11 Ekim 2008

Yenilmez Armada



16. Bayanlar Cumhurbaşkanlığı Kupasını, ezeli rakibi Fenerbahçe'yi 71-55 yenen Galatasaray 7. kez kazandı. Maçın önemini artıran iki unsur vardı, bunlardan bir tanesi her iki takımın da bu kupayı 6'şar kez kazanmış olmaları ve diğeri de Galatasaray'ın geçen sezon Final serisini Fenerbahçe'ye 3-2 kaybetmesiydi.

Yaklaşık 5-6 yıldır Fenerbahçe amatör branşlarda atılım içerisindeydi. Mali olarak da durumları iyiydi. Tesisler yaptılar, stad yaptılar, bütçeyi artırdılar, yıldız oyuncular getirdiler her branşta ve harcanan paranın karşılığı olmasa da belli başarılar elde ettiler. Futbolda 11 yılda 4 şampiyonluk 0 Türkiye Kupası 1 Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finali'yle yetinmek zorunda kalırken, özellikle basketbolda kapasiteleri ölçüsünde pek çok şampiyonluk ve kupa kazandılar. Erkek takımları yıllar sonra şampiyon oldu, önemli bir olaydı. Sanırım voleybolda da bir şampiyonluk kazandılar bu süreçte.

Bu süreç, Galatasaray'da tam da kayıp yıllara, Özhan Canaydın dönemine denk geliyordu. Kaydebilen 5-6 yılın değeri şimdi çok daha iyi anlaşılıyor aslında bu maçın özelinde bakacak olursak.

2006 yılında Adnan Polat önce yönetime girdi, bir şeylerin değişeceğine inanıyorduk sadece. 2008 Mart'ında ise olması gereken yerde, olması gereken vizyonla, başkandı.

Karşı yakanın, caddenin çocukları da biliyorlardı bir şeylerin değişeceğini, Yiğit Şardan'ın Moda'da, önlerinde gösterdiği özgüvende hissediyorlardı bunu. Üstelik Aziz Yıldırım'ın da kan kaybetmeye başladığını görüyorlardı. Adnan Polat Galatasaray'ı son 3 yılda 2 şampiyonluğa taşıyor, bunları Fenerbahçe'nin elinden alıyordu bir de. Amatör branşlarda, Özhan Canaydın'ın son zamanlarındaki çabalarına da yenilerini ekliyor ve Bayan Basketbol Takımı Eurocup Yarı Finali, Lig Final serisi oynuyordu. Bununla da kalınmayacaktı, işte gelinen noktanın başlangıcı büyük şair ve Galatasaraylı Attila İlhan'ın ölüm yıldönümü olan bugündür, 11 Ekim. Eylül ayı içerisinde Galatasaray'ın ta kendisi olan Metin Oktay'ı anan, Alpaslan'ını, aslanını toprağa gömen camianın, taraftarın karanlık dönemlerini aydınlatan bir mum gibiydi bu kupa zaferi.

Özlemdi, aşktı, parçalı forması içinde Işıl Alben'in ellerinde yükselen ilk kupaydı ve son olmayacaktı. Kaybedilen, geri getirilemeyen günleri, 3 yıl içinde sportif ve ekonomik anlamda onaran Adnan Polat'ın yıllardır kurumsallaşan, yapılanan, mali olarak alıp başını giden -öyle deniyor ya hani- Fenerbahçe'yi, kısa sürede yakalaması, öne geçmesi anlamına da geliyordu bu zafer. Bu kadar kısa sürede olması şaşırtıcıydı ve Fenerbahçe'nin söylendiği gibi yerlere gelemediğinin işaretiydi aslında.



Maçın teknik analizine de girelim biraz ;

Fenerbahçeli Murat Murathanoğlu'nun yanına Galatasaraylı, büyük kaptan Derya Özyer'i ekleyenlere de teşekkür edelim. Her ne kadar Derya tarafsızlığını korusa da bir yorumcu olarak, Murathanoğlu'nda da aynı tarafsızlığı görmeliydik. Sutton Brown'ın WNBA Tarihi'ne 6. sıradan girdiği bir istatistiği veren bir maç anlatıcısının, WNBA Tarihi'nin sayı ortalaması en yüksek oyuncusunun Seimone Augustus olduğunu da belirtmesi gerekirdi ama o bunu maç boyunca yapmak istemedi. Bu istatistiğin NBA'deki karşılığının Michael Jordan'a ait olduğunu söylersem, ne kadar önemli ve bahsedilmesi gereken bir istatistik olduğunun altını çizmiş olurum.

Baştan sona önde götürülen, organize bir oyun, savunmada büyük çaba, hücumda Augustus ve Taj ile çok akıllıca bir stratejiyle oynadı takımımız. Kontrolü bırakmadan ve ısrarla ya boş oyuncuyu aradılar ya da pota altına top indirmeye çalıştılar. Tuğba üçlükleriyle önemli katkı sağladı, Esra bu konuda yardımcı olamadı dış oyuncu olarak. Vickie Johnson geldiğinde ve zamanla takımın uyum sorunları da aşıldığında, dış oyuncular en önemli kozumuz olacak gibi duruyor. Işıl sürekli oyunu kontrolde tutmamızı sağlayan ve hücum organizasyonlarını düzenleyen oyuncuydu, 8 asisti de bunu gösteriyor. Taj ve Marina da pota altında etkiliydi, özellikle Marina savunma ribaundlarında başarılıydı, bugün eksik göründüğümüz iki durumdan biri savunma ribaundları bir diğeri de baskı sonucu gelen top kayıplarıydı. Zamanla bu iki sorun giderilecektir. Taj'in savunmada tecrübesi, hücumda özellikle high post şutları takıma büyük katkı sağladı. Augustus çok özel bir oyuncu, yüzdeli şutlar, özgüven, top çalmalar, özverili oyun, her şey var. Kazanan bir oyuncu olduğunu da bu akşam gösterdi aslında, WNBA'de daha iyi bir takımda oynamalı mutlaka. Yasemin'den 3 sn. koridorunda önemli işler beklerken o dış şutlarıyla başarılı işler yaptı.

Sezon ortasında, WNBA'in en önemli oyuncularından ve geçen yılda kadromuzda olan Sophia Young'ın da takıma döneceği söyleniyor. Umarım gerçekleşir bu transfer. O da Augustus gibi çok özel bir oyuncu.



Kupa zaferleri önemlidir, gurur vericidir, Fatih Terim'in 2000 yılındaki Türkiye Kupası Finali öncesi oyuncularına söylediği sözleri hatırlayalım. "Sizler, Galatasaray'ın Tarihi'ne kupa kazandıracaksınız." Bir spor kulübünün öncelikli amaçlarından biri bütçeyi artırmak, inşaat yapmak değil, kupa kazanmaktır. Kupaya giden yollardır, bütçe, stad, tesis vb. şeyler. Galatasaray bugün bunu hatırlıyor. Kazanma kültürünü vücuduna aşılamış bir camia, bunu tekrar hatırlıyor.

Bugün daha ilk adım ve gerisinin geleceğini hepimiz biliyor ve buna inanıyoruz. Adnan Polat anlayışı değiştiriyor kısaca, unutulan, aslında bizim olan bir anlayışı geri getiriyor. Teknik Direktör değiştirebilir, pek çok konuda yanlışları da olabilir ama Galatasaray'ın yarışmacı ruhunu, kazanan ruhunu sahada görmek istiyor bizler gibi ve bu yolda, yıllar sonra kazanılan bir Cumhurbaşkanlığı Kupasıyla, başlangıcı yapmış oluyor.

Bugün hiç olmadığı kadar önemli, gelecek zamanlarda önemi daha iyi anlaşılacak kadar değerli bu kupa.

Teşekkürler tüm oyunculara, teknik heyete, taraftarlara ve yönetime.

Bu takım, bugün daha ilk kupasını aldı.

Diğer 3 kupayı da -Eurocup, Lig Şampiyonluğu, Türkiye Kupası, alacaklar ve Işıl'ın ellerinde yükselecek her biri.

Sonrasında Işıl'ın önderliğinde inleyecek Nevizade. Işıl için "Sen tribündeki biz, biz sahadaki sen" pankartı az bile kalabilir.

Yenilmez Armada geliyor, geliyoruz.

Galatasaray, Çıldırtır.

11 Ekim 2008

A. Eren Loğoğlu

Hiç yorum yok: