29 Eylül 2011

3-4-3 ya da 4-3-3, sonuç 5-0 | Pedro



Eylül ayına kötü başlayan Barça önce Atletico Madrid'i Camp Nou'da rahat geçti ve ardından Katalanlar Borisov deplasmanında beklentilerin altında bir tehlikesizlik yaşadı.

Valencia beraberliği sonrası, daha doğrusu dört maçta üç beraberlik alınmasının etkisiyle Pep'in 3-4-3'ten vazgeçip temel formasyonuna geçeceği pek çoğumuzun öngörüsüydü.

"Top bizdeyse onlar gol atamaz" akılcılığı yine sahnedeydi ve defaatle dile getirildiği gibi iç saha maçlarında, baskısız ortamda, özgüven yüklü bedenler 3-4-3'ün yerleşim sıkıntılarıyla kimi zaman boğuşsalar da, orta sahanın merkezinde sayısal üstünlüğü artırmanın avantajı kullanacak ve gol olup yağacaklardı.

----------------Valdes---------------
-----Alves------Javier-----Abidal----
----------------Sergio---------------
---------Xavi-----------Thiago-------
---------------Fabregas--------------
---Pedro--------------------Villa----
----------------Messi----------------

şeklindeydi yayılım.

Pep, daha önce söylemlerinde kullandığı ancak hiç uygulamadığı bir tercihe kalkıştı. Dani Alves üçlü savunmanın sağında oynadı, ne bek ne de açık oyuncusuydu bu sefer, bildiğin stoper. Burada devreye Guardiola'nın istediği çabukluk giriyor sanırım, dikkat edilirse her üç oyuncu da top kazanma oranı yüksek ve rakibi kovalayabilen isimler. Sürekli savunmaya yardım eden ve ön alanda baskı yapıp Barça sistemini çok iyi işleten Pedro ve Villa'nın da etkisiyle oyunun savunma yönü şekilleniyor. Sergio, Puyol ve Pique'nin yavaşlıkları üçlü savunmada büyük zaaflar doğuracağından belki de bu çözüm en doğrusu gibi duruyor.

Pique ve Puyol döndüğünde Pep'in eski kurguya dönüp dönmeyeceğini zaman gösterecek, BATE Borisov değerlendirmesiyle bir parça buna da değineceğiz.

Üçlü savunma ve Alves, Javier, Abidal seçiminin bir sıkıntısı, bek katkısından feragat etmek olarak gözüküyor. Alves topla hiç çıkamıyor. Burada da Guardiola'nın merkezi daha çok kullanmak hesabı bar. Xavi + Cesc + Leo eksenli bir hücum planı, özellikle iç sahada durdurulamaz bir seviyeye yükseltiyor. Sezon başına göre Barça'nın gol sayısının geçtiğimiz senelere göre artış göstermesinin sebebi de merkezde dört oyuncu kullanılmasıyla ilgili, Messi'nin veriminin artmasının da bunun payı fazla.

Üçlü savunma kenarlarını bek gibi iyice taç çizgisine yaklaştıran Barça'nın neredeyse 9 oyuncuyla rakip yarı sahada (4-3-3'te genelde 8) kalabildiği, oraya yerleşebildiği düşünüldüğünde Atletico Madrid'in niçin topa hiç dokunamadığı, Falcao'nun ceza sahası dışında bırakılmak suretiyle nasıl etkisiz hale getirildiği ve atılan beş gol, kaçan onca pozisyon daha iyi anlaşılıyor.

Topun Barça'da olması ilk strateji. Yerleşim ikinci sırada. 4-3-3 size ideal bir yapı sunuyor, çünkü kanat - merkez denge oranı daha yüksek, 3-4-3 ise zaten iki üç oyunculu blok ortasına dört isim yerleştirip en önemli bölgeyi merkez olarak belirliyor. Artı Fabregas'a da oynama şansı tanıyor, Xavi + Iniesta'yla birlikte. Pep'in ısrarı biraz da bundan. Her seferinde oyununu geliştirmek için başka bir yöntem bulmayı beceriyor.

Atletico Madrid'in maç öncesi tek planı, hücum dörtlüsünden birini kenarda bırakıp merkezdeki oyuncu sayısını üçlemekti ancak Pep'in 3-4-3 tercihi, sayısal üstünlüğü tekrar Barça'ya kazandırınca, bu hamle geçerliliğini yitirdi ve olan yedek bırakılan Arda'ya oldu.

300. maçına çıkan Victor Valdes'e topun pek ulaşmadığı gecede Pedro gizli kahramandı. Birkaç haftadır gözlemlenen form durumunda düzelme kendini tamamen iyileşmeye bırakmış. Müthiş koşularla arkaya sarktı ve takım topu kaybettiğinde hemen baskıya başladı.

Pique'nin 52'de Sergio'nun yerine oyuna girmesiyle 4-3-3'e dönüldü ve Keita oyuna dahil olana kadar (Cesc'in yerine ve 72'de) da ön süpürücü rolünü Thiago üstlendi. İlginç bir tercih olmasına karşın pek sıkıntı yaratmadı bu da.

52-72. dk.lar arası

----------------Valdes---------------
Alves-----Pique------Javier----Abidal
----------------Thiago---------------
---------Xavi---------Fabregas-------
---Pedro--------------------Villa----
----------------Messi----------------

Barça 2. yarı temponun düşmesine izin verdiği için topla oynama oranı %71'den %63'e kadar azaldı, normal karşılanmalı. Aynı tempoyu bütün maç boyunca sürdürmek, ilerisi için akıllıca olmazdı.

Pique & Puyol'u kenarda oturtup Alves Javier Abidal ile üçlü oynamak ancak Barça'ya yakışırdı, Pep sezon sonunda hepimizi şah-mat edebilir bu açıdan. 3-4-3 ile ilgili hala ciddi çekincelerim var ve puan kayıplarının sebepleri arasında konsantrasyondan sonra ilk sırada gelir ancak Pep'in gelişim noktasında denemeler yapmasını da doğal karşılamalıyız. Pique de kendisine yöneltilen bir soruya 3-4-3 iç saha maçları için çok ideal bir sistem şeklinde cevap verdi. Aynı dili konuşuyoruz hala Barça'yla.

Gelelim BATE maçına. Uzaklık arttıkça Barça'nın puan kayıplarının arttığı, bunun yanında zemin ve hava koşullarının zorlayıcı olabileceği düşünüldüğünde bu kadar erken kopacağı ve farka gideceği beklenmiyordu maçın.

ŞL'nde deplasmanda kazanmanın kolay olmadığı futbolun yazılı kuralıdır ve son üç sezon fırtına gibi esen Barça bile bu maç öncesinde 14 karşılaşmada sadece 3 galibiyet alabilmişti, not olarak düşülsün bir kenara.

Konsantrasyon eksikliği de göz önünde bulundurulursa puan bırakılabilirdi ancak Pep maç öncesi ısrarla uyardığı oyuncularında istediği heyecanı yarattı.

Bu kez yayılım tercihi 4-3-3 idi.

----------------Valdes---------------
Alves-----Javier------Puyol----Abidal
----------------Keita----------------
---------Xavi---------Thiago---------
---Pedro--------------------Villa----
----------------Messi----------------

BATE'nin topun arkasına geçip ceza sahasını koruma psikolojisine girmesi ve baskı yapmadan geride beklemesi sonun başlangıcıydı onlar adına. Alves ve Abidal formasyonun bek farklılığını ortaya koyup çokça bindirme yaptılar. Barça merkezde sıkışıp kalmak ve kalabalık savunma arasında boğulmak yerine oyunu beklerin de yardımıyla kenarlara açmayı başardı ve 4-3-3 burada devreye girdi daha çok. Alves, Pedro ve Messi üçgenleri bir kez daha kuruldu.

ŞL'de 23 maç üst üste gol atma becerisi gösteren ve rekoru (22, Bayern Münih 1998-2000 arası) eline geçiren Barça, 24 Eylül 2002'de Ali Sami Yen'de oynadığı Galatasaray maçından sonra ilk defa bir ŞL maçında iki kafa golü birden buldu. O gece goller Kluivert ve Luis Enrique'den geldi ve Barça'nın 11'inde Valdes, Puyol, Xavi bulunmaktaydı, Fatih Terim ise Galatasaray'ı yönetiyordu.

Barça Ekim ayında 6 maç yapacak, bunların dördü Camp Nou'da. Kalan iki deplasman da Gijon ve Granada. Pep'in geçen sezon puan bıraktığı yerde bu kez herhangi bir aksiliğe tahammülü olamaz. Barça'nın bu altı maçlık periyodu kayıpsız atlatması şart. Böylelikle bir seri de yakalamış olunacak ve zorlu Kasım, Aralık aylarına daha keskin bir giriş yapılacak.

Afellay uzun bir süre sahalardan uzak kalacak, Alexis ve Iniesta'nın ise Ekim ortası dönmesini bekleyebiliriz.

10 maç 36 gol, Napoli maçı da sayılırsa dört adet 5-0, iç sahada atılan sayısız gol, Maradona'yı sonradan izlemiş biri olarak şimdiden hafızamıza çıkmayacak anılar kazıyan Leo Messi (194 gol ile Kubala'nın yanına geldi) ile başarıya aç olarak devam ediyor koşuları.

Onlar "güzel oyun" büyütüyor bahçelerinde, model oluyor yeryüzüne, futbolun ortak dili etrafında topluyor insanlığı ve iyi, doğrunun stratejik davranmadan, çirkinleşmeden de kazanabileceğini gösteriyor. En azından bir sene daha, hiç yaşanmayacakmış gibi!

29 Eylül 2011

A. Eren Loğoğlu

24 Eylül 2011

Mestalla'da Tek Devre



Sorunlar ve yanlış tercihler sürüyor. Pep Guardiola'nın 3-4-3 ısrarı Barça'ya bedel ödetti bu kez. Barça oynadığı son dört maçın üçünü kazanamadı.

Valencia maçında ilk yarı yayılım:

----------------Valdes---------------
-----Javier-----Puyol-----Abidal-----
----------------Sergio---------------
---------Xavi-----------Keita--------
---------------Fabregas--------------
---Alves--------------------Pedro----
----------------Messi----------------

Maçtan önceki basın toplantısında hangi formasyonla oynayacağımıza daha karar vermedim diyen Pep, 3-4-3 deneyinden vazgeçmedi. Daha önce de belirttiğim gibi Barça'nın ve onun özelinde futbolun gelişimi açısından bu mesele kesinlikle çok önemli ancak iç saha maçları dışında takımın alışkın olmadığı bir yapıyla hareket etmesini istemek tehlikeli! Puan kaybına da davetiye çıkarmaktan başka bir şey değil!

Barça, bu denli istim üstünde olduğu bir zamanda, 4-3-3 ile 3-4-3 arasındaki geçişi çok yumuşak bir yöntemle yapmak zorunda. Aksi durumda elindeki mevcut, kusursuzluğa en yakın 4-3-3'ü (3 yılda nerdeyse 3 ŞL kazanacaktı) de kaybetme olasılığıyla karşı karşıya. 3-4-3 oynanan her maç 4-3-3'ten uzaklaşma ve oyun mekaniğini kaybetme anlamı taşıyor. Oyuncular pratik yaptıkları işleri, farklılaşan yayılımlar üzerinden -değişen pas açıları- okuma baskısı altında kalıyorlar.

Hızlı oldukları için kenarlarda düşünülen Javier ve Abidal doğru tercihler gibi durabilir 3-4-3'te. Arkasına top atıldığında veya stoper gibi davranmaları gerektiğinde bu dengeyi kuramadıklarıysa çok açık!

Üçlü & dörtlü savunma arasındaki fark belirgin, saha 105 metre x 68 metre, enine üç paralel alana (savunma-orta saha-hücum) böldüğünüzde 35 metre X 68 metre bir kısım savunmacıların ana kontrol yeri oluyor.

3-4-3 oynarsanız 2380 metrekarelik alandan her bir savunmacıya düşen pay 793 metrekare, 4-3-3 oynarsanız 595 metrekare ile sınırlı. Yani 200 metrekare bir bölgeyi daha sırtlarına yüklüyorsunuz oyuncuların ve haliyle hata riski artıyor. Farkı Sergio'nun arkaya gelmeleriyle kapatmak istiyorsunuz, bu sefer de dörtlenen savunmanın önünde müthiş bir boşluk oluşuyor.

Javier ve Abidal 4-3-3 tandeminde oynadıkları kadar verimli olamıyor çünkü zaman zaman bek gibi de davranması gereken pozisyonlar doğuyor. Keza yenilen gollerin kenardan arkaya atılan topla başlaması ve ceza sahasına kesmeyle sonuçlanması rastlantı olamaz!

Bu iki donenin yanında üçüncü ve facia bir karar daha var, Puyol'un merkezde oynaması. Kaptan özellikleri gereği üçlünün ortasında süpürücü gibi oynamaya uygun biri değil.

3-4-3 ile değişen mevkiler takımın topa sahip olma oranını da % 55'e kadar düşürdü. Kalesinde tehlikeler gören Barça, üstüne bir de pozisyon üretemedi ilk yarı.

Soldado'nun kaçırdığı golle 3-1 geriye düşmenin kıyısında dönen Pep'in aklı başına geldi ve ikinci yarıya 4-3-3 ile başlayıp bitirdi.

45-57. dakikalar arası

---------------Valdes----------------
Alves---Javier--------Puyol----Abidal
---------------Sergio----------------
---------Xavi-----------Keita--------
---Pedro------------------Fabregas---
----------------Messi----------------

Keita'nın etkisizliği -bence artık rotasyonda arka plana atılmalı- ve Fabregas'ın sola atılması hücum verimi açısından sağlıksız bir ortam sunsa da, oyun akışkanlığı düzelme emareleri gösterir oldu bu hamlelerle. Burada ideal pozisyon/oyuncu oranı 8/11, anlamlı gelişme, tez yine doğrulandı.

62-90. dakikalar arası

---------------Valdes----------------
Alves---Javier--------Sergio---Abidal
----------------Xavi-----------------
---------Thiago-------Fabregas-------
---Adriano-------------------Villa---
----------------Messi----------------

Puyol sakatlıktan yeni çıktığından olsa gerek oyundan alındı. İlginç bir şekilde, geçtiğimiz sene Messi'ye soldan bindirme yapıp tek golü attıran Adriano, kanatta kullanıldı, aynı etki arayışıyla. İşe de yaradı bu bireysel çözümleme. Afellay ve Alexis'in yokluğunda bu tür tercihler veya La Masia'ya bir bakış görebiliriz, Cuenca aklıma gelen ilk isim. Thiago da etkili bir oyun ortaya koydu, Keita'nın yerine maç başından görevlendirilebilirdi.

Pep'in zor deplasmanlarda üçlü savunma denememesi şart, Camp Nou'da kilit bir şekilde açılıyor, Cesc & Messi'nin merkez işbirliği ve topa daha çok sahip olmayla. Ancak evsahibi avantajını da -hakem, taraftar- kullanan takımlar Barça'ya sorun çıkarmaya devam ediyor.

Biri ilk yarıda diğeri maç sonunda Messi'ye yapılan iki hareket de penaltıydı, es geçildi. 90 +4 verdi hakem, tam 2 dakika kırmızı kart göstermek ile geçti, Valencialı oyuncuların ben mi kart gördüm bakışları ve sorularıyla çaldıkları zaman. Ve bunları değerlendirip maçı dört dakikanın da üzerinde oynatması gereken hakem 3.30'da düdüğünü üfledi. İspanya Futbol Federasyonu Barça'yı ince detaylarla durdurma ritüelini hiç aksatmadan uyguluyor, takdir edilmeli!

Villa o son saniyede golü atsaydı, Real Madrid'in üç puan önünde olunacaktı ve bu büyük bir fırsattı, kaçtı. Sociedad maçında +1 yazmıştım, burdan da -2 yazıyoruz, 2010-2011'e istinaden.

Barça'nın artık 4-3-3'e dayalı akışkanlık içeren ritmini bulması gerekiyor, üst üste galibiyetler alması için. Xavi & Cesc ikilisinin merkezde yan yana (Iniesta'nın tamamlayıcılığı eksik) oynaması meselesinin adaptasyon olarak değil mekanik açıdan nasıl çözüleceğine dair hala bir çözüm bulunamadı. Cesc'in topla ilerleyip dribling yapması elzem, topsuz koşuları dışında.

24 Eylül 2011

A. Eren Loğoğlu

20 Eylül 2011

Con Ocho Basta | Hafta 3, Mourinho'dan 1 Puan Önde



Katalan gazetesi Sport bir gün önce manşetten girmişti "Çenelerini kapatmak için sahaya çıkacaklar" şeklinde. Sanırım 8-0 yeter, Pep'in Barça'sının bittiğini düşünenlere. Küstah ve ahlaksız tercümanın hatalı çevirilerine sahada cevap vermeye devam ediyoruz.

Genellikle Guardiola beyaz, Mourinho siyah giyiniyor, Barça ve Madrid maçlarında, bir şey ifade etmeli temsiliyet açısıdan. Sahi n'oldu Mourinho'nun cezası, İspanya Futbol Federasyonu, Madrid yanlılığından ne zaman vazgeçip adalet dağıtacak? 5-0'dan sonra Ramos'a tek maç ceza verilmesi ve yaşatılan erteleme rezaleti hala unutulmadı.

Barça Osasuna karşısında 3-4-3 oynadı yine, iç saha maçlarında denenmesinde sakınca gözükmüyor, hele de Cesc gol artımı konusunda faktörken.

------------------Valdés----------------
---------Javier---Puyol---Abidal--------
------------------Sergio----------------
--------Thiago-------------Xavi---------
-------------------Cesc-----------------
--Alves--------------------------Villa--
------------------Messi-----------------

Goller:

Alves - Messi
Messi - Cesc
Abidal - Villa
? - Villa
Cesc - Messi
Messi - Xavi
Cesc - Villa
Cesc - Messi

54. dakikada Puyol oyundan çıkınca Barça'nın orjinal stoperi kalmadı, savunma Adriano Javier Maxwell üçlüsüyle oynadı, 0-10-0 bu ara sık kullanılan abartılı tabirle.

60 - 90. dakika arası

------------------Valdés----------------
---------Adriano--Javier---Maxwell------
------------------Sergio----------------
--------Thiago-------------Afellay------
-------------------Cesc-----------------
--Alves--------------------------Villa--
------------------Messi-----------------

Bütün mesele elbette topa sahip olma, stoper olması şart değil, total futbol v2 da denebilir.

Topla oynama % 83, başarılı pas sayısı 805, kaleyi bulan şut 15, 8 gol 2 direkten dönen top.

Bence en ilginç veri oyun liderinin kim olduğunu göstermesi açısından; Fabregas 101 pas > Xavi 87 pas.

Cesc, tamamen Messi etkisiyle oynuyor yani skoru artırmanın ana formülü, daha asıl kilit çözücü olduğu söylenemez, ki bu Sociedad ve Milan maçlarında test edildi. Barça'yı tanımlarken özellikle 2008 ve 2010 şampiyonu İspanya Milli Takımı + Messi formülünü belirtiyorum. İspanya kazanıyor ancak skor kısır oluyor ve bazen gerçekten sıkıcı gelebiliyor oyun, Messi bunu güzelleştiren isim, estetik formata dönüştüren. Aynı görev Fabregas'ta şu an ve Messi'yle birlikte olağanüstü işler başarıyorlar. Sürekliliğe dönüştüğünde, daha çok kritik maçlarda, o zaman önemli bir kazanımdan söz edilebilir.

Fabregas 3 asist, Messi 3 gol 2 asist, Villa 2 gol, Pedro neden oynamadı, Puyol iki stoperin ortasında oynamaz, Afellay'da gerileme var.

Guardiola'nın Katalan parlamentosunda altın madalya alırken söylediği "Hiçbir şeyi kazanmak için söz vermiyorum" cümlesini bile kullanmaya çalıştı karaktersiz. Söylemin hedefinin cules olduğu belliydi hem de. Mourinho alt lige düşmememiz için bilmem kaç puana daha ihtiyacımız var dedi, aklınca alay etti Pep'in ifadeleriyle, mütevazilik ne bilmediğinden. Birileri de bu utanıp sıkılmak gereken lafları aldı, beğendi, önemsedi, güzel bir şey gibi yayınladı, Jose'ye hizmet etti açıkçası, gücüne güç kattı. Mourinho'nun her yaptığına ayar, kapak, karizma algısıyla bakıp doğrulama çabasına girişenler futbola kesinlikle zihinsel olarak zarar veriyorlar. Bunu ne zaman bırakacaklar merak ediyorum! Umarım daha aklı başında yorumlar olur artık Jose'nin dile getirdiklerine dair, çünkü buna bile bravo denilmesi, bu adamın onu sevenleri de sağlıksızlaştırdığını, kendine benzetmeye başladığını ve virüs gibi yayıldığını gösteriyor.

Gereken dersi Levante vardı, ağız ishaliyle maç kazanılmıyor, futbol sahada oynanıyor, Madrid masa başını iyi bilse de. Taraftar Madrid ikinci lige tezahüratı yaptı. Jose Mourinho yine maç sonunda, suçu birilerine atmayı başardı. Üstelik rakibin tuzağına düştüklerinden, provoke olduklarından falan bahsederek. Oysa Barça maçlarında bunlara başvuran ta kendisiydi, tutarsızlığı tavan yaptı artık.

Defaatle rotasyon yapmamaya özen göstermesine vurgu yapmıştım, Ronaldo ve Özil'i kenarda beklettiği ilk maçta puan kaybı yaşadı Madrid. Bir de puan olarak geriye düştü, bakalım susmayı başarabilecek mi, sanmıyorum, oradan besleniyor çünkü.

Biraz da Milan maçı.

Pep, Sociedad analizinde belirttiğim gibi Fabregas & Thiago'yu kesti Milan maçında, 8/11 teorik kusursuzluk oranı vardı sahada.

Valdes, Alves Javier Sergio Abidal, Keita Xavi Iniesta, Pedro Messi Villa ile klasik 4-3-3, Puyol yok, 30-45 dk. süre artımı olacak. Sergio & Javier tandem, Keita ön süpürücü, diğerleri ideal pozisyon / oyuncu denklemindeydi. Milan, Mourinho Inter'inin ceza sahasına otobüs park etme taktiğiyle oynadı, öne de geçti, maç uzun süre 18 önündeydi. 4 ceza sahası, 4 ceza sahası önü savunması (4-4 dizilimini uygulayan olmuştu) ve boşluk az, topla oynama % 80 civarıydı ilk yarı.

Şok etkisi yaratan Pato'nun Flash golü, Barça'nın oyun ritmini hiç bozmadı aslında. Esas sorun Sociedad maçında olduğu gibi 3. golü atamayıp maçı öldürememe ve cezanın kesilmesiydi. Konsantrasyon zaafından bahsedilebilir, ikinci golden sonra rölantiye geçme pahalıya patladı. ŞL'nin en kısa takımı -1,78- Barça'nın en ciddi zaafı hep duran toplar olmuştu.

Messi ön alan baskısına hiç katılmadı, ciddi sıkıntıydı not edilmeli ancak Osasuna maçında tekrarlamadı, fiziksel gücünü kazanmasıyla ilgili olabilir. Xavi & Fabregas yan yana üçüncü bölgede birbirini tamamlamıyor, Iniesta önemliydi, sakatlandı. 3-4-3 içerisinde Cesc önde oynayınca etkenliği artıyor ve Xavi'yi daraltmıyor arkada.

Javier bolca pas hatası yaptı, Alves sağdan arkaya sarkamadı, Iniesta olmayınca Messi oyunu açamadı, küçük detaylar.

Maçın başı ve sonunda atılan iki gol ile beraberlik koparttı koca AC Milan, yarım puanı bile hak etmedi, maç başında saçma bir gol, sonunda bir duran top, aradaki 90 dakika boşluk, yazık Sacchi'den bugüne!

Barça'nın İki maç üst üste berabere kalması ve sürekli sakatlık olması iyiye işaret değildi, sezon başında yeni sorunlar doğacağına değinmiştim.

Guardiola "Rakibin orta saha oyuncuları stoper gibi oynarken hücum etmek kolay değildir. Amaçları ceza sahasını savunmaksa bunu başardılar. Milan'ın bu skoru hak etmesi için pek çok neden var. Kalemize iki buçuk kez geldiler ve bir puanı aldılar. Bu gibi Avrupa takımları, futbol anlayışımıza inancımızı daha da güçlendiriyor. İyi bir maç oynadık. Geliştirmemiz gereken şeyler olmasına rağmen, Milan'ı kendi sahasına hapsettik. Bu sadece ilk maçtı, daha oynayacağımız 5 maç var." şeklinde gayet yerinde ve can alıcı tespitler yaptı.

Valencia deplasman, Atletico Camp Nou 6 puan almak hem Madrid'e mesaj hem de iki beraberlik sonrası ruhani lider Puyol'un sözleriyle kenetlenen oyuncuların özgüveni açısından gereksinim ve kanımca olacak.

20 Eylül 2011

A. Eren Loğoğlu

19 Eylül 2011

Zihinden Geçen Ne Varsa 9!



Yoğun bir yazı olacak, birden çok konu, birikmiş döküntüler köşebaşlarında.

Fatih Terim'in 2. maçıyla başlayalım.

4-1-4-1 formasyon

-----------------Muslera--------------
Sabri-----Ujfa--------G Zan---H Balta
------------------Melo----------------
Kazım---Eboue---------Selçuk---Riera
------------------Baros---------------

Takım topu üçüncü bölgeye taşıyabiliyor artık, son yıllarda yaşanan bu sıkıntı tamamen ortadan kalkmış Melo ve Selçuk sonrası. Yeni sorun üçüncü bölgede golü üretecek hamlenin olmayışı.

Selçuk Burak'ını arıyor, takım sürekli sağdan bindirme yapan Sabri'ye endeksli bir hücum planıyla davranıyor, ara pası kavramı tamamen literatürden silinmiş, Baros güçsüz, özgüveni azalmış. Terim santrfor ısrarında haklıymış.

Sercan & Elmander iyi bir ikili gibi durdu, biri çok hareketli, diğeri bitirici, dengeli bir tamamlama var. 4-2-3-1 veya 4-4-2 denenebilir.

Selçuk iyi oynadı yorumu için, savunma arkasına doğru koşular yapan biri şart, Baros olmuyor, golde Sercan topu koşu yoluna aldı Selçuk'tan.

Riera, Melo, Selçuk ve Kazım, iyi top saklıyor, kaybetmiyor, oyun temposu düşse de, top bizde kalınca rakip sahaya yerleşim kolaylaşıyor.

Melo ve savunma önü kesici / süpürücü kavramının ne denli önemli olduğu her maç daha net anlaşılıyor, taç çizgisine geliyor top kazanmaya.

Eboue yerini yadırgadı, sağ iç. Bir sonraki maç; Muslera, Eboue Ujfa Servet Balta, Kazım Melo Selçuk Riera, Sercan Elmander görebiliriz.

İBB maçı sonrasında takım iyi oynuyor veya eskiye nazaran daha bir oturaklı gözükse de rakibi çözecek o ilk golü, mucizevi bir şekilde filelere gönderecek oyuncu bulunmadığından dert yanmıştım, adres Forlan'dı. Aslında ilk 20 dakika farklı gelişmedi Olimpiyat'tan, Melo'nun harika vuruşuyla takımı öne geçirmesi dışında Arena'da.

İBB maçında kalede Muslera, Ujfa sağ bek, Zan & Servet tandem, sol bek Çağlar, savunma önünde Melo, merkez orta saha Sabri & Selçuk, sağ / sol kenar Kazım / Eboue ve en uçta Baros şeklindeydi görev dağılımı.

Plan sağ koridor Ujfa ve merkezden oraya kayacak Sabri ile kuvvetlenir, bolca bindirme, bu durum Kazım'ı ceza sahasına 2. forvet gibi iter üzerineydi. Sağ taraf Ujfa, Sabri, Kazım destekli olunca Selçuk mecburen sol iç bölgesinden merkeze kaydı. Eboue de sol açık/bek gibi davrandı. Merkez orta saha Sabri & Selçuk arkalarındaki Melo'yla birlikte üçlü gibi gözüktü, yanıltıcı olmasın, önemli kısım bloklar ve kaymalar! Hasan Şaş'ın 2-3-5'inde kasıt beklerin merkez orta sahayla (1-2, Melo + Sabri & Selçuk) bütünleşmesi ve kenarların -Kazım & Eboue- merkeze kayması olarak açıklanabilir. Eboue Arsenal oyuncusu, pası verdikten sonra hemen boşa kaçıp pas açısı yaratıyor, dinamik, artı topu ayağında az tutuyor, Barça DNA taşıyor yani. Ancak her nedense Samsun maçı ya yerini yadırgadı ya da isteksiz idi, Selçuk ve Melo'ya göre.

Tutmadı bir kısım hesaplar. Zan, Çağlar, Sabri ve Baros takımın en zayıf halkalarıydı Olimpiyatta ve Sabri & Eboue yer değişimi + Riera gerekiyordu. (Samsun maçında uygulandı hemen ve teyit edildi düşüncem) Terim, ön alanda baskı yerine topun arkasında kalmayı tercih edince, top kaybı sonrası çok efor -blok arası mesafeler uzun- sarfedildi. Oyunu kanatlara yayarak oynamak istediğimizden top kazanmamız zorlaştı ve rakip yarı alanda baskı kurulamadı, merkez + koşu, ara pası şart. Galatasaray savunması kendisine inanmadığından ön alana çıkamıyor ve orta sahaya yaklaşmayınca da hücumda süreklilik sağlanamıyordu. Bazı riskleri göze alıp merkezde kompakt kalabilmek ve topa anında basmak çözüm belki, tandem kurgulama sezon öncesi işiydi.

İBB maçı 2. yarı Sabri sağ bek, tandem Ujfa & Servet, merkez Melo, Yekta Selçuk. Aksaklık stoper + bek + sağ iç + santfror omurgasının zayıflığı. Omurganın sağlam olabilecek parçaları; Muslera, Ujfa, Melo, Selçuk ve Kazım, belki Elmander, Riera eklenir ve potansiyel Yekta, Engin ve Sercan gibiydi.

Samsun maçı, Olimpiyat denemesinin dersleriyle doluydu kısaca.

***

Eurobasket 2011 sona erdi, İspanya'nın şampiyonluğuyla, beklenen oldu. 2006 Dünya, 2007 Avrupa ikincisi ve 2009 Avrupa Şampiyonu'ydu onlar. Hatta 2008 Olimpiyatlarında Amerika'yı yenebilirlerdi finalde, gerçekleşmemişti.

Avrupa basketbolunda Yugoslavlar sonrası İspanya dominasyonundan artık kesinlikle bahsedilmesi gerekiyor.

İspanya'da hakkı edilmesi gereken bir isim vardı, son üç maçta 26, 35 ve 27 sayı attı, turnuvanın MVP'si Juan Carlos Navarro. Boğazdan aktığında doyumsuz tatlar bırakan yıllanmış şarap yudumları gibi etkileyici onu izlemek.

Gelelim hiç gelinmek istenmeyen Türkiye'ye. Hatalar silsilesi, cesaret yoksunluğu, ev sahibi olmadığı organizasyonlarda başarısız olan ülke imajını silemeyen bir topluluk. Orhun Ene'yi çok severim ama iyi antrenör Hedo/Tunçeri/Onan döneminin kapandığını fark eder, akılcı davranıp onları turnuvaya götürmeme kararını verirdi. İzzet / Furkan, Tutku tercihleri de sorgulanmalı. Daha da önemlisi saha içi, Emir, Enes, Ömer Aşık -potansiyelli üç oyuncu- çok motive yanına iki isim -Ender, belki Sinan, post-up için Oğuz, artı Ersan- eklenmeliydi oyun şablonu yaratırken. Israrla eski silahlar, yetmedi.

Hiç sevmem ama sevimsiz şahıslar da doğru söyleyebilir, İbrahim Kutluay Hedo üzerinden aslında arka odalarda neler yaşandığını ve 12 Dev Adam denilen zorlama takımdaşlığın maddi manevi değerler karşısındaki yenilgisini gözler önüne serdi. Biz beceremiyoruz.

***

Heyecan fırtınasının zirvesi US Open'da yaşandı.

Şu form durumundaki Djokovic'i yenebilecek tek oyuncu Federer idi, iki şampiyonluk puanı kaçırdı ve kaybetti Sırp raketin azmi karşısında. (RG'ta Djokovic'i yenmesi başlı başına büyük olaydı, fark edilmedi.)

Nadal'ın yenemeyeceği tek oyuncu Novak idi ve tahminler yine yanıltıcı olmadı.

Federer Nadal'ı nasıl yeneceğini bulamamıştı, şimdi Nadal altıncı maçında da Djokovic'i ne şekilde yenerim sorusunu cevaplayamayıp sınıfta kaldı.

Rafa Fedex'ten 6 GS (4 RG) çaldı, benzerini Novak Rafa'ya yapıyor. Panzehir savunma, Fedex'in kaybettiklerinin intikamı belki de. Vaktiyle Rafa, Fedex'i yendiğinde -ki bunların çoğu topraktaydı- bu istatistiğin -H2H- daha iyi olarak anılmak için bir argüman olamayacağını defaatle vurguladım. Çünkü Nadal, Fedex'e özel bir stratejiyle oynuyor ve biraz da ters geliyordu, tarz olarak. Federer daha büyük oyuncuydu, estetik kusursuzluğun timsaliydi ama Nadal onu daha fazla yenmişti, mesele değildi ancak anlayamadı Nadal hayranları.

Şimdi aynı durum başlarına geldi. Nadal Djokovic'i yenemiyor, 2 GS finali kaybetti bile, devamı da gelecektir. Novak Rafa'dan daha büyük oyuncu mu, değil işte, sadece şu an daha iyi oynuyor ama tarih Rafa'yı onun önünde yazacak, Federer'iyse en üstte, gelmiş geçmiş en büyük oyuncu diye.

***

Trabzon'un Inter zaferi büyüleyiciydi. Fenerbahçe'nin CL'ye gitmemesi ülkenin hayrına oldu. Bu maçın yol gösterici tarafı; ülke futbolunun Avrupa'yla makası daraltabileceği tek (kurtuluş) yol yabancı sınırının kaldırılmasıydı.

Cech, Glowacki, Zokora, Colman, Celutska, Alanzinho, Henrique ve sonradan oyuna dahil olan Sapara, Vittek. Oyuncu kalitesini artırdılar, bir arada takım olgusu yarattılar.

Manisa ve İBB maçı, kısıtlama geldiği anda yerli oyuncu bulma zorunluluğundan ötürü, buna yakın bir futbol oynanamayacağının ispatıydı.

***

Arda Turan'ın ayrılması söz konusu olduğunda La Liga'nın ona en uygun yer olduğunu dile getirmiştim, çabuk adaptasyon sağladı bizim çocuk. Şimdiden üç asist ile Mesut Özil etkisi bırakabileceğini gösterdi, en az onun kadar yetenekliydi zaten.

Reyes Diego Arda, Falcao dörtlüsü öngörüsü de erken devreye sokuldu Atletico Madrid'te, çok yaratıcı bir hücum hattı oldu ancak Barça ve Real onlara ne kadar top gösterir, orası muamma.

Falcao için 40 milyon Euro çok, o para Hulk'un değeri demiştim, mahçup ediyor. Müthiş bir ceza sahası golcüsü ve modern oyuna çok yatkın hareketli tarzıyla.

Mata sonrası Valencia'nın düşüş yaşacağını tahmin ediyordum, Soldado ayakta tutuyor gibi, 1 Eylül'de yazmıştım, hala geçerli;

3 Atletico Madrid 4 Villarreal 5 Valencia 6 Bilbao 7 Malaga 8 Betis 9 Sevilla 10 Sociedad.

Gökhan Gönül'ü Barça'ya uygun gören ve oyuncuyu da buna inandıran -Alves'in yedeği olmam dedi bir de, garip- kitle ne düşünüyor acaba Arda'yı izlerken?

Küçük bir karşılaştırma:

Arda Turan maç sayıları, Türkiye 06-11 26/33 (%79) Galatasaray 06-07 36/48 + 07-08 44/52 + 08-09 46/53 + 09-10 47/55 + 10-11 19/44 = 192/252 (%76)

Gökhan Gönül maç sayıları, Türkiye 07-11 14/29 (%48), Fenerbahçe 07-08 36/53 + 08-09 46/53 + 09-10 45/56 + 10-11 35/42 = 162/204 (%79)

Arda ile Gökhan aynı potada erimez, biri özveriyle oynar, diğeri milli maç dönemi sakatlanır, birinin mesleğine saygısı vardır, diğeri için Fener'in menfaatleri her şeyin üzerindedir, tavsiye alır yüzde yüz on futbol yorumcusundan.

***

Şenol Güneş'e Samsun maçı öncesi TT Arena'da Metin Oktay kitabı hediye edilmiş.

Bu adama sahip çıkın, bu ülkenin Guardiolası'dır, anti-Mourinho'sudur, mütevaziliğiyle kazanır gönülleri, hiç çıkmaz oradan, her sözü bir öncekinden daha vurucudur ama anlayana, alay etmez, karizmayla alıp veremdiği olmaz, önemsizdir, adalet peşindedir, daha çok da "güzel oyun" ve emek tarafında işin.

Şunları söyler:

"Babam ve annem okuma yazma bilmiyordu. Benim üniversite okumam için çok çalıştılar. 15 yaşında hayata başladım. 5 kardeştik. 15 yaşında aileme bakan bir kişiydim. Ortaokulda mahalle arasında oynarken , büyüklerin baskısıyla kaleye geçtim. 24 yıl kaleciliği sevmeyerek yaptım.

Ben o zaman fakir bir ailenin çocuğu olarak, denizde yüzüyordum, kumsalda geziyordum, özgürdüm, organik meyve yiyordum. Bugün ekonomik durumu iyi olan bir baba olarak çocuğumu yüzmeye götüremiyorum, organik meyve yediremiyorum.

Ben hiç kaleci eldiveni giymedim. Zonguldak maden işçilerinin eldivenleriyle toprak sahada antrenman yapıyordum. Eskiden fakirler oynuyordu, zenginler seyrediyordu. Yani açlar oynarken, toklar seyrediyordu. Şimdi ise toklar ve zenginler oynuyor, fakirler seyrediyor.

Sadece sonuçsal kaygı ve ekonomik beklenti var. O zaman olmaz. Eskiden yokluktan çıkarırken, şimdi eskisi gibi başarılı sporcular çıkaramıyoruz."


Başka Şenol Güneş yok!

19 Eylül 2011

A. Eren Loğoğlu

12 Eylül 2011

Zorla Kusursuzluk Olmaz!



Çok iyi giden bir işi daha iyi duruma getirmek büyük riskler taşır çünkü çok iyiyi daha iyi duruma getirmek için yaptığınız şey bir gerileme de yaratabilir, belki de doğrusu riske girmeden o çok iyiyi korumaktır.

Pep Guardiola 2008-2009'da treble yaptığında her şey kusursuz gibiydi. Chelsea maçları onu endişeye sevk etti ve Ibra hamlesinde bulundu, Eto'o karşılığında. Beklentiler karşılanamadı ve Mourinho'nun Inter'i öyle ya da böyle tarihin en iyi takımını elemeyi başardı 2009-2010'da.

Dersler çıkarıldı o eşleşmeden, diyalektik olarak gelişiyordu her şey ve kritik maçlar Barça'nın futbol evrimine katkıda bulunuyordu.

2010-2011'de yine taçlandı güzel oyun, hem de panzehre aldırmadan. Fakat Pep yedi El Clasico üzerine bir defa daha hamle sırasının geldiğini düşündü ve Alexis & Fabregas + Thiago çıktı şapkadan.

Takımın 2 kupa kazanmasından -aslında oyun bazlı endişe taşımalıydı- kuvvet alıp fantezi zorlamalarla hem rotasyonu çok genişletip hem de ideal kusursuzluk denklemine ihanet etti Guardiola. Geleceğin futbol modeli olabilecek 3-4-3 üzerine yoğunlaştı bu evrede. Çok iyiyi daha iyi yapmak isterken eldeki iyiden olma yolunda...

Temelde atladığı bir şey vardı, Barça'yı başarıya kolay yoldan ulaştıran ana unsur, yani ideal oyuncular ve pozisyonları.

Real Sociedad zor bir deplasman, hep öyleydi Bask diyarı, Pep'in oyuncu & antrenör olarak 11. maçı ve 1 galibiyeti var hala. Bunu bile dikkate alsa bu kadar çokça rotasyon yaparak bu maça çıkılmaması gerektiğini fark ederdi.

4-3-3 ile sahadaydı Barça.

-----------------Valdes------------------
Alves------Sergio-------Fontas----Adriano
------------------Keita------------------
-----------Xavi----------Thiago----------
----Pedro-----------------------Alexis---
-----------------Fabregas----------------

Sergio & Fontas tandem, Alexis ilk kez solda, Fabregas yine "sahte 9" rolünde, Keita ön süpürücü. Pique sakat, Puyol 7 ay sonra kulübede, Iniesta & Messi dinlendiriliyor, Abidal & Javier sezon başından hiç kesik yememişken kenara çekiliyor. Enteresan tercihler oluyor kısaca.

Pep, biraz da hafta içi oynanacak ŞL'deki AC Milan maçını düşünüyor. Jose Mourinho'ysa ŞL grubunun kolaylığına güvenip Getafe karşısında -3 aydır tek oyuncu değişmeden sürülen, nasıl bir hırs bürüdüğünü anlayın- ideal 11'iyle sahaya çıkıyor, ne de olsa Zagreb maçında istediğini dinlendirebilir, dahice! ŞL kuraları bir parça ligin kaderini etkiliyor.

Teorik kusursuzluk denklemi 4/11 seviyesinde. Valdes, Alves, Xavi ve Pedro orjinal pozisyonlarında. Pique, Puyol, Abidal, Iniesta, Villa ve Messi yok, Busquets de savunmaya çekilmiş. Meselenin özü bu.

Madrid'i 5-0 yenen takım kusursuzluğa en yakın olandı, o parçalar, o parçaların yerleri en ince ayrıntısına kadar birbirine eklemlenmiş ve ortaya mükemmel bir iş çıkmıştı.

Fontas ağır, savunma yetileri -ofsayt, kademe- zayıf ve sadece sol ayağını iyi kullanarak oynayabileceğini zannetmemeli. Adriano hala dengesiz.

Keita, savunmanın yeterince öne çıkamadığı maçlarda top kazanma görevini başaramıyor, Villarreal maçında çok iyiyken dün takımın en kötüsüydü.

Fabregas'ın sürekli geriye gelmesi ve Messi gibi dribling üzerinden oynamaması, Xavi'nin oyun alanını daraltıyor. Xavi & Fabregas gibi iki pasa dayalı organizasyon kuran oyuncunun akışkanlık yaratması olası değil çünkü topu bir bölge ileri taşıyacak isim değil ikisi de. Israrla vurgulama sebebim de bu, Xavi'nin tamamlayıcısı topu ön alana adam eksilterek taşıyan Iniesta ve Fabregas'ı etkin kullanmak ancak Iniesta sahadaysa mümkün.

Fantastik işlere girip üçünü bir arada oynatma çabası da yersiz. Tüm bunlara bir de Thiago'yu ekleme girişimi.

Ortada başarı kazanmış -12 kupa- bir kurgu var. Xavi & Iniesta ve arkasında Sergio. Pep bu üçünden ikisini oynatmadığı sürece topla oynama % 70 altına düşmeye devam edecek ve bunun yanında takım daha çok geriye gelmek zorunda kaldığından daha fazla efor sarf edip hücumda üretken olamayacaktır.

Fabregas / Thiago kullanımı kesinlikle daha sınırlı ve rotasyon ekseninde olmalı, onları ilk 11'e monte etme çabası Barça'ya şampiyonluğa bedel olabilir çünkü arkanızda her hatasını değerlendirmek için bekleyen açlık hissinin doruklarında gezen bir Real Madrid bulunuyor.

Pedro'nun formsuzluğu, Alexis'in takıma ısınma turları atarken 8 hafta sahalardan uzak kalacak olması ciddi sıkıntı. Afellay sakatlıktan döndü ancak birkaç hafta forma şansı bulamaz. Bu da geriye tek alternatif bırakıyor, Iniesta'nın sola kaydırılıp Villa'nın sağda oynaması ve merkezin Xavi & Fabregas ile kurulması, ki bence bu da yanlış bir tercih, Milan maçında görürsek.

Barça bir an önce maç kazanma ve daha önemlisi topa daha çok sahip olup kendi ritüel pozisyon bulma şekline -Sociedad maçındaki goller tamamen Barça tarzı dışıydı ve Fabregas kaynaklıydı- dönmeli. Pep, Fabregas'ı tam da bu çeşitliliği sağlasın diye transfer etti ancak ondan daha büyük beklentiler içine şimdiden girmek ve düzen dışına -sahte 9- çıkmasını istemek, oyun akışkanlığı açısından büyük zaaflar yaratıyor.

Fabregas Barça DNA taşısa da, bazı tercihleri yeni yeni öğreniyor, ilk yarı orta sahada top alıp çalımla oyun kurmaya çalışıp topu kaptırması kabul edilemez örneğin, Xavi'nin hiç yapmayacağı bir şey, pasla çıkması veya savunma arkasına oynarken sürekli havadan oynamayı düşünmemesi gerektiğini zamanla kavrayacaktır.

62 - 80. dk.lar arası yayılım

-----------------Valdes------------------
Alves------Sergio-------Fontas----Adriano
------------------Keita------------------
-----------Xavi----------Fabregas--------
----Pedro------------------------Villa---
-----------------Messi-------------------

80 - 90. dk.lar arası yayılım

-----------------Valdes------------------
------Alves------Sergio------Adriano-----
------------------Keita------------------
-----------Xavi----------Iniesta---------
----Pedro-------Fabregas---------Villa---
-----------------Messi-------------------

İlk çizim, Xavi & Fabregas uyumsuzluğu ve alan paylaşım sıkıntıları doğurmasını anlatıyor. Maçın en etkisiz isminin Barça oyun yapısının beyni Xavi olması rastlantı değil.

Son 10 dakika ise tamamen panik. 3-4-3 formasyonuna dönen bir Barça ve savunma üçlüsünde sadece hız aranan iki isim Alves, Adriano.

Futbol iyi oyuncularla oynanıyor doğru ama böyle bir kadronun 10 dakikada hiçbir şey üretememesini de bununla açıklayamıyorsunuz işte, başka unsurlar var, sistem, teknik taktik, görev paylaşımı, yerleşim gibi.

Barça maçın başından sonuna oyun ritmini yakalayamadığı için Villarreal maçına benzer bir yapıyı sonlarda kullanması bile çözüm üretmiyor. Futbol o kadar mekanik ve menajerlik oyunlarındaki gibi oyuncuyu değiştirmenizle sonucu almanızın bir olduğu bir ortam sunmuyor, hele de bu takm, model üzerinden kusursuzluk arayan Barça'ysa.

Allas'ın görselinde de anlatıldığı üzere Sociedad'ın ilk ve ikinci devre arasındaki savunma anlayışındaki farklılık da -rakibi geride bekleme ve ön alanda basma- maça etki eden bir başka faktördü. Bunun yanı sıra Barça oyuncularının kendilerinden hiç beklenmeyecek pas hataları yapmaları, muhtemelen konsantrasyon eksiklikleri ve FIFA virüsü ekseninde değerlendirilmeli.

4 sene üst üste şampiyonluk arayan Barça'nın geçen sezondan -96- daha çok puan toplaması şart ve tek teselli, Sociedad maçının haneye artı 1 olarak yazılması şimdilik.

Mourinho iki puan farkı koruyup El Clasico'da beşe çıkartmanın hesaplarını şimdiden yapmaya başlamıştır çünkü sezon öncesi 10'da 10 başlangıcı yaparsak şampiyon oluruz kelamında bulunmuştu. Onun doğru okuduğu -ŞL maçlarını hesaba katıp- Pep'in de daha dikkatli irdelemesi gerekiyor, beş ya da sekiz puan geriye düşüldüğü anda Madrid'i yakalamak çok zor olabilir ve Barça üç yıldır hep kovalanan oldu, diğer duruma dair herhangi bir deneyimi yok, bu psikolojik etkiyi de göz ardı edemeyiz.

Puyol & Pique dönmeli, Abidal & Javier sık sık kullanılmalı, Sergio ön alana geçmeli, sistem kusursuzluğa ancak onunla erişebilir yeniden ve Xavi & Iniesta yan yana sahada olmalı. Xavi'nin yokluğunda da Fabregas / Thiago alternatiflerine yönelmeli, bu planın dışına çıkan her hamle Barça'ya zor anlar yaşatabilir Sociedad maçında olduğu gibi.

Unutulmaması gereken bir nokta daha var, Madrid yine haksız bir penaltıyla galibiyete uzandı, Kastilya'ya olan destek hiçbir zaman eksilmeyecektir, Katalan parlamentosundan altın madalya alan Pep'in bunu da hesaba katması şart şampiyonluk için!

12 Eylül 2011

A. Eren Loğoğlu

03 Eylül 2011

Yeni Sezon ve Terim'in Galatasaray'ı



Mevcut kadro:

Muslera
Aykut
Ufuk
Eboue
Sabri
Ujfa
Servet
G Zan
H Balta
Çağlar
Ceyhun
Melo
Selçuk
Ayhan
Yekta
Engin
C Kazım
Riera
Elmander
Baros

Altyapı takviye: Semih, E Çolak, Aydın, Anıl, İsmail Berk

Formasyon 4-1-4-1 ve pozisyon alternatif:

Kaleci Muslera / Aykut / Ufuk

Sağ Bek Eboue / Sabri / Ujfa
Merkez Sağ Savunmacı Ujfa / Servet / G Zan / Ceyhun
Merkez Sol Savunmacı Servet / G Zan / H Balta
Sol Bek H Balta / Çağlar

Ön Süpürücü Melo / Ceyhun

Sağ Açık Kazım / Eboue / Sabri / Elmander
Merkez Sağ Orta Saha Selçuk / Yekta / Ayhan / Sabri / Eboue
Merkez Sol Orta Saha Yekta / Engin / Ayhan / Selçuk
Sol Açık Riera / Engin / Eboue

Santrfor Baros / Elmander

***

Omurga üzerinden başlayalım kurgulamaya ve Terim'in zihnindekileri anlamaya.

7 yabancı var ve Elmander'in Baros'un arkasında beklediği her seçim kontenjana takılmıyor.

Eğer 4-4-2 ekseninde Baros & Elmander birlikteliği düşlenirse Ujfa & Riera'dan birinin takımdan kesilmesi gerekecek ki klasik bir açık oyuncusu olan Riera'nın çıkması çift santrfor tercihini anlamsızlaştıracağından, Ujfa kenara gelme olasılığı en yüksek yabancı.

5 yabancı sabit öyleyse her koşulda, Muslera + Eboue + Melo + Riera + Baros.

7 yabancı + 2 yerli kaleciyi çıkartırsak elde yalnızca 11 yerli isim var. Terim joker oyuncular istiyor.

5 yerli kontenjanı için hiyerarşi oluşturalım, Selçuk, Kazım, Servet sanırım ilk üçte. Onların ardından sırası önemsiz Sabri, G Zan ve H Balta geliyor. 6'lı bir oyuncu topluluğu. Bunun dışında bilinmezlikler taşıyan Yekta, Engin ve Ceyhun ile 9, hesaba katılmayan Çağlar ile 10, emektar Ayhan ile 11 oyuncuya ulaşıyoruz.

Yani Terim Selçuk, Kazım, Servet'i tahtaya yazdıktan sonra 7 oyuncu içinden -Ayhan'ı sayma- ikisini daha belirleyecek.

7'nin 2'li kombinasyonu 21 opsiyon çıkar karşımıza, hesap kabarık, futbol yönünden kabuller yapıp sadeleştirmeye gidelim.

Pozisyonun değişmesi zor görünen oyuncular:

Muslera
XXX
XXX
XXX
XXX
Melo
Kazım
Selçuk
XXX
Riera
Baros

XXX: değişkenlik gösterme olasılığı daha yüksek olan

1) Denklemin en karmaşık kısmı merkez orta sahanın solunun nasıl doldurulacağıyla ilgili. Yekta, Engin, Ayhan pozisyon orjini olarak burada oynayabilir ancak Fatih Hoca farklı bir yöntem deniyor:

Selçuk'u merkez orta sahanın soluna kaydırıp -Arda varken daha anlamlıydı, birbirlerine yakınlaştıklarından- Sabri'yi merkez orta sahanın sağına yerleştirmek gibi.

------------------Melo----------------
Kazım---Sabri---------Selçuk---Riera

Bu şablonda amaç Sabri'nin dinamizmi, ön alanda rakibe baskısı, sağ kanat işlerlik katma gibi etkilerinden yarar sağlamak. Mourinho'nun Coentrao'yu Xabi Alonso'nun yanında oynatıp Marcelo'yla değişimli sol koridor kullanımı gibi bir faktör aranıyor. Sabri, arkasından gelecek bek ile -Ujfa ya da Eboue- birlikte bindirme kombinasyonları uygulayacak ve yanında oynayacak açık oyuncusunun -Eboue ya da C Kazım- merkeze kayıp daha çok ceza sahası içinde bulunmasına, gole yaklaşmasına da olanak tanıyacak.

Terim benzer bir etkiyi Sabri yerine Eboue üzerinden de sınayabilir.

------------------Melo----------------
Kazım---Eboue---------Selçuk---Riera

şeklinde. Her ikisine de antrenman ve maçlarda göz atılacaktır.

Sabri & Eboue deneyi dışında mevcut kadronun orjinal orta sahalarının forma şansı bulması da bir seçenek.

Bunu söylerken bir farklılığı da göz önüne koyalım, Sabri & Eboue'nin sağ bek / açık koordinasyonlu orta saha konumlandırması Selçuk'u sola atmamıza sebep oluyordu. Eğer Yekta ya da Engin ilk 11'e katılırsa Selçuk da yeniden merkez sağ orta saha pozisyonuna dönebilir ve bu neden bu kadar önemli? Yerli Xavi diyoruz ya ona, Xavi'yi kısaca inceleyelim.

Her ne kadar Xavi oyun akışkanlığına ciddi katkı sağlayan bir yer değişimle maçı tamamlasa da, hücumları şekillendirdiği bölge hiç değişmez, merkezin sağı. Messi'nin top sürmeleri, Alves'in bindirmeleri ve Iniesta'nın soldan onun paslarını taşıyarak bütünü tamamlaması. Sağ ayaklı Xavi'nin sağ bölgeye yakın oynaması oyun görüşünü ve ayağını istediği gibi kullanabilme özgürlüğünü kısıtlamayan en önemli saha içi tercihlerinden biridir ve Guardiola'nın bundan taviz verdiğine pek rastlamadım.

Terim eğer Selçuk'tan yüzde yüz verim almak istiyorsa kesinlikle onu merkez sağ orta saha oynatmalıdır. (Tıpkı Xavi gibi Selçuk da merkez sol orta saha oynar ancak maksimum etkiyi ve oyunu görüşünü sunamaz)

------------------Melo----------------
Kazım---Selçuk--------Yekta----Riera

veya

------------------Melo----------------
Kazım---Selçuk--------Engin----Riera

Bu iki orta saha şablonundan birini kullanmak çok daha rasyonel duruyor. Sezonun belki de en kritik iki adamı bu açıdan Yekta ve Engin olabilir çünkü onların performansına mahkum 10 oyuncu bulunacak etraflarında.

2) Dört bilinmezden (XXX) oluşan savunma kurgusu nasıl olacak?

Sabri & Eboue'nin orta saha kullanımına göre diğeri sağ bek seçilebilir.

Sabri---XXX-----------XXX----XXX
------------------Melo----------------
Kazım---Eboue---------Selçuk---Riera

veya

Eboue---XXX-----------XXX----XXX
------------------Melo----------------
Kazım---Sabri---------Selçuk---Riera

Hatta Sabri'nin ilk 11'de olmadığı üçüncü bir alternatif var, bunu da çok önemsiyorum hazırlık dönemine bakarak.

Ujfa----XXX-----------XXX----XXX
------------------Melo----------------
Kazım---Eboue---------Selçuk---Riera

Başarılı bir sağ bek performansı ortaya koyan ve takımın havasını değiştiren Ujfa'yı, biraz da Türkiye Ligi'nin yapısını ön planda tutup bu şekilde oynatabilir Terim. Kaçınılmaz olan Ujfa'yı bek yapmanın size iki yerli stoper olarak geri dönmesidir, bu riski de göze alacaklar muhtemelen.

Ters tarafa bakalım, sol bek pozisyonuna. En zayıf halka ve yalnızca iki olasılık üzerinde durulabiliyor, H Balta ve Çağlar. Selçuk, Kazım, Servet'ten sonra dördüncü yerli oyuncuyu buraya seçmek zorundayız.

Ütopik dursa da Eboue'nin sol bek oynaması da hesap edilebilir ancak çok sıcak baktığımı söyleyemem, Lahm gibi uzun yıllar ters ayaklı bek oynatılmadıkça yüksek performans alınması çok zor olur.

5 stoper var, Servet ilk yazılırsa diğer dördü de ikinci yer için adaylar olarak gözüküyor. Ceyhun ve H Balta'nın acil çıkış kapısı stoperleri olduğunu da bildiğimizden geriye G Zan ve Ujfa kalıyor. Burada devreye elbette Ujfa'nın nasıl kullanılmak istendiği girecek.

Ujfa------G Zan-------Servet---H Balta
------------------Melo----------------
Kazım---Eboue---------Selçuk---Riera

veya

Eboue-----Ujfa--------Servet---H Balta
------------------Melo----------------
Kazım---Sabri---------Selçuk---Riera

ya da

Sabri-----Ujfa--------Servet---H Balta
------------------Melo----------------
Kazım---Eboue---------Selçuk---Riera

Servet'i ısrarla merkez sol savunmacıya yazma sebebim H Balta'nın hatalarını kapatma potansiyelinin bulunması, G Zan'ı o tarafa atmak silahı kafamıza dayamak ve birinin gelip tetiği çekmesini beklemek olur.

Terim'in zihnindekiler bunlarken şahsi kanaatime göre olması gereken:

Eboue-----Ujfa--------Servet---H Balta
------------------Melo----------------
Kazım---Selçuk--------Yekta----Riera

Türlü varyantlar çıkabilir, birkaç maç fantezi de olsa Sabri sağ bek, Eboue sol bek deneyi, sıklıkla Ujfa sağ bek (Servet & G Zan'ı zorunlu kıldığından çok taraf değilim) ve Yekta yerine Engin hamlelerini maç içinde görüp analiz etmek gerekir, kağıt üstündekine benzemeyebilir, belki daha iyiye bile yükselebilir takım uyumu.

Terim'in 2008 Avrupa Şampiyonası'nda kullandığı savunma şablonu da -beğenmesem de, savunma kurgusu & başarı odaklı tezimden dolayı- aklımızın bir köşesinden hiç çıkmamalı:

Sabri-----G Zan-----Servet---H Balta

3) Hücum hattı, çok fazla tartışmaya açık değil.

Kazım sağ kenar, Riera sol kenar kesin gibi, onları yedekleyebilecek kalitede, belki üstünde bir Eboue de var kadroda.

Ujfa, Eboue ya da Sabri'nin yer aldığı sağ kenar paylaşımlı hücum koridoru C Kazım'ı sürekli merkeze kaydırıp ikinci santrfor gibi oynatacaktır. Riera'nın merkeze kaymayan, klasik çizgide kalan bir açık oyuncusu olması bu yönden C Kazım'ı dengeleyici bir unsur. Önemli ve olumlu.

Eboue'nin çok sık önde kalacağı düşünülürse, Kazım'ın bu kaymayı gerçekleştirmesi takımımıza hücumda sayısal zenginlik ve pozisyon üstünlüğü getirecektir. Riera'nın gol sayısı ne kadar azsa -asist yapar daha çok orta üzerinden- Kazım'ınki bir o kadar yüksek olacak.

Trabzonspor'daki Selçuk & Burak ikilisinin Selçuk & Kazım'a evrilmesini seyredeceğiz. Koşu yoluna pas, verimli duran top, kanat bindirmesi kavramları yeniden hayatımıza girecek. Golü takımca atacağız.

96-00 dönemini hatırlayın. Davala, Fatih, Capone, Okan ve Arif arasından en az üçü sahada yer alır ve üçgenler kurarak sağ taraftan oyunun akmasını sağlarlardı. Ujfa, Sabri, Eboue, Kazım ve Elmander üzerinden kurgulanacak benzer senaryolar.

Hücumun en ucunda Baros, alternatifi Elmander denilirse yanlış olmaz.

Eboue-----Ujfa--------Servet---H Balta
------------------Melo----------------
Kazım---Selçuk--------Yekta----Riera
------------------Baros---------------

ya da

Terim'in deneyeceği

Ujfa------G Zan-------Servet---H Balta
------------------Melo----------------
Kazım---Eboue---------Selçuk---Riera
------------------Baros---------------

Maç sıkıştığı anlarda, özellikle TT Arena'da Baros'un yanına Elmander alınabilir, Ujfa oyundan çıkarılıp. İlk kadroda Yekta & G Zan değişikliğine gitmek zorundasınız böyle bir durumda.

Elmander & Kazım pozisyon tercihine hiç rastlamayabiliriz, hem sağ bölgede oynayabilecek yeterince isim var hem de Kazım'ın yerine Elmander olursa yabancı kontenjanı sorunu baş gösteriyor.

4) Kaleci = Muslera

-----------------Muslera---------------
Ujfa------G Zan-------Servet---H Balta
------------------Melo----------------
Kazım---Eboue---------Selçuk---Riera
------------------Baros---------------

ya da

-----------------Muslera---------------
Eboue-----Ujfa--------Servet---H Balta
------------------Melo----------------
Kazım---Selçuk--------Yekta----Riera
------------------Baros---------------

çok varyant var, ötekiler yazıdaki detaylardan oluşturulabilir.

5) Zaaflar ve avantajlar neler?

Sol bek bölgesinin yine en zayıf halka olması, merkez orta sahadaki üçüncü ismin (Melo+Selçuk+XXX) hala tespit edilememesi, Baros'un sakatlığı halinde Elmander'in yaşayabileceği uyum sorunu ve beraberinde gelecek santrforsuzluk -C Kazım ya da altyapıdan takıma alınmak istenen İsmail Berk son çözüm- meselesi, Forlan & Reyes derken Riera'nın beklentileri karşılayamaması ve stoperlerin nerede ne yapacağının belirsizliği can sıkıcı konular. Bunların giderilememiş olması elbette vahim.

Kaptanlık derdi de sırasını bekliyor. Hiyerarşi birinci unsur olsa Arda'nın ayrılmasının hemen arından Sabri'nin kaptanlığı açıklanırdı, bu tercih edilmedi. Keza Arda kaptan yapıldığında, yaşça ondan büyük olan -daha uzun süre Galatasaray bünyesinde bulunan, can alıcı kısım, asıl referans- Sabri'nin es geçilmesi, hiyerarşi önceliğini kaybettiğinin ve kaptan olarak düşünülmediğinin göstergesiydi. Arda ayrılınca elde kalan adam üzerinden "hiyerarşi önemli" vurgusu yapmak çok daha yaralayıcı. Kadroda bulunan isimlerin zihninden de bu soru işaretleri geçecektir, Sabri kaptan yapılırsa. Kısacası kaos doğurur bu karar. Hiyerarşi gözetilmezse akla en yatkın isim Selçuk, daha ilk senesi olsa da eğer liderlik edebilecek bir karakteri varsa tercih edilebilir. Hiyerarşi gözetilmeye devam ederse takımda beşinci senesini geçiren ve ilk 11 oynaması hemen hemen kesin olan Servet düşünülecektir. Sabri'nin ilk 11 kriterini sağlayacağı da şüpheli.

Tekrar hücuma dönelim.

Arshavin -dribling üzerinden- Podolski -gol atan kenar- ve Riera -saf açık- üçü de apayrı özellik ve görevleri olan kenar oyuncularıydı. Riera tercihi bu açıdan da kafaları kurcalıyor, bilinçli bir hamle değil de kapıya dayanan yumurta izlenimi.

Hücum hattı yaratıcılıktan bir hayli yoksun. Alex gibi tek oyuncu yoluyla bu açık giderilebilirdi -kesinlikle adres Forlan'dı- ancak olmadı.

Mevcut kadroyla yapılacak en iyi iş takım olabilmekten geçiyor. Riera buna yatkın bir isim, taktik disiplinden kopmaz. Keza elde Eboue, Melo ve Selçuk da bulunuyor. Kazım'ın patlayıcılığı ve Baros'un golcülüğünün standart üstüne çıkmasıyla problemler en aza indirgenebilir hücumda. Elmander'i de unutmayalım, gol yükünü üçü çekecek ve 40-45 gole ulaşmaları hedef koyulabilir. Bu da takımın 65-70 golü geçemeyeceğine bir işaret, şampiyonluk takım savunmasıyla -oyunu- kazanılacak, duran toplar, kanat bindirmeleri en belirleyici silahlar olsa da.

Son 3 yılda ileri uca yapılan şaşalı transferlerin, büyülü ayakların, kadro mühendisliği hataları sonucu -Selçuk & Melo olsaydı- herhangi bir katkı verememesinden sonra, bu sezon daha sönük isimlerle -Riera, Elmander- anlaşıldı. Taraftar hayalkırıklığına uğramış olabilir ancak bilmediğimiz tek oyun olan masabaşını saymazsak şampiyonluk asla transfer sezonlarında kazanılmadı, hep sahada.

Bugün Barça bir savunmacı dokuz orta saha oyuncusuyla, santrforsuz oynayıp Villarreal'i 5-0 yeniyorsa -topla oynama % 80 civarı, rakibin kaleyi bulan ilk şutu 85. dakikada- ve futbol literatüründe devrim niteliğinde sayfalar açıyorsa, futbolun hala orta saha üzerinden şekillenen bir oyun olduğunu kabul etmeliyiz.

3 yılda 12 kupa kazanan Pep Guardiola şöyle diyor:

"Futbol, ilk ve en önemlisi orta saha oyuncularıyla oynanır. Bizde bir sürü var ve çok iyiler."

Independent'ın yorumu:

Felsefe şu, neden sadece savunma yapabiliyor diye bir oyuncu seçeyim, en iyi savunma formu topa sahip olmaksa? Rakip, top kendinde değilse gol atamaz, o zaman takımı topu hiç vermeyen oyuncularla doldurmalı.

Bu kadar iddialı değiliz ama Melo + Selçuk transferlerine ve kaybedilen üç sezona bu pencereden bakmalıyız bir de. Performanslarıyla savunma dörtlüsünün bırakacağı izlenimi biraz olsun olumlu bir şekle çevirebilirler. Umut ışığı veren bir nokta bu.

Diğeriyse savunma kurgusuna kör topal da olsa eğilim gösterilmesidir. Muslera, Eboue ve Ujfa ciddi takviyeler ve bu coğrafyada başarı savunmadan geçer, bu da bir başka umut kapısı sezon için.

3 Eylül 2011

A. Eren Loğoğlu