiola'nın Thiago, Xavi & Iniesta'nın 20 yaşındaki halinden iyi tanımını, Cesc Xavi & Iniesta'nın 24 yaşındaki halinden iyi olarak genişletebiliriz.

Alexis Sanchez nasıl monte edilecek, bunu da zamanla öğreneceğiz ancak dün gece bir kez daha anlaşıldı ki Pedro çok önemli işler -koşu, pas, baskı- yapan, takım arkadaşlarını tamamlayan bir oyuncu, ondan vazgeçmek sistemin sekteye uğraması ve savunma zaaflarının artması anlamı taşıyor.

Villa çok top ezdi, bazı maçlarda Afellay / Alexis tercihini bu bölge üzerinden değerlendirmek daha akılcı olabilir, Iniesta'yı kaydırmak yerine.

Yenilen gollerin duran top sonrası kaoslar olması can sıkıcıydı. Madrid'in en önemli silahının bu olduğunu ısrarla vurgulamamıza karşın toplamda üç golün bu şekilde gelmesi, konsantrasyon eksikliğinin de ifadesiydi.

Messi'nin en yetersiz halinin -bazı anlar ayakta duracak hali olmadığı belli oluyordu- 3 gol 2 asist ile kupaya imzasını atması, sezonun korkutucu boyutlarda güzel geçebileceğinin habercisiydi.

Dani Alves'in Ronaldo karşısında sergilediği savunma performansı takdire şayandı, gerektiğinde bunu da yapabileceğini gösterdi. Tüm maç boyunca yalnızca bir kez geçildi sanırım.

İdeal kadro sahaya çıkınca kara bulutlar biraz olsun dağıldı. Ancak çıkarsama yapmak için çok erken. Ön yargılardan sıyrılıp her şeyi sahada gözlemleyecek ve analiz edeceğiz. Süper Kupa Finali'ndeki Porto maçı var sırada.

Guardiola 11. kupa, bu bir rekor şeklindeki yoruma, "Ben kazanmadım, yalnızca bu kulübün bir parçasıyım, Hiçbir kupa sayısı, Johan'ın bu kulüp için yaptıklarının yanına bile yaklaşamaz" cevabını verdi.

Pep'in sözleri her şeyi anlatıyor. Kimin desteklenmesi ve kime ruhun satılmaması gerektiğini.

La Masia:

2011/12: Valdés, Pique, Puyol, Xavi, Iniesta, Messi, Busquets, Pedro, Fontas, Thiago, Cesc
2010/11: Valdés, Piqué, Puyol, Xavi, Iniesta, Bojan, Messi, Jeffren, Busquets, Pedro
2009/10: Valdés, Piqué, Puyol, Xavi, Iniesta, Messi, Bojan, Busquets, Pedro.
2008/09: Valdés, Piqué, Puyol, Xavi, Iniesta, Messi, Bojan, Busquets, Jorquera.
2007/08: Valdés, Puyol, Xavi, Iniesta, Giovanni, Messi, Oleguer, Bojan, Jorquera.
2006/07: Valdés, Motta, Puyol, Xavi, Messi, Oleguer, Iniesta, Jorquera.
2005/06: Valdés, Motta, Puyol, Xavi, Gabri, Oleguer, Iniesta, Jorquera.
2004/05: Valdés, Motta, Puyol, Xavi, Gerard, Oleguer, Iniesta, Jorquera.
2003/04: Valdés, Puyol, Xavi, Gerard, Gabri, Luis Garcia, Motta, Jorquera.

Yeni sezon Barça'ya Cesc'le birlikte ilk 11'in tamamının La Masia çıkışlı olabileceği bir durum yaratıyor, fantezi de dursa.



Kupayı kaptan Puyol kaldırmadı, bir devrin sona erdiğinin mesajıydı adeta. Xavi yıllarca beklediği onuru yaşadı.

Gelmiş geçmiş en güzel oyunu sergileyen, altyapısından çıkardığı oyuncularla bunu başaran, futbol dışı unsurlara rakibi bunu dikte etmedikçe başvurmayan, takım olmayı başaran, her gol sevincinde yüzlerde ve kucaklaşmalarda ben kazandım değil biz kazandık hissini uyandıran FC Barcelona, bir kulüpten daha öte olan, çirkinliğe, kötülüğe, ahlaksızlığa inat sürdürecek koşusunu.

"Güzel oyun asla kaybetmez"

Menotti için, adalet için, futbol için, durmayın...

19 Ağustos Cuma

A. Eren Loğoğlu

16 Ağustos 2011

Fabregas'ın 2001'deki Formasında Pep İmzası



2001'de kaptan Guardiola, 14 yaşındaki Fabregas'ın formasına şu notu düşüyordu;

"Francesc Fabregas için, umarım seni birkaç sene içinde 4 numaralı formayla Camp Nou'da görürüz. Bol şans. Pep Guardiola"

Bu hikayeyi başka kulüpler yazamaz, Cruyff'tan Pep'e, Pep'den Xavi'ye, Xavi'den Cesc'e ve belki de Cesc'ten Thiago'ya uzanan bir yolculuk. 1999'da Pep'in Iniesta'ya ödül verme anını kim unutabilir! Bu yüzden değerli onların başarıları. Bu yüzden bir kulüpten daha öte.

Pep ve Cesc birlikte şimdi, Teknik Direktör ve 4 numaralı formayla. Mutluluk. Hikaye sürüyor, sürecek. Bu yüzden güzel onları anlatmak.

Kulübün yakın tarihçesine kronolojik olarak değinelim kısaca;

1973 Cruyff Barselona şehrine ayak basar.
1974 Lig şampiyonluğu kazanılır 14 yılın ardından. Real Madrid Bernabeu'de 5 - 0 mağlup edilir.
1975 Franco ölür.
1979 Demokrasiye geçiş ve Katalunya'nın otonom bölge ilan edilmesi, şehrin ve ülkesinin her alanda yükselişe geçme evresinin başlangıcı olur.
1979 Cruyff, Ajax altyapı modelini Barça'ya önerir, La Masia kurulur.
1984 Guardiola 13 yaşında La Masia okuluna yazılır.
1988 Cruyff Teknik Direktör olarak geri döner.
1990 Guardiola 19 yaşında ilk maçına çıkar.
1991 Xavi 11 yaşında La Masia'nın yolunu tutar.
1992 Cruyff Barça'ya ilk Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kazandırır.
1994 Cruyff Barça'yı 4 yıl üst üste lig şampiyonu yapar.
1995 Puyol 17 yaşında La Masia'ya gelir.
1996 Iniesta 12 yaşında La Masia'ya seçilir.
1997 Guardiola kaptanlığa yükselir.
1998 Messi'nin büyüme hormonu tedavisi görmesi gerekmektedir.
1998 Xavi 18 yaşında ilk maçına çıkar.
1999 Van Gaal Barça'yı 2 yıl üst üste lig şampiyonu yapar.
1999 Guardiola Iniesta'ya bir turnuvadan dolayı ödül verir.
1999 Puyol 21 yaşında ilk maçına çkıar.
2000 Messi Barselona şehrine ayak basar, kulüp tedaviyi karşılar.
2001 Luis Enrique kaptanlığa yükselir.
2002 Iniesta 18 yaşında ilk maçına çıkar.
2003 Rijkaard, Cruyff'un tavsiyesiyle teknik direktörlüğe getirilir.
2004 Puyol kaptanlığa yükselir.
2004 Messi 17 yaşında ilk maçına çıkar.
2006 Rijkaard Barça'ya ilk Şampiyonlar Ligi'ni kazandırır.
2006 Rijkaard Barça'yı 2 yıl üst üste lig şampiyonluğuna taşır.
2007 Guardiola Barça B'nin başına geçer.
2008 Xavi, Iniesta, Puyol'un olduğu İspanya Avrupa Şampiyonu olur.
2008 Guardiola Barça B'nin şampiyon olup 2. lige yükselmesini sağlar.
2008 Rijkaard ayrılır, yerine Guardiola geçer. Tavsiyeyi veren Cruyff'tur yine.
2008 Luis Enrique Barça B'nin başına geçer.
2009 Guardiola Barça'ya ikinci Şampiyonlar Ligi'ni kazandırır. Üçleme yapılır, bir sezonda 6 kupa elde edilir.
2010 Xavi, Iniesta, Puyol'un olduğu İspanya Dünya Kupası'nı kazanır.
2010 Şampiyonlar Ligi Yarı Finali'nde Mourinho'nun Inter'i Barça'yı eler.
2010 Guardiola Barça'yı 2 yıl üst üste lig şampiyonu yapar.
2011 Guardiola Barça'yı 3 yıl üst üste lig şampiyonu yapar.
2011 Guardiola Barça'ya üçüncü Şampiyonlar Ligi'ni kazandırır.

Döngü şeklinde ilerliyor. Ve bu kulübün neden başarılı olması gerektiğini anlıyorsunuz her bir satırı okuduğunuzda. Birileri "por que" diyor ya işte, cevabı bu tablo, kısır olmayan, doğurgan çember, toprağı tırnaklayarak elde edilmiş.

Fabregas da eklendi bu kronolojiye:

1997 Cesc 10 yaşında La Masia'nın yolunu tutar.
2001 Kaptan Guardiola, Fabregas'ın formasına tarihi notu düşer.
2003 Cesc Arsenal'e gider.
2011 Fabregas yuvası Katalunya'ya geri döner.

16 Ağustos 2011

A. Eren Loğoğlu

Çanlar Kimin İçin Çalıyor!



Mayıs ayının başında Jose Mourinho'nun anti-futbol ekibi Real Madrid'i eleyen ve sonunda Manchester United'ı olağanüstü bir performansla geçen Barça, Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuna erişmişti.

Her şey mükemmel gitmişti.

Daha da mükemmel olabilirler miydi ya da en önemlisi bu seviye korunabilir miydi? Bu denklem için hesaba katılması gereken çok faktör bulunabilir ama en korkutucu olan tercüman, unutulmamalıydı.

Sorular ve ardı sıra takip eden cevaplar.

Kapalı kutu Alexis Sanchez ile açıldı Haziran. Thiago çıktı birdenbire, büyüledi her yerde. Cesc Fabregas çıkışın bulunamadığı labirent idi.

Avrupa şampiyonu olan İspanya U19'da Gerard Deulofeu ve Sergi Gomez parladı. Yine Avrupa Şampiyonu olan İspanya U21'de 5 Barça, 6 La Masia oyuncusu vardı. U20 Dünya Kupası Yarı Finali'nde elenen İspanya'da 6 Barça, 7 La Masia oyuncusu bulunuyordu, kaptan, gözyaşlarını tutamayan Bartra'ydı. Johan Cruyff Futbolcu Fabrikası üretimde.

Copa America, 62 maç süren bir sezon düşünüldüğünde Barça ideal oyuncularından yoksun hazırlık maçları oynadı. Her daim yorucu olan ve takımların fiziksel ritmini etkileyen bir Amerika Turnesi yaşandı.

Diğer, karşı, karanlık taraf sessiz sedasız bekledi savaşı. Çok transfer yapmadılar, ideal kurguları bozulmadı, oyuncular geç gelmedi, Darth Vader -Jose Mourinho- ilmik ilmik işledi günleri. Geceleri uyumadı, bilinmez.

Barça endişe verici -Pep döneminde ilk kez üç fark ve üst üste iki yenilgi- performanslar -United, Chivas- sergiledi. Ön süpürücü / kesici bölgesinde Keita'nın oynatılması kaynaklı yenilen kontratak gollerine çare bulunamamıştı.

2008 ve 2010 yazında iyimserdim, 2009 yazındaysa karamsar. Yine benzer bir süreçten geçiliyordu.

İspanya Süper Kupası'nı kazanan, ciddi bir psikolojik avantaj elde edecekti. Ertelendi bütün planlar, El Clasico geldi çattı.

Tercümanı alt etme sonrası motivasyon yerlerde sürünüyordu oysa Krallık yanlıları nakavt için bekliyordu Barça'yı, Bernabeu'de. Jose Mourinho için her yeni Barça maçı kurtarıcı nitelik taşıyordu. İkinci senesiydi ve artık ihanet ettiği yere boyun eğmemek zorundaydı.

İspanya'nın başkenti inanıyordu, 14 Ağustos doğru geceydi onlar için. Pep'in başarı eğrisinin düşüşe geçmesini bekledikleri an gelmişti, "özel biri"nin hala özel olarak tasarladığı bir zafer hikayesi olmalıydı.

57.000 kişiye antrenman yaptılar, nasıl motivasyon yaratıldığının göstergesiydi. Barça maçıyla yatıp kalkıyorlardı, önemsemiyor gözükmeleri kesinlikle bir yanılgıydı.

Son El Clasico'dan bu yana akan sular durulmuş gibi gözüktü ama su akıp yatağını bulma konusunda ısrarcıydı.

Barça Santiago Bernabeu'de son dört El Clasico yenilgi yüzü görmemişti. Beş maç üst üste bunu başardığı görülmemişti, işleri zordu. Kontra argüman, Barça'nın Avrupa Kupası'nın kazandığı her sene -1992, 2006, 2009- Süper Kupa'yı da müzesine götürmesiydi.

Puyol varken % 82 olan kazanma oranı, yokluğunda % 68'e düşüyordu ve kolunda senyera sarılı Katalan kaptan geminin güvertesinde değildi uzun zamandır.

Xavi, Sergio ve Pique şüpheliydi, Messi'nin dinlenmesi gerekiyordu, Pedro formsuzdu, omurga çatırdıyordu, titanik buzullara çarpıp su alıyordu maç önünde.

Kadrolar açıklandı. Sakat denilen Ramos bile sahadaydı, Real Madrid toplu intikam arayışında, Barça'ysa rehavetin esiri.

--------------Valdes----------------
Alves---Javier------Abidal---Adriano
--------------Keita-----------------
--------Thiago------Iniesta---------
--Alexis-------------------D Villa--
--------------Messi-----------------

Teorik kusursuzluk denklemi -ideal oyuncu / pozisyon oranı 1.0 olan- yerle yeksan. Guardiola şaşırmıştı.

Javier - Pique'nin yokluğunda merkez savunmanın sağında
Abidal - Puyol'un yokluğunda merkez savunmanın solunda
Adriano - Abidal'in merkez sol savunma oynamasından ötürü sol bek görevine
Keita - Sergio'nun yokluğunda ön kesici / süpürücü görevine
Thiago - Xavi'nin yokluğunda orta üçlünün sağı görevine
Alexis - Pedro'nun yokluğunda ileri üçlünün sağı görevine

Tam 6 değişiklik ideal formattan ve karşında aç kurtlar gibi bekleyen bilenmiş bir Madrid. Toplamda 6/11 gibi bir oran takım ritminin bozulması adına yeterliydi ve kadroyu öğrendiğimde öngörülerim bu yöndeydi.

Tarihi fark olabilir ve Pep'in deneyi ağır bir şekilde cezalandırılabilirdi.

Javier & Abidal merkez savunmasının hıza dayalı alan anlayışı pas yapılamadığından dolayı bu maç özelinde kullanılamayan uzuv gibi kalacaktı. Üstelik Pique ve Sergio'nun yokluğunda düşülen boy dezavantajı, zaten çok tehlikeli olan Madrid duran toplarını öldürücü bir konuma sokabilirdi. Sol bek bölgesinde dengesiz oyunlar sergileyen Adriano ve en düşündürücü olanı, ön kesici / süpürücü görevinde hiçbir zaman başarılı olamayan Keita tercihleri, korkunun boyutlarını artıyordu.

Bunun yanında daha önce bu kadroyla hiç büyük maç oynanamamış iki tecrübesiz, Thiago ve Alexis de oyun akışkanlığını bozmak adına sahadaydı. Son iki sezonda 100'den fazla maça çıkıp 45 gol atan Pedro kesiği yemiş ve Alexis, ayağının tozu toprağa kavuşmadan ilk 11'e yerleşmişti. Daha iyi olayım derken mevcut iyiyi bitirme, asıl tehlike!

Endişeler yersiz değildi, anlaşılmıştı.

