Sadece ilk yarıyı değerlendireceğim, keza devreden sonra takım tamamen serbest davranmaya başladı, kimin nerede oynadığı belli değildi ve panik içersindeydi her bir oyuncu.
Net bir 4 - 2 - 3 - 1 oynandı ve Avrupa Futbolu takip eden birinin normlarına göre iyiydi aslında sergilenen şey. Rakip yarı sahada çok pas yapabiliyor, kalesinde kontratak görmüyor ve ceza sahasında çoğalıyordu Galatasaray. Bunda Karabük'ün ceza sahasına otobüs park eden zihniyetinin de katkısı vardı. Böyle oynayan takımlar futboldan soğutuyor insanı, hele de hücum eden tuttuğunuz takımsa. FC Barcelona'nın nerdeyse her üç maçından ikisini bu anlayışa karşı oynayıp kazandığını ve goller bulduğunu hatırlayıp, ne derece zor bir işi başardıklarını bir kez daha algılıyor ve takdir ediyorum. Inter gibi takımları da yeniden lanetliyorum, sadece başımıza gelince değil, nerde karşılaşırsak karşılaşalım, futbolun gerçeği safsatasından sıyrılıp bu savunma düşüncesine öfkeyle isyan etmek gerektiğini de artık öğrenmeliyiz bu oyunu seviyorsak.
Galatasaray, tüm bu olumlu havaya karşın gol pozisyonu üretmekte zorlandı, bunun sebebi de ceza sahasına paralel bölgelerden orta açma hastalığının nüksetmesiydi.
Hagi, önceki tercihlerinde temel iki hata yapmış, bariz belli oluyor şimdi.
İlki Lucas & Cana yer değişimi, diğeri de Baros'un erken onbire dönmesi. Karabük maçının en verimsiz oyuncusu açık ara Baros idi. Sürekli topu ezdi, kaybetti ve üçüncü bölgede tehlike oluşmasını engelledi, çıkması gereken tek isimdi belki de.
Lucas sağ bek, Hakan Balta sol bek, Servet & Gökhan merkez savunma, önlerinde Cana & Culio ve bu ikilinin önünde Kazım & Stancu & Yekta üçlüsü, en uçta da Baros şeklindeydi yayılım.
Yekta'nın solda ve Stancu'nun merkezde oynaması oyun akışkanlığına önemli bir yarar sağladı ancak dönüp dolaşıp top Baros'a geldiğinde sonuçsuz kaldı çabalar.
Culio'nun savunmanın önünde oynayıp, sıklıkla ileri çıkması ve geriye de dönmesi, Galatasaray'ın uzun zamandır arayıp da bulamadığı en önemli oyuncu davranışıydı. Topa daha çok sahip olma ve bunu rakip yarı sahada yapma konusunda olanaklar doğdu böylece.
Ayrıca Cana'nın savunmanın önüne atılmış olması bir başka kazanımdı. Orkestra şefi gibi elleriyle sürekli arkadaşlarına pas vermesi, durması, koşması gereken yerleri gösteren lider karakterli oyuncu, dönen topları anında baskıyla kazanıp yeniden hücum etme şansını da takımına vererek, iyi oynamanın ana kurallarından birini yerine getirmiş oluyordu. Benzer işleri Lucas da oyun zekasıyla gerçekleştirdi sağ bölgede.
Nükseden hastalık, orta açma mevzusu, Dany, Deumi, El Saka, Samuel Johnson gibi savunmayı arkada toparlayan, süpürücü oyuncuların yaşamlarının en özel performanslarını sunmalarına ortam hazırlıyor. Yine o gecelerden biriydi, her isabetsiz ortada top, mıknatısla çekiliyor gibi Deumi'ye gitti ve o da karşıladı kolaylıkla. Olması gereken, kanatta topu alan oyuncunun tekrar yanına yaklaşan isimle verkaca girmesiydi. Artık futbol literatüründe muz orta açmak için yaylanan oyuncu kavramı yok.
Sezon bitmişken Hagi'nin altyapıdan gelecek birkaç ismi takıma monte etme çabası içine girmesini bekledim ama o hala, bazı oyuncular hakkında kesin karar vermemiş ve denemek istiyor. Daha önce 4 - 2 - 3 - 1 oynayıp Stancu uçta kullanılsaydı üç - beş puan daha fazla alır ve kupada da yola devam edebilirdi takım. Hagi'nin arayış içersinde olması doğal ve teknik adamlık kariyeri de bitmek üzre açıkçası, ikilem yaşadığı da belli.
Daha 2. dakikada penaltıyı veremeyen hakem hakkında da ne dense boş! Sezon kötü gidince üzerine gidilmiyor ancak nerdeyse 10 - 15 puan, düdük hatalarıyla kaybedildi.
Son olarak teselli ve korku, Arena performansı;
Ajax 0 - 0
Sivas 1 - 0
Eskişehir 4 - 2
Buca 1 - 0
Gaziantep 0 - 0
Karabük 0 - 0
6 maç 6 gol atıp 2 gol yenmiş, mağlubiyet yok daha ve 7. maç rakip Fenerbahçe.
5 Mart 2011
A. Eren Loğoğlu
Endüstriyel Koreografi
-
Bursaspor'lu taraftarın Atatürk Stadyumu yıkılmadan önce kale arkasında
"Yeni Linea" için yapmış oldukları koreografi çok konuşulmuştu.
"Endüstriyel F...
18 saat önce
1 yorum:
hayatın bizzat kendisi fıkra gibi. ironisini yanında taşıyor. bu sezon fenerbahçe'ye saraçoğlu'nda mağlup olmadık ve yine bu sezon, tarihimizde bir sezonda aldığımız mağlubşyet rekorunu şimdiden kırdık. bu nasıl bir talih, anlayamadım. aslantepe'de de en kötü ihtimalle berabere kalacağımıza kesin gözle bakıyorum. bu sezonun ironisi bu. eskiden kimseye mağlup olmaz, fenerbahçe maçlarında şans, kader, saha içi-dışı her türlü faktörle mağlup olurduk; bu sezon ise tersi oluyor. sırf fenerbahçe'ye yenilmek, böylesi günler yaşamaktan daha iyiydi doğrusu...
Yorum Gönder