El Clasico'ya dair kaleme aldığım yazı, halkın gastesi BirGün'de yayınlandı;
http://www.birgun.net/sports_index.php?news_code=1291197329&year=2010&month=12&day=01
Fotoğraflar;
http://erenlogoglu.blogspot.com/2010/12/manita.html
Maça dair güzel yazılar;
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1030897&Yazar=BANUK.YELKOVAN&Date=01.12.2010&CategoryID=103
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=1030918&Date=01.12.2010&CategoryID=84
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&Date=01.12.2010&ArticleID=1030896
Söyleyecek sözümüz bitmedi daha, bitmeyecek.
Benim, senin, bizim hikayemiz, anlatıyorlar onlar, Katalanlar, çocuklar arka mahleden, bacak kadar boylarıyla, samimiyet dolu her bir tarafları, güzel de oynuyorlar uzay çağını yakalarcasına.
***
FC Barcelona takımının oyuncuları, yemyeşil çimlere ayak basmadan önce, tünelde rakibi bekler genelde. Onlar da gelir ve birlikte çıkılır maça. Tünelin ucunda gözüktüklerinde Cant Del Barça başlar çalmaya ve en önemlisi Barça'nın Başkanı kim olursa olsun marşı söylemektedir, tıpkı iki gece önce Rosell'ın yaptığı gibi.
O esnada kartonlar göğe doğru kaldırılır. Bir yanda Blaugrana, diğer yanda senyera vardır. Karşı tribünden de yeryüzüne mesaj verirler, iki gece önce olduğu gibi.
T'estimo Barça, Katalan dilinde Seni Seviyoruz Barça anlamındadır. Sonuç ne olursa olsun, bizi temsil edin, kimliğimiz olun, aidiyet sağlayın bize, bizim hikayemizi anlatın dünya halklarına.
Ve futbol denilen İngiliz icadını, sanki biz bulmuşuz gibi oynayın, büyütün, yayın dört bir yana diyorlar hep bir ağızdan, susturulmadan. Asıl bilim adamı, filozof Johan Cruyff'dur elbet burada, anmadan geçemeyiz.
29 Kasım 2010, tarihin kimsenin silemeyeceği şekilde yazıldığı gecelerden biridir. Gelecek kuşaklara aktarılacak, nesilden nesile, dilden dile, kulaktan kulağa, metinden metne geçecek bir futbol takımı ve onun güzel oynu vardır sahnede. Futbol tarihinin en özel evresine tanıklık etmekteyiz, keyfini çıkaralım.
Viva La Muerte atkıları değil, Coldplay'ın Viva la Vida'sı kazandı, önemli ve ince bir detaydır sadece.
***
Barça'nın her sezona puan kayıplarıyla başlayıp Kasım ayında zirve yapması asla tesadüf değil, plan program dahilinde hazırlık yapılan bir durum. Şubat gibi tekrar küçük çaplı bir düşüş yaşayıp Mayıs'a doğru da zirveye çıkıyorlar. El Clasico'daki oyun farkını açıklayan sebeplerden biri bu.
Bir başkası da aradaki 30 yıl, yani La Masia'nın kuruluşu. Altyapıdan 10 oyuncuyla çıkıp -üstelik de çoğu isimsiz, Pedro, Bojan, Jeffren, Sergio gibi- böyle bir oyun dominasyonu yaratabilmek salt yetenekle açıklanamazdı elbette.
Barça futbola bakışı değiştiriyor. "Devrim vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi" sözünü sahaya taşıyor, sahalardan ve yüreklerden taşıyor sonra coşku.
Yerden kısa paslarla akışkan oyun yapısını, Messi'nin durmak bilmez yaratıcılığıyla birleştiriyorlar ve sonuca gidiyorlar. Gollerin çoğu birbirine benziyor, karbon kopya ve Messi, bitirici vuruşu poz verir gibi, tekrar tekrar sergiliyor.
Xavi & Iniesta'nın Messi'yle beraber oluşturdukları eylem güzelliği var bir de. Merkezde yan yana oynadıklarında sorun kalmıyor. Biri sakat olduğunda ya da Iniesta kanada atıldığında sistem sekteye uğrayabiliyor.
Dün gece Barça, maçın başında ilginç bir şey denedi. Pique iki üç pozisyon üst üste uzun top denedi, Madrid savunmasının çok geride olmamasından yararlanıp. Bir kısa çözüm önerisiydi ve muhtemelen anlık oyuncu kararlarından biriydi. Maçın seyrini zaten bu türden etkenler belirleyebiliyor. Xavi'nin ceza sahasına girme kararı mesela, çok sık başvurduğu bir şey değil aslında!
Villa'nın uyumuna ne demeli, takım ve Messi'yle! İki koşu, iki temiz vuruş, üstüne bir de gol pası. Eto'o üretkenliğindeydi Madrid'e karşı, tam tahmin ettiğim gibi.
Sergio'dan bahsetmeden olmaz, Xavi & Iniesta'yı büyüten adam, o kadar çok pozisyonda rakibi bozup topu öndekilere kazandırdı ki!
Ya Pedro! O nasıl bir delicilik öyle, çok verimli bir oyuncu, aşırı yetenekli olmasa da.
9 ve 11 numarayı Bojan'a ve Jeffren'e emanet etmek de neyin nesi! Ronaldinho, Deco, Henry, Eto'o, Ibrahimovic gibi yıldızlar ayrılmak zorunda kaldı kulüpten ama onlar, çiftlikten -La Masia- gelecek çocuklarına güvendiler.
***
Ve karşı yaka. Ramos bir maçla yırttı, Peki ya sebep? Eylemin cezasının vicdanlarda ne olduğu biliniyor oysa.
Maradona'nın hırsız diye nitelendirdiği FIFA'nın 20. yüzyılın takımı seçme onurunu verdiği Real Madrid'in nasıl bir takım olduğunu anlatsın diye tüm bunlar, başka gerekçesi yok.
Di Stefano'yu Barça'dan zorla koparıp, 50'lerin ikinci yarısına damga vurarak yüzyılın en iyisi olmak, Barça'dan daha başarılı görünmek yanılsamasıdır işin. Franco'dan sonra tablo ortada çünkü, 1979'da Cruyff'la ilk adımları atılan yolculuğun geldiği nokta 21. yüzyıldır ve tarihin açık ara en iyisidir bu kulüpten daha öte olan, sivil toplum örgütü.
UEFA'dan da ceza almışlar ayrıca, Mourinho maç ve diğerleri para, doymuyorlar.
***
Şampiyonluk yarışına da göz atalım.
Madrid'in ligin sonundaki 5 deplasmanı, sırayla;
Atletico Madrid, Athletic Bilbao, Valencia, Sevilla, Villarreal.
Barça'nın kalan zor deplasmanları, sırayla;
Mallorca, Valencia, Sevilla, Villarreal, Real Madrid.
Çok çekişmeli olacak, hele de İspanyol Futbol Federasyonu aleni bir biçimde kollamaya devam ederse takımını. Barça'nın bir avantajı zor maçları Şubat sonunda başlıyor, Pep'in ajandasına göre iyi bir tarih.
***
Sadece 5 - 0 değil, dün gece tercüman yenildi, onun 300 milyon Euro'luk takımı yenildi, sevimsiz Real Madrid yenildi, bu sezon daha önce hiç yenilmeyen bir takım yenildi. Lider FC Barcelona ama daha Kasım ayındayız diyor Pep, haklı olarak ve galibiyetin asıl mimarlarının Rexach, Cruyff olduğunu vurguluyor. Her şey orada başladı çünkü. Hatta 1973 yazında, Franco'nun takımına gitmem diyen Sarı Fare'nin FC Barcelona'yı tercih edip, Di Stefano'nun intikamını almasıyla başladı her şey. 37 yıl oldu, geçmişin derin izleri silinemiyor ve intikam almaya devam ediyor Madrid'den, arada hainlik eden iki de adam çıktı, Figo ve Mourinho. Cezasız kalmazdı hiçbir günah.
***
FC Barcelona, bir kulüpten daha öte olan, senin hikayen anlatılan, benim, bizim, hepimizin, insanlığın. Yeryüzünün her köşe başında, Bosna'da, Meksika'da, Endonezya'da, Türkiye'de, onları seyreylerken, birbirini hiç tanımayan, apayrı coğrafyalardan yürekleri heyecanla çarpanlar var.
Söyleyecek sözümüz bitmedi daha, bitmeyecek.
Benim, senin, bizim hikayemiz, anlatıyorlar onlar, Katalanlar, çocuklar arka mahleden, bacak kadar boylarıyla, samimiyet dolu her bir tarafları, güzel de oynuyorlar uzay çağını yakalarcasına.
Bu epik zafer, bu futbol devrimi yetmedi bize, yetmeyecek.
1 Aralık 2010
A. Eren Loğoğlu
Galatasaray:3-2:Tottenham Hotspur
-
Ayaktopunu İngilizlerin icat edip, sömürgeler vasıtasıyla gittikleri
ülkelerde tanıtmaları sonrası geçen yıllarla birlikte her millet kendi
çapında bir ...
2 hafta önce
2 yorum:
selamlar,
geçen Mikrofonlarımız istanbulda blogda di stefano ile ilgili bir yazı vardı.
aslında kaçırılmadığı 1 sene madr,dde 1 sene barça da oynayacağı ve sonra barça'nın vazgeçtiği üzerine.
olayla ilgili senin yorumunu da okumak isterim açıkçası
Kaçırıldı demedim zaten, o bizim kültürümüzde var sanırım, zorla koparılan diye belirttim.
Jimmy Burns'un Barça kitabında geçer bu konu. İspanyol Federasyonun çözümü Di Stefano'yu Barça'dan koparmak ve Madrid'e vermek üzerine kurguluydu başından beri. Barça'nın zaten sözleşme imzaladığı bir oyuncu nasıl olur da, çıkarılan bir yabancı kuralıyla, iki yıl başka takımda oynasın denilir ve bunu kim kabul eder, Barça da etmedi haliyle.
Controversy surrounding transfer to Spain
Di Stéfano's transfer to Spain would prove controversial. The mission to secure the signing of Di Stéfano to Barcelona had first been given to Ramón Trias Fargas, who, besides being a lawyer and expert in commercial law, was the son of one of the share-holders of Millonarios, where Di Stéfano was playing at the time. According to Trias Fargas, Barcelona's own management effectively obstructed the transfer when club president Marti Carreto also involved Barcelona chief scout Josep Samitier in the negotiations. Samitier, in his turn, brought in his Colombian friend, Joan Busquets, to speed up the talks with the Colombian club. Busquets, a director of Millonarios' rivals Santa Fé, seem to have tried more to sabotage the deal than to secure it. After issuing a harsh ultimatum to Millonarios to accept a modest offer for the player he organized Di Stéfano's defection from Colombia when the ultimatum was rejected, despite Di Stéfano owing the club money. River Plate, who owned the rights of the player from 1955 onwards, had accepted the transfer on the condition that Millonarios also agreed upon the transfer, which they, after what they perceived as Busquets' bullying tactics, weren't interested in doing. Trias Fargas' negotiations with the Colombians regarding a transfer sum were also breaking down when Carreto, despite assurances to Trias Fargas that he would pay whatever price Trias Fargas thought necessary, rejected a figure whenever it was agreed between the lawyer and the Colombians. Trias Fargas blamed Carreto claiming Barcelona directors had allowed him to spend $20,000 but Carreto only accepted to offer $10,000 plus the player's debts.
In 1953, Di Stéfano signed a deal with Barcelona and FIFA, who didn't know anything about Di Stéfano having left Millonarios without permission, authorized the transfer from River Plate. The Spanish Federation, however, did not recognize the deal. According to Andres Ramírez, the Spanish Football Federation secretary, both Millonarios (who owned the rights of the player until the end of 1954, according to the agreements reached in the Lima Pact) and River Plate's consent were needed in order for Di Stéfano to sign up with a Spanish club. Indeed Millonarios had reported FIFA the anomalous situation of the Argentinian, so FIFA itself demanded the Spanish Federation to solve the problem. On 13 May 1953, he arrived in Spain to conclude his contract with Barcelona but during the discussions with the Federation, Real Madrid's president Santiago Bernabéu, acting upon the apparent division within the Barcelona management, convinced him to sign for them instead.
During the parallel negotiations between the two Spanish clubs and Millonarios, the Spanish Federation issued a ban on foreign players in the Spanish league. On 15 September, the Spanish Federation made public the decision, which club presidents Carreto and Bernabéu had signed, to allow Di Stéfano four seasons in Spain - two for each team, to be played alternately. The agreement created such a storm of protests by the rest of the Barcelona management and the fans that Carreto resigned a week later. The reasons for Barcelona's decision to let the player go to Madrid are disputed by the two clubs. This incident exacerbated the traditional enmity between the two clubs.
Yorum Gönder