23 Haziran 2010

Mourinho Effect & El Diego



Dünya Kupası tüm hızıyla devam ediyor, Arjantin ve El Diego ilerliyor. İlk maçlar kaynaklı bir temkinli oyun, vuvuzela ve Ömer Üründül gibi etkenler bir bıkma hali yarattığından dem vuranların sayısı az değil.

İkinci maçlarla birlikte ilk maçlardaki heyecansızlık katsayısının azaldığını söyleyebilirim. Ancak hala izlenen futbol istenen seviyede değil. Grubun son maçlarının daha dikkatli oynanması gerekliliği ve sonrasında eleme usulü de başlayınca güzel futbol beklemek hayal olmaktan öteye geçmeyebilir.

Çok iyi alan savunması yapan takımlar seyredildi, bu da haliyle aradaki makasın ne kadar kapanabileceğini gösterdi açıkçası. Oyuncu kalitelerindeki fark artık eskisi kadar çok değil, verilen görevleri doğru uygulayan takımlar kök söktürebiliyorlar. Fransa'yı saymıyorum, Domenech faciası ama İngiltere'nin, Brezilya'nın ve İspanya'nın çektiği sıkıntı tam da buydu.

Aslında buna Mourinho Effect de denilebilir. Şampiyonlar Ligi'nde Barça'yı saf dışı eden bu oyun algısı giderek yaygınlaşıyor ve dünya futbolunu kanımca büyük bir tehlike bekliyor. Endüstriyel futbolun sadece kazanan takımlara prim sağladığı bu düzen, gözünü hırs bürümüş, kibirli, kariyer isteyen, para kazanması gereken teknik adamları da 1 - 0'a zorluyor.

Güzel oyun, güzel futbol ölmeye mahkum ediliyor yavaş yavaş. Elde kalan son kale FC Barcelona, direniyor, direnecek!

Yine de İspanya karşısındaki Mourinho etkisinde kalmış olan İsviçre'yi beğendim, topu kazanabildikleri sürece hücum etmeyi de düşündüler, etkiden kurtularak. Sadece yetenekleri kısıtlıydı, 2 - 3 defa gelip tek gol atabildiler. Inter ise dünyanın en iyi oyuncularıyla 15 metrede beklemeyi tercih etti.



İspanya neden kaybetti çok sorgulanıyor ve cevabı kanımca Mourinho Etkisi. Bir de Barça'nın futbol felsefesinin tam yansıması değil İspanya, bir alt versiyonu. Sebebiyse Barça'da oynamayan oyuncular ve onlara uyum sağlamak zorunda kalan Barcelonalılar. Jesus Navas'ın sürekli sağ kanatta topla buluşup ceza sahasına orta kesmesini Barça'da görmek zor ya da bir Messi etkeni yok İspanya'da. Bek oyuncuları Xavi ve Iniesta'nın alanı yanlamasına kullanmasında üretkenlik yaratamıyorlar. S Ramos eskisi gibi değil, Türkiye maçında Alves ötesiydi. Iniesta'nın sakatlık sonrası eski gücünde olmaması da bir başka sıkıntı, Cesc de öyle. İngiltere'de Rooney de aynı sorunla boğuşuyor, sıradan bir futbolcu görüntüsünde fizik kondüsyonu yetersiz olunca.

Kuzey Kore, Şili, İsviçre ve Amerika oyunlarıyla göz dolduran ülkeler. Seviyelerinin üstünde bir performans sunuyorlar ve büyük keyif veriyorlar bizlere. Futbolu geç keşfeden Amerikalılar resmen akademik futbol oynuyor, futbolu da kendi sporlarına benzetmeye başladılar, her hücumun setini çiziyorlar muhtemelen, Bradley, oğul olan, sahadaki teknik adam, kenardakinin elçisi, babasının.

Bir de Arjantin var elbette. Pablo -Diego Armando Maradona- Neruda, biz orada! felsefesinin bize dayattığı, Emir Kusturica belgeselinin ağlattığı, Tanrı'nın eli, sol ayağı, kendisi. O oynuyormuşçasına heyecan dolu, Messi sanki çocuğuymuşcasına, kupayı 10 numaralı formasıyla Thatcher'ın İngiltere'sinden çalacakmış gibi, hakkını alacakmış gibi seyreyliyorum.

'Diego hala En Büyük' demek için 5 maç kaldı!

Yaşasın Futbol, Mourinho etkisinden kendini koruyabilenler ve daim olsun FC Barcelona.

20 Haziran 2010

A. Eren Loğoğlu

Hiç yorum yok: