23 Temmuz 2011

Zihinden Geçen Ne Varsa 7!



Bir önceki güncelleme bu şekildeydi zihnimde;

Son durum;

TBL'de 5 yabancı oyuncuyla sözleşme - Prince, Taurasi, Torrens, Charles ve sonradan katılacak olan Fowles.

TBL'de 12 kişilik kadroda 4 yabancı oyuncu - Fowles gelene kadar yukardaki dörtlü, Fowles geldiğinde muhtemelen Prince dışarda kalır. Rakibin pota altına göre de bir tercih yapılabilir.

TBL'de sahaya çıkan beş içinde 3 yabancı oyuncu - Taurasi, Torrens, Charles ilk tercih Fowles gelene kadar. O geldiğinde Taurasi / Prince, Torrens, Fowles / Charles şeklinde bir rotasyon.

Euroleague Women'da 2 kıta dışı oyuncu - Prince, Taurasi, Torrens, Fowles / Charles dörtlüsü aynı anda sahada yer alabiliyor. Prince Rusya, Torrens İspanya vatandaşı statüsünden yararlanıyor.

Maç kadrosunda bulunabilen 1 devşirme oyuncu - Melisa Can

Burada soru işareti kaç devşirme oyuncuyla sözleşme imzalanabileceği, buna dair bir argüman bulamadım yönetmeliklerde. Eğer tek oyuncu şartı yoksa Sophia Young da hala radarımızda kalabilir.

Yerliler: Işıl, Bahar, Tuğba, Şaziye, Nihan, Yasemen, Gülşah

Tamika Catchings gelemiyor gibi gözüküyor, yabancı kontenjanından ötürü. Yerli rotasyonuna da takviye yapılabilecek mi, o da merak konusu.
Fenerbahçe'nin bazı oyuncularla yollarını ayıracağı ve küçülmeye gideceği konuşuluyor.

Bence Birsel, Nevriye, Nevlin ve Penny Taylor için teklif götürülür mutlaka.

Yabancı kontenjanımız dolu şu an, nasıl bir çözüm bulunur buna kafa yormak şart.

Penny Taylor Phoenix Mercury'nin neredeyse her şeyi, Diana Taurasi'yi yıldız mertebesine çıkarıyor, Pippen & Jordan gibi bir görev dağılımı / uyum var aralarında.

Penny / Prince tercihi olabilir mi kararsızım, Prince de sürekli gelişen bir isim, geçtiğimiz sezon da final oynadı Euroleague'de, bu sezon All-Star seçildi. Bir de Alba Torrens var, ondan Penny için vazgeçmek ahmaklık olur.

Diğer üç oyuncu yerli zaten, bence Nevlin'i es geçmeyelim, en azından onu koparalım, "Pota'nın Perileri" gümüş madalyaya uzandıysa bunda en çok payı olan üçüncü isim herhalde oydu. Diğer iki isim de, bütün takımdan her noktada ayrılan Birsel ve Nevriye, özellikle Nevriye apayrı bir konumda kadın basketbolu için.

***

Felipe Melo 4 numarayı giyecek. Oğlunun adı Lineker, Katalan ordusunun neferiyim diyen. Gary Lineker'in BBC'ye verdiği söyleşi;

"Katalunya kimliği Barça taraftarları için çok önemlidir. Onlar bir kulüpten daha öte diyerek her şeyin, bastırılan Katalunya ve diğer bölgelerin, Franco rejimi boyunca acı çekmesine kadar gittiğini ifade ediyorlar, izin verilmeyen bir dönem, kendi dillerini konuşmalarına bile.

Bunu yapabildikleri ve birlikte olabildikleri tek yer Camp Nou'ydu. Pek çok yolla onların odak noktası Franco'nun Madrid'ine karşı olmak haline geliyordu. Real Madrid ile olan bu büyük rekabetin çıktığı yerde buydu, bir futbol maçından daha öteydi. Politik ve tarihsel bir anlam taşıyordu. Açıkçası zaman geçiyor ve hatıralar unutulup gidiyor ancak yaşananlar kalacak. Gizli bir eğilim hep olacak, neden bu büyük takımın diğerlerinden daha çok keyif verdiğiyle ilgili."


Bidon meselesine takılmayalım, bonservis / performans eksenli bir değerlendirme ancak kariyerinin düşüşte olduğu bir gerçek, son üç sezonda yaptığımız pek çok transfer gibi, diğer türlü bize gelmiyorlar zaten.

Beni en çok karamsarlığa iten Hollanda maçındaki tekmesiydi ve sanırım bunları sık sık yapıyor, izlemedim fazla.

Bir hayli yüksek bir para ödenecek, bu da işin başka boyutu.

Bir sezon kiralık düşünüldüğüne göre Selçuk & Melo ikilisiyle oynayacağız, lig için yeterli gözükse de, ikinci sezonun -ŞL bileti alınırsa- planı bu değil sanırım. Selçuk uzun yıllar kalacağına göre onun yanına oyunun iki yönünde çok kuvvetli birini bulmalıydık, yine idare etmeyi tercih ettik. Melo kalırsa ertesi sezon, o zaman da üçüncü bir orta saha daha almak zorunda kalırız Avrupa maçları için, hatta bana kalırsa bu seneden alalım ama zannetmiyorum böyle bir şey yapacaklarını. Alternatif de Culio olacaktır, üçüncü isme.

Röportajındaki en can alıcı kısım;

"Genelde futbola odaklanmış bir hayatım olduğunu söyleyebilirim ama eşime de zaman ayırıyorum. Bazı futbolcular futbolun dışında çok fazla maç seyretmezler veya futbolla çok fazla haşır neşir olmayabilirler, ama ben öyle değilim. 7 gün 24 saat futbolla beraberim."

Meslek ahlakı olan, mesleğini saygıyla yapan, karakterli, sürekli gelişim peşinde koşan futbolcu maç seyreder, bu kadar açık ve net. İngiltere, İspanya, Almanya, futbol nerede yükseliyorsa takip eder, gözlemler, kendine bir şeyler çıkarır. Barça'yı, Mourinho'yu, Porto'yu inceler, başarının sebeplerini araştırır ve yine yeniden maç seyreder, bu işin temel kuralıdır.

Kanım ısınmaya başladı.

***

Twente maçındaki 4 - 4 - 2'ye dair Barça üzerinden toparlama;

Pep, Ibra'da olduğu gibi riske girdi, Cruyff'a danıştı kesin de. Ibra, Inter'e elenen Barça için bazı maçları çözümleyecek isimdi ancak 2009 CL Finali'ni hatırlayanlar Messi'nin o maç sahte 9 oynadığını ve bu sinyali daha o günden verdiğini bilir, Ibra bir senelik kayba sebep olmuştur, çilingir olacağı yerde.

Sanchez geldi, ne olacak, dörtlü rotasyon, Villa / Pedro / Sanchez / Afellay arasında. Bojan / Jeffren artık sayılmıyor. Alexis ileri üçlünün her bölgesinde oynayabildiğinden Messi'yi de 10 maç civarı dinlendirecektir, biraz da amaç bu. Ancak Şilili'nin karakteri pek Barça tarzı değil, 9 numarayı isteyecek kadar şımarık, topla çok haşır neşir nerdeyse cambaz modunda ve süper yıldız seviyesine yakın isimlerden biri olduğundan yedek kalmayı da pek hazmedemeyecek türden biri, asıl sorun burada.

Tahminlerimde yanılmazsam Pep nasıl ki 2010 Nisan'ından sonra Ibra'yı kesip Bojan'ı monte etti, 2012 Mart'ında -CL için biraz erkene alarak, Inter'den ders- eski usüle dönüp Pedro & Messi & David Villa üçlüsüne dönecektir, dönmek zorunda oyun akışkanlığı için.

Seri A'nın en çok top süren ikinci oyuncusu olan Alexis Sanchez'in yapacağı top ve zaman kayıpları zarar verecek sisteme, bir de Messi'den rol çalmış olacak, o da önemli.

David Villa'nın cuk oturacağını, Ibra & Eto'o takasının teknik yönden yanlışlığına zamanında dem vuran biri olarak söylüyorum, karamsarım. Tekrar riske girip büyük kumar oynamaya gerek yoktu, Guiseppe Rossi dururken.

Gelelim bize;

Selçuk & Melo yan yana olmaz, Felipe tek yönlü daha çok. Yani futbolun şu an temel formasyonu olan 4 - 2 - 3 - 1 kafadan uymuyor bize. Terim'in 2. orta saha ısrarının altında 4 - 3 - 3 yatıyor olabilir.

-----------------Melo--------------------
-------Selçuk-----------XXX------------

eşleniği;

----------------Sergio-------------------
-------Xavi--------------Iniesta---------

gibi. Pasör Xavi'nin tamamlayıcısı adam eksilten Iniesta'ysa, Selçuk'un tamamlayıcısı da böyle biri olmak zorunda oyun akışkanlığının sıkışmaması için. Merkezde mutlaka kolay adam eksilten bir oyuncu bulundurmalıyız, bir de kenarlarda elbette, o apayrı bir sorunumuz.

Eğer ki;

---------Selçuk----Melo---------
Colin------------------------Arda
-------Elmander---Baros--------

şekilde, tipik bir 4 - 4 - 2 düşlüyorlarsa, vay ben o teknik heyetin haline derim, yazık, dünya futbolunu 10 yıl geriden takip ediyorlar.

Barça üzerinde uzlaşılması en kolay takım -tamamlanmış proje Mourinho'nun deyimiyle- olduğundan eşleniğini bulmak ve tartışmaya derinlik kazandırmak olası. Mesele biraz da bu 10 yıl geriden gelsek ne olur kabullenmesinde. 1999-00'de modern futbola yön veren takımlardan biri olduğumuz için UEFA Kupası, Süper Kupa ve ŞL Çeyrek Final başarıları üst üste gerçekleşti.

Şu anda dünyada en çok kullanılan ve dört blok olmasından ötürü bizim ülkeye adaptasyonunda zorluk çıkarmayacak formasyon 4 - 2 - 3 - 1, ben de bundan yanayım ancak Selçuk & Melo ile bu formasyonun görev tanımlarını yerine getirmek pek olası değil. 4 - 3 - 3 oynamak başlı başına bir iş ve gerçekten farklı özellikler istiyor, bu sebeple de vazgeçilmesinin daha doğru olacağı kanaatini de taşıyorum.

Modern futbol = 4 - 3 - 3 değil, sadece bu formasyon en ideal olanı.

Bilindik bir "modern futbol" tanımım yok, literatürde de olduğunu sanmıyorum, endüstriyel futbola dair olan var ama kastettiğim o değil. "Modern futbol yalan değildir" ile bahsettiğim mevzuyu emsaller üzerinden açıklayayım, daha pratik olacaktır;

1990'larda müthiş bir furya vardı, libero pozisyonda bir oyuncuyla sahada yer almak. Veya adam adama markaj yaptırmak, ofsayt taktiğine sıklıkla başvurmak. 1990'ların sonunda "çift forvet" kavramı vardı, "uzun, yıpratıcı santrfor & kısa, hızlı ve bitirici forvet" Kluivert & Saviola gibi, örnekler çoğaltılır. Bizim diğer takımlara hiç uymayan ikiz kuleler vardı, Hakan & Saffet gibi. 3 - 5 - 2 tarih oldu 2000'lerde, daha sonra Drogba & Chelsea evliliğyle tek santrfor modeli kabul gördü. Vieira türevi orta sahalardan Xavi modeline geçildi.

Modern futbol, dönemin futbol koşullarına takımların ayak uydurması, döneminin takımı gibi davranmasıyla yaratılan bir bütünlüktür. Eğer buna yön de -dar alanda hücum pres- verebiliyorsanız, o zaman zaten dünya standardında bir başarı elde ediyorsunuz.

Bugün bir takımın teknik direktörü ısrarla ön libero yerine libero kullanmaya çalışıyorsa, ikiz kuleler & çift forvet gibi zorlama alternatifler üretme çabasındaysa, bek yerine 100 metrede oynayan 3 - 5 - 2 kanat oyuncusu tercih ediyorsa, ofsayt taktiğine başvuruyorsa, teknolojiyle birlikte gelişen saha düzeni içersinde blok mesafelerini daraltmıyorsa -eski zamanlarda 70 metreydi- gibi genel tarafından kabul gören koşulları yerine getirmiyorsa, modern futbolun gereklerine riayet etmiyor, zeitgeist meselesinden çakmıyor ve çağ dışı, gerilerde kalmış bir futbol anlayışıyla bizi rakiplerin karşısına çıkarıyor demektir.

Futbol rakipler üzerinden gelişir, etimolojik olarak böyle olmuş hep. Formasyonlar bir başka formasyonun antitezi olarak doğmuş, gereksinim şeklinde. (Inverting The Pyramid - Jonathan Wilson, konuya dair kitap) Sürekli olarak bir güncellenme ve tek doğruya çakılıp kalmama var. Futbola yön veren ve en üst seviyede yer alan takımları inceleyin, bazı kalıplara hiç girmediklerini görürsünüz çünkü bunlar rakibin yararlanacağı zaafiyetlerdir.

Çok basit, bilimsel olarak 4 - 4 - 2 demek, 4 - 3 - 3 formasyonunu merkez orta sahada bir oyuncu eksik karşılama anlamı taşıyor. Bir nevi ortada sıçana kalıyorsunuz, üç kişinin iki kişiyi ekarte etmesi daha rahat gerçekleşiyor. Teori haliyle bu zaaf üzerinden yürüyor. Premier Lig bile temel formasyon 4 - 4 - 2'nin kullanımındaki ısrarcılığını yitirdi, takım kalmadı, Tottenham sadece kalburüstü olanlardan. Bize ne kardeşim elalem oynamıyorsa, biz oynayalım demek futbolun evrensel dilini, bize verdiği mesajı duymamak, inatla almamak ve yeniliği, günümüz koşullarını, futbolun gelişimini reddetmektir. FC Barcelona ve İspanya, sadece futbolcuları iyi olduğu için domine etmiyor üç yıldır her platformda, bunun altında yatan bir felsefelerinin olması temel etken.

Eric Gerets, güzeldi hoştu oynattığı futbol ama ikinci sezonu dolduramadı, o kadar hücum oyuncusuyla Tromsö'yü bile eleyemezdin, modern futbol buna izin vermezdi, vermedi de. Keza Feldkamp'in harika takımı, o kadar işte, 5 - 1'de çamura saplandı. Daha üst klasman bir takımla oynamaya bile gelemedik bu çağ dışı hamlelerle. Lokal başarı oldu ama bize bir şey kazandırmadı bir sezon dışında.

Şu çok kötü geçen ve tahminimce "modern futbol yalanı" tabirini insanlara kullanmayı aşılayan üç senelik dönem, bizim günümüze ayak uydurmak için çırpındığımız ancak pek çok şeyi beceremeyip elimize yüzümüze bulaştırdığımız, kendi içimizde halletmemiz gereken bir dönemdi. Suçu kendimizden, organizasyon yapımızdan, zayıf ve yetersiz kadro seçimlerinden, teknik direktör hatalarından alıp "modern futbol" kalıbının üzerine atmak hem kolaycılık, hem de imrenerek seyrettiğimiz takımlara -Madrid, United, Chelsea vs. top 15 - haksızlık. Barça olmak değil olay, onlar tamamen kusursuzluğa en yakın futbol algısı, top kaybetme oranı yükseliyor diye orta yapılmayan bir uç, bizim asla erişemeyeceğiz mantalite bulunuyor orada, o takımlar neleri doğru yapıyorlar günümüz koşullarında, bunları alıp ülkemize uyarlamak zorundayız, bir şey icat etmek çok daha meşakkatli.

Biz, ne olacak canım 4 - 4 - 2 oynayalım, Baros & Elmander çift forvet oynar bu ligde kafasından çıkmadıkça, Avrupa Kupaları'nda çıkacağımız ilk maçta tokadı yer ve evimizin yolunu tutarız. Öyle bir noktaya geldik ki artık Türkiye Ligi bile bazı modern futbol dışı hamleleri kompanse etmeye yetmiyor.

Ben takımımda, modern futbolun gereklerine uyan ve yapabiliyorsa yön veren bir yapı görmek istiyorum, başkası görmek istemiyordur, ortak isteğimiz başarıdır, güzel futboldur nihayetinde ve günümüz koşullarına uygun hareket etmek başarıya giden en kestirme yoldur her zaman, diğeri büyük riskler taşır, engebelidir ve çağa ayak uydurmakta başarı sağlayamayacağı yüksek ihtimaldir.

Twente

Sağda Colin Kazım, solda Arda, ortada Ceyhun & Selçuk, Ceyhun az arkada Selçuk 45 derece açıyla önünde, Sabri ve H Balta bekler. En uçta Baros % Elmander aynı hat üzerinde, yan yana.

***

Fernando Muslera'ya dair;

Bir arkadaştan;

Benim İtalya ligini bilen arkadaşlardan soruşturduğum kadarıyla Muslera dünyanın en potansiyelli 25 yaş altı kalecilerinden. Refleksleri, gözüpekliği ve sezgileri çok üst düzey. Ancak henüz gelişimini tamamlamadığı için olmadık konsantrasyon sorunları yaşayıp hatalar yapayabiliyor. Yani bir karşılaştırm yaparsak, Fenerli Volkan'ın jöleli halinden biraz daha iyi durumda. Volkan'ın bugün dünya çapında bir kaleci olduğundan hareketle, Muslera'nın da Taffarel rehberliğinde (özellikle yer tutma ve yan top değerlendirmesi konusunda) yaşayabileceği gelişimle kısa sürede geçilmez bir duvar oluşturma ihtimali büyük. Dünya 4.'sü olan Uruguay milli takımında -üstelik sadece 23 yaşındayken- yarı finale kadar oynanan 5 maçta sadece 2 gol yemiş olması da önemli bir gösterge.

Ona istinaden devam ediyorum;

Tamamen paralel düşünüyorum, scout başlığında daha ismi hiçbir yerde geçmezken Muslera'yı önerdiğimde potansiyeli olan ancak gelişimini daha tamamlamamış diye not düşmüştüm. Vezir de olabilir rezil de durumu, sabretmek zorundayız.
Goalkeeping's bright future

With the transfer window still in its early stages, two signings have dominated proceedings. Manuel Neuer’s £25m move to Bayern Munich and David de Gea’s £18.3m switch to Manchester United have highlighted the embarrassment of riches currently among the young goalkeeping fraternity. It's widely thought that a keeper’s formative years come beyond the age 30, so the Germany international, 25, and the 20-year-old Spaniard should have high times ahead of them.

And Edwin van der Sar, who recently retired, is confident De Gea, 20 years his junior, has what it tkaes to fill his void at Old Trafford. The Dutchman said: “He’s very talented. I've spoken to him and it looks to me as though he can handle it.”

De Gea sprung to prominence over two seasons of high-flying firsts at Atletico Madrid. He made his senior debut in the UEFA Champions League at the age of 18 before saving a penalty on his La Liga debut. He went on to become a prominent member of Atletico’s UEFA Europa League-winning team and was selected in Spain’s preliminary squad for the 2010 FIFA World Cup South Africa™, though he didn't make Vicente del Bosque's final cut.

Ascending at Atletico
De Gea followed this up by firmly cementing his place as Atletico's first choice between the sticks last season, starting every one of their league matches, before capping it off with some fine displays as La Roja won the UEFA European U-21 Championship last month – adding to the continental U-17 title he seized four years earlier.

However, De Gea’s move was preceded this summer by the much anticipated transfer of Neuer from Schalke to Bayern. The Gelsenkirchen native has risen to the fore of a crop of blossoming German goalies, with the likes of Bayer Levekusen's Rene Adler, Sven Ulreich of Stuttgart and Kaiserslautern’s Tobias Sippel also Bundesliga regulars.

Neuer's performances during last year’s third-placed finish at the FIFA World Cup brought him to worldwide prominence, but he had already been crowned Bundesliga goalkeeper of the year in 2007, aged just 21, and won the UEFA U-21 Championship in 2009 , when he also took the best keeper gong.

German goalkeeping legend Oliver Kahn said of Neuer: “I think he will become world class. [Iker] Casillas of Real Madrid, Chelsea's [Petr] Cech and [Gianluigi] Buffon of Juventus are world class. And Manuel Neuer can get into that category.”

I think he will become world class. Casillas of Real Madrid, Chelsea's Cech and Buffon of Juventus are world class. And Manuel Neuer can get into that category.

Oliver Kahn, former German international goalkeeper

A string of stellar performances in Schalke’s run to the UEFA Champions League semi-finals sealed his move, but Die Königsblauen fans shouldn’t despair too much - they’ve just resigned 22-year-old talent Ralf Fahrmann.

Another promising shot-stopper was seen opposite Neuer in Port Elizabeth during the third-placed play-off in South Africa last year, Uruguay’s Fernando Muslera. Having cemented his place in the Lazio first team after a rocky start to his career in Rome, the 25-year-old became a fan favourite as he was pivotal in claiming their last piece of silverware.

Having moved from Montevideo Wanderers, where he made his debut at 18, Il Castorino (The Little Beaver) won his way into the hearts of the Biancoceleste faithful with his showing in the 2009 Coppa Italia final. Following a 1-1 draw with Sampdoria over 120 minutes at a packed Stadio Olimpico, Muslera saved two penalties in the ensuing shoot-out to see Lazio lift their first trophy in five years.


Two other of South America’s heavyweights have promising goalkeepers of the future. Argentina ‘s 23-year-old Sergio Romero is busy plying his trade at the Copa America, producing decisive displays in their first two games, and in the Eredivisie with AZ. Arch-rivals Brazil, meanwhile, have a huge talent waiting in the wings. Rafael is fresh from a Copa Libertadores triumph with Santos, and the 21-year-old is being tipped by many to be long-term successor to Julio Cesar.

France have an established youngster in Lyon’s Hugo Lloris, already with over 20 caps at just 24. A man whose talent has been well respected among European football for some time, he has had suitors across England and Italy regularly being linked with him, with the price tag a reported £20m-plus.

He's come from probably being a reserve at Manchester City to England's first-choice keeper in 18 months. He's got the chance to be there for a long time.

Former England international Peter Shilton on Joe Hart

Igor Akinfeev is another figure who has been at the fore of his profession since he was still a teenager. Having become CSKA Moscow’s first-choice keeper at the tender age of 17, the Russia international has accumulated an enviable trophy cabinet. As well as 12 domestic titles, including three Russian Premier Leagues, he was part of CSKA’s triumphant 2005 UEFA Cup-winning side, before claiming bronze at UEFA EURO 2008.

England were absent from that competition and have been without a solid No1 since David Seaman was dropped in 2002. However, following an outstanding 2009/10 season on loan at Birmingham City, Joe Hart looked to be the answer. After becoming a pivotal figure in Manchester City’s qualification for the Champions League last season, former England great Peter Shilton expects a big future from him now the young pretender has cemented his international spot.

"He's done exceptionally well," Shilton said. "He's come from probably being a reserve at Manchester City to England's first-choice keeper in 18 months. He's got the chance to be there for a long time, it's still early days. You couldn't really ask any more of him, he's shown a lot of confidence, a lot of belief.”

Emerging Emirates saviour?
Fellow Premier League giants Arsenal seem to have settled on youth to solve their recurring goalkeeping troubles. Following a lack of certainty between the sticks since the initial departure of Jens Lehmann, Arsene Wenger has held on for some time waiting for Pole Wojciech Szczesny to mature.

Having shunted fellow young countryman Lukasz Fabianski into second spot, the 21-year-old has grown into the role since making his league debut late last year, seeming largely unflappable in the daunting arena of Old Trafford. He is now the keeper of choice for Poland.

Another goalkeeper given the daunting task of making a league debut at the reigning league champions was 22-year-old Australian Mitch Langerak. Coming in for the injured Roman Weidenfeller, the Borussia Dortmund youngster was entrusted with keeping out the likes of the Bundesliga's leading marksman Mario Gomez and the fit-again duo of Franck Ribery and Arjen Robben. A sterling performance saw his side claim a 3-1 and take a decisive step towards their first league title in nine years.

Australia are not the only AFC to have promising shot-stopper in their ranks, with a number on international duty at this year's AFC Asian Cup. Qassem Burhan of Qatar is just 25 but played every game in their run to the quarter-finals, while the 24-year-old duo of Khalid Al Rashidi and Ali Khaseif, of Kuwait and United Arab Emirates respectively, both have promise but spent the tournament on the bench. Al Rashidi may have a young competitor though, with 22-year-old Kuwaiti Olympic goalkeeper Hussain Kankone looking to follow in older brother Shehab’s footsteps by claiming the senior side’s No1 jersey.
23 Temmuz 2011

A. Eren Loğoğlu

1 yorum:

Adsız dedi ki...

hocam culio'nun da fatih terim tarafından gözden çıkartıldığı haberleri çıkmaya başladı medyada. pek inandırıcı bulmadım gerçi. senin bir bilgin var mı bu konuda ve haber doğruysa nasıl değerlendiriyorsun?
muslera konusunda tamamen katılıyorum. tabii ki her transferin bir riski vardır. shevchenko'yu chelsea'ye alırsın, bir de bakmışsın dilediğin ölçüde dikiş tutturamaz. ama erman hoca jargonuyla konuşacak olursak muslera'da un var, yağ var, şeker var. helva yapmak da taffarel'in işi.
üçüncüsü, kadın basketbolda çok çok iyi bir kadro kurdu galatasaray şimdiden. fener'in küçülmeye gideceği haberleri henüz doğrulanmadı, işin o kısmını ve fener'den de bir iki ismin gelip gelemeyeceğini bilmiyorum ama şu anki kadro dahi avrupa'da başa güreşir. kadın basketbol'dan bahsederken güreşme teşbihi komik gözüktü şimdi gözüme ama teşbihte hata olmaz derler.