29 Eylül 2011

3-4-3 ya da 4-3-3, sonuç 5-0 | Pedro



Eylül ayına kötü başlayan Barça önce Atletico Madrid'i Camp Nou'da rahat geçti ve ardından Katalanlar Borisov deplasmanında beklentilerin altında bir tehlikesizlik yaşadı.

Valencia beraberliği sonrası, daha doğrusu dört maçta üç beraberlik alınmasının etkisiyle Pep'in 3-4-3'ten vazgeçip temel formasyonuna geçeceği pek çoğumuzun öngörüsüydü.

"Top bizdeyse onlar gol atamaz" akılcılığı yine sahnedeydi ve defaatle dile getirildiği gibi iç saha maçlarında, baskısız ortamda, özgüven yüklü bedenler 3-4-3'ün yerleşim sıkıntılarıyla kimi zaman boğuşsalar da, orta sahanın merkezinde sayısal üstünlüğü artırmanın avantajı kullanacak ve gol olup yağacaklardı.

----------------Valdes---------------
-----Alves------Javier-----Abidal----
----------------Sergio---------------
---------Xavi-----------Thiago-------
---------------Fabregas--------------
---Pedro--------------------Villa----
----------------Messi----------------

şeklindeydi yayılım.

Pep, daha önce söylemlerinde kullandığı ancak hiç uygulamadığı bir tercihe kalkıştı. Dani Alves üçlü savunmanın sağında oynadı, ne bek ne de açık oyuncusuydu bu sefer, bildiğin stoper. Burada devreye Guardiola'nın istediği çabukluk giriyor sanırım, dikkat edilirse her üç oyuncu da top kazanma oranı yüksek ve rakibi kovalayabilen isimler. Sürekli savunmaya yardım eden ve ön alanda baskı yapıp Barça sistemini çok iyi işleten Pedro ve Villa'nın da etkisiyle oyunun savunma yönü şekilleniyor. Sergio, Puyol ve Pique'nin yavaşlıkları üçlü savunmada büyük zaaflar doğuracağından belki de bu çözüm en doğrusu gibi duruyor.

Pique ve Puyol döndüğünde Pep'in eski kurguya dönüp dönmeyeceğini zaman gösterecek, BATE Borisov değerlendirmesiyle bir parça buna da değineceğiz.

Üçlü savunma ve Alves, Javier, Abidal seçiminin bir sıkıntısı, bek katkısından feragat etmek olarak gözüküyor. Alves topla hiç çıkamıyor. Burada da Guardiola'nın merkezi daha çok kullanmak hesabı bar. Xavi + Cesc + Leo eksenli bir hücum planı, özellikle iç sahada durdurulamaz bir seviyeye yükseltiyor. Sezon başına göre Barça'nın gol sayısının geçtiğimiz senelere göre artış göstermesinin sebebi de merkezde dört oyuncu kullanılmasıyla ilgili, Messi'nin veriminin artmasının da bunun payı fazla.

Üçlü savunma kenarlarını bek gibi iyice taç çizgisine yaklaştıran Barça'nın neredeyse 9 oyuncuyla rakip yarı sahada (4-3-3'te genelde 8) kalabildiği, oraya yerleşebildiği düşünüldüğünde Atletico Madrid'in niçin topa hiç dokunamadığı, Falcao'nun ceza sahası dışında bırakılmak suretiyle nasıl etkisiz hale getirildiği ve atılan beş gol, kaçan onca pozisyon daha iyi anlaşılıyor.

Topun Barça'da olması ilk strateji. Yerleşim ikinci sırada. 4-3-3 size ideal bir yapı sunuyor, çünkü kanat - merkez denge oranı daha yüksek, 3-4-3 ise zaten iki üç oyunculu blok ortasına dört isim yerleştirip en önemli bölgeyi merkez olarak belirliyor. Artı Fabregas'a da oynama şansı tanıyor, Xavi + Iniesta'yla birlikte. Pep'in ısrarı biraz da bundan. Her seferinde oyununu geliştirmek için başka bir yöntem bulmayı beceriyor.

Atletico Madrid'in maç öncesi tek planı, hücum dörtlüsünden birini kenarda bırakıp merkezdeki oyuncu sayısını üçlemekti ancak Pep'in 3-4-3 tercihi, sayısal üstünlüğü tekrar Barça'ya kazandırınca, bu hamle geçerliliğini yitirdi ve olan yedek bırakılan Arda'ya oldu.

300. maçına çıkan Victor Valdes'e topun pek ulaşmadığı gecede Pedro gizli kahramandı. Birkaç haftadır gözlemlenen form durumunda düzelme kendini tamamen iyileşmeye bırakmış. Müthiş koşularla arkaya sarktı ve takım topu kaybettiğinde hemen baskıya başladı.

Pique'nin 52'de Sergio'nun yerine oyuna girmesiyle 4-3-3'e dönüldü ve Keita oyuna dahil olana kadar (Cesc'in yerine ve 72'de) da ön süpürücü rolünü Thiago üstlendi. İlginç bir tercih olmasına karşın pek sıkıntı yaratmadı bu da.

52-72. dk.lar arası

----------------Valdes---------------
Alves-----Pique------Javier----Abidal
----------------Thiago---------------
---------Xavi---------Fabregas-------
---Pedro--------------------Villa----
----------------Messi----------------

Barça 2. yarı temponun düşmesine izin verdiği için topla oynama oranı %71'den %63'e kadar azaldı, normal karşılanmalı. Aynı tempoyu bütün maç boyunca sürdürmek, ilerisi için akıllıca olmazdı.

Pique & Puyol'u kenarda oturtup Alves Javier Abidal ile üçlü oynamak ancak Barça'ya yakışırdı, Pep sezon sonunda hepimizi şah-mat edebilir bu açıdan. 3-4-3 ile ilgili hala ciddi çekincelerim var ve puan kayıplarının sebepleri arasında konsantrasyondan sonra ilk sırada gelir ancak Pep'in gelişim noktasında denemeler yapmasını da doğal karşılamalıyız. Pique de kendisine yöneltilen bir soruya 3-4-3 iç saha maçları için çok ideal bir sistem şeklinde cevap verdi. Aynı dili konuşuyoruz hala Barça'yla.

Gelelim BATE maçına. Uzaklık arttıkça Barça'nın puan kayıplarının arttığı, bunun yanında zemin ve hava koşullarının zorlayıcı olabileceği düşünüldüğünde bu kadar erken kopacağı ve farka gideceği beklenmiyordu maçın.

ŞL'nde deplasmanda kazanmanın kolay olmadığı futbolun yazılı kuralıdır ve son üç sezon fırtına gibi esen Barça bile bu maç öncesinde 14 karşılaşmada sadece 3 galibiyet alabilmişti, not olarak düşülsün bir kenara.

Konsantrasyon eksikliği de göz önünde bulundurulursa puan bırakılabilirdi ancak Pep maç öncesi ısrarla uyardığı oyuncularında istediği heyecanı yarattı.

Bu kez yayılım tercihi 4-3-3 idi.

----------------Valdes---------------
Alves-----Javier------Puyol----Abidal
----------------Keita----------------
---------Xavi---------Thiago---------
---Pedro--------------------Villa----
----------------Messi----------------

BATE'nin topun arkasına geçip ceza sahasını koruma psikolojisine girmesi ve baskı yapmadan geride beklemesi sonun başlangıcıydı onlar adına. Alves ve Abidal formasyonun bek farklılığını ortaya koyup çokça bindirme yaptılar. Barça merkezde sıkışıp kalmak ve kalabalık savunma arasında boğulmak yerine oyunu beklerin de yardımıyla kenarlara açmayı başardı ve 4-3-3 burada devreye girdi daha çok. Alves, Pedro ve Messi üçgenleri bir kez daha kuruldu.

ŞL'de 23 maç üst üste gol atma becerisi gösteren ve rekoru (22, Bayern Münih 1998-2000 arası) eline geçiren Barça, 24 Eylül 2002'de Ali Sami Yen'de oynadığı Galatasaray maçından sonra ilk defa bir ŞL maçında iki kafa golü birden buldu. O gece goller Kluivert ve Luis Enrique'den geldi ve Barça'nın 11'inde Valdes, Puyol, Xavi bulunmaktaydı, Fatih Terim ise Galatasaray'ı yönetiyordu.

Barça Ekim ayında 6 maç yapacak, bunların dördü Camp Nou'da. Kalan iki deplasman da Gijon ve Granada. Pep'in geçen sezon puan bıraktığı yerde bu kez herhangi bir aksiliğe tahammülü olamaz. Barça'nın bu altı maçlık periyodu kayıpsız atlatması şart. Böylelikle bir seri de yakalamış olunacak ve zorlu Kasım, Aralık aylarına daha keskin bir giriş yapılacak.

Afellay uzun bir süre sahalardan uzak kalacak, Alexis ve Iniesta'nın ise Ekim ortası dönmesini bekleyebiliriz.

10 maç 36 gol, Napoli maçı da sayılırsa dört adet 5-0, iç sahada atılan sayısız gol, Maradona'yı sonradan izlemiş biri olarak şimdiden hafızamıza çıkmayacak anılar kazıyan Leo Messi (194 gol ile Kubala'nın yanına geldi) ile başarıya aç olarak devam ediyor koşuları.

Onlar "güzel oyun" büyütüyor bahçelerinde, model oluyor yeryüzüne, futbolun ortak dili etrafında topluyor insanlığı ve iyi, doğrunun stratejik davranmadan, çirkinleşmeden de kazanabileceğini gösteriyor. En azından bir sene daha, hiç yaşanmayacakmış gibi!

29 Eylül 2011

A. Eren Loğoğlu

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu arada 22 maç üst üste gol atmış takım AC Milan değil, Bayern Munich...