21 Eylül 2014

BEN NERDE YANLIŞ YAPTIM!

E harfini yazmayarak yapmadığım kesin, editörlük var ya serde.

Süper Kupayı Fenerbahçe'ye kaybeden evinde Eskişehir'i yenemeyen deplasmanda lige yeni yükselmiş Balıkesir'e futbolu bırakması gereken iki santrfordan yediği gollerle yenilen ve TT Arena'da Anderlecht'e yenilmekten son anda kurtulan Galatasaray'ın yanlış yaptığı ortada.

Köşe taşlarına, kırılma anlarına bakıyoruz;


DEĞİŞEN TEKNİK DİREKTÖRLER
Fatih Terim ile Ekim ayına girilmek üzereyken yolların ayrılmasından sonra riski en aza indirecek yerli teknik direktör -benim o zamanki önerim Şenol Güneş idi veya Mustafa Denizli olurdu- tercihi yerine takımı tanıma sürecinin üç sene üst üste şampiyonluk trenini kaçıracağını bile bile Mancini ile anlaşıldı. Çünkü Ünal Aysal'ın Terim sonrası eleştirilmesinin de önüne geçebilecek büyüklükte bir kariyere sahipti. Ve İtalyan'dı. Galatasaray'ın da ŞL'de grupta ekarte etmesi gereken takım da Juventus. Mucizevi bir maçın ardından (ve ilk maçtaki stratejiyle birlikte) takımı son 16 arasına yazdırdı Mancini ve bir de 9 senenin ardından Türkiye Kupası kazandırdı. Devre arası yaptırdığı €20m transfer harekatı ağır bir fiyaskoyla sonuçlandı ve belki bu sebeple takım kimyasının bozulmasıyla kaçan şampiyonluk tarihin değişmesine ön ayak oldu. Aziz Yıldırım kaldı. Fenerbahçe güçlendi. Aysal'ın manevra alanı da giderek daraldı. Operasyonun yetersiz olduğunun farkına varan ve bütçeli takımlar çalıştırmasıyla nam yapmış Mancini muhtemelen yüksek bonservis bedelli oyuncular istemesiyle görevinde kalamadı. Bu sefer Galatasaray'ın teknik direktör aramak için bolca zamanı vardı ve kararı İtalya'yı 2012'de Avrupa Şampiyonası'nda finale çıkartmış ve İtalyanlara alışılagelmişin dışında top oynatan Prandelli oldu. (Her iki TD'nin de TR'ye ayak uyduramamasının sebebi biraz da futbola tipik İtalyan gibi bakmamalarından) Fiorentina'ya seviye atlatmak dışında kulup başarısı ve herhangi bir kupası-şampiyonluğu olmayan Prandelli'nin haliyle yaz boyunca pek gıkı çıkmadı. Transfer son günü Napoli'den Pandev-Dzemaili isimleriyle de kulubün bakış açısı ve politika olarak Mancini'nin taleplerini karşılayamadığını da gördük. Kutsal topraklara gelmesine ramak kalmışken vazgeçen Lucescu Galatasaray'ın kaderiyle oynadı da denebilir.


TUTMAYAN TRANSFERLER
Selçuk-Burak-Alper Potuk-Olcan Adın-Tarık Çamdal. Buradan bakınca sorun yok. Pardon arada kaçan Potuk var. Mafyanın Fenerbahçe'ye verdiği ve orada da oynamıyor. Gerçi bu Galatasaray'da nasıl oynayabileceğine referans olmaz. Aslında Terim'in gelmesinden sonra her sene iç piyasadan alınması gereken yükselen yerli oyuncuyu mutlaka bünyeye kattık. Bence atladığımız tek isim Onur Kıvrak, o da elbette Muslera'dan iyi olduğu için değil -bu mümkün de gözükmüyor- yabancı kontenjanında bir boşluk açması ve diğer pozisyonları geliştirme şansını size vadediyor. Bir kaleci sonucu etkiler ama oyunu etkilemez. (Formasyon-kaymalarda yok görevi) Pozitif futbol için başka-merkez pozisyonları düzeltmen gerekir esas. Ve Onur Galatasaray'da olması gereken yabancı oyuncu kalite seviyesine en yakın yerlilerden biri. Tıpkı Gökhan Inler, Hakan Çalhanoğlu, Ömer Toprak gibi. Ancak bu isimler artık çok pahalı, €10m üzeri. Onur ise geçen sene 5-7,5 aralığında alınabilirdi. Galatasaray yerli kalitesini artıramadığı için Veysel-Yasin gibi isimlere de yöneldi. Ama asıl hüsran hiç beklenmeyen yerden yabancılardan geldi. Riera-Amrabat yüksek maaş-bonservis altında ezilse bile ciddi anlamda katkı verirken anlamsız şekilde gönderildiler. Stoper olmanın ilk kuralı çalım yememek iken bundan yoksun Chedjou ile ilk sezonundaki performansıyla Ujfalusi kadar olmasa da iyi işler çıkaran Dany upgrade edilemedi. Top tekniği yüksek Chedjou'dan pozisyon bilgisi yüksek olmamasına rağmen sağ bek veya defansif orta saha olurdu, o bile denenmedi. Dağınık görüntüsü, konsantrasyon problemi, karşıladığı topların rakibe gitmesi, pozisyon süzme yetisini zayıflığı ve rakibi karşılama eksikliği gibi pek çok sebepten ciddi zararlar verdi takıma geldiği günden bu yana. Aynı topu Dany de oynardı. Oysa suyun öte yakasında Bruno Alves bir stoper nasıl olur dersi verdi her hafta. Geçilmedi. Kaleye giden şutlara siper oldu. Yerini kaybetmedi. Arkayı süpürdü. Kritik anlarda hep ceza sahasında topa müdahale etti. Topu bir mıknatıs gibi çekti. Biz böyle bir oyuncu bulamadığımız gibi belki biraz da parasal sebeplerden ötürü Chedjou'nun yerine birisini de alamadık bu yaz. Büyük sorunumuz Chedjou'da da kalmadı. Fatih Terim'in önce 4-4-2 sonra 4-3-1-2 ile başarı yakaladığı iki sezonun ardından gelen yoğun eleştirilerle oluşan ortak akıl sonucu dripling yapan sol bek eksiği üzerine gidildi. Gerçekten kanatsız ve merkezin ön planda olduğu bir sistemde Cafu-R. Carlos türü iki bek ile ancak oyunu rakip yarı alana yıkmak mümkündü. Bugün Fenerbahçe hala Gökhan-Caner ikilisini önde tutarken arkayı Topal-Emre ve hatta Meireles ile kollayabiliyor ve oyunu kenarlara yayıp sıkıştırmayınca daha rahat baskı kurarak pozisyon üretiyor. Aynı şekilde top kazanımını da önde sağlayıp Sow-Emenike ve özellikle Kuyt ile ani ataklarla savunmanın eksik yakalanmasını cezalandırabiliyor. Galatasaray gitti Telles'i aldı. Riera'yı bıraktı. Ve hataydı. İdare ederdi ve sezon sonu market araştırması daha iyi yapılabilirdi. Alex Telles, Guiza'nın İspanya Ligi'nde tek sezonluk bıraktığı gibi bir iz yaratmış olsa gerek Brezilya'da. Zaten 21 yaşında o performansla Avrupa'nın yolunu tuttu ama görüyoruz ki bunun devamlılığı yokmuş. Belki de gelişimini birkaç sene daha izlemek gerekti, emin olma adına. Filipe Luis'in €20m ettiği piyasada €7m gibi bir paraya mükemmel ve hazır-pişmesi gerekmeyen sol bekler bulunabilirdi. Telles'in şu an geldiği nokta 5+3 yabancı kontenjanı olmasına rağmen ilk 18'e dahi giremeyen bir oyuncu. Ve kulübedeki koltuğunu kaptırdığı isim Hakan Balta. Gülünç. Az önce bahsettiğim sebeplerden Galatasaray ısrarla kanat oyuncusu istedi ve bence bu isteğin kendisi sorunluydu. Çünkü Sneijder-Drogba-Burak üçlüsünü en verimli şekilde 4-3-1-2 ile oynatmaktan başka yol yokken göz göre yedek kalabileceği belli olan 18 yaşındaki Bruma'ya €12m ödendi. GS tarihinin en pahalı ikinci transferi. 1-Jardel. Beklenti doğal olarak arttı. Ki bu yaşta bu paralar ödenen oyuncular listesini açın bakın zaten Cristiano Ronaldo falan görürsünüz. Premier Lig'de M. United'da CR7 olursunuz, oranın gelişim koşullarıyla burayı bir tutmayın. Oranın rekabet düzeyi, antrenman sahaları, çimleri, rakipleri, hakemleri, yabancı kontenjanları, taraftarları, futbol kültürleri farklı. Türkiye'de oyuncu gelişmez derken birçok parametreyi katıyorum denkleme ve geçmişe gidince çok da örnek göremiyorum. Bruma biraz da bu yüzden tutmazdı zaten. Chelsea'ye gitse bambaşka bir fizik-kondisyon-vücut-denge seviyesi yakalardı, bilemeyiz ama onu burada, buranın mentalitesinde yakalayamacağını bilebiliriz. Çünkü biz buralıyız, buradaki insanlarla yaşıyoruz. Neyse. Bu denli yatırım yapılan bir oyuncuyu ligde kullanamadık ve kupada oynatmak zorunda kalıp sakatladık. Wing-back mevzusuna girmiyorum Mancini'nin. Skandal tercihti. Seyredilen maçların tamamında görülen Bruma'nın karar mekanizmasının ve son vuruşunun yetersiz olduğu görüldü ve  world-class veya başka ifadeyle elit bir oyuncu olamayacağına işaretti bunlar. Hızlı, seri, çalım atabilen ama kafasını kullanamayan -bu gelişmez- bir yıldız adayı vardı elimizde. 20 maça çıktı neredeyse ve 1 gol atabildi. Yani 4-3-3 veya 4-2-3-1 kenarında değil ancak eski usül 4-4-2'lerde çizgi kanat olabilecek ya da secondary striker denilen bir görevde kontratak kovalayacak bir oyuncudan öteye gitmeyecekti. Sınırları vardı Bruma'nın. Bir Ribery değildi. Ribery de burada kalsa o seviyeye gelemezdi muhtemelen. Salih'lere, Ontivero'lara Endoğan'lara hiç girmiyorum. Pandev-Dzemaili mi? Son gün transferi işte. Ya tutarsa. Dzemaili Meireles'in altında bi' topçu. Pandev de % 100 fit durmuyor.


FORMASYON SEÇİMİ
Tutmayan transferler çok da tutan formasyon az mı? Galatasaray geçen sezon bittiğinde bir karar verdi transfer politikası izlerken. Tek forvetim Burak Yılmaz olacak. Drogba gitti. Sonuçta Burak gol kralıydı ve ona güvenildi. Ama tanı teşhiş ve tedavi burada da yanlıştı. Burak Trabzonspor'da topa sahip olma zorunluluğu bulunmayan, rahatlıkla topun arkasına geçen ve rakip savunmayı orta çizgiye çeken bir yapıda oynadı. Haliyle arkada geniş alanlar bulup koşularıyla golünü attı. Stoperlerin kucağında kalmadı, onlarla boğuşmadı. Gerektiğinde de ceza sahasında temiz vuruşunu yaptı. Oysa Galatasaray'ın asla böyle oynama lüksü yoktu. Islıklanırsınız topa 2 dk. dokunmayın. Büyük takımlarda böyledir, burası İngiltere değil. Akdeniz ülkesi. Real Madrid bile ıslıklanır Bernabeu'de topa bir süre sahip olmayınca. Öyle maç boyu arkaya çekilip yatamazsınız. O Mourinho'nun işi. Taşşağınız o kadar büyükse ancak ses çıkmaz fazla. Ki ona da çıktı da maçtan bir saat önce stada gelip -Bernabeu o saatte bomboş olur- tribüne hadi beni ıslıklasanıza diye şovunu yaptı. Neyse Galatasaray'ın önde basması gerekir, en az % 45 seviyesinde topa sahip olması. Oyunu hükmetmesi mümkünse, rakipten güçlüyse. Burak böyle bir takıma geldi. Ama şanslıydı bu zamana kadar. Önce Umut ile oynadı. Sonra Drogba ile. Hep çift forvetti. Ne zaman ki Mancini Burak'ı uzak forvet yapmaya çalıştı ve Prandelli önde tek kullanmak istedi, Burak'ın defoları tek tek ortaya çıkmaya başladı. Demba Ba'nın Olimpiyat'ta Arsenal'e karşı Beşiktaş'ı nasıl rakip yarı sahaya yerleştirdiğini gördünüz. Topu uzun attılar gerekirse veya kısa oynadılar. Tuttu, döndü, sağına soluna baktı ve topu aktarıp içeriye geçti. Burak bunu yapamaz ve bu Burak'tan beklenmez, onun meziyetleri başka. ŞL'de 8 gol atmaktan şu duruma geldiği düşünülünce zaten konunun derinlemesine irdelenmesi gerektiği gerçeği de ortaya çıkıyor. Burak ofsaytta kaldı, gereksiz faul yaptı. Bunlar hep onda olan ve kötüleştikçe belirginleşen davranış biçimleriydi. Göze batmıyordu çünkü Burak gol atıyordu. Çok gol atıyordu. Ve böyle bir katkıyı yerliden almak vazgeçilmez bir başarıydı 6+0+4 ve 5+3'te. Galatasaray Burak Yılmaz'a tek forvet olarak güvendi ve defolarını görmezden geldi ya veya göremedi ya bu da işte futbol aklının zaaflar içerdiğinin göstergesiydi. Doğru okunamadı mesele Mancini-Prandelli tarafında. Cenk Tosun-Muhammet Demir gibi bir back-up veya genç yabancı ya da Almeida gibi çift forvete döndürebilecek bir opsiyonun kovalanmaması Burak'a mahkumiyeti ve az pozisyon üreten kısır futbolu beraberinde getirdi. Galatasaray'ın geri dönülmez ve en büyük hatalarından biri de bu. Burak sürecini taktiksel olarak iyi yönetememek mental değil. Mental düşüş sahada kötü olmayla başlıyor. Burak'ın hali Selçuk'tan farklı çünkü. Selçuk'a ayrıca değineceğim. Formasyon seçimine tekrar dönecek olursak şampiyonlukla biten iki seneye gidelim. Önce Dört merkez orta sahalı 4-4-2. Engin-Emre Çolak. Önde Necati-Elmander. Sonra 4-3-1-2. Melo arkada önü Selçuk-Hamit. Sneijder tek merkezde dilerse sola kayıyor. En uçta Drogba-Burak. Galatasaray tutmuş oturttuğu iki sistemini de kusursuzlaştırmaya gitmedi. En garipsenmesi gereken buydu. 4-3-1-2'nin beklerini uçak moduna alabilseydi takım, Drogba'yı benzer profilde biriyle ve Hamit'i Alper Potuk ile değiştirebilseydi bugün başka şeyler konuşuyor olacaktık. Ama gel gör ki kanat da kanat ısrarıyla düzen bozuldu. Mancini her türlü formasyonu deneyip ortaya sabit bir model çıkaramadı. Prandelli daha ikinci maçtan olmayacağını görüp 4-2-3-1'den 4-3-3'e çevirdi takımı. Olmadı olmadı. Çünkü maya bozulmuştu bir kere. Galatasaray tekrar ŞL'de Çeyrek Final oynadığı dönemdeki düzenine dönebilir mi? Sanmıyorum. Burak-Umut veya Burak-Pandev tercihleri var elde. Ki bu hamle Bruma'yı kenara atar Amrabat modeli. Sneijder'i sola çekmenin orta yapması dışında efektif bir yanı yok. (Hele de gol atması gereken 4-3-3 kenarlarında ve Burak uçtayken) Dikkat edin Galatasaray bekleri çizgiye indirmek ve Wes'in topu çekip orta yapması dışında bir gol planı uygulamasına geçemiyor tıkandığından. Duvar pası, ara pası veya kaleyi yoklama bunlar istatistiksel olarak genellikle merkezde olur ve Sneijder daha önce bunları yapıyordu. Şu an o da eriyor. Tabii bu formasyonda Selçuk-Hamit görevindeki iki oyuncunu topu driplingle öne taşıması gerekir. Bunu da yapmamız zor görünüyor. Elde Dzemaili-Yekta var. Hücum yönü çok gelişimiş olan ancak savunmada inanılmaz hatalar yapan Eboue'nin çalımlarını ve Sabri'nin orta sahaya katabileceği dinamizmi de başka sebeplerden kaybettik. 0'a 0, elde var sıfır.


FORMU DÜŞEN YERLİ YILDIZLAR
Burak'ı açıkladığımı düşünüyorum. Yırtınıyor, çabalıyor ama bu yapıyla olmaz. Asıl formu düşen Selçuk İnan. Nerede başladı? Terim'in ayrılmasıyla ve Milli Takıma alınmamasıyla. Çok açık nadasa bıraktı kendini o sezon. Çünkü biliyordu o sezon başarısızlık halinde birileri suçlanacaksa o futbolcu değil ya hocayı değiştiren yönetim ya da yeni gelen hoca olacaktı. Yerli topçuların kafası böyle çalışır. Bir de şu var es geçilen. Mancini üçlü oynatıyor ve oyuncuların bazı durumlarda rakiplerin yayılımına vs. göre dörtlüye geçmesini istiyor falan. Bu o kadar zor ki yerli oyuncu için. Altyapı eğitimi zayıf, öğrenme güdüsü yetersiz. Yapamaz demiyorum, belki zamanla ama taktik bilgisi bu denli eksik yerli oyuncularla -Arda'nın 442'yi şu zamanda öğrendim lafı yani 442'de kanat nerede durur hangi durumda nasıl davranır görevi nedir pas patternlerini nasıl takip eder ne zaman ceza sahasına akar ne zaman çizgide kalır savunmaya ne zaman döner ne zaman önde kalıp kontratak başlatır vs.- bunu denemek çok büyük riskler içerir. Burak'tan kenar forvet olmasını istemek de buna benzer, olmaz. Zorlama. Dönelim tekrar Selçuk'a. Türkiye Ligi'nde Hakan Şükür dışında 4 sene üst üste iyi performans vermiş bir yerli yok. E haliyle Selçuk da kervana katıldı. Kaldı ki futbol profili Hakan'a benzemeyen bu orta saha oyuncusunun belirli bir yaştan sonra düşüşe geçeceğini öngörmek zor değildi. Bunu da tahmin edemedi Galatasaray. Hataydı. Hamburg'daki Tolgay gibi birini ona mutlaka back-up yapıp hatta böyle çok formsuz olduğu durumlarda rekabeti hatırlatıcı şekilde onun önüne yazarak gösterebildik. Şu an onu tehdit eden bir isim yok formasını almak için. Olmayacak da. Ne kadar profesyonel olup olmadığını bilmediğimiz ama çok zeki olduğunu rahatlıkla kestirebildiğimiz Selçuk'un yapamadığı her hareketten sonra duygusal tepkiler vermesi ve bunun artık Burak'a da yansımasını olağan karşılamak güç. Bu sezon toparlamasını bekliyordum ancak Melo'nun ikinci senesi gibi bunu görmek Kasım-Aralık zamanları bulacaktı NŞA'da. Koşullar giderek değişiyor ve Selçuk da kontrolü kaybediyor. Artık saha içinden çok dışıyla bir bağı var. Menajeri konuşuyor. Melo'ya sallıyor. Takım arkadaşı. Selçuk takım kaptanı, sesini çıkarmıyor. Islıklanıyor. Daha önce formasını çıkarıp tepki amaçlı yere atmışlığı var. Dedik ya akıllı topçu ama ayaklarına artık hükmedemiyor. Ve bu hüküm edememe süreci uzadıkça Selçuk da sinirleniyor. Paralel ilerliyor her şey. Galatasaray'ın Burak-Selçuk sorununu saha içi-dışı her anlamda çözmeden şampiyon olma şansı yok maalesef. Durumun koşulsuz destek vermekle sırt sıvazlamakla ve zamana bırakmakla olacacağını sananlar da feci yanılıyor.
   

KULÜBÜN KAOSU-KARŞI DÜZEN
Hocalar değişiyor, transferler geliyor gidiyor. YK'lar yerinde durmuyor. Futbol şubesi sürekli değişiyor, Florya değişiyor. Eylül-Ekim ayına Galatasaray iki senedir kaos içinde giriyor. Böyle bir ortamdan başarı çıkmasını beklemek hayalcilikten öteye gitmez. 3 Temmuz'dan beri camiada birlik yok. Şike örgütüne ses çıkarmayanlar hala mevcut. Melo iki maç ceza aldı ve 4 puan şimdiden çalındı, Galatasaray'ın cebinden. Demirören TFF başı, Gümüşdağ KB. Yabancı kuralı GS zarar gördükten ve beli büküldükten sonra bir nebze düzeltilmiş. AB yasası rafa kalkmış, SPK dur demiş. Terim karşıya geçmiş. Fani Aysal evi terk etmiş, Yolanthe beş kez yatak odasını değiştirmiş. Anladınız siz onu. Her koldan bir saldırı ve Galatasaray'ın kendi sorunlarından başını kaldırıp bunlarla uğraşacak mecali kalmamış. Sözü hükmünü yitirmiş. Ülkede bir kulaktan girip diğerinde çıkan ses moda olmuş, müzik listelerinde ilk sıraya yükselmiş. Koltuklara yapışılmış. Beyefendi öyle emretmiş. Ha şunu da ekleyeyim. Galatasaray'ı mevcut düzen içinde başarılı kılabilecek tek adam da Terim. Çünkü yanına geçtiği karşıdakileri tanıyor ve onlara onların diliyle galebe çalabiliyor geçmiş iki senede olduğu gibi. Ha bunu kaç Galatasaraylı ister, o da ayrı konu. Ben istemem. Kulüp öyle bir kaos ortamındaki iki maçtır GS'nin ilk 11'i maçtan 7 saat önce AMK Gazetesine sızıyor.7 saat önce. Tepkisizlik, tepkinin kendisi olmuş. İspanya'da bir dönem Barça-Madrid içinde büyük olay çıkaran bir konu bu. Çünkü size taktik seçimler hakkında bilgi verebilir ve bazı ekstra tedbirler alabilirsiniz. Elbette gazetecilik başarısı! (Bahadır Çokişler GS muhabiri) Ama Galatasaray'a da müthiş zararlı. Yakın zamanda Pandev-Dzemaili başkan ile çekilmiş imza fotosunun da aynı gazetede çıktığını biliyoruz. Art niyetli yapılan haberin haddi hesabı yok medyada. Huzur yok. Bu sene de bize mutluluk yok anlaşılan...

Yoruldum, sıkıldım, bunaldım. Uzatmayacağım. İşemem gerek...

Yanlış bizde. Yanlış çok. Yanlış tek tek ve her şeyin bir araya gelmiş hali. Yanlış içimizde.
Yanlış yapılır ama düzeltilebilir de. Bizimki üstüne merdiven çıkmak üzerine.

Başka Galatasaray kalmadı.

Kalmadı.

Tükeniyoruz...

4 yorum:

Unknown dedi ki...

Eren Amerikadan yazilarini zevkle takip ediyorum. Nacizane tavsiyem spor medyasina bir yerinden girip, kalici olarak yer almalisin. Bu kuraklikta senin gibi bilgili, dunyayi takip eden genc dimaglara cok ihtiyac var. Duzenin ideal olamdigini tahmin edebiliyorum. Umarim sebat edip zorlarsin. Biz de senin gibi gercek bir futbol yorumcusu kazaniriz. Sadece birkac twit mesajina mahrum kalmayiz.

Kafaya takma aksilikleri. Hayatin iniz cikislari olur. Su akar yatagini sen de spor medyasinda dogru adresini bulursun.
Esenlikler,
Altan

Adsız dedi ki...

Fatih terim'i yilmaz vural gibi gonderdik. Gidisine sevinenler oldu, dur diyen olmadi. Masanin en buyuk ayagi kirildiktan sonra sen masa ustundeki çataldan, bardaktan bahsetsen ne olur, masanin en buyuk ayagi kirilmis bir kere.

Burak, selcuk, yabanci sınırlaması, kadro planlamasi..bircok seyden bahsetmissin ve bircogi dogru. Ama bunların hepsi masanin uzerindeki kucuk detaylar. Burak masanin üzerindeki pecete. Sen masanin en buyuk ayagini kirdiktan sonra catal niye yere dustu diyemezsin. Masanin en buyuk ayağını kirmissin cunku.

Masanin en buyuk ayagini kirarsan selcuk da düşer, burak da. Biz masanin ayagini kirandan cok masadan dusenleri konusuyoruz.

Bu sene de fenerbahce'nin sampiyon olacagini dusunerek soyluyorum; Unal aysal galatasaray'in müstakbel iki (en az) sampiyonlugunun onune gecip rakip takimin muzesine iki kupa koymus ve toplamda 4 sampiyonluga direkt etki ederek bence galatasaray tarihi'nin en basarisiz baskani olmustur.

A. Eren Logoglu dedi ki...

Altan teşekkürler,

bu tür teşvik edici yorumlar güç veriyor.

FIRAT dedi ki...

Eren Bey selamlar,
Hep söylüyorum Twitter çıktı mertlik bozuldu...Biz blog yazanlar yazmaz olduk.Hayat daha hızlı tüketilir oldu her anlamda.Galatasaray'ın mevcut durumu da tabii ki keyif bırakmadığından iyi maç sonuda kötü maç sonuda yazmak içimden gelmez oldu.Ama siz yazın ki biz okuyalım.Analitik değerlendirmeleriniz,futbol bilginiz ile sizi okumak büyük keyif,elinize sağlık diyelim.
Sabah Twiter da yazdım.
''Bir insan Hamit Altıntop'un direkten dönen toplarını özler mi ya ?Takım eskiden en azından şut çekiyordu''
Güzel günler yakındır umarım.