Ne kadar anlatırsan anlat
Dinlemez seni
Enseni kavrayan endişe
Sarar çepeçevre stratosferi
Olan biten
Bir ikindi üstü
Kibrit kutusu büyüklüğünde
Dumanında boğulur ateşi yakınca
Kül bulutunda kaybolan sine
Kararı kesin
Asılı mahkeme duvarına
Arar durur parçaları
Bulamayacağına ikna olup
Kuyruklu yalandır
O an kendine bunu söyler
İnanmaya endeksli borsa ekranına bakınca
Bir his denemez buna
Çünkü bir his yaşanmadan bilinmez
Noktalar birleşmeden elde edilmez doğru
Ama yanlışı ayırmak kolaydır birbirinden
İnsanı parçalamak
Dağıtmak edebi ve edebiyatı
Virgüller saçılır etrafa
Hiç sevilir mi ortasında kesilen cümleler
Yıldızlara parlaklığını veren yakınlık olmasa
Farklılık belirler uyumun uykusunu
Tulumu giyince artar sıcaklık kışın
Hayatında bulunması gerekmez arkadaşın
Yaşın yetmez bir ömrü tüketmeye
Bir sen varsın işte
Bir de varlığın çalışma masamda
Çizikler çizimler karalamalar yaralamalar
Koluma sürdüğüm rengi kırmızı alkol
Dönüp dolaşıp aynı yere yanaşıyor uzaydan gelen kalem
Orası onun huzur istasyonu
Gök anlamını yitirdi
Yokuş aşağı yuvarlanmadan mutluluk
Kavrasa da gizemini yer çekimi
Sevmek çok beklemenin fermantasyonu
Size de öğretirler...
Siz de belki geç zaman öğrenirsiniz...
25 Aralık 2014
Eren Loğoğlu
25 Aralık 2014
Muhakeme
21 Aralık 2014
Sargı Bezi
-Başlangıç-
Aralık dokuzdu
Soğuktu zannımca
Hatırlamam zor
Bir Çarşamba günü doğdum
Onu biliyorum
Öyle diyor takvim yalan olsa da
Ortasıydı haftanın
Ortasındayım hayatın.
Tam otuz üç sene yaşadım
Aradım mutluluğu
Aramadım sevdalanmayı ama
Çünkü bütün Akdeniz ve Egeyi geçmem gerekiyordu
Rüzgar adasının kıyısına vurabilmek için
Oysa hiç iyi bir yüzücüyüm diyemem
Ama büyük aşklar gibi
Onu da zamanla öğreneceğim.
Saman sarısı bir gemiye biniyorum şimdi
Yüküm ağır
Yüküm iki kişilik
Gönlüm, yüreğim güvertede
-Karşılaşma-
En uzun geceden bir gece önce
Gördüm seni
Sesin geldi birdenbire
Evet o sensin
Kaskatı kesilen kol bacak
Dalgası denizin alaycı yerküreyle
Uzaklaşan güneş ve killi toprak
Bize karşı zaman
Köyiçi ve çarşı bizden taraf
Kervansaray acemi ürkek
Kek kalıplı kahve fincanına inat
Oyunbozan böcek çiçek suskun
Maviye doğru yolculuk yan yana
El ayak bir değiş mesafesi
Uzansam dokunurum sana
Hayallerime
ve tabiatın paletinden
bütün sarı rengini
çalan saçlarına
Talihli bir balıkçı teknesi yükselir göğe
Arka arkaya yürünen merdiven
Boşluğunda bırakmaz kimseyi
Tepemizde ağlara tutunmuş çömlek ve kader
Karşılar bizi
Avucumuzda anason
Üstüm başım telaşım sinem
Çok oda ve bir yemek salonu
Kendi halinde dağınık salaş barınak
Uğurlar gövdemizi
Bakınca
Nereye gidilir bulurum gözlerinden
Kaybolmak pahasına
Hazırlıksız
Yorgun ve tükenmiş hissedip
Beklerim seni
Bu gün ertesi gün yeni gün her gün...
21 Aralık 2014
Eren Loğoğlu