26 Mayıs 2008

Nuri Bilge Ceylan'a Teşekkür



Ne demeli şimdi, nasıl başlamalı yazıya, bir şiirimde O'nun eşsiz sinema yaratımına saygı duruşunda bulunmuştum birkaç dizeyle, hatırlayalım.

Gözlerin
İster düşümde olsun, ister düşüşümde
Beraber yaşlanmak gözlerinle
Yaşamak İklimler’i (*)
El ele...

(*) Uzak Kasaba’larında bir Mayıs Sıkıntısı var biliyorum
Ve saklı sözleri yüreğine söylüyorum...


61. Cannes Film Festivali'nde en iyi yönetmen ödülü Nuri Bilge Ceylan'ın. Büyük ve haklı bir başarı. Gazete ve televizyonlarda sürekli hayat hikayesinden bahsediliyor artık. Nuri Bilge Ceylan'ın hayat hikayesinde pek çoğumuza tanıdık gelen bir durum var. "Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra Mimar Sinan Üniversitesi’nde iki yıl sinema eğitimi gördü." 12 Eylül sonrası bilinçsiz, siyasi yaşamdan uzak, yeteneksiz ve tekdüze bir toplum yaratma çabasının ana damarlarından biriydi eğitim sistemi. YÖK'ün kurulduğu ve 90'lı yıllarda hızla küreselleşen dünyanın da etkisiyle gençlerin artık tamamen bir yarış atı oldukları bir sistem. Nuri Bilge Ceylan'ın hayat hikayesinde karşılaştığımız gibi, ailenin ve çevrenin yönlendirmesiyle başka yetenekleri de olsa ülkenin ekonomik şartları gereği mühendislik/tıp/öğretmenlik okuyan gençlerle dolu bir ülke. Nuri Bilge gibi ideallerinden, tutkularından, sevdalarından vazgeçmeyip mühendislik üzerine 2 yıl da sinema okuyabilecek kaç cesur genç var. Evet soruyorum kaç cesur genç var? Yok, olmadığı için zaten bugün Nuri Bilge Ceylan Cannes'da, bizler ise onu anlatan yazıları okuyanlar konumundayız. Türk Sineması'nda bir devrimdir bu ödül. Aslında devrimi zihinlerimizde yapabilsek, bu çok kültürlü coğrafyadan kimbilir kaç Nuri Bilge Ceylan, kaç Orhan Pamuk daha çıkaracağız.

Koza'yla başlayan sinema yolculuğu, Kasaba, Mayıs Sıkıntısı, 2002'de yine Cannes'da Grand Prix ödülü alan Uzak, 2006'da kendisi gibi fotoğraf sanatçısı olan eşi Ebru Ceylan'ın da oynadığı İklimler ve son olarak 2008'de Üç Maymun ve en iyi yönetmen ödülü. Nuri Bilge'nin sanat yaşamında fotoğrafa da yer var. O'nun fotoğraflarıyla ve filmleriyle hayatın herhangi bir anında rastlaşmamış olanlar, sanatın o kuytu derinlikler barındıran görsel yönünü bulamamışlar demektir. Kimi zaman filmlerinde az diyalog, az olay örgüsü olması eleştirildi. Üç Maymun'la bu eleştirilere yanıt verdiğini söylemişti Nuri Bilge Cannes'a gitmeden önce. Ne ironik değil mi!

Fotoğraf sanatı nedir, ne değildir anlayabilmek için, uğrayınız derim :

http://www.nuribilgeceylan.com/photography/gallery.php?mid=3

Türk Sineması'nda son 10 yılın en iyi 2 yönetmeni Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan'dan birinin ödül almış olması da ayrı bir mutluluk. Fatih Akın ve Ferzan Özpetek'in de yerleri ayrı gönlümüzde.

Sanatın daha çok sinema yapımlarında yer alması adına da bir başlangıç olur umarım bu ödül. Güzel kızların, argo tabanlı komedilerin, sığ temaların yer bulduğu sinemadan, imgeler, alt metin ve derinlik dolu retorik bir yapıya kavuşmak arzumuzu da bu ödülle dile getirmiş olalım.

Teşekkürler Nuri Bilge Ceylan,

cesaretin için, sinema için, fotoğraf için, sanat için, bu çok kültürlü coğrafyayı yansıttığın için, aşk için, tutkularımız uğruna sabırla koşmamız gerektiğini gösterdiğin için, yeni ufuklar açtığın için ve son olarak o güzel, duygu dolu, samimi konuşma için, teşekkürler.

"I would like to dedicate the prize to my lonely and beautiful country which I love passionately."

26 Mayıs 2008

A. Eren Loğoğlu

24 Mayıs 2008

Küçük Prenses

Askılı bir elbise içinde
Saçları Akdeniz adası

Gecenin sessiz karanlık havası
Ve Aragon'un Elsa'sı kadar güzel

Bahar mevsimi
Ve sosyalist devrimi gibi beklenen
Ve özlenen

Seven
Ve sevilen

Küçük bir prenses vardır

Gözlerine uzanan geçit
Hem gizli hem dardır

Yirmi küsur yaşında
Daha gençlik koşusunun başında

Yolculuk bavuluyla taşır öyküsünü

Sağlığını koruması
Nesli tükenen bir canlının korunmasına benzer…

Bir an bile olsa
Prensesin düşüncesinde

Var olmaya çalışan
Olmamaya alışan

Bir de şair vardır

Sözlerine uzanan geçit
Hem gizli hem dardır

Çıplak omuzlardır
Prensesin ağır yaşam yükünü taşıyan
Ve sözleri şiirlerde taşıtan

Prenses o sözlerle büyümekte
O sözler ki
Cansız bir bedeni bile büyülemektedir.

Sözler
Yaşamı anlamlandıran büyü ağı

Aslında yaşam
Karmaşık duygular yumağı

Kediler oynasın diye yuvarlatılmış
Sonra üç beş kuruşa köpeklere satılmış
Paramparça edilip bir kenara atılmış

Aşk yaşamın kıyısında
Şair muhtemelen gözlerin karasında
Küçük prenses o sözlerin arasında

Elsa kadar güzel

Aynaya sordum, o söyledi.

24 Mayıs 2008

A. Eren Loğoğlu

15 Mayıs 2008

Tv Dizileri Tarihine Kısa Bir Bakış



Komedi dalında ;

Coupling UK : Bu diziyi kız arkadaşı ile izleyebilen erkekler çok şanslılardır. İngilizlerin espri anlayışının Benny Hill'den ibaret olduğunu sananlar için, bu yanılgıyı düzeltmenin en doğru yolu Coupling UK'dir. Zeki kurgusu, gülme efekti yerine kullanılan doğal ve gerçek tepkilerin verildiği ortam çekimleri, insan ilişkilerine bakış, seks konusunda sınırsız anlayışla mantık arama çabaları, kültürel diyaloglar ve olağanüstü özenle düşünülmüş karakterleriyle gelmiş geçmiş en iyi komedi dizilerinden biri. Jeff Murdock bana göre dizi tarihinde görülebilecek en yaratıcı, komik karakterlerden biridir. Onun için bile izlenebilir.

Seinfeld : New York City'de geçen, Jerry Seinfeld, George Costanzo, Elaine Benes, Cosmo Kramer gibi 4 muhteşem komedi karakteri yaratmış, kült bir dizi. Dizi o kadar iyi ki, bu karakterleri oynayan oyuncuların bu diziden sonra yer aldığı hiç bir proje başarılı olamadı. Seinfeld'in laneti olarak bahsediliyor bu durumdan. Kramer ve Costanzo karakterleri gelmiş geçmiş en iyi komedi dizi karakterleri olarak kabul görür.

Bir Tv efsanesi olarak The Simpsons'ı da unutmamak gerekir. Dizinin ciddi bir felsefe içerdiğini anlatan kitaplar var.

Son zamanların popüler ve başarılı 2 dizisi ise, How I Met Your Mother ve Scrubs. Barney Stinson karakteri için bile ilk dizi izlenebilir, inanılmaz komik ve daha önce pek denenmemiş bir komedi karakteri, wingman olarak tanımlayabiliriz onu. Özel repliklere imza attığını da belirtelim, biraz önce bahsettiğim diğer dizi karakterleri gibi.

Drama Dalında ;

Lost : TV tarihinde bir devrim. Karakterlerin çok ön plana çıkarılmadığı, kurgu ve hikayeden beslenen bir dizi. Dizinin tv tarihine getirdiği pek çok yenilik var. Plot bölümüne en çok para harcanan dizi olarak da tarihteki yerini almış durumda. İnternet üzerinden ipuçları dağıtan, youtube gibi video sitelerine dizide gösterilmeyen ama diziyle bağlantılı görüntüler eklenen, haritalara daldığınız, sizi sürekli teori okumaya ve aramaya sürükleyen, dizide kullanılan şirket, kurum isimleri adına siteler açılan bir fenomen. Bitmesine 2 sezon var ve fanları arasında 6. sezon finalini izlemeden ölmeyeceğim gibi diyaloglar geçebilmekte.

Twin Peaks : Bir David Lynch yapımı, Lost ve benzeri fantastik öğeler içeren ve DNA'sı gizem olan dizilerin atası konumunda. Huzurlu bir kasaba olan Twin Peaks'de genç bir kızın katilinin kim olduğu sorusuyla başlayan ve sürekli yelpazenin açılarak aslında çok farklı ve karanlık bir kasabayla karşıya karşıya olduğumuzun anlatıldığı bir dizi. Gösterim tabi ki Lynch ustalığıyla. Usta yönetmen imzasını baş karaktere sürekli kahve içirerek atıyor. Pek çok iyi/kötü imgelemden bahsedilebilir. Bir süre sonra Lynch akışına giren dizi, anlaşılmaz bir hal almakta tabi ki.

Hapishaneden kaçış temalı Prison Break, çizgi romanlarla büyümüş bir jenerasyona hitap eden, fantastik ve efektler dizisi Heroes son dönemin izlenebilir yapımları.

The X Files, CSI Miami/NYC, 24 gibi kült olmuş dizileri de unutmamak gerekiyor.

Çocukluğumdan aklımda kalan V, Ziyaretçiler dizisi de heyecanla takip ettiğim bir diziydi.

Türkiye'den ise Avrupa Yakası, her ne kadar toplumun geneli tarafından şiddet unsurları sebebiyle izlense de senaristlerinin oluşturduğu komplo teorilerini tv ekranına aktarabilen ve bu yönüyle de farklı bir kitleye hitap edebilen Kurtlar Vadisi, efsanevi İkinci Bahar ve Süper Baba da ilk akla gelen başarılı yapımlar.

15 Mayıs 2008

A. Eren Loğoğlu

Transfer Dönemi Olasılıkları



2 sistem ve olasılıklar üzerinden konuşmak gerekirse ;

a) 4-2-3-1 ve 4-4-2

b) Lincoln kalırsa ya da gönderilirse

c) Song kalırsa ya da gönderilirse

d) Nonda kalırsa ya da gönderilirse

e) Hakan Şükür, Hasan Şaş yedek bekleyebilmek şartıyla kalabilir.

f) Okan, Orkun, Bouzid, Carrusca, Orhan, Emre Aşık takaslarda kullanılmalıdır.

g) Emre Aşık, Necati, Anıl, Aydın'ın geri dönüşleri

Yabancı Kontenjanı : 6+2

Kaleci, Song, Linderoth, Lincoln, Nonda, Sağ Kanat + Sağ Bek, Sol Bek

Kadro :

Aykut
Uğur Uçar, Emre Güngör, Song, Servet, Volkan, Hakan Balta, Anıl
Mehmet Topal, Barış, Ayhan, Linderoth, Sabri, Arda, Hasan Şaş, Aydın, Lincoln
Ümit Karan, Serkan, Nonda, Necati

Transfer :

Kaleci : Simoviç, Taffarel, Mondragon ayarında 30-34 yaş arası takıma, taraftara ismiyle güven veren çok iyi bir yabancı kaleci

Sağ Bek : + 2 kontenjanıyla rotasyona katılan, Güney Amerikalı 18-24 yaş arası, Capone gibi top tekniği iyi, Uğur ile rekabet edebilecek bir yabancı sağ bek

Merkez Savunmacı : Song gönderilirse, Popescu gibi topu oyuna sokmada başarılı, 30-34 yaş arası tanınmış bir yabancı merkez savunmacı. Sıkıntı Servet gibi ağır bir oyuncuyla uyum sorunu yaşaması. Muhtemelen bu yaşlarda bir yabancı ağır, hamlelerinde gecikme olan ama iyi pozisyon alan bir oyuncu olacaktır. Emre Güngör ile daha uyumlu olabilir bu da Servet'in yedek kalması anlamına gelir ki bu sezon gösterdiği performansa haksızlık olur. Alternatif olarak 24-28 yaş arası çabuk, topu oyuna sokmada başarılı bir yabancı merkez savunmacı. Song kalırsa transfer yapılmamalıdır.

Sol Bek : + 2 kontenjanıyla rotasyona katılan, Güney Amerikalı 18-24 yaş arası, Volkan ve Hakan Balta ile rekabet edebilecek bir yabancı sol bek (Bek seçimlerinde, bir kanada savunma yönü iyi, fizik gücü yüksek bir oyuncu transfer ediliyorsa diğer kanada top tekniği iyi, dripling özelliği olan, hızlı, başarılı ortalar yapabilen hücum yönü iyi bir yabancı oyuncu transfer edilmelidir. Bir Güney Amerika'dan, bir Fransa Ligi'nden olabilir.)

Ofansif Orta Saha : Lincoln gönderilirse, öncelikle duran toplarda çok etkili, -en az Alex, Tello, Delgado kadar- kolay adam geçebilen, ara pası atabilen, uzaktan şutları olan, lider özellikli dünyaca tanınan 28-32 yaş arası bir yabancı ofansif orta saha. Alternatif olarak Lincoln gönderilirse, sistem değişikliği sonucu (4-4-2) benzer özelliklerde bir oyuncuyu sağ kanatta oynatmak yabancı kontenjanında +1 oyuncu yer açılmasına olanak sağlar. Bu kontenjan santrafor transferiyle değerlendirilebilir. Lincoln kalırsa transfer yapılmamalıdır.

Sağ Kanat : Lincoln kalsa da gönderilse de duran toplarda çok etkili, hızlı, driplingi olan, orta kesebilen, sol kanatta da oynayabilen -Arda'yla değişmeli maç içerisinde- Ribery ayarında bir yeni yetenek ya da 26-30 yaş arası ismi olan bir yabancı sağ kanat. Özellikle Lincoln gönderilirse ve sistem değişikliğine gidilirse takım bu oyuncu üzerine kurulmalı ve transfer buna göre yönlendirilmelidir.

Santrafor : Nonda gönderilirse hava toplarında etkinlik sağlayabilen ve adam eksiltebilen, soğukkanlı, son vuruşlarda başarılı ismi olan 28-32 yaş arası bir yabancı santrafor. Diğer bir alternatif Necati'nin sezon öncesi hazırlık kampı performansına göre Mehmet Yıldız takasında kullanılmasıdır. Nonda kalırsa transfer yapılmamalıdır.

Mevcut Kadro Kullanımı

4-2-3-1

Kaleci : Yabancı Transfer, Aykut, PAF Takımı kalecisi

Sağ Bek : Uğur Uçar + Yabancı Transfer

Merkez Savunma : Song ( Yabancı Transfer), Emre,

Merkez Savunma : Servet, (Transfer Edilecek Sağ Bek ya da Sol Bek'ten biri)

Sol Bek : Volkan, Hakan Balta, Anıl, Yabancı Transfer

Ön Libero : Mehmet Topal, Barış

Ön Libero : Linderoth, Ayhan

Sağ Kanat : Yabancı Transfer, Hasan Şaş, Aydın

Ofansif Orta Saha : Lincoln ( Yabancı Transfer)

Sol Kanat : Arda, sol bek kullanılabilir

Santrafor : Ümit Karan, Necati, Serkan, Nonda (Yabancı Transfer)

4-4-2 (Lincoln yok)

Kaleci : Yabancı Transfer, Aykut, PAF Takımı kalecisi

Sağ Bek : Uğur Uçar + Yabancı Transfer

Merkez Savunma : Song ( Yabancı Transfer), Emre,

Merkez Savunma : Servet, (Transfer Edilecek Sağ Bek ya da Sol Bek'ten biri)

Sol Bek : Volkan, Hakan Balta, Anıl, Yabancı Transfer

Ön Libero : Mehmet Topal, Barış

Ön Libero : Linderoth, Ayhan

Sağ Kanat : Yabancı Transfer, Hasan Şaş, Aydın

Sol Kanat : Arda, sol bek kullanılabilir

Santrafor : Ümit Karan, Necati, Serkan

Santrafor : Nonda, Yabancı Transfer

Ekleme yapacak olursak birkaç gurbetçi ve Türkiye Ligi'nde başarılı performans göstermiş oyuncuyla da anlaşılabilir. Vestel Manisa'nın küme düşmesinin de etkisiyle Selçuk İnan ve Ufuk Ceylan transfer edilebilir. Galatasaray maçları dışında Türkiye Ligi'nden maç izlemediğim için bu konuda pek bilgi sahibi değilim.

Transferleri gereksinim olan bölgelere ve öncelik sırasına göre yapmalıyız.

Transfer bütçesinin 10 milyon dolar olduğu konuşuluyor. Buna göre ;

Sağ Kanat : 4-5 milyon dolar
Kaleci : 2-3 milyon dolar
Sağ Bek : max. 1 milyon dolar
Sol Bek : max. 1 milyon dolar

bonservis bedelleri olarak harcanabilir.

Takasta kullanılacak Okan, Orkun, Bouzid, Carrusca, Orhan Ak belki Necati ve Emre Aşık karşılığında en az 2 Türk oyuncu transfer edilebilir. Türk Futbolu oyuncu yetiştirmiyor, yabancı sınırlaması kalksın diyenlere yeni Mehmet Topal'lar bulunarak, Arda'lar yetiştirirek cevap verilmelidir.

Hakan Şükür oyun zekası yüksek bir oyuncuydu her zaman. Bu özelliğinden yardımcı antrenör olarak fayda sağlanabilir. Böylelikle kulüp içerisinde kalması ve Hagi, Bülent, Arif, Ergün gibi değerlerin yaşadığı kötü günlerden bu sembol oyuncunun geçmemiş olması sağlanmış olur.

Teknik Direktör : Gerets, Lucescu gibi geçmişinde ciddi başarıları, şampiyonlukları olan dünyaca ünlü bir yabancı hoca olmalıdır. Cevat Hoca kondüsyoner olarak görevine devam etmelidir. Sağlık Kurulu konusuna bir çözüm bulunmalıdır. Kaleci antrenörlüğü için Taffarel düşünülebilir, Lincoln konusunda da yardımları olacaktır. Altyapı hocaları Zafer Koç ve Ali Yavaş'a görevleri geri verilmelidir. Altyapı konusunda fiziksel özellikleri geliştirici antreman yöntemleri uygulanmalıdır. Bu amaçla Fransız kulüpleri araştırılmalıdır.

14 Mayıs 2008

A. Eren Loğoğlu

12 Mayıs 2008

Şampiyon 'Bizim Takım' Galatasaray



Ve sonunda bitti...

2007/2008 Türkiye Ligi Şampiyonu 'Bizim Takım' Galatasaray

17. şampiyonluk bu.

'Türkiye'nin her spor dalında en başarılı kulübü Galatasaray'dır' filminin unutanlar için yeniden gösterime girdiği bir yıl bu.

Neler mi başardı Galatasaray Spor Kulübü bu yıl, kısaca değinelim:

Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı, Avrupa Şampiyonlar Ligi Şampiyonu
Futbol Takımı, Lig Şampiyonu
Erkek Basketbol Takımı, ULEB Cup Yarı Finali
Bayan Basketbol Takımı, EuroCup Women Yarı Finali, Lig Final Serisi'nde şu an.


Bütün sporcularımızı yürekten kutluyorum.

Galatasaraylı olma ruhunun her alana sirayet ettiği unutulmaz bir sezon geçirdik.

Bir bahar öğleden sonrası, vapur yolculuğunda, aklıma şu dizeler düşüvermişti;

Galata bir yanım
Saray öbürü
Buluşurlar
Tarihe yazılmış bir öyküde

Ve adının olduğu her yerde umut vardır.


Tarihe yazılmış en güzel öykü 1905'te başlıyor ve günümüze kadar gururla, başı dik, alnı açık uzanıyordu. Umutsuzluk yoktu bu öykünün hiç bir yerinde. Adının olduğu her yerde umut vardı, umut hep var olacaktı. Galatasaray ruhunun beslendiği ana damarlardan biriydi umut, bir diğeri mücadele.

Sembollerin takımıdır Galatasaray, bayrak adamlar çıkarır her dönem, Payidar Kaptan, Bülent Kaptan, Orhun Kaptan ve adını tarihe kazımış Metin Oktay, Hakan Şükür gibi değerler yaratmıştır. Cüneyt Tanman'la centilmen duruşunu, Hasan Şaş'la deli dolu ruhunu göstermiştir cümle âleme. Galatasaray'ın kadrolarında her zaman altyapıdan oyuncu vardır ve bir Galatasaraylı ne hissediyorsa takımını izlerken, onlar da aynı duyguyla mücadele gösterirler sahada.

Umut ve mücadele, diğerlerinin çözemeyeceği şifresiydi 'Bizim Takım'ın.

Başkan Adnan Polat'ın Cemiyet'teki konuşmasına bakalım:

"Galatasaray öldü dediler, bitti dediler, hocası yok dediler, ama kalbi var ruhu var, onu düşünemediler."

Her demeç, her görüntü, yaşadığımız her an bizleri dönüp dolaştırıp o ruha götürüyor. Öyle de olmalı, neden mi?

6 maç seyircisiz oynatılan, son 6 hafta teknik direktörü olmayan ve antrenör Cevat Güler hocaya emanet edilen, sahaya sık sık 11 Türk oyuncuyla çıkan, oyuncularının çoğu 25 yaşın altında olan, sezon boyunca sakatlıklardan dolayı büyük sıkıntılar duyan, yabancılarından hem sakatlık hem de kalite ve uyum sorunu sebebiyle verim alamayan, uzun yıllar sonra başkan değişikliğe giden, kongre yaşayan bir takım şampiyon oldu, 'Bizim Takım'dı o. Başkası olamazdı, hiçbir dönemde olmadı da. Galatasaray'ın şampiyonluk öyküleri o kadar değerlidir ki, nesilden nesile gözyaşları eşliğinde, bin bir akla gelmez sıkıntıya rağmen söylemleriyle aktarılır. Son 3 yılda 2 defa şampiyon olan bu sıkıntılı yapıdan da kurtulmak üzereyiz, bir yere not düşelim.

Ruh dediğimiz şey, işte neyse o şey, burada devreye giriyor. Galatasaray'ın kültürünü, kazanma azmini, hırsını, mücadelesini, bitmek tükenmez umudunu ve enerjisini sahada yansıtan Aslanlar topluluğunda ve sahanın dışındaki gözlerde bunu görebiliyorsunuz. Adnan Polat'ın yarattığı 'Tek Yürek' sinerjisi ışığında camianın da birlik olması her şeyi daha da kolaylaştırdı bu süreçte.

6 Maç Seyircisiz

5 maç + 1 maç yani 6 maç seyircisiz oynatılan bir takım şampiyon oldu. 5 maçlık ceza çok tartışmalıydı aslında. Daha önce Kadıköy'de yaşatılan futbol terörüne 1 maç seyircisiz 1 maç saha kapatmadan daha büyük bir ceza veremeyen futbol idarecileri ve bu tür cezayı isteyemeyen bir medya, kendi işlerini kolaylaştırmak adına ve Türk Futbolu'nda devrim yaparcasına, 5 maç ceza verdiler. Eğer adalete bakış açısında bir standart olsaydı eski usul 2 maç ceza alınmalıydı. Galatasaray taraftarının polis, medya, yönetim ve Fenerbahçe terörüne karşı ilk ve en büyük 'yeter artık ulan' dışavurumunu en büyük fırsat bildiler ve adaleti hemen değiştiriverdiler. Kurallar değişti diyebilmek adına güzel insanların takımı Trabzonspor'u da 5 maçlık cezayla ödüllendirdiler. Daha çok değinmeye gerek yok, burada bitirelim. Galatasaray ruhunu sahaya yansıtırsa, birlik olursa, inanırsa, isterse, önünde hiçbir engel olamaz. Bunu o kural koyucuları da, uygulayıcıları da, Muz Cumhuriyeti vatandaşları da çok iyi biliyor.

Son 6 Maç Cevat Hoca'yla

Sayı olarak tutmadım ama Noel dönemi olsun, hastalık zamanları olsun Kalli'nin bir 6 maç daha takımın başında olmadığını anımsıyorum. Bu da 12 maç, sezon başında bir yapı kurması için getirdiğiniz teknik direktörünüzden yoksun 12 maç oynadığınız anlamına gelir. 6 maç da taraftarsız bırakıldınız. Eder size yarım sezondan fazlası. Galatasaray işte böyle bir durumdan bile çıkabilecek bir kazanma kültürüne sahiptir. Son 6 maça kadar takımı getiren Kalli'ye de sonsuz teşekkür edilmelidir. Sezon başında Kalli tercihinin yanlış olduğunu ve sezon ilerledikçe yanlışlarına rağmen Kalli'nin farklı, güzel bazı işler yaptığını ve bu sebeple ona teşekkür borcumuzun olduğunu belirtmiştim. Süreklilik adına bir sistem oluşturamadı, Lincoln'ün form düşüklüğünde, sakatlıklar kadar onun da payı vardı. Pek çok teknik, sistemsel ve Floryasal hatalardan bahsedilebilir. Katkıları da oldu. Barış, Serkan, Mehmet Topal, Uğur Uçar, Emre Güngör'ün yani kısaca gençlerin oynatılması gibi, Ya da Servet'te ısrarcı olması gibi. İsteseydi ben getirdim diyerek Bouzid ve Barusso'yu oynatabilirdi misal bazı gençlerin yerine. Genç bir oyuncu yapısı kurduğunu ama oyun yapısı inşa edemediğini söylemek gerekir. Teşekkürler Kalli.

Ve Cevat hoca, Burak hoca, Nezihi hoca. Öncelikle takımın fizik gücü için sonsuz teşekkürler. Son 6 haftada takımın diri kalışında bu fizik güç yadsınamaz bir gerçekti. Son 6 maç ise bir başka görevi, takım sorumluluğunu devraldı, teknik konularla ilgilendi ve verilen bilgilere göre Adnan Sezgin'le birlikte -teknik direktörlük sertifikası vardır- takımı sahaya çıkardı. Kenardan uyarılarda bulundu, takımın başıydı. Kalli'nin mevcut sisteminden vazgeçmeden, Arda'yı, Sabri'yi kanatlarda angaje ederek ve Lincoln riskine girmeden şampiyonluğu getirdi. Gollerde çok sevinmedi, alkışladı, mütevazıydi. Şampiyonluk sonrası soyunma odasında kahve ya da çay içerken futbolcularla samimi bir sohbet içerisindeydi çünkü hem bizlerin hem de futbolcuların ak saçlı Cevat hocasıydı o. Umarım eski görevinde, teknik heyette devam eder, hem bilgili hem de böyle sevilen, karakter insanlarına çok ihtiyacımız var. Teşekkürler Cevat Hoca ve ekibi.

11 Türk Aslanı

Bu konu çok konuşulmalı. 'Bizim Takım'ı bizim takım yapan en önemli unsurdu bizden olmaları, bizi anlamaları. Bu elbette yabancısız oynayalım anlamına gelmiyor, yanlış anlaşılmasın. Burada başka bir noktadan, Galatasaray'ın kimliğine her zaman sahip çıktığı, başka takımlarda olmayan bambaşka bir değerden bahsediyoruz. Anlayabilecek beyne sahip olanlar için verilmiş büyük bir mesaj var ortada. Türk futbolcusu geliştirilebilir, oynatılabilir, verim alınabilir, yetenekli olabilir mesajı. Sevilla zaferinden sonra Çeyrek Finali kutlaması gereken 'Game Over insert coin' Aziz Yıldırım'ın Türk oyuncu yetişmiyor yalanıyla yabancı sınırı kaldırılsın söylemine de bir gönderme var. Türk oyuncular Fenerbahçe'de oynatılmıyor esasında. Süper yedek gol kralı Semih, Maldonado'nun Alex kontenjanından Selçuk'u kesmesi, Wederson, Aurelio gibi Türkleştirilmeye çalışılan bir mantalite gibi örneklemelerle tabi ki Türk oyuncu bulunamaz oynatılacak. Tekrar Galatasaray'a ve 11 hatta 20 Türk aslanına dönelim. Sahaya her çıktıklarında bizler gibi düşünen, duygular yaşayan bir futbolcu topluluğundan bahsediyoruz. Atılan her golde bizden çok sevinen ve her yenilen golde bizden çok üzülen futbolcularımız var. Evet bazılarının yetenekleri kısıtlı, sevmediğimiz yönleri var ama her biri Galatasaray duruşuyla sahada mücadele içerisindeler. Sivas dönüşü uçakta her birimiz birer Arda'yız, Emre'yiz, Mehmet Topal'ız, Sabri'yiz, Şampiyonsun Galatasaray, inşallah diye inletiyoruz. Yıllardır Hakan Şükür, Hasan Şaş değil miydik zaten. Bülent Korkmaz değil miydik daha önce, Fatih Terim değil miydik?. Her birinin yanlışları oluyor ama iyi ya da kötü Galatasaraylılar onlar, birer değerler. 'Bizim Takım' diyoruz işte altyapıdan çıkan Galatasaraylılık öğretisini genç yaşta kapmış zihinler ve bedenler olarak karşımızda pek çoğu. Ve yine pek çoğu Anadolu'nun Galatasaray sevdalısı kentlerinden gelip bu öğretiyi ve ruhu yakaladılar hemen. Servet'inden Hakan Balta'sına, Topal'ına, Almanya kökenli Barış'ı, Serkan'ına kadar bu topluluğa katılan futbolcular, Hakan, Hasan, Ayhan ve Ümit Karan ağabeylerinden çok öykü, destan dinledi, Galatasaraylılığı Florya'da gördü, yaşadı. Ne mutlu bize. Bazı yorumcular geçen sene neredeydi bu ruh diyerek, bu argümana gönderme yapıyorlar. Onlara şu söylenebilir, bu ruh her zaman var, ne zaman ki Galatasaray saha içi gücü oranında yarış içinde olur, o zaman ruhunu da sahaya sınırlarına aldırış etmeden yansıtır ve yenilmez olur. Elbette yarış içinde olmadığı zamanlarda da ruhunu yansıtır futbolcularımız ancak oyun gücüyle bütünleşmeyen bir ruhun sonuca ulaşması pek olasılık değildir. Ama bu da ruhun olduğu gerçeğini de asla değiştirmez. Örneklerle mevcuttur, 10 Mayıs, 14 Mayıs, 17 Mayıs, pek çok diğer Mayıs günleri gibi.

'Bizim Takım', 11 Türk aslanı, Galatasaray Ruhu gibi kavramları, Uğur Uçar'ın ilk İBB maçında taca çıkan bir topu yakalamak için gösterdiği çabada bulabilirsiniz.



Yeni Jenerasyon, Genç Yapı

'Bizim Takım' Galatasaraylı çocuklar bakış açısının bir diğer boyutu da bu jenerasyonun neleri başarabileceği üzerine kurulu.

Uğur Uçar (21), Barış (21), Arda (21), Mehmet Güven (21), Serkan (22), Mehmet Topal (22), Sabri (23), Emre (24), Aykut (25), Volkan (25), Hakan Balta (25) ;

Orkun (27), Servet (27), Linderoth (29), Lincoln (29) ;

Ayhan (31), Ümit Karan (31), Song (31), Hasan Şaş (31), Nonda (31) ;

Hakan Şükür (36) ;

25 yaşın altında 11 futbolcu var ve bu takım kurulduğu ilk yıl şampiyon oldu. Olağanüstü. Benim yaşım 26, hayata bakışımı, duruşumu, olgunluğumu düşündüğüm zaman, milyonlarca taraftarın sırtlarına koyduğu bu ağır yükü taşıma gayretinde bile olmaları büyük başarı. Ayakta alkışlanmalılar her maç öncesi. Elbette bu bir meslek ve çok para kazanıyorlar diğer meslek gruplarına göre ama bu da ağır yükün bir getirisi sanırım.

'Aslanlar çekler ödenir ama hakkınız ödenmez' diye bir pankartımız vardı. Bu genç çocukların bu yıl başardıklarının hiçbir borsada karşılığı yok.

Genç yapıdan biraz daha bahsedelim. Doğru bir teknik adam ile bu genç yapı 27-32 yaş aralığındaki oyuncuların da katkısıyla ve ek olarak yeni, kaliteli ve tecrübeli yabancılarla, durdurulamaz bir noktaya doğru yol alabilir. Bu yol hiç uzak değil.

Bu çocukların değerini iyi bilelim. Onları her ne şart olursa olsun belli süreler takımda tutalım, Aydın, Anıl gibi potansiyelli diğer gençleri de bu yapıya monte edelim. Türk çocuklarının neleri başarabileceğini 2000 yılındaki gibi yine gösterelim.

Adnan Polat

Şampiyonluk öyle güzel bir sürecin sonunda geldi ki, önce Fenerbahçe, sonra Sivas ve Ali Sami Yen'de herhangi bir takımı yenerek şampiyonluk kutlamasına geçiş, planlasak bundan güzeli olamazdı. Bir diğer ilginç boyutu da Fenerbahçe'nin Trabzon'da olmasıydı. 13. maçı kazanamayacakları belliydi o güzel çiftetelli ve horon bütünlüğünde. Böyle güzel bir süreci de yeni başkan Adnan Polat kusursuza yakın yönetti. Lider özellikleri olan bir insan olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu süreçte vizyonunu gösteren işler de yaptı. Yeni formalar için meraklandık, ilk günün sabahı hemen aldık örneğin. Ada'da bütün taraftarların katılabileceği bir kutlama var akşam. Kupayı sahada kaldırmadı, podyuma çıkmadı, cemiyete sakladı sevincini, akıllıcaydı. 'Tek Yürek' projesi kapsamında camiayı birleştirdi. Hasan Cemal, Mehmet Ali Birand, Mustafa Denizli, Tanju Çolak gibi isimler görünür oldu medyada. Bunların elbette sinerji anlamında, çevreye olumlu ışık yayma anlamında etkisi vardı, unutulmamalı.

Seyrantepe Projesi devam ediyor, sürekli takipte olunmalıdır. Hakan Şükür aracılığıyla olur, Özhan Canaydın'ın kurduğu eski ilişkiler çerçevesinde olur, mutlaka hükümetle ilişkiler konusunda doğru bir siyaset izlenmelidir. Sportif başarı çerçevesinde gençlerle çalışabilen çok iyi bir teknik adam ve doğru bölgelere kaliteli yabancılar alarak takımı güçlendirmesi gerekiyor. Bunun yanında Riva, Florya gibi konularda da somut adımlar atılmalıdır. Merchandising, daha çok ve büyük store gibi küçük detaylara eğilinmelidir. Amatör branşlarda bu yıl başarılı bir yıl geçiriyoruz. Bu konuda geri adım kesinlikle atılmamalı, en azından varolan yapılar korunmalıdır. Yeri ve zamanı geldiğinde Galatasaray Spor Külübü'ne halka, taraftarına belli çerçevelerde açacak bir yapının oluşturulması da gerekmektedir. Bunları Adnan Polat'ın başarabileceğine, bu vizyonu olduğuna inanıyorum. Ama bunları yaparken sadece kendisi karar vermemeli -Kalli tercihinde olduğu gibi- teknik destek almalı, Yiğit Şardan'ın pek çok konuda söz sahibi olmalıdır. Demokratik ve şeffaf bir yönetim ortamında, taraftarıyla, Lise'yle, camiayla bütünleşmiş bir Galatasaray'ın önünde hiçbir güç duramaz. Fenerbahçelilerdeki Adnan Polat korkusunun altında yatan en büyük sebep de bu ideayı gerçekleştirebilecek kişi olmasında yatıyor. Adnan Polat bu başkanlık şansını iyi kullanmalıdır. Gelecek güzel günler, onun eseri olsun.

Türk Futbolunun En Büyük Oyuncusu, Kral Hakan Şükür

Yazıya tabuları yıkarak başlayayım, Ümit Karan'ı daha çok seviyorum ama bu sevgi Hakan Şükür'e sevgi ve sonsuz saygı duymama asla engel değil. 8. şampiyonluğunu kazanması kariyeri adına olağanüstü bir şey Hakan için ama eminim o daha çok Galatasaray'ı 8 defa şampiyonluğa taşıdığı için mutludur. Onun adını her yerde haykırmalıyız, Galatasaray'ın sürekli Türk Futbolu'na damgasını vurduğunun sembolüdür Hakan Şükür, dünyada en çok tanınan Türk ismidir ve adının ardından Galatasaray der Afrika'da bir insan. Özdeştir o bu kulüple. Dünya görüşüne, dini inançlarına saygı duyulmalıdır, hataları vardır ama o da insandır, Hakan Şükür gerçek bir Galatasaraylıdır, senden, benden daha çok Galatasaraylıdır, bu genç çocukların gelişiminde katkısı olabilecek bir isimdir. Çok yetenekli bir oyuncu olduğunu söyleyemem ama oyun zekası vardır, ön direğe koşusunu yapar ve şampiyonluğu getiriverir. Asıl mesele golden sonra benden daha çok sevinmesindedir, kızı Zeynep'le tezahurat etmesindedir, eşinin kaçırdığı golde Hakan'a bizler gibi kızmasındadır. Kariyerinde en çok başarı olan Türk oyuncusudur herhalde, Bülent Korkmaz'a haksızlık etmiyoruz değil mi? O da candır, tektir. Keşke onu da Hakan'ı çağırdığımız gibi Ali Sami Yen'e çağırabilseydik, 3 numara Büyük Kaptan Korkmaz Cesur Bülent haykırışlarıyla.

Metin Oktay'ın bugün oluşan Galatasaray ruhunda, Galatasaraylı oluşumuzda en büyük pay sahibi olduğu muhakkaktır. Davranışlarıyla, karakteriyle, başardıklarıyla, her anlamda Galatasaray'ın kendisidir o. Liseden halka geçişidir Galatasaray'ın. Türk Futbolunun yetiştirdiği en büyük oyuncu demek, onun için tanımsızlık olurdu, yetmezdi. Oyuna bakışın değiştiği bu yeni ama ruhsuz kapitalist, endüstriyel zamanlarda Hakan Şükür, Bülent Korkmaz gibi Galatasaray sevdalısı oyuncular yaratabilme değeriyle belki de en büyük oyuncuyu tanımlayabiliriz.

Taraftar

Son düzlükte basketbol, futbol görevimi yerine getirmeye çalıştım. Şampiyonlukta pay sahibi olduğum söylenemez bütün bir yıl göz önüne alındığında. Bayan baskette belki birkaç maçlık bench arkası etkiden bahsedilebilir. Bu sezon Galatasaray'ın taraftarı pek çok branşta desteğini esirgemedi. Yeterli mi? Elbette değil. Amatör branşlara olan ilgi hala az, elbette insanları zevk almadıkları sporlara, sadece Galatasaray aşkıyla yönlendirmek kolay olmuyor. En azından gerektiği zaman gerektiği yerde olmalıyız, bunun bilincine bile varabilirsek daha güzel günler yaşayabiliriz. Galatasaray taraftarı bilinçlidir, oyuna etki eder, bunu unutmayalım. ultrAslan'ı olsun, onun alt grupları olsun, kurucuları arasında yer aldığım üni ekibi olsun, görevlerini bu yıl çok iyi yerine getirdiler. Hepsine sonsuz teşekkürler, onlar bunu hak ediyorlar. Kareografiler, onların hazırlıkları, deplasman yolculukları, amatör branşlar, bunlar kolay işler değil. Hepsi birer isimsiz kahraman. Seyrantepe'de oluşacak yeni taraftar profilinin yanında yine onlara ihtiyaç olacak.

Peki ya ezeli rakip?

Sezonu kupasız bitirdiler. Şampiyonlar Ligi'nde grup ve 2. turda iyi kuralarla Çeyrek Final'e geldiler, yine de başarıdır. Türkiye Kupası'nda Galatasaray'a yenilerek elendiler ve bunu her zaman olduğu gibi hazmedemediler. 25 ya da 26 yıl oldu bu kupayı alamıyorlar. En son Flintstones döneminde yaşayanlar gördü Fenerbahçe kaptanını kupa kaldırırken. Alex kaptan olarak kupa kaldırsa ne olacak ki? Kıraç'ın 1 Mayıs Marşı'ndan esinlendiği 100. yıl marşını mı ya da Viva Espana'yı mı söyleyecek, 2 tezahürat edebilecek mi Deivid, Edu, Lugano, onlar ancak Santos tezahüratları yaparlar, Fenerliler de buna aldanır, durur. Takımda Türk oyuncu yok neredeyse, bir yapı yok, Fifa'nın altyapıdan oyuncu oynatma zorunluluğu 2, 4, 6 diye katlanarak ilerleyecek önümüzdeki yıllarda diye biliyorum, bakalım ne yapacaklar bu duruma karşı. Yabancıları Türkleştirerek, Türkçe bilmeyen bir Fenerbahçe yarattılar, garip. Brezilya liginden bir takım tanımlaması yapsam heralde kimse şaşırmaz. Yabancıları da Volkan, Gökhan, arada yedekten Semih ve Selçuk. 2+1 gibi bir şey. Kadro yapısı dışında şampiyonluğu kaybedişleri de anlamlıydı. Lincoln'e saldıran Volkan'ın elinden kaçırdığı topla golü yediler, 85. dakikadan sonra mücadele etmeyi bıraktılar, pozisyona giremediler, ruhsuzdular, aynısı Trabzon'da da başlarına geldi, ayıp ettiniz oldular, halbuki onlar hep ruhsuzdu. Bir de Samandıra'da küfürler yediler. Aziz Yıldırım'ın bu işte parmağı yok yalanına inanmamızı kimse beklemesin, e hani kuş uçmuyordu başkandan habersiz demezler mi adama sonra. Geçmişte Rüştü'yü dövdüren, Kezman'a da, Alex'e de 2 küfür ettirir, eder de, gayet normal. Kaldı ki bu kadar yatırım yapan, Fenerbahçe İnşaat A.Ş.'yi kuran, bu kurum yoluyla rahatlıkla kara para aklayan, vergi listelerinde adı olmayan, karanlık bir adamın bunları yapması da doğal. Aziz Yıldırım istifa eder ve geri döner mi bilmem ama 11. yılında 6. Galatasaray şampiyonluğunu, bu süreçte 14. Galatasaray'ın kupa kaldırma anını yaşadığı gerçeğini hiçbir istifa değiştirmiyor. Diğer Aziz Yıldırım dublörlerine değinmeyeceğim. Üzüntülerinin ne kadar büyük olduğunu tahmin edebiliyorum.

Fenerbahçe Tarihinin en başarılı dönemi sayılan -ki başka yok- son 3 yılda 2 defa Galatasaray Spor Kulübü şampiyon oldu.

Ulusoy gitti, yine şampiyon oldu, çoluk çocukla oldu, yabancısız, teknik direktörsüz, 6 maç seyircisiz şampiyon oldu. Siz bunu anlayamazsınız ve bu sebepten Fenerbahçelisiniz. (Bir ipucu vereyim, Roberto Carlos sizde, Hasan Şaş bizdeydi) Hepinize geçmiş olsun çocuklar. Ama biz inanmayın demiştik size. Game Over artık, Insert Coin zamanı şimdi.

Korkuyorsunuz Adnan Polat'tan, Seyrantepe'den, genç yapıdan, korkunu faydası yok size...

Küllerinden doğan Galatasaray diriliyor, güzel günler yakındır artık, önü açılmıştır.

Şampiyonluk yolunda yaşanılan şu son 3 güne de kısaca değinmeyelim. O da ayrı bir şampiyonluk öyküsüdür.

Sokak'ta yengeç dansı için Semih'e, telefon kulübelerinde alkol etkisiyle damarlarımıza yayılan sonsuz şampiyonluk huzuruyla yapılan tezahuratlar, sohbet, tanışıklık için Tolga, Kadir, Gökay, Ali, Ayşegül -més que un club- Alp abi, ŞOK, Ünalan bölgesinden yarışmaya katılan Erdal'a ve adını unuttuğum pek çok AliSamiYen.net dostuna, maçtan bir gün önce Nevizade sokaklarında yankılanan tezahuratlar, sohbet, tanışıklık için Volkan'a, Kemal'e, Ali Mercan öğretmenime, Radiohead Berlin Konseri'ne gidebilen şanslı, güzel ve çizgi dışı insan ŞOK'a, 'Şereftir Seni Sevmek' diyebildiğimiz için Taner hocama, Metin Yıldız'a, özellikle maç sırası için Cem Yalçınkaya'ya, maç anındaki güzel anlar ve pek çok duygu ortaklığı için Eray'a, maç anı gözyaşları için Altan'a, Eski Açık'a gelebilecek olgunlukta bir taraftar-oyuncu olduğu için Işıl'a, bayan basket galibiyeti için kızlarımıza, Önder abi'ye ve Karşı'ya, Çarşamba için Serdar hocama, evini her zaman bana açan, her anımızın ortaklığı için Emre dostuma, yine bu güzel hafta sonunda her güzel anı paylaşma onurunu verdiği için gönül insanı Şenol hocama, Salih Cem hocama ve Yalçın hocama, tekrardan her yerde yanımda, önümde görüverdiğim için Semih'e, genç nesil Hasan ve Uğur'a, tüm isimsiz şampiyonluk kahramanlarına, 'Bizim Takım'a, Cevat Hoca'ya sonsuz teşekkürler.

Galatasaray sevdanın, aşkın, tutkunun takımıdır. Diğerleri gibi mantık aramaz her zaman. Yüreğinin götürdüğü yere gider, yüreğiyle oynar, umutludur hep, yılmaz, mücadele eder, sevdanın elbet kazanacağına inanır, sabırlıdır, bekler. Göz pınarlarından çok yaşlar süzülmüştür ama pek çoğu sevinçlidir ya da sevince giden yolda dökülmüştür. Galatasaray sevdaya inanmayı öğretir, bir öğretidir.

Galatasaray'ın ruhu vardır, kimse de olmayandır.

Yönetim, Futbolcu, Basketçi, Taraftar, Şampiyondur Galatasaray.

Albümler olağanüstü mutlaka alalım, dinleyelim, birilerine dinletelim. Yeni formaları hiç çıkartmayalım, derimiz yapalım, birilerine gösterelim.

Adnan Polat'la da bitirelim:

http://www.ligtv.com.tr/VideoHaber/?c=6&r=1&hid=38373

"Arkadaşlar saat kaç?
20.45
Duymuyorum
20.45
Kadıköy'den duyulsun
20.45
Şampiyonluğumuz kutlu olsun."


12 Mayıs 2008

A. Eren Loğoğlu