Mourinho, takımına ön alanda basma -kale atışı da dahil- ile top kazanan ve uzun diyagonal toplar üzerinden hızlı hücumlar içeren bir şablon belirlemişti. Stratejik savaş taktiğinin esas mahareti bu değildi. Geride kalan dört El Clasico'da olduğu gibi bolca dram, gözyaşı, acı, isyan, kavga, gürültü istiyordu. Futbol dışı ne varsa etken olarak, Madrid'e yarıyordu, özelliğini yitiren biri bunu biliyordu, yine kullanmaktan çekinmedi. Her biri emir almış birer nöbetçi asker gibi orta sahada topla buluşup dönmeye çalışan oyuncuya faul yaptılar, diz darbesi, topa vurulduğu an savrulan bacağın rakibe değme olasılığını düşünüp çekmeyecek kadar sinsice, çift dalıp hakeme bir şey diyecek kadar alçakça, aynı pozisyon içinde üç farklı bölgeye darbe indirip bir de forma çekip hakemin yüzüne bile bakamayan oyuncular güruhuydu Madrid gene. Yüz milyonlarca euro, onbin milyon yetenek -baloncuk gibi- içerdiklerinin farkındalığı yoktu üzerlerinde. ŞL tarihinin en çok faul yapan takımı -31 ile Barça'ya karşı- Madrid idi, unutulmaz bir lekeydi.

Valdes - Pique - Sergio - Xavi, ana pas koridoru olmayınca, Barça topu tutamadı, topla çıkamadı, savunmada çakılı kaldı, top kaybetti, mecbur uzun oynadı. Madrid'in bolca pozisyona girmesi çılgın ön alan baskısı ve bu omurganın olmayışı kaynaklıydı. Javier, Abidal, Keita ve Thiago koordinasyon kuramadı, pas hata sayısı manyakça bir noktaya ulaştı.

İlk golde Javier'in anlamsız yardım koşusu, arkada boş kalan bir Mesut ve golü getirdi.

Topla oynama minimum seviyede ve kaleye atılan şut istatistiğinde Real açık ara öndeydi, beklenmeyen ama öngörülebilir!

Tarihi farkı engelleyen önce Victor Valdes, ardından da David Villa'nın şapkadan boğa çıkardığı golüydü. Madrid hak ettiği sonucu bulamayıp, Messi'nin merkezde ilk aldığı top ve adam eksiltmeyle pas aktarımı üzerinden oluşan pozisyonda golü yaratmasının sarsıntısını yaşayacaktı.

Çok geçmedi, bir savunma hatası ve Leo, en çok nefret edildiği yerde golünü yazdı, köşesine koştu, elini salladı Kastilyanlara. Barça'nın ölüsü 1-2 öndeydi El Clasico'da. Jose Mourinho çaresiz olmalıydı.

Oysa sonuç aldatıcı ve bir o kadar yanıltıcıydı, kaleyi bulan şut ikiydi yalnızca.



Cesc transferi açıklandı devre arası. Kabak tadı veren hikayenin daha fazla sansasyon yaratmaması, Arsenal'in rencide olmaması adına şık bir tavırdı.

Cesc varsa Arsenal'in kazanma oranı % 64 idi, yoksa % 31. Cesc son beş sezonun, major beş Avrupa liginde en çok asist yapan oyuncusuydu.

Barça'da Messi'nin yorgunluktan -zaten sahadaki halinden belliydi bir şeyler olduğu- kusması dışında bu gelişmeler yaşanırken diğer odada Mourinho, muhtemelen takımının nasıl iyi oynadığından, hak ettiklerinden ve ikinci yarı istediklerini alacaklarından bahsettiği bir konuşma yaptı.

Alexis, garip bir şekilde Xavi'nin bir sezonda yaptığından daha fazla faul yapmayı başardı ve topu ayağında fazla tutarak bir sürü faul aldı, gereksizdi çünkü Madrid'in istediği tam da buydu. "Topun canı var" algısının Barça oyun akışkanlığı potasında erimesi işlerine gelmiyordu. Topun durması, oyunun yavaşlaması, Barça'nın ritmini bulması için yapması gereken pas alışverişinden mahrum kalması Madrid için akıllıca, futbol için ahlaksızcaydı. Alexis uzunca bir süre uyum sorunu çekecek. Dün gece Marcelo'yu bir kez ekarte edebilmesi, karşı karşıya kaldığı pozisyonda ayakta kalamaması hanesine yazılan diğer negatif unsurlardı. İlk zamanları olduğundan heyecanın da etkisiyle savunmaya geldi ve bu da olumluydu ancak haftalar geçtikçe yıldız edasına kapılıp geriye gelme alışkanlığını yitirecektir, Pedro'nun La Masia'da aldığı çalışma azmi ve disipliniyle yarışması olası değil.

Top % 60 ve üzeri Barça'nın ayağında olmadığından, takım savunması -topa sahip olma oranına dayandığından- zaafları ortaya çıktı. 45 - 65 dakikaları arasında abluka yaşandı. 57'de giren Xavi bile ilaç olamadı 10 dakika takıma. Kalp yetmezliği yaşayan bir hasta gibiydi Barça. 61'de Pique de girdi ancak oyun akışkanlığı ve ritmi mekanik bir şey değildi, zamanla kazanılıyordu. Sahaya ayak basıldığı an gerçekleşemezdi. Tempoyu ayarlayan Madrid yoruldu ve oyun dengelendi son 20 dakika.

Gol, bir duran top organizasyonu kaosundan doğdu, es geçmeyelim.

Madrid güzel oynadı, heyecan vardı gibi argümanlar türetenler aslında geçmiş dört El Clasico boyunca Barça'ya güzel oynadı diyemeyenlerdi, işin ironik kısmı bu! Tıpkı Barça'nın çok pas yapmasını eleştirip şimdi referansı üç pas üst üste yapamadılar şekline dönüştürenler gibi!

Madrid bir kez daha stratejik oynadı, bolca kasti faul yaptı, topla karışık sert girdi rakibe, faul rekoru kırdı, hakeme oynadı, kazandığı topları Barça'nın zaaflarından yararlanıp daha verimli kullandı ve çok pozisyona girdi. Özet böyle! Bunun üzerinde bir yorum çok zorlama.

Özgüveni yerine gelen ve biraz da Barça'nın geniş davranacağını tahmin eden Mourinho, iki ön alan orta sahasıyla yetindi ve hücum varyantlarının artmasını sağladı. Pepe arkada kalacaktı. Villa'nın golündeki Madrid zaafı tamamen sayısal üstünlük / azlık denkleminin parçasıydı. Barça'ya karşı 3'e 3 olamazsanız şansınız yok merkezde ki daha Sergio ve Fabregas ile Pep'in bu bölgeyi beş oyuncuyla kullanma hayali var, üçlü savunma üzerinden, artı bir de Alves. Messi'nin dün geceye özel rakibi karşılayamama sorunu bayağı baş ağrıttı, bunu da not edelim.

Pep Alves'i yine çıkarmadı sağ koridordan, Jose'yse karşı hamle Ronaldo'yu sola koydu. Teknik Direktör olarak 184. maçıydı, en kötü beş performansından biriydi, maçların hepsini 90 dakika izlemiş biri olarak söylüyorum.

Pep bir deney düzeneği kurdu, riske girdi ve başarılı da olmadı. Madrid sadece bir kupa kaybedecek, oyun olarak özgüven aşıladılar bünyelerine. Mourinho panzehrin kimyasal bileşimini biraz daha geliştirdi. Uzun bir aradan sonra ilk kez iki gol attılar Barça'ya.



Birkaç genel istatistik:

Barça vs. Mourinho

16 maç, 6 galibiyet 6 beraberlik 4 yenilgi

Pep vs. Madrid

10 maç 6 galibiyet 3 beraberlik 1 yenilgi

Pep vs. Mourinho

10 maç, 4 galibiyet 4 beraberlik 2 yenilgi

Taktik deha Mourinho son 7 resmi maçın 90 dakikası sonunda Guardiola'nın Barça'sını yenemedi.

Barça 1 Inter 0
Barça 5 Madrid 0
Madrid 1 Barça 1
Barça 0 Madrid 1 uzatmalarda, normal süre 0 - 0, kupayı birinin alması için maç devam ediyor.
Madrid 0 Barça 2
Barça 1 Madrid 1
Madrid 2 Barça 2

Daha da ilginç olan, aslında Mourinho'nun Pep'e karşı 10 resmi maçın 90 dakikası sonunda sadece 1 galibiyeti bulunması.

Inter 0 Barça 0
Barça 2 Inter 0
Inter 3 Barça 1 -tek maç eleminasyon, ofsayt gol, Alves'in son dakika düşürülmesi, verilmeyen penaltı
Barça 1 Inter 0 -Bojan'ın sayılmayan son dakika golü-
Barça 5 Madrid 0
Madrid 1 Barça 1
Barça 0 Madrid 1 uzatmalarda, normal süre 0 - 0, kupayı birinin alması için maç devam ediyor.
Madrid 0 Barça 2
Barça 1 Madrid 1
Madrid 2 Barça 2

Mourinho Barça'ya karşı kazanamıyor, sadece durdurabiliyor ve şansı yaver giderse, hakemler taviz verirse sonuç değişebiliyor, iki kere iki beş etmiyor parti talimat vermedikçe.

Camp Nou tarafına bakalım bir de;

Mourinho, 7 maç 4 yenilgi 3 beraberlik Barça'ya karşı, hiç kazanamadı. Guardiola'nın Madrid'e karşı oyuncu ve teknik direktör olarak kendi sahasında bileği bükülmüyor, 14 maç 10 galibiyet 4 beraberlik, hiç kaybetmedi.

Bundan sonra ne olacak peki?

Pep, Fabregas'ın da gelişimiyle rotasyon kurcalama deneyine ve yeni oyuncular üzerinden deneme / yanılma hatta idare etme meselesine bir müddet daha eğilecektir. Bu sezon en önemli kulvar olan lig kaybedilmeden bundan vazgeçer ve Barça'nın ideal 11 oyuncusuna ritmini buldurursa daha hayırlı olacak. Thiago, Alexis gibi eklemlerin sezon ortasına doğru forma şansı bulması daha doğru. Sırasını bekleyen ve sürekli olumlu yönde ilerleyen Afellay'ın hakkı yenmemeli bu uğurda.

Çarşamba, Xavi, Pique oynayacaktır. Pedro & Alexis tercihi Pep'e kalıyor ancak en kritik oyuncu Sergio, mutlak yer almak zorunda bu maçta. Javier'i öne atmak da bir opsiyon ancak Pep, Cesc sonrası Keita'yı sadece Sergio'nun alternatifi olarak kullanmayı düşünüyor sanırım, bütün hazırlık maçlarında bu bölgede oynamasının başka izahı yok. Bunun diğer anlamı Javier'in de tamamen geriye çekilmesi ve yine merkez savunmacı rolüne bürünmesidir.

Madrid'in bol faul ve baskın hücuma dayanan stratejisi devam edecek. Basın toplantısına gelmeyip Karanka'yı gönderen Mourinho hala pislik peşinde. Dün gece de hakemi suçlamayı başardılar, tek pozisyonla bir de. Utanmaları da kalmadı, Sir Alex Ferguson'dan feyz alamayacak zavallı.

Barça kupayı buradan bırakmaz, 2-2 avantaj değil, hele de geriye düşersen. Buna göre oynamalı takım, Mourinho Camp Nou'un dikkatini üzerine toplamaya çalışacak, aldırış etmemeli.

Sezon çok uzun ve onun futbol dışı taktikleriyle uğraşmak zaman kaybı. O da bunu istiyor, Barça'nın futbol düşünmesini engellemek. Ekmeğine tereyağ ve bal sürmemeliyiz. Porto'yla oynanacak final var daha ve La Liga başlıyor, dört sene üst üste şampiyon olmak duygusu, Cruyff'dan bu yana süregelen bir arzu.

Futbol sahada ve kuralları dahilinde oynanmalı, güzel oyun kazanmalı, futbolu değil kazanmayı seven adam bir kez daha kaybetmeli, futbolun geleceği için!

Kupayla başlayalım, onların ellerinden alarak.

16 Ağustos 2011

A. Eren Loğoğlu