12 Ekim 2010

Derbi Nostalji & Kadıköy: Terör Mabedi



Fenerbahçe'yle suyun öte tarafında oynanan maçları analiz etmek istiyorsak Saraçoğlu stadının yenilenme çalışmaları öncesi ve sonrası diye kategorizasyon yapılması gerekir, stad yapımıyla birlikte oluşan yeni faktörlerin neler ve nasıl etkileri olduğunu bulmak adına.

I. Terim döneminde bilinenin aksine Fenerbahçe'ye karşı dengeli bir oran yakalanmıştır;

Oynanan 14 maçta 5 galibiyet, 4 beraberlik, 5 mağlubiyet var. Galatasaray, Terim'le ilk 4 maçını -üçü yenilgi- kazanamazken, bu sürecinden bitiminde başlayan -97 Cumhurbaşkanlığı- 9 maçlık seride sadece 1 kez yenilgiye uğruyor, ayrıca bu yenilgiden sonra gelen 6 maçlık seride de rakibine kaybetmiyordu. Son maçtaysa Ali Sami Yen'de şanssız bir şekilde 1 - 0 kaybediyordu. Terim'in ilk yılı, ısınma turu olarak değerlendirildiğinde Fenerbahçe'ye karşı bir üstünlüğü hep olmuştu ancak medya bize bunu asla bu şekliyle yansıtmadı.

Kısa kısa o maçları hatırlayalım, hafızama çok güvenip, biraz da tarihler konusunda netten yardım alarak ve şu notu da eklemeliyim, yüreği Galatasaray sevgisiyle atan taşralı bir gencin televizyon denilen icad sayesinde vakıf olduğu anılardan ibarettir bu kısım;

17 Temmuz 1997 Gurbet Kupası, Galatasaray 0 Fenerbahçe 0

24 Temmuz 1996 TSYD, Fenerbahçe 2 Galatasaray 0

8 Eylül 1996, Lig, Galatasaray 0 Fenerbahçe 4

Toros yaylalarından şehre indiğimiz gün idi, ebeveynler, göç sebebiyle yemek yapılamasının sonucunda en yakın dostlarının -kirvem- evlerine gitmişlerdi, bense kahvehane köşelerinde Hagi, Knup'lu Galatasaray'ı izleyecektim, müthiş bir izdiham vardı çarşıda. Van, Trabzon maçları hala çocuk aklımın köşesindeydi, ayrılmıyordu ki başka bir şeye yer açayım. Sonuç hüsrandı, Saffet, Okocha ve Boliç, resital sunup dönüyorlardı evlerine, Vedat ve Adrian Knup büyük bir hayal kırıklığı olarak kalıyorlardı.

9 Şubat 1997, Lig, Fenerbahçe 3 Galatasaray 2

Topun Fenerbahçe'yi sevip, Galatasaray kalecisinden nefret ettiği klasik maçlardan biriydi. Hızlı başlangıç ve Okocha'nın golü, Vedat'in beraberlik golü, yoktan var edilen bir penaltı, Mehmet Duymazer'in Boliç'in topunu içeri aldığı an ve Arif'in son dakika duran top golüyle -her topun başına geçme vesilesi bu olsa gerek- sonlanmıştı gece. Arif golden sonra ağlıyor muydu, tam anımsayamadım. Rıdvan'ın o meşhur havaya zıpladığı gol sevinçleri sanırım bu maçtaydı.

12 Mart 1997, Cumhurbaşkanlığı, Galatasaray 3 Fenerbahçe 0

Ankara'daydı maç, hınca hınç dolu bir kahvehanede, iskemlenin üzerinde bir ortaokul talebesi, yanında çok sevdiği, gerçek Galatasaraylı bir arkadaşıyla duruyordu. Kapalı ortam, müthiş yoğun bir sigara bulutu altında, memleketimden insan manzaraları, kapıdan beleş izleme sevdalıları, arka sırada ayakta, masaların üstünde izleyen lise çağındaki delikanlılar, en ön sırada mahallenin muhtarı ve futbol ulemaları, baba Galatasaraylılar eşliğinde Kral Hakan Şükür'ün 3 golüyle kapanmıştı hesap. Arkadaşımın, heyecandan daha maçın başında kahvehaneyi terk ettiğini ve bu güzel geceyi yaşayamadığını hala unutamam. Bu maç 9 maçlık -sadece tek yenilgi- serinin de başlangıcıdır.

20 Temmuz 1997, TSYD, Galatasaray 4 Fenerbahçe 2

Bahardan kalma bir gün, zemin futbol oynamaya müsait denir ya radyoda, aynen öyle bir cümbüş hatırlıyorum Ali Sami Yen'de. BJK'ye 6 gol atılan, Ilie'ye tapılan zamanlar. Hagi, Davala, Ergün ve Hakan Ünsal atmıştı gollerimizi, olağanüstü bir futbol vardı sahada. Terim'in kızları gelirdi sürekli ekrana ve her Galatasaraylı çocuk gibi aşık olunmuştu Merve'ye.

5 Eylül 1997, Lig, Fenerbahçe 3 Galatasaray 1

Mersin, Mezitli'deyim, İçişleri Bakanlığı kampında, dayım Kaymakam, yazılmışız onun sayesinde. Güzel arkadaşlıklar, vali Muammer Güler'in yiğeni de var içlerinde, basketbol, voleybol ve yüzme gündüz yoğun aktivite, akşamları park sohbetleri, yandaki Denizhan 2 sitesine uğrayışlar, sahil ateşleri, sitede keşfedilen atari salonunda görülen yeni Street Fighter versiyonları, fal taşı gibi açılan gözler, yeni arkadaşlara geçmişin Atari pratiğiyle Mortal Combat cakası satma çabaları, Raiden ve SubZero sevdası, disko kaçışları, Los Del Rio'dan Macarena günleri, Temel İçgüdü'yü ilk defa izliyoruz, yanımızda kızlarla, Candan Erçetin'den Dünyada Ölümden Başkası Yalan dediği günler, neyse çok uzatmayayım, yazlık bir ambiyans, sosyal patlama bir nevi. Maçı radyodan dinlediğimi anımsıyorum, börek işleri yapan teyzenin yerindeki arkadaşlardan kaçmıştım. Maç bittikten sonra kalabalığın golleri seyrettiğini hayal meyal hatırlıyorum, Tayfun kafa golü atmıştı sanırım ve yine haksız verilen bir penaltı vardı. Bizim gol, ceza sahası dışı ya da çizgi yakınından Tugay'ın zımbasıyla gerçekleşmişti.

15 Şubat 1998, Lig, Galatasaray 2 Fenerbahçe 2

Baskın bir oyuna karşın, Okocha'nın korner noktasına yakın yerden attığı korneri Mehmet Bölükbaşı -Volkan da olabilir- içeri almış, Galatasaray yılmamış ve ikinci yarı, Hagi ve Hakan Ünsal'ın kendine has gollerinden biriyle -soldan ceza sahasına akması ve Hagi'nin adrese teslim pasını, sol ayağının dışıyla kaleye göndermesi, imza hareketi gibiydi adamın- skoru 2 - 1'e taşıması ancak Boliç'in maçın sonlarında dengeyi sağlayan golü, 20.45 sözünün ilk çıktığı maç idi yanlış hatırlamıyorsam. Aziz Yıldırım aynı gün başkan seçilmişti.

26 Temmuz 1998, TSYD, Fenerbahçe 1 Galatasaray 4

11 yerli oyuncu ile kazanılan, Hasan Şaş'ın parladığı bir zafer. 2 gol kornerden atılmıştı sanki.

20 Eylül 1998, Lig, Fenerbahçe 2 Galatasaray 2

Maç öncesi atmosfer hala gözlerimin önünde, Maraton'un üstüne ışık saçan, yanıcı bir şeyler yerleştirilmiş, konfetileri atıp, bu sistemi de devreye sokunca, yangın çıkmıştı. Çok baskılı bir ortam vardı, yoğun bir sis ve Fenerbahçe maça fırtına gibi girip 15 dakikada skoru 2 - 0'a taşıyıverdi, üstelik de 10 kişi kalınmıştı, tarihi fark kaçınılmazdı. Löw'ün takımı hakikaten iyiydi, Baljic & Moldovan çok uyumluydu. Erol'un hem penaltı yaptırıp hem çift sarıdan kırmızıyla atılması bir anda havayı Galatasaray lehine çeviriverdi. Bütün maç saldıran taraf olunsa da, beraberlik golü maçın sonlarında Hakan Şükür'ün kafasından gelmişti. Formayı yarım çıkarıp tellere koşmuş, meşhur fotoğrafı -sizden biriyim- vermişti.

7 Mart 1999, Lig, Galatasaray 2 Fenerbahçe 0

Şampiyonluk maçı havasındaydı, puanlar çok yakın ve Fenerbahçe bayağı iyiydi diye hatırlıyorum. Kusursuz bir oyun, parçalı formanın en güzel versiyonlarından biriyle sahadaydı takım. Okan ve Şükür'ün golleriyle kazanılmıştı maç. Okan'ın direkten dönen topu tamamlarken yaptığı uçuşu hala unutamam.

24 Temmuz 1999, TSYD, Fenerbahçe 1 Galatasaray 1

Hagi'nin yerden frikiği, taç çizgisine yakın bir noktadan, Alpay'ın Taffarel'e saldırması ilk akla gelenler. UEFA'yı kazanan yapının -Okan, Suat, Emre triosu- yavaş yavaş şekillendiği, ön izleme olarak sunulduğu bir maç idi. Terim'in baklava formasyonu üzerine çok kafa yormuştum o zamanlar.

22 Aralık 1999, Lig, Fenerbahçe 1 Galatasaray 2

Son galibiyet, soğuk, yağmurlu ve rüzgarlı bir İstanbul akşamı, hatta Fener'in golünü rüzgar atmıştı, yıllarca Hakan Şükür izleyip kaleciyi çalımlayabilen santrfora duyulan özlemi Marcio'nun gidermesini anımsıyorum.

26 Mart 2000, Lig, Galatasaray 0 Fenerbahçe 1

5 olur, 6 olur, 7 olur alaycılığının dersini aldığı en unutulmaz maçlardan biridir. Rakibine göre çok güçlü bir kadroya sahip olan ve maçın mutlak favorisi Galatasaray'ın golü bulamadıkça baskı altına girmesiyle ve kıça çarpan -klasik Fenerbahçe gollerinden yalnızca biri- bir golle, maç öncesinde imkansız görülen bir galibiyete uzanmıştı karşı yaka. Maç sonu geyiklerinin çekilmezliğini, UEFA serüveni hoşgörüye dönüştürmüştü. O sezon -zaten çok az yenildik- sürekli maç izlediğim eski Gaziantep otogarının karşısındaki -Fen Lisesi'nden dolayı ordaydım- bilardo salonuna ihanet edip, daha lüks bir yerde seyretme çabamın, bir gün karşıma totem denilen sözcüğü çıkaracağını o an hiç düşünmemiştim. UEFA yolculuğunda salonun tılsımlı etkisi bizi finale kadar getirse de, Kopenhag gecesini evimde izleyecektim. Keza kaybedilen Altay maçında da salonun büyüsü bozulmuştu ve Galatasaray deplasmanda bilmem kaç maç sonra kaybediyordu. Şimdi iki maç üst üste kazanılsa olay oluyor. Yıllar sonra Ogün'ün bir demeci vardı, benim Fener'de oynadığım hiçbir derbiyi Galatasaray kazanamadı diye, hiç araştırmadım ama bu maç aklıma geldikçe hala merak ederim acaba doğru mu söylüyordu.

Bu maç Galatasaray'ın 6 maçlık yenilmezlik serisinin ve 9 maçlık bir dominasyonun bittiğine işaret eder ayrıca. Keza Terim dönemi de sona ermiştir.

***

Bir kulübün başına bir adam geldi, önce 3 yıl stajını yaptı, bu süreçte racon öğrendi, ezeli rakip Avrupa'dan kupa getirince, fark yaratacak hamlelerin gereksinimi iyice ayyuka çıktı, akıl almaz transfer harcamaları, biz de kazanırız duygusu ve bir stad inşa ettiler, ülkenin futbol kaderi değişti birdenbire. Siyaset ortamının da buna uygun konjonktürde değişmesi her şeyi tepetaklak edecekti ve artık bugünden sonra konuşulan oyun değil, futbol terörü olacaktı.

Saraçoğlu sonrası, Kadıköy maçları;

7 Şubat 2001, Kupa Yarı Final, Fenerbahçe 4 Galatasaray 4

Tarihi meşale şovunun -Lucescu vs Denizli, berabere- sonrasındaki ilk maç idi, o nedenle mühimdi.

Stadın tam halini hatırlamıyorum bu maç esnasında, bir kale arkası hala inşaat halindeydi, diğeri tamamlanmıştı herhalde. Heyecan açısından harika bir maç idi. Revivo'nun 3 asist ile yıldızlaştığı bir geceydi. Abdullah'ın son dakika penaltısına Mustafa Denizli'nin tepkisi, Hasan'ın muhteşem ipe dizme golü ve sonrasında küfürlü sevinci hala unutulmazlar arasında. Emre'nin maçın başındaki golden sonraki parmak sallaması, Fenerbahçe'yi tutmadığı günlerden bir enstantaneydi, keza hangi maçtı hatırlayamadım ama yan hakemi Fenerli olmak konusunda suçladığı da olmuştu, Okan'ın küfretmesi vardı bir de.

Bu maç, ultrAslan'ın ilk Kadıköy ziyaretiydi. Derneğin, ya da taraftar grubunun kurulmasına karar verilmesi de 0 - 0 biten meşale görselliğinin mahkemelere düşmesi kaynaklıydı.

6 Mayıs 2001, Lig, Fenerbahçe 2 Galatasaray 1

Kenan Evren tarafındaki kale arkasının da açılış maçıydı.

Şampiyonluk maçı, bir yanda UEFA ve Süper Kupa kazanan apoletli Galatasaray, diğer yanda 4 yıllık hegemonyaya son vermek adına türlü oyunlar sergileyen -Gaziantep maçı devre arası, ertesi yıl teknik adamına takımı sen değil ben şampiyon yaptım diyen bir başkan, keza Galatasaray'ı geçip şampiyon olmuş bir takımın CL'de 0 puan almasının zayıflığı- Fenerbahçe.

Tayfa'nın başı Sebo, ultrAslan tişörtü giymişti, ağır ağabeylik geleneğini bir kenara bırakarak.

Lağım sularıyla dolmuş koridorlar, çim, dışkı, çamur, yumurta karışımlarıyla süslenen koltuklar, yeni tribünden atılan sidik torbaları gibi akla gelmeyecek ne çirkinlik varsa sahneleniyordu tribünlerde. Galatasaray'ın yöneticilerine, futbolcularına koridorlarda saldırılar gerçekleşiyor, yumruklaşmalar yaşanıyordu maçtan önce.

Bir de Galatasaraylı oyuncuların Jardel'in oynamasını istemediği ve adamı tartakladıkları iddia edilir ki, tuz biberdir diğer olayların üstüne.

Galatasaray'ın başarıları karşısında ezilmiş bir kitlenin, gözleri dönmüş, cinnet halinde soluduğu bir ortamdan UEFA Şampiyonu da olunsa galibiyet çıkarmak kolay değildi, Gizli golcü Ali Güneş taktik hamlesiyle bir adım öne fırlayan Denizli, Yusuf'un bilekleriyle maçı kotarıyordu, Rüştü'nün sakatlanması, kurulan baskı, Suat'ın golü yeterli gelmiyordu. Bir sonraki hafta Samsun'da satın alınan tribünler önünde, tiyatro bir maçla şampiyon oluyorlardı, UEFA Şampiyonu'nu geçerek. Bağdat Caddesi geleneğinin Maraton, Televole kültürüyle saatlerce gözlerimize sokulduğu gecelerin en özeliydi. Avrupa'nın en büyüğü de olsanız, Türkiye'nin en büyüğü biziz demenin ve bunu topluma yansıtmanın bir şekliydi.

Psikolojik savaşın başladığı, saha dışı unsurların hakimiyetini artırdığı, futbol terörünün literatürüne eklendiği, muhtemelen baskıyı artırmak adına, bizlerin bile ağzına pelesenk olan Kadıköy söyleminin de stad isminin önüne geçtiği maçtır bu.

16 Şubat 2002, Lig, Fenerbahçe 1 Galatasaray 0

Taşralı genç üniversiteyi kazanır ve İstanbul'a gelir, artık hayalinin peşinden koşma zamanıdır, galatasaray.to'yla tanışır, Alpaslan abiyle, ultrAslan - üni'nin kuruluşunda yer alır, Gayrettepe'yi mekan edinmiştir.

Karşı Maraton tribünün açılışı da bu maça denk getirilmişti ve stad hakikaten gladyatörlerin dövüşeceği bir arenaya benziyordu.

Oradaydım, bir sene önce anlatılanları doğrularcasınaydı yaşananlar. 1100 kişiydik, Numaralı'dan çıkıp sahaya giren, oradan da Kenan Evren tarafına geçip, Numaralı'ya çuval dolusu bir şeyler taşıyanların ne yapmak istediğini, kafamıza seramik parçaları düşünce anlamıştım. Polisin ağır tahriğini ve olay çıkarma çabasını da unutamıyorum. Olaylar daha stada girmeden başlamıştı gerçi, otobüslerin taşlanmasıyla.

Isınma esnasında Ümit Karan, altına giydiği ultrAslan tişörtünü gösteriyordu, maç sonunda Vedat'ın kramponları Numaralı'ya sallaması ya da, bunların elbette sebepleri vardı, maç öncesinde ve ortasında yaşananlarla. Maraton'un en üstünde "Manukyan'ın evlatları, Baba Ocağına Hoşgeldiniz" yazan dev bir pankart vardı, yönetimden habersiz asılma şansı yoktu, devasa yapıya tırmanacak örümcek adam değilse taraftarlar. Astıkları pankartın ironisini çözemeyecek kadar da kıt beyinlilerdi, bir de herkesin eline sarı lacivert balonlarla yuvarlak yaptığı enstantaneler kalmış aklımda. Maç sonundaki Samanyolu dinleme ızdırabından hiç bahsetmiyorum. Staddan Kadıköy Rıhtıma inerken polis kordonuyla, yenilen copları, evlerden atılan taşları, sokaklardan çıkıp saldıranları da saymıyorum.

Ali Aydın denilen hakem müsveddesinin Galatasaray'ı komik nedenlerle 7 kişi bırakmasıyla kazanabiliyorlardı ancak.

Taktiklerden biri Teknik Adamı kulübeden çıkartmamaktı, düşünün ne denli zavallı olduklarını. Lucescu her türlü tacize -ayran, süt, çakmak, cep telefonu vs- karşı dimdik durmuştu saha kenarında, kabanı beyaza bürünmüş halde.

Ha bir de hiç unutulmayan, yakın bir zamanda Fatih Akyel'in transfer haberi alınmıştı ve adam karşımızdaydı canlı olarak. Gitti Bülent Korkmaz'a dayılandı, kırmızı kartların birinden sonra. Tribünün kayşı orda kopmuştu, havada uçuşan polis telsizleri.

6 Kasım 2002, Lig, Fenerbahçe 6 Galatasaray 0

Bu maça da gidecektim, rövanş peşindeydim çünkü, son anda vazgeçtim, bir sınav vardı herhalde. Devre arası izlemeyi bıraktım, bir cafeye gitmiştim arkadaşlarla. Devamını hiçbir zaman izlemedim. Yurttaki arkadaşım golleri söylüyordu radyodan dinleyip, yatağa gömülmüştüm. Maçta yaşananları, Mehmet Şenol'un kaleminden -Fotomaç olabilir- okumuştum, derinden etkilenmiş ve o dönem çok okuyan biri olarak, yavaş yavaş yazmaya da sevk etmişti beni;

Teror Mabedi

Yanımdaki cocuklarin kimisinin kafası yarilmis, kimisinin parmagi kirilmis. Onumdeki duran iki genc kiz semsiyelerini aciyor, korunmak icin..

Farketmiyor, yildirim hiziyla gelen ucu sivri bir tas (daha dogrusu kirilmis bir porselen parcasi) semsiyeyi delip geciyor, genc kizin kafasini yariyor..Tisortlerini cikarip kendi kendilerine pansuman yapmaya calisiyorlar. Bu arada biz de hem korunmaya calisiyoruz, hem de yaralanan arkadaslarımızın akan kanlarini durdurmaya calisiyoruz.

Bizim derginin muhabiri Turker geliyor panik halinde, "abi nolur bir mendil bulun, biber gazi attilar,yaniyorum" diyor.. Sasirmis durumdayiz. Hangisine yardim edecegimizi bilemiyoruz. O sirada, bacagima bir agri saplaniyor. Panikle ayagima bakiyorum, Italyan porseleni parcasi fitilli kalin kadife pantolonumu delip gecmis...

100 kadar Fenerbahceli biz iceri girdikten, 30 dakika sonra aniden numarali tribunde beliriyorlar. O zamana kadar karsilikli tezahurat atismasi var. Bir de Lise Aciktan üzerimize yagan su ve ayran siseleri... Üzerimizde patlayan su siselerine alisigiz, gecen mactan. Fazla onemsemiyoruz. Atik davranmak ve tedbirli olmak yeterli.

Ama numaralida aniden beliren grup hazirlikli. Ellerindeki bos su kolilerine anlam veremiyorum önce. Ama sonra o kolilerin taslarla, kirik aynalarla dolu oldugunu birazdan anliyoruz. Polis barikatinin yanina rahatlikla gecip,"taaruza" basliyorlar. 60-70 kisi birden ayni anda firlatiyorlar...Etrafimiz kan icinde. Yaralilar caresiz.

Herkes seyrediyor. Polisler, biz, basin mensuplari... Asagida surekli fotograf cekiyorlar. Bizim derginin fotografcisi Eren, yanimda.. Üstelik Fenerbahceli! Beline kadar bembeyaz, ayran patlamis üzerinde..

"Cektin mi?" diyorum, "savas tazminati istiyorum!" diyor gulerek... Makinamizi korumaya calisiyor hakli olarak.. Bizim bolumdeki polise soruyorum, "bu taslari nerden buldular?".. Gelen parcalari inceliyor ve karar veriyor: "Tuvaletleri kirmislar, aynalari parcalamislar. Yoksa bizimkiler sokturmaz, bunlari"

Ama sahadaki basin guvenlikte.. Sürekli bizi cekiyorlar. Cildirma noktasina gelmis bizleri..

"Iste," diyorum, "öyle goruntuler veriyoruzdur ki, yarin,rahatlikla bu fotoğraflari basarlar ve altina da "Galatasaray taraftarlari olaylari tahrik etti" derler!"

Evet, nitekim dediler! Bugun gazeteleri okurken, ne satirlarla karsilastim!Oysaki cikarken, bizi sikistirdikleri ve beklettikleri tunelde tanidigim gazeteciler yanima geliyor hemen... Fanatik, Sabah, Vatan, Milliyet...

Bir tanesi,"abi," diyor "Digiturk, sizleri hep saldirirken gosterdi"...

"Nasil,yani" diyorum, safça, "O Fenerli grubun yaptiklarini soylemedi mi?"

"Abi goruntulere gore sizler polisle catisiyorsunuz!"

Polisle mi catisiyoruz? Allah, allah! Bizler polisten o grubu engellemesini istedik. Cevap vermeden bize bakiyorlar. O Grup o kadar arsizlasmis ki, kendisine mudahele edilmedigi gibi neredeyse,"su arayi acin da daha isabetli atalim taslarimizi" diyebilecek kadar rahatlar...

Bu kadar umursamazlik karsisinda, insanlar cildiriyor.. Bir tanesi tuvaletin kapsini sokup geliyor.. "Atmayin" diyoruz, "geri attiginiz herseyi yeniden bizeatiyorlar..Bir türlü bitmiyor. Atmayin da kolileri bosalsin"...

Dinleyen kim? Cocugun kafasi karpuz gibi yarilmis, enaz 20 dikis atilmasi gerekiyor ama cikardigi atletiyle sarmis kafasini, kendisini vuranlardan intikam alma pesinde...

Tabii tabii, biliyoruz. Fenerbahce yonetiminin bu olaylardan hiiic haberi yok! Onlar tertemiz! Mactan 5 saat once, Stad Müdürü ile Digiturk soylesi yapiyor.. Müdür diyor ki, "bir iki tane de espirili karikatur hazirladik.Ama soylemeyeyim, supriz olsun!"

Bir yandan tas yagmurundan kurtulmaya calisirken, "suprizi" ogreniyoruz :..Migros Acik'ın ustundeki genis borulara baglanmis, mekanizmayla acilan igrenc bir " karikatur".... Uzerinde kocaman bir "Ultravesti" yaziyor... Bir aslani, kadin yapmislar, dudaklari zevkten.. Arkasinda, yarisi boyanmis bir adam üzerinde GENC FB yazan bir tisort, kadini parmakliyor....

Müzik esliginde aciyorlar.. Fenerliler zevkten cildiriyor. Tezahuratlara yeni taslar eslik ediyor, bu sefer daha hirsli atiyorlar... Bir "karikatur" daha asiliyor, atina binmis bir Karaoglan... Fener formali tabii...

Ruhen fasistlesmis bir kitlenin karsisindayiz... Gobbels'in saasali mitinglerinin bir benzeri burada...İgrenc müzikler, marslar, sürekli yapilacaklari anlatan anonslar: "Simdi elinizdeki makarnalarla prova yapiyoruz!", "Hadi, hep beraber Fenerbahçe'nin ne oldğunu gösterelim"... Dev pankartlar...Bunlari taraftar grubu mu hazirliyor ? Külahima anlatsinlar. Kurulan dev teror arenasinin tasarlanmis parcalari bunlar... Hepsi buyuk para gerektiriyor. Kimde var bu para? Biletlerini hala yonetimden bedava alan gruplarda mi ? Pöh!

Cikiyoruz, tribunleri terkediyoruz.. O ufacik yeri kan golune cevirenler "görevlerini" yaptiktan sonra ellerini kollarini sallayarak orayi terkedince, sanirim "suclu"yu, yani daracik alana sigismis 700-800 Galatasarayliyi tespit ediyorlar. Zaten kapilari cok onceden kapatmislar..Telefonlari geliyor disarda kalanlarin.. Almiyorlarmis iceri..."Doldu" diyorlarmis...

Aklima, 3 gun onceki yetkili demecleri geliyor: "ne kadar gerekiyorsa, o kadar yer ayirdik" Demek bu kadarmis.. Pana taraftarina ayrilan yerin yarisi... Suru gibi otobuslere dolduruyorlar insanlari... Nereye gidecegi bile sorulmuyor. Bir gazeteci, bana "Kartal'a goturuyorlar" diyor.. Bir digeri, "Mecidiyekoy'e" diyor...

O daginiklikta bizim ekibi kaybediyorum. Maci seyretmeye karar veriyorum ve seref tribunune geciyorum. Gecerken, bir kapkaçciyi, cep telefonumu yuruturken son anda yakaliyorum. Seref tribunundeyim. Cumhuriyet'ten Mahmut Sert geliyor. Toplumbilim'in yeni sayisini veriyor taze taze... İcinde bizim obur dergide (Tribun) cikan bir dolu makaleyi yayinlamislar...Aralarinda Kill for You ile yaptigimiz soylesi de var! Bir kac tanesiyle daha konusuyoruz: Anliyorum ki, kimsenin olanlardan haberi yok.. Gazeteciler, haber atlamislar! Bir Hagi roportajini bir baska gazeteden once yayinlayamadi diye, bizim Galatasaray Dergisi'ne inanilmaz iftiralar atan ve yalan soyleyenler de bunu atlarlar mi? Yok, yok, atlamazlar : "Galatasaray taraftari tahrik etti" diye yazmistir kesin, bakmaya bile gerek gormedim...

Evet, Panathinaikos taraftarlari da Fenerbahcelileri tahrik etmisti! Daha onceden hakemler de Fenerbahcelileri tahrik etmisti!

Fenerbahceliler hep tahrik oluyorlar! Ornegin, Galatasaraylilar isinmak icin sahaya cikiyorlar! Al iste bir tahrik nedeni daha! Yeni Maratonun her yerinden neler yagiyor, nasil anlatabilirim? Futbolcularimizin üzerinde patliyor siseler... Mondragon'a ve Eser Hoca'ya yapilanlari goruyorum, inanamiyorum... Bu arada Hakem Üclüsü sahada "takimdan ayri duz kosu" yapiyorlar! O tarafa bakamiyorlar bile!

Kaptan gelip birseyler soyluyor, kosularini bile bozmuyorlar.. Korler, sagirlar...(Tabii kardesim, üzerinde sari-kirmizi formayla niye cikiyorsun, tahrik oluyorlar, degistirin renklerinizi!)

Kufurler, yumurtalar, siseler, bicaklar.... Isinmaya calisan futbolculara reva gorulenler.... Maytaplar, mesaleler, su siseleri...

Hepsi bir tiyatro.... "Bizim en buyuk gucumuz takim degil, stad ve taraftar" diyenlerin neyi kastettikleri acik: Yarattigimiz teror etkisiyle maci ceviriyoruz... Korkutuyoruz, yildiriyoruz, sindiriyoruz... Futbolculari da, konuk taraftarlari da, hakemleri de... "Burasi boyle, buranin standardi bu" dedirtiyoruz...Cunku biz basinda da variz... Biz yazmiyoruz, cunku kendi aleyhimize yazmayiz. Biz yazdirmiyoruz.. çünkü yazanlarin kalemini susturacak gucumuz var... Biz bir cumhuriyetiz..

Evet, bir cumhuriyet..

Ama Hitler'in Almanyasi da bir cumhuriyetti...

29 Şubat 2004, Lig, Fenerbahçe 2 Galatasaray 1

Fenerbahçe'nin yine bir şekilde kazandığı maçlardan biriydi. Galatasaray'ın tarihinin en kötü günlerini yaşadığı bir döneme denk gelmişti maç. Mali sıkıntılar bir yana, Büyük Kaptan Bülent Korkmaz kadro dışıydı, sancılı bir değişim isteği vardı, tüm bunlara karşın başa baş bir oyun sergilenmiş ancak kazanılamamıştı. Küfürlerde, atıan yabancı maddelerde hiçbir eksilme yaşanmamıştı, takım ısınmak için sahaya çıkmadı, koridorları tercih etti.

22 Mayıs 2005, Lig, Fenerbahçe 1 Galatasaray 0

Şampiyon oldukları bir başka maç, aklımda hep futbolcuların koridordan içeri girememesiyle kalmıştır. Oyuncular ısındıktan sonra tekrar soyunma odasına gidecekler, giremediler tünele. Para kazandıkları vücudlarına bir madde isabet etmesin diye koşarak koridora girmeye çalışan sporcular, aklın almayacağı bir işkence biçimi, psikolojik harb.

8 Mart 2006, Kupa, Fenerbahçe 2 Galatasaray 1

Alex'in son dakikalardaki frikiğiyle kazandılar. Kadıköy'de çalınan anlamsız ve çokça faullerin bir sonucuydu elbette. Burası Kadıköy burda küfür yok yalanına inanan, akıl ve ruh sağlığından şüphe edilen bir kitleyi de gözler önüne seriyordu bu maç.

22 Nisan 2006, Lig, Fenerbahçe 4 Galatasaray 0

Acı bir mağlubiyet, rakip kadro olarak senden çok güçlü, bunun bilincindesin, üstelik de orada kazanamama baskısı var üzerinde. Maçı, balkona girip çıkarak izleyebilmiştim heyecandan, kazananın şampiyon olma olasılığı çok yüksek idi. Klasik Fenerbahçe başlangıcıyla ilk yirmi dakikaya gol sıkıştırmayı başarıp, oynu da açtılar ve en iyi oyunlarını çıkarttılar kanımca. Maçın hakemi Cüneyt Çakır idi, haksız bir kırmızı kart olmuştu Saidou'ydu sanırım. Hasan Şaş, koridorlarda yumruklandı, taraftara biber gazı sıkıldı yoğun bir biçimde, terör devam ediyordu organize şekilde. Maç sonu şampiyon olduklarını zannedip hindi bile getirmişlerdi, erken sevinmenin cezasını Denizli'de çektiler.

3 Aralık 2006, Lig, Fenerbahçe 2 Galatasaray 1

Gerets'in alnı yarıldı, Mondragon yaralandı, küfrün, pankartların, sahaya atılanların haddi hesabı yoktu diğer maçlarda olduğu gibi. Klasik maç başlangıcı, Kezman'ın klasik Fenerbahçe golü akılda kalan diğer unsurlardı, Galatasaray yine ciddi bir baskı kurup, beraberliği yakalayamadı. Bu maçta çıkan olaylardan sonra Fenerbahçe 3 maç ceza aldı. Bu cezanın hesabını da 19 Mayıs 2007'de 5 maç ile kesmeyi başarmışlardı, unutmamak gerekir ve futbol tarihinde bir ilk idi.

8 Aralık 2007, Lig, Fenerbahçe 2 Galatasaray 0

Bu 8 maçlık cezadan sonra, durulacaklarını ve futbol terörüne ara vereceklerini öngörmüştüm, öyle de oldu, en sakin derbilerden biriydi, oradayım, maça 5 dakika kala girip, misafir tribünün yerinin de değişmesiyle, rahat bir derbi geçirdiğimi hatırlıyorum. Alpaslan abi maçı izleyemiyor, koridorda geziniyordu. En umutlu olduğum derbiydi maç öncesinde, Kalli'nin gelmesi, yeni yapılanma, sakin geçeceğine dair olan öngörümle. Yine erken gol buldular, tam beraberlik zamanı gelmiş iken, duran toptan bir gol daha bulup maçı koparttılar.

3 Şubat 2008, Kupa, Fenerbahçe 0 Galatasaray 0

Son 10 yıllık süreçte, Kadıköy'de kaybedilmeyen 2 maçtan biri. Diğerinin de kupa maçı olması tesadüf değil, hatta Aykut'un yediği frikik golüyle kaybedilen bir kupa maçı daha olduğu düşünülünce, bunun sebebinin ne olabileceği üzerine kafa yoruyorsun. Fenerbahçe'nin lig motivasyonuyla, Galatasaray'ın kupa motivasyonun bir tezahürü herhalde bu durum. Rövanşı var psikolojisiyle sahaya çıkan oyuncular, Kadıköy'de kazanmak adına bir ipucu sunabilirler bize.

Rövanş maçında Volkan, Lugano ve türevlerinin ne denli çirkinleşebildiklerini görmüştük kaybedince.

9 Kasım 2008, Lig, Fenerbahçe 4 Galatasaray 1

Uzun bir aradan sonra, belki de ilk defa hem de harika bir gol ile ve maçın başında öne geçiyorsun. Cevap gecikmiyor, iğne deliğinden, olmayacak bir pozisyondan gol çıkarıyorlar, mucize adeta. Lincoln'un frikiğinde hakemin hokkabazlığı, Semih'in kıça başa çarpan klasik Fenerbahçe golü, hikayenin devamı biliniyor.

25 Ekim 2009, Lig, Fenerbahçe 3 Galatasaray 1

Yine bir erken gol, olmayan penaltı, geriden gelme çabası, senaryo aynı. Maç öncesi, Ali SamiYen'de çıkan kavganın da etkisiyle yaratılan gerilim, Arda ve Aydın'a saldırı, hep organize işlerinin parçasıydı. Keita'nın zorla oyundan attırılması, sahaya atılan bir yabancı maddeyi günlerce kanallarında program yapıp onların tarafından geldi yutturmacasıyla dayatmaları gibi türlü hilelere başvurmaktan yine çekinmediler. Hakemin yaralanmasına kadar varan olaylar silsilesine karşın, maçın hakemi Bünyamin Gezer, maçı iptal etsem kaos çıkardı, 50 bin kişi Kadıköy'ü yıkardı deme vehametinde bile bulundu. Hakemin kontrolü için anında Acıbadem'den doktor getirilip, hiçbir şeyi yok raporu da alınmıştı ne de olsa. Zaten ölse bile oynatacaktı orta hakem, algısı buydu. Bu olayın patlamaları daha sonra yaşanacaktı, Diyarbakır ve Gaziantep'te. Cesaret ve kararlılık Kadıköy'de olmayan bir şeydi hakemler için.

24 Ekim 2010, Lig, Fenerbahçe - Galatasaray

Serinin devam filmi mi olacak yoksa yeni bir başyapıt mı, bu sorunun cevabını arayacağım, hafızamda yer tutan derbi nostaljisinden sonra;

Saha Dışı

Maç öncesi yaratılan suni gündemler, medyanın özellikle Kadıköy'deki maçlarda derbinin önemini artırma çabaları, yönetici demeçleri, günler öncesinden hatırlatılan eski maçlar, maç günü organize bir şekilde oyuncuları baskı altına alma, korkutma -bitelim de gitsin, nihayetinde maç bu havasına sokma- bezdirme, bıkıp usandırma, yaralama, sindirme, küfretme, madde fırlatma, koridorda vs yumruk sallama, tükürme, akla belki de şu an gelmeyen yeni terör eylemleri türetme gibi pek çok farklı yol deneyebilirler. Taraftarın yetmediği yerde, bunu futbolcular da yapabilir.

Fenerbahçe'ye gelen her oyuncuya Galatasaray nefretine dair özel bir brifing verildiğini düşünüyorum ben, ne izletiyorlarsa artık, en profesyonel denilecek adam bile birden kötü bir karaktere bürünüveriyor o formayı sarı kırmızıya karşı giyince.

Galatasaray her seferinde kurulan tuzaklara düşüyor. 10 yıllık süreçte Fenerbahçe'nin kadroları hep daha profesyonel iken -yabancı çokluğu da dahil buna- Galatasaray amatör ruhuyla sahaya çıktı ve maçı daha başlarken kaybetti, kolay etki altına girerek. Sabri'nin direk dibinde nerdeyse sıfır tolerans ile dururken Selçuk'un dokunuşuyla geçen toptan sonraki yüz ifadesine bakın, maçın orada sona erdiğini göreceksiniz.

Geçmişte yaşanan olaylardan haberdar olan taraftar / sempatizan sayısı bile kısıtlıdır, gazeteler yazmadığı için pek çoklarının bilgisi yok Kadıköy'de yaşananlardan, futbol teröründen. Biraz internet kültürü olanlar duyup okuyorlar bunları. Gerekirse, zor duruma düşülürse, bu olaylar hatırlatacak, belgeleriyle, yüzlerine vuracak, atanan hakemin seceresini gözler önüne serecek, has adamları Cüneyt Çakır'a yapılanları ifşa edecek, TFF ya da MHK bu adama Fenerbahçe'yi kollamadı diye düşük not verirken, nasıl UEFA'nın aynı maça tam not verip, Avrupa Kupaları'nda maç yönetme şansı sunduğundan dem vuracaksın, örnekler çoğaltılabilir.

Yine de provokasyonlara göz yummayıp sakin kalabilmek çok önemli, buna yöneticiler de dahil. Geçmişte neler yaşandığını her futbolcunun tecrübe etmemiş de olsa bilmesi gerekiyor, böylelikle karşı reaksiyonun ne olup olmayacağını ölçüp biçsin, yeni bir senaryo çıkmasına engel olsun. Tribünlerde, maç öncesinde ne yaparlarsa yapsınlar, oyuncunun kafasına girmekten başka, sonucu etkileyemezler. Maçın gidişatını değiştirecek biri varsa o da hakemdir ve Galatasaraylı oyuncuların hakemi her pozisyonda istisnasız baskı altına alması, geçmiş Kadıköy olaylarından örnekler vererek konuşması ve hakemi yem haline getirmesi gerekir Fenerlilere karşı. Bunları yaparken de bir an bile oyundan kopmamalıdır kafa anlamında. Hakemle oynamayı daha çok oyun durduğunda yapmalılar, Fenerbahçeli oyuncularla hiç muhatap olmamalılar.

Sabri, Ayhan, Arda gibi çabuk etki altına giren, taraftar gibi tepki veren oyuncuları oynatmamak da bir çözüm gibi görünebilir ancak yabancı kontenjanının sınırlı olduğu bir ortamda, bu tercih çok büyük tartışmaları ve oyuncu kısırlığını da beraberinde getirir.

Artık şu hastalıktan da kurtulmak gerekiyor, maçlar, derbiler kaybedilir, mühim olan sezon sonudur, Avrupa'dır hezeyanı. Hayır kardeşim, bu maç çok önemli, ezeli rakibin ve son 10 yıldır burda kazanamıyorsun, canını dişine takacaksın, bütün bir hafta bu maçı yaşayacaksın başka bir halt yemeden, su bile içmeden, ben nasıl yaşıyorsam.

Saha İçi

Klasik olan şeylerin gerçekleşmesine izin vermeyeceksin bir kere, top o noktaya dahi gelmeyecek. Fenerbahçe'nin derbilerde çok iyi yaptığı bir şey var, geride sağlam kalıp, kontrataklarla gol bulmak, Serhat, Kezman, Anelka gibi oyuncular ilk aklıma gelenler. Kazım gibi tercihlerle de bunu zorladılar. Onların istediği oyun tarzına bürünmek yerine şaşırtman gerekiyor biraz, üstüne gitmeyerek. Galatasaray, her iyi başladığı, rakip yarı sahada oynadığı maçta, kalesinde golü görüveriyor çünkü derin boşluklar veriyor geride.

Genel olarak önlem alınması ya da rakibe göre takım şekillendirilmesi taraftarı olmasam da, derbileri ya da çok önemli maçları bir istisna olarak tuttuğumu belirtmeliyim. Alex oynarsa, karşısında duran ve onun pas kanalını kapatan bir oyuncu görevi elzemdir. Bunu Mehmet Topal ne zaman iyi yaptı, kaybetmedik 5 maçlık seride.

Fenerbahçe'nin kilidi açtığı iki gol çeşidi var, duran top ya da şans, karambol golü, çok dikkat edeceksin, gerekirse topu kornere çıkarmadan, ceza sahasına yakın faul yapmadan oynamaya çalışacaksın.

Kötü senaryolar gerçekleşirse, hızlı başlangıç, erken gol, klasik bal gibi, moral bozmadan oyununu devam ettireceksin. Geriden geliyorsan skor olarak, baskı kurarken de organize olmalısın, diğer türlüsü, duvara çarpıp dönen toplardan ibaret oluyor ve kalende topu buluveriyorsun ani bir atakta, hatta farklar da böyle oluşuyor.

Fenerbahçe'yi sahasına hapsederek, oyunu domine ederek kazanmamız zor, bu yüzden çok daha stratejik oynamak zorundayız. Gerekirse birinci dakikadan zaman geçirerek, oyun uzun süre berabere götürmeye razı olarak, iki maçlı bir eleme maçı gibi taktiksel hamleler üreterek, bir farkındalık ile orada bulunmalıyız.

İnanç elbette olmalı ama daha çok rasyonalite hakim kılınmalı oyuncuların üzerinde. Baskıyı yaşayıp bundan nasıl sıyrılabileceklerine dair çözümler üretmek daha akılcı olacaktır, oraya rahat gitmelerini sağlamaktan çok.

Lucescu döneminin kontrollü oyunu mutlaka incelenmelidir, her ne kadar 2 maçı -biri 7 kişi, diğeri en pislik maçıydı derbi tarihinin- kaybetmiş olsak da.

Oyunun kontrolünü Fenerbahçe'ye vererek onları şaşırtmak da bir yöntem, en azından kontratak yolları kapanmış olur, Niang ile.

Pek çok varyasyon türetilebilir, genel ve tahmin edilebilir bir taktik ve kadrodan ziyade süpriz içerikli, önlem kokan tercihler daha makul duracaktır.

12 Ekim 2010

A. Eren Loğoğlu

3 yorum:

Thiam Jaba dedi ki...

Hocam yazdıkların çok doğru, yalnız bu yazının bütün Galatasaraylılar ve objektif sporseverler tarafından okunması lazım. Hatta Galatasaray Klübüne bile faks çekilebilir.

Adsız dedi ki...

sevgili eren selamlar,

saydiklarinin harici aramizdaki en büyük 2 fark ne biliyormusun? 1. biz sürekli sahaya kazanmak icin cikiyoruz, onlar ise kaybetmemek icin. 2. ise ne zaman onlar dipteyse bizim mac onlarin imdadina yetisiyor, bizde ise tam tersi kötüysek tamamen dibe vuruyoruz.

son yillarda asy'de ne kadar mac varsa hepsinde geriye gömüldüler ve biz son zamanlarda pozisyon dahir bulmakta zorlandik. orada yenemedigimiz adamlari artik kendi evimizide de yenemiyoruz...asil bunu nasil cözecegiz onu merak ediyorum.

eksik olan sansimizin yanina sakatliklar, formsuzluklar ve ruhsuzluk eklenince 9. haftadan pek ümitli olmamak lazim...büyük bir ihtimal ile belimizin bu sezon adina tamamen kirilacagi mac olacak.

afo1907 dedi ki...

Hayatimda okudugum en tarafli, en objektif olmayan yazi.

Madem oyle dunya futbol tarihinin sahaya en cok yabanci madde atilan 2007 Ali Sami Yen macinin kahramanlari olarak(!)

1. Madem baski mac kazandirmaya yeterli, Fenerbahcenin o sahadan kazanip da ciktigini nasil izah edeceksiniz?

2. Bunu yapan bir grup olarak Kadikoyde sahaya su atiliyor, bu atiliyor nasil diyebilirsiniz?

Saygilar