UEFA'ya gönderilen raporları okumamış, üç aday ülkeye eşit uzaklıkta tarafsız bir sporsever olsaydım sadece bugün izlediğim sunumların sonucunda Fransa kazansın isterdim. Son gