Futbolda romantizmden avangarda geçiş yolculuğu 19 yılını aldı Barça'nın, iki Wembley arasında.
Yeryüzüne çokça mesaj verdiler futbol üzerinden ve en anlamlısı insana dair olandı.
2004 Ağustos'unda Luis Enrique'den kaptanlık bandını devralıp 13 kez ellerinde yükselen kupayla fotoğraf vermişti. Bu sezon sadece 28 maç oynadı, Kral Kupası Finali'ne çıkamadı, son 3 ayda Real Madrid maçları dışında da pek tercih edilmedi, sakatlığından dolayı. Pep, maç öncesi Puyol ile konuştuğunu ve onbir başlamamayı anlayışla karşıladığını belirtti zafer sonrası basın toplantısında. Son lig şampiyonluğunda, 14. kupayı Xavi'yle birlikte kaldırma olgunluğunu da göstermişti kaptan, Bülent Korkmaz'ın UEFA Kupası'nı Hakan Şükür ile paylaşması gibi, cesurun da son demleriydi.
Takıma ruh katma ve liderlik anlamında Puyol'un daima bir adım gerisinde duran Xavi de, gururla taşıdıkları Katalan bayrağını koluna geçirip sahaya çıkmalıydı bir gün, aydınlık gölgeden kurtulurcasına. Gelip çatmıştı o gün işte, 15. kupası için Puyol soyunma odasının ruhuydu, Xavi sahanın. Puyol ve Xavi'nin ortak kararıydı kupayı Abidal'in kaldırması, düşünceyi ortaya atan Puyol'du, olgunlukla karşılayan ve hep o anı beklese de zerre tereddüt etmeyen Xavi.
Yalnızca 72 gün geçmişti hayat kurtaran operasyonundan, Eric Abidal, Lance Armstrong gibi tarihe bambaşka bir boyut katarak yazdırdı kendisini. Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu Kupası'nı kaldırdı doyasıya ve kolunda senyera vardı.
Sergio'yu ırkçılıkla suçlayanlara, yalan yanlış konuşanlara, iftiralar savuranlara, çamur atma yoluyla tarihi bulandıranlara da verilmiş bir mesajdı, siyahi bir oyuncunun elinde yükselen kupa.
Barça'nın Madrid serisinde çirkinleştiğinden bahsedenler olmuştu ve onlara karşılık olarak bunun Mourinho ve Madrid'in nasıl olursa olsun kazanayım kaynaklı bir sorun doğurmasıyla ilgisi olduğunu izah etmiştim. Dün gece yüzünü tutup yere yatan, hakemin etrafını saran, itiraz eden, rakiple kavgaya tutuşan var mıydı, hayır. Sebep? Karşısında Real yok çünkü. Onlar savaş istediler, çirkince olsun dediler, kuralları belirlediler ve öyle oynandı. Barça da futbolun geleceğini bu karanlık zihniyete bırakmamak adına gerektiği kadar, dozajında onlara benzemeliydi, faul oluyorsa göstermeliydi, kart istemeliydi. Madrid elendi ve eleştiri okları gönderdi Barça üzerine, soruşturmalar, karşılıklı demeçler.
Sir Alex Ferguson maçtan sonra teknik direktörlük kariyerim boyunca karşıma çıkan en iyi takım dedi 2010 - 2011 Barça'sı için. Vidic, Ferdinand, Hernandez aynı şeyleri tekrarladılar, en iyi takım onlardı, hak ettiler ve kazandılar, tartışılacak bir şey yok sözleriyle.
Real Madrid ve Mourinho aynı büyüklüğü gösteremedi. Franco'nun derin izlerini ve bıraktığı kültür mirasını taşıyan bu kulüp, tarihsel yönden incelenmesine gerek kalmadan yarattığı bu algıyla da yüzleşiyor, "iyi, kötü ve çirkin" üçlüsünden iyi olmayı bir türlü beceremiyor veya kazanırken iyi olamıyor, iyi olurken de kazanamıyorlar, yakalarını bırakmıyor gelenekleri.
Hak edene hak ettiği gibi davranmasını biliyordu Barça.
Kazandıktan sonra köşesine çekilip rakibin hüznünü seyretmedi onlar, çılgın gibi sevinmediler, United seremoniye çıkarken. İspanya Ligi'nde şampiyon için gösterilen saygıyı dünyanın en üst düzey organizasyonuna taşıdılar hiç çekinmeden. Kupanın verileceği sahneye çıkılan merdivenlerin sağına ve soluna dizilip aralarından geçen Manchester oyuncularını, Sir Alex Ferguson'u alkışladılar, tebrik ettiler tek tek.
"We love football" şeklindeydi koreografi. Biz futbolu seviyoruz meali. Bir kulüp, bir kulüpten öte olmayı daha nasıl başarabilir, futbol uğruna hizmet verdiğini, güzelleşmesini elinden geleni yaptığını daha nasıl gösterebilir! Şampiyonlar Ligi Finali'nde oyuncularını motive etmek, Katalanca bir destek cümlesi yazmak varken, onlar sadece futbolu sevdiklerini anlatmayı tercih ettiler.
Kaptan Puyol kupayı Real Betis oyuncusu Miki Roque'a adadığını söyledi. Geçen hafta kanser sebebiyle ameliyat olmuştu o da.
Villa, Liverpool kalecisi ve La Masia öğrencisi, kadim dostu Pepe Reina'ya ithaf etti kupayı.
Javier, ayrılırken bir parça da olsa üzdüğüm Liverpool taraftarları için United zaferi dedi.
Kimlerin finalden önce Barça'nın kazanmasını istediğine bakıp futbolu nasıl yaydıklarına bizzat tanık olalım;
Dortmund'un lig şampiyonluğu hasretine son veren Jurgen Klopp, her şeyin harika olduğu Barcelona dışında Borussia'dan iyi kulüp yok diyor ve ekliyordu Barcelona'nın taraftarı, atmosferi, oynadığı futbol tarzı, kupalar kazanması, çok parası olması var ve elbette şehrin güzelliği.
Flippo Inzaghi, Barça'yı seviyorum, finalde onları ve güzel futbolu destekleyeceğim diyordu.
Bilbao'dan Llorente, çocukken Barça'yı çok severdim, rüya takım zamanlarıydı, Romario, Cruyff, Stoichkov, Laudrup, Ronaldo, onları izlemek olağanüstüydü diyordu.
Efsanevi Teknik Direktör Ottmar Hitzfeld de El Clasico serisi sonrası Jose'nin Madrid imajını sarstığından ve Barça'nın onu sahada cezalandırması gerektiğinden dem vurmuştu cesurca. Onu sevmediğini bile söylemişti, Barça'yı destekliyordu.
Tottenham menajeri Redknapp, son 30 yılda gördüğüm en iyi takım diyordu onlara, belki de tarihin en iyisi.
Arsenal'den Van Persie, onlara çok büyük saygı duyuyorum. Oynama şekillerinden keyif alıyorum. İspanya Milli Takımı'ndan bile iyiler demişti.
Roma'dan Pizarro, umarım Barça finale ulaşır ve kazanır çünkü güzel futbolu seviyorum diyordu.
Shakhtar teknik direktörü Lucescu, Barça eğer ŞL'ni kazanırsa çok mutlu olacağım şeklinde belirtiyordu gönlünden geçeni.
Filistin Devleti Başkanı Mahmud Abbas, torunlarım Barça'yı tutuyor, ŞL'ni kazanmaları gerekir demişti.
Ajax'ı şampiyon yapan eski Barça oyuncusu Frank De Boer, kalbim onlarla, bir gün döneceğim diyordu.
Cesc Fabregas, Barça taraftarı olan aile üyelerine, New York'ta olduğu için kendi final maçı biletlerini verdi.
Henrik Larsson, Manchester'da arkadaşlarım var ama kusura bakmasınlar, Barça'yı tutuyorum diyordu.
Jack Wilshere, Barcelona da bizim gibi oynuyor, onların futbolunu seviyorum ve kazanmayı hak eden bir takım varsa, o da Barça'dır diyordu.
Kadınlar tenisinin 1 numarası Carolina Wozniacki, iki harika takım ancak ben Barça'yı beğeniyorum, umarım kazanırlar şeklinde görüş belirtiyordu.
Futbol sevdalıları onların yanındaydı güzel oyun kazansın, güzel oynayarak da kupalar, şampiyonluklar kazanılabildiği anlatılsın diye. Yeryüzünün dört bir yanında epik hikayeler doğuyor onlardan. Fatih Terim'i maç anlatımında, Lucescu'yu ekran başında, aynı anda, farklı pencerelerden futbola baksalar da kendi çatısı altında birleştirebilecek bir etki yarattı Barça, özel olan bu.
Belki de yeryüzünde insanlığın üzerinde uzlaşabildiği ender konulardan biri FC Barcelona ve güzel oyunu, çok bozulmamış, saf, temiz bir öykü.
Onlar adalet, vicdan gibi kavramları çiğnemeden kazandılar, gönüllerden başladılar meseleye, en zor olan kısmı da buydu belki.
"Güzel oyun asla kaybetmez" mottolarıydı, kaybetmediler ve en önemlisiyse oyun güzel kaldı, kazanmaktan bağımsız. Futbolun amatör ruhunu da barındıran geleceğinin inşa edildiği yapıya bir tuğla daha koydular. 2004 Yunanistan ve 2006 İtalya'nın yıkma girişimlerinden sonra hem de.
Altyapıdan 7 oyuncuyla çıktılar finale, 2009'da 6'ydı bu sayı. Önlerinde hala UNICEF yazıyordu. Boyları kısaydı, çelimsiz sayılırlardı rakiplerine göre, mahallede olsa topları alınır, sahalarına el konulurdu burda oynayamazsınız diyerek, öyle bir imajları vardı ve böyle imaja sahip olsalar da bu çocuklar sevdalılardı ayak topuna, dışlandıkça, itildikçe, küçümsendikçe, yıllar yılı kaybettikçe büyüdüler, asla vazgeçmediler ve 2006'dan beri kazanıyorlar, adalet ve vicdan, onların lugatında yazan anlamı derin iki sözcük, yanlarından ayırmadılar. Güzel oyun, mahalledeki gibi, bayır aşağı kontrolü zorlaşan topu sürekli ayağında tutmaya çalışarak.
Cruyff Dönemi
1988 - 1989 Kupa Galipleri Kupası
1989 - 1990 Kral Kupası
1990 - 1991 Lig Şampiyonluğu, İspanya Süper Kupası, Kupa Galipleri Kupası'nda Final (Sir Alex Ferguson ve United'a karşı)
1991 - 1992 Şampiyon Kulüpler Kupası, Lig Şampiyonluğu, Süper Kupa, İspanya Süper Kupası
1992 - 1993 Lig Şampiyonluğu
1993 - 1994 Şampiyonlar Ligi Final, Lig Şampiyonluğu, İspanya Süper Kupası
1994 - 1995
1995 - 1996
Toplamda 11 kupa
Van Gaal Dönemi
1996 - 1997 Süper Kupa
1997 - 1998 Lig Şampiyonluğu, Kral Kupası
1998 - 1999 Lig Şampiyonluğu
1999 - 2000
Toplamda 4 kupa
Rijkaard Dönemi
2003 - 2004
2004 - 2005 Lig Şampiyonluğu, İspanya Süper Kupası
2005 - 2006 ŞL Şampiyonluğu, Lig Şampiyonluğu, İspanya Süper Kupası
2006 - 2007 Puan eşitliğiyle kaybedilen lig
2007 - 2008 ŞL Yarı Final
Toplamda 5 kupa
2008 İspanya Avrupa Şampiyonu oldu.
Ve Guardiola Dönemi
2007 - 2008 B Takımı'yla lig şampiyonluğu, 2. lige yükselme
2008 - 2009 ŞL Şampiyonluğu, Lig Şampiyonluğu, Kral Kupası, İspanya Süper Kupası, Süper Kupa, FIFA Kulüpler Dünya Kupası
2009 - 2010 ŞL Yarı Final, Lig Şampiyonluğu, İspanya Süper Kupası
2010 - 2011 ŞL Şampiyonluğu, Lig Şampiyonluğu, Kral Kupası Final
Toplamda 10 kupa
2010 İspanya Dünya Kupası'nı kazandı.
Bu yaz Real Madrid ile İspanya Süper Kupası için, Porto ile de Süper Kupa için karşı karşıya gelinecek, onları da hesaba katabiliriz. Pep'in sezon tamamen sona erdiğinde 12. kupaya uzanıp Cruyff'u geçme şansı var. Maç sonrası Guardiola, bir sezon daha kontratım bulunuyor, ilerisine bakarız şeklinde cevap verdi ayrılık sorularına. Alex Ferguson modelini de İspanya İngiltere'ye benzemez, o kadar uzun kalabilmek onlara özgü gibisinden değerlendirdi. Tahmin ettiğim gibi takımı 4 yıl üst üste şampiyon yaparsa önümüzdeki sezon Cruyff'un bu rekoruna eşlik edecek ve ancak o zaman ayrılmayı hesaba katacaktır. Xavi ve Puyol, bir yıl daha onunla, ardından neler olur bilinmez, yerleri dolarsa birkaç sezon daha zorlayacaktır Valdes, Alves, Pique, Sergio, Iniesta, Messi omurgasıyla. Luis Enrique Barça B'yle kontratını uzatmadı, bakarsınız Villas Boas'ın karşısına Xavi çıkar ve Mourinho & Guardiola mücadelesi ordan devam eder, gerçi Jose de sahneyi bırakmayacaktır.
Mourinho'nun adı tekrar geçmişken 2009'da ŞL'ni kazanan en genç teknik direktör ünvanını elinden almıştı Guardiola. 2011'de de ŞL'ni 2 defa kazanan en genç teknik direktör payesini söktü kopardı Jose'nin ceketinden, 40 yaşında.
Josep Guardiola 3 yılda 10 kupa kazandı. Real Madrid'in efsanevi teknik direktörü Miguel Munoz 15 yılda 15 kupa, Barça'nın yaratıcısı Johan Cruyff 8 yılda 11 kupa, Liverpool tarihi Bob Paisley 9 yılda 19 kupa, Jose Mourinho değişik takımlarla 10 yılda 17 kupa ve Sir Alex Ferguson 24 yılda 36 kupa kazandı Manchester United ile. Pep tarihin en iyileri arasına şimdiden girdi ancak bir sezon sonra başka işlerin üstesinden gelerek çok daha erişilmez bir noktaya çıkabilir;
2011 - 2012'de en önemli hedef lig şampiyonluğu olacak, şimdiden not edin bir yerlere.
Şampiyonlar Ligi'nde 2 yıl üst üste kupayı kazanan takım yok, bu da göz kırpıyor başarılması gerekenler listesinde. Eğer böyle bir şey gerçekleşirse Pep, Paisley'in 3 Avrupa Kupası rekoruna da eşlik edecek, Mourinho ve Ferguson'u geride bırakıp.
Kulübün yakın tarihçesine kronolojik olarak değinelim kısaca;
1973 Cruyff Barselona şehrine ayak basar.
1974 Lig şampiyonluğu kazanılır 14 yılın ardından. Real Madrid Bernabeu'de 5 - 0 mağlup edilir.
1975 Franco ölür.
1979 Demokrasiye geçiş ve Katalunya'nın otonom bölge ilan edilmesi, şehrin ve ülkesinin her alanda yükselişe geçme evresinin başlangıcı olur.
1979 Cruyff, Ajax altyapı modelini Barça'ya önerir, La Masia kurulur.
1984 Guardiola 13 yaşında La Masia okuluna yazılır.
1988 Cruyff Teknik Direktör olarak geri döner.
1990 Guardiola 19 yaşında ilk maçına çıkar.
1991 Xavi 11 yaşında La Masia'nın yolunu tutar.
1992 Cruyff Barça'ya ilk Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kazandırır.
1994 Cruyff Barça'yı 4 yıl üst üste lig şampiyonu yapar.
1995 Puyol 17 yaşında La Masia'ya gelir.
1996 Iniesta 12 yaşında La Masia'ya seçilir.
1997 Guardiola kaptanlığa yükselir.
1998 Messi'nin büyüme hormonu tedavisi görmesi gerekmektedir.
1998 Xavi 18 yaşında ilk maçına çıkar.
1999 Van Gaal Barça'yı 2 yıl üst üste lig şampiyonu yapar.
1999 Guardiola Iniesta'ya bir turnuvadan dolayı ödül verir.
1999 Puyol 21 yaşında ilk maçına çkıar.
2000 Messi Barselona şehrine ayak basar, kulüp tedaviyi karşılar.
2001 Luis Enrique kaptanlığa yükselir.
2002 Iniesta 18 yaşında ilk maçına çıkar.
2003 Rijkaard, Cruyff'un tavsiyesiyle teknik direktörlüğe getirilir.
2004 Puyol kaptanlığa yükselir.
2004 Messi 17 yaşında ilk maçına çıkar.
2006 Rijkaard Barça'ya ilk Şampiyonlar Ligi'ni kazandırır.
2006 Rijkaard Barça'yı 2 yıl üst üste lig şampiyonluğuna taşır.
2007 Guardiola Barça B'nin başına geçer.
2008 Xavi, Iniesta, Puyol'un olduğu İspanya Avrupa Şampiyonu olur.
2008 Guardiola Barça B'nin şampiyon olup 2. lige yükselmesini sağlar.
2008 Rijkaard ayrılır, yerine Guardiola geçer. Tavsiyeyi veren Cruyff'tur yine.
2008 Luis Enrique Barça B'nin başına geçer.
2009 Guardiola Barça'ya ikinci Şampiyonlar Ligi'ni kazandırır. Üçleme yapılır, bir sezonda 6 kupa elde edilir.
2010 Xavi, Iniesta, Puyol'un olduğu İspanya Dünya Kupası'nı kazanır.
2010 Şampiyonlar Ligi Yarı Finali'nde Mourinho'nun Inter'i Barça'yı eler.
2011 Guardiola Barça'yı 3 yıl üst üste lig şampiyonu yapar.
2011 Guardiola Barça'ya üçüncü Şampiyonlar Ligi'ni kazandırır.
Döngü şeklinde ilerliyor. Ve bu kulübün neden başarılı olması gerektiğini anlıyorsunuz her bir satırı okuduğunuzda. Birileri "por que" diyor ya işte, cevabı bu tablo, kısır olmayan, doğurgan çember, toprağı tırnaklayarak elde edilmiş.
Pep oyunculuğu döneminde 16 kupa görmüştü. Toplam olarak 26 kupada imzası var. Johan Cruyff'sa her şeyin altına paraf atıyor.
Kulüp son 7 yılda 5 lig şampiyonluğu 3 Şampiyonlar Ligi kupası kazandı. Muazzam bir başarı. Nerdeyse aynı oyuncular 1 Avrupa Şampiyonası 1 Dünya Kupası'nı da İspanya'ya getirdiler.
Finale yeniden dönelim, ilginç, akılda kalan bilgiler aktarayım, teknik taktik analizi sıkıcı olmasın diye en sona saklayıp;
2006, 2009 ve 2011 ŞL Final maçlarının konferansına hep Puyol ve Valdes katıldı. Bunun kura sonucu tesadüfen gerçekleştiğini söylediler ancak ardından gülerek totem yapıldığını ifşa ettiler. Ulu Manitu yine onların yanındaydı.
Sir Alex Ferguson, son on yılın en iyi finali olabilir şeklinde nitelendirmişti maçı, oynanmadan önce. Sanırım bir takımın diğerine en baskın olduğu karşılaşmaydı, istatistiklere değineceğim sonra.
Guardiola'ysa, oyuncularının final maçına saygı ve biraz korkuyla çıkmalarını, ayrıca son final maçları olabilirmiş gibi düşünmelerini umduğunu belirtti. Wembley'e 7 - 8 altyapı oyuncusuyla çıkacağını ve bu yüzden Barça'nı bir parçası olmakla gurur duyduğunu da sözlerine ekledi.
1992 Şampiyon Kulüpler Finaline çıkarken Cruyff sadece bir cümle kurmuştu; "Keyif alın"
Alves ve Xavi 12 final oynadılar bugüne kadar. Alves 10, Xavi 9'undan galip ayrıldı. Çok yüksek oranlar, oyuncuların ne denli kazanma karakterine sahip olduğunu ifade ediyor aslında.
Barça Avrupa Kupaları'nda 17. finaline çıkarken Madrid'in 16 final istatistiğini de geçmiş oldu.
Xavi, bu sezon Şampiyonlar Ligi'ni faul yapmadan tamamladı. Amor'un 17 kupa rekoruna bir adım daha yaklaştı.
Aynı şehirde Avrupa Kupası kazanan kulüp sayısı dörde yükseldi;
Real Madrid (Paris, Glasgow), AC Milan (Atina), Liverpool (Roma), FC Barcelona (Londra) şeklinde.
Barça Avrupa Kupası kazandığı her sezon ligde de şampiyon oldu. (1992, 2006, 2009, 2011) Ligde bileğini hakkıyla, kollanmadan zafere ulaştığına dair bir işaret.
La Liga tarihinde ilk defa aynı iki takım ligi ilk iki sırada bitirdi, 1. Barça ve 2. Madrid olarak. Bir başka dominasyon.
Maçtan önce Barça 27 gol ile ŞL'nin en çok gol atan, Manchester United'sa 4 gol ile en az gol yiyen takımı konumundaydılar. United finalde 3 gol birden gördü kalesinde.
Messi (53), Villa (23) ve Pedro (22) gol atarak 2011'de 98'e ulaştılar. Messi ( 38) Eto'o (36) ve Henry (26) gol atıp 2009'da 100'ü yakalamışlardı.
Messi ŞL'nde bu sezon 12. golünü kaydedip 2002 - 2003'te Manchester United'dan Ruud Van Nistelrooy'un rekorunu egale etti. Maçtan önce futbolu içgüdülerimle oynuyorum tarzı bir demeci vardı Leo'nun. Uruguaylı yazar Eduardo Galeano onunla ilgili, bir çocuk gibi keyif aldığı için oynuyor, kazanmak asıl amacı değil diyor.
Yine Messi ŞL gol krallığını üç yıl üst üste kazanan ilk oyuncu oldu.
2009 ŞL Finaline dair;
http://erenlogoglu.blogspot.com/2009/05/triplete-copa-lliga-champions-visca-el.html
Süre 36.18 iken başarılı pas sayıları, Barça 140 - United 138
Süre 58.09 iken topla oynama oranları, Barça % 52 - United % 48
Maç sonunda da % 51'e 49 idi topa sahip olma. Guardiola dönemi Barça'sının 179 maç sonunda yakaladığı en düşük oran da bu, çok ciddi bir referans.
Guardiola üç yıl boyunca takımı iki alanda çok geliştirdi. İlki takımın topa sahip olma oranını artırma ve ikincisi de topu geri kazanma süresini kısaltma. Şu an Barça'nın 2009 finalinden farkı da burada yatıyor. O zaman Eto'o ve Henry vardı, takım dikine daha hızlıydı, açık ara hücum bölgesinde yetenekliydi.
Sayılar da aynı noktayı işaret ediyor;
2009'da 62 maç 158 gol atılan, yenilen gol 55. -Gol ort 2.55 civarı-
2010'da 59 maç 138 gol atılan, yenilen gol 39.
2011'da 62 maç 152 gol atılan, yenilen gol 39. -Gol ort 2.45-
Guardiola topa daha çok sahip olarak takıma daha az gol yemesini öğretip, gol atma oranını da korumaya çalışmış teorik açıdan. Sapma yok, az bir fark gözüküyor. Villa veya Pedro'dan biri biraz daha iyi performans gösterse hedefine tam olarak ulaşacakmış. Bu iki oyuncunun verdiği savunma katkısını da göz ardı edemeyiz, özellikle Pedro'nun. Baskı konusunda takımın en önemli isimlerinden biri.
2009 Finali'nde takımın topa sahip olmasını % 51'e düşüren sebeplerden en önemlisi Alves'in yokluğunda Puyol'un o bölgede oynamasıydı. Geride Pique & Toure yer alırken, sol bek Sylvinho idi. Ön kesici de Sergio ancak 2 yıl önceki hali bu kadar iyi değildi. Bu etkiler takımı otomatik olarak % 60 civarlarına çekecektir United karşısında.
Aslında Sir Alex Ferguson'un maç başlangıcına özel hazırlandığı belliydi, ilk 10 dakika abluka altına almışlardı Barça kalesini ancak golü Iniesta'nın kat etmesiyle Katalanlar buldu ve oyuna dahil oldular birdenbire. United da biraz oyundan kesildi.
Fletcher'in cezası sebebiyle olmadığı finalde Carrick, Anderson ve Park tercihleri vardı Fergie'nin. 65'ten sonra Ronaldo sol, Rooney sağ, merkez Berbatov arkalarında Tevez, geride de Giggs ve Carrick oynayacaktı, çılgıncaydı Jose Mourinho düşünüldüğünde, onu sir yapan da buydu belki. Kazanamadı ama Manchester United'ın nasıl bir takım olduğunu final maçında göstermişti.
Elinde Ronaldo ve Tevez yok artık, Hernandez geldi ve Barça için en yaralayıcı isim kanımca o olabilir. Giggs formunda zirvesinde, geri dörtlü hala aynı ve bir o kadar etkileyici. Ferguson, Mourinho'dan tavsiye almayı bekliyor, muhtemelen bu kez geride bekleyecek Barça'yı.
Ve dün gece, teknik taktik işler;
Üçlemenin (Dörtleme oluyor gerçi) son filmiydi denebilir, diğerleri 5 - 0 Madrid, 3 - 1 Arsenal ve 5 - 1 Shakhtar idi.
http://erenlogoglu.blogspot.com/2010/11/de-te-fabula-narratur-los-lunes-al-sol.html
http://erenlogoglu.blogspot.com/2011/03/g-u-z-e-l-o-y-u-n.html
http://erenlogoglu.blogspot.com/2011/04/yeryuzu-askn-yuzu-oluncaya-dek.html
İstatistikleri hemen hemen aynıydı bu üç maçın. Grafikler her şeyi açık seçik gösteriyor.
Manchester United'ın kaleyi bulan şut sayısı 1 ve gol oldu, ofsayt elbette.
Duran topları çok etkili kullanan bir takım için köşe vuruşu kazanamamak da bir başka faktör.
Kontratak ararken 5 kez ofsayt pozisyonunda yakalanmak da zaaflardan biriydi.
Van Der Sar 8 kurtarış yapmış, 12 defa gelmişler kalesine.
Topla oynama % 63 -37, isabetli pas sayıları 667 - 301, Barça bunun yanında 5 km fazla koşmuş.
Kadrolara bakıldığında Barça için Puyol & Javier değişikliği gözlemlendi. Hız istiyordu Pep geride, Rooney & Hernandez tehlikesine karşı.
Pique merkez sol savunmacı, Pedro hücum üçlüsünün solunda, David Villa sağında başladı. Aslında 4 / 11 gibi ideal yerleşimle oynama tehlikeliydi. Oyun içersinde Villa & Pedro yer değiştirdiler, nitekim ilk gol esnasında Pedro sağdan akıyordu ceza sahasına. İkisinin konumu 2 / 11'e kadar düşürüyordu denge / uyum oranını ve oyun ritminin sağlıklı kalmasını sağlıyordu.
Esas mesele kırmızı şeytanların nasıl bir formasyon ve görevlendirmeyle sahaya çıkacağıydı. Cesc Fabregas'ın maç öncesi bildirdiği kadroda Hernandez yerine Fletcher vardı;
Belki de doğrusu buydu çünkü Xavi & Iniesta ve sahte 9 numara oynayan Messi'yle sahanın orta kısmında sayısal üstünlük sağlıyordu Barça. Paslaşmalarını ve dikine ilerleyip pozisyona girmelerini kolaylaştıran bir hamleydi.
Giggs & Scholes / Anderson bile düşünülebilirdi ortada, daha dirençli, akıcı, dinamik Barça oyuncuları karşısında pozisyonunu kaybetse de takibini sürdüren bir oyuncu gerekliliğinden dolayı.
10 dakika insanüstü bir ön alan baskısı, ilk toplara hep doğru müdahale ile Barça ritmini bozdular. Blaugrana biraz da Wembley, Londra, İngiltere gibi rakibinden daha uzak olduğu kavramlara yabancılık hissiyle hafif panik havasındaydı bu süre zarfında.
10. dakikadan sonra pas şiddetini oturtmaya, doğru yerlere kayarak pas açıları ve opsiyonları yaratmayı başardılar. Gerisi rahat geldi. Carrick & Giggs gibi bir ikiliyle United'ın ortayı kapatması olası değildi, Messi sürekli oralarda dolandı ve bunun anlamı ağır bedel ödemek idi.
Bunun yanında Rooney’in Sergio’ya baskı uygulaması, Xavi’yi biraz daha inisiyatif almaya zorladı ve Messi’nin daha önde top alıp etkenliğinin artmasının da yolunu açtı.
Sir Barça'yı çözmek konusunda geriden geliyordu, daha Mourinho'nun 5 - 0'ını yorumluyordu. Özel biri de o maça Khedira & Alonso ikilisiyle çıkıp dersini almıştı oysa.
Orta yuvarlağın içinden başlayan bir hücum, Iniesta, Xavi, derin bir top Pedro'ya ve klasik bir Barça golü.
Rooney'in golünde Abidal'in taç atışını ileri doğru savurması, Sergio'nun kayıp yerde kalması ve savunmanın ön kesicisiz yakalanıp geride hamle amaçlı beklemesinden dolayı paslaşmaları engelleyememesinin etkisi vardı.
Grafik ilk yarıda formasyonların oyun akışkanlığına göre nasıl kaydığını anlatıyor.
2. yarıyla birlikte Barça kontrolü tekrar eline aldı, zaten golü yese de 10. dakikadan sonra rakibe hiç nefes aldırmadılar. Messi ve Iniesta'nın driblingleriyle sürekli rahatsız ediyorlardı rakibi. Yine bir slalomla ceza sahası dışından Leo harika bir gol atarak takımı öne geçirdi, hırsı görülmeye değerdi, onu belki de ilk defa böyle izledik.
Kaçan goller, oyunu tutma derken Villa'nın harika plasesiyle sonuç belli oldu, gerisi teferruat idi.
Guardiola, neden bir kulüpten daha öte sorusuna, çünkü yalnızca futbol değil, kültür, tarih, özgürlük ve haklar için savaşmak şeklinde cevap veriyordu.
Gary Lineker, bir İngiliz ancak yüreğinde Barça'yı hissedenlerden bir başkası. BBC'yle yaptığı bir söyleşide şöyle diyordu;
"Katalunya kimliği Barça taraftarları için çok önemlidir. Onlar bir kulüpten daha öte diyerek her şeyin, bastırılan Katalunya ve diğer bölgelerin, Franco rejimi boyunca acı çekmesine kadar gittiğini ifade ediyorlar, izin verilmeyen bir dönem, kendi dillerini konuşmalarına bile.
Bunu yapabildikleri ve birlikte olabildikleri tek yer Camp Nou'ydu. Pek çok yolla onların odak noktası Franco'nun Madrid'ine karşı olmak haline geliyordu. Real Madrid ile olan bu büyük rekabetin çıktığı yerde buydu, bir futbol maçından daha öteydi. Politik ve tarihsel bir anlam taşıyordu. Açıkçası zaman geçiyor ve hatıralar unutulup gidiyor ancak yaşananlar kalacak. Gizli bir eğilim hep olacak, neden bu büyük takımın diğerlerinden daha çok keyif verdiğiyle ilgili."
18 Mayıs 2010'da yazmıştım;
Pep, maçtan sonra yaptığı "Bir haftamız daha vardı, Madrid'te olmalıydık, hepinizden özür diliyorum, herşeyi hak etti bu takım, seneye size bir şampiyonluk borçluyuz" konuşmasıyla FC Barcelona'yla her türlü kupayı kazanmış bir teknik adam olmasına karşın doygunluk denilen kavramın rekabet unsuru içeren bir alanda yer alamayacağını anlatıyordu. Borcunu ödeyeceğinden kimsenin şüphesi yok, gereksinim hissetmeseler de önlerinde bir amaçları var artık, kazanamadıkları bir kupa, alacaklar!
Pep sözünü tutmayı başardı.
Bugün geçit töreni vardı Barselona sokaklarında. 850 bin civarı bir kalabalık eşil etti onlara. Yaklaşık 3 saat sürdü yüzbinlerce Katalan eşliğinde ve üzerinde 2 kupa bulunan otobüs Camp Nou'ya geldi. Tribünler tamamen doluydu.
Lig kupasını Valdes, Puyol, Xavi, Iniesta birlikte getirdiler, Şampiyonlar Ligi kupasını da Pep ve Tito taşıdı Camp Nou çimlerinde kurulan platforma. Diğer oyuncular onlardan önce büyükten küçüğe doğru forma numarasına göre çıktılar sahaya. Messi'ye tapınma hareketi yapıldı diğer oyuncular tarafından.
Puyol'un tişörtünde "anims Miki" yazıyordu. Diğer siyah tişörtlerdeyse ön tarafında " Champions" arka tarafında ”El futbol et torna el que li dónes” ve ”La Gloria es Nostra" yazıları vardı. "Futbola ne verirseniz futbol da size onu verir, bizim zaferimiz budur" olarak çevrilebilir kabaca.
Mikrofonu sırayla Puyol ve Pep aldı, Guardiola özellikle Messi'ye uzattı ve iki hafta önce tek o konuşmadı diyerek. (Messi Wembley'de konuşacağım demişti) Ardından Xavi, Abidal, İniesta, Valdes, Pique kısa cümleler kurdular.
Xavi, Barça taraftarı ve Katalan olmaktan gurur duyuyorum dedi. Abidal dünkü jesti için kaptanlara teşekkür etti. Iniesta Barça taraftarı olmayı bir insanın başına gelebilecek en güzel şey olarak nitelendirdi. Valdes ve Puyol, geçen yıl bir sözümüz vardı size, söz verdiğimiz gibi ŞL kupasıyla karşınızdayız diyorlardı.
Pique "por que" sorusuyla mideleri bulandırana sesleniyordu, ilaç (doping) kullanmıyoruz, sahte hareketler yapmıyoruz, sadece futbol oynuyoruz şeklinde. Hepinizi Shakira konserine bekliyorum sözleriyle bitirdi konuşmasını.
Geç saatlerde Shakira konserine gidecekler ayrıca, çok daha önceden bugünü seçmişti Latin şarkıcı.
Bu kadar mütevazi, bu kadar sahici, bu kadar samimi, kimliğine, kulübüne ve birbirlerine bu kadar bağlı bir oyuncu topluluğunun kimyası üzerinden de değerlendirmek gerekiyor başarılarını.
Olayın bir de futbol devrimi boyutu var.
Pep’in taktik yönden katkılarını da atlamayalım bu sezon. Ibra’dan vazgeçip Messi’yi sahte 9 numara gibi oynatması ve Leo’nun 50 gol barajını geçip, asist rekoru kırması onun dehasının eseriydi. Ayrıca üçlü savunma konusunda da büyük bir gelişim gösterdiler. Topu en hızlı kazanıp, topa en çok sahip oldukları ve en fazla pas yaptıkları sezondu 2010 – 2011. Bunların yanında Javier’in merkez savunma oynatılması tercihi önemli ve doğruydu. Villa hamlesinin yararları görüldü. Altyapıdan isimlere şans verildi yine. En göze batansa Mourinho’nun onun yöntemleriyle alt etmesiydi. Kaldı ki, sezonun ilk yarısında da tarihi bir 5 – 0 zaferi kazandı ona karşı.
Hentbolda da Avrupa şampiyonu oldular bu gece.
Tarihin en iyisi tanımını alabilecek bir takım izliyor, keyif alıyoruz, 3 yıldır yaşanan sürecin güzelliği taçlanmış durumda. Umarım güzel oyun birkaç sene daha devam eder çünkü çocuklara / torunlara, bizden sonraki jenerasyonlara bırakılabilecek en özel anları taşıyorlar, hayalleri yaşatıyorlar, iyiler emek verir ve örgütlenirse doğru bir kimya, organizasyonla kazanırlar inancını aşılıyorlar bünyeye, adalet ve vicdan muhakemelerine yepyeni bir boyut kazandırdılar, futbolu Gaudi'nin eserlerine dönüştürdüler, onlar sevmeyi bile öğrettiler, insan olmayı, insanca davranmayı.
Gönüllerde de, spor tarihi kitaplarında da kazandılar.
"O le le, o la la, ser del Barça és el millor que hi ha”
29 Mayıs 2011
A. Eren Loğoğlu
Galatasaray:3-2:Tottenham Hotspur
-
Ayaktopunu İngilizlerin icat edip, sömürgeler vasıtasıyla gittikleri
ülkelerde tanıtmaları sonrası geçen yıllarla birlikte her millet kendi
çapında bir ...
1 hafta önce
6 yorum:
gözlerim doldu yahu, eline sağlık eren.
mükemmel bir yazı. bence gerekli her ayrıntıya değinmişsiniz. gerçekten bu kadar fikirlerimiz uyuşur ama doğruya doğru ben böyle yazamam. yazılarınızı düzenli olarak takip ettiğimi, ettirdiğimi belirtmek isterim. elinize sağlık, yazıları bekliyoruz. (ispanya süper kupası, uefa süper kupası vs.)
yazı için teşekkürler.bu takım gerçekten ayağı titremeyen korkusuz adamlardan kurulmuş.xavi iniesta birlikte oldukça bu barça her takımı yener.messi rakipsiz yapar.busquets de yıldırır inatçı takibiyle..ilerde villa pedronun temiz vuruşları mükemmelleştirir.alvez dağıtıcıdır. piquejavierabidalpuyol endişeleri giderir.valdez son nokta...bi daha bi daha barça.daima
Çok iyi, çok doyurucu, çok bilgilendirici, ufuk açıcı, İtalya'nın 2006 Dünya Şampiyonluğunun anti-futbola dayalı olduğu eleştiriniz dışında yazınız altına imza atılacak bir yazı olmuş. Ellerinize, beyninize sağlık...
Müthiş bir yazı okurken büyük keyif aldım. İyi akşamlar.
Barca ancak bu kadar iyi anlatılabilirdi. Çok etkilendim okurken. Ellerine sağlık. :)
Yorum Gönder