İki alternatif var kanımca, biri Lincoln’süz 4-2-3-1, diğeri de Lincoln’süz 4-4-2.
4-2-3-1’in Galatasaray’a uymayan bazı noktaları var.
Öncelikle Galatasaray’ın sportif başarı hedefinin, nerede durması gerektiğinin altını çizmemiz gerekiyor. Seyrantepe, Riva, Florya gibi projeler, bu hedefin belirlenmesi konusunda yardımcı olacaktır. Bir de taraftarların kulübünden beklentileri nelerdir konusuna eğilmeliyiz.
Beklentim, Galatasaray’ın birçok spor alanında Avrupa Kupaları’nda düzenli olarak başarılı işler yapan bir kulüp olması, futboldan örnek vermek gerekirse, Porto gibi bir takım. Galatasaray’ın hem futbol kültürü zayıf, hem de ekonomik sıkıntıları olan bir ülkenin takımı olmasının bir sonucu olarak, beklentileri de bu anlamda düşürmeliyiz. AC Milan, FC Barcelona yapısında bir Galatasaray’ı hepimiz gönülden isteriz ancak bunun gerçekleşme şansının olmadığını düşünüyorum.
Oyun anlayışımızı da biraz buna göre şekillendirmek, kendi değerlerimizi, kendimizi bilerek, kendimize uygun olanı tercih etmek daha mantıklı görünüyor. Arsenal gibi ekonomik sıkıntısı olmayan, yabancı oyuncu sınırsızlığına ve iyi bir altyapıya sahip takımların örnek alınması, bizi yanlışa sürükler.
4-2-3-1’i yani günümüzün en ideal sistemini uygulamazsak, çok önemli bir fırsatı kaçırır mıyız, bilinmez. Bu sürecin sancı dolu geçeceği de belli ama sonuç olarak karşımıza beklenen futbol anlayışı da çıkmayabilir.
Chelsea ve Barcelona'nın 4-3-3 ve 4-2-3-1 örnekleri ideal teknik doğruları içerse de, Galatasaray açısından uygulanabilir doğrular değil.
Galatasaray’ı Fenerbahçe’den ayıran en önemli noktayı kaçırmayalım. Son 20 yıldır, Galatasaray Türk oyuncularıyla, Fenerbahçe ise yabancı oyuncularıyla var oluyor. Gün gelir, bu ayrım değişikliğe uğrayabilir. 4-2-3-1 Fenerbahçe’ye çok uygundu, çünkü Fenerbahçe karakteristiğine uygun bir yapılanmaydı, bol yabancılı, Brezilyalı, pasa dayalı, Alex’i verimli kullanabilen bir sistemdi, doğruydu. Galatasaray’a ise hazırlık sürecinde ve sezonun ilk resmi maçında görüldüğü üzere, uygun düşmeyecek.
Galatasaray bir şekilde Türk oyuncu yetiştiren, oynatan, Türk Milli Takımı’nı da bu anlamda sırtında taşıyan, bir futbol anlayışıyla yaşıyor. 4-2-3-1’in bizi götüreceği nokta yabancı çokluğundan başka bir şey olmayacaktır, peki o takım Galatasaray olarak adlandırılsa da, geçen yıl Ali Sami Yen semalarında yükselen ruhu taşıyacak mıdır, o da bilinmez. Buradan yabancı oyuncuya karşı olduğum düşünülmesin, futbolda başarılı olmaya giden yol belki de Aziz Yıldırım’ın söylediği gibi çok yabancıdan geçmektedir ve Galatasaray için bu gerçekle yüzleşme şansı 4-2-3-1’le doğabilir, bunların tamamı olabilir.
Galatasaray yine de Türk çocuklarını ve ruhunu kaybetmemelidir. Galatasaray’ı beklentiler seviyesinde başarıya taşıyacak yolun, çok yabancılı, ideal sistemler üzerine kurulu bir yapı olmadığını görmeli, bu elbisenin Galatasaray’a dar gelip gelmeyeceği riski üzerine gitmek anlamsızlığından kurtulmalıyız.
4-2-3-1’i başka açılardan da değerlendirebiliriz. Burada sistemin yanlışlığından çok Galatasaray karakterine olan uyumsuzluğundan bahsediliyor. Arsenal, Chelsea, Barcelona gibi takımlar ideal şekliyle bu sistemi, bol yabancılarla, altyapı eğitimini buna göre almış oyuncularla rahatlıkla uygulamaktadırlar. Galatasaray, bu yapıya ayak uydurabilecek mi, yoksa bir süre sonra yabancı bataklığına dönüşüp ve Türk oyuncularını küstürüp, yokuş aşağı yuvarlanacak mı, bunun hesabı iyi yapılmalıdır.
4-2-3-1’e uygun bir kadro yapımız var, transferler de buna göre yapıldı gibi, özellikle Kewell. Linderoth-Topal-Arda-Lincoln-Kewell-Nonda ideal 2-3-1 formasyonu, geçen yıl gördüğümüz agresif yapının, Galatasaray karakteristiğinin ortadan kalkması anlamına gelir, başarı yine de gelebilir.
Bu formasyon üzerinden farklı tercihler de yapılabilir, Lincoln’süz bir yapıyı tekrar ortaya koyacak olursak, Barış ya da Ayhan’dan birini yine orta bölgede kullanabiliriz. Ya da Emre Güngör, Servet, Barış, Sabri gibi oyunculara, Galatasaray’ın oyun karakteristiğini değiştireceği, bu sebeple ceza sahasına orta yapmanın anlamsız olduğu anlatılmalıdır. Bir başka alternatif ise mücadele gücü yüksek, hava toplarında iyi bir forvet transferidir. Mehmet Yıldız, Nonda ya da Ümit Karan ile iyi bir ikili olabilir. Bu tip bir yabancı forveti ise almak imkansıza yakın sanırım, bu yüzden de Ricardo ile ilgileniyoruz.
Temel sorun Lincoln-Nonda-Arda üçlüsünün zayıf mücadele ve yardım gücü. Kewell’da eklenince bu sayı dörde çıkacak. Tribünde oluşacak homurtuları duyar gibiyim. Hele de ciddi rakipler karşısında ve oyun bizim yarı sahamızda oynanıyor ise. Çok basmayan, mücadele etmeyen, kaostan uzak bir yapı, Galatasaray anlayışına da uzak geliyor, az biraz Fenerbahçe andırıyor.
Geçtiğimiz yıl oynanan Fenerbahçe maçı gözler önüne geliyor bir de. Barış-Topal-Ayhan-Arda-Karan-Nonda + Sabri, Servet, Emre’yle bütün olan bir oyun, sürekli mücadele, her dönen topun bizde kaldığı, 3 kişiyle tek oyuncuya saldıran bir anlayış. Bu anlayışın sıkıntısı da yaratıcılık. Bunu aşmak adına Kewell, doğru transfer, belki bir de yırtıcı forvet.
Galatasaray karakteristiğini kaybetmeyeceği, Lincoln’süz bir 4-2-3-1 ya da Lincoln’süz bir 4-4-2 üzerinde yoğunlaşmalıdır. Diğer türlüsü bir sezonluk bir denemeden öteye gitmeyecek, ve Avrupa'ya göz kırpan Servet, Topal ve Arda için de kapı açacaktır. Bu da temel yapının yıkılmasına anlamına gelir.
16 Ağustos 2008
A. Eren Loğoğlu
Galatasaray:3-2:Tottenham Hotspur
-
Ayaktopunu İngilizlerin icat edip, sömürgeler vasıtasıyla gittikleri
ülkelerde tanıtmaları sonrası geçen yıllarla birlikte her millet kendi
çapında bir ...
2 hafta önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder