28 Ekim 2008

Benzerlik ve Geleceğin Aynası



Skibbe'nin Galatasaray'ı oyun anlayışı yönüyle Zico'nun Fenerbahçe'siyle ciddi benzerlikler taşıyor.

Öncelikle 4-2-3-1.

------------Volkan-----------------
Gökhan---Edu------Lugano---R Carlos
--------Maldonado--Aurelio---------
Deivid--------Alex-----------Uğur B
-------------Semih-----------------

Maldonado'nun yerine Selçuk, Uğur Boral'ın yerine Colin Kazım, Semih'in yerine Kezman, R Carlos'un yerine Wederson oynadı zaman zaman.

Geçtiğimiz sezon Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi gruplarında 2. olmasına rağmen iyi oynamadığı ve daha ileriye gidemeyeceği düşüncesindeydim. Stratejik oynuyorlardı, duran topları iyi kullanıyorlardı ve Deivid kariyerinin en iyi oyunlarını çıkarıyordu sonuca etki olarak. Spor kamuoyundaki genel kanı Fenerbahçe'nin çok iyi oynadığı şeklindeyken, hakları teslim eden ancak söylenilen kadar da iyi olmadığına kanaat getirilen bir Fenerbahçe vardı. Sürekli duran toplardan gol bulmaları, Alex'in varlığına bağlı olan oyun yapıları, durağan, bireysel yeteneklerle sınırlı bir hücum anlayışı, bütün orta sahayı toparlayan bir Aurelio, fantastik Deivid, rakibe basmayan, mücadele etmeyen, rakibin topla oynamasına daha çok izin veren ve özellikle Aurelio'yla kazanılan topları Alex'e aktararak hücum akışkanlığını sağlayan, lig şampiyonluğunu kaybetme sürecinde taraftarı, camiası tarafından bu stratejik ama mücadeleden kaçan oyun anlayışı sebebiyle ruhsuz olarak adlandırılan bir takımdı Fenerbahçe. Bu eleştirilerin tamamı medyada yapıldı ve haklılık payı çok fazlaydı. Bunun yanında bu oyun anlayışının karşıtı bir görüntüsü vardı Galatasaray'ın. Şampiyonluk maçında ezeli rakibinin 85. dakikada pes etmesini sağlayacak kadar da baskındı bu hali veya 1-0 geriye düştüğü maçı 2-1'e, 2-2 olan maçı 3-2'ye, 3-3 olan maçı 5-3'e getirecek kadar mücadeleci, topa hakim, rakip sahada oynayan, yılmayan, bunaltan bir Galatasaray’dı. 11 Çılgın Türk kadrolarıyla, Lincoln'süz kurgulanan bir yapıydı bu.

Galatasaray'ın geçtiğimiz sezonki yapısının zaafları da vardı elbette. 5-1'lik Leverkusen maçı bunu gün yüzüne çıkarmıştı. Kaleci sorunsalı, tecrübesizlik, yaratıcı oyuncu eksikliği, sağ bek sorunsalı gibi. Bu sorunlardan en iyi yararlanan hoca, Skibbe göreve getirildi bu sezon. Oysa kaçırılan bir nokta vardı. Aynı oyun anlayışı ve dizilişle oynayan Fenerbahçe'ye karşı 4 maçta 2 galibiyet 1 beraberlik ve 1 mağlubiyet alınmıştı. Keza Leverkusen ilk maçının ilk yarısı muazzam bir oyun oynanmış, rakip sahasından çıkamamıştı. Bu bir paradoks anlamına geliyordu. Fenerbahçe'nin Galatasaray maçlarındaki zaafı özellikle son maçta mücadele gücünü kaybetmesi ve Galatasaray'ın akıl almaz baskısı karşısında yılmasıydı. Diğer derbilerde yenilmeyen ve Şampiyonlar Ligi'nde önemli maçlar kazanan, kötü ama stratejik oynayan bireysel yeteneklere dayalı bir Fenerbahçe vardı Galatasaray'ın karşısında. Leverkusen'in farkı bireysel yetenekleri sınırlı da olsa mücadele gücünün daha yüksek olmasıydı bu da zaaflardan yararlanılmasıyla birlikte skora yansıyacaktı.

Zico'nun geçen yıl ve bu yıl da Skibbe'nin uyguladığı stratejik 4-2-3-1'in en önemli yansıması büyük ve küçük maçlar şeklinde oluyor. Temel benzerliklerden biri bu. Bunun sebebinin sadece oyuncu konsantrasyonu olduğunu söyleyemeyiz. Geçtiğimiz sezonun Fenerbahçe'si ve bu sezonun Galatasaray'ı, rakibe oynama şansı veriyor, kendi yarı alanında alan savunması yapıyor -Chelsea ilk maç ilk yarı, Fenerbahçe'yle alay edildiğini düşünüyordum- rakibi bozma ihtiyacı hissetmiyor, mücadele gücü zayıf bireysel yetenekler ön plana çıkıyordu. Büyük addedilen maçlarda daha çok yardımlaşan, mücadeleyi biraz daha artıran oyuncular oyun anlayışı içerisinde bir farklılık yaratıyorlar ve bu sonuca etki ediyordu ancak tam tersine küçük addedilen maçlarda bireysel yeteneklerin oyunu çözmesi bekleniyor, mücadeleden kaçılıyor ve sonuç hüsran oluyordu. Senaryo aynı sadece oyuncular farklı, onlar da görev yönüyle benziyorlar. James Bond karakterinin Pierce Brosnan, Roger Moore, Sean Connery tarafından oynanması gibi bir şey bu.

Geçtiğimiz sezonun Fenerbahçe'si ve bu sezonun Galatasaray'ını bir de oyuncular açısından karşılaştıralım. Oyun anlayışından sonra oyuncular konusunda da o kadar çok benzerlik var ki, yazarken bile şaşırıyorum.

Sağ bekler Sabri ve Gökhan G. Görevleri aynı oyun anlayışı gereği. Her iki oyuncunun da kademesi zayıf, hızlılar ve dripling yapabiliyorlar. Ortaları zayıf, bu sebeple Gökhan daha çok pası tercih ederek oyun akışkanlığı sağlarken, Sabri ceza sahasına orta yapmak konusunda ısrarcı ve hücumu zayıflatıyor.

Savunmanın ortası Servet ve Edu. Avrupa maçları göz önüne alındığında her ikisinin de performansı birbirine yakın. Ancak Türkiye Ligi'nde yanında oynayan Emre G, önünde oynayan Mehmet Topal, Barış ve Ayhan'ın da etkisiyle Servet Çetin sezonun tartışmasız en başarılı savunma oyuncusuydu.

Orta sahanın ortasında Ayhan ve Aurelio. Lincoln'ün ve Alex'in arkasını toplamakla görevli iki oyuncu. Aurelio'nun bu işi daha iyi yaptığı bir gerçek, geçen sezon kazanılan Avrupa başarısında da bu sezon hüsrana uğranılan Avrupa maçlarında da onun varlığı ve yokluğunun büyük payı var. Ayhan'ın veya bu toparlama, top kazanma ve savunmanın önünü kapama görevini üstlenecek oyuncunun -M Topal'ın- performansı bu yıl Galatasaray'ın Avrupa'da ne kadar ilerleyeceğinin de göstergesi olacak.

3'lünün ortası Lincoln ve Alex. Hocalarının onlara verdikleri görevler, oyuna olan etki ve etkisizlikleri o kadar çok benziyor ki. Yıllardır Alex'in Fenerbahçe'nin hem kurtarıcısı hem de kanayan yarası olduğu söylendi. Her ikisinde de haklılık payı var. Kurgulanan sistemin en önemli oyuncusu 3'lünün ortası çünkü. Hücumda bütün organizasyon onun ayaklarında. Sağ, sol ve ileriye dikine oyun onun zihninden gelişiyor. Alex'in fiziksel yeterliliği Lincoln'den daha iyi ama onun da düşüş yaşadığı dönemler oluyor. İlginç bir benzerlik de istatistikler. Alex'in abartılan asist sayılarına şimdilerde Lincoln erişmiş durumda. Her iki oyuncu da bütün duran topları kullanıyor ve bu istatistiğe yansıyor. Alex'in ceza sahası içerisinden gol yapmak konusunda daha uzman olduğunu da söyleyelim. Lincoln Alex'ten daha mücadeleci ama takım savunmasına katkısı yine de çok az. Alex iyi bir profesyonel, Lincoln'de ise ciddiyet sorunu var. Lincoln topla oynamayı biraz daha çok seviyor, Alex tek top uğraşında ve top sürme anında savunmanın arkasına hızlı paslar çıkarabiliyor. Alex ve Lincoln'ün görevleri hemen hemen aynı.

3'lünü sağı ya da solu. Arda ve Colin Kazım, Kewell ve Deivid. Sırtı dönük top alma, saklama, birkaç çalım girişimi, kanat varyasyonlarına katkı. Arda'nın Colin'e göre bireysel oyun zekası ve yeteneği farklılığı yaratan nokta. Arda ayrıca lider bir oyuncu, bu sebeple daha farklı görevler de üstleniyor ama temelde yaptıkları görevler benzer. Fantastik iki oyuncu Kewell ve Deivid, bir uzaktan şut, bir kafa vuruşu, bir vole ile skoru değiştiren yetenekler.

3'lünün önünde Kezman ve Baros. Yapmaları istenen görev aynı. Rakip savunmayla boğuşmak, rakip savunmanın arkasına koşular yapmak, arkasındaki 3'lüye gol yolları açmak, duvar pasına duvar olmak, zaman zaman kaleyi yoklamak ve son vuruşlarda başarılı olmak. Baros daha hızlı, daha kuvvetli, Kezman'ın son vuruşları daha teknik ama özünde ve görev olarak aynı.

4-2-3-1 çerçevesinde oyuncu profillerinin bile benzediği iki takım görüntüsü var ortada. Garip, ilginç, çarpıcı bir şey bu. Geçtiğimiz yıl Fenerbahçe'den kötü futbol oynuyor, bir yapı, sistem oluşturamadı sadece stratejik ve bireysel yeteneklere dayalı oynuyorlar ve bir yerde takılacaklar şeklinde bahsediyordum, çok sürmedi oyun anlayışı önce 27 Nisan sonra da 22 Ekim gecesi çöküntüye uğradı.

Aynı sorunla Galatasaray da karşı karşıya. Aurelio görevi üstlenecek oyuncunun performansının çok üst düzey olması gerekliliği bir yana, Lincoln'ün Alex etkisini skora yansıma anlamında devam ettirmesi, Kewell'ın Deivid katkısına devam etmesi, Baros'un Semih görevinin daha çok üstlenmesi sonucu büyük maçların arenası Avrupa'da Olympiacos maçı gibi iyi dönemsel oyunlar gördüğümüz bir sezon yaşamamız olası. Bursaspor, Eskişehirspor gibi maçlarda da puan kayıpları yaşamamız normal bu oyun anlayışına göre. Özlenen, beklenen, şampiyonluklara 4-5 yıl ambargo koyacak, Avrupa Kupaları'nda da iyi bir seviyeye gelecek yapı bu mu peki? Sanmıyorum. Fenerbahçe'nin şu anki hali de bunu anlatıyor gibi. Bu oyun dizilişinden daha çok 4-2-3-1'in sunduğu oyun anlayışıyla ilgili. Bunda teknik adamların oyuna nasıl baktığının da önemi var.

27 Ekim 2008

A. Eren Loğoğlu

Hiç yorum yok: