16 Ağustos 2011

Çanlar Kimin İçin Çalıyor!



Mayıs ayının başında Jose Mourinho'nun anti-futbol ekibi Real Madrid'i eleyen ve sonunda Manchester United'ı olağanüstü bir performansla geçen Barça, Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuna erişmişti.

Her şey mükemmel gitmişti.

Daha da mükemmel olabilirler miydi ya da en önemlisi bu seviye korunabilir miydi? Bu denklem için hesaba katılması gereken çok faktör bulunabilir ama en korkutucu olan tercüman, unutulmamalıydı.

Sorular ve ardı sıra takip eden cevaplar.

Kapalı kutu Alexis Sanchez ile açıldı Haziran. Thiago çıktı birdenbire, büyüledi her yerde. Cesc Fabregas çıkışın bulunamadığı labirent idi.

Avrupa şampiyonu olan İspanya U19'da Gerard Deulofeu ve Sergi Gomez parladı. Yine Avrupa Şampiyonu olan İspanya U21'de 5 Barça, 6 La Masia oyuncusu vardı. U20 Dünya Kupası Yarı Finali'nde elenen İspanya'da 6 Barça, 7 La Masia oyuncusu bulunuyordu, kaptan, gözyaşlarını tutamayan Bartra'ydı. Johan Cruyff Futbolcu Fabrikası üretimde.

Copa America, 62 maç süren bir sezon düşünüldüğünde Barça ideal oyuncularından yoksun hazırlık maçları oynadı. Her daim yorucu olan ve takımların fiziksel ritmini etkileyen bir Amerika Turnesi yaşandı.

Diğer, karşı, karanlık taraf sessiz sedasız bekledi savaşı. Çok transfer yapmadılar, ideal kurguları bozulmadı, oyuncular geç gelmedi, Darth Vader -Jose Mourinho- ilmik ilmik işledi günleri. Geceleri uyumadı, bilinmez.

Barça endişe verici -Pep döneminde ilk kez üç fark ve üst üste iki yenilgi- performanslar -United, Chivas- sergiledi. Ön süpürücü / kesici bölgesinde Keita'nın oynatılması kaynaklı yenilen kontratak gollerine çare bulunamamıştı.

2008 ve 2010 yazında iyimserdim, 2009 yazındaysa karamsar. Yine benzer bir süreçten geçiliyordu.

İspanya Süper Kupası'nı kazanan, ciddi bir psikolojik avantaj elde edecekti. Ertelendi bütün planlar, El Clasico geldi çattı.

Tercümanı alt etme sonrası motivasyon yerlerde sürünüyordu oysa Krallık yanlıları nakavt için bekliyordu Barça'yı, Bernabeu'de. Jose Mourinho için her yeni Barça maçı kurtarıcı nitelik taşıyordu. İkinci senesiydi ve artık ihanet ettiği yere boyun eğmemek zorundaydı.

İspanya'nın başkenti inanıyordu, 14 Ağustos doğru geceydi onlar için. Pep'in başarı eğrisinin düşüşe geçmesini bekledikleri an gelmişti, "özel biri"nin hala özel olarak tasarladığı bir zafer hikayesi olmalıydı.

57.000 kişiye antrenman yaptılar, nasıl motivasyon yaratıldığının göstergesiydi. Barça maçıyla yatıp kalkıyorlardı, önemsemiyor gözükmeleri kesinlikle bir yanılgıydı.

Son El Clasico'dan bu yana akan sular durulmuş gibi gözüktü ama su akıp yatağını bulma konusunda ısrarcıydı.

Barça Santiago Bernabeu'de son dört El Clasico yenilgi yüzü görmemişti. Beş maç üst üste bunu başardığı görülmemişti, işleri zordu. Kontra argüman, Barça'nın Avrupa Kupası'nın kazandığı her sene -1992, 2006, 2009- Süper Kupa'yı da müzesine götürmesiydi.

Puyol varken % 82 olan kazanma oranı, yokluğunda % 68'e düşüyordu ve kolunda senyera sarılı Katalan kaptan geminin güvertesinde değildi uzun zamandır.

Xavi, Sergio ve Pique şüpheliydi, Messi'nin dinlenmesi gerekiyordu, Pedro formsuzdu, omurga çatırdıyordu, titanik buzullara çarpıp su alıyordu maç önünde.

Kadrolar açıklandı. Sakat denilen Ramos bile sahadaydı, Real Madrid toplu intikam arayışında, Barça'ysa rehavetin esiri.

--------------Valdes----------------
Alves---Javier------Abidal---Adriano
--------------Keita-----------------
--------Thiago------Iniesta---------
--Alexis-------------------D Villa--
--------------Messi-----------------

Teorik kusursuzluk denklemi -ideal oyuncu / pozisyon oranı 1.0 olan- yerle yeksan. Guardiola şaşırmıştı.

Javier - Pique'nin yokluğunda merkez savunmanın sağında
Abidal - Puyol'un yokluğunda merkez savunmanın solunda
Adriano - Abidal'in merkez sol savunma oynamasından ötürü sol bek görevine
Keita - Sergio'nun yokluğunda ön kesici / süpürücü görevine
Thiago - Xavi'nin yokluğunda orta üçlünün sağı görevine
Alexis - Pedro'nun yokluğunda ileri üçlünün sağı görevine

Tam 6 değişiklik ideal formattan ve karşında aç kurtlar gibi bekleyen bilenmiş bir Madrid. Toplamda 6/11 gibi bir oran takım ritminin bozulması adına yeterliydi ve kadroyu öğrendiğimde öngörülerim bu yöndeydi.

Tarihi fark olabilir ve Pep'in deneyi ağır bir şekilde cezalandırılabilirdi.

Javier & Abidal merkez savunmasının hıza dayalı alan anlayışı pas yapılamadığından dolayı bu maç özelinde kullanılamayan uzuv gibi kalacaktı. Üstelik Pique ve Sergio'nun yokluğunda düşülen boy dezavantajı, zaten çok tehlikeli olan Madrid duran toplarını öldürücü bir konuma sokabilirdi. Sol bek bölgesinde dengesiz oyunlar sergileyen Adriano ve en düşündürücü olanı, ön kesici / süpürücü görevinde hiçbir zaman başarılı olamayan Keita tercihleri, korkunun boyutlarını artıyordu.

Bunun yanında daha önce bu kadroyla hiç büyük maç oynanamamış iki tecrübesiz, Thiago ve Alexis de oyun akışkanlığını bozmak adına sahadaydı. Son iki sezonda 100'den fazla maça çıkıp 45 gol atan Pedro kesiği yemiş ve Alexis, ayağının tozu toprağa kavuşmadan ilk 11'e yerleşmişti. Daha iyi olayım derken mevcut iyiyi bitirme, asıl tehlike!

Endişeler yersiz değildi, anlaşılmıştı.

Mourinho, takımına ön alanda basma -kale atışı da dahil- ile top kazanan ve uzun diyagonal toplar üzerinden hızlı hücumlar içeren bir şablon belirlemişti. Stratejik savaş taktiğinin esas mahareti bu değildi. Geride kalan dört El Clasico'da olduğu gibi bolca dram, gözyaşı, acı, isyan, kavga, gürültü istiyordu. Futbol dışı ne varsa etken olarak, Madrid'e yarıyordu, özelliğini yitiren biri bunu biliyordu, yine kullanmaktan çekinmedi. Her biri emir almış birer nöbetçi asker gibi orta sahada topla buluşup dönmeye çalışan oyuncuya faul yaptılar, diz darbesi, topa vurulduğu an savrulan bacağın rakibe değme olasılığını düşünüp çekmeyecek kadar sinsice, çift dalıp hakeme bir şey diyecek kadar alçakça, aynı pozisyon içinde üç farklı bölgeye darbe indirip bir de forma çekip hakemin yüzüne bile bakamayan oyuncular güruhuydu Madrid gene. Yüz milyonlarca euro, onbin milyon yetenek -baloncuk gibi- içerdiklerinin farkındalığı yoktu üzerlerinde. ŞL tarihinin en çok faul yapan takımı -31 ile Barça'ya karşı- Madrid idi, unutulmaz bir lekeydi.

Valdes - Pique - Sergio - Xavi, ana pas koridoru olmayınca, Barça topu tutamadı, topla çıkamadı, savunmada çakılı kaldı, top kaybetti, mecbur uzun oynadı. Madrid'in bolca pozisyona girmesi çılgın ön alan baskısı ve bu omurganın olmayışı kaynaklıydı. Javier, Abidal, Keita ve Thiago koordinasyon kuramadı, pas hata sayısı manyakça bir noktaya ulaştı.

İlk golde Javier'in anlamsız yardım koşusu, arkada boş kalan bir Mesut ve golü getirdi.

Topla oynama minimum seviyede ve kaleye atılan şut istatistiğinde Real açık ara öndeydi, beklenmeyen ama öngörülebilir!

Tarihi farkı engelleyen önce Victor Valdes, ardından da David Villa'nın şapkadan boğa çıkardığı golüydü. Madrid hak ettiği sonucu bulamayıp, Messi'nin merkezde ilk aldığı top ve adam eksiltmeyle pas aktarımı üzerinden oluşan pozisyonda golü yaratmasının sarsıntısını yaşayacaktı.

Çok geçmedi, bir savunma hatası ve Leo, en çok nefret edildiği yerde golünü yazdı, köşesine koştu, elini salladı Kastilyanlara. Barça'nın ölüsü 1-2 öndeydi El Clasico'da. Jose Mourinho çaresiz olmalıydı.

Oysa sonuç aldatıcı ve bir o kadar yanıltıcıydı, kaleyi bulan şut ikiydi yalnızca.



Cesc transferi açıklandı devre arası. Kabak tadı veren hikayenin daha fazla sansasyon yaratmaması, Arsenal'in rencide olmaması adına şık bir tavırdı.

Cesc varsa Arsenal'in kazanma oranı % 64 idi, yoksa % 31. Cesc son beş sezonun, major beş Avrupa liginde en çok asist yapan oyuncusuydu.

Barça'da Messi'nin yorgunluktan -zaten sahadaki halinden belliydi bir şeyler olduğu- kusması dışında bu gelişmeler yaşanırken diğer odada Mourinho, muhtemelen takımının nasıl iyi oynadığından, hak ettiklerinden ve ikinci yarı istediklerini alacaklarından bahsettiği bir konuşma yaptı.

Alexis, garip bir şekilde Xavi'nin bir sezonda yaptığından daha fazla faul yapmayı başardı ve topu ayağında fazla tutarak bir sürü faul aldı, gereksizdi çünkü Madrid'in istediği tam da buydu. "Topun canı var" algısının Barça oyun akışkanlığı potasında erimesi işlerine gelmiyordu. Topun durması, oyunun yavaşlaması, Barça'nın ritmini bulması için yapması gereken pas alışverişinden mahrum kalması Madrid için akıllıca, futbol için ahlaksızcaydı. Alexis uzunca bir süre uyum sorunu çekecek. Dün gece Marcelo'yu bir kez ekarte edebilmesi, karşı karşıya kaldığı pozisyonda ayakta kalamaması hanesine yazılan diğer negatif unsurlardı. İlk zamanları olduğundan heyecanın da etkisiyle savunmaya geldi ve bu da olumluydu ancak haftalar geçtikçe yıldız edasına kapılıp geriye gelme alışkanlığını yitirecektir, Pedro'nun La Masia'da aldığı çalışma azmi ve disipliniyle yarışması olası değil.

Top % 60 ve üzeri Barça'nın ayağında olmadığından, takım savunması -topa sahip olma oranına dayandığından- zaafları ortaya çıktı. 45 - 65 dakikaları arasında abluka yaşandı. 57'de giren Xavi bile ilaç olamadı 10 dakika takıma. Kalp yetmezliği yaşayan bir hasta gibiydi Barça. 61'de Pique de girdi ancak oyun akışkanlığı ve ritmi mekanik bir şey değildi, zamanla kazanılıyordu. Sahaya ayak basıldığı an gerçekleşemezdi. Tempoyu ayarlayan Madrid yoruldu ve oyun dengelendi son 20 dakika.

Gol, bir duran top organizasyonu kaosundan doğdu, es geçmeyelim.

Madrid güzel oynadı, heyecan vardı gibi argümanlar türetenler aslında geçmiş dört El Clasico boyunca Barça'ya güzel oynadı diyemeyenlerdi, işin ironik kısmı bu! Tıpkı Barça'nın çok pas yapmasını eleştirip şimdi referansı üç pas üst üste yapamadılar şekline dönüştürenler gibi!

Madrid bir kez daha stratejik oynadı, bolca kasti faul yaptı, topla karışık sert girdi rakibe, faul rekoru kırdı, hakeme oynadı, kazandığı topları Barça'nın zaaflarından yararlanıp daha verimli kullandı ve çok pozisyona girdi. Özet böyle! Bunun üzerinde bir yorum çok zorlama.

Özgüveni yerine gelen ve biraz da Barça'nın geniş davranacağını tahmin eden Mourinho, iki ön alan orta sahasıyla yetindi ve hücum varyantlarının artmasını sağladı. Pepe arkada kalacaktı. Villa'nın golündeki Madrid zaafı tamamen sayısal üstünlük / azlık denkleminin parçasıydı. Barça'ya karşı 3'e 3 olamazsanız şansınız yok merkezde ki daha Sergio ve Fabregas ile Pep'in bu bölgeyi beş oyuncuyla kullanma hayali var, üçlü savunma üzerinden, artı bir de Alves. Messi'nin dün geceye özel rakibi karşılayamama sorunu bayağı baş ağrıttı, bunu da not edelim.

Pep Alves'i yine çıkarmadı sağ koridordan, Jose'yse karşı hamle Ronaldo'yu sola koydu. Teknik Direktör olarak 184. maçıydı, en kötü beş performansından biriydi, maçların hepsini 90 dakika izlemiş biri olarak söylüyorum.

Pep bir deney düzeneği kurdu, riske girdi ve başarılı da olmadı. Madrid sadece bir kupa kaybedecek, oyun olarak özgüven aşıladılar bünyelerine. Mourinho panzehrin kimyasal bileşimini biraz daha geliştirdi. Uzun bir aradan sonra ilk kez iki gol attılar Barça'ya.



Birkaç genel istatistik:

Barça vs. Mourinho

16 maç, 6 galibiyet 6 beraberlik 4 yenilgi

Pep vs. Madrid

10 maç 6 galibiyet 3 beraberlik 1 yenilgi

Pep vs. Mourinho

10 maç, 4 galibiyet 4 beraberlik 2 yenilgi

Taktik deha Mourinho son 7 resmi maçın 90 dakikası sonunda Guardiola'nın Barça'sını yenemedi.

Barça 1 Inter 0
Barça 5 Madrid 0
Madrid 1 Barça 1
Barça 0 Madrid 1 uzatmalarda, normal süre 0 - 0, kupayı birinin alması için maç devam ediyor.
Madrid 0 Barça 2
Barça 1 Madrid 1
Madrid 2 Barça 2

Daha da ilginç olan, aslında Mourinho'nun Pep'e karşı 10 resmi maçın 90 dakikası sonunda sadece 1 galibiyeti bulunması.

Inter 0 Barça 0
Barça 2 Inter 0
Inter 3 Barça 1 -tek maç eleminasyon, ofsayt gol, Alves'in son dakika düşürülmesi, verilmeyen penaltı
Barça 1 Inter 0 -Bojan'ın sayılmayan son dakika golü-
Barça 5 Madrid 0
Madrid 1 Barça 1
Barça 0 Madrid 1 uzatmalarda, normal süre 0 - 0, kupayı birinin alması için maç devam ediyor.
Madrid 0 Barça 2
Barça 1 Madrid 1
Madrid 2 Barça 2

Mourinho Barça'ya karşı kazanamıyor, sadece durdurabiliyor ve şansı yaver giderse, hakemler taviz verirse sonuç değişebiliyor, iki kere iki beş etmiyor parti talimat vermedikçe.

Camp Nou tarafına bakalım bir de;

Mourinho, 7 maç 4 yenilgi 3 beraberlik Barça'ya karşı, hiç kazanamadı. Guardiola'nın Madrid'e karşı oyuncu ve teknik direktör olarak kendi sahasında bileği bükülmüyor, 14 maç 10 galibiyet 4 beraberlik, hiç kaybetmedi.

Bundan sonra ne olacak peki?

Pep, Fabregas'ın da gelişimiyle rotasyon kurcalama deneyine ve yeni oyuncular üzerinden deneme / yanılma hatta idare etme meselesine bir müddet daha eğilecektir. Bu sezon en önemli kulvar olan lig kaybedilmeden bundan vazgeçer ve Barça'nın ideal 11 oyuncusuna ritmini buldurursa daha hayırlı olacak. Thiago, Alexis gibi eklemlerin sezon ortasına doğru forma şansı bulması daha doğru. Sırasını bekleyen ve sürekli olumlu yönde ilerleyen Afellay'ın hakkı yenmemeli bu uğurda.

Çarşamba, Xavi, Pique oynayacaktır. Pedro & Alexis tercihi Pep'e kalıyor ancak en kritik oyuncu Sergio, mutlak yer almak zorunda bu maçta. Javier'i öne atmak da bir opsiyon ancak Pep, Cesc sonrası Keita'yı sadece Sergio'nun alternatifi olarak kullanmayı düşünüyor sanırım, bütün hazırlık maçlarında bu bölgede oynamasının başka izahı yok. Bunun diğer anlamı Javier'in de tamamen geriye çekilmesi ve yine merkez savunmacı rolüne bürünmesidir.

Madrid'in bol faul ve baskın hücuma dayanan stratejisi devam edecek. Basın toplantısına gelmeyip Karanka'yı gönderen Mourinho hala pislik peşinde. Dün gece de hakemi suçlamayı başardılar, tek pozisyonla bir de. Utanmaları da kalmadı, Sir Alex Ferguson'dan feyz alamayacak zavallı.

Barça kupayı buradan bırakmaz, 2-2 avantaj değil, hele de geriye düşersen. Buna göre oynamalı takım, Mourinho Camp Nou'un dikkatini üzerine toplamaya çalışacak, aldırış etmemeli.

Sezon çok uzun ve onun futbol dışı taktikleriyle uğraşmak zaman kaybı. O da bunu istiyor, Barça'nın futbol düşünmesini engellemek. Ekmeğine tereyağ ve bal sürmemeliyiz. Porto'yla oynanacak final var daha ve La Liga başlıyor, dört sene üst üste şampiyon olmak duygusu, Cruyff'dan bu yana süregelen bir arzu.

Futbol sahada ve kuralları dahilinde oynanmalı, güzel oyun kazanmalı, futbolu değil kazanmayı seven adam bir kez daha kaybetmeli, futbolun geleceği için!

Kupayla başlayalım, onların ellerinden alarak.

16 Ağustos 2011

A. Eren Loğoğlu

4 yorum:

barça daima dedi ki...

barcelona ezerken pasla oyunla.ya çok sıkıcı oynuyorlar -diyenler şimdi de barça 5 pas yapamadı -gibi komik şeyyler söylüyorlar.oysa madrit şarlatanları orta sahada ki her barçalı top aldığında faul yaptılar.yapmasalar zaten dağılacaklar.güçleri buna yetiyor.ikincisi ben madritin oyununda hiç bir yeni numara görmedim.çok gergin oynuyorlar önde olduklarında bile ayakları titriyor.korkuyorlar.

barça daima dedi ki...

bir takım nasıl böyle nefretle oynar.nasıl böyle kıyıcı olmaya adar kendini.pepe ramos marcelo alonso carvalho kedira..çok çirkin kasti fauller yapıyorlar..arbeloa yoktu.mesut benzema çirkefliğe bulaşmadı o gece.hep kazanan olduğu söylenen!!mou nun tavırları
sürekli hakemle didişmek nasıl bi şey!oyuncular da aynı!ben madritin bu oyunla bi yere varacağını zannetmiyorum.belki s.t.bernabeu da ellerine bi şeyler geçer.ama barçayı geçemeyecekler.transisyonla! bu iş olmaz.barça xaviyle paslara başladığında madritli oyuncular çok seyredilesiydi valla.!hele mounun gollerden sonra eziklik taşıyan yumruk şovları da!selamlar!

anar dedi ki...

alexis'e karşı olan tutumunuzu anlamakta zorluk çekiyorum doğrusu. barça'nın oyuncu alırken saha içi kalitesine ilaveten saha dışı kalitesine de çok ama çok önem verdiğini biliyoruz. referansları çok sağlam; çok önemli (ve bir o kadar da disiplinli) bir teknik direktör olan bielsa'nın sanchez hakkında olumlu sözleri, barça'ya çok uyacağını söylemesi ve pep'le aralarının çok iyi olması bence bu transfere güvenmemizi gerektiriyor. bizden daha hakim olmalılar konuya sonuçta. bir de alexis'in kendisinin "en büyük hedefim, kişisel dürtülerimi bastırıp takım oyununa uymam olacak" demesi, barça'ya gelmeyi ne kadar çok istemesi ve tüm bunlara rağmen ona neden tutumunuzun olumsuz olduğunu anlayamıyorum. sizi ikna etmesi için adamın daha ne yapması gerekiyor?

A. Eren Logoglu dedi ki...

@ anar

Alexis daha bir maç sahaya çıktı, kimseyi ikna edemez, sezon ilerledikçe ve olumlu performans gösterdikçe yanıldığımı elbette kabul ederim. Benimki öngörüye dayanan bir yorumdu. Şimdi sahada gözlemleyeceğiz ve ona göre karar vereceğiz, ki bu daha doğru.

Guardiola en iyisini bilir mantığını yürütürsek o zaman kimsenin hiçbir şey yazmaması gerekir konuya dair, bu akılcı değil, hepimiz bu takımı izliyoruz ve bir görüşümüz var ki ben kendi futbol zekama ayrıca güveniyorum. Kaldı ki, bu bakış açısıyla Ibra'nın da bir Pep tercihi olduğunu ve yanlışlığını açıklayamayız.