18 Aralık 2011

13 / 16 | Mucha Fuerza Guaje & Tito | Mavi Fil | Gelmiş Geçmiş En iyi Futbol Takımı



Nereden nereye? 2004 Ocak ayında Madrid'in 18 puan gerisinde, istifası beklenen iki isimdi Laporta ve Rosell, iki yakın arkadaş. Sadece 6 ay geçmişti göreve başlamalarından. Total Failure manşetleri vardı gazete sayfalarında. Sabır değil güven istiyorlardı. Sonrasında çok şey yaşandı ve bitti, saygısızca. Katalanlar onları sırayla başa getirdi ve Barça tarihini, belki de futbol tarihini bir anda değiştiren muhalif Mavi Fil Hareketi'nden bu yana Joan Laporta 12, Sandro Rosell 6 kupa kazandı. Kulübün en başarılı günlerini yaşadığı şu günlerde hangisinin daha büyük rolü vardı, buna sanırım zaman karar verecek. Ronaldinho'yu getiren Rosell, Rijkaard tercihiyle Laporta, Mourinho yerine Guardiola önerisiyle Cruyff o kadar çok köşetaşı var ki bu tutku öyküsünün!

1973 yazı Cruyff'un Barça'ya imzasının İspanya'ya demokrasi getirmesini ve futbol tarihinin en güzel devrimini başlatmasıyla hatırlanıyor.

2008 yazı da bir başka isimle anılacak, 2046'da veya başka bir zaman boyutunda. Bir sene önce Barça B'yi çalıştırıp küme yükselten ve dikkatleri üzerine çekip Teknik Direktör olarak göreve başlayan Katalan, kaptan, 4 numara, top toplayıcı, 1979'da Johan'ın kurduğu akademi La Masia'nın ilk mezunlarından biri, Pep Guardiola.

FC Barcelona'nın Picasso Müzesi'nden ya da Katalan mimar Anton Gaudi'nin La Sagrada Familia'sından bile daha çok ziyaret edilen müzesine, Camp Nou'ya 3,5 yılda 13 kupa taşıdı.

2007 - 2008 B Takımı'yla lig şampiyonluğu, 2. lige yükselme
2008 - 2009 ŞL Şampiyonluğu, Lig Şampiyonluğu, Kral Kupası, İspanya Süper Kupası, Süper Kupa, FIFA Kulüpler Dünya Kupası
2009 - 2010 ŞL Yarı Final, Lig Şampiyonluğu, İspanya Süper Kupası
2010 - 2011 ŞL Şampiyonluğu, Lig Şampiyonluğu, İspanya Süper Kupası, UEFA Süper Kupa, FIFA Kulüpler Dünya Kupası, Kral Kupası Final

Yarıştığı 16 kupanın 13'ünü kazandı bu süre zarfında. Kaybettiklerini hatırlayalım;

Deplasman golüyle elendikleri bir Kral Kupası turu, yine Kral Kupası'nda, bu kez final, en az üç oyuncusunun atılması gereken Real Madrid karşısında uzatmalarda alınan 0-1'lik yenilgi ve ŞL yarı finalinde 3-1'lik yenilginin rövanşında, 1-0 ile finale uzanamama.

3-1'lik maçta Diego Milito'nun golünün ofsayt olması ve Alves'e son dakikada yapılan penaltının çalınmayışı hala hafızalarda. Üstelik en çok göz ardı edilen meselenin Mourinho'nun dişe dokunur tek galibiyeti olan bu skorun, Barcelona'nın İzlanda'daki yanardağ yüzünden kara yoluyla bilmemkaç kilometre seyahat etmesine denk gelmesiydi. Alışkın değillerdi, yorgundular açıkça.

Camp Nou'da 1-0 peki? Şu meşhur savunma futbolu tezini -ki bence de öyle ama bazı noktaları çarpıtılıyor- biraz play by play inceleyelim;

Toure'nin stoper, Milito'nun sol bek oynadığını, Iniesta'nın olmadığını ve en uçta Ibrahimovic'in yer aldığını hatırlatarak başlayayım. Yani savunmanın zirvesi aslında rakibin eksikliklerinden yararlanan bir geçici tez idi, ki 6 ay sonra gelen -ideal parçalarla- 5-0 bunu net bir şekilde gösterdi Jose'ye.

Dakika 1:29 top auta çıkıyor ve kaleci Julio Cesar kale atışını 25 saniyede kullanıyor. (Bir kere vurmak için koşup vazgeçiyor ikincisinde pas veriyor) Daha maçın başı, biz eğer bunu meşrulaştıracaksak Sivasspor'u, Konyaspor'u ülke futbolunu geriye götürüyorlar diye eleştiremeyiz çünkü onlar da ancak böyle puan alabiliyor. Burada bir yanlışlık var.

Dakika 10, Lucio ceza sahasında Ibra'nın formasını yırtıyor.

Dakika 11:00 Günlerce, haklı olarak Sergio'nun yaptığı sahtekarlığı konuşanlar, panoya hafifçe omzunu çarpıp bir süre sonra ayağa kalkan ve sahaya giren Maicon'un oyun başladıktan sonra kendini tekrar sahanın ortasına bırakmasına seslerini çıkarmıyorlar. (Dışarıda yatsa takımını eksik bırakacak) Oyunun durma sekansı tam 1 dakika 41 saniye sürüyor. Çalıyorlar.

Sergio'nun olayında oyun tam 2 dakika duruyor.

Dakika 33:51 Ibra, Cambiasso'ya faul yapıyor. Atışı yarı sahadaki tüm atışlarda olduğu gibi -bunun da amacı zaman geçirmek- Julio Cesar kullanıyor ve 50 saniye sürüyor bu sekans, sarı kart dahil.

Dakika 36:57 Keita ceza sahasında yerde, Maicon'un eli onun sırtında.

Dakika 40:34 Bir hava topu mücadelesi, Messi vuruyor topa, rakibe temas yok, Chivu kendini yere bırakıp faulü alıyor. 35 saniye sürüyor atışın kullanılması.

2 dakika uzatma oynanıyor. Ne koparırsam kar belki hakem dikkate almaz diyen makyavelist Mourinho'nun planı tutuyor ve bunun adı savunma stratejisi oluyor! Eklenmesi gereken kayıp zaman en az 6 dakika...

İkinci yarının hemen başında kazanılan serbest atışta, nereden kullanacağız klişesiyle geçirilen zaman var. Hakeme sormalar, topu 5 metre öne alıp sonra geri çekmeler, geri çekince burası mıydı diye teyit almalar, teyit aldıktan sonra topun başına geçen oyuncuyu değiştirmeler, inanılmaz! Ve bu övgüye mazhar...



Dakika 49:20 Maicon yine işbaşında. Aktörlüğün kitabını yazıp kendini yere bırakıyor. Hakkında en ufak bir eleştiri okumadınız bugüne kadar çünkü Barça formasıyla sahada değildi o gün.

Dakika 52:21 Bu kez Lucio yerde, temas yok Keita'dan. Oyun duruyor, hava atışı, Barça topu veriyor, 35 saniye daha gitti.

Dakika 59:01 Cambiasso havaya yükseldikleri anda Pedro'yu itiyor ceza sahasında, net bir penaltı! Jose gibi düşününler "vermeyebilir hakem, biz faulümüzü yapalım, adını da savunma sanatı koyarız" diyebilirler...

Dakika 61:23 Messi ceza sahasında yerde, pozisyon temiz, Chivu sakatlık geçiriyor. Tam 2 dakika 30 saniye daha çünkü oyuncunun tedavisi saha içinde yapılıyor ve alanını ihlal edip oyuncu değişikliği noktasına kadar gelen Mourinho'yu uyarmaya gidiyor hakem. (İki oyuncu değişikliği + Inter oyuncularının top bizdeydi bize verin kısmı da var bunun içinde)

Dakika 65:32 Eto'o faul alıyor, oyuncu değişikliği o esnada. Bir 50 saniye daha.

Dakika 67:58 Lucio sanırım, top taca çıkmış, top toplayıcı çocuk çıkan yere yenisini koyuyor, taç atmaya giden oyuncu bunu gördüğü halde diğer topu almaya gidiyor gibi yapıyor ve koyulan topun önünden geçiyor, ıslıklar yükselince geri dönüyor. 5 saniyelik bir şey ama sinir bozucu, niyetin ne olduğunun görülmesi açısından önemli. Boşlukları kapatan koşular, parselleme üzerine kurulu savunmanın bir parçası değil bunlar, ayrıca değerlendirilmeli!

Dakika 69:36 Lucio ceza sahasında bir hava topu karşılayıp Keita'ya çarpıyor ve hakem faul veriyor. 45 saniye daha.

Dakika 77:54 Muntari topu kafasıyla karşılayıp, canı acıdığından olsa gerek kendini yere bırakıyor, komik!

Dakika 78:30 Messi'nin Muntari'ye faul yaptığı zannedilip faul çalınıyor. Topun gerisinde 12 metre gerilen -Hami Mandıralı edasıyla- Lucio var. Barça ceza sahası önü değil bu arada Inter ceza sahası önünden bahsediyorum, büyük savunma futbolu 101 ve Jose Mourinho!

Dakika 79:15 Bojan ofsayta yakalanıyor. Atışı yapmak üzere topun başına gelen isim gene Lucio. Bu kez daha da abartıyor, yaklaşık 15-16 metre geriliyor. Ekrana gelen Pique gülerek daha da git işareti yapıyor.

Dakika 84:48 Cambiasso kendini yere bırakıyor, Messi'nin teması yok. 45 saniye daha yok oldu.

Dakika 91:03 Bojan'ın sayılmayan golü, Toure'nin eline çarpmıyor top.

Dakika 92:47 Aralarında Figo'nun da olduğu Inter kulübesi sahaya ikinci bir top atıyor oyun dursun diye, pek çoğunuzun gözünden kaçmıştır, bu da savunmanın parçası!

Uzatma 4 dakika. En az 6 olması gerekiyor yine.

Yani toplamda maçtan çalınan süre en az 12 yaklaşık olarak da saymadıklarımla birlikte 17-18 dakika, siz eğer buna isyan etmiyor ve bundan övgüyle bahsediyorsanız futbolu değil Mourinho gibi ne şekilde olursa olsun kazanmayı seviyorsunuz demektir! Bu adam başarma yolunda gözleri de kör ediyor.

Inter'in 5-4 dizilimli boşlukları kapatan, sürekli koşular yapan oyun anlayışının başarısını elbette konuşacağız ama bu hırsızlığı atlamadan.

Maçın kaydını bulun ve bir kere daha izleyin, belirttiğim dakikaları inceleyin, daha iyi anlayacaksınız. Özellikle ITVSport'un İngiliz anlatıcılarına denk gelirseniz onların yorumlarını da dinleyin.

13 / 16 oran ve diğer üçünün de -özellikle Mourinho'ya karşı olan ikisinin- nasıl kaybedildiği görülüyor.



***

Real Madrid'in efsanevi teknik direktörü Miguel Munoz 15 yılda 15 kupa, Barça'nın yaratıcısı Johan Cruyff 8 yılda 11 kupa, Liverpool tarihi Bob Paisley 9 yılda 21 kupa, Jose Mourinho değişik takımlarla 11 yılda 18 kupa ve Sir Alex Ferguson 25 yılda 37 kupa kazandı Manchester United ile. Pep Guardiola tarihin en iyileri arasına şimdiden girdi ancak bir sezon sonra başka işlerin üstesinden gelerek çok daha erişilmez bir noktaya çıkabilir.

Şampiyonlar Ligi'nde 2 yıl üst üste kupayı kazanan takım yok, bu da göz kırpıyor başarılması gerekenler listesinde. Eğer böyle bir şey gerçekleşirse Pep, Paisley'in 3 Avrupa Kupası rekoruna da eşlik edecek, Mourinho ve Ferguson'u geride bırakıp.

2011-2012 sezonunda lig daha önemli ve Pep takımı 4 yıl üst üste şampiyon yaparsa Cruyff'un bu rekoruna ortak olacak.

Pep oyunculuğu döneminde 16 kupa görmüştü. Toplam olarak 29 kupada imzası var şimdi. Johan Cruyff'sa her şeyin altına paraf atıyor.

Kulüp son 7 yılda 5 lig şampiyonluğu 3 Şampiyonlar Ligi kupası kazandı. Muazzam bir başarı. Nerdeyse aynı oyuncular 1 Avrupa Şampiyonası 1 Dünya Kupası'nı da İspanya'ya getirdiler.

Xavi'nin 19. kupası. Gözlerden hep kaçan Dani Alves son 7 sezonda Sevilla + Barça formalarıyla 18 kupaya uzandı.

Avrupa Kupaları'nda en çok kupa kazanan takım, 15 ile, güzel oyun sevdalısı ve temsilcisi Katalanlar. AC Milan'ın 14 kupası var. Yine Avrupa Kupaları'nın en çok gol atan takımı Barça çünkü hücum ediyorlar "güzel oyun" sevdasıyla, seyir zevki sunarak.

Bakmayın Madrid'in 9 Şampiyon Kulüpler ve 31 La Liga şampiyonluğuyla iki ana kategoride önde olduğuna, bunları nasıl elde ettiği -Katalunya'nın otonom olması sonrası yükselişe geçen Barça- çok iyi biliniyor. (Franco era -Bernabeu başkan- ve Di Stefano meselesi)

***



Birkaç El Clasico notu, daha önce yazmadığım;

Guardiola'nın Barça'sı vs. Mourinho'nun Madrid'i, 8 maç 4 galibiyet 3 beraberlik 1 yenilgi. (beraberliklerde Katalanlar avantaj sağladı, kazanma ihtiyacı yoktu)

Real Madrid, Barça'ya kaybettiği 5-0 öncesinde 11 maçın 10'unu, 2-6 öncesinde 18 maçın 17'sini ve 1-3 öncesinde 15 maçın 15'ini kazanmıştı.

La Liga'da pas isabet oranı en yüksek (% 85) ve uzun top -32 metre üstü- oynama oranı en düşük (% 29) kaleci Victor Valdes. Ona en çok yaklaşan isim -büyük farklar var- Iker Casillas.

Lionel Messi, 16 El Clasico oynadı ve bu maçlarda 13 gol 8 asist içeren acayip performanslar sergiledi, God mode on adeta!

Real Madrid'de oynayıp sevdiğim ender isimlerden olan Zidane, meğerse çocukluğunda Barça'yı tutuyormuş, şimdi her şey yerli yerine oturdu.

Cruyff köşesinden icazet verdi (iyi, kötü yanlarını ve Madrid maçında iş yapmasına değinerek) üçlü savunma oynanacak bundan böyle. Yine Cruyff Mourinho'ya; "Yarattığım futbol felsefesini" bitirmek için sonraki El Clasico'ya gelirken tekrar yeni bir formül bulmak zorundasın mesajını da iletti.

Fransa'da yılın teknik direktörü seçilen Lille antrenörü Rudi Garcia "Guardiola'nın Barça'sı tarihin gördüğü en iyi takım" demecini verdi France Football'a.

***

15 Aralık Al Sadd 4-0

Teknik-taktiğe girmeye gerek yok. El Clasico biter bitmez Madrid medyasının satışa çıkardığı -yalanlandı- David Villa'nın gol bulma uğruna kendini aşırı zorladığı pozisyonda sakatlanması akılda kalan tek hareketiydi maçın. Umarım Villa'sız İspanya, 2012 Avrupa Şampiyonası'nı kazanamaz ve ısrarla o yalan haberi yazan Madrid medyası da cezalandırılmış olur.

Sezonu kapatan Villa Nisan'daki El Clasico'da son dk. girip alkışlanır ve ŞL finalinde ilk 11 başlayıp kupayı kaldırır. (bkz. Abidal, 2011) Villa'nın sezonu kapatmasından sonra transfer yapmayacak olan Barça'da Alexis belirleyici isimlerden biri konumuna yükseldi, başarı(sızlık) için. Alternatifler; elbette Alexis, diğer kenar Pedro/Cuenca şimdilik. Afellay da dönecek. Iniesta da eklemlenebilir.



18 Aralık Santos 4-0

----------------Valdes---------------
-----Puyol------Pique------Abidal----
----------------Sergio---------------
---------Xavi-----------Iniesta------
----------------Fabregas-------------
----Alves-----------------Thiago-----
----------------Messi----------------

Üçlü savunma kaldığı yerden devam etti. Yaşlanması ve eski hızını kaybetmesinden ötürü üçlü savunmada sorun oluşturması beklenen Puyol'un hatasız oyunu sürdü. Tecrübe, kararlılık ve cesaretle açığı kapatıyor. Elbette El Clasico'da Ronaldo'ya karşı olan psikolojik üstünlüğünün ve Dani Alves, Pique yardımlarının da çok etkisi vardı.

Top sahip olma yüzdeleri, % 71 - % 29
Kaleye atılan şut, 16-8
Kaleyi bulan şut, 9-3

Dominasyon bunun adı, her alanda. Pep Guardiola'nın 5 merkez orta saha oyuncusuyla -Sergio, Xavi, Iniesta, Cesc, Thiago) sahaya çıkıp Barça futbolunun ana damarını gösterdiği bir maç oldu. Santrforsuz yapının bu beşliye Messi'yi de dahil ettiği düşünüldüğünde "kalabalık orta saha" deyiminin tam karşılığı Barça oluyor ancak bu kalabalıklık sürekli daralıp genişleyen homojen bir mekanik yapıya da dönüşmüş durumda ve farkları da buradan geliyor. İki kanat özellikleri olan oyuncu -Alves, Messi- yanında bir orta saha özellikleri olan stoper -Pique, Javier- ve iki de stoper -Puyol, Abidal- artı karşı karşıya gol yemeyen, Barça futbol felsefesinin yılmaz savunucusu Valdes.

Çok abartılan Neymar maçtan sonra "Barça bize futbolun nasıl oynanacağı gösterdi" dedi. Robinho'dan daha öte bir oyuncu olacağını zannetmiyorum. Muhtemelen Barça'ya transfer olacak ve yanlış hanesine yazılacak yine.

Son üç kupayı kaldırmayan -Abidal, Xavi, Xavi- ve şampiyonluk kupasını da Xavi'yle ortaklaşa kaldıran Puyol geldi bu kez kupayı almaya ve gökyüzüne yükseltti.

Barça'yı ve Messi'yi neden seviyoruz? Üçüncü golde kırmızı kart ve penaltı almak varken oynamaya devam eden bir futbol kültürünü yeryüzüne emsal gösterebildikleri, böyle de kazanılabildiğini anlattıkları için, onlar gelmiş geçmiş en iyi ve en güzel futbol takımı!

18 Aralık 2011

A. Eren Loğoğlu

11 Aralık 2011

Şah Mat | Rahat Uyu Socrates | "Güzel Oyun Asla Kaybetmez" | Guardiola: Futbol Devrimcisi | Paradise



Maç öncesi havayla başlamak gerekiyor.

Madrid 15 maç üst üste kazanmış, ligde bir maç eksiğiyle 3 puan önde, bütün parçalar kusursuz işliyor, çok gol atıyorlar, az gol yiyorlar, Jose Mourinho ikinci senesinde zirve yapar argümanı dillere pelesenk olmuş, Bernabeu intikam için derin bir bekleyişte, bu yaz oynanan İspanya Süper Kupası sonrası Barça'yla aradaki oyun farkının azaldığı, hatta tamamen kapandığını söyleyenler var.

Karşı yaka, Barça ilk kez 6 puan geriye düşmüş, sendeliyor, deplasmanda gol atamıyor, zor kazanıyor, takım ritmini ve doğru parçaları bir türlü oturtup geçen sezon yakaladığı akışkanlığı bulamamış, uçak rötar yapmış, Tito geçirdiği operasyondan dolayı trenle maça gelebilmiş ve Bilbao'da olduğu gibi yağmur karşılamış onları.

En can alıcı nokta da Real'in pek çokları tarafından -ben de dahil- favori gösterilmesiydi tarihin en iyi takımı karşısında. 2008 Aralık'ta Schuster'in "Barça'yı yenemeyiz" sözünden buralara gelindiği düşünülürse Jose Mourinho'nun bu atmosferi yaratmış olabilmesi bile başlı başına büyük bir olay ve tarihe geçecek. Elbette bunun temelleri 1-1 biten El Clasico'da atılmaya başlanmış, Kral Kupası'yla taçlanmıştı. Portekizli bu yaz takımını öyle hazırladı ki -bütün hazırlık maçlarında aynı onbiri bozmadan- İspanya Süper Kupası'nı kazanarak başlamak istiyordu psikolojik avantajı artık tamamen eline geçirmek adına. İlk maç Barça -çok eksik kadrosuyla- yenilgiyi hak etse de beraberliği kopardı ve Camp Nou'da kupaya uzandı. İlk darbeydi Mourinho'nun sezon planına.

Pep, bu kupanın getirdiği özgüvenle, takımın yapısında yenilikler deneme -üçlü savunma, daha kalabalık orta saha- ve bunun sonucu olarak da transfer ettiği isimleri görme opsiyonları -rotasyon- yarattı takımın oyun kimyasının bir süre bozulmasını da göze alarak.

Böyle bir ortamda başladı maç. Elbette gerginlik de vardı. Barça yönetiminin Bernabeu'deki bir pankartın "Mou your finger points us the way" kaldırılması talebi reddedildi Madrid yönetimi tarafından.

Mourinho ise son derece rahat bir görünüm çiziyordu diğer maçların aksine. Bunda favori olmasının ve kazanacağına -hatta farklı bir şekilde- olan derin inancının etkisi vardı. Maçtan sonraki basın toplantısında çok güzel ipuçları vardı ruh haline dair. "Kaybettiğimiz için buradayım, sorumluluğu almak adına, kazansaydık -hatta farklı dedi burada- gelmeyecektim." diyordu tercüman. Her şeyi düşünmüştü aslında, maçtan önceki basın toplantısına Karanka'yı gönderip, susmayı tercih etmesi, maçı kafasında oynamış ve sonuca bağlamış olması kaynaklıydı.

Unutmadan, Karanka'nın maçtan önce yaptığı açıklamada 4-3-3 oynayacağız söyleminin maç başladığında yalan olduğunun (4-2-3-1) anlaşılması da Madrid hanesine ucuz bir akıl oyunu olarak yazıldı ama Mourinho bunlara hep başvuruyor ve bunun adına da karizma deniyor işte!

Tünelin girişinde uzun bir süre Pep'i bekledi ve başarı diledikten sonra Barça kulübesine yöneldi, gözleri Tito Vilanova'yı arıyordu, bulamadı ve Carles Naval'a -1986'dan beri Barça'da temsilci- selam verip yerine döndü.

Kendini o kadar kaptırmıştı ki yazılıp çizilenlere, söylenenlere ve mutlaka galip geleceğine, önlem almak yerine yine ofansif tercihlerle sahaya çıkardı takımını Jose. 4-2-3-1 formasyonunda iki ön kesici ve önünde dört hücum oyuncusuyla. Tıpkı İspanya Süper Kupa ilk maçında -maç öncesi yazımda da belirttiğim- olduğu gibi. (Khedira&Diarra farkı vardı sadece)

Pep nasıl bir tercih yapacaktı, merakla beklenen buydu daha çok. Tahminler tuttu, 4-3-3 ile sahadaydı ama oyuncuların yerleriyle oynanmış bir şekilde. Cesc Fabregas, Xavi'nin yanında merkezde konumlanırken, Iniesta sol kenara atılmış, Messi sağ kenar ve Alexis en uçtaydı. La Liga'da 55 maç yan yana oynayıp hiç kaybetmeyen Puyol&Pique stoper ikilisine güvenip önlerine Sergio'yu koymuştu.

Teorik kusursuzluk denkleminde oran 7/11 idi, değişen pozisyonlar Iniesta, Messi ve yeni isimler Alexis, Fabregas şeklinde.



Madrid'in ön alandaki dört hücum oyuncusuyla yaptığı baskı daha ilk saniyelerde meyvesini topladı. Barça kalecisinin koşul ne olursa olsun topu pas vererek kullanması gerekliliği hataya sebebiyet verdi ve iki kez Madrid oyuncularının önüne düşen top ağlarla buluştu. Maçta şans faktörünün devreye gireceğinin anlaşıldığı andı. Golde Valdes kadar olmasa da kendini öne atıp Benzema'yı ofsayt pozisyonuna düşüremeyen Pique'nin de payı vardı.

Pep basın toplantısında Valdes'in Real Madrid'in golünden sonra bile topla oynamasını, pas vermesini, riske girmesini takdir ettiğini söyledi. Bu Barça felsefesinin vazgeçilmeziydi, futbola bıraktığı imza gibiydi. Böyle goller yediler, top kaybettiler ama hep pas yapmayı sürdürdüler. Bugün gelinen en üst seviye futbolun temel sebebi de bundan hiçbir şekilde ödün vermemiş olmaktı.

Mourinho için daha güzel bir maç başlangıç senaryosu olamazdı, her şey Barça aleyhine işliyordu birinci dakikanın sonunda. Bu denli zor bir durumdan zafer çıkartırlarsa onların için "tarihin en iyi takımı" tanımını kullanmaktan çekinenlerin de gönlünü kazanabileceklerdi.

Puyol arkadaşlarına moral veriyordu, yenilen gol sonrası, klasik konuşmalarından birini yaptı muhtemelen.

Jose, Messi için özel bir strateji düşünmemişti, Lass bölgesi gereği onunla ilgilenecekti veya karşısına kim gelirse. İspanya Süper Kupası'ndaki Carvalho tercihinin pahalıya patlamasının ardından bu riske girilmedi. Leo'nun 6. dakikada yakaladığı pozisyon kafalarda soru işaretleri oluşturdu, Mesut'un yerine üçüncü ön kesici mi oynamalıydı tarzında.

Benzema'nın kafası, Ronaldo'nun uzaktan şutu ve uzak köşeye bırakamadığı plasenin ardından baskıyı kırması gereken Pep strateji değiştirdi, üçlü savunmaya dönüyordu, dakikalar 17'yi gösterirken. 600. maçına çıkan Xavi'nin arkadaşlarına yaptığı yer değişim işaretleri ekrana yansıyordu anında.

----------------Valdes---------------
-----Puyol------Pique------Abidal----
----------------Sergio---------------
---------Xavi-----------Fabregas-----
----------------Messi----------------
----Alves------------------Iniesta---
----------------Alexis---------------

Messi, klasik 10 numara gibi oynarken, asıl önemli görev Sergio'daydı. Pique'nin soluna gelip stoper gibi davranırken aynı zamanda ön kesici olarak Xavi&Fabregas'ın arkasını kapatıyordu Mesut tehlikesine karşı. (centre-half) Alves tamamen öne doğru kayıp kanat oyuncusu gibi pozisyon alıyor ve Puyol, Ronaldo'nun karşısına dikiliyordu. Alves'in yardımları ve Puyol'a yaklaşan Pique ile Ronaldo tamamen nötralize edildi bu hamleden sonra. (Mourinho ikinci yarı Ronaldo'yu diğer kanada attı üretim sağlasın diye)



Sergio'nun ara bir unsur olarak savunmaya eklemlenmesi, maçın başından bu yana yaşanan savunmadan pas yaparak çıkıp rakip yarı alana yerleşme noktasında derin bir nefes aldırdı Barça'ya. Busquets oyun görüşü yüksek olan ve top ayağına gelmeden karar veren ender ön kesicilerden biriydi yeryüzündeki ve Barça'ya her daim taktik avantaj sağladığı da bir gerçeklik artık.

Pep'in Johan Cruyff'tan devraldığı -Rijkaard da aracıydı- pas futboluna top kaybından hemen sonra baskı unsurunu yerleştirmesi, Messi'yi merkeze alıp sahte 9 oynatması, üçlü savunma ile orta sahada bir oyuncu daha fazla bulundurma avantajını sağlaması, bir de Sergio'nun yarı stoper-yarı ön kesici (eski tabirle süpürücü, libero) gibi davranmasıyla ön alan baskısına karşın pas yapabilip kenarlardan da gelebilen bir oyun kimliği eklendi. Guardiola taktiksel yönden kesinlikle devrim üzerine devrim yaratıyor. Yıllar sonra onun adını kitaplarda çok okuyacaksınız.

Taktik deha Mourinho'nun Pep'in bu hamlesine karşı hiçbir şey üretememiş olması da -Ronaldo denemesi ve oyuncu değişiklikleri dışında- gecenin en ilginç ve irdelenmesi gereken hususlarından biriydi, oyuncularını psikolojik olarak ezilmekle suçlayan Portekizlinin kendisinin de Barça'yı saplantı haline getirdiği ve artık zeka parıltılarını da sergileyemediği bu maçta açıkça görüldü, üstelik form durumu olarak Real daha iyiyken.

Strateji değişikliğinin bir diğer artısı da Alexis oldu. Süratı ve arkaya koşuları en etkili silahı olan Şilili, Messi'nin muazzam driblingi sonrası çok güzel bir vuruşla oyuna eşitliği getirdi. 4-3-3'e uymayan Alexis'in 3-4-3'te, hem de en uçta sağladığı -Udinese'de de burada oynadığında aynı katkıyı veriyordu- farklılık etkileyiciydi. Guardiola onu transfer ederken sistemin içerisine sokmak istediği çeşitlilikten bahsetmişti. Fabregas tam bir Barça DNA içerirken ve ondan kimsenin şüphesi yokken, pas futboluna çok da yatkın olmayan Alexis'ten nasıl verim alınacağının cevabı Madrid maçında verildi. Sistem dışı bir dişli olarak ve zaman zaman, tıpkı Ibra'nın kazandırdığı bir başka El Clasico gibi. Alexis'in attığı golde Pedro'nun 2010 Nisan'da 0-2 biten Madrid maçındaki golü ya da 1-5 biten Espanyol karşısında bulduğu ilk golün izleri vardı. Bir nevi Pedro görevini belki de ilk defa yerine getirdi de denebilir Sanchez için ki onun hakkında karar vermek adına sezon sonunu beklemek gerekecek, en uçta oynama rolünü Messi'den alması olanaksız çünkü, yalnızca bir alternatif olabilir. Pep'in onu Pedro'nun önüne koyması, biraz da fiziksel form durumuyla ilgiliydi, hala ana yapının bir parçası olduğunu söyleyemeyiz, özellikle sağ ya da sol kenarda Pedro&Villa etkisi bıraktığını gözlemlemeden.



Mourinho'nun basın toplantısında üzerinde durduğu konulardan biri bu goldü. Mesut Özil'i eleştirdi, orada gerekirse sarı kart görme pahasına faul yapmalıydı diyerek. Aslında bu söylem bile soyunma odasında oyuncularına topla ilerleyen birini gördüğünüz an faul yapın, sarı kart almaktan çekinmeyin talimatının verildiğini anlatıyordu bize, acınası! Jose, bu pozisyon sonrası kafasına yazdığı Mesut Özil'i ikinci golü yiyip geriye düştükten sonra oyundan çıkardı.

Burada başka bir noktaya temas etmek gerekir, beklentilerin çok altında bir oyun sergileyen ve hala Barça'nın gerisinde kaldığı görülen Madrid'in diğer maçlarda sergilediği temel oyun planı kesinlikle Katalanlar karşısında tutmuyor. Bunun hızlı geçiş hücumunun can damarı olan Mesut Özil'in El Clasico'lardaki verimsizliğinden rahatlıkla anlayabiliriz. Barça oyuncuları çok fazla yer değiştirerek oynuyor, geride eksik yakalansa da çabuk alanı daraltıyor ve merkezde kalabalık olup birbirine yakın oynayan orta saha oyuncuları -artı baskı elbette- sayesinde de kolay top kazanıyor.

5 - 0 Mesut 45. dakikada oyundan çıktı
1 - 1 Mesut 56. dakikada oyuna girdi
0 - 1 Mesut 69. dakikada oyundan çıktı
0 - 2 Mesut 45. dakikada oyundan çıktı
1 - 1 Mesut 60. dakikada oyuna girdi
2 - 2 Mesut 90 dakika sahada kaldı
3 - 2 Mesut 79. dakikada oyundan çıktı
1 - 3 Mesut 58. dakikada oyundan çıktı

8 El Clasico'da Mesut 720 dakikanın yalnızca 450 dakikasında forma giyebildi. Yani olmuyor onunla, bu istatistikten böyle bir sonuç çıkıyor. Keza 2008'den bu yana süregelen ve zirve yapan İspanya-Almanya futbol rekabetini de bunun üzerinden okuyabiliriz.

Alexis'in golünde Messi'yi karşılamaya çıkan ve yerini kaybeden Ramos'un da katkısı var, not edelim.

İlk yarı

Başarılı pas sayıları, Barça 293 - Madrid 193
Topa sahip olma yüzdeleri, Barça % 60 - Madrid % 40
Şut girişimi, Barça 4 - Madrid 9
Kaleyi bulan şut, Barça 3 - Madrid 3
Fauller, Barça 4 - Madrid 9

İkinci yarıyla birlikte Sergio daha önde oynamaya başladı ve bu da takımın pas sayısında ciddi bir artışa sebep oldu.

Xavi'nin şanslı golüyle -Real'in ilk golü gibi- Barça'nın öne geçmesi, aslında maçın o an bittiğine işaret ediyordu. Madrid Benzema, Ronaldo ve Kaka ile üç pozisyon daha harcadı ama Mourinho'nun da basın toplantısında belirttiği gibi psikolojik olarak geri dönemediler oyuna.

Ronaldo'nun ikinci ve Xabi Alonso'nun üçüncü goldeki tepkileri, yüz ifadeleri her şeyi açık seçik anlatıyordu. Madrid oyuncuları Barça'yı yenebileceklerine ihtimal vermiyorlardı artık çünkü bu Jose döneminde sekizinci karşılaşmaydı ve yalnızca uzatmalarda kazanılan bir maç vardı.



Barça yerden ayağa kısa pas oyununu tamamen oturttu ikinci yarı. Iniesta resitali ön plandaydı. Üçüncü golde yine Messi'nin payı olsa da, Pep'in Alves'i öne atma hamlesi olumlu sonuç verdi hücum yönünde de ve oradan gelen ortaya, büyük bir kararlılıkla yaklaşık 70-80 metre koşu yapan Fabregas kafayı vurup skoru tayin etti.

Farkın açılmasını engelleyen unsur Barça'nın buna gereksinim duymamasıydı. Guardiola'nın taktiksel bir zaferi oldu 8. El Clasico ve Katalanlar maç fazlasıyla liderliğe yükseldi.

Maç sonu

Başarılı pas sayıları, Barça 660 - Madrid 390
Topa sahip olma yüzdeleri, Barça % 62 - Madrid % 38
Şut girişimi, Barça 12 - Madrid 17
Kaleyi bulan şut, Barça 7 - Madrid 5
Fauller, Barça 13 - Madrid 22

Pep'in lig daha bitmedi, şampiyon değiliz ve Mourinho'nun önümüzde Sevilla maçı var ve kazanırsak 3 puan öne geçeceğiz sözleri gecenin sonunda realizmin romantizme galebe çalmasıydı. Her ikisi de haklıydı. Barça puan farkının dokuza çıkmasına ve şampiyonluğun elinden kayıp gitmesine izin vermedi sadece. Psikolojik üstünlüğü yeniden ele aldı, travma yaşattı bir kez daha. En kritik yerde, en olumsuz şartlar altında bir kez daha kazanıp "Biz tarihin en iyisiyiz" Madrid+Mourinho denklemi bile bizi çözümlemek için şimdilik yetersiz mesajını verdiler.

Mourinho bu maç özelinde formülü bulma adına geriye doğru gitti ama genel açıdan hala bir adım önde olduğunu söyleyebiliriz, maç eksiği olduğuna göre. Psikolojik faktörlerin üstesinden gelecektir, en iyi yaptığı işlerden biridir ki daha basın toplantısında başladı buna. Barça ise tazelediği özgüven ile dört sene üst üste şampiyon olmak ve tercümanı bu topraklardan sonsuza dek kovmak için mücadelesini sürdürecek!

Görünmeyen kahramanlardan biri 14 top kazanan ve hiç kaybetmeyen Carles Puyol'du. Kariyeri bitti, artık görevi Javier'e devrediyor derken senyerayı koluna geçirdi ve çıkması gereken tek yere, Bernabeu'ye en önde adım attı.

İspanya Ligi'nin bir geleneği olarak Madrid yine cezalandırılmadı, dört sarı kart ile yırttı.



Son düdük çalar çalmaz Mourinho, Tito Vilanova'nın yanına gidip geçmiş olsun dileklerini iletti. Maçtan sonra Messi'nin pozisyonu için yorum yapmaktan kaçındı, belki de en çok hayal kırıklığına uğradığı maçtı çünkü beklentiyi çok yukarı çekmişti haklı olarak ancak Messi hala Barça'daydı, Xavi&Iniesta da, daha temkinli olabilirdi, Madrid kazanacak söylemlerinin onu çok etkilediği belliydi, tam zamanı diye düşündü ama yine olmadı.

Yaklaşık 2 ay önce, Socrates Brezilya Milli Takımı'nın başına Pep Guardiola veya Johan Cruyff'un geçmesini isterdim dedi. "Guardiola'nın cesareti var. Barça'nın savunmasında oynayan var mı? İhtiyaç duymuyorlar, cesaret gerekiyor. Brezilya kültürünü bıraktı." şeklindeydi sözlerinin devamı.

Doktor aramızdan ayrıldı ama onun hayallerindeki gibi bir futbol oynayan, Neruda'nın şiiri, Picasso'nun yağlı boyaları akıcılığında, yaptığı iş yarım da dursa Gaudi'nin eserleri kalıcılığında, 1982 Brezilya'sına selam gönderen bir takım var şimdi yeryüzünde.

Socrates'in aforizmalarından biriyle bitirelim:

“To win is not the most important thing. Football is an art and should be showing creativity. If Vincent van Gogh and Edgar Degas had known when they were doing their work the level of recognition they were going to have, they would not have done them the same You have to enjoy doing the art and not think, ‘will I win?’"

Socrates ruhu için oynayan Barça kazandı, en önemli şeyin kazanmak değil güzel oynamak olduğunun bilincinde olarak. Fırında pişirilmiş (bal)kabak tatlısının (yumuşak, liflerine ayrışabilen, şerbeti az şekerli, üzerine serpiştirilen hindistan cevizi, fındık ve biraz tahin) ağızda bıraktığı lezzet gibi Barça'nın "güzel oyunu" ve rahat uyuyabilir doktor, bıraktığı futbol, kültür-sanat şehri Barselona'nın sokaklarında büyüyen çocukların ayaklarında sanata dönüşüyor ve futbolu çirkinleştirerek durdurmak isteyenlerin yüzlerine çarpıyor kapıyı tarih her seferinde.

"Güzel oyun asla kaybetmez"

Ve şu andan itibaren Camp Nou'da başlar Coldplay'den Paradise çalmaya. (şampiyonluk şarkısı, "Every teardrop is a Waterfall" da olabilir)

***

- Real Madrid 72 maç sonra ilk golü attığı bir maçı kaybetti. (2-6 biten maç sanırım bir önceki de)

- Real Madrid 15 maç sonra kaybetti.

- Mourinho takımlarının evinde yenilmez rekoru Preciado -Gijon- sonrası devam etseydi buraya kadar gelebilecekti.

- Guardiola'nın Barça'sı Bernabeu'de 6 maçta hiç yenilmedi. (4 galibiyet 2 beraberlik)

- Sezonun 26. maçında da Pep sahaya farklı bir 11 sürdü.

- La Liga'da ilk 15 dakika en çok gol bulan Barça (11) ve son 15 dakika en çok gol bulan Madrid (10) idi. Genelde bu veriler ters teperdi, yine öyle oldu ve Real ilk saniyelerde golü buldu.

- Pep Guardiola dönemindeki 12 El Clasico'nun 11'inde forma giyen Victor Valdes yenilgi yüzü görmedi bu süreçte ve üst üste 11 maç, bir rekor.

- Mourinho'nun en çok kaybettiği takım 8 maç ile Barça ve ikinci sırada Benitez'in Liverpool'u (belalısıydı) var 5 maç ile, ilahi adalet! Bu arada Liverpool'luların da tercümandan nefret ettiklerini belirtelim, özellikle Rafa döneminden kalma bir husumet var. Ayrıca Mourinho, Benitez Inter'den kovulunca onu aşağılayıcı sözler sarf etmişti, benzer duruma düştüğünde Avram Grant'ın onun hakkında en ufak bir demeç vermediğini unutarak.

- Barça, 7 Mayıs 2008'de Bernabeu'deki Madrid maçından (4-1) bu yana topla oynamada % 50 altına düşmedi. (toplam 211 maç, Pep dönemi 209)



İspanya dönemleri karşılaştırıldığında;

Yenilgi/Maç | Guardiola 18/209=0,0861 > Mourinho 9/82=0,1097 Galibiyet/Maç | Pep 151/209=0.7224 < Jose 62/82=0.7560

Birkaç genel istatistik:

Barça vs. Mourinho

18 maç, 8 galibiyet 6 beraberlik 4 yenilgi (Jose oyuncularına 8 Kırmızı Kart)

Pep vs. Madrid

12 maç 8 galibiyet 3 beraberlik 1 yenilgi

Pep vs. Mourinho

12 maç, 6 galibiyet 4 beraberlik 2 yenilgi

Taktik deha Mourinho son 9 resmi maçın 90 dakikası sonunda Guardiola'nın Barça'sını yenemedi.

Barça 1 Inter 0
Barça 5 Madrid 0
Madrid 1 Barça 1
Barça 0 Madrid 1 uzatmalarda, normal süre 0 - 0, kupayı birinin alması için maç devam ediyor.
Madrid 0 Barça 2
Barça 1 Madrid 1
Madrid 2 Barça 2
Barça 3 Madrid 2
Madrid 1 Barça 3

Daha da ilginç olan, aslında Mourinho'nun Pep'e karşı 12 resmi maçın 90 dakikası sonunda sadece 1 galibiyeti bulunması.

Inter 0 Barça 0
Barça 2 Inter 0
Inter 3 Barça 1 -tek maç eleminasyon, ofsayt gol, Alves'in son dk. düşürülmesi, verilmeyen penaltı-
Barça 1 Inter 0 -Bojan'ın sayılmayan son dakika golü-
Barça 5 Madrid 0
Madrid 1 Barça 1
Barça 0 Madrid 1 uzatmalarda, normal süre 0 - 0, kupayı birinin alması için maç devam ediyor.
Madrid 0 Barça 2
Barça 1 Madrid 1
Madrid 2 Barça 2
Barça 3 Madrid 2
Madrid 1 Barça 3

Mourinho Barça'ya karşı kazanamıyor, sadece durdurabiliyor ve şansı yaver giderse, hakemler taviz verirse sonuç değişebiliyor, iki kere iki beş etmiyor parti talimat vermedikçe.

Madrid + Mourinho formülünün Santiago Bernabeu'de de yüzü gülmüyor. Portekizli üst üste dört El Clasico kazanamayan ilk Real teknik direktörü olarak kulüp tarihine adını kazıdı. 8 maç 4 yenilgi 3 beraberlik ve uzatmalarda gelen tek galibiyet. (Kimse işin bu tarafını görmek istemiyor)

Camp Nou tarafına bakalım bir de:

Mourinho, 8 maç 5 yenilgi 3 beraberlik Barça'ya karşı, hiç kazanamadı. Barcelona'dan korktuğu kadar Tanrı'dan korkmuyor. Çünkü onu da -daima yürekten bağlıyım dediği- Barcelona yarattı ancak o ihanet eden olmayı seçti. Muhtemelen bu kazanamama laneti bütün kariyeri boyunca sürecek.

Guardiola'nın Madrid'e karşı oyuncu ve teknik direktör olarak kendi sahasında bileği bükülmüyor, 15 maç 11 galibiyet 4 beraberlik, hiç kaybetmedi.




Çok kısa La Masia tanıtımı gibi olan BATE maçına da değineyim.

----------------Pinto----------------
Montoya----Bartra----Fontas---Maxwell
----------------Jonathan-------------
---------Thiago-------S Roberto------
---Cuenca-------------------Pedro----
----------------Rafinha--------------

Barça, BATE karşısında ŞL maçına 5 B takım oyuncusuyla çıkıyor. Yaş ort. 21,4 ve altyapıdan 9 oyuncu var. (11'in 8'si geçen sene B'deydi) Altyapıdan 9 oyuncuyla sahaya çıkan Barça'nın kadrosunda Valdes, Puyol, Pique, Sergio, Xavi, Iniesta, Cesc ve Leo yok, toplamda 17 yapıyor. Sağ bek Montoya, 14 yaşında Madrid'e gitmeyi reddeden Sergi Roberto ve Thiago'nun kardeşi Rafa'nın performanslarını merak etmiyor değilim. Mallorca maçı sonlarında oyuna giren ve özellikle "yıldız oyuncuyum" tavrını beğenmediğim Deulofeu'nun BATE'ye kenarda başlaması da anlamlı.

Sahada olan kadronun, asıl Barça'dan oyun biçemi olarak en ufak farkı bulunmuyor. Topa sahip, yerden ayağa kısa paslar, güzel oyun var, klasik 4-3-3 ile. Jonathan ön kesici, Rafa sahte 9 ve diğer görev dağılımları da sistem dahilinde.

Sakatlıktan yeni çıkan ve süre alıp form tutması gereken Pedro da onbirde. La Masia'dan yetişen biri -genellikle- çoluk çocukla oynamayı dert etmez, Pedro sıfır ego. Pep, Pedro'nun görevini ondan daha iyi yapacak birini -Alexis?- arıyor, özellikle 3-4-3 olursa. (Madrid maçı)

Dk. 25 Topla Oynama: 76-24 Başarılı Pas: 237-33 | Ve bu paslaşmayı 3. bölgede yapıyorlar, kaleyi 6-7 kez yokladılar. Sahada Xavi&Iniesta ve Messi var gibi aynı yöntemle gol bulmak. Bir kulübün "unique" futbol felsefesi olmasının ne kadar değerli olduğunu söylüyorlar Katalanca.

Dk. 39 Kaleye Atılan Şut 12-0 Kaleyi Bulan Şut 3-0 | Yaklaşık 20 yaş ort. olan bir takımla böyle bir dominasyon, Barça'ya özel.

Pep, genç oyuncuları da alıştırmak maksadıyla -Jonathan&Muniesa değişikliği, dk. 58- üçlü savunmaya döndü, Maxwell ön kesici.

Dk. 61 Kaleye atılan şut 19, kaleyi bulan şut 8, skor 3-0 (Cuenca 2 asist) | BATE kazansa UEFA Kupası'na gidecekti.

Dk. 72 Başarılı Pas 632-141 | Gerard Deulofeu oyunda. Yine kasıntı, kendini gösterme çabasıyla bir sürü top ezme oysa Cuenca gibi yapının parçası olmayı denese hemen göze çarpar!

Barça 4-0 BATE | Topla Oynama 70-30 Kaleye Atılan Şut 22-2 Kaleyi Bulan Şut 9-0 | Al Jazeera yorumcusu bu kadro El Clasico bile oynar dedi.

11 Aralık 2011

A. Eren Loğoğlu

05 Aralık 2011

"Manolo için, İnsanlık Onuru ve Dayanışma İçin, Oyun Zevki ve Temiz Oyun Oynayanları Seyretme Mutluluğu İçin" Visca Barça | al vent del món



Uruguaylı yazar Eduardo Galeano, Barcelona Futbol Kulübü Vakfı ve Katalonya Gazeteciler Birliği tarafından verilen Uluslararası Manuel Vázquez Montalbán Gazetecilik Ödülü'ne layık görülüyor 25 Mayıs 2011'de. (ŞL Finali'nden önce) Büyük futbol dilencisi Galeano ödül gecesinin yapıldığı Barcelona Hükümet Sarayı'nda şunları söylüyor ve Barça'nın yalnızca Katalanlar için değil, güzel oyun ve dayanışmayı seven yeryüzünün bütün futbol seyircileri için bir kulüpten daha fazlası olduğunu gözler önüne seriyor:

"Bu ödülü Barça’nın 1936’da demokrasi düşmanları tarafından katledilen başkanı Josep Sunyol’un anısına adamak istiyorum.

Ve bir yıl sonra 1937’de bütün İspanya’da yaralı ama canlı kalan onuru ayakta tutan gezgin sporcuların anısına almak istiyorum. 1937’de Cumhuriyet yararına futbol karşılaşmalarına çıkarak Amerika Birleşik Devletleri ve Meksika’yı dolaşan Barçalı oyuncuları kast ediyorum ve aynı eylemi pek çok Avrupa ülkesini gezerek yapan Bask ulusal takımını da elbette.

Onlar sayesinde bu ödülü almak beni heyecanlandırıyor, onlar sayesinde ama aynı zamanda o yılların onurlu mirasçıları olan bugünün Barçalı oyuncuları sayesinde; bu ödül diğer taraftan, tüm bunların yanı sıra, benim can dostum Manolo Vázquez Montalbán’ın adını taşıyor.

---

Manolo’yla pek çok tutkuyu paylaşırız.

İkimiz de futbola tutkunuz; biz iki solak, iki düşüncede solak olarak kazanmayı ödev bilerek oynayanların yönettiği bir dünyada solda oynamanın en iyi yolunun keyif almak ve keyif vermek için oynayanların cesaretine sahip olanların özgürlüğünü savunmak olduğuna inanırız. Ve bu yolda, halkın ayaklarıyla düşündüğüne inanan sağ görüşlü pek çok insanın önyargılarıyla mücadeleye giriştik ama aynı zamanda halkın düşünmemesinden futbolun mesul olduğuna inanan soldaki pek çok yoldaşımızın önyargılarıyla da mücadele etmemiz gerekti.

---

Manolo’yla ben aynı zamanda ironiden, içtenlikle gülmekten ve esprinin her türlüsünden aldığımız keyifte ve bunları yazılarımızda, kitaplarımızda ve kafelerdeki sohbetlerimizde düşündüğümüzü ve hissettiğimizi söylerken kullanma biçimlerimizde de örtüşürüz. Çünkü ciddi beyefendiler, örnek hanımefendiler bize güven vermezler, çünkü kendileriyle alay etmeyi bilmezler; ne Manolo ne de ben, yine bizimkilere benzer politik düşünceleri olan bazı meslektaşlarımızda olduğu gibi sıkıcılığı ciddiyetle karıştırırız.

Şimdiki zamanda konuşuyorsam bu yanlışlıkla ya da dikkatsizlikten olmuş değil; bu üslup güvendiğim sağlam kaynakların bana ölümün kötü bir şakadan başka bir şey olmadığı konusunda güvence vermelerinden ileri geliyor.

---

Manolo’yla ikimiz için çok önemli olan bir başka ortak nokta da: kültürel çeşitliliğin bir kutsaması olarak iyi yemeği savunmamızdır.

Antonio Machado, bugün bazı budalalar şeylerin değeriyle fiyatını birbirine karıştırıyor, diyordu ve çok haklıydı, şairin o zamanının bizim yaşadığımız zamandan farkı yok gibi, çünkü günümüzde de aynı durum yaşanıyor .

En iyi yemek en pahalı olan değildir, Manolo’nun pek yerinde söylediği gibi, en pahalı yemekler çoğu zaman bir ahmakaldatandan başka bir şey değillerdir.

Ben de Manolo gibi halkların kendi kaderini tayin hakkının midenin kendi kaderini tayin hakkını da kapsadığına inanıyorum. Bu hakkı her zamankinden daha çok savunmak gerekiyor, sunduğu fırsatlarda her geçen gün daha eşitliksizken dayattığı alışkanlıklarda her geçen gün daha eşitleyici olan dünyanın mecburi macdonaldlaştırılmaya gittiği bu zamanlarda bu hakkımızı her zamankinden daha çok savunmak durumundayız.

Buraya kadar geldim. Ama biraz fazla içince aptalca şeyler söyleme riskim olduğunu biliyorum bu yüzden ben de aşağıdaki sözleri;

İnsanlık onuru ve dayanışma için,

Oyun zevki ve temiz oyun oynayanları seyretme mutluluğu için,

Bir arada olmanın getirdiği neşe için, paylaşılan ekmek ve şarap için,

Gecelere gizlenen güneşler için,

Bazen acılı olan ama her zaman insanın yolculuğuna, insanın yürüyüşüne, hayatın rüzgarına (al vent del món) yön ve duygu katan bütün tutkular için,

içmenin başka bir biçimi olarak, şarap kadehleriymişçesine Manolo’yla beraber, Manolo’nun şerefine kaldırmak istedim."

Tlaxcala'nın Notu: Galeano’nun kullandığı al vent del món, Katalancadan kelimesi kelimesine çevrilince “dünyanın rüzgarına” anlamına geliyor, ben yukarıda daha Türkçe olduğunu düşünerek “hayatın rüzgarına” dedim. Bu Katalanca deyişle aynı zamanda Franko döneminde, özellikle atmışlı yıllarda Katalanlar için özgürlük/özerklik mücadelesiyle bütünleşmiş bir şarkıya, ilk defa 1959 yılında Valensiyalı ozan Raimon tarafından yazılıp söylenen ve 1963 yılında kayıt edilen bir şarkıya gönderme yapılıyor. Şarkıyı dinlemek için burayı tıklayabilirsiniz.

Çeviri Bülent Kale

Kaynak:

http://www.tlaxcala-int.org/article.asp?reference=4878

***



Onlara niçin inanmalıyız?

Juan Carlos Navarro, Barça basketbol takımı kaptanı: "Çünkü ilk sorunda bu muhteşem takımdan şüphe duyamayız. Onlar bizi gururlandırdı ve bunu yapmayı sürdürecekler."

Sergi Roberto, Barça B oyuncusu "Biz Barçayız. Bir yenilgiden sonra şüpheye düşemeyiz. 15 kupanın 12'sini kazanan bir kadroya inanmayı bırakamayız. Barça en iyisi, en iyi oyunculara ve teknik direktöre sahip."

Ricard Torquemada, gazeteci: "Çünkü daha oynanacak çok maç var. Barça puanlar kaybetti ama kimliğini koruyor. Sonuna kadar savaşacaklar, her turnuvada. Barça düştüğü yerden kalkmasını bilir, onlar hiçbir zaman bir yanlış sonrası donup kalmadı."

Jordi Basté, gazeteci: "Onlara güvenmemek utanç verici olurdu. Bu takım her şeyi kazandı. 6 puan geriden gelip Madrid'i geçecekler, başaracaklar."

Xavier Bosch, gazeteci: "Çünkü, eğer tarihin en iyi takımına, en rekabetçi ve en iyi teknik adamına güvenmezsek Barça taraftarı olarak -cule- çağrılmayı hak etmiyoruz demektir."

Johan Cruyff, Barça'nın eski oyuncusu, teknik direktörü: "Çünkü bir hafta önce Milan'ı evinde yenen bir takıma güvensizlik sergileyemezsiniz. Bir maç kaybetmek, her şeyin sonu değil, Barça'nın tipik ortamı bu olmasına rağmen ve lig zaferleri Aralık'ta kazanılmaz, Mayıs'ta kazanılır."

Jamie Carragher, Liverpool kaptanı: "Barcelona insanların oyun hakkındaki düşüncelerini değiştirdi. Biz, hepimiz onlar gibi oynamak istiyoruz ama yapamayız."

Ardiles, eski Tottenham oyuncusu: "Barcelona sadece dünyanın en iyi takımı değil, tarihin de en iyisi."

Carlo Ancelotti, eski AC Milan, Chelsea teknik direktörü: "Pek çok Barça oyuncu blaugranayı giydiğinde kendini özel hissediyor çünkü orada yetiştiler. Onları kuvvetli kılan bu ve onların futbol felsefesi şu an en iyisi."

- 3 yılda 12 kupa (2 ŞL 3 lig) kazandı ama hala bir şeyler kanıtlaması isteniyor. 4 sene üst üste lig (-6 puan) ve 2 sene üst üste ŞL'nden daha iyi bir fırsat olamaz Pep için.

- 29 Kasım 2011'de Barça, 4 sene üst üste şampiyon olmak ve tercümanı bu topraklardan sonsuza dek kovmak için, yeni devrim koşusuna başladı yazalım diye.

- 29 Kasım 2010, FC Barcelona 5-0 Real Madrid, tam bir sene geçti Mourinho'nun en ağır yenilgisinin üzerinden, ütopya Futbol 401 dersinden. Çok uzak değil!

- Barça 4 sene üst üste lig şampiyonu olursa Camp Nou turu esnasında Coldplay "Every Teardrop is a Waterfall" ve "Paradise" şarkıları çalsın diye.

- Cruyff, Maradona, Laudrup, Romario, Stoichkov, Rivaldo, Ronaldinho, Eto'o, Henry, Messi + Katalanlar (aidiyet, kimlik, temsiliyet) = Barça denkleminin güzelliğine yine kapılalım.

- Barça'da oynamanın en kötü yanı Barça'yı izleyememek diyen Xavi gibi güzel insanlar kazansın diye.

- 1936'da Madrid yakınında Diktatör Franco'nun faşist ordusu tarafından katledilen eski Barça başkanı Josep Sunyol ismini bir kere daha onurlandırmak için.

***



Nasıl bir takım?

Pep Guardiola dönemi Barça'sı bir maçta en çok 4 gol -bir kez- yedi. (Atletico Madrid 4-3)

Pep Guardiola dönemi Barça'sı birden fazla farkla -en çok iki- sadece 4 maç kaybetti. (Hercules 0-2, Inter 3-1, Sevilla 3-1, Betis 3-1)

Pep Guardiola dönemi Barça'sı Camp Nou dışında yalnızca Vicente Calderon'da birden fazla yenilgi aldı. (Atletico Madrid 4-3, 2-1)

Pep Guardiola dönemi Barça'sını birden fazla -iki- yenilgiye uğratan tek teknik direktör Jose Mourinho. (Inter, Real Madrid)

Guardiola dönemi Barça'sı İngiltere'den yalnızca Arsenal ve İtalya'dan yalnızca İnter'e kaybetti. Almanya&Fransa takımlarına hiç yenilmedi.

Pep Guardiola dönemi Barça'sının 18 yenilgisinin içinde yalnızca iki takım birden çok -iki- galip gelebildi. (Atletico Madrid ve Sevilla)

Pep Guardiola, Barça'nın başında Camp Nou'da 100 maça çıktı ve 6 yenilgi aldı. (3 La Liga, 2 ŞL gruplar ve 1 Kral Kupası)

Pep Guardiola, 4 sene boyunca Barça ile 207 maça çıktı ve 18 yenilgi yaşadı. Bunlardan yalnızca 6'sı Camp Nou'da gerçekleşti.

Barça, La Liga'nın son üç sezonunda Camp Nou'da oynanan 46 maçta yalnızca bir kez yenilgi yüzü gördü. (Hercules, 0-2)

Barça, Camp Nou'daki son yenilgisini 11.09.2010'da Hercules'ten aldı. 27 La Liga+8 ŞL+ 4 Kral Kup+1 Süper Kup = 40 maç üst üste yenilgisiz.

***



Birkaç genel istatistik:

Barça vs. Mourinho

17 maç, 7 galibiyet 6 beraberlik 4 yenilgi (Jose oyuncularına 8 Kırmızı Kart)

Pep vs. Madrid

11 maç 7 galibiyet 3 beraberlik 1 yenilgi

Pep vs. Mourinho

11 maç, 5 galibiyet 4 beraberlik 2 yenilgi

Taktik deha Mourinho son 8 resmi maçın 90 dakikası sonunda Guardiola'nın Barça'sını yenemedi.

Barça 1 Inter 0
Barça 5 Madrid 0
Madrid 1 Barça 1
Barça 0 Madrid 1 uzatmalarda, normal süre 0 - 0, kupayı birinin alması için maç devam ediyor.
Madrid 0 Barça 2
Barça 1 Madrid 1
Madrid 2 Barça 2
Barça 3 Madrid 2

Daha da ilginç olan, aslında Mourinho'nun Pep'e karşı 11 resmi maçın 90 dakikası sonunda sadece 1 galibiyeti bulunması.

Inter 0 Barça 0
Barça 2 Inter 0
Inter 3 Barça 1 -tek maç eleminasyon, ofsayt gol, Alves'in son dakika düşürülmesi, verilmeyen penaltı
Barça 1 Inter 0 -Bojan'ın sayılmayan son dakika golü-
Barça 5 Madrid 0
Madrid 1 Barça 1
Barça 0 Madrid 1 uzatmalarda, normal süre 0 - 0, kupayı birinin alması için maç devam ediyor.
Madrid 0 Barça 2
Barça 1 Madrid 1
Madrid 2 Barça 2
Barça 3 Madrid 2

Mourinho Barça'ya karşı kazanamıyor, sadece durdurabiliyor ve şansı yaver giderse, hakemler taviz verirse sonuç değişebiliyor, iki kere iki beş etmiyor parti talimat vermedikçe.

Camp Nou tarafına bakalım bir de:

Mourinho, 8 maç 5 yenilgi 3 beraberlik Barça'ya karşı, hiç kazanamadı. Barcelona'dan korktuğu kadar Tanrı'dan korkmuyor. Çünkü onu da -daima yürekten bağlıyım dediği- Barcelona yarattı ancak o ihanet eden olmayı seçti. Muhtemelen bu kazanamama laneti bütün kariyeri boyunca sürecek.

Guardiola'nın Madrid'e karşı oyuncu ve teknik direktör olarak kendi sahasında bileği bükülmüyor, 15 maç 11 galibiyet 4 beraberlik, hiç kaybetmedi.

***



Taktik Tahtası:

2010-2011 sezonu 24 maç 19 galibiyet 3 beraberlik 2 yenilgi atılan gol 65 yenilen gol 15
2011-2012 sezonu 24 maç 17 galibiyet 6 beraberlik 1 yenilgi atılan gol 71 yenilen gol 15

24 maç sonunda geçtiğimiz sezon ligde 2 puan öndeyken (14. hafta 37-35) bu sezon bir maç fazlasıyla üç puan geride (14. hafta 37-32) Barça. 5 puan az toplarken rakibi Madrid aslında makina gibi gözükse de yalnızca 2 puanlık artış sağlamış. Mourinho'nun takımları ikinci sezon kusursuz işler tezi en azından skora yansıma açısından farklı değil, beklentilerin -o kadar yüksek ki- altında kaldığı için Barça, Real daha iyiymiş gibi bir izlenim doğuyor. Sahada oynanan ve adına futbol denilen kavrama da geleceğim birazdan.

El Clasico senaryo, İspanya Süper Kupası ilk maç (2-2) gibi olabilir, Madrid'in 4-0 kazanması gereken oyun, Villa&Leo mucizesi.

Bu maç Guardiola döneminde topa en az sahip olunan maç aynı zamanda, % 52 ile. Barça 207 maçta % 50'nin altına hiç düşmedi. Maçtan sonra takımın Amerika seyahati sebebiyle yorgunluğundan dem vuruldu, Messi'nin devre arası kustuğu söylendi, bir ara maç içinde yere yığılacak gibiydi. 3-2 biten maçta takım daha derli topluydu her ne kadar beklentilerin altında kalsa da.

Real Madrid'in önde dört hücum oyuncusuyla baskı yapan -kale atışı dahil- ve top kenarlara taşındığında takımı oraya yığan anlayışı sürecektir. Top sağ kenardayken Madrid merkez orta sahasının solundaki oyuncu da yardıma gidiyor o bölgeye, kendi alanını boş bırakma pahasına. Mourinho'nun Kral Kupası'ndaki Pepe hamlesinden sonra bulduğu yeni numarası bu, merkezde Barça'ya karşı eksik kalmamak ve baskıyla onları yıpratmak için. Barça topu hızlı çevirip oyun akışkanlığı yaratamazsa bu tercihe ceza kesemiyor. Yapılması gereken belki de ilk defa yerden ayağa kısa pas yönteminden bazı anlar feragat ederek ters, uzun top oynayıp diğer kanada daha hızlı bir geçiş yapmak, böylelikle Madrid savunması kaymalarda gecikecek ve boşluklar oluşacaktır. Burada da devreye Messi, Alexis, Cuenca gibi seri isimler girebilir. (Afellay'ın yaptığı gibi, 0-2'de)

İkinci mesele, Barça'nın kazanmak zorunda olması. Mourinho'nun üç pas ile 5 saniyede golü bulan futbol anlayışı için bulunmaz nimet bu durum. Geride bekleyip kazandığı topları koşu yollarına doğru oynadığı sürece gol pozisyonuna girmesi kolaylaşacak Madrid ekibinin. Pep çareyi 0-2 biten maçta kazanmak zorunda gibi oynamayıp daha kontrollü ve rakibin üzerine gitmeyerek bulmuştu. (Ronaldo'nun isyanı akıllarda) Tehlike bölgesi dışında top çeviren Barça, Real'e çok fazla pozisyon imkanı da tanımamış ve sinir katsayısı yükselen ev sahibi takım hakem tarafından hak ettiği kartları görüp maçtan kopmuştu. (O maç 3-4 kırmızı kart daha olmalıydı, Marcelo, Adebayor, Alonso, Ramos, Carvalho, Arbeloa'nın kasti faulleri hala gözümün önünde) Pep bu iki şartı dengeleyebilecek mi, bu kısım önemli. Çünkü hem kazanmak zorunda hem de rakibin üzerine çok fazla gitmemek.

El Clasico öncesi iki bomba var Pep'in kucağında; Biri Cesc&Alexis'in formundan dolayı oynatılması kaynaklı 3-4-3 zorunluluğu, diğeri açıkta Alexis dışı isim Cuenca/Pedro/Villa'dan hangisi? Pedro'yu Henry'ye tercih eden Pep geçmişe ihanet etmeyip #39 demeli. Pedro onu mahçup etmemiş ve derbilere damga vuran performanslar sergilemişti, bu sefer sıra genç Cuenca'da kanımca, farklılık yaratabilir ve Barça'nın altyapısına güvenme algısına yeni bir tuğla daha koyabilir.

Erken gol. Messi'yle bulunabilecek bir şok gol, her zaman bu tür maçları bir anda tersine çevirebilir.

Duran toplar. Madrid ile oynuyorsanız her zaman gol şansı yüzde % 30'un üzerinde.

Penaltı + kırmızı kart. Haftalardır Real özellikle iç sahada kolay penaltı ve kart kazanıyor, çok dikkatli olmak gerek, istenecek son şey eksik kalmak.

Pep, Cesc'i Xavi'nin geleceği olarak görüp sakatlık ve rotasyon gerektiği anlarda kullansa, 4-3-3'ten vazgeçmese ritm yakalanırdı. Fabregas'ın mevcut düzene oturtulma çabası ve Thiago'nun gereğinden fazla oynatılması (3-4-3 elbette) kaynaklı sorunlar puan farkının asıl sebebi ve biraz da kanat oyuncularının yaşadığı talihsiz sakatlıklar, form tutamama. Barça, bu sezon oynadığı 24 maçta hiçbir zaman aynı 11 ile sahaya çıkmadı. Puyol'un iyileşse de oynatılacağını sanmıyorum.

Valdes, Alves, Javier, Pique, Abidal, Sergio, Xavi, Iniesta, Fabregas, Messi ve Alexis onbiri bekliyorum. 4-3-3 ya da 3-4-3 olabilir.

----------------Valdes---------------
Alves----Pique-------Javier----Abidal
----------------Sergio---------------
---------Xavi---------Iniesta--------
---Messi-------------------Alexis----
----------------Cesc-----------------

ya da

----------------Valdes---------------
-----Pique------Javier-----Abidal----
----------------Sergio---------------
---------Xavi-----------Iniesta------
----------------Fabregas-------------
----Alves------------------Alexis----
----------------Messi----------------

Zaten bu 11 ile her iki formasyon da geçişler içerecek. Valencia maçında olduğu gibi Alves ön alanda yer alacak ve arka, üçlü kalacak. Brezilyalı neredeyse sağ açık gibi olduğundan Messi de sağdan merkeze kayacak, Messi kaydığı için de sıkışmama adına Fabregas geriye geçecek, tamamen yer değiştirmelerle ilgili.

Burada Pep'in Madrid maçlarında hep kullandığı bir tercihi de hatırlamak gerekir. Ronaldo tehlikesine karşı Alves sürekli ön alanda oynamıyor, geride stoper-bek gibi kalıyor ve bu seçim hep başarılı oldu. Yani 3-4-3 alternatifi buradan zayıflıyor biraz.

Cuenca/Pedro/Villa üçlüsünden biri sahaya çıkarsa Cesc'in kenara gelmesi gerekecek. Iniesta'nın kanada atılıp Cesc'in geriye çekilmesi de bir başka tercih, o zaman da Alexis diğer üç isimle rekabet edebilir forma için.

İkinci tercihin Bilbao maçıyla benzerlikler taşıdığını (hatta Valencia) ve zor anlar yaşatabileceğini belirtelim. En makul olan ilk tercihte ısrarcı olup Cesc'i kenara almak, Cuenca'yı sağda ve Messi'yi de sahte 9 olarak kullanmak aslında.

Avrupa'da en çok kaleyi bulan şut atan takımlar, maç başına: 1 Barcelona - 2 Real Madrid - 3 Man City - 4 Tottenham - 5 Bayern Münih

Bu veri biraz da en iyinin hala kim olduğunu gösteriyor, her ne kadar Mourinho takımını daha verimli oynatsa da.

***

Son 7 maç

http://erenlogoglu.blogspot.com/2011/08/k-o-n-s-n-t-r-s-y-o-n-11-kupa-jose.html

http://erenlogoglu.blogspot.com/2011/08/canlar-kimin-icin-calyor.html

http://erenlogoglu.blogspot.com/2011/05/finaldeyiz-por-que-abi-iyi-kotu-ve.html

http://erenlogoglu.blogspot.com/2011/04/master-yoda-aka-p-e-p-tarihin-en-iyisi.html

http://erenlogoglu.blogspot.com/2011/04/tesekkurler-cocuklar.html

http://erenlogoglu.blogspot.com/2011/04/m-o-u-r-i-n-h-o-m-d-r-i-d.html

http://erenlogoglu.blogspot.com/2011/04/neo-el-clasico-barca-vs-madrid-mourinho.html

http://erenlogoglu.blogspot.com/2010/11/de-te-fabula-narratur-los-lunes-al-sol.html

http://erenlogoglu.blogspot.com/2010/12/bir-devam-yazs-anlatlan-senin-hikayen.html

***

Mourinho öncesi Pep'in Madrid maçları

http://erenlogoglu.blogspot.com/2010/04/mutluluk.html

Arada bir El Clasico eksik, Ibra'nın attığı, askerde olmamdan ötürü, elbette izledim.

http://erenlogoglu.blogspot.com/2009/05/katalan-zaferi.html

http://erenlogoglu.blogspot.com/2008/12/bir-kulpten-daha-tesi-ms-que-un-club.html

3 Aralık Levante 5-0

Bu sezonun Camp Nou klasiği 3-4-3 tercih ediliyor yine. Pep bu formasyonun 4-3-3'e göre topa daha çok sahip olma şansı sunduğunun bilincinde çünkü orta saha daha kalabalık. Üstelik bu seçim Xavi&Iniesta'dan birini kesmeden Fabregas'ı sahaya sürme opsiyonu da sağlıyor.

----------------Valdes---------------
-----Javier-----Puyol------Abidal----
----------------Sergio---------------
---------Xavi-----------Iniesta------
----------------Fabregas-------------
----Cuenca-----------------Alexis----
----------------Messi----------------

şeklinde yayılım. Pique cezalı, Rayo maçında El Clasico'da oynamak için kasıtlı sarı kart gördüğünden. Bu tavrı Mourinho'nun Ajax maçında alenen talimat verdiği okazyona benzetenler oldu. Jose, meseleyi Platini'ye kadar götürdü arsızca. Pique kart gördüğünde kenarda somurtan, kafasını sallayan Guardiola'yı, daha önce herhangi bir yalan söylememiş, art niyetli davranmamış, sahte işlere başvurmamış bir adam olan Pep'i unutmuşlardı bu yorumları yaparken. En güzel cevabı yine konuşmayarak ve Sergio'yu sarı kart görürse Madrid maçında olmaması riskini -biraz da Levante ciddiyeti- göze alarak verdi, çok şık bir karşılık idi.

Ritüel bozulmadı, topla oynama arttı, Cesc en yüksek verimle ve gol yollarına en yakın şekilde sahadaydı. Xavi&Iniesta 4-3-3'e göre nötralize olmadı, Cuenca performansını sürdürdü ve Pedro'yla olan tarz benzerliğine bir yenisini daha -bitiricilik kalitesi- ekledi. Gol sevincinde ilk olarak pası verene koşmak yerine tribünlere yönelen ve muhtemelen bunu bilinç dışı gerçekleştiren Alexis Barça'nın soyunma odası ruhuna tam anlamıyla ısınamadığını açık etti aslında. Ayrıca no look-pass girişimi de gereksizdi, Ronaldinho dönemi geride kaldı, bu takım işini çok daha büyük ciddiyetle yapıyor. Onun dışında bireysel olarak etkiliydi ancak Barça DNA taşımadığı için sistemi sekteye uğratmaya devam ediyor, bir şansı 3-4-3 tercihinin onun için daha uygulanabilir olması. Kimlik kısmına emsal verecek olursam bir pozisyonda köşe gönderi civarında kaleye doğru dönüp takımına serbest vuruş kazandırdı, Xavi'nin ortasında topu rakip karşıladı ve kontratak oldu. Burada Pedro ve cuenca her seferinde rakip savunmacıyı eksiltemiyorlarsa kendi kalelerine doğru dönüp bek oyuncusuna pas vermeyi seçerler ve bekler yanına yaklaşan Xavi&Iniesta'dan birini görür ve atak ters kanada doğru veya ara pası olasılığı varsa ceza sahasına yönelir ve olgunlaşır. Oyunun durması, ölü top kazanmak Barça'nın istediği bir olgu değil!

Cuenca'nın attığı gole en çok sevinenin yerini ona kaptırmasına karşın Pedro olması ve maçın 85. dakikasında (5-0) Pep'in kendisine doğru gelen topu rakip savunmada az adamla yakalanmışken hemen başlatmak amacıyla oyuncularına aktarma çabası, aslında Barça'nın niçin başarılı olduğunu da açıklıyor.

Zaman zaman Alexis'i en uca alıp Messi'yi sağ kenara çeken yapı, Leo'nun tipik sağdan aktığı gol çeşitlemesiyle sonlanıyor. Ancak bu tür gollerin maç bittikten sonra gelmesi ayrıca değerlendirilmeli. Elimde veri yok ama hafızam beni yanıltmıyorsa geçtiğimiz sezon Barça'nın rakip savunmaların kilidini kırdığı ilk golü ya Messi ya da Pedro kaydediyordu. Şu an bu oranda kesinlikle azalma var.

Alves kenarda bu arada, 3-4-3 zaten bek istemediğinden onu kapsamıyor. Puyol sakatlandıktan sonra onun yerine oyuna giriyor üçlü savunmanın sağında oynamak için. Hücumu kadar olmasa da üst düzey bir kesici olduğundan hiç sırıtmıyor ancak uzun vadede bu bölgenin oyuncusu olabilir mi, tartışılır. Keza Pep'in yeniden yarattığı ve dünya futboluna sunduğu başka bir isimle rekabet etmek zorunda, Javier Mascherano. En iyi savunma önü orta sahalardan biriydi ve şimdi şüphesiz en iyi savunmacılardan biri. Hızlı, seri, çabuk, hamleli, kesici, doğru yerde doğru karar verme, zamanlama, her türlü müdahalede yüksek başarı oranı gibi pek çok özelliği var. Puyol gibi kısa, 1.74 metre boyunda ancak bu kısalıkla savunmanın merkezinde oynayabileceği tek takım da Barça. İşini çok iyi yapıyor ve sürekli sakatlanmaya başlayan Puyol'un ikamesi için bir numaralı aday, transfer bakmaya gerek kalmayacak. Pique'nin de merkezde kalacağı düşünüldüğünde Alves'in rotasyon parçası olma olasılığı baş ağrıtabilir Toure'nin Sergio'yla dönüşümlü oynamam kararı ve City'ye gitmesi gibi. Aynı sorun Javier'de de yaşanabilirdi ve Pep onu savunmaya çekerek -biraz da Puyol'un yokluğunda- bir çözüm üretti ancak bu kez işi daha da zor olacak sezon sonunda ve eğer takım başarısız olursa dağılma da gerçekleşebilir, Villa'nın da ayrılması gündemde çünkü.

29 Kasım Rayo 4-0

Vallecano'da Barça tarihinin adı her duyulduğunda hüzünle hatırlanan oyuncularından biri var, Raul Tamudo. 9 Haziran 2007'de attığı o son golle Camp Nou'yu sessizliğe gömüp şampiyonluğa başkente altın tepsiyle sunmuştu. Yedekler arasındaydı ama ekrana ilk onu getirdi reji, hala popülerdi Katalunya'da. Rijkaard'ın takımının üç sene üst üste şampiyon olmasını engellemesi, bir nevi tarihin en iyi takımını kurgulayan Pep'in önünü açtığı da söylenenebilir. Oyuna girdikten sonra topun ayağına değdiği her saniye ıslıklandı, alışkın olunmayan bir durum ama bu ülke düşmanını belirlediği zaman yakasını da bırakmıyor çünkü geçmiş onları böyle büyütmüş, Franco figürüyle.

Takım 4-3-3'le sahada;

----------------Valdes---------------
Alves----Pique------Javier-----Abidal
----------------Keita----------------
---------Xavi---------Iniesta--------
---Alexis-------------------Villa----
----------------Messi----------------

Getafe yenilgisi ve altı puan geriye düşülmesi sonrası ayaklar yere basıyor. Pep onu başarıya taşıyan klasik 4-3-3'ü tercih ediyor. Teorik kusursuzluk oranı artık Javier'i de sayarsak 9/11 yani eksik olan iki parça Keita&Sergio ve Alexis&Pedro şeklinde gözüküyor. Xavi (pas dağıtım organizasyonu) Iniesta (oyuna akışkanlık getirme, topla ilerleme, Leo köprüsü) Messi (bir şekilde gol) üçgeni doğru pozisyonlarıyla bir arada. Ayakların yere basma meselesi ana/yardımcı plan ile ilgili. Pep bu sezon çok defa Cesc&Thiago'ya fazladan şans verdi ve onları sistem içerisinde kullanmak yerine 3-4-3 üzerinden bir orta saha oyuncusunu daha sahada tutmak istedi. Ve elbette takımın ritmini bozdu bu tercih. Xavi'nin kariyeri sona erene kadar Cesc'in kenardan gelmesi ve Thiago'nun sakatlık, cezalı ve rotasyon yapılabilecek maçlarda denenmesi daha akılcıydı ve takımın birbirine kusursuz parçalar halinde uyumlu oynayan yapısına da çomak sokmamak demekti. Cesc transferinin olumlu tarafı Xavi'nin en iyi alternatifi olmasıyla, olumsuz tarafı da çok iyi olduğundan ötürü bir an evvel takımda ona yer açılmasıydı ve düzen dışına çıkıldı. (United maçındaki mükemmel oyunu hatırlayın)

Ritmini kaybeden bir takımın yeniden akışkanlık kazanması zaman alan bir durum, her ne kadar bu oyuncular yıllardır birlikte oynasa da. Burada zaten ideal olana en yakın noktadan bahsediyoruz, iyi/kötü futbol değil konumuz, o yüzden bu denli derin inceliyorum hususu. (Barça'nın Madrid dışında her takımdan daha iyi oynadığını söyleyebilirsiniz Rayo karşısında)

Alves çok ileride kalarak başlıyor maça, güne özel bir tercih ve üçlü savunma değil çünkü orta saha yerleşimi ve diamond içermeyen yapı bunu net ortaya koyuyor. Keza Alves'in solda bir eşleniği yok, Abidal üçlünün solu olsa. Barça ön alanda 4 oyuncuyla 4 savunmacıya baskıdan etkileniyor ve oyuna başlarken pas hatası yapıp top kazanmak için fazla efor sarf ediyor. Pep, Valdes'in kale atışlarında ön alanda adam adama oynayan rakip baskısına hala -2011 Ocak, Kral Kupası, Betis maçı- çözüm üretemedi ve sürekli bu şekilde top kaybı yapıyor takım, hücum zamanından gidiyor bu süre. Barça'nın kale atışlarında ve top Valdes'e gelince baskı yemesinin bir sebebi de Keita'nın Sergio'dan daha az cesur olması ve bunun bilincinde olan Valdes'in ona pas vermeyi göze almaması, riske girmemesi.

Rayo dersini çok iyi çalışmış. Kale atışları dışında da baskı var ve savunma kurguları üçlü. Böylelikle ortada bir oyuncu fazla bulunduruyor ve rakibe yakın oluyorlar, müdahale şansları artıyor. Yani Barça'yı durdurmak için ceza sahasına otobüs park etmeye gerek duymuyorlar ki onlar için gerçekten takdir edilesi bir durum. Skor yanıltıcı maç sonunda ama Rayo nasıl oynanması gerekiyorsa öyle oynuyor ilk 30 dakika. Gücü yetmiyor sadece, taktiksel açıdan doğru olsa da. Barça'nın bu sekansta pozisyonu yok, Messi durgun. Ancak golden sonra açılıyorlar ve Pep, Messi sağ, Alexis sol, Villa merkez tercihinde bulunuyor. Genel açıdan doğruluk önermeyen bu tercih, rakibin sağ bölgeye daha çok önlem almasından ötürü Alexis'e pozisyon olanağı tanıyor ve goller geliyor, maç kopuyor. Elbette bu anlattıklarımı açıklayan bir veri var, maçtan sonra dökülüyor. Barça bu sezonki en düşük pas yüzdesiyle oynamış %81 (ort. 89,6) ile ve Pep maç sonu rakibi öven açıklamalar yapıyor.

26 Kasım Getafe 1-0

----------------Valdes---------------
Alves----Pique-------Abidal---Maxwell
----------------Sergio---------------
---------Xavi---------Thiago---------
---Messi-------------------Alexis----
----------------Villa----------------

Teorik kusursuzluk oranı 5/11 sadece ve elbette gol bulmak zorlaşıyor. Messi sağ kenardan merkeze kayınca Alves sağ kenar gibi oynayacak, böylelikle merkezde oyuncu fazlalılığı sağlanacak, Pep'in zihninde oluşan düşünce bu!

Yedekler arasında Pedro ve birkaç maç forma şansı bulup gayet iyi oynayan Cuenca var ama 30 milyon Euro verilen bir oyuncuyu oynatmamak olmaz. Küsebilir ve onu kazanmak gerekiyor bu kadar para harcandığına göre, Alexis sahada. 3 puan kaybının sebeplerinden biri bu tercih elbette. (Camp Nou'da onun 3 golüyle gelen 6 puanın bir önemi kalmıyor işte, oyuncu ritm buldu ama en kritik yerde puan farkı açıldı belki de 4 sene üst üste şampiyonluk gidecek bu rotasyonlar yüzünden)

Barça'da işlerin iyi gitmiyor Ağustos başından beri ve ben bunu söyleyince abartıyorsun gibi eleştiriler alıyorum. Denklemin dışına çıkılan, yenilikler denenen, kötü oynanan maçlar olur ama Ağustos'tan bugüne olan düşüşü de görmezden gelemeyiz. İç sahada gol rekorları kurmak, sezona iki kupayla başlamak tabelada her şeyi güzel gösterebilir ancak gelecek derinliklerde, farklı nüanslarda şekilleniyor ve bunu her maç seyreden göremiyor.

Barça oyuncuları krizin o kadar farkında ki, uzun zaman sonra ilk kez son dakikalarda -Xavi de katıldı- panikleyip doldur-boşalt yaptılar. Oyuncular geçen seneki gibi oynamadıklarını biliyorlar ve bu da maç sonunda gerilim, doğru karar verememe olarak zihne yansıyor.

Maç sonlarında Sergio'nun klasik abartmasının ardından yere yatmasıyla topu dışarı atayım derken rakibe veren oyuncular hakem atışıyla başlayan oyunda, tribünler ıslıklayınca acaba top onlarda mıydı diye düşünüp aralarında tartıştılar, Barça'nın farkı biraz da burada!

Getafe gibi takımların Barça'ya karşı böyle kapanması, sürekli fauller ile oyunu durdurması ve duran top üzerinden gol bulması son derece doğal. Onların bütçesi, potansiyeli bu kadar. Sorun 400 m Euro'luk Madrid gibi takımların (fark yaratması beklenen Bielsa'nın Bilbao'da) bunu tercih etmesi ve yalnızca o maç için.

Jose'nin Barça maçları dışında, topa az sahip olup hızlı/dikine geçiş hücumununu her daim övmeliyiz, sorun bu değil, hiç olmadı. "Transition game" tarzının Almanya çıkışlı teknik analizini defalarca irdeledim, Mourinho'nun bunu nasıl başarıyla uyarladığını, Özil&Nuri tercihlerinin bu eksende rasyonel olduğunu. Bu meseleye tamamen tercümanın karakterinden de bağımsız olarak bakıyorum. Rakip antrenörün gözüne parmağını sokan, saygısı olmayan, küstah, rakip oyuncuya çaktırmadan tekme atabilen, rakip kulübenin önüne gelip gol sevincini kasıtlı olarak abartan, zehir zemberek ve bazen de yalanlar söyleyerek açıklamalar yapan, yenilgiyi asla hazmedemeyen, yeri geldiğinde rakibini tebrik etmeyen, el sıkmayan, akıl oyunlarına başvurmadan maçlara çıkamayan, rakibe kokuyorsun gibi bir işaret yapan, sahanın ortasına hazırladığı bir şablonla dalan, fikstüre müdahale edilmesini isteyen, ödül törenlerinde kendi oyuncuları dışında kimseye sarılmayan, rakibi tahrik etme uğruna taraftarların en sevmediği adamı kulübeye getirip maç içerisinde antrenör gibi oradan çıkmasını isteyen, kenara gelen rakip oyunculara sürekli bir şeyler söyleyen, yanına çeken hatta rakip antrenörle oyuncusunun arasına bile girmeye tenezzül eden karakterini hesaba katmıyorum bile.

Madrid'in Barça karşısındaki oyununun stratejik hamle gösterilmesi, bizim ülke futboluna kötü emsal yaratıyor. Savunma futboluna karşı değilim, Jose'nin Barça'ya karşı sergilediği art niyetli, sert fauller olan oyuna karşıyım. ŞL rekoru 31 faul ve o kadar çok kasti hareket oldu ki, hangi birini sayayım. Marcelo'nun ceza sahasında Pedro'nun bacağına basmasından tutunca en az 10-12 pozisyon. Sertliğin, art niyetin, kastın savunma futbolu enstrümanları adı altında meşrulaştırılması doğru değil ve zararlı. Denk takımlar, adı üstünde, bütçeleri yakın. Kendi oyunlarını sergilediklerinde kimin kazandığını görmek olmalı amaç, yarışma bunun için var.

Aynı senaryo: Fener topu bize versin ve Kadıköy'de kontratak kovalasın, biz iyi oynadık diyelim, onlar kazansın. Adil değil! 7 kere geldiler 6 gol oldu argümanı, Karabük maçında 22 faul yapıp oyunu sürekli durdurmaları, biz bunlardan yakınırken, Madrid gibi bir yıldızlar topluluğunu Barça'yı alt etmek için böyle oynamak -sert, art niyetli, kasti- zorunda dersek kendimizle de çelişmiş oluruz.

Şu meşhur savunma futbolu tezini -ki bence de öyle ama bazı noktaları çarpıtılıyor- biraz play by play inceleyelim;

Toure'nin stoper, Milito'nun sol bek oynadığını, Iniesta'nın olmadığını ve en uçta Ibrahimovic'in yer aldığını hatırlatarak başlayayım. Yani savunmanın zirvesi aslında rakibin eksikliklerinden yararlanan bir geçici tez idi, ki 6 ay sonra gelen -ideal parçalarla- 5-0 bunu net bir şekilde gösterdi Jose'ye.

Dakika 1:29 top auta çıkıyor ve kaleci Julio Cesar kale atışını 25 saniyede kullanıyor. (Bir kere vurmak için koşup vazgeçiyor ikincisinde pas veriyor) Daha maçın başı, biz eğer bunu meşrulaştıracaksak Sivasspor'u, Konyaspor'u ülke futbolunu geriye götürüyorlar diye eleştiremeyiz çünkü onlar da ancak böyle puan alabiliyor. Burada bir yanlışlık var.

Dakika 10, Lucio ceza sahasında Ibra'nın formasını yırtıyor.

Dakika 11:00 Günlerce, haklı olarak Sergio'nun yaptığı sahtekarlığı konuşanlar, panoya hafifçe omzunu çarpıp bir süre sonra ayağa kalkan ve sahaya giren Maicon'un oyun başladıktan sonra kendini tekrar sahanın ortasına bırakmasına seslerini çıkarmıyorlar. (Dışarıda yatsa takımını eksik bırakacak) Oyunun durma sekansı tam 1 dakika 41 saniye sürüyor. Çalıyorlar.

Sergio'nun olayında oyun tam 2 dakika duruyor.

Dakika 33:51 Ibra, Cambiasso'ya faul yapıyor. Atışı yarı sahadaki tüm atışlarda olduğu gibi -bunun da amacı zaman geçirmek- Julio Cesar kullanıyor ve 50 saniye sürüyor bu sekans, sarı kart dahil.

Dakika 36:57 Keita ceza sahasında yerde, Maicon'un eli onun sırtında.

Dakika 40:34 Bir hava topu mücadelesi, Messi vuruyor topa, rakibe temas yok, Chivu kendini yere bırakıp faulü alıyor. 35 saniye sürüyor atışın kullanılması.

2 dakika uzatma oynanıyor. Ne koparırsam kar belki hakem dikkate almaz diyen makyavelist Mourinho'nun planı tutuyor ve bunun adı savunma stratejisi oluyor! Eklenmesi gereken kayıp zaman en az 6 dakika...

İkinci yarının hemen başında kazanılan serbest atışta, nereden kullanacağız klişesiyle geçirilen zaman var. Hakeme sormalar, topu 5 metre öne alıp sonra geri çekmeler, geri çekince burası mıydı diye teyit almalar, teyit aldıktan sonra topun başına geçen oyuncuyu değiştirmeler, inanılmaz! Ve bu övgüye mazhar...

Dakika 49:20 Maicon yine işbaşında. Aktörlüğün kitabını yazıp kendini yere bırakıyor. Hakkında en ufak bir eleştiri okumadınız bugüne kadar çünkü Barça formasıyla sahada değildi o gün.

Dakika 52:21 Bu kez Lucio yerde, temas yok Keita'dan. Oyun duruyor, hava atışı, Barça topu veriyor, 35 saniye daha gitti.

Dakika 59:01 Cambiasso havaya yükseldikleri anda Pedro'yu itiyor ceza sahasında, net bir penaltı! Jose gibi düşününler "vermeyebilir hakem, biz faulümüzü yapalım, adını da savunma sanatı koyarız" diyebilirler...

Dakika 61:23 Messi ceza sahasında yerde, pozisyon temiz, Chivu sakatlık geçiriyor. Tam 2 dakika 30 saniye daha çünkü oyuncunun tedavisi saha içinde yapılıyor ve alanını ihlal edip oyuncu değişikliği noktasına kadar gelen Mourinho'yu uyarmaya gidiyor hakem. (İki oyuncu değişikliği + Inter oyuncularının top bizdeydi bize verin kısmı da var bunun içinde)

Dakika 65:32 Eto'o faul alıyor, oyuncu değişikliği o esnada. Bir 50 saniye daha.

Dakika 67:58 Lucio sanırım, top taca çıkmış, top toplayıcı çocuk çıkan yere yenisini koyuyor, taç atmaya giden oyuncu bunu gördüğü halde diğer topu almaya gidiyor gibi yapıyor ve koyulan topun önünden geçiyor, ıslıklar yükselince geri dönüyor. 5 saniyelik bir şey ama sinir bozucu, niyetin ne olduğunun görülmesi açısından önemli. Boşlukları kapatan koşular, parselleme üzerine kurulu savunmanın bir parçası değil bunlar, ayrıca değerlendirilmeli!

Dakika 69:36 Lucio ceza sahasında bir hava topu karşılayıp Keita'ya çarpıyor ve hakem faul veriyor. 45 saniye daha.

Dakika 77:54 Muntari topu kafasıyla karşılayıp, canı acıdığından olsa gerek kendini yere bırakıyor, komik!

Dakika 78:30 Messi'nin Muntari'ye faul yaptığı zannedilip faul çalınıyor. Topun gerisinde 12 metre gerilen -Hami Mandıralı edasıyla- Lucio var. Barça ceza sahası önü değil bu arada Inter ceza sahası önünden bahsediyorum, büyük savunma futbolu 101 ve Jose Mourinho!

Dakika 79:15 Bojan ofsayta yakalanıyor. Atışı yapmak üzere topun başına gelen isim gene Lucio. Bu kez daha da abartıyor, yaklaşık 15-16 metre geriliyor. Ekrana gelen Pique gülerek daha da git işareti yapıyor.

Dakika 84:48 Cambiasso kendini yere bırakıyor, Messi'nin teması yok. 45 saniye daha yok oldu.

Dakika 91:03 Bojan'ın sayılmayan golü, Toure'nin eline çarpmıyor top.

Dakika 92:47 Aralarında Figo'nun da olduğu Inter kulübesi sahaya ikinci bir top atıyor oyun dursun diye, pek çoğunuzun gözünden kaçmıştır, bu da savunmanın parçası!

Uzatma 4 dakika. En az 6 olması gerekiyor yine.

Yani toplamda maçtan çalınan süre en az 12 yaklaşık olarak da saymadıklarımla birlikte 17-18 dakika, siz eğer buna isyan etmiyor ve bundan övgüyle bahsediyorsanız futbolu değil Mourinho gibi ne şekilde olursa olsun kazanmayı seviyorsunuz demektir! Bu adam başarma yolunda gözleri de kör ediyor.

Inter'in 5-4 dizilimli boşlukları kapatan, sürekli koşular yapan oyun anlayışının başarısını elbette konuşacağız ama bu hırsızlığı atlamadan.

Maçın kaydını bulun ve bir kere daha izleyin, belirttiğim dakikaları inceleyin, daha iyi anlayacaksınız. Özellikle ITVSport'un İngiliz anlatıcılarına denk gelirseniz onların yorumlarını da dinleyin.

***

Pep intihar etti, Mourinho 6 puan farkla lider ve El Clasico'yu kazandığı an şampiyonluğunu ilan edecek. Bir devir sona eriyor. 2003'te Ronaldinho'yla başlayan devrim son zamanlarında. Barça'yı bu süreçte -popüler- destekleyenler Madrid'e doğru yol alabilir artık. 1999-2003 arasında Barça'nın hüsran, Madrid'in Los Galacticos günlerini tecrübe etmeyenler, şu an kaybedilenin ne olduğunu bilemezler. Barça'yı 90'lardan bu yana -Rivaldo'yla hatta öncesiyle- sevenleri sıkıntılı bir dönem bekliyor.

Bu takım 3 yılda 12 kupa kazandı. 2 ŞL ve 3 lig var içinde, bir ŞL de kılpayı kaçtı. Erişilen son noktaydı skor ve oyun yönünden. Nüanslardan bahsediyorum aslında yoksa ortada hala iyi bir yapılanma ve jenerasyon var ama ikincileri hiçbir zaman tarih yazmaz. Barça, yapılanma takımı, altyapı tabanlı. O yüzden dönemsel başarı yakalar, emek tandanslı. Bu sene kaybedilirse duraklama devrine girilecek belli ki. Bu tür kusursuzluğa yakın takımların kaderi sezon başında çizilir, plan program işi bir anlamda. Buradan dönüş olmaz!

Mourinho makyavelist. 3 seneden fazla takım başında kalamaması zaaf, sistem kuramıyor, reaktif ama tarzında en iyisi. Hiçbir takımı dört sene çalıştırmadı. Bu sezon başarılı olursa bunu Madrid'de deneyecektir, başka bir hedef çizme olasılığı yok çünkü.

23 Kasım AC Milan 2-3



Çok ilginç ve fantezi tercihler var yine Pep'ten. Üstelik takım deplasmanda zor rakipleri yenemiyor gibi bir algı yaratılmışken bunun kırılması da şart. Geri üçlü Puyol Javier Abi, ön kesici Sergio, merkez orta ikili Xavi&Keita, önde Thiago, sağ kenar Messi, sol kenar Villa ve sahte 9 Cesc. Messi maça sağ kenarda başlayıp 15. dakikadan sonra merkeze kayıyor ve onun bölgesini Thiago dolduruyor. Pep'in zihninde sahaya elde bulunan en iyi oyuncularla çıkmak var ve kanatlarda oynayanların sakatlıkları yüzünden Fabregas'ı en uçta, Messi'yi sağda görüyoruz. Ancak bu mantığın pek de doğru olduğunu söylenemez. 3 orta saha oyuncusu sakat olan takımın, forvetleri daha kaliteli oyuncular diye kötü 3 orta saha yerine 3 forvet sürmesi ne kadar anlaşılmazsa bu da o kadar saçmalık içeriyor! Alves'in yokluğunda üçlü savunma akılcı ancak deplasmanda -içerde denenmeli- bir kez daha iki golle cezasının kesilmiş olması da gayet normal. İlk golde üç savunmacı dört Milan hücumcusunu paylaşamıyor, bunda Seedorf'un zekası ve kendini boşluğa doğru çekmesi de etken, bir ters top, kaymada geciken üçlü Barça savunması, Seedorf'tan Ibra'ya ve gol. İşte zaaf!

Thiago'nun ısrarla oynatılması oyuncuya zarar veriyor artık, sorumluluk çok ani biçimde arttıkça altında kalıyor genç isim. Iniesta'yı andıran -kolay adam eksiltme, dikine topla ilerleme- özelliklerinde gerileme var. Thiago'dan Xavi olmasını beklemek yersiz, Xavi rolü, oyun görüşü ve pasör olmakla ilgili, adam eksilttiğini görmezsiniz ama çok iyi top saklar, dağıtır, araya bırakır. Thiago bunlara haiz değil. Pas, Barça oyun felsefesinin aort damarı olduğundan öyle gözükmesi olağan. Pasları verirken ayağını çektirmesi ve artistik bir tavra girmesi de Barça'nın mevcut haline yakışmıyor.

Dikkat çekici detaylardan biri Sergio'nun üçlünün önünde başlayıp maç ilerledikçe Javier'in yanına, yani geriye doğru kayması ve savunmayı dörtlemesiydi.



Barça kazandı ama geçen sezon oynadığı gibi makina düzeninde değildi. Milan'ı San Siro'da yenmek elbette bir mesaj rakiplere ve ŞL'ne ancak yetersiz. 27 maç üst üste kaybetmedi Barça 30 Nisan 2011'den (2-1 Sociedad) bu yana.

Johan Cruyff “Pep mutlu olduğu sürece devam edecek ve bir gün ayrılması gerekirse yerine geçecek kişiyi de bulacak. Kim olduğunu söylemem ama bildiğim bir şey varsa o kişi Mourinho olmayacaktır" dedi bu maçtan birkaç gün sonra.

Puyol "AC Milan'a her zaman hayranlık duydum. İkinci takımım" şeklinde bir açıklama yaptı.

19 Kasım Zaragoza 4-0

----------------Valdes---------------
Alves----Pique-------Puyol----Maxwell
----------------Keita----------------
---------Xavi---------Fabregas-------
---Cuenca------------------Alexis----
----------------Messi----------------

Barça hala -geçen sezonki- makine düzeninde değil. Klasik 4-3-3 ve kaçırılan bir sürü pozisyon ve dört gol olsa da, oyun akışkanlığı yoktu yine. Xavi artık belini 2009'daki (Madrid, 2-6) gibi çeviremiyor ve o esnada kaybedilen bir saniye, Barça oyun akışkanlığını etkiliyor. Ritm bulma sorunu; teorik kusursuzluk denklemi 6/11, topla oynama % 67, bunları doğuran da kenarda Alexis, merkezde Cesc eklemleriydi. Zaragoza maçının en çok top kaybeden -ezen- oyuncusu muhtemelen Alexis idi, bu da topla oynama oranında azalma olarak geri döndü. Cesc merkezde Iniesta etkisi sağlamıyor, Xavi'nin yanında, çünkü o da daha çok pasör, o bölgede adam eksilten oyuncu şart, üçüncü bölgeye bağlantı ve ani boşluklar bulmak için. Cuenca yine çok başarılı bir maç çıkardı, estetik yönünü de gösterdi. Tek top, sıfır ego, verkaç, içeri kat, rakibe baskı, Barça DNA işte. Cuenca sergilediği bu performansla, yaklaşık 30 milyon Euro'ya transfer edilen Alexis'ten daha ciddi katkı verdi takıma, La Masia farkı. Bu arada sezona çok kötü başlayan Barça B çabuk toparlandı, son altı haftada yenilgi yüzü görmedi İspanya 2. Ligi'nde.

9 Kasım L'Hospitalet 0-1

Maçtan iki gün sonra futbol oynamadan antrenör olanları öven ve Jose Mourinho en iyi olabilir diyen Guardiola "Kazanıyorsam sebebi yüksek bir bütçeye ve harika bir takıma sahip olduğum için. 4 milyon Euro bütçem olsaydı veya bu harika insanlar olmasaydı, kazanamazdım" açıklamalarıyla gönüllere bir kere daha girdi. Barça'ya yakıştığını gösterdi. Pep "Biz Barça'yı en güzel futbolu oynayarak ve davranarak, en iyi şekilde emsil etmek istiyoruz" söylemiyle de kulübün felsefesini bir kez daha gözler önüne serdi. Barça'nın bu deplasmanda bile -Camp Nou'ya çok yakın sanırım- zorlanması yine soru işaretleri doğurdu.

6 Kasım A. Bilbao 2-2

Marcelo Bielsa maçtan önce "Guardiola'nın hücum ve savunma konsepti radikal ve modern futbolda bir devrim" gibi övgü dolu sözler sarf etti.

----------------Valdes---------------
Alves----Javier-------Pique----Abidal
----------------Sergio---------------
---------Xavi---------Iniesta--------
---Messi------------------Adriano----
----------------Cesc-----------------

Teorik kusursuzluk oranı 6/11, yine düşük. Zemin çok ağır, yağmur aralıksız, top şiddetini ayarlamak zorlaşıyor. Gol yine sağdan ve Javier'in hatasında. (Valencia) Adriano'nun maç başında yakaladığı pozisyon klasik Pedro tarzıydı ve o olsaydı, bitiricilik çok iyi olduğundan maç 0-1 başlardı. Fabregas'ın topu altı pasa aktardığı -boş kale- pozisyon, olmayan Pedro&Villa ve sağ kenara hapsolan Messi'den dolayı gol olmadı. Alexis, Afellay sakatlıkları, Pedro ve Villa'nın formsuzlukları artı dönem dönem sakatlıkları rotasyonu çok daralttı ayrıca ve Cuenca doğdu zaten buradan. Beraberlik golü, Barça felsefesiyle uzaktan yakından ilgili değil. Pep'in belki de ilk kez 3-4-3'e bu kadar ihtiyacı vardı ve kullan(a)madı. Topla oynamanın % 61'e kadar düşmesi bütün sıkıntıları anlatıyor. Bu zemin ve hava şartlarında daha iyisini beklemeli miyiz, şüpheliyim. Bilbao sürekli faullerle oyunu yavaşlattı. Basklılar her hamlede topla karışık ayağa vurma geleneğini sürdürüyor, Bielsa da engel olamadı.



İkinci yarı ortaları Cesc Xavi'nin yerine, Alexis sağ kenar, Messi sahte 9 şu an. Leo'nun San Mames'te golü olmaması ve 13 golü Camp Nou'da atması, işaret aslında. Bu tip absürd bir hatayla köşe vuruşuna dönüşen toplar gol olması genellemesi yine doğrulanıyor. Bilbao o kadar çok faul yapıyor ki, bu şekilde maç kazanılmamalı derken Futbol Tanrıları, yine adaleti sağladı.

Bilbao maç boyunca 25 faul ile oynuyor, bu bir taktik ve Bielsa'ya hiç olmayacak bir elbise. Birkaç veri:

La Liga'da en az faul yapanlar: Barcelona 115 - Villarreal 125 - Malaga 128 - R Sociedad 131 - Sevilla 139

2010-2011 sezonunda ŞL faul ortalaması 14 civarı. En yüksek 18,1 ile Shakhtar ve en düşük 10 ile Rangers. Barça da sondan birinci 10,77 ile. Maç başına 14,42 -bu maç dahil- fouls committed ile oynayan Real Madrid, 1-1 biten Barça maçında 31 fouls committed ile ŞL rekoru kırmıştı. 400 milyon Euro'ya kurulan bir takım için utanç verici!

Gecenin en güzel yanı Bielsa -özel yeri var Pep'in kariyerinde- ve Guardiola'nın maç sonu birbirlerini içtenlikle tebrik etmesiydi. Birisinden, özel olsun ya da olmasın -Jose'yi kast ediyorum, ima yersiz- bu tür davranışları göremiyoruz maç sonrası. Bielsa maçı kazansaydık adil olmazdı dedi maç bitimi.

3-4-3 denenmeliydi kenar oyuncuları eksik iken. Cesc merkez, Messi kenar hamleleri çılgıncaydı. Barça'nın deplasmanda zorlanma, puan kaybetme sorunsalı sürüyor. Leo'nun ilk golünü atması da bununla paralel. İşler hala iyi değil!

Pep'in Barça'sı, La Liga'da ilk kez Madrid'in üç puan gerisine düştü. Daha önce 2008-2009 sezonu 2. haftasında 2 puan fark oluşmuştu. Pep'in Barça'sı 20. hafta sonunda; 2008-2009'da 12 puan, 2009-2010'da 5 puan, 2010-2011'de 4 puan fark yapmıştı Madrid'e. Pep'in Barça'sı 2008-2009'da 30 hafta, 2009-2010'da 28 hafta, 2010-2011'da 26 hafta, 2011-2012'da 2 hafta lider oldu. 86/126 gibi bir oran var, kesinlikle hanedanlık.



1 Kasım V. Plzen 0-4

877 dakikayla Victor Valdes, Barça tarihinde en uzun süre gol yemeyen kalecisi oldu. Eski rekor Pepe Reina'nın babası Miguel'e aitti, gelenek! Düz hesap oldu: Pep Guardiola 2008-11 @ Barça - 200 maç 500 gol (2,5 ort.) | Bu evrede Leo Messi - 176 maç 160 gol

29 Ekim Mallorca 5-0

----------------Valdes---------------
-----Alves------Javier-----Abidal----
----------------Sergio---------------
---------Thiago---------Keita--------
----------------Messi----------------
----Cuenca-----------------Adriano---
----------------Villa----------------

46. dakikada Abidal & Pique değişikliği sonrası

----------------Valdes---------------
Alves----Javier-------Pique---Adriano
----------------Sergio---------------
---------Thiago---------Keita--------
---Cuenca------------------Villa-----
----------------Messi----------------

Barça klasik formatının -merkezden hücum- dışında oynasa da Adriano -bence onun için en iyi yer sol açık- ve Cuenca ile çok etkili oldu. Alves de üçlünün sağ parçası gibi davranırken çok fazla öne çıkıp Cuenca'yı çizgiye itiyor ve Messi'yle pas diyaloguna giriyor. Keita sürpriz goller aradı tahmin ettiğim gibi. Üç gol de tabir-i caizse Barça tarzı değil, kenarlardan ortalarla geldi. Barça'nın bu kadrosu, top kazanmaya çok uygun; Alves, Javier, Abidal, Sergio, Thiago, Keita hamleli oyuncular. Guardiola geleceği buradan şekillendiriyor.

Doğru tespit yine. Bojan, Sergio, Pedro, Nolito, Thiago, şimdi de Cuenca. Mesele yetenek değil, Barça DNA içeren oyuncu yetiştiren La Masia. Cuenca o kadar etkileyici oynuyor ki! Tek pas, doğru yerde topu ayağından çıkarma, topsuz koşular, içeri kat etme, al ver, kusursuz.

Daha önce birkaç kez 90 dakika izleme şansı bulduğum Deulofeu -yaş 17- ise hayal kırıklığı yarattı ilk maçında. Beklentileri düşürmeliyiz. Deulofeu'nun en olumsuz özelliği duruş olarak "ben yıldızım" havası takınıp yalandan pres yapması ve rakip savunmayı rahatsız etmemesiydi. Messi uzatmada hala baskı yapmayı sürdürürken, Gerard 17 yaşın verdiği heyecanı taşımıyordu. İkili mücadelelerin de tamamını kaybetti. Cuenca karakter ve oyun yapısı olarak Pedro'ya benzerken, Deulofeu ise Thiago'yu andırıyor, daha havalı ve beklenti çok yüksek.

***

Kim Kimdir? / Bianet alıntı



Josep Sunyol i Garriga (21 Temmuz 1898 - 6 Ağustos 1936) Katalan avukat, politikacı ve FC Barcelona'nın efsanevi başkanı. 1928'de kulübün teknik direktörü oldu. Sosyalist gazete La Ramba'yı 1930'da kurdu. Bir yıl sonra Katalan Cumhuriyetçi Sol Parti'den İspanya'nın yasama organı Cortes'e seçildi. 1935'te kulübün başkanlık seçimini kazandı. 6 Ağustos 1936'da İspanya İç Savaşı'nın ilk günlerinde, Franco'nun askerleri tarafından tutuklandı ve mahkemeye çıkarılmadan idamedildi. Bedeni ailesine teslim edilmedi. Mezarı ancak 1990'ların ilk yıllarında "Els Amics de Josep Sunyol" (Josep Sunyol'un Arkadaşları) adlı bir grubun kampanyası sonrası kazılabildi.

1936'da İspanya İç Savaşı, Real Madrid ve FC Barcelona arasındaki rekabet, Francocular ile Cumhuriyet yanlıları arasındaki mücadeleyi simgeler olmuştu. Simon Kuper'in dediği gibi "Futbol asla sadece futbol değildi" artık. Barcelona'da filizlenen solcu Halk Cephesi, Rivera diktatörlüğünü devirip cumhuriyeti ve başta Katalonya olmak üzere İspanya'yı oluşturan tüm bölgelerin otonomisini ilan ettiklerinde, Kastilya'daki muhafazakar geleneklerin hepsi sağcı general Franco'nun etrafında toplandı.

Cumhuriyetçiler, Franco zulmüne karşı dünyanın dört bir yanından aralarına katılan gönüllüler ile beraber mücadele ederken FC Barcelona'yı "İspanya Cumhuriyeti'nin elçisi" sıfatıyla Meksika ve Amerika'ya gönderirler. Takımın başında İrlandalı bir cumhuriyetçi olan teknik direktör Patrick O'Connell vardır. 1925 yılında bir maçtan önce Barcelona taraftarları Kralcı İspanya marşını yuhaladığında başkan olan Gampar, Rivera diktatörlüğü tarafından "İspanya'nın düşmanı dış mihrak" ilan edilerek sınır dışı edilir.

Manuel Vázquez Montalbán (27 Temmuz 1939 - 18 Ekim 2003). Yazar, şair, gastronom, gazeteci, filozof ve en önemlisi FC Barcelona maçlarını iki eli kanda olsa takip eden spor yazarı. Katalan Birleşik Sosyalist Partisi üyesiydi. Montalbán, "FC Barcelona Katalan halkının sembolüdür. 'Més que un club' (Bir kulüpten daha fazlası) adıyla anılır. Diktatörlük döneminde Barcelona'yı desteklemek Katalan olduğunu göstermenin en dikkat çeken yoludur" demişti. Montalbán adına 2004'ten beri gazetecilik ödülü veriliyor.

5 Aralık 2011

A. Eren Loğoğlu