10 Kasım 2008

Kadıköy Klasiği



Fazla söze gerek yok!

Bir Kadıköy klasiğidir dün gece de, tek farkı ilk golü Galatasaray'ın atması diğer bütün ana, yan roller ve senaryo aynı.

Ev sahibinin kaleyi bulan ilk 2 şutu kornerden ve 2.si golle sonuçlanıyor. Öyle bir korner golü ki bu, hem geliyorum diyor öncesinde, hem de amatör kümede bile yenmeyecek derecede komik, yerden, yumuşak ortaya ön direkte dokunuş şeklinde.

2. gol ise Galatasaray'ın neden Kadıköy'de kazanamadığının temel örneklerinden biri. Bu stadda daha önce de yenilgiler gören Emre Aşık, Ayhan, Ümit Karan, Sabri gibi oyuncular oyuna bir türlü konsantrasyon gösteremiyorlar. Dün gece buna Arda, Hakan Balta da eklendi. Kadıköy'deki son 3 maçta, kanımca Galatasaray'ın oyundan kopmayan tek Türk oyuncusu Servet Çetin'di. İlginç olan direnen tek oyuncunun bir dönem Kadıköy'de oynamasıydı.

2. gole geri dönelim. Ceza sahasına bile girmeden 2. golü buldu ev sahibi takım. Futbol şansı yine onların yanındaydı, uzaklaştırılmaya çalışılan top, kornere ya da kaleciye değil de direk içine gidiyor ve gol oluyor, maç da burada kopuyor.

30. dakikadan sonra Galatasaraylı oyuncular, özellikle 6 Türk oyuncusu, maçı kaybettiğini düşünüyor, mücadeleyi bırakıyor, hakemle ve tribünle diyaloga giriyor. Bütün bu olanlara 8 yıldır hiçbir Teknik Direktör de çözüm bulamıyor.

3. golü atan Roberto Carlos'un 2 yılda 2 frikik golü katkısı var, 2'si de Galatasaray'a karşı. Sezonun geri kalan bölümünde her vurduğu dağlara taşlara gidiyor. Golde büyük bir kaleci hatası da var, nice Kadıköy'deki kaleci hataları gibi.

Her maç yuhlanan Selçuk maçın en iyi adamı, sakatlıktan yeni kurtulan Deivid, 6 oyuncunun arasından vuruyor, direğe çarpıp yine filelere kavuşuyor top büyük bir özlemle, Emre biraz daha hazır olsa bir gol de o atacak, Guiza 65. dakikada kaçırmasa maç 6'ya, 7'ye gidecek.

Hakem faul yorumlarında maç psikolojik olarak bitene kadar ev sahibi takımın yanında, maç 3-1 olduktan sonra deplasman takımına çalışıyor. Lincoln'ün serbest vuruşunda önce direk vuruş veriyor, el işaretinden bunu anlıyoruz, sonra birden karar değiştirip endirekt vuruşa hükmediyor.

Gerçekten komedi. Futbolun, gözlemin, teknik, taktiğin, analizin dışında olmayacak ne varsa Kadıköy'de oluyor, ya top bir oyuncuya çarpıp kaleye giriyor, ya kaleci hata yapıyor, ya kornere vurulan top döne dolaşa ve direğin içine çarparak içeri giriyor, saçmasapan pozisyonlar golle sonuçlanıyor, ev sahibi ceza sahasına gelmeden 3-1 öne geçebiliyor, ikinci yarıları sürekli oyun soğutmalar, oyun soğuturken kontratağı unutmamalar, bunların tamamı her sene rutin bir şekilde Kadıköy'de oluyor ve Galatasaray kaybediyor. Futbol bu değil, olmamalı, bu kadar futbol dışı, mantık dışı unsurla, hiçbir taktiksel analizle açıklanamayacak bir maç bu. Zihinlerde kaybedilen bir maç.

Bunun yanında Galatasaray'ın bir sürü yanlışı oldu taktiksel açıdan. Bilal - Aghahowa, Fabregas - Adebayor & Walcott gibi bir hücum planı maçtan önce düşünülmeliydi. Bu tip oyunu, yani savunmanın arkasına sarkmayı en iyi yapabilecek oyuncu Baros, önce sağ açık bölgesinde siliniyor, Ümit'le değişiyor, orta bölgeden bir türlü pas alamıyor ve sonra da oyundan çıkarılıyor. Başka alternatif olmadığından dolayı Meira savunmanın önünde oynuyor ve performansının yükselişte olmadığını gözlemleyebiliyoruz. Daha önce de belirtmiştim, Meira'nın bu bölgede oynamasının ciddi sıkıntılar doğurduğunu da görmek gerekiyor bu maçtan sonra.

Saha dışı unsurlar var bir de. Yaratılan hava konusu ilk olarak.

Bir kere ezeli rekabetin adı Fenerbahçe - Galatasaray. Film afişinde adı daha üste yazılan başrol oyuncusu gibi ezeli rakibimiz. Bu minvalde Kadıköy'de oynanan derbiler daha önemli, öyle lanse ediliyor. Geçtiğimiz sezon Ali Sami Yen'de şampiyonluk maçı oynandı, ne bu kadar belgesel, anı programları oldu, ne de bilmem kaç saat canlı yayınlar. Medya'nın bu evrede üzerine düşen görevi arzulandığı gibi yerine getirdiğini görüyoruz. Daha çok okundukları, izlendikleri yalanını besleyen de bu kendi kurdukları düzen aslında. Onlar için bayram yaratıyorsun, onlar da karşılığını veriyorlar. Benim için bir şey oluşturmadın ki.

Aslantepe, Ali Sami Yen, çok farklı olmaz kanımca da, bizim Kadıköy'dekine benzer bir derbi havası oluşturabilmemiz çok zor. Etkenlerden biri olan medya konusunda zaafiyet var. Stada 55 bin kişi gelmesi, terör havası yaratılması -19 Mayıs 2007 yenildiğimiz maç- gibi unsurlar ana etkenler değil. 5 maç cezayı alıp susuyorsun.

Galatasaray'lı oyuncuların geriye dahi düşseler, dünyanın en saçma, amatör gollerini de yeseler, oyundan kopmamaları gerekiyor, Kadıköy'ü çözecek ilk şifre sanırım bu. Görüldü ki ilk golü atmak da çözüm değil.

Eğer Kadıköy yenilgilerine karşı bir psikolojik üstünlük sağlanacaksa, bunun yolu öncelikle Ali Sami Yen'deki maçlarda 3 ve daha üzeri gol atmaktan geçiyor, ikinci şifre de sanırım bu.

Kısa vadede, Türkiye Kupası olur, Lig maçı olur, bu kadro bozulmadan önce, yani teorik olarak favoriyken, birkaç defa Fenerbahçe'ye 3 ve üzeri gol atmak gerek, 3 bile az belki de, 4 ve üzeri. Dün gece 3 ile 4 gol yemek arasında bile psikolojik bir fark vardı aslında.

Bunu başardıktan sonra da medyayı kullanmak, gazete ekleri, canlı yayınlar, belki abartılı galibiyet sevinçleri, kutlama görüntüleri vs...

Aşırı motivasyondan uzak ama oyundan da kopmayan bir zihinle orada olmalıyız. 6 yabancı kuralı çıktığından beri Kadıköy'de 6 yabancıyla oynayamadık, eğer daha sakin bir yapı istiyorsak -diğer maçlarda 6 yabancının fazla olduğunu düşünsem de- Kadıköy'de elde bulunan bütün yabancı oyuncuları oynatmak da bir çözüm olabilir. Kupa havasının başka olmasının ve bizim takımda bir özgüven yaratmasının etkenliği dışında 5-1'lik zaferde 5 yabancılı bir kadronun da etkenliğinin dikkate alınması gerekir. Fenerbahçe bu yabancı imkanını sonuna kadar zorluyor ve bence oyunun gelişimine göre davranma açısından bu durum onlara büyük avantaj sağlıyor.

Maça dair tek güzellik, 2003 Miss Germany, 2007/2008 Top Model of Germany & the World, Alessandra Alores'ti.

10 Kasım 2008

A. Eren Loğoğlu

Hiç yorum yok: