Üç gün sonra
Gerildiği çarmıhtan kurtulup
Göğe yükseldi İsa
Üç gün sonra
Okyanusların suları çekildi
Yerkürenin yatağına
Üç gün sonra
Alevler ve dumanlar yükseldi
Uzayan kulelerinden kentlerin
Üç gün sonra
Güneş ve ay
Aşıklara bir sevgi duruşunda sanki
Terk etmedi yörüngesini
Üç gün sonra
Doğu ile batı
Sarılacakmışçasına
Yaklaştı birbirine koşar adım
Üç gün sonra
Hayvanlar alemi
İrkilerek uyandı bir garip sesle
Üç gün sonra
Ne bitki örtüsü ne toz ne toprak
Sessiz kalabildi bu manzaraya
Üç gün sonra
Seninle ben kavuşunca
Öyle bir çekim olacak ki aramızda
Kimyasal, biyolojik ve kanun namına
Tüm bunlar yaşanacak
Yabancılaşacak bizden başkası
Sadece biz kalmışız
Asansörün içinde gibi ikimiz
Görmüyoruz kendimizin dışında hiçbir şeyi
Binalar, börtü böcek ve yollar kayıp
Bir deniz var
Her güzelliğin hayata düşürdüğü derinlerdeki iz
Üç gün sonra
Ben sana kavuşunca
Kaldığı yerden
Ve yeniden başlayacak hikayemiz
18 Eylül 2017
Eren Loğoğlu
19 Eylül 2017
ÜÇ GÜN SONRA
20 Ağustos 2017
DENİZ TUTMASI
İstanbul'da,
Barcelona'da
Veya bir başka yerde
Nerede olursak olalım
Bizi üzebilirsiniz geceden gündüze
Bizi yorabilirsiniz korkutarak
Bizi kovabilirsiniz yalanlarınızla
Ama yaşamamızı engelleyemeyeceksiniz
Yaşayacağız size rağmen
Ve yalnızca yaşayacağız
Yalnız değil üstelik
Hep birlikte, bizim gibilerle
Ve bize benzemeyenlerle barış içinde
Aynı kentlerin meydanlarında
Aynı sokak lambaları altında
Aynı duygularla ve dayanışmayla
İnsanca ve medeni bir biçimde
Sıradan ve keyifli bir hayatı
Bu dünyada eğlenmesini bilerek
Yani sizin gibi değil
Biz mutlu olacağız
Biz vicdanlı olacağız
Biz iyi olacağız
Biz rasyonel olacağız
Sizin gibi olmayacağız özetle
İnsana ve yaşama düşman sizin gibi
Ölümü, şiddeti ve vahşeti kutsayanlara inat
Kendimize mavi gelecekler kuracağız
Çemberinde kötülüğün zerresi olmayan
Gülmeyi en çok hak edenler gülecek elbet
Kaybetmek yok umudu
Şimdi daha güçlü bir şekilde
Yaşasın sevgi
Yaşasın insan
Yaşasın hayat
***
Pastel boyaların morundan
Külliyatlar denizine
Bu bir serenat Deniz'e
Üzerinde arması işlenmiş bir ceket
Elinde jelatini açılmamış armağanlar
Oturuyor baş ucunda koltuğun
Gözlerinde bin ışık yılı hasret
Yatağa uzanmış zifiri karanlıkta
Göğsünün üstünde akıllı bir kutu
Parlayıp kayan ekran değil yıldızlar
Birer birer parmağından göklere
Sofraların dışına taşan
Çeşit çeşit kahve altlıkları
Biz yaylalardan adaya dönerken
Soğuk bir köy esintisi kıvamında
Şarap bağlarında koku ve aroma
Kadehlerle milonga yapan allık
Nereye gitsek bir masamız olurdu
Cebimizden çıkarıp sonsuzu koyduk
Hafif bir görme makyajı
Ütüsüz de olsa havadar bir gömlek
Yedik içtik tıka basa doyduk
Suyunu çekti kum saati sünger misali
Güneye indik tanıdık geldi
Doğum günü pastası niyetine
Batıya baktık kale altı tropik
Kokteyllerde yüzdük kafa güzel
Eteklerin uçuşurdu tapınaklar şahit
Tanrıların savaştığı yüksek şehirde
Plakasından tanırdık komşuyu
Dere tepe kayalıklarında masalın
Sonra bizi alıp evine götüren
Elinden tutan mekanlar vardı sevdik
Belim tutulsa eğilsem sana
Çekip çıkarırdın beni haremlerden
Tarihi eserlere yazıldı ismimiz
Kalıntılarını topladık geçmişin
Binalar gördük resimlere baktık
Yürüdük kuşak gibi renklerin arasından
Gotik, gerçeküstü ve kübik
Şaşırdık zihni mest eden kertenkeleye
Kaktüslerin dikeninden kaçtık
Sığındık park ve bahçe müdürlüğüne
Harikalar diyarı bir labirentte kayıp
Plajında uzandık çıplak dalgaların
Hayali dönüp durmaktı bir dolapta
Binince farikasına geleceğin mutluluktan uçtuk
Askıda bir fotoğrafımız var seninle
Bol köpüklü ve tuzlu çerçevesi
Önüm arkam sağım solum deniz
İçim dışım yanım canım sen
Kat kat giyinmişiz kalın
Soyunmuşuz ortasında koridorun ince
Merdivenleri bir indik bir çıktık
Kurban olduk ağır ağır buz kütlesine
Zafer işaretini kavga belledik
Ödül mü beklersin bir de seçimlerine
Aileyi aynı kareye yerleştirip
Taşları dizince ahşap ıstakaya
Sarıldık ayrılırken sımsıkı geride kalanlara
Çok ağladık kurudu çöllerimiz
Yuva dedikleri yalancı bir bahar
Al valizini çık git bizimkisi
Çokça mecburi bir itiş kakış
Çokça sıkıştığımız dört duvar
Kolay olmadı
Çünkü patika yolları kapattılar bize
Kolay olmadı
Çünkü önden yargılayıp suçladılar bizi
Kolay olmadı
Çünkü arkadaşımızdan, bildiğimizden uzakta
Çünkü tek başımıza
Çünkü hep ikimiz
Çünkü şair
Çünkü deniz
Çünkü şiir
Çünkü biz
Sus n'olur konuşma şimdi
Çünkü biz sessizce de anlaşabiliriz
***
Öpücük konduruyorum
O küçücük dudaklarına
Bana seni anlatan yumuşacık ağzına
Duyuyorum
Her konuşmanda
Bir müzik eseri edasındaki radyo sesini
Tadını alıyorum
Ekşi, acı, şeker, tuzu
Ve beni aynı potada eriten dilinden
Bakıyorum
Derinlerine yüzdükçe kaybolduğum
Ve her seferinde benliğimi unutturan gözlerine
Tenine dokunuyorum
Narin, geçmişle çizik ellerine
Kapanmaktan çekinmeyeceğim ayaklarına
Endamına minnoş
Güzel gülen yüzüne
Belli belirsiz yorgunluğun izlerini taşıyan
Kaşına, kibrit kirpiğine
Ardında güvenli bir liman keşfettiğim gözlüğüne
Tenini hissediyorum
Bedenimi yakan memelerini
Vajinanı içindeyken bütünleştiğimiz
Bana destek olan incecik belini
Poponu etrafında dönüp durduğum
Kasığını ve oradan çıkan köprülerini
Göbeğini pamuk tarlası
Boynunu ne kadar değsem daha çok borçlandığım
Uzayıp yanlara doğru düşen kara saçlarını
Omuzlarını tel tel karası değdikçe kıskandığım
Sen benim mevsimlerimsin
Birbirini kovalayan ama hiç yakalayamadığım
Gelip geçtikten mütevellit
33'lük plağın hep başa sardığı
Üstüme dolu dolu ve dolu büyüklüğünde yağan
Kavruk ve esmer bir biçimde ısıtan içimi
Hayran olunası aklın
Pratik ve dereceli zekan
Dosdoğru ve büsbütün anlaman beni
Rakı masasından bile hoş sohbetin
Geneli eğip büken kültürün
Birilerine bir şeyler anlattığın zaman
Köşeme çekilip hayranlıkla dinlemek seni
Ve karşındakini allak bullak ettiğini görmek
Sevimli ve parıltılı öfken
Hiddetli bir biçimde yükselttiğin heceler
Kızınca oyuncağı alınmış çocuk gibi somurtman
Kendi kendine söylediğin mutfak şarkıları
Kulağından sıyrılıp tam, bağımsızlığını ilan ederken
Çerçeveni aniden düzeltmen
Bebeklerinin içiyle gülümsemen bir de
Caddede atlı kovalar gibi hızlı yürümen
Çantamı ömür boyu
Beni şu ana kadar atlıkarınca gibi taşıman
Sana söz bundan sonrası bende
Bana bazen vantuz gibi yapışıp
Bazen de ahtapot gibi sarılman
Sevişmen yatağa atıp beni
Saatlerce bıkmadan futbol ve spor konuşabilmek
Beraber yeni yerler öğrenmek
Yaşasın yemek yemek
Birlikteyken her şeyin keyfe dönüşmesi
Tedbiri elden bırakmaman
Üzülebilmen hayata ve insana dair
Hep koynunda beklettiğin vicdanın
Seninle aynı yapıdan çıkmak
Ne gelirse senden kabul ettim sevgilim
Seni sevdim her şeyinle
Ve bu sevda
Doğanın yağmura karşı sevgisi gibi
Sonsuz bir döngü içinde
Başlangıcı ve bitişi olmayan
Çıldırasıya özledim
Ve bu özlem ayaklarımdan başlayan
Ve beyne kadar ilerleyen
Bir titreme eşliğinde
Sanki bir nöbetmiş gibi
Sürekli bana kendini hatırlatıyor
Bak işte öyle ya da böyle
Mutlu ve umutlu şiirler de yazılabilirmiş
Senin öğretin bana, senden yadigar
Daha bizi dört gözle bekleyen coğrafyalar var
Rotalar ve haritalar içine gömülmek için
Yan yana yürünecek gizemli yollar
Maceradan maceraya koşacağız kilometre hesabı
Kırmızı halısıyla ve korosuyla festivallere
Toprağından çimine bir topun peşi sıra
Rüyalar göreceğiz odaların hapsedemediği
Kederlendiğimiz de olacak bazı bazı
Heyecan yapıp sevinçten titrediğimiz de
Sarhoşluk yaşayacağız bilhassa aşktan ve içkiden
***
Benim için ifade ettiğin anlam
Sığmıyor kitabevlerine ve kütüphanelere
Ama vazgeçtiklerim oldu
Köklü, bize değersiz kendine pırlanta
Aslında bir o kadar rezil rüsva
Hayat eşsiz bir amaç ve araç sırasında
Mutluluğu en çok hak eden kadının mutluluğu
Daha ne ister ki bir kişi bundan başka
Eğer bulduysa aynı gözlükten görebildiği bir dünya
Farklı, sıradanlıktan uzak, özel
Biz bir sevdadan daha fazlasıydık
Yalnızlar rıhtımında kadın ve erkek
Ayaklarımın beni sürüklediği uçurum
Bir başka ağır yaralının
Dur demesini beklermişim meğer
Durdum
Zaman ve kalp atışları durdu
Ne varsa seninle hatırladım
Ne varsa seninle unuttum
Son kullanma tarihi geçmeyen serum
Söküp atıyor zehrini ölmemeye değer
Kimseler bilmez
Avucumda kalan tek çizgiye tutundum
Oysa sen bilirsin
Üçgende indirilen saklı bir dikme gibi
Dertlere ortak olmaktan büyük sorumluluk var mı?
Meydan okumak ülkelere ve tek düzlüğe
Sen bilirsin
Ürpertiyle gelen güvercin tedirginliğini
Sağ salim
Ve çift kişilik uyumanın önemini
Bilirsin
Seni sevdiğimi
Ve sevdiğini beni
19 Ağustos 2017
Eren Loğoğlu
23 Temmuz 2017
AÇIK DENİZ
PEŞİ SIRA
Pılı pırtı atıp boş sırt çantasına
Malım mülküm çöküntü bir çöplükte
Ayaklandım yattığım yerden
Koşuyorum yastıklarımla birlikte
Yeldeğirmeni'nden Yeniköy'e doğru
Güzelçamlı'dan Gracia boyunca
Sen nereye dersen
Ben işte oraya
Ama yalnızlık var ya deniz aşırı
Ve birkaç ay
O baya paldır küldür bir öfke / Oysa
Biz nerede dersek
Aşk pekala orada
İNZİVA
Denizin kıyısına vurdum sığındım
Korkuyu söküp attım yanık cildimden
Bir baktım ki dibimde yoktun
Uyandım pis bir kabustan tek başına
Kum gibi dağılsam da bazen
Muhtacım yeni gel gitlerine
Dalgalarınla buluşsam birden
Köpük köpük maviliğine çoğalsam
Bilsem de nereye çıktığını
Atsam kendimi dar kanallarına
Bir kulaç boyundan kısa
Aramızdaki uzak mesafeler
BELİRTİ
Yani kim engelleyebilir ki kavuşmamızı
Raflarda çok sevenler ansiklopedisi dururken
Her şeye rağmen pişmanlık yok bende
Sessizlik daima evdeki ses
Eli kolu bağlı özgürlüğün
Malum devletin mesaisinde
Kağıtsız da nefes alınır
Geri dönemesen de yaşanır illa
Aile, arkadaş ve sevgili aynı bize
Biz bize yaşam
Çoğu kaybedilen hükümsüz değil
Ağırlığı vursa da karanlığın üstümüze
Hem nasıl bulduysak birbirimizi
Bilinmez boz iklimlerde büyüyüp
Şans büyük prensin beyaz midillisi
Bazı bazı sana kör bir hediye
Kader de keder kadar anlamsız
Gökyüzüne dört parmak bordo çalmadıkça
Kötürüm düşüncelere durup daldıkça
Sarıldık aç bir masumiyete beraber
Bana radyo sesinle güzel haberler ver
Yendik nasılsa gelip gördükten sonra
Kalp çarpıntısı hariç rahatsızlıkları
Yalan olmasın zırıl zırıl da ağladık
Karşısına geçince hemen elmanın
Yarım yamalak kesik bir konuşmak ile
Tangodan kıvrılan köşesinde odanın
Beklerken kavmin amansız göçünü
İKİMİZ
Yedik içtik ağız bozuldu
Masalarla seviştik heyhat dedik
Gezdik tozduk vücut yoruldu
Müzelerle savaştık bedel ödedik
Ama tablolar göstermez arkasını
Yüzüm gözüm kir pas içindeymiş
Olsa da aslında karşılıklı hisler
Saklar duldasında duvarlar biçimini
Belki bir dil keşfedilir
Öğrenebilelim diye abecesini
Hasretliğin yabancı kursunda
Çatısını kurarız vicdan otelinin
Can havliyle bize kalan
Son durak koyunda
Sınır tanımayan bir meslek ile
İkimiz cebimizde boyalı bir anahtar
Düşeriz umutlu yollara
Yanımızda kim yok kim var
22 Temmuz 2016
Eren Loğoğlu