02 Haziran 2010

K a s i a



Karşı yakanın transferleri, oyuncuları hakkında yazmayı pek sevmem bilakis imtina ederim sıklıkla. Kasia'yla olan bağ nedeniyle bir kaç kelam etmek gereksinimi hissettim.

Öncelikle hayırsız, uğursuz olsun, hiç öyle centilmenlik ayakları yapıp maske takacak değilim, ki Kasia'yı çok severim. Kendisiyle olan platonik sürecin başlangıcı pek çok Türk genci gibi 2003 Avrupa Bayanlar Voleybol Şampiyonası'dır. Sitesine girip mesaj atmışlığım yoktur, bunu da not edelim ki net ortamının anasını ağlatan Türk gençleri kategorisine girmeyelim.



Voleybol ile tanışmam değildir elbette bu, 90'ların sonundaki meşhur Eczacıbaşı, bu coğrafyada sevgiyi artıran temel unsurlardandır. Liselerde önem verilen bir branş olmasının da katkısı vardır mutlaka. Galatasaray'a transfer olan Arzu Göllü'nün Arzu Aksu olduğu zamanlardır, tam on yıl öncesi. Çiğdem Can ve Özlem Özçelik de o takımdadır. Ve Irina İltchenko, kıvırcık saçlarıyla, 15 numaralı forması ve muhteşem smaçlarıyla. Melek tanımlaması daha doğmamıştır ama onları anlatmaya sözcükler pek de yeterli değildir. Bir çırpıda ezbere sayılan bir takımdı Eczacıbaşı, 1999'da ülkeye 2. Avrupa Kupası'nı -Kupa Galipleri Kupası- getiren ve ertesi yıl Şampiyonlar Kulübü'nde Final Four yapan. Elendikleri takım dönemin efsanesi Uralochka'dır, Ruslar. Godina'yı hatırlarım o takımdan, bu yıl yine Fenerbahçe'ye transfer olan Chachkova -şimdi başka bir ismi var sanırım- ve o zamanlar daha çok genç olan Gamova, geriye kalan oyuncuları hayal edin.

Ana Ivanovic ile birlikte hisler beslenen ikincil isimdi Kasia Skowronska. Eurosport da bilirdi işi, onun maçı oldu mu yayınlardı, endüstriyel voleybol! Bir nevi Beckham şöhretine haizdi, çok üst düzey bir oyuncu olduğu söylenemezdi. Son zamanlarda orta oyuncudan muazzam bir pasör çaprazına dönüştüğü ve oyununu çok geliştirdiği söyleniyor, doğrudur değildir çok takip edemez oldum zamanla, o zamanlar genç, heyecanlı, deli dolu, Doğu Bloku kadınları hastasıydım da denilebilir. Ejderha dövmesi vardır, karakterini anlatmak adına yeterlidir.



Özel seyircisi olacaktır şüphesiz, evlidir, uğruna Fenerbahçeli olmayıp maça gitmeyi düşünenler bile çıkabilir. Spor tarihinin tartışmasız en güzel 5 kadınından biridir, 15 yıldır neredeyse pek çok branşı takip etmiş biri olarak söylüyorum bunu ve kanımca güzellik göreceli değildir.

Benim gözümde artık bir şeytandır, kimileri onu kızıl bir melek olarak gördüğünü zannetse de.

Aşık Veysel ile bitireyim;

Güzelliğin on par etmez
Bu bendeki aşk olmasa


2 Haziran 2010

A. Eren Loğoğlu

2 yorum:

onur dedi ki...

Yok, Isınbayeva'yı tercih ederim halen...

—- dedi ki...

O Avrupa Şampiyonasını hatırlıyorum, ilk defa orada görmüştüm, bizimkilerle maçında, ondan sonra da sadece onun için seyretmiştim. Bir ara gene bir aklıma düşmüştü, allaım adı neydi diye girip çıkmadığım net sayfası kalmamıştı. Sarı Kırmızı ne yakışırdı halbuki..