28 Ekim 2008

Kaybedilen Yapı ve Özgüven



Pek çok spor yazarının, kamuoyunun kabul ettiği, oyunun ve sonuçların gösterdiği üzere kötü bir performans sergileyen Fenerbahçe'nin sadece 2 puan önünde, sezon başından beri sürekli iyiye gittiği forumun geneli, spor yazarları ve kamuoyunun ortak görüşte birleştiği Galatasaray. Yani tarihinin en kötü sezonunu geçiren Fenerbahçe 2 hafta sonra Galatasaray'ı yenerse -derbilerde evsahibi takımın kazanması olası sonuç- rakibinin 1 puan önüne geçmiş olacak 10 hafta sonunda. Sezon başından beri Galatasaray'ın oynadığı futbolun doğru gözlem fakat yanlış analizler sonucu geldiği nokta malesef budur. Takımın sadece 2 maçın -Kayseri, Olympiacos- 45'er dakikasında başarılı işler yapabildiğini, bunun dışındaki maçlarda çok ciddi sıkıntılar içerisinde olduğunu, bunun yanında bireysel yeteneklerin etkisiyle var olan geleceğe yönelik umutlu olmak dışında da ışık vermediğini görebilmek için bu sonuca ihtiyaç olmamalıydı. Deplasmanda oynanılan 6 maçta 2 galibiyet 1 beraberlik ve 3 yenilgi aldık. Skibbe'nin takımın çabuk savunmaya geçerek uygulamasını istediği alan savunması konusunda çok başarısız olduğumuz görülüyor. Takımın ısrarla top kazanması gerekiyor iken topun gerisine geçerek yarı sahamızda alan tutuyor ve oyun kontrolünü de rakibe veriyoruz, daha önceki maçlarda olduğu gibi. 2 maçtır savunmanın önünde oynayan ve başarılı işler yapan Meira'nın bu bölgede oynamasının artıları kadar eksileri de olduğunu daha önceki maçlarda belirtmiştim. Savunmadan yaptığı çıkışlar gibi geniş alanlar bulamaması, geniş bir görüş açısı olmayan bir bölgede sıkışması sonucu top kayıpları yapıyor. Oyunun savunma yönünde alan olarak iyi yer tutmasına rağmen top çalma konusunda pek etkili değil ve bu sebeple de o bölgede Ayhan'ın yoğun çabası dışında top kazanma şansı olmuyor takımın.

Geçtiğimiz yıl kazanılan taktiksel ve fiziksel başarıyı hiç yaşanılmamış gibi kabul ederek yepyeni bir felsefe oturtmanın sancılarını daha çok çekeceğiz. Kaldı ki Skibbe eğer oyun anlayışını takıma oturtamazsa -bunun olma olasığı olduğu gibi olmama riski de var- geçtiğimiz yıldan kalan yapıyı da, bir sezonu da, büyük bir fırsatı da kaybetmiş olacağız.

Mehmet Topal ve Barış'ın iyileşmesi, iyileştikten sonra da ilk 11'de oynatılması -bu kısım sürekli atlanıyor Skibbe bu oyuncuları yedek bırakarak Ayhan'ı tek ön libero ya da Meira ile oynattı zaman zaman- acil çözüm paketinin ilk evresi gibi duruyor. Sakatlıklardan yana şanssızlığımızı atabilirsek üstümüzden, oyun anlayışı olarak rakip sahada oynayan, rakibe basan, rakip savunmanın önündeki alanda veya rakip savunma ile orta çizgi arasında kalan alanda mutlaka top kazanarak tekrar atak olgunlaştırabilen, topa daha çok sahip olan, rakip ataklarda alan savunması amacıyla kendi sahasına yerleşmek yerine rakibe müdahale eden bir savunma kurgulu yapıya geri dönmemiz gerekiyor. Bu yapıyı oluşturup -ki geçen sezonun sonunda vardı- üzerine Kewell, Baros, Meira gibi üç yaratıcı oyuncuyu doğru bölgelerde eklemezsek ya da fantastik düşüncelere dalıp - yetenekli çok hücum oyuncusuyla oynamak çok hücum yapmak anlamına gelir gibi- Kewell, Baros, Lincoln, Arda, Nonda gibi mücadele yönü eksik oyuncuların tamamını sahaya sürersek çok puan kaybeder ve lig yarışında geriye düşeriz. Bu mağlubiyet teknik konuların gözden geçirilmesi, farklı analizlere yönelinmesi, sezon başından beri yaptığımız eleştirilerin dikkate alınmaya değer olduğunun görülmesi açısından çok ciddi bir uyarı olmuştur. Umarım böyle bir yenilgiyle bir daha karşılaşmayız sezon sonuna kadar.

Kadıköy'deki maçın sonucu ne olursa olsun -çok gollü, her iki takımın da farklı kazanabileceği çok yüksek gerilimli bir maç bekliyorum özellikle Alex önünde Semih, Guiza ikilisi çok büyük sorun yaratacak bizim için, onlar da Kewell ve Baros'u ciddi tehlike olarak görüyorlar- Skibbe sezon sonuna kadar gönderilmemeli ama Cevat Hoca'yla mı olur, Burak Hoca'yla mı olur, geçen sezonun son 6 maçının taktik analizinin yeniden gözden geçirilmesi -mutlaka geçirilmiştir- ve sahaya çıkan oyuncuların zihnine iyi savunma yapmaktan çok doğru hücumun, rakip sahaya yerleşen, oyun kontrolünü eline alan bir hücumun iyi savunmayı -özellikle dönen topların kontratak olmadan kazanımıyla- getireceği düşüncesini aşılanması gerekiyor. Geçtiğimiz sezon ligde en az gol yiyen takımın deplasmanda 4 gol yemesi kabul edilebilir bir şey değil. Emre Güngör, Song, Barış ve Mehmet Topal katkısını da dikkate alarak kullanıyorum bu söylemi.

Bu maçta ortaya çıkmayan daha önceleri de var olan ama son 2 maç oyuncuların hocaya sahip çıkması eksenli biraz üstü örtülen disiplinsizlik konusu var bir de. Yabancı oyuncular profesyonel bir şekilde iyi ya da kötü performans gösterirken hakeme kızan, öfkelenen Türk oyuncuların zaman zaman oyunu bırakması, pozisyonu bırakması kabul edilir bir şey değil. Bu konuda Skibbe'nin sözü geçmiyor ise eğer yönetim mutlaka bir şeyler yapmalı. Acil çözüm paketinin ikinci evresi de bu olsun.

Sürekli rotasyondan bahsedilip duruluyor. 3 günde bir maç oynayacak 15-16 kişilik bir oyuncu kadrosuna ihtiyaç var. Daha sezonun başında bu konudan şikayet edilecekse "Road to Kadıköy" söyleminin gerçekliğine inanmamızı kimse beklemesin lütfen. Lig ve kupa maçlarında 7-8 oyuncunun sürekli oynadığı bir yapının yanında 2-3 oyuncunun değiştiği bir rotasyon olması, 15-16 oyuncudan aynı anda faydalanma adına önemli. Ancak Galatasaray'ın asıl önceliği bir yapı oturtmak ise 7-8 belki 9 oyuncu da sürekli ısrar etmeli ve bir düzen oluşana kadar da rotasyonu sadece bazı bölgelerde yapmak gerekiyor. Bu maça dair olarak Alpaslan Erdem'in rotasyona katılması düşünülebilirdi. Acil çözüm paketinin üçüncü evresi de sınırlı rotasyon.

Hakem hakkında da bir kaç şey söylemeliyim. Baros'un golünde top eline değmiyor gibi gördüm değiyor da olabilir yoruma açık bir pozisyon, el verseydi de bir şey söylenemezdi hakeme. Ancak Eskişehirspor'un 2. ve 3. golü ofsayt. 2. golde top Ümit'e değiyor ama yanındaki Eskişehirsporlu oyuncu da topa doğru hamle yapıyor, aktif olarak pozisyonun içinde. Oyunun kırılma noktaları bu anlar ancak sezon başından beri kötü oynayan, mücadele etmeyen, fiziksel olarak yetersiz, rakip sahaya yerleşmeyen, top kazanamayan, basmayan, oyun kontrolünü eline geçiremeyen sadece bireysel yeteneklere bağlı bir takımın hakemin yanlış kararlarından dolayı bunları görmemek gibi bir hakkı da yok. Fırat Aydınus'un 2. golde yan hakeme gitmemesi de ayrı bir skandal. Hakemlik onuru denilen kavrama takıldı ve yanlış kararlar verdi. En güvenilen hakem olduğu için Galatasaray - Fenerbahçe maçlarına veriliyordu, bu performanstan sonra ya ödüllendirilerek Kadıköy'deki yerini alacak ya da dinlendirilme sürecine geçiş yapacaktır.

Youla'yı Yusuf gibi serbest oynatarak Skibbe'nin anlamsız alan savunması, geriye çabuk dönme ve rakibe basmadan hata yapmasını bekleme taktiğini alt eden Rıza Çalımbay'ı da tebrik etmek gerekiyor. Youla kötü bir gününde olsa, top kayıpları yapsa veya ona sürekli basan bir oyuncumuz olsa bu yalın taktik başarılı olmayacaktı ama bu şaşalı skor böyle bir riske girmeye ne kadar da değer olduğunu gösteriyor aslında bu taktiğin.

Arda'nın da alnında öpüyorum. Hakemin yanına gitmeyip kırmızı kart görseydi de alnından öperdim. Aslan parçası, isyan bayrağı. Oyunu bıraktığı, disiplinsiz davrandığı anlarda ona çok kızdım, ona oyundan kopmaması gerektiğini öğretemeyen eski ve yeni hocalarına da çok kızdım ama hakem kararlarına, sonuca olan isyanını bir anlık bir pozisyonla da olsa dile getirmesi, hakemin ne durumda olduğunu bütün kamuoyuna anlatması açısından da yaptığı bu hareket önemliydi.

27 Ekim 2008

A. Eren Loğoğlu

Hiç yorum yok: