Son 21 yılda 11 defa başardılar bunu, ezeli rakipleri Madrid bu süre zarfında sadece 6 kez hedefe erişti. Son 7 yılda 5. şampiyonlukları ve üst üste üçüncü yıl ligi zirvede bitiriyorlar.
Cruyff sonrası Barça'nın geldiği noktayı anlatması açısından önemli bu sayılar.
1961 - 1980 arasında tam 14 şampiyonluk alan Real Madrid gibi bir dönem yakaladılar, 1990 - 2011 şeklinde.
Guardiola da bunlardan bahsetti maç sonu toplantısında, depremde ölenleri unutmayarak.
Kulüp tarihinin 21. lig şampiyonluğu. Pep Guardiola'nın 9. kupası 3. sezonunda. Önünde Şampiyonlar Ligi Finali duruyor daha. Cruyff'un kazandırdığı 11 kupa var müzede, bir de değeri ölçülemeyen felsefe.
Rijkaard Dönemi
2004 - 2005 Lig Şampiyonluğu -Rijkaard'ın Barça'yı hayata döndürmesi, Ronaldinho-
2005 - 2006 ŞL Şampiyonluğu, Lig Şampiyonluğu
2006 - 2007 Puan eşitliğiyle kaybedilen lig
2007 - 2008 ŞL Yarı Final, kazanan United, Bernabeu'de son ve dersler çıkan yenilgi, Avrupa Şampiyonluğu
Ve Guardiola Dönemi
2008 - 2009 ŞL Şampiyonluğu, Lig Şampiyonluğu, Kral Kupası -Pep'in Barça'sı-
2009 - 2010 ŞL Yarı Final, kazanan Inter, intikam için hazırlık, Lig Şampiyonluğu, Dünya Kupası
2010 - 2011 şimdilik ŞL Final, Lig Şampiyonluğu, Kral Kupası finalde kaybedildi.
Hercules yenilgisiyle başlayan bir sezon kafaları kurcalamıştı biraz. O maçın kadrosu çok fazla rotasyon içeriyordu ve Dünya Kupası etkisinden bahsediliyordu. Keza Guardiola da maç trafiğini dikkate alarak fiziksel ve mental yönden, zamanla en üst seviyeye geleceklerini belirterek, Kasım sonundaki Madrid maçını işaret ediyordu. 5. hafta Mallorca beraberliği kaza olarak görüldü çünkü öncesinde Atletico ve Bilbao deplasmanlarından 6 puan çıkarılmıştı. Tomas'ın Messi'yi sakatlama anı, korkunç bir sahne olarak akıllarda kaldı.
İlk yarısı geride kapatılan Valencia maçının ikinci devresiyle takım ritmini bulmaya başladı. Üst üste seri ve gollü galibiyetler geldi, Sevilla, Villarreal, Almeria ve El Clasico'da Real Madrid.
12 hafta sonunda Jose Mourinho'nun takımı lig rekorunu kırmış ve 32 puan toplamıştı, Barça'ysa 31 puandaydı. Futbol tarihinin en özel gecelerinden biriydi, Barça yıllarca unutulmayacak bir resital sundu ve maçı 5 - 0 kazandı. Mourinho kulübeye çöktü kaldı. Liderliği ve bunun yanında onurlarını, ahlaklarını, kontrollerini kaybediyorlardı. Ronaldo'nun Guardiola'yı itmesi, Carvalho ve Pepe'nin Messi'ye akıl almaz kaçak vuruşları, Ramos'un maç sonu kasaplığı, hazımsızlığın en çarpıcı emsalleriydi. Dişe dokunur ceza da almadılar.
Barça liderliği bir daha bırakmadı 29 Kasım'dan bu yana, türlü oyunlara karşın.
Osasuna maçı federasyona karşı oynanacaktı. Önce kulüple anlaşıp gitmemeyi onayladılar, ardından karardan vazgeçip durumu geç bildirdiler ve Barça maç başlangıcına yetişemedi. En zavallı kısmı da maça gidilmezse 3 puan silinme tehdidinde bulunmalarıydı, 5 - 0'ın intikamını masa başında almak istiyorlardı bir hafta ertesinde.
Aralık ve Ocak ayları muhteşem geçecekti. Bir de Ballon D'or ödül töreni. Xavi, Iniesta ve Messi adaydı, La Masia kazanandı. Mourinho ve Madrid medyası nifak tohumları ekmeye çalıştı, Messi ödülü alınca. Hak etmediğini söylediler, Casillas İspanya'dan takım arkadaşlarını kolluyordu. Kısa süre önce Inter'den kovulan Benitez'le alay eden ve ayrıldıktan hemen sonra Chelsea'yi finale taşıyan Avram Grant'ın kendisiyle alay etmemesini hiçbir zaman anlayamayacak bir adamın Barça'daki arkadaşlığı bozması beklenemezdi. Takım daha uçakta yan yana poz veriyor, dosta düşmana karşı bir aradayız, biz yılmayız mesajını iletiyordu.
21. hafta sonunda, Ocak ayı bittiğinde puan farkı 7'ye yükselmişti bile. Barça'nın uygulanan program sonucunda Eylül, Şubat ve Mayıs aylarında düşüş yaşadığı biliniyordu, beklenen oldu. Gijon beraberliğiyle fark 5'e düşüverdi. ŞL 2. tur ilk maçında Arsenal'e de kaybedince başkente motivasyon geldi.
Bunun etkisiyle 24. hafta oynanan Bilbao maçından sonra inanılmaz bir işe kalkıştılar. Alves'in içersinde yer aldığı bir ofsayt pozisyonunun fotoğrafında montaj yaparak Barça aleyhine gündem oluşturmak istediler. Akla hayale gelmeyecek yollar deniyorlardı.
Ligin en zor deplasmanlarından biri olan Valencia da atlatılınca yol yarılanmış oldu. Sevilla maçında alınan beraberlik ve Mart sonunda, 29. haftada puan farkı hala 5 idi. Psikolojik eşik korunuyordu.
Bu sefer de doping suçlamaları vardı sahnede. Dünya ve Avrupa şampiyonu ülkelerinin iskeletini oluşturan oyuncuları, kendi liglerinde doping almakla itham ediyorlardı. Kafayı sıyırmışlardı artık futbol dışı işlerle çünkü Barça sahada durdurulamıyordu ve Real Madrid bu yöntemleri hakikaten çok iyi biliyordu.
Tüm bu tartışmalar ve boş yere gündem meşgul eden olayların arkasında kalan bir de Real Madrid maçlarında yapılan hakem hataları vardı. Villarreal ve Valencia iç saha maçlarından sonra çetele tutmayı bıraktım, ağır geliyordu bünyeye, mide kaldırmıyordu. Sarı denizaltıların kulübesiyle Jose Mourinho'nun yaşadıkları anlatıyordu olan biteni.
Karışıklık devam ederken Abidal'ın kötü haberi duyuldu, kara bulutlar çöküverdi takımın üzerine. Bununla da mücadele etmeleri gerekecekti. Sınanıyorlardı resmen.
Nisan ayı Villarreal deplasmanında galibiyetle açılınca ligin kaderi de şekillenmeye başladı. Asıl bomba, onu bir insan olarak sevmiyorum diyen Gijon Teknik Direktörü Preciado'nun Bernabeu zaferiydi. Sezonun ilk yarısındaki maçta Mourinho ikinci lige düşeceksiniz diyerek alay etmişti meslektaşıyla, cezasını çekecekti, 150 maç sonra iç sahada kaybederek. Puan farkı 8'e yükseliyor, işler zorlaşıyordu.
El Clasico dönemine girildi sonra, savaştan da öteydi. İlk maç Mourinho pek riske girmedi ve maç beraberlikle sonuçlandı, Barça artık şampiyon gibiydi 32. hafta sonunda. Diğer maçlar da farklı geçmedi, Kral Kupası'nın uzatmalarında gülen Portekizliydi, ŞL'ndeyse Messi ve Guardiola sevinen taraftı. Kupadan sonra Barça hakemler hakkında herhangi bir eleştiri getirmeyip rakibini tebrik ederken, ŞL ilk maçı sonrası Mourinho zıvanadan çıktı ve kendisi dışında herkesi suçlu ilan etti, Barça'yı eleyemediği için. "Por que" neden anlamına gelen söz öbeği kazınacaktı hafızalara.
Ve 36. haftada takım Levante deplasmanına şampiyonluğu kesinleştirme adına çıktı. Bir oyuncunun zihnine beraberlik yetiyor düşüncesini girdiği zaman, onu kazanmaya motive etmek çok zordur, öyle de oldu. Barça öne geçti, Pique & Valdes anlaşmazlığı sonucu yenilen golle beraberlik geldi. Devreden sonra Messi'nin bireysel çabaları ve Afellay'ın kendini gösterme isteği dışında Barça rakibin üstüne gitmek istemiyordu. 72. dakikadan sonra orta sahayı geçmediler nerdeyse ve maç beraberlikle sona erdi. % 85 topla oynuyorlardı böylelikle. Katalanlar, üst üste 3. yıl da şampiyon oluyorlardı Guardiola öncülüğünde.
Abidal 60 dakika oynadı, heyecan vericiydi.
Biraz da Pep'in ligin sonunda yaşaşan düşüşü doğrulamasına ve transfer istemesine değinelim.
16 Ocak'ta gelinen ligin yarısında -19 maç- 61 gol atmışlardı. Geride kalan 17 maçta sadece 31 gol atabildiler. Mart ayından bu yanaysa yalnızca 16 gol bulabildiler.
Pep bu durumu Pedro ve Villa'nın formsuzluğundan çok yoğun maç programına bağladı. Son 3 yıldır bu oyuncular maksimum sayıda maça çıktılar. Dünya Kupası sonrasındaki sezon bir gerileme bekleniyordu takımdan ancak bu gerçekleşmedi, belki sezon sonuna bu yorgunluğun yansımaları oldu da denilebilir.
Rakiplerin sürekli savunmada çakılı oynaması da bir başka faktör. Levante de 4 - 5 dizilimini tercih edip hiç çıkmamayı düşündü. Bu sorun önümüzdeki sezon da olacaktır, rakiplerin başka bir şansı yok çünkü. Burda tek avantaj, Madrid'in Getafe maçını izleyenler fark etmişlerdir, Real Madrid de zorlanacak bundan sonra. Getafe maçında atılan gollere bakıldığında ya rakibin çıkarken kaptırdığı bir top ya da savunmada az adamla yakalanması sonucunda doğduğu görülecektir. Bu sezon pek çok takım Madrid'e karşı çok daha açık oynadı Barça'ya göre. Gelecek sezon bu kadar cömert olmayacak ve geride bekleyeceklerdir. Mourinho'nun rakibi bekleyen, cesaretlendiren, davetkar oyun anlayışının bir tuzak olduğunu şimdiden çözümleyen teknik adamlar var. Sırf bu yüzden ikinci bölgeyi çok önemsemiyor Jose, Nuri & Hamit isimlerinin temelinde de bu yatıyor. Orda tek amaç topu çok hızlı bir biçimde öne aktarmak, pas dağıtmak, organizasyon kurmak, topa hükmetmek zaman kaybı onun felsefesinde.
Barça'ysa boşluk aramaya ve bulmaya devam edecek. Bunun için transfere ihtiyaçları olacak. Ligin kalan iki maçında kondisyon kazanması adına Puyol ve Abidal'ın oynayacağını öngörebiliriz. Ayrıca önümüzdeki sezon A takıma yükselen Fontas ve Thiago da onbirde şans bulacaktır. Yine Afellay ve Jeffren'i de görmemiz olası. Bunun yanında Sergi Roberto, Bartra, Gerard Deulofeu'yu da izleyebiliriz. Maxwell ve Bojan da ikinci yarılarda oyuna girecektir, finale hazırlık yolunda.
Dinlenmeye en çok gereksinim duyanlar Alves, Messi, Pique, Iniesta, Villa ve Xavi. En çok süre alan isimler bunlar ayrıca.
Messi'nin oynama ve gol atma arzusu baskın gelip sahaya çıkmasına aracı olabilir. Keza Adriano ve Montoya'nın sakatlığında Alves'e de el mahkum gibi. Diğerleri muhtemelen yer almaz.
Barça bu sezon tam 31 oyuncuya yer verdi, lig, kupa ve Avrupa'da. B takımından 11 oyuncu çağırdı, etkileyiciydi. 31 oyuncunun 21'i altyapıdan, bu olağanüstü notu da ekleyelim.
Barça'nın ideal onbiri yeryüzünün en uyumlu ve eksiksiz sahada yer aldıklarında yenilmeleri imkansıza yakın kadrosu. Bu sezon Puyol 26 maçta forma giyebildi ve takım bunların hiçbirinde kaybetmedi, ciddi bir done. Mart'tan bu yana gerçekleşen görece düşüşü 2012'de engellemek için kadro darlığı meselesinin çözülmesi şart, Guardiola da buna işaret ediyor, Cruyff'un dört sene üst üste şampiyonluğunu yakalamak için.
Sağ bek, merkez savunmacı, belki sol bek, merkez orta saha, sağ veya solda oynayabilen uç oyuncusu, bir de sahte 9 numara alternatifi.
Umarım Madrid'in çok da akıllıca olmayan Türkiye hamlesine karşılık olarak Gökhan Gönül ve Andre Santos isimlerine yönelmezler. Böyle bir hata yapacaklarını sanmıyorum.
Thiago ve Fontas'ı da A kadroya kattıklarından yanlarına üç ya da dört isim düşüneceklerdir. Aslında sahte 9 numara Eto'o ve her iki kanatta oynayan uç oyuncusu Henry şeklinde de tanımlanabilir.
Villarreal'den Rossi, Messi'ye benzerlik açısından bulunmaz nimet. Eto'o tanımına uyan tek isim Agüero, Henryvari olarak görülebilecek de iki oyuncu var kanımca, Tevez ve Forlan. Barça'nın bu dört oyuncudan birini transfer etmesi çok olumlu bir hamle olacaktır. Henry 32 yaşında ununu eleyip eleğini asmıştı Barça'da, aynısı Forlan'da olur mu, bu da endişe yaratacaktır, 31 yaşında ve 2010 yılını muazzam geçirdi, Henry'nin 2009'u gibi. Mental yönden bitmiş duruyor aslında. En akla yatan yine Rossi ancak onun da kenar performansları ne olur, hiç bilmiyoruz.
Xavi'nin yaşlanması ve bu sene baz alındığında gerileyen performansı incelenmelidir. 2010 onun yılıydı, 2009 Xavi ve Iniesta'nın, 2011 tekrar Iniesta'nın oldu. Döngü gibi. Xavi elbette çok iyi bir sezon geçirdi ancak yarattığı beklentilerin kanımca altındaydı. Bu sebeple Cesc Fabregas'ın transfer edilmesi konusunda bu yaz daha ısrarcı olunacaktır, üstelik oyuncu Arsenal şampiyonluğa oynayacak kadroyu kurmayacaksa beni bıraksın diyerek restini de çekmişken.
Sezonun en iyileri Messi, Iniesta, Abidal, Pique ve Javier idi, bunu da es geçmeyelim değerlendirmelerde. Valdes'i katmıyorum genelde bu tür listelere, o da muazzamdı.
Savunma için de alternatifler aranacaktır. Chelsea'ye gitmese David Luiz olabilirdi. Puyol'un yaşlanması büyük bir sorun.
Pep’in taktik yönden katkılarını da atlamayalım bu sezon. Ibra’dan vazgeçip Messi’yi sahte 9 numara gibi oynatması ve Leo’nun 50 gol barajını geçip, asist rekoru kırması onun dehasının eseriydi. Ayrıca üçlü savunma konusunda da büyük bir gelişim gösterdiler. Topu en hızlı kazanıp, topa en çok sahip oldukları ve en fazla pas yaptıkları sezondu 2010 – 2011. Bunların yanında Javier’in merkez savunma oynatılması tercihi önemli ve doğruydu. Villa hamlesinin yararları görüldü. Altyapıdan isimlere şans verildi yine. En göze batansa Mourinho’nun onun yöntemleriyle alt etmesiydi. Kaldı ki, sezonun ilk yarısında da tarihi bir 5 – 0 zaferi kazandı ona karşı.
Bu yaz hareketli geçecek gibi gözüküyor. Barça B teknik direktörü Luis Enrique de yeni takımını arıyor, Atletico Madrid önemli bir aday. La Masia artık sadece oyuncu değil, teknik direktör de yetiştiriyor.
Guardiola ve oyuncular maçtan sonra kazanılan en zor ve haliyle en değerli şampiyonluğun bu olduğunu dile getirdiler hep bir ağızdan. Mesaj Mourinho'ya gidiyordu, Barça'yı şampiyonluktan edememişti, her pisliği denemesine karşın. Biz gene de şampiyon olduk diyordu Katalanlar, türlü iftira, suçlama, oyunlar ve haksızlıklar olsa da. Yüzüne vuruyorlardı tercümanın yaptıklarını, en zor tanımıyla. Psikolojik harb taktikleriyle yürüttüğü mücadeleyi kaybettiğini ve bunun önemini azaltma girişimlerine izin vermeyeceklerini bildiriyorlardı.
Barça resmi sitesi en özel hediyesini Rijkaard'a verdi üçüncü şampiyonluk sonrası. Kulübü karanlıktan aydınlığa taşıyan oydu ve unutulmuyor, her daim hatırlanıp hakkı teslim ediliyordu.
Parti zamanı diye ekliyordu Pep. Eğlencenin, kutlamanın, şampiyonluğun değerini bir kat daha artırmanın ve bunu yeryüzüne, özellikle tercümana göstermenin zamanı. Perşembe gecesi tüm takım yemekte buluştu, Shakira ve Eto'o da yer aldı kutlamalarda. Cuma şehir turu vardı otobüs üzerinde.
Otobüse asılan "Llorca al nostre cor" pankartı depremde yaşamını yitirenlerin anısına. Katalanların bağımsızlığını temsil eden mavi fon içinde yıldız barındıran estelada isimli bayrakları asılıydı yine ve bir şehrin, halkın takımı olmanın ne anlama geldiğini anlatıyorlar her geçilen caddenin köşesinde. Barça TV ve TV3 canlı yayındaydı bütün akşam boyunca. Camp Nou süslendi ve takımını karşıladı.
"O le le, o la la, ser del Barça és el millor que hi ha” diye haykırıyorlardı çıldırırcasına ve gururla. "Por que" söylemine inat çünkü biz en iyiyiz şeklinde cevap veriyorlardı.
Ters yüz ediyorlardı algıları. Bugünlere kolay gelinmedi. Güzel oyun felsefesini temsil eden bu kulüp yıllarca kaybetmeye mahkum oldu ama terk etmedi sevdasını.
Elindeki oyuncuların yeteneği ve yönetenlerin tercihleri ekseninde, güzel oynayıp kaybederek ama bundan asla vazgeçmeden devam ettiler yollarına.
Doğru bir şey gerçekleştirdiklerini, altyapıya güvenmenin ve sürekli topa sahip olup pas yaparak, savunmayı öne çıkararak hücum oynamaya çalışmanın bir gün mutlaka değerini bulacağını, karşılığını alacağını biliyorlardı, buna en azından inanıyorlardı, pes etmediler.
Van Gaal çok daha önce rüyayı gerçeğe dönüştürebilirdi Cruyff'tan sonra, hain Figo'yu çalıp kabusa çevirmeseler. Bu defa başaramadılar ama üçüncü şampiyonluk kutlanıyor şimdi.
Sergio Busquets'i ırkçılıkla suçluyorlar ve UEFA bu konuyu ciddiye alıyor. Oyuncu, ağız okuma yoluyla söylendiği iddia edilen sözcüklerin gerçeği yansıtmadığını ve Madrid işi olduğunu belirtti. Sözcükler farklıydı. Ve kutlamalarda kulübün ırkçılığa karşı çok güzel bir mesaj verdiği gözlemlendi. Rüzgarın hareketlerini kontrol ettiği dev oyuncu balonlarından biri siyahiydi, ilk defa karşılaştım böyle bir sahneyle.
Camp Nou çimlerine ön izleme amaçlı çıkan ve taraftarın mutluluk katsayısını artıran Xavi & Puyol ikilisiydi. Üstelik de İspanya Dünya Kupası'nı kazandıktan sonra verdikleri pozun aynısını verme gayretiyle. Tünelden Katalan bayrağıyla -senyera- çıktılar ve bütün sahayı bir defa turlayıp, ülkelerine olan bağlılıklarını bir kez daha gösterdiler.
Stadın ışıkları söndü ve birkaç ışık gösterisinden sonra teknik heyet çıktı sahaya. Kenara dizilip her yeni ismi ekibe kattılar ve en son Tito ve Pep geldi.
Sonra oyuncular tek tek gözüktüler. Onlar sahanın ortasına doğru yol aldılar teknik heyet tünelinden geçerek. Çocukları vardı yanlarında, kucaklarında. Ve onların en çok ilgi duyduğu isim, onlar gibi çocuk olan Leo'ydu.
En çok alkışı da Messi ve Abidal aldı. Bütün oyuncular tamamlandıktan sonra Puyol kaptı mikrofonu ilk olarak. Hiyerarşi önemliydi ve kendisinden sonra gelen isimleri takdim eden, onlara sözü veren de Puyol'du, her yerde lider oydu.
Puyol, Pep, Xavi, Valdes, Abidal şeklinde ilerledi konuşmalar. Genelde içerik aynıydı, sizlere geçen seneden kalma bir borcumuz daha var, 29 Mayıs'ta buradayız yine şeklinde.
Konuşmaların en dikkat çekici kısmı bitirme cümleleriydi. İstisnasız, Katalan olsun ya da olmasın, La Masia'da yetişssin ya da yetişmesin her isim "Visca Barça i Visca Catalunya" diyerek sözlerini tamamladı. Bu kulübün nasıl bir aidiyet ve kimlik ürettiğinin, neyi, nasıl temsil ettiğinin, şehir ve halk üzerindeki etkisinin bariz bir dışavurumuydu yaşasın Barça ve Katalunya ifadesi. Bu bütünleşme sırrı uzun yıllar çözülemeyecek buralardan bakarak, orda yaşamak gerekecek biraz da. Bir kulüpten daha öte olmanın eşsiz sunumuydu bu slogan.
Bir diğer çarpıcı söylem Pinto'dan geldi. Daha önceki kutlamalarda Eto'o ve Pique ön plana çıkardı, bu defa sırayı o almış gibiydi, silahını Wembley'e gitme şansını elinden alan Jose Mourinho'ya doğrulttu;
"Si alguien se pregunta por qué estamos aquí... ¡Vamos chicos! Porque somos los mejores bueno y qué, bueno y qué. Porque somos los mejores bueno y qué..."
Kısaca çünkü biz iyiyiz diyordu. Tarihi bir karşılıktı kanımca. Sonra içinde "por que" sözcüğünün bolca geçtiği bir tezahürat yaptı bütün oyuncular. Zaten bu sezonun, geçtiğimiz yıldan daha zor nitelendirilmesinin sebebi tercümanın yaratttığı psikolojiydi.
Sadece kazanınca konuştular, cevap verdiler Mourinho'ya, sahada hem de. Bir sene boyunca biriken öfkenin sevimli bir yansımasıydı. Tercüman daha ağır bir davranış hak etti ancak onlara yakışmazdı, Guardiola sezon başından bu yana yorum yok dedi hep Jose sorularına ve Barça hakkında yaptığı eleştirilere. Sadece bu prensibi ŞL ilk maçından önce stratejik bir sebeple bozup Portekizliyi tuzağına düşürecekti.
Kutlama görselleri;
http://www.youtube.com/watch?v=IAVzDyTeYvM
http://www.youtube.com/watch?v=QcP8y4Vx5Uo
http://www.youtube.com/watch?v=ijrd-VV8RO8
http://www.youtube.com/watch?v=DC29smpBnlg
http://www.youtube.com/watch?v=3AvawAKpLUI
Leo çocuklarla oynadı bol bol, takım halka oluşturup Cant Del Barça'yı söyledi bütün tribünlerle birlikte ve ortaya çocukları aldılar, müthiş bir görüntüydü ve bu sezonun özetiydi, aynısını muhtemelen Wembley'de de göreceğiz. Pep ve Abi havaya fırlatıldı. Havai fişekler patlatıldı ve gecenin Camp Nou kısmı sonlandı.
Guardiola'nın Barça'sı üst üste 3 yıl şampiyon. Jose Mourinho'nun hiçbir takımı üç yıl üst üste bu başarıyı gösteremedi, not düşülmeli tarihe. Tercüman zaten bir takımda en fazla üç yıl kalabildi, bunun da irdelenmesi gerekir, niçin bırakıp gidiyor. Hep deniyor ya her coğrafyada başarılı oldu, doğru ancak aynı takımda durmak da kolay değil, unutuluyor. Sir Alex Ferguson bu yüzden tarihin en iyi teknik direktörlerinden biri, başka yere gitmesi şart değil. Farklı diyarlarda başarılı olmak da önemli, aynı takımda kalmayı başarıp zaferlere ulaşmak da, ayırdına varmak gerekir. Guardiola büyüyor, daha üçüncü yılı ve 9. kupasını kazandı şimdiden. Sözleşmesinde bir yılı daha var, Cruyff'un 4 sene üst üste şampiyonluk ve 11 kupa istatistiğini geçeceği aşikar.
***
Eski iki yazımla -çeviri- genişleteyim meseleyi bir nebze;
20 Yıldır Süren Direniş
Son birkaç yıl içinde, taktiksel savunma futbolu, güzel futbola karşı bir üstünlük kazandı. Ama ne zaman herkes umudunu yitirdi, yalnızca bir takım, artık güzel futbolla şampiyonluklar kazanılamayacağını anlamayı kabul etmedi. Ancak sonunda, onların uzun süreli sabrı ve güzel futbola olan inanışı, onları yeryüzünün en iyi ve en çok sevilen kulübü yaptı.
Futbol oynamanın farklı yolları vardır. Bazılarını izlemek keyifli ve güzeldir, diğerleri sıkıcı olabilirken taktiksel yönden zekice hareket şeklinde söyleniyor. Son 20 yılda eğlenceli ve güzel futbol yöntemi yok olmaya başlamıştı ve sadece bir hayal sayılıyordu. Ard arda takımlar, estetik oynayarak şampiyonluklar kazanılamayacağı düşüncesini kararlaştırmış görünüyor. Tedbirli oynayan takımlar daha iyiyi elde ediyordu. Hatta güzel oyunun telif hakkı sahibi 1970 Brezilyası, 90'larda bundan vazgeçti. Acı çekmiş Zico ve Socrates'in takımının zor ve tekrarlanan yenilgileri sonrası ülke travma geçirdi.
Her nasılsa Barcelona, baskıya dayandı ve futbol oynama tarzını değiştirmedi. Herreira ve Capello gibi dünyaya taktiksel (tedbirli) ama sıkıcı futboluyla (arkayı sıkı tutan ve kontratağa hızlı çıkan) hükmeden teknik direktörlerin stratejileri hakkında bir şey duymak istemediler. Barcelona'da onlar, dokunmak, temas etmek anlamına gelen "el toque" diye çağırdıkları güzel tarza yapıştılar. Ard arda topa temas eden oyuncularla, kısa paslarla, örümcek ağı dokumak. Bazen zaman alabilir. Rakibin savunmasında boşluk açmadan önce takım sabırlı olmaya ihtiyaç duyar. Sonunda sinek dokunmuş örümcek ağının içine düşecektir. Takım her zaman hücum alternatifleri için araştırır ve rakibe yarı sahasının derinlerine kadar baskı yapar.
Barcelona her geçen sene, hücum eden, eğlenceli ve güzel tarzda oynamaya bağlandı. Her şey, 1971'de kulüp için teknik direktörlüğü üstlenen Rinus Michels ile başladı. Hollandalı, kulübün bugün de arkasında durduğu Total Futbol tarzını getiren ilk kişiydi. Total Futbolda, hiçbir oyuncu mevcut görevinde sabitlenmiyordu; her oyuncu bir hücumcu, orta saha ya da durum dikte ederse savunmacıdır. Bu, Catenaccio'yu kullanışsız hale getirdi, sadece adam adama savunma total futbolu kapsamaya yeterli olmamasına karşın. Michels 1974'te kulüpten ayrıldı ve her şey tekrar normale döndü. Kulüp hemen hemen her sene, teknik direktörünü ve oynama tarzını değiştirdi, bir diğer Hollandalı, 1998'de teknik direktörlüğü üstlenene kadar: büyük Johan Cruyff. Oyuncu olarak Cruyff 1 İspanya Ligi ve 1 Kral Kupası kazandı FC Barcelona için ve şimdiden bir efsaneydi kulüp içinde. O, kulübün ve Katalunya ülkesinin içine yeni yaşam üfleyen olarak görülüyordu. 1974'ün bir Şubat gecesinde Real Madrid'i 5 - 0 yenmek, Katalunya'nın bağımsızlığı için bugün hala politik söylem sayılan bir zaferdi.
Böylece ne zaman kulübün "Hollandalı İntikam Meleği" Cruyff teknik direktör olarak belirdiğinde, Barcelona'daki herkes onun söylediği her sözcüğe inandı. "Cruyff her zaman haklıdır" herkesin zaten bildiği bir şeydi, özellikle Cruyff'un kendisinin.
O sadece bir oyun tarzını onaylamıştı. Onun başarılı Ajax'ının 70'ler boyunca oynadığı tarz. Johan, Ajax'tan pek çok emir kopyaladı, Katalan suç ortaklarıyla birlikte, Ajax tarzına incelik verdi ve Barça unsurlarını ekledi. Cruyff'un oynattığı tarz sadece A takım için değildi, o kulüp içersindeki bütün genç akademileri de değiştirdi. Onun sunduğu basit ama verimli olan, kulüp içersindeki bütün takımların bütün antrenmanlarını topla birlikte yapacağıydı.
Bugün hala, Barça'da A takım ve genç takımlar Cruyff'un 20 yıl önce getirdiği tarzla oynuyorlar. Bazı şeyler değişti ve düzeltildi ancak temel öğeler aynı. Herkes güzel oyundan umudunu kestiği zaman, FC Barcelona umudunu korudu ve buna inandı. 20 yıldan fazla, oyuncular kulübün akademilerinde sadece tek oyun tarzıyla "el toque" ile eğitildi. Bir mit var, güzel oynayarak kazanılamayacağını söyler, Barça taraftarlarının sık sık canlı tuttuğu bir mit. "Her zaman son dakikalarda trajik bir golle kaybetmemizle biter." Ancak gerçek hemen hemen hiçbir kulübün son 20 yılda Barça'dan daha çok kazanamadığıdır. Barcelona, 10 İspanya Lig Şampiyonluğu, 6 İspanya Kupası, 3 Şampiyonlar Ligi, 1 Avrupa Süper Kupası, 2 Avrupa Kupa Galipleri Kupası ve hatta Dünya Kulüpler Şampiyonluğu topladı.
Herkes bıraktığı zaman neden Barcelona'nın bu tarzla oynamayı kararlaştırmasıyla ilgili farklı teoriler var. Bir tanesi Real Madrid'in her daim daha çok şampiyonluğunun olması ve bundan dolayı Barça, en azından maçlarını seyretmek keyifli olsun gerçeğiyle teselli aramış olabilir. Bir başka teori, bu oyun tarzının ezilen ulusun Katalunya farklıdır deme yoluydu. Gerçek şu ki, takım ilk Avrupa Şampiyonluğunu 1992'de, pas yaparak ve maç boyunca baskı yaparak kazandı.
Kulübün içersindeki ve şehirdeki herkeste "bu bizim nasıl oynadığımız, bu oyun tarzımız" düşüncesi büyüdü.
Euro 2008 için İspanya Milli Takımı (yarım yüzyıldan daha fazladır major şampiyonluk kazanamayan) Barça tarzını ve bazı en iyi Barça oyuncularını ödünç aldı. Sonuç Avrupa altınıydı. Bundan sonra Xavi, Iniesta ve Puyol evlerine döndü ve Messi, Dani Alves ve diğerleriyle buluştular ve hareket ettiler. Sezon bittiğinde takım kazanabilme olasılığı bulunan her şeyi kazanmıştı, güzel tarzla oynayarak, ayıplanan tarzla, bundan sonra hiçbir şampiyonluk kazanamayacağın tarzla. Bir sonraki sezon takım bir kez daha ayıplanan tarzla dünyayı keyiflendirdi. Sonunda sadece lig şampiyonluğunu kazandılar ama insanlar Avrupa Şampiyonu Inter hakkında değil, Barça konuşuyorlardı. Sonra Dünya Kupası zamanıydı ve İspanya bir kez daha ödünç aldı Barça tarzını, bu defa üç fazla Barça oyuncusuyla (Pedro, Busquets ve Valdes). Takım evine, tarihinde ilk defa Dünya Şampiyonu olarak döndü.
Barcelona bütün şampiyonlukları bir sezonda kazandığı zaman, bazı insanlar hala tarzın ayıplandığını gördü. Bunun sadece bir seferlik bir olay olduğunu ve tekrar taktiksel tarzın futbola hükmedeceğini söylediler. Bir şekilde haklıydılar, Jose Mourinho'nun taktikleriyle Inter Şampiyonlar Ligi'ni kazandı bir yıl sonra. Ancak güzel oyun daha fazla ayıplanmıyordu ve FC Barcelona'nın başarısı, insanların bundan haberdar olmasını sağlıyor. Bu sezon onlar daha öncekilerden iyiler ve birçokları için oyunun gördüğü en iyi takımlar. Bu sezon içersinde bu takımın en çok kutlanan zaferlerinden biri 5 - 0 El Clasico'dur ve bir şey söyler. Goller sürüyor ve rekorlar İskandinavya'daki kar taneleri gibi düşüyor.
Bugün birçok büyük kulüp hala kendi oyun tarzına sahip değil. Pek çok kulüp, Barça'nın 20 yıl önce yaptığını yapıyor, her sezon başlarken hatta daha sık teknik direktör ve oyun tarzını değiştiriyor. Her nasılsa Barcelona'da, daha önce orada bulunmayan ve pek çok takımın sahip olmadığı bir güvenlik var: oyun kimliği. Rakibin kim olduğunun önemi yok. Barça her zaman aynı yolla oynuyor, her zaman aynı oyun tarzıyla. B planı yok ve "ceza sahasına otobüs park eden" savunma oyunu. Hayır. Burada, var olan tek şey hücum, Barça maçını eğlenceli hale getiren. FC Barcelona'yı özel kılan şeylerden biri bu, bir kulüp 20 yıldan fazla inandıklarını değiştirmeyi reddetti ve önümüzdeki 20 yıl içinde de bunu yapmayacak, güzel futbolun kabul edilebilir tek şey olduğu bir kulüp.
Bugün, biz Barça taraftarları kulübümüzün 20 yıldan fazla zaman önce bu tarzla oynamaya karar verdiğiyle ve o günden beri bundan vazgeçmediğiyle mutlu olabiliriz. Zor zamanlar oldu, kötü sonuçlar alındı. Ancak sonunda, biz şimdi sadece güzel futbol oynamıyoruz, biz ayrıca şampiyonluklar kazanıyoruz ve bizim takımımız, tarihin en güzel futbolunu oynuyor. Biz, FC Barcelona taraftarları olarak, bugün oluşan takım için bu süre zarfında kulübümüzde çalışmış herkese teşekkür etmeliyiz.
***
"Di Stefano'nun Madrid'i ya da 70'lerin Ajax'ı gibi, Pep'in Barça'sı da futbolu yeniden keşfetmemizi sağlıyor. Futbol tarihinde bir devir olarak nitelendirilecekler mi? O yolda ilerliyorlar ve eğer Mayıs ayında Şampiyonlar Ligi'ni kazanırlarsa, bu tartışmalar sona erer. 3 yıl içersinde 2 Final ve 1 Yarı Final, yeterli olmalı! Lig şampiyonluğu ya da Şampiyonlar Ligi'ni kazanamazlarsa da bu takım futbolda yeni bir dönem yarattı aslında. Atılan gollerin çokluğundan, yenilen gollerin azlığından, rekor puanlardan, istatistiklerden ve kupalardan bağımsız olarak.Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek, güzel oyun ve Barça, vicdanlarda, gönüllerde, yeri ve zamanı geldiğinde sahalarda kazanmaya devam edecek.
Asıl devrim futbol oynama şekilleri ve bunu kendilerine özgü oyuncularla yürütmeleri üzerinedir.
Sürekli kazanmak olmadan bir döneme imza atılabilir mi peki? Buna inanıyorum, 1974 Hollanda takımı hala övgüyle anılıyor. Total futbol kavramı hiç Dünya Kupası kazanamayan Hollanda takımıyla doğdu. Savunmacıların hücum, hücumcuların savunma yaptığı, topun bizde olduğu, topa hükmedip etrafa taşıdığımız bir oyun şekli. Benim sağa, senin sola gittiğin, sabit bir santrforla ya da santrforsuz. Hep topa sahip olarak ve ritimle. Enerjimizi koruyup, sürekli kaybedilen topları takım halinde kazanarak ve daima rakibin ceza sahasının civarında bulunarak.
Ve otuz küsür yıldan sonra total futbol, Barça'nın sergilediği oyundur. Eski, klasik 10 numaranın, sabit 9 numara gibi görev aldığı -Messi'nin üçlünün merkezinde oynayıp santrforsuz yapı sunmasına atfen- veya sağ bölgede kanat oyuncusu gibi davrandığı, hatta sadece 9 numara değil, en iyi sol bekler gibi hamlelerde bulunduğu bir düzen, 21. yüzyılın total futbolu, daha iyi bir versiyon. Merkez savunmacıları, hücuma birçok orta saha oyuncusundan daha iyi top taşıyabiliyor, ekstra kısa orta saha oyuncuları, aşırı teknikleriyle, birlikte kusursuzluk yaratabiliyor, forvetleri 7, 9, 11 numara gibi davranabiliyor ve ayrıca savunmanın ilk hattını oluşturuyorlar, çünkü kaybedilen topları kazanmak için o an bunu yapmaları gerektiğini görüyorlar.
Futbol oyununda devrimdir bu ve futbol tarihinde devrimler çok fazla değildir.
İlk Rüya Takım -Cruyff dönemi- ve sonrasındaki Rijkaard döneminden bir adım ilerisi. Sacchi'nin Milan'ı da bir adım öteye gitmişti ancak Guardiola'nın liderliğindeki Barça daha çok ilerledi. Ve ısrar etmem gerekiyor, kupalardan, şampiyonluklardan konuşmuyorum. Sadece yaşanan anları referans gösteriyorum, pek çok muhteşem rastlantıyı -teknik adamlar, oyuncular, cesur düşünceler ve oyun tarzı- barındıran.
Guardiola tarafından olası kılınan ve La Roja'nın -İspanya- da bundan yararlandığı -1 Dünya Kupası, 1 Avrupa Şampiyonluğu- devrim, pek çok unsurun bir araya gelmesiyle ortaya çıktı. Müthiş bir takım ruhu, yeryüzünün en iyi oyuncularının varoluşu, hücum düşünen cesur bir teknik direktör ve taktiksel olarak becerikli bir grup oyuncu. Bu takım gibi oynayabileceğine inanan varsa, yanlış söylemeyebilir ama en azından bunu yapmalarını bekleyebiliriz onlardan."
13 Mayıs 2011
A. Eren Loğoğlu
1 yorum:
Messi'nin Arjantin'de düzenlenecek Copa America sonrası uzun bir tatile ihtiyacı var. Ligin başını kaçırsa dahi bu tatil onun hakkı.
Yorum Gönder