Aralık ortasında takım arkadaşlarına emeklilik sinyali
vermişti Carles Puyol. İyi oynayamazsam demişti. 2011 Ocak'ta yaşadığı diz
sakatlığından dönemeyeceği belliydi. Onu Puyol yapan çabukluğunu kaybetmişti
çünkü. Scholes-Giggs kullanımını M. United ne kadar doğru
planladıysa (yaşlanma-süre) Puyol-Xavi o derece kötü yönetildi Barça'da. Tito
dönemiydi. Pep kalsa daha yumuşak bir geçiş sağlanabilirdi. Beklentilerin
sonucuydu biraz. 2000'lerin sonuna futbol devrimi niteliğinde bir imza çakan ve
dünyaya model olan Barcelona'nın kalması gereken seviye United'ın bile
üzerindeydi. Puyol yetemedi o yüzden. Rotasyon parçası bile olacak yeterlilikte
görünmedi. Mayıs 2012'de de Puyol'un futboldan emekli olacağı söylentileri
vardı. Aradaki süreç toparlar olasılığıyla geçildi. Hata. En güzel günahların
bedeli. Onu kolunda senyera ile sahaya çıkarken görmek için varsın kupalar
kaybedilsin. İşin romantizm yönü buydu. Realizm ise başka dertler anlatıyordu
derya olmuş. Puyol artık top class oyunculara karşı eskisi kadar güvenilir
değildi, ağırlaşmıştı, pozisyonlarda yavaş kalıyor geçilebiliyordu. Puyol
yerine birkaç adaydan birini almalıydı Katalanlar. Thiago Silva, Sergio Ramos
ve Vincent Kompany. Pique-Puyol kusursuz bir ikiliydi. Pique'nin yanında ona benzer özelliklerde
birini bulmak uyumun devamlılığı açısından önemliydi. Pique (1,92) ikili; Barça
Puyol (1,78) İspanya Ramos (1,83) kısa-uzun tandem. (kısa: hızlı çevik markaj ve uzun: ağır positioning topla iyi) Futbolun işleyen kurallarından hala.
Barça'nın dört temel sorunu; Valdes ayrılığı -Ter Stegen yerini
dolduramayacak- Puyol gibi ikinci world class stoper olmaması -artı Abidal'i
gönder- Messi'ye yardımcı forvet Neymar gelse de Leo'nun eski dribling gücünü
yitirmesi -gerçek 9 gerek- ve temposunu yitiren Xavi -Keita Thiago gitmiş- ile
kısaca derleyebiliriz. Bahsettiğimiz çok ince detaylar esasında. En üst seviye
için bunlar problem gözüküyor. Barça'nın 2009-12 arasındaki dominasyonundan
ötürü. Senede yalnızca üç beş maç kaybeden bir takımdan, tarihe geçen bir jenerasyondan
konuşuyoruz.
Puyol'un serbest kalma tazminatı son zamanlar hiç değişmedi, 10 milyon Euro. Miktar aslında ona değer biçilemeyeceğini sembolize ediyor. Endüstriyel futbol çarklarının içinde Puyol'un hikayesi bir direniş gibiydi. (Galatasaray'ın şu anki kaptanının adının Emin Bülent olması) Carles Puyol; adını kulübün kurucularından birinden almıştı. Katalan ve kaptan, La Masia'dan, Barça'nın ete kemiğe bürünmüş hali, ruhani lider. Hatırlıyor musunuz 2011 Aralık'ta Bernabeu'de Mourinho'ya karşı 1-3 kazanılan maçta daha en başında Valdes'in büyük hatasıyla geriye düşen takımı iki ellerini yana açarak ateşlemesini, yaptığı kısa motivasyon konuşmasını? Betis oyuncusu Miki Roque 2011 ŞL finalinden bir hafta kadar önce kanser sebebiyle operasyon geçirmiş ve Puyol kupayı onun için de kazanmıştı. Puyol, Wembley'de zafer sonrası Roque'a adadığını söylemişti kupayı. Roque'un tedavi masrafını Betis karşılayamayınca Pep ve Puyol hastanenin operasyona ikna olması için yardım etmişti. La Liga şampiyonluğundan sonra Camp Nou'da yapılan kutlamaya "Anims Miki" yazan tişörtüyle katılmıştı Puyol. Veya 2012 Kral Kupası finalinde Athletic Bilbao'yu geçtiğinde bir elinde Katalunya diğer elinde Bask Ülkesi bayrağı vardı. Puyol farklıydı. 2010 Dünya Kupası kazandıktan sonra da Xavi ile benzer bir poz vermişlerdi dünyaya. O Kral Kupası finali sonu Athletic taraftarı 8 yaşındaki Ibai ve Barça kaptanı Puyol yan yana gelmişti. Bask Ülkesi bayrağı, Puyol madalyasını almak için Athletic taraftarları arasından geçip merdivenlerden çıkarken ona uzatıldı. Puyol'u çimlerde bayrakla gören Ibai heyecanlandı ama sonra bayrağını özleyip ağlamaya başladı. Çocuk ve babası otobüse gitti. Bask Ülkesi bayrağını -kendisine yakışır şekilde- saklamıştı Puyol ve çocuğa teslim edip sarıldı, fotoğraf çektirdi onunla. Ibai için artık asla bir rakip değil arkadaş gibi hatırlanacaktı. Bu yüzden Barça kaptanlığı en çok Puyol'a yakıştı, Guardiola ardından. Puyol öyle bir adamdı ki kariyerinin son dönemlerinde kupa kaldırma seromonilerinde sırasını Xavi'ye devretme mütevaziliğini bile gösterdi. Kanser sebebiyle uzun süre futboldan uzak kalan Abidal'e en büyük onuru bıraktığında Puyol bir kaptandan daha ötesiydi. Rayo karşısında 0-6 öndeyken Thiago ve Alves'in gol sevinci dansını kesen adam Puyol'du. Sinirlenmiş ve onları uyarmıştı. Pique'nin hakeme göstermeye çalıştığı çakmağı, elinden alıp atandı. Yedek kulübesinde herkes sımsıkı battaniyelere sarılırken üşümeyendi. Saygınlık uyandırırdı her hareketi. 2008-10 arası 57 maç üst üste Puyol'un olduğu maçlarda Barça kaybetmedi. (Inter 1-3) Şubat 2012'de 2-2 biten ve Real Madrid'in elendiği Kral Kupası maçının ardından olay çıkmasın diye tünelin önünde bekleyen adamdı Puyol. Ya da tarihin en güzel maçında Kasım 2010'da 5-0 yenilirken Mou'nun Madrid'i, Messi'ye insanlık dışı bir hareket yapan Ramos'un üstüne yürüyendi. Yere düşmüştü ama o bunu umursamaz. Yüzündeki ifade ve takım arkadaşının kıçına vurmasındaki tutku görevimi yaptım kırmızı kart gördü anlamına gelir. 5 numaralı formasıyla Puyol. Vücudum izin verene kadar mücadele edeceğim Madrid'e karşı diyordu maçtan önce. İspanya İç Savaşı'nda falanjistlere karşı Barselona'da direnen enternasyonel tugaylardan birinin askeriydi. Kalesini ölesiye savunmuştu yine. Maç sonu Madridistaları teselli eden Puyol politik meseleye bakışını ise şöyle izah eder: "Bakın, ben bir Katalanım, Barça taraftarıyım ama İspanya için oynamakla da gurur duyuyorum. Benim oynamamı istedikleri sürece de gitmeye devam edeceğim. Siyaset ve tarihi birbirinden ayırıyorum. Siyasete hiçbir zaman eğilimim olmadı. Ben bir futbol sevdalısıyım, çok şanslıyım ki işim için servet niteliğinde paralar kazanıyorum, kalbimin çarptığı kulüp ve dünya şampiyonu bir ulusal takım için oynuyorum. Bu bir cümbüş." Üst üste 11 El Clasico kaybetmeyen stoperdi Puyol. Xavi-Iniesta-Messi'nin son üçe kalıp Leo'nun seçildiği Altın Top'u ona taşıyandı çimlerin üzerinde. Ya da tören öncesi başkanın kravatını düzelten bir arkadaştı. Pujol Kastilyanca, Puyol Katalanca yazılışı aynı ismin. Real Madrid, Santiago Bernabeu'deki maçlarda dağıtılan takım listelerinde Carles Puyol'un ismini Pujol olarak yazar. Bunu bilen, ona göre davranandı Carles. 2-6 biten efsanevi maçta Bernabeu’de golü atıp kolundaki Katalunya bayrağını çıkarıp tribünlere sallayandı.
22 Ağustos 2010. Maç bitti, kupa seremonisi yapılacak, gözler Puyol'u arıyor, ilk 11'de değildi, oyuna da girmedi kenardan. Kaptan, eşofmanı çıkardı önce, sonra Xavi geldi yanına, bandı verdi asıl sahibine, hani maç bitmemiş de uzatmalarda kaptanlık yapacakmış gibi aldı senyerayı Puyol, özenle ve ciddiyetle koluna takıverdi. Bunlar kupayı kaldırmak için yaptığı hazırlıklardı, işini ne kadar önemsediğini, verilmesi gereken mesajın, gelecek nesillere aktarılması gereken arşivin ne olacağını düşünecek kadar bilinçliydi. Puyol kadroda olmasa o gün, barda izlese maçı, hani senaryo bu ya, maç sonunda kupa seremonisi için ararlar telefonla mutlaka, “Kaptan, bir taksi çevir de Camp Nou'a gel hemen, kaldırılması gereken bir kupa var” diye. 2008 Avrupa Şampiyonası kazanan İspanya’nın temel parçasıydı. İspanya'nın Dünya Kupası'nı kazanmasını ölümsüzleştireceği şampiyonluk karesine -Casillas'ın kupayı kaldırdığı an- Puyol'un bilinçli olarak girmemesi, vicdanını rahatlatmaya çalışmasından ve Katalan kimliğine karşı sonsuzluğa uzanan bir argüman oluşmasını istememesinden başka bir şey değildi. FC Barcelona'da kupaları gururla kaldıran ve tarihi kareleri sunan adam değildi Güney Afrika'da. Hierro ve Raul'u kaptan seçenlerin, Real Madrid'i destekleyenlerin, İspanyol milliyetçilerinin tercihi Casillas idi. Puyol doğru zamanı bekledi. Kupa Puyol'a gelecekti, getirilecekti, Katalanların lideriydi o, öyle de oldu. Robben’in dengesini bozup karşı karşıya gol atmasını engellendiğinde dokunmuştu kupaya. Ya da yarı finalde kilidi açan maçta Almanya’ya attığı klasik kafa gollerinden birinde. Madrid merkezli AS’ın manşeti onun yüzünden yarı Katalancaydı. (Visca Espana Viva değil) Kraliçeyi soyunma odasında havluyla yarı çıplak karşılayandı.
1995 Puyol 17 yaşında La Masia'ya gelir. 1999 Puyol 21 yaşında ilk maçına çıkar. 2004 Puyol kaptanlığa yükselir. Puyol, ilk çıktığında sağ bek idi, sert oynayan, pas verebilen ama topla ilerleyemeyen, boyu kısa olduğundan merkez savunma görevi alamaz denilen, mücadele gücü yüksek, vasat bir savunmacıydı, yine de umut vadediyordu. Şu andaysa futbol tarihinin en önemli savunmacılarından biri olarak bitiriyor kariyerini. La Masia'da yetişen gençlerin sadece saçlarını Puyol gibi uzatarak ona özenmediklerini biliyoruz, damarlarında yaşıyorlar Puyol olabilmeyi, 4 kırmızı şerit ve sarı renkten oluşan Katalan Bayrağını kaptanlık bandı olarak taşıyabilmeyi, Camp Nou'ya çıkabilmeyi. Önce hayal ediyorlar. Sonra. Sonra belki şanslı olup gerçekleştirirler bunu. Ama önce Puyol olmayı hayal ediyorlar, en önemlisi.
40 yaşına yaklaşmış ve hayatta yapmak istediği her şeyi
başarmış birinin huzuru var onun fotoğraflarında. Aynı kulüp, aynı takım, aynı şehir, aynı
kültür, aynı dil, aynı coğrafya, aynı kimlik, aynı aidiyet için oynamış bir
adam. Bütün kariyeri boyunca yaptığı gibi boş kaleye giden topu cansiperane
durdurması var hafızalarda. Roma gladyatörleri gibi mücadele etmesi kaldı çok uzaklarda.
Amerikalı bir gazeteci Puyol'un heykelinin bir gün Plaça de Catalunya meydanına dikileceğini yazdı. Umarım saçlarını hiç kestirmez ve heavy-metal görünümüyle Katalan rüzgarında sürekli dans edecek diyor onun için. Puyol'dan: "Barça logosunun kalbime yakın olduğu bir kıyafet giyince kendimi çok iyi hissediyorum."
Amerikalı bir gazeteci Puyol'un heykelinin bir gün Plaça de Catalunya meydanına dikileceğini yazdı. Umarım saçlarını hiç kestirmez ve heavy-metal görünümüyle Katalan rüzgarında sürekli dans edecek diyor onun için. Puyol'dan: "Barça logosunun kalbime yakın olduğu bir kıyafet giyince kendimi çok iyi hissediyorum."
Hoşça kal El Capita. Hoşça kal Carles Puyol.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder