11 Aralık 2011

Şah Mat | Rahat Uyu Socrates | "Güzel Oyun Asla Kaybetmez" | Guardiola: Futbol Devrimcisi | Paradise



Maç öncesi havayla başlamak gerekiyor.

Madrid 15 maç üst üste kazanmış, ligde bir maç eksiğiyle 3 puan önde, bütün parçalar kusursuz işliyor, çok gol atıyorlar, az gol yiyorlar, Jose Mourinho ikinci senesinde zirve yapar argümanı dillere pelesenk olmuş, Bernabeu intikam için derin bir bekleyişte, bu yaz oynanan İspanya Süper Kupası sonrası Barça'yla aradaki oyun farkının azaldığı, hatta tamamen kapandığını söyleyenler var.

Karşı yaka, Barça ilk kez 6 puan geriye düşmüş, sendeliyor, deplasmanda gol atamıyor, zor kazanıyor, takım ritmini ve doğru parçaları bir türlü oturtup geçen sezon yakaladığı akışkanlığı bulamamış, uçak rötar yapmış, Tito geçirdiği operasyondan dolayı trenle maça gelebilmiş ve Bilbao'da olduğu gibi yağmur karşılamış onları.

En can alıcı nokta da Real'in pek çokları tarafından -ben de dahil- favori gösterilmesiydi tarihin en iyi takımı karşısında. 2008 Aralık'ta Schuster'in "Barça'yı yenemeyiz" sözünden buralara gelindiği düşünülürse Jose Mourinho'nun bu atmosferi yaratmış olabilmesi bile başlı başına büyük bir olay ve tarihe geçecek. Elbette bunun temelleri 1-1 biten El Clasico'da atılmaya başlanmış, Kral Kupası'yla taçlanmıştı. Portekizli bu yaz takımını öyle hazırladı ki -bütün hazırlık maçlarında aynı onbiri bozmadan- İspanya Süper Kupası'nı kazanarak başlamak istiyordu psikolojik avantajı artık tamamen eline geçirmek adına. İlk maç Barça -çok eksik kadrosuyla- yenilgiyi hak etse de beraberliği kopardı ve Camp Nou'da kupaya uzandı. İlk darbeydi Mourinho'nun sezon planına.

Pep, bu kupanın getirdiği özgüvenle, takımın yapısında yenilikler deneme -üçlü savunma, daha kalabalık orta saha- ve bunun sonucu olarak da transfer ettiği isimleri görme opsiyonları -rotasyon- yarattı takımın oyun kimyasının bir süre bozulmasını da göze alarak.

Böyle bir ortamda başladı maç. Elbette gerginlik de vardı. Barça yönetiminin Bernabeu'deki bir pankartın "Mou your finger points us the way" kaldırılması talebi reddedildi Madrid yönetimi tarafından.

Mourinho ise son derece rahat bir görünüm çiziyordu diğer maçların aksine. Bunda favori olmasının ve kazanacağına -hatta farklı bir şekilde- olan derin inancının etkisi vardı. Maçtan sonraki basın toplantısında çok güzel ipuçları vardı ruh haline dair. "Kaybettiğimiz için buradayım, sorumluluğu almak adına, kazansaydık -hatta farklı dedi burada- gelmeyecektim." diyordu tercüman. Her şeyi düşünmüştü aslında, maçtan önceki basın toplantısına Karanka'yı gönderip, susmayı tercih etmesi, maçı kafasında oynamış ve sonuca bağlamış olması kaynaklıydı.

Unutmadan, Karanka'nın maçtan önce yaptığı açıklamada 4-3-3 oynayacağız söyleminin maç başladığında yalan olduğunun (4-2-3-1) anlaşılması da Madrid hanesine ucuz bir akıl oyunu olarak yazıldı ama Mourinho bunlara hep başvuruyor ve bunun adına da karizma deniyor işte!

Tünelin girişinde uzun bir süre Pep'i bekledi ve başarı diledikten sonra Barça kulübesine yöneldi, gözleri Tito Vilanova'yı arıyordu, bulamadı ve Carles Naval'a -1986'dan beri Barça'da temsilci- selam verip yerine döndü.

Kendini o kadar kaptırmıştı ki yazılıp çizilenlere, söylenenlere ve mutlaka galip geleceğine, önlem almak yerine yine ofansif tercihlerle sahaya çıkardı takımını Jose. 4-2-3-1 formasyonunda iki ön kesici ve önünde dört hücum oyuncusuyla. Tıpkı İspanya Süper Kupa ilk maçında -maç öncesi yazımda da belirttiğim- olduğu gibi. (Khedira&Diarra farkı vardı sadece)

Pep nasıl bir tercih yapacaktı, merakla beklenen buydu daha çok. Tahminler tuttu, 4-3-3 ile sahadaydı ama oyuncuların yerleriyle oynanmış bir şekilde. Cesc Fabregas, Xavi'nin yanında merkezde konumlanırken, Iniesta sol kenara atılmış, Messi sağ kenar ve Alexis en uçtaydı. La Liga'da 55 maç yan yana oynayıp hiç kaybetmeyen Puyol&Pique stoper ikilisine güvenip önlerine Sergio'yu koymuştu.

Teorik kusursuzluk denkleminde oran 7/11 idi, değişen pozisyonlar Iniesta, Messi ve yeni isimler Alexis, Fabregas şeklinde.



Madrid'in ön alandaki dört hücum oyuncusuyla yaptığı baskı daha ilk saniyelerde meyvesini topladı. Barça kalecisinin koşul ne olursa olsun topu pas vererek kullanması gerekliliği hataya sebebiyet verdi ve iki kez Madrid oyuncularının önüne düşen top ağlarla buluştu. Maçta şans faktörünün devreye gireceğinin anlaşıldığı andı. Golde Valdes kadar olmasa da kendini öne atıp Benzema'yı ofsayt pozisyonuna düşüremeyen Pique'nin de payı vardı.

Pep basın toplantısında Valdes'in Real Madrid'in golünden sonra bile topla oynamasını, pas vermesini, riske girmesini takdir ettiğini söyledi. Bu Barça felsefesinin vazgeçilmeziydi, futbola bıraktığı imza gibiydi. Böyle goller yediler, top kaybettiler ama hep pas yapmayı sürdürdüler. Bugün gelinen en üst seviye futbolun temel sebebi de bundan hiçbir şekilde ödün vermemiş olmaktı.

Mourinho için daha güzel bir maç başlangıç senaryosu olamazdı, her şey Barça aleyhine işliyordu birinci dakikanın sonunda. Bu denli zor bir durumdan zafer çıkartırlarsa onların için "tarihin en iyi takımı" tanımını kullanmaktan çekinenlerin de gönlünü kazanabileceklerdi.

Puyol arkadaşlarına moral veriyordu, yenilen gol sonrası, klasik konuşmalarından birini yaptı muhtemelen.

Jose, Messi için özel bir strateji düşünmemişti, Lass bölgesi gereği onunla ilgilenecekti veya karşısına kim gelirse. İspanya Süper Kupası'ndaki Carvalho tercihinin pahalıya patlamasının ardından bu riske girilmedi. Leo'nun 6. dakikada yakaladığı pozisyon kafalarda soru işaretleri oluşturdu, Mesut'un yerine üçüncü ön kesici mi oynamalıydı tarzında.

Benzema'nın kafası, Ronaldo'nun uzaktan şutu ve uzak köşeye bırakamadığı plasenin ardından baskıyı kırması gereken Pep strateji değiştirdi, üçlü savunmaya dönüyordu, dakikalar 17'yi gösterirken. 600. maçına çıkan Xavi'nin arkadaşlarına yaptığı yer değişim işaretleri ekrana yansıyordu anında.

----------------Valdes---------------
-----Puyol------Pique------Abidal----
----------------Sergio---------------
---------Xavi-----------Fabregas-----
----------------Messi----------------
----Alves------------------Iniesta---
----------------Alexis---------------

Messi, klasik 10 numara gibi oynarken, asıl önemli görev Sergio'daydı. Pique'nin soluna gelip stoper gibi davranırken aynı zamanda ön kesici olarak Xavi&Fabregas'ın arkasını kapatıyordu Mesut tehlikesine karşı. (centre-half) Alves tamamen öne doğru kayıp kanat oyuncusu gibi pozisyon alıyor ve Puyol, Ronaldo'nun karşısına dikiliyordu. Alves'in yardımları ve Puyol'a yaklaşan Pique ile Ronaldo tamamen nötralize edildi bu hamleden sonra. (Mourinho ikinci yarı Ronaldo'yu diğer kanada attı üretim sağlasın diye)



Sergio'nun ara bir unsur olarak savunmaya eklemlenmesi, maçın başından bu yana yaşanan savunmadan pas yaparak çıkıp rakip yarı alana yerleşme noktasında derin bir nefes aldırdı Barça'ya. Busquets oyun görüşü yüksek olan ve top ayağına gelmeden karar veren ender ön kesicilerden biriydi yeryüzündeki ve Barça'ya her daim taktik avantaj sağladığı da bir gerçeklik artık.

Pep'in Johan Cruyff'tan devraldığı -Rijkaard da aracıydı- pas futboluna top kaybından hemen sonra baskı unsurunu yerleştirmesi, Messi'yi merkeze alıp sahte 9 oynatması, üçlü savunma ile orta sahada bir oyuncu daha fazla bulundurma avantajını sağlaması, bir de Sergio'nun yarı stoper-yarı ön kesici (eski tabirle süpürücü, libero) gibi davranmasıyla ön alan baskısına karşın pas yapabilip kenarlardan da gelebilen bir oyun kimliği eklendi. Guardiola taktiksel yönden kesinlikle devrim üzerine devrim yaratıyor. Yıllar sonra onun adını kitaplarda çok okuyacaksınız.

Taktik deha Mourinho'nun Pep'in bu hamlesine karşı hiçbir şey üretememiş olması da -Ronaldo denemesi ve oyuncu değişiklikleri dışında- gecenin en ilginç ve irdelenmesi gereken hususlarından biriydi, oyuncularını psikolojik olarak ezilmekle suçlayan Portekizlinin kendisinin de Barça'yı saplantı haline getirdiği ve artık zeka parıltılarını da sergileyemediği bu maçta açıkça görüldü, üstelik form durumu olarak Real daha iyiyken.

Strateji değişikliğinin bir diğer artısı da Alexis oldu. Süratı ve arkaya koşuları en etkili silahı olan Şilili, Messi'nin muazzam driblingi sonrası çok güzel bir vuruşla oyuna eşitliği getirdi. 4-3-3'e uymayan Alexis'in 3-4-3'te, hem de en uçta sağladığı -Udinese'de de burada oynadığında aynı katkıyı veriyordu- farklılık etkileyiciydi. Guardiola onu transfer ederken sistemin içerisine sokmak istediği çeşitlilikten bahsetmişti. Fabregas tam bir Barça DNA içerirken ve ondan kimsenin şüphesi yokken, pas futboluna çok da yatkın olmayan Alexis'ten nasıl verim alınacağının cevabı Madrid maçında verildi. Sistem dışı bir dişli olarak ve zaman zaman, tıpkı Ibra'nın kazandırdığı bir başka El Clasico gibi. Alexis'in attığı golde Pedro'nun 2010 Nisan'da 0-2 biten Madrid maçındaki golü ya da 1-5 biten Espanyol karşısında bulduğu ilk golün izleri vardı. Bir nevi Pedro görevini belki de ilk defa yerine getirdi de denebilir Sanchez için ki onun hakkında karar vermek adına sezon sonunu beklemek gerekecek, en uçta oynama rolünü Messi'den alması olanaksız çünkü, yalnızca bir alternatif olabilir. Pep'in onu Pedro'nun önüne koyması, biraz da fiziksel form durumuyla ilgiliydi, hala ana yapının bir parçası olduğunu söyleyemeyiz, özellikle sağ ya da sol kenarda Pedro&Villa etkisi bıraktığını gözlemlemeden.



Mourinho'nun basın toplantısında üzerinde durduğu konulardan biri bu goldü. Mesut Özil'i eleştirdi, orada gerekirse sarı kart görme pahasına faul yapmalıydı diyerek. Aslında bu söylem bile soyunma odasında oyuncularına topla ilerleyen birini gördüğünüz an faul yapın, sarı kart almaktan çekinmeyin talimatının verildiğini anlatıyordu bize, acınası! Jose, bu pozisyon sonrası kafasına yazdığı Mesut Özil'i ikinci golü yiyip geriye düştükten sonra oyundan çıkardı.

Burada başka bir noktaya temas etmek gerekir, beklentilerin çok altında bir oyun sergileyen ve hala Barça'nın gerisinde kaldığı görülen Madrid'in diğer maçlarda sergilediği temel oyun planı kesinlikle Katalanlar karşısında tutmuyor. Bunun hızlı geçiş hücumunun can damarı olan Mesut Özil'in El Clasico'lardaki verimsizliğinden rahatlıkla anlayabiliriz. Barça oyuncuları çok fazla yer değiştirerek oynuyor, geride eksik yakalansa da çabuk alanı daraltıyor ve merkezde kalabalık olup birbirine yakın oynayan orta saha oyuncuları -artı baskı elbette- sayesinde de kolay top kazanıyor.

5 - 0 Mesut 45. dakikada oyundan çıktı
1 - 1 Mesut 56. dakikada oyuna girdi
0 - 1 Mesut 69. dakikada oyundan çıktı
0 - 2 Mesut 45. dakikada oyundan çıktı
1 - 1 Mesut 60. dakikada oyuna girdi
2 - 2 Mesut 90 dakika sahada kaldı
3 - 2 Mesut 79. dakikada oyundan çıktı
1 - 3 Mesut 58. dakikada oyundan çıktı

8 El Clasico'da Mesut 720 dakikanın yalnızca 450 dakikasında forma giyebildi. Yani olmuyor onunla, bu istatistikten böyle bir sonuç çıkıyor. Keza 2008'den bu yana süregelen ve zirve yapan İspanya-Almanya futbol rekabetini de bunun üzerinden okuyabiliriz.

Alexis'in golünde Messi'yi karşılamaya çıkan ve yerini kaybeden Ramos'un da katkısı var, not edelim.

İlk yarı

Başarılı pas sayıları, Barça 293 - Madrid 193
Topa sahip olma yüzdeleri, Barça % 60 - Madrid % 40
Şut girişimi, Barça 4 - Madrid 9
Kaleyi bulan şut, Barça 3 - Madrid 3
Fauller, Barça 4 - Madrid 9

İkinci yarıyla birlikte Sergio daha önde oynamaya başladı ve bu da takımın pas sayısında ciddi bir artışa sebep oldu.

Xavi'nin şanslı golüyle -Real'in ilk golü gibi- Barça'nın öne geçmesi, aslında maçın o an bittiğine işaret ediyordu. Madrid Benzema, Ronaldo ve Kaka ile üç pozisyon daha harcadı ama Mourinho'nun da basın toplantısında belirttiği gibi psikolojik olarak geri dönemediler oyuna.

Ronaldo'nun ikinci ve Xabi Alonso'nun üçüncü goldeki tepkileri, yüz ifadeleri her şeyi açık seçik anlatıyordu. Madrid oyuncuları Barça'yı yenebileceklerine ihtimal vermiyorlardı artık çünkü bu Jose döneminde sekizinci karşılaşmaydı ve yalnızca uzatmalarda kazanılan bir maç vardı.



Barça yerden ayağa kısa pas oyununu tamamen oturttu ikinci yarı. Iniesta resitali ön plandaydı. Üçüncü golde yine Messi'nin payı olsa da, Pep'in Alves'i öne atma hamlesi olumlu sonuç verdi hücum yönünde de ve oradan gelen ortaya, büyük bir kararlılıkla yaklaşık 70-80 metre koşu yapan Fabregas kafayı vurup skoru tayin etti.

Farkın açılmasını engelleyen unsur Barça'nın buna gereksinim duymamasıydı. Guardiola'nın taktiksel bir zaferi oldu 8. El Clasico ve Katalanlar maç fazlasıyla liderliğe yükseldi.

Maç sonu

Başarılı pas sayıları, Barça 660 - Madrid 390
Topa sahip olma yüzdeleri, Barça % 62 - Madrid % 38
Şut girişimi, Barça 12 - Madrid 17
Kaleyi bulan şut, Barça 7 - Madrid 5
Fauller, Barça 13 - Madrid 22

Pep'in lig daha bitmedi, şampiyon değiliz ve Mourinho'nun önümüzde Sevilla maçı var ve kazanırsak 3 puan öne geçeceğiz sözleri gecenin sonunda realizmin romantizme galebe çalmasıydı. Her ikisi de haklıydı. Barça puan farkının dokuza çıkmasına ve şampiyonluğun elinden kayıp gitmesine izin vermedi sadece. Psikolojik üstünlüğü yeniden ele aldı, travma yaşattı bir kez daha. En kritik yerde, en olumsuz şartlar altında bir kez daha kazanıp "Biz tarihin en iyisiyiz" Madrid+Mourinho denklemi bile bizi çözümlemek için şimdilik yetersiz mesajını verdiler.

Mourinho bu maç özelinde formülü bulma adına geriye doğru gitti ama genel açıdan hala bir adım önde olduğunu söyleyebiliriz, maç eksiği olduğuna göre. Psikolojik faktörlerin üstesinden gelecektir, en iyi yaptığı işlerden biridir ki daha basın toplantısında başladı buna. Barça ise tazelediği özgüven ile dört sene üst üste şampiyon olmak ve tercümanı bu topraklardan sonsuza dek kovmak için mücadelesini sürdürecek!

Görünmeyen kahramanlardan biri 14 top kazanan ve hiç kaybetmeyen Carles Puyol'du. Kariyeri bitti, artık görevi Javier'e devrediyor derken senyerayı koluna geçirdi ve çıkması gereken tek yere, Bernabeu'ye en önde adım attı.

İspanya Ligi'nin bir geleneği olarak Madrid yine cezalandırılmadı, dört sarı kart ile yırttı.



Son düdük çalar çalmaz Mourinho, Tito Vilanova'nın yanına gidip geçmiş olsun dileklerini iletti. Maçtan sonra Messi'nin pozisyonu için yorum yapmaktan kaçındı, belki de en çok hayal kırıklığına uğradığı maçtı çünkü beklentiyi çok yukarı çekmişti haklı olarak ancak Messi hala Barça'daydı, Xavi&Iniesta da, daha temkinli olabilirdi, Madrid kazanacak söylemlerinin onu çok etkilediği belliydi, tam zamanı diye düşündü ama yine olmadı.

Yaklaşık 2 ay önce, Socrates Brezilya Milli Takımı'nın başına Pep Guardiola veya Johan Cruyff'un geçmesini isterdim dedi. "Guardiola'nın cesareti var. Barça'nın savunmasında oynayan var mı? İhtiyaç duymuyorlar, cesaret gerekiyor. Brezilya kültürünü bıraktı." şeklindeydi sözlerinin devamı.

Doktor aramızdan ayrıldı ama onun hayallerindeki gibi bir futbol oynayan, Neruda'nın şiiri, Picasso'nun yağlı boyaları akıcılığında, yaptığı iş yarım da dursa Gaudi'nin eserleri kalıcılığında, 1982 Brezilya'sına selam gönderen bir takım var şimdi yeryüzünde.

Socrates'in aforizmalarından biriyle bitirelim:

“To win is not the most important thing. Football is an art and should be showing creativity. If Vincent van Gogh and Edgar Degas had known when they were doing their work the level of recognition they were going to have, they would not have done them the same You have to enjoy doing the art and not think, ‘will I win?’"

Socrates ruhu için oynayan Barça kazandı, en önemli şeyin kazanmak değil güzel oynamak olduğunun bilincinde olarak. Fırında pişirilmiş (bal)kabak tatlısının (yumuşak, liflerine ayrışabilen, şerbeti az şekerli, üzerine serpiştirilen hindistan cevizi, fındık ve biraz tahin) ağızda bıraktığı lezzet gibi Barça'nın "güzel oyunu" ve rahat uyuyabilir doktor, bıraktığı futbol, kültür-sanat şehri Barselona'nın sokaklarında büyüyen çocukların ayaklarında sanata dönüşüyor ve futbolu çirkinleştirerek durdurmak isteyenlerin yüzlerine çarpıyor kapıyı tarih her seferinde.

"Güzel oyun asla kaybetmez"

Ve şu andan itibaren Camp Nou'da başlar Coldplay'den Paradise çalmaya. (şampiyonluk şarkısı, "Every teardrop is a Waterfall" da olabilir)

***

- Real Madrid 72 maç sonra ilk golü attığı bir maçı kaybetti. (2-6 biten maç sanırım bir önceki de)

- Real Madrid 15 maç sonra kaybetti.

- Mourinho takımlarının evinde yenilmez rekoru Preciado -Gijon- sonrası devam etseydi buraya kadar gelebilecekti.

- Guardiola'nın Barça'sı Bernabeu'de 6 maçta hiç yenilmedi. (4 galibiyet 2 beraberlik)

- Sezonun 26. maçında da Pep sahaya farklı bir 11 sürdü.

- La Liga'da ilk 15 dakika en çok gol bulan Barça (11) ve son 15 dakika en çok gol bulan Madrid (10) idi. Genelde bu veriler ters teperdi, yine öyle oldu ve Real ilk saniyelerde golü buldu.

- Pep Guardiola dönemindeki 12 El Clasico'nun 11'inde forma giyen Victor Valdes yenilgi yüzü görmedi bu süreçte ve üst üste 11 maç, bir rekor.

- Mourinho'nun en çok kaybettiği takım 8 maç ile Barça ve ikinci sırada Benitez'in Liverpool'u (belalısıydı) var 5 maç ile, ilahi adalet! Bu arada Liverpool'luların da tercümandan nefret ettiklerini belirtelim, özellikle Rafa döneminden kalma bir husumet var. Ayrıca Mourinho, Benitez Inter'den kovulunca onu aşağılayıcı sözler sarf etmişti, benzer duruma düştüğünde Avram Grant'ın onun hakkında en ufak bir demeç vermediğini unutarak.

- Barça, 7 Mayıs 2008'de Bernabeu'deki Madrid maçından (4-1) bu yana topla oynamada % 50 altına düşmedi. (toplam 211 maç, Pep dönemi 209)



İspanya dönemleri karşılaştırıldığında;

Yenilgi/Maç | Guardiola 18/209=0,0861 > Mourinho 9/82=0,1097 Galibiyet/Maç | Pep 151/209=0.7224 < Jose 62/82=0.7560

Birkaç genel istatistik:

Barça vs. Mourinho

18 maç, 8 galibiyet 6 beraberlik 4 yenilgi (Jose oyuncularına 8 Kırmızı Kart)

Pep vs. Madrid

12 maç 8 galibiyet 3 beraberlik 1 yenilgi

Pep vs. Mourinho

12 maç, 6 galibiyet 4 beraberlik 2 yenilgi

Taktik deha Mourinho son 9 resmi maçın 90 dakikası sonunda Guardiola'nın Barça'sını yenemedi.

Barça 1 Inter 0
Barça 5 Madrid 0
Madrid 1 Barça 1
Barça 0 Madrid 1 uzatmalarda, normal süre 0 - 0, kupayı birinin alması için maç devam ediyor.
Madrid 0 Barça 2
Barça 1 Madrid 1
Madrid 2 Barça 2
Barça 3 Madrid 2
Madrid 1 Barça 3

Daha da ilginç olan, aslında Mourinho'nun Pep'e karşı 12 resmi maçın 90 dakikası sonunda sadece 1 galibiyeti bulunması.

Inter 0 Barça 0
Barça 2 Inter 0
Inter 3 Barça 1 -tek maç eleminasyon, ofsayt gol, Alves'in son dk. düşürülmesi, verilmeyen penaltı-
Barça 1 Inter 0 -Bojan'ın sayılmayan son dakika golü-
Barça 5 Madrid 0
Madrid 1 Barça 1
Barça 0 Madrid 1 uzatmalarda, normal süre 0 - 0, kupayı birinin alması için maç devam ediyor.
Madrid 0 Barça 2
Barça 1 Madrid 1
Madrid 2 Barça 2
Barça 3 Madrid 2
Madrid 1 Barça 3

Mourinho Barça'ya karşı kazanamıyor, sadece durdurabiliyor ve şansı yaver giderse, hakemler taviz verirse sonuç değişebiliyor, iki kere iki beş etmiyor parti talimat vermedikçe.

Madrid + Mourinho formülünün Santiago Bernabeu'de de yüzü gülmüyor. Portekizli üst üste dört El Clasico kazanamayan ilk Real teknik direktörü olarak kulüp tarihine adını kazıdı. 8 maç 4 yenilgi 3 beraberlik ve uzatmalarda gelen tek galibiyet. (Kimse işin bu tarafını görmek istemiyor)

Camp Nou tarafına bakalım bir de:

Mourinho, 8 maç 5 yenilgi 3 beraberlik Barça'ya karşı, hiç kazanamadı. Barcelona'dan korktuğu kadar Tanrı'dan korkmuyor. Çünkü onu da -daima yürekten bağlıyım dediği- Barcelona yarattı ancak o ihanet eden olmayı seçti. Muhtemelen bu kazanamama laneti bütün kariyeri boyunca sürecek.

Guardiola'nın Madrid'e karşı oyuncu ve teknik direktör olarak kendi sahasında bileği bükülmüyor, 15 maç 11 galibiyet 4 beraberlik, hiç kaybetmedi.




Çok kısa La Masia tanıtımı gibi olan BATE maçına da değineyim.

----------------Pinto----------------
Montoya----Bartra----Fontas---Maxwell
----------------Jonathan-------------
---------Thiago-------S Roberto------
---Cuenca-------------------Pedro----
----------------Rafinha--------------

Barça, BATE karşısında ŞL maçına 5 B takım oyuncusuyla çıkıyor. Yaş ort. 21,4 ve altyapıdan 9 oyuncu var. (11'in 8'si geçen sene B'deydi) Altyapıdan 9 oyuncuyla sahaya çıkan Barça'nın kadrosunda Valdes, Puyol, Pique, Sergio, Xavi, Iniesta, Cesc ve Leo yok, toplamda 17 yapıyor. Sağ bek Montoya, 14 yaşında Madrid'e gitmeyi reddeden Sergi Roberto ve Thiago'nun kardeşi Rafa'nın performanslarını merak etmiyor değilim. Mallorca maçı sonlarında oyuna giren ve özellikle "yıldız oyuncuyum" tavrını beğenmediğim Deulofeu'nun BATE'ye kenarda başlaması da anlamlı.

Sahada olan kadronun, asıl Barça'dan oyun biçemi olarak en ufak farkı bulunmuyor. Topa sahip, yerden ayağa kısa paslar, güzel oyun var, klasik 4-3-3 ile. Jonathan ön kesici, Rafa sahte 9 ve diğer görev dağılımları da sistem dahilinde.

Sakatlıktan yeni çıkan ve süre alıp form tutması gereken Pedro da onbirde. La Masia'dan yetişen biri -genellikle- çoluk çocukla oynamayı dert etmez, Pedro sıfır ego. Pep, Pedro'nun görevini ondan daha iyi yapacak birini -Alexis?- arıyor, özellikle 3-4-3 olursa. (Madrid maçı)

Dk. 25 Topla Oynama: 76-24 Başarılı Pas: 237-33 | Ve bu paslaşmayı 3. bölgede yapıyorlar, kaleyi 6-7 kez yokladılar. Sahada Xavi&Iniesta ve Messi var gibi aynı yöntemle gol bulmak. Bir kulübün "unique" futbol felsefesi olmasının ne kadar değerli olduğunu söylüyorlar Katalanca.

Dk. 39 Kaleye Atılan Şut 12-0 Kaleyi Bulan Şut 3-0 | Yaklaşık 20 yaş ort. olan bir takımla böyle bir dominasyon, Barça'ya özel.

Pep, genç oyuncuları da alıştırmak maksadıyla -Jonathan&Muniesa değişikliği, dk. 58- üçlü savunmaya döndü, Maxwell ön kesici.

Dk. 61 Kaleye atılan şut 19, kaleyi bulan şut 8, skor 3-0 (Cuenca 2 asist) | BATE kazansa UEFA Kupası'na gidecekti.

Dk. 72 Başarılı Pas 632-141 | Gerard Deulofeu oyunda. Yine kasıntı, kendini gösterme çabasıyla bir sürü top ezme oysa Cuenca gibi yapının parçası olmayı denese hemen göze çarpar!

Barça 4-0 BATE | Topla Oynama 70-30 Kaleye Atılan Şut 22-2 Kaleyi Bulan Şut 9-0 | Al Jazeera yorumcusu bu kadro El Clasico bile oynar dedi.

11 Aralık 2011

A. Eren Loğoğlu

5 yorum:

Adsız dedi ki...

ne yalan söyleyim.bu sonuç bana da sürpriz.ama gerçekten bilmemiz unutmamamız gereken şu ki..xavi iniesta messinin oynadığı bu takım zor yenilir.bunlara busquets puyol pique yi de ekleyelim.ve sonra valdez alvez abidal cesk .sançhez de plasesi olsun.golü güzeldi.tam vurması gerektiği gibi vurdu.

hariçten gazel dedi ki...

eğer alexis tutarsa villa gidebilir.cuenca delefeu da daha rahat monte edilebilir takıma 3-4-3 le alveze de rahat yer açılabilir.alvez messi ve xaviyle en iyi uyumu kuran adam bence.bir diğer fikir! alexis nou campta pedro deplasmanlarda kullanılmalı.pedronun inadı alexiste yok .getafe maçında pedro ilk 11 oynasa o maç kaybedilmeyebilirdi.

Adsız dedi ki...

bence guardiola puyol fabregas xavi iniesta la mansia nedeniyle aynı dili konuşuyorlar tipleri çok değişik de olsa tavırları aynı birbirlerine benziyor.nefis bir disiplin,çalışkanlık,mütevazilik pırıl pırıl bir futbol.butakım
dayanışmanın takımı ve çok zor yenilir yenilse de çok çabuk toparlar.la mansia ruhu var bu takımda teknik taktik yanısıra...

murat4 dedi ki...

guzel oyuna doyum yok, ondan da ziyade barca oyuncularinin, - bazilari haric,- mutevaziligi takdir edilesi bir durum... ayrica, mac yorumlari icin tesekkurler...

Ali Ece dedi ki...

Uzun zamandır okuduma mutluluğuna eriştiğim en güzel Barcelona yazısı