22 Eylül Amerika'da yeni yayın dönemine geçiş tarihiydi sanırım. Aynı gece pek çok dizi yeni sezonlarının ilk bölümleriyle ekrana geldiler.
Prison Break S 4 E 5, Heroes S 3 E 1-2, The Big Bang Theory S 2 E 1, How I Met Your Mother S 4 E 1 bunlardan birkaçıydı.
Geçtiğimiz sezona çok iyi bir giriş yapan ve devamını da getiren Heroes, sezon sonunda senaristlerin grevinden en çok etkilenen, zorunlu bir kötü kapanış gerçekleştiren dizi olmuştu. Bu yıl ise çok iddialı senaristler, yeni kahramanlar ve kötü karakterler olacak. Syler'dan daha tehlikeli bir kahraman ortaya çıkabilir. Virüs sorunu çözülmüş gözüküyor, 70'lerdeki sıradan olmayan insanların -dizideki meşhur fotoğraftaki kişilerin- oluşturduğu araştırma kurumunun kimliği tamamen deşifre olmuş gibi artık. Adam Monrore'un son durumu ve Nathan Petrelli'yi kimin vurduğu cevap bekleyen sorular olarak karşımızda duruyor. Hiro Nakamura ve Matt Parkman dizinin en etkileyici karakterleri kanımca. Matt Parkman'ın artık akıl oyunları da yapabilmesi, çok keyif verici, babasıyla zihinsel savaş içerisine girdiği ev sahnesi olağanüstüydü. Mohinder Suresh bu sezon önemi artacak karakter olabilir, tabii Syler'ı da unutmamak gerekiyor, sezon sonunda yeteneklerini geri almıştı. Yeni sezonu izleme şansım olmadı daha, sonrasında bir şeyler yazabilirim sanırım. Çocukluğunda çizgi romanlarla haşır neşir olmuş, anime filmlere ilgi duyanların çok beğendiği dizi, büyüleyici görsel efektkleriyle ve kahramanlar hikayesiyle bu yıl da başarısını devam ettirecektir.
Prison Break 2. sezonun sonuna doğru ve 3. sezonda ciddi bir düşüş göstermişti. Hikaye gerçekliğini neredeyse yitirme noktasına geldi. Senaristler şunun üzerinde her zaman durmalı, bir dizi neden izlenir, bunun temel sebepleri var, bunlardan bir tanesi de karakter ve oyuncular. John Abruzzi karakterinin ölümünden sonra azalan ilgiyi sanırım farkedemediler. 3. sezonda da benzer bir hata yaparak, Dr. Sara Tancredi karakterini senaryodan çıkarttılar. Bu tür oyuncu azalmalarında yeni sezon sözleşme şartları, oyuncularının başka projeleri de etken oluyor, senaristlere de bu kadar yüklenmeyip, topu yapımcılara atmak gerekiyor. Sara 4. sezonda beklenildiği gibi geri döndü -öldüğüne asla inanmadım doğum haberleri de vardı zaten- ve dizi tekrar bir ivme kazandı. Bakalım ne kadar sürdürebilecekler?
The Big Bang Theory de 2. sezonuna başladı, CNBC-e'de de ilk sezonu yayınlanıyor. Çok eğlenceli bir dizi, zeki karakterler daha doğrusu genç bilimadamları ayaklı kütüphane gibiler bilim konusunda ve bu bilgiler esprili bir hal aldığında dizi izlenir bir konuma geliyor. Sheldon karakteri aşırı asosyal ancak bir o kadar komik. Salonda koltuğun neresine oturması gerektiği üzerine yaptığı bilimsel hesabı Penny'e anlatış sahnesi inanılmazdı gerçekten. Penny karşı komşu, aptal sarışın, sosyal, çekici bir kız. Leonard, Sheldon'un ev arkadaşı, daha az asosyal olan, topluma ve düşüncelerine az da olsa katılım gösterebilen ve Penny'e aşık olan karakter. Dizi ayrıca 6. bölümünden sonra How I Met Your Mother'ın 3. sezonundan daha çok izlenme oranına sahip oldu Amerika'da.
Gelelim How I Met Your Mother'a. Yeni bölümü izledim ve çok keyif aldım. Barney'in aşık olması, bunu Lily'e anlatış tarzı, şekilden şekle girmesi sezonun ilk ve yeni deneyimleriydi bizler adına. "Question Mark" kısmı çok etkileyiciydi. Lost'un senaristlerinin aşırı Star Wars hayranlığından sonra bu dizinin de senaristlerinin Star Wars çılgınlığına katılması ve bunu diyaloglara yansıtmaları çok hoştu. Diziden birkaç alıntı yaparak -Star Wars'a dair olanlar tabi ki- yazımı noktalayayım.
Scene 1 :
Marshall : She's never seen Star Wars?! Ted, the only people in the universe who haven't seen Star Wars are the characters in Star Wars and that's 'cause they lived them, Ted! That's 'cause they lived the Star Wars.
Ted : You've got to calm down.
M : I told you. I told you, you didn't know this girl well enough. What if you show it to her and she doesn't like it?
T : Dude, it's just a movie.
M : Ted, Star Wars is your all-time favorite movie and whether or not Stella likes it is actually important. It's like it's a test of how compatible you guys are.
T : Marshall, it's just a movie.
M : !!!
T : It's just a movie.
121 awesome minutes later
T : Okay, if Stella doesn't like this movie, I can't marry her.
M : No, you can't.
T : You wanna watch it again?
M : Yes, I do.
Scene 2 :
T : I just thought it'd be fun to watch a movie tonight and since you've never seen Star Wars, I figured why not? No big deal. It's pretty good.
Stella : Sounds like a plan.
T : Hmm...
S : Hey, i'm just gonna grab a beer, you want one?
T : Um.. The movie's already started, so...
S : Yeah, it's just some words flying through space. I mean, i'm not going to read that anyway.
T : Oh my god!
M : Off to a bad start.
T : What are you doing down there?
M : I'm making sure my best friend is marrying the right woman. That's what I'm doing.
T : Dude, what the hell are you doing, hiding behind the couch? You need to get a job.
M : I really do, don't I?
T : Yeah
...
S : What?
T : Nothing.
S : You were staring at me.
T : You look really beautiful tonight.
S : You don't look so bad yourself, mister.
T : Yeah, great scene, great scene. Star Wars fun fact number seven George Lucas based the film's structure on Akira Kurosawa's The Hidden Fortress. Uh, he also owes a debt to Joseph Campbell's work with comparative mythology.
S : Yeah, Ted, I'm losing wood over here. What's going on? Wait, it's really important to you that I like this movie, isn't it?
T : No.
Scene 3 :
T : Yes, I am marrying a woman who is not only hot but loves Star Wars. That's the dream. Yes.
S : What was that?
T : I was high-fiving 15-year-old me through the space- time continuum. We did it. We did it, you masturbating little bastard. Champagne for everybody. (Ted leaves the room)
S : It was so good.
M : You hated it, didn't you?
S : Ugh, it's so stupid. I mean, first of all, how do they understand that walking. Bear they hang around with all the time?
M : Wookiee.
S : Yeah, he goes... and they're all like, "that's a good point, bear, let's try that."
M : Okay, he's a wookiee and his kind is actually more intelligent than they appear. Look Stella, that is Ted's favorite movie of all time. He watches it when he's home sick with the flu. He watches it on rainy Sunday afternoons in the fall. He... He watches it on Christmas Eve. Ted watches Star Wars in sickness and in health, in good times and in bad. Do you really think that you can pretend to like a movie that you actually hate for the rest of your life?
S : I do.
M : Well, then, Ted's a lucky guy.
Best Barney's quote of this episode : And i think tonight's going to be de- wait for it-lightful. Delightful.
24 Eylül 2008
A. Eren Loğoğlu
24 Eylül 2008
22 Eylül, Yeni Sezon ve Diziler...
21 Eylül 2008
Yeni Sezonun Başlangıcı
4-1-3-2 dizilişi ile sahadaydık.
Kalede Sanctis, Hasan ve Volkan bekler, Servet ve Meira göbekteydi. Önlerinde Ayhan, ona yakın olarak hareketli, istekli yine de fiziksel olarak eksik bir Lincoln, Kewell sol açık, Aydın sağ açık, Nonda ve Baros forvet olarak hücum bölgesindeydi.
Yenilen gol Lincoln'un -Aydın da olabilir- top kaybının sonucuydu ama Lincoln ya da Aydın top kaybetse bile 70 metre içerisinde o top kazanılmalıydı mutlaka. Bunda Ayhan'ın savunmanın önünde tek oynamasının etkisi vardı. Yaratıcı oyuncuların estetik oyunlarının yanında futbol emekçilerini de unutmamak gerekiyor. Ayhan ve Hasan görevlerini çok iyi yerine getirdiler. Volkan da görev bölgesinde başarılı işler yaptı kademeye girmek ve top kaybı yapmamak gibi.
Takımın en kötüsü açık ara Aydın'dı, yedek sıkıntısından dolayı yerine Yaser girdi sanırım. Aydın'ın fizik gücü yetersiz, ikili mücadeleleri sürekli kaybediyor ve oyun içinde çok dağınık bir görüntü çiziyor. Nonda da yine iyi bir gününde değildi maçın akışını değiştiren golü atmış olsa da. İlginç olan bir önceki pozisyonda kaçırdığı vuruş tekniğinde ısrar etmesi ve golü atmasıydı, kendisine ne kadar güvendiğinin bir göstergesiydi bu durum. Özgüven bir hücum oyuncusu için çok önemli bir özellik. Nonda'nın sakatlık durumu umarım ciddi değildir. Ne kadar formsuz olsa da Ümit Karan'ın da sakatlığı düşünülünce rotasyon iyice daralıyor bu bölgede. Büyük bir alçakgönüllülük göstererek Lincoln'ü onurlandırması gecenin en güzel hareketiydi. Nonda çok karakterli bir oyuncu.
Lincoln çok istekli, hareketli, ara, duvar ve gol pasları aradı, başarılı da oldu. Sezonun ilk iyi performansıydı onun açısından. 2 asist, kaleye uzaktan şut denemeleri, hareketli oyunu çok yararlıydı bu gece. Savunmaya da yardım etmeye çalıştı ilk kez her ne kadar dağınık olsa da. Biraz daha fantastik hareketlere kaçmayıp düz oynasa daha faydalı olabilir, topuk pası denemeleri ve topa vuruş şiddetini ayarlayamaması sebebiyle top kayıpları oldu. Bir de Ayhan'ın bölgesine yakın oynarken, ona yardımcı olurken, geriden oyun kurarken, takımın daha çok topa sahip olmasına ama bunu sağlarken skora etkenlik sağlamayan bir bölgede zaman kaybına sebep oluyor. Bu bol paslaşma şeklini Skibbe'nin istediğini düşünüyorum ancak daha dikine paslar düşünülse takım daha hızlı bir oyun akışına sahip olabilir.
Baros'un fizik gücü yerinde, savunmayı hareketli oyunuyla zorluyor, savunmanın arkasına kaçışları çok başarılıydı. Görünen o ki, bu sezon çok gol pozisyonuna girecek, kaçırdıkları kadar da goller atacak.
Servet ve Meira daha iyi gözüktüler ancak bu maçın onlar için ölçü olmayacağını hepimiz biliyoruz. Yenilen golde de hataları yoktu, orta bölgeden bir oyuncunun, ceza sahası önüne gelene kadar topu kazanması gerekiyordu. Bu oyuncu ya Mehmet Topal ya da Linderoth olacaktır, bu bölgeye bir oyuncu eklendiği zaman sanırım Skibbe'nin istediği asıl oyun şablonuna geçişi göreceğiz, hücum bölgesinden bir oyuncu eksilecek ve 4-2-3-1'e dönmüş olacağız. Savunma sorunlarının çözümünde ön bölgede bir oyuncu daha oynatmak -Mehmet Topal, Linderoth, Barış, Ayhan'dan ikisi- savunma özellikli bek oyuncularından sakatlık sonrası faydalanmak -Uğur, Hakan Balta- ve Emre Güngör'ün takımı katılımı düşünülebilir.
Birkaç cümle de Alpaslan için, haketti. Kısa süre oynamasına rağmen, topa hakimiyeti, kararlılığı ve hız özelliğiyle güzel ve oyunu bitiren golün asistini yaptı. Savunma özelliklerini geliştirdiği zaman iyi bir solbek olarak takıma yerleşebilir.
Gol sevinçlerinde kendimi bir garip hissettim, yıllardır "I will survive" eşliğinde kurulan çember önce oluşturulamadı, sonraki golde güzel bir çember olabildi. Garip olan hemen hemen bütün futbolcuların yabancı olmasıydı, Galatasaray'da pek görülen bir şey değildi bu daha önce.
Yaratıcı özellikleri yüksek oyunculardan kurulu bir takım! olma yolunda ilerliyoruz. Hala oyun disiplininden uzak bir tablo sergiliyoruz, 2. gol ile 3. gol arasında çok dağınık bir görüntü vardı sahada, takım çok bocaladı, bunda Lincoln ve Kewell'in payı büyüktü. Top alıp oyunu yönlendiremedikleri gibi geriye de gelemediler. Daha ciddi, önemli ve belli bir düzen içerisinde oynayan rakipler karşısında, yani üst düzey maçlarda başarılı olabilmek için, bu takım olma yolundaki futbolcular topluluğunun takım oyunu adına daha çok yol katetmesi gerekiyor. Özellikle de Barış, Ayhan, Mehmet Topal gibi oyunculardan orta bölgede yararlanılmalı takım olabilmek adına. Topun gerisine takım olarak geçmek ve blokları birbirine yaklaştırmak konusunda ciddi zaaflarımız var, bugün Ayhan'ın savunma ve Lincoln'un hücum bölgesindeki oyunu bu sıkıntıyı bir nebze olsun azalttı. Orta alanda çok büyük boşluklar veriyoruz, takım zaman zaman 4-1-5 gibi bir düzende yakalanıyor.
Güzel bir hafta sonu, devamını getirir umarım bu futbolcular, teknik heyet, yönetim ve taraftar.
21 Eylül 2008
A. Eren Loğoğlu
19 Eylül 2008
Kadıköy'e Giden Yol...
Sezonun 7. resmi maçı ve Galatasaray oyun şablonunu değiştirmek zorunda kalıyor. Skibbe, inandığı futbol değerlerinden vazgeçerek 3'lü alan savunması düzeniyle takımı sahaya sürüyor. Oysa bu saha dizilişi ve oyun şablonu futbol tarihinin sararmış sayfalarında bırakılmış, okunması zor bir yazı gibi. Dünya futbolunun önde gelen takımlarının yaklaşık 15 yıldır oynamadığı da bir oyun anlayışı. Futbolun gelişimi karşısında yenik düşmüş, analitik olarak da 4-4-2'ye oranla zaafları belirlenmiş bir sistem.
4'lü alan savunması içeren 4-4-2 ve benzeri şablonlarda beklerin hücuma katılması anlayışı ile 3-5-2 analitik olarak yenilgiye uğruyor. Bunun sebebi 4-4-2 türevi sistemlerin hem çok oyuncuyla savunma hem de çok oyuncuyla hücum olanağı sunmasıdır. 3-5-2'de ise 3 çakılı savunma oyuncusu bulunduğundan, hücuma katılım 1 oyuncu eksik gerçekleşiyor. Bu analitik mantığı dünya futbolu yıllardır kavrayabilmiş ve buna göre 4-4-2 varyasyonları üzerine düzenlemeler getirmişken, üstelik yıllardır takım 4'lü alan, çizgi savunmasını başarılı teknik adamların ısrarları sonucu benimsemiş ve uygularken, ayrıca altyapılarda bile 4-4-2'ye göre oyuncu yetiştirilirken, Skibbe'nin bu hamlesi Galatasaray'ı çok ama çok geriye, Fatih Terim öncesine götürür.
Tüm bunların yanında Lincoln'den bir şeyler beklemenin anlamsızlığını görememek de bir başka sıkıntılı konu olarak önümüzde duruyor. Adam eksiltemeyen, ikili mücadeleleri kaybeden, kaleye şut atmaktan korkan, fizik gücü yetersiz, tek top ve birkaç aşırtma pas dışında sahadaki varlığının takım uyumuna ve oyun anlayışına ciddi zarar verdiğini görmek gerekiyor. Bir de yakalandığı ofsayt vardı ki, oyun zekasını kullanıp çizgi gerisine gelmesi gerekiyordu ama psikolojik olarak da hazır değil hala. Bu gece, rakibin zayıf olmasının da etkisiyle, diğer maçlarına oranla daha iyi bir maç çıkarmış olsa da, oyun anlayışına bu fiziksel ve psikolojik haliyle katkı vermekten çok öte görüntüsü malesef devam ediyor.
Servet'in kaçırdığı gol pozisyonundaki hamle yetersizliğinden de yola çıkarak, topa hamlelerinde geçen seneye oranla bir gerileme olduğu söylenebilir, teknik heyet bu konunun üzerine de eğilmelidir. Servet'in form grafiğindeki düşüşün sebepleri araştırılmalıdır, keza Nonda'nın da. Bu 2 oyuncu sistem dışı sorunlara sahip gözüküyorlar. Servet takımdan ayrılıp Avrupa'ya gitmek istiyor olabilir. Mehmet Topal'ın ise sistem belirsizlikleri aşıldığında, savunmanın arasına girmesi istenmediğinde, savunma önü bölgede kesici olarak düşünüldüğünde ve 2. önlibero yanına geldiğinde çok daha başarılı olacağını düşünüyorum.
Takımın olumlu yönleri de var mutlaka ama bunlar oyun anlayışı, dizilişi, sistematiğiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan olumlu yönler, yani bireysel performanslar. Kewell ve Meira ne kadar doğru transferler olduklarını göstermişlerdi, bu maçta da bunu pekiştirdiler. Baros ise ilk defa 11'de başladığı maçta, çok faydalı işler yapabileceğini, özellikle hareketli ve topsuz oyunuyla gösterdi.
Skibbe bu sürekli değişiklik yapma, bir düzen oturtamama anlayışıyla devam ederse -bir maç 6 savunma özellikli oyuncu, bir maç 2 savunma özellikli oyuncu, bir maç 3-5-2, bir maç 4-2-3-1 gibi- kendisine verilen kredileri çok çabuk tüketecek ve sezon sonunu, bütün o Galatasaray geleneklerine rağmen, göremeyecektir, bu çok net görülüyor. Oyunu yönetemeyen, çağdışı, analitik olmayan bir anlayışı, üstelik 7. resmi maçta denemiş olmak, ne kadar çaresizlik içerisinde olduğunun da bir ifadesi gibi.
Skibbe şunu da unutuyor, burası futbol kültürü çok gelişmiş, altyapılarda futbol adına her şeyin dört dörtlük öğretildiği bir ülke değil, yani Sabri'den, Ayhan'dan pek çok enternasyonel Türk oyuncusundan bir maç 3-5-2, bir maç 4-2-3-1 oynamasını bekleyemezsiniz, beklerseniz ciddi sıkıntılar yaşarsınız, özellikle de çok zor edindiğimiz 4'lü çizgi savunma oynama konusunda, gollerin ikisi de bu şekilde oldu bu gece.
Skibbe, eğer bir maçlık değişim yapmadıysa takım üzerinde, kendisine yeniden bir 10 haftalık kredi vermek gerekiyor, bizim için yeni ama aslında tozlu raflarda kalmış oyun anlayışını oturtması için.
Galatasaray gelişme kaydetmesi gerekirken geçen sene bıraktığı yerden geriye doğru yol alıyor. Oyun anlayışı sadece bireysel yetenekler üzerine inşa edilmiş durumda, oyun disiplini yok, mücadele çok zayıf, sertlik yok, rakibi yıldırma yok, pres yok, kaos yok, Galatasaray ruhu yok, savunma anlayışında ciddi zaafiyetler var, -Skibbe'nin sistem ve oyun anlayışının getirileri aslında tüm bu yoklar listesi- bir sürü oyuncu sakat, formsuz, Skibbe sürekli bir arayış içerisinde.
Skibbe'nin yeterliliği, yetersizliği bu tür anlamsız oyun şablonu değişikliği gibi hamlelerde de bulunursa daha çok tartışılacak gibi duruyor.
19 Eylül 2008
A. Eren Loğoğlu