20 Mayıs 2011

III. Fatih Terim Dönemi



Gelişinin emareleri ortaya çıktığından dün değinmiştim biraz konuya;

http://erenlogoglu.blogspot.com/2011/05/futbol-akl.html

Devamını da getirelim.

Başkan Ünal Aysal 19.05.2011 tarihinde saat 19.05 itibariyle Terim Galatasaray'ın yeni teknik direktörüdür dedi televizyon ekranlarından. Ve söylemini de özellikle 20.45 sekansına denk getirdi, detay açısından güzeldi. Seçimde 1905 oy alıp başkanlığı garantilemesi de bir başka sayı büyüsüydü. Burdan girmişken, Terim'in ilk geldiği 1996 - 1997 sezonunun öncesinde şampiyonluğa oynayan iki takım Fenerbahçe ve Trabzonspor'du, kazanan sarı lacivertliler olmuştu ve son golü atan Aykut, teknik direktör de Şenol Güneş idi. Zaman makinasıyla 15 sene geriye gidiyoruz gibi.

Öncelikle biraz başkan hakkında izlenimleri yazayım. Bir kere çok kısa ve net ifadeleri, futboldan anlamadığını ve bu işi bilenlere bıracakağını belirtmesi de etkileyici. Kurumsallaşmayı çok önemsiyor ve Terim'i de sanırım bu yapıyla ikna etmeyi başarmış. Çim sahaya kadar futbolu bir kurul yönetecek -Öztürk, Dürüst- ve çim sahada takımın başında Terim olacak. Yani Fatih hoca sadece teknik taktik işler ve antrenmanla ilgilenecek. Geriye kalan transfer, organizasyon, destek, lojistik gibi kavramları kurul kararlarıyla sonuçlandırılacak. Aysal ve Terim de kurulda yer alacak. Bülent Tulun başkanın futbol danışmanı, muhtemelen bu kurulda olmayıp rapor sunacak, Abdürrahim Albayrak da futbolcu yönetimiyle ilgilenecek sanırım, Terim burdan da elini eteğini çekiyor, sopalı adam değil artık başkanın tabiriyle. Sportif A.Ş.'nin başında Thomas Kurth gibi bir profesyonel getirilecek. Peter Kenyon başkanın yurtdışı işlerinde danışmanlık yapacak.

Yapı aşağı yukarı bu şekilde, başlangıç olarak hiç fena durmuyor ancak işleyişini, çekişme ve çakışmaları, kriz anlarını görmek gerekir yargı oluşturmak için. Terim'in adaptasyonu meselesi çözüme kavuşur kısa zaman sonra.

Bunun dışında Aysal'ın ekonomik yönden kulübü Ekim ayına kadar 100 küsür milyon Euro'luk bir borçtan kurtarması gerektiğini ve bunu banka kredileriyle çözeceğini ifade etti, cebinden para harcamak yerine, bu da önemliydi.

Centilmenliği, Galatasaray kültürüne yaptığı atıflar da dikkat çekiciydi.

Fatih Terim'e dönersem;

2008 Avrupa Şampiyonasıyla gösterdiği görece başarıyı, 2010 Dünya Kupası elemelerinde tekrarlayamayıp köşesine çekilmişti yeniden. Hatası Türkiye'yi yeni bir format ile tanıştırmamasıydı, özellikle Almanya'daki genç oyuncularla.

Bu son şansı, teknik direktörlük yapmak istediği ve hırsını koruduğu söyleniyor. Yanlışlarından arınabilirse, kendisinden beklentilerin düştüğü bir ortamda ve kurumsallaşmanın etkisiyle başarılı olma olasılığı var. Takımın başında birkaç sene kalıp, kısacası durumu düzeltip üst yapıya çıkacakmış gibi bir hava da esebilir bir süre sonra.

Fatih Terim, Galatasaray Spor Kulübü tarihinin en başarılı teknik direktörüdür futbol branşında. Toplamda 12 kupayı müzeye sırtında taşımıştır. 4 sene üst üste lig şampiyonluğu gibi hayal kurması bile zor olan bir işin altına imzasını atmıştır. UEFA Kupası'nı getirmiştir bu ülkeye, üstelik de turnuvanın zorluk derecesinin en yüksek olduğu dönemlerden birinde. 2000 senesinin 4 yarı finalistinden üçü -Arsenal, Leeds ve Galatasaray- ertesi sene ŞL'nde çeyrek final oynama başarısı göstermiştir.

Galatasaray'a gelmiş en iyi teknik direktör sıfatını da ona verebilir miyiz, bu tartışılır. Lucescu ve Rijkaard önce sayılabilir ancak onların da Galatasaray'a ne kazandırdıkları bizim için elbette daha sahicidir.

Rijkaard'ın 1 ŞL kupası ve 2 La Liga şampiyonluğu vardı ancak onu hesaba katmamak gölge etmemesi açısından daha doğru. Türkiye'de hiçbir varlık gösteremedi çünkü.

Lucescu'ysa 2 yıl zarfında 1 Süper Kupa, 1 ŞL Çeyrek Finali ve 1 lig şampiyonluğu kazandırdı Galatasaray'a. Ayrılmak zorunda kalıp Beşiktaş'a geçti ve yine lig şampiyonu oldu takımı, toplamda 2 yıl üst üste şampiyon apoletini diktirdi ceketine. ŞL gruplarından üç defa çıkmayı başardı, Terim bunu hiç beceremedi, dikkate değer bir nüans. Ali Sami Yen'de 16 maç üst üste kaybetmedi Avrupa kupalarında, aslında sadece ŞL'nde. Ligde de 17 maçta 17 galibiyet çıkardı iç sahada, seri uzmanıydı. Abartılı bir yorum olduğunu kabul etmekle birlikte, haksızlıklar olmasa Türkiye'de 4 sene üst üste şampiyonluk görebilirdi. Beşiktaş'ı UEFA Kupası'nda Çeyrek Final'e taşıdı ayrıca.

Ukrayna'da 5 lig şampiyonluğu yaşadı. UEFa Kupası ve ŞL'nde Çeyrek Final son 2 yılda başardıkları. Tablo şöyle;

2000 - 2001 Süper Kupa, ŞL Çeyrek Final, ligde 2.
2001 - 2002 ŞL 2. gruplar, lig şampiyonluğu
2002 - 2003 UEFA Kupası Çeyrek Final, lig şampiyonluğu
2003 - 2004 - (17. hafta sonunda yenilgisiz 43 puanda iken meşhur Samsun maçıyla başlayan düşüş)
2004 - 2005 lig şampiyonluğu
2005 - 2006 lig şampiyonluğu
2006 - 2007 ligde 2.
2007 - 2008 lig şampiyonluğu
2008 - 2009 UEFA Kupası, ligde 2.
2009 - 2010 lig şampiyonluğu
2010 - 2011 ŞL Çeyrek Final, lig şampiyonluğu

11 yılda 7 lig şampiyonluğu ve 3 ikincilik, 2 Avrupa Kupası ve 3 Çeyrek Final, sürekli gruplara yükselen takımı yaratmak aynı zamanda, süreklilik ve gelişimini sürdürme, başarılarında hep bir devamlılık olması.

Terim'inse 96 Avrupa Şampiyonası'na Türkiye'yi götürme, 2008 Avrupa Şampiyonası'nda Yarı Final gibi ekstra bir kariyeri var. AC Milan tarafından tercih edilmesi ve bence Fiorentina'da görece başarılı olması da hanesine yazılır.

2002 - 2003 sezonu Lucescu ve Terim'in yollarının biraz hüzünlü bir şekilde kesişmesiydi. Yine abartılı olmakla birlikte, 2 derbiyi de kaybederek şampiyonluğu vermişti Terim ancak haksızlıklar olmasa 5. şampiyonluğuna uzanabilirdi de. Adanaspor maçında diğer taraftaki yardımcı hakemin bayrağı hala zihinlerde.

1992 - 2000 arasını sürekli yükselerek geçiren Terim, sonraki on yıl düşüşler yaşadı. Lucescu'ysa tam tersi 2000'den sonra yükselişe geçti. Buradaki fark biraz da futbolun gelişimine ayak uydurmakla ilgili.

Türkiye'ye tandem, dörtlü çizgi savunma ya da markaj yerine alan savunması modelini 90'larda Parreira getirmişti 1994 Dünya Kupası'nı kazanan Brezilya'dan uyarlayarak. Uche & Högh merkez savunma ve önlerinde Kemalettin şeklinde.

Bu uygulamayı, Derwall'den bu yana süregelen Alman ekolüyle donatılmış Galatasaray'a taşıyarak modern futbolun gereğini yerine getiren Fatih Terim'di. Medya devrimi anlamakta güçlük çekti. Terim'in getirdiği en verimli yenilik de ön alanda baskı yapıp topu çabuk kazanan bir takım yaratmasıydı, Avrupa hiç böyle bir futbola tanıklık etmemişti.

2000 Avrupa Şampiyonası'nda Çeyrek Final, 2002 Dünya Kupası üçüncülüklerinin de mimarıydı elbette.

Lucescu, devrimciden çok iyi bir yöneticiydi, taktisyendi, bu yüzden gruplarda başarılıydı. Galatasaray, Beşiktaş kontrol, Shakhtar hücum futbolu oynuyordu, değişkenlik gösterebiliyordu.

2002 Dünya Kupası kazananı Brezilya'nın üçlü alan savunması -ki 1994'le tarihe gömdükleri libero sistemine markaj yerine alan boyutunu katarak- modelini Beşiktaş'a getirmesi ve daha da ilginç olanı, bu denemeyi Galatasaray'ın başındayken bir hazırlık turnuvasında Bayern Münih'e karşı gerçekleştirmesiydi.

Terim'se, bu ülkeyi futbol alanında Avrupa seviyesine taşıyan adamdı, bu yüzden yeri ayrıdır ve pek çok veriden bağımsız değerlendirilmelidir. Elbette Galatasaray için de bambaşka bir

Ünal Aysal'ın transfer açıklamaları da oldu.

Elmander'i söyledi, ardından söylemek "çok sakıncalı" tanımıyla Selçuk'u işaret etti ve en son bir orta saha -Kallström- ve çok süpriz bir kaleci gelebilir haftaya dedi. Süprizden kastının dünya çapında biri olduğu anlaşılıyordu. Buffon, Julio Cesar, Frey gibi yaşı ayrılmaya uygun biri olabilir. Muhtemelen Frey. "Çok iyi isimler" tanımlamasından Drogba da çıkarılabilir.

Elmander ve Selçuk için bonservis ödenmeyecek, yine bu yöntem tercih öncelikli.

Bence Baros + Elmander dönüşümlü olacak, Nonda zamanı gibi. Sakatlık, ceza ve rotasyon hallerinde birbirlerinin yerini alacaklar.

Stancu ne olur bu durumda, muamma. Bunun yanında Pino'nun da ne olacağı belli değil. Bence ikisine de yeterince şans verilmedi, ortam çok sağlıksızdı bir oyuncunun patlama yapması için. En azından Stancu'nun +2 kontenjanından kalmasında yarar olabilir.

Kallström gelirse Culio ne yapılır, ikisi de sol iç.

Arda kalır + Selçuk olacak, etti 2, Sabri'yi de say oldu mu 3, Servet'i de koyacağız mecburen, al sana 4 yerli diyeceklerdir. H Balta kalır da onbir oynar mı şüpheliyim.

4 - 3 - 3

Frey, Sabri, Servet, Yabancı / Yerli Stoper, Yabancı / Yerli Sol Bek, Selçuk, Yabancı / Yerli Sağ İç, Kallström, Yabancı / Yerli Sağ Açık, Arda, Baros (Elmander)

4 - 2 - 3 - 1

Frey, Sabri, Servet, Yabancı / Yerli Stoper, Yabancı / Yerli Sol Bek, Selçuk, Kallström, Yabancı / Yerli Sağ Açık, Arda, Yabancı / Yerli Sol Açık, Baros (Elmander)

Frey, Sabri, Servet, Yabancı / Yerli Stoper, Yabancı / Yerli Sol Bek, Selçuk, Kallström, Yabancı / Yerli Sağ Açık, Yabancı / Yerli Forvet Arkası, Arda, Baros (Elmander)

4 pozisyondan birini yerli seçecekler onbir için. Asıl önemlisi alternatifi iyi bir yabancı da düşünülmesi, sol bek bulurken + kontenjanından bir de yabancı sol bek akılcı olabilir. Uzun süreli sakatlıklar da takım omurgasını bir şekilde dengelemek çok önemli, diğer türlü zayıf bölgelerden ritmi bulamıyoruz. Yerli Sağ İç Yekta veya Yerli Sağ Açık C Kazım tercihlerini de görebiliriz veya Baros'un konumunda Drogba.

"Hatalarımdan ders aldım" demiş sanırım Adanalı.

Hayırlı uğurlu olsun, umut ve heyecan yeniden bünyelerde, artık yeni ve güzel günlere uyanma zamanı, yuvana hoşgeldin Fatih Hoca, hiç ayrılma bizden.

***

Hamit de Real Madrid'de

Yine Mourinho tercihi, 28 yaşında takımında yedek olan bir oyuncuyu Real Madrid'in alması enteresan. Geçtiğimiz sezon ŞL Finali'nde oynamıştı Inter'e karşı, ordan da not etmiş olabilir. Paralar suyunu çekti belki de, Hamit bonservissiz, Nuri 12 milyon, Mesut 15 milyon Euro'ydu.

Sanırım o bölgede alternatif olarak düşünüldü, ayrıca sağ bek de oynayabiliyor. Tam tahmin ettiğim gibi, özel biri orta sahayı komple Alman yapacak nerdeyse, Bastian'ı alamıyor sadece. Sneijder ve Fabregas'ı da takımları vermiyor yine. Lampard yaşlandı, Gerrard Liverpool'dan koparılamıyor. Mecburen alternatif üretmek zorunda, dikine çok hızlı topu aktarmak ve kontratak için.

Son ihtimal Mourinho Barça'yı nasıl alt ederim diye diye balatayı sıyırdı, takımın seviyesini düşürüyor.

Biraz da eğlenelim;

Real Madrid Türk oyuncu sayısında Fenerbahçe'ye yaklaştı.

Ayrıca Real Madrid'in Türk oyuncu sayısı, İspanyol sayısına yaklaştı, en azından as kadroda, bilinen oyuncularda. Kaleci -Volkan- sağ bek -Gökhan- ve Barça maçlarında sürekli hakem, rakip oyuncularla didişen orta saha -Emre- İspanyol, pardon Türk, pardon İspanyol. Karıştırdım iyi mi! Casillas, Ramos, Alonso'ydu doğru! Türkler de hafiften Güney Amerika kolonisi kurmaya başlarlar.

***

N'aptın Lars Von Trier baba, az mı ağlandı "Dancer In The Dark" filminde, umarım bir anlık, lafın gelişi söylenmiştir, zaten toparlayamadım diyerek saçmaladığını da belirtmiş o esnada. Brecht'ten esinlenirdin hani, Dogville ve Breaking The Waves hatrı var, biraz susalım ve yanlış anlaşıldığına inanalım;

http://www.ntvmsnbc.com/id/25214766/

***

Pirlo boşta, sözleşmesi sona eriyor ve ayrılma niyetinde.

Albertini'nin son demlerinde Barça'ya gitmesini hatırlatıyor, belki gelir tarihin en iyi takımına, Mascherano'yu savunmaya almışken, sevimsiz Sergio'dan süre çalar. Demetrio hiç oynayamamıştı, çok yaşlıydı sanırım transfer edildiğinde. Pirlo daha 31 - 32, Xavi'yle aynı.

***

İlkay Dortmund'a Nuri yerine, Mehmet Ekici Bremen'e Mesut yerine transfer edilmişler bile.

Ömer Toprak Leverkusen'e, Tunay Torun Berlin'e yol almış.

Hamit ve Nuri Madrid'de, liste daralıyor.

***

Son çeyrek 4.28'e kadar 73 - 73 ve King James sahneye çıkar. 9 sayı -tamamı şut- 3 ribaund 1 top çalma ile maçı kazandırır. Jordan'ın gölgesi gibiydi. Seri 1 - 1 ve Florida'ya taşınıyor, Chicago'nun işi zorlaştı.

20 Mayıs 2011

A. Eren Loğoğlu

4 yorum:

M.Cagdas dedi ki...

Benim de dusuncem Fatih Terim'in su kaos ortaminda gelip en azindan buyuk bir basari yakalayamasa bile takimi duzluge cikarip sonra belki Rijkaard tipinde bir hocaya kulubeyi birakmasi ve futbolu yoneten kisi pozisyonuna gecmesi. Zira su ortamda cok kariyerli bir hoca bile gelse Rijkaard, Schuster, Del Bosque ve niceleri ile ayni kaderi paylasacak.

Ayrica Stancu ve Pino'nun iyi bir takimda cok iyi isler yapabilecegini dusunuyorum, senin de dedigin gibi su ortamda Messi olsaydi silinip giderdi. Kim iyiydi ki bu sezon bu adamlarin kotu olduguna karar verebilelim.

Adsız dedi ki...

"Terim'in getirdiği en verimli yenilik de ön alanda baskı yapıp topu çabuk kazanan bir takım yaratmasıydı, Avrupa hiç böyle bir futbola tanıklık etmemişti." cümlenizi tam anlayamadım. Avrupa hiçbir Türk takımının böyle bir futbol oynadığına tanıklık etmemişti mi demek isitiyorsunuz, yoksa Avrupa hiç böyle bir futbola tanıklık etmemişti demek mi? İkincisiyse kastettiğiniz, çok iddialı bir tespit değil mi bu?

Burak Beşinci dedi ki...

Hoca'nın Takımı iyi kurgulaması şart bu sefer.Benim olmazı oldururum diye girerse işe yine hüsran yaşarız.

Selçuk-Kallström ikilisi de gelse,hatta Pirlo-Kallström ikilisi de oynasa sorun devam edecek.Birinci bölge kenarları olan beklerden toplar ikinci bölgelere taşınamadığı sürece;

D.Alves'in gerektiğinde driplinglerle ve kaliteli paslarla,topu Xavi'ye aktartıp hucuma katılması.Bunun en bilinen örneğidir.D.Alves Barca'nın standartlarında bir bek tabi.Gönül ister ki bizde kendi standartlarımızda(şu anki değil tabi)bekler bulalım.

'Taç bile atamıyoruz diyoruz' İşte taç bile atamamızın sebebi de beklerin futbol aklının olmaması. Ama bir türlü görülmek istenmiyor sanılıyor ki taç atarken akıl denilen kapasite kullanılmıyor da kıç kullanılıyor.

nusret dedi ki...

Galatasaray'da 11 sezon futbolcu,6 sezon teknik direktör olarak görev yapmış olan Terim,2004'te ayrılırken "Galatasaray'daki teknik direktörlük ceketimi astım." diyerek "Galatasaraylı Fatih Terim"e yakışmayacak bir söz vermişti.Çünkü,Türkiye Futbol Tarihi'nin en başarılı teknik direktörü olarak taraftarı olduğu kulübün kendisine ihtiyaç duyabileceğini öngörmeliydi.Ve,bu sözüyle de biz Galatasaraylıları üzmemeliydi."Ben,ders almam.Ders veririm." diyen "İmparator" 2004'te söylediği söz karşısında Galatasaray tarafından teknik direktör yapılarak,Galatasaray'dan okkalı bir ders almıştır.

2010-11 sezonunun 8.haftası sonrası Rijkaard'ın ardından teknik direktör olarak gelmeyen "İmparator" şimdilerde "Söz konusu Galatasaray ise gerisi teferruattır." diyor.Peki,yaklaşık 7 ay önce öyle değil miydi? Demek ki,değilmiş ! "İmparator" istediği zaman gerisi teferruat olur !

Hoşgeldin ! Şimdi,yeni şeyler söyleyelim.Olması gerekli olumsuz eleştirilerin yanı sıra.

Ortak paydamız,aslolan değerimiz olan Galatasaray,Terim'le olması gerektiği yere,yani zirveye çıkar umarım.

Haydi,Fatih Terim Hocam.Biz hazırız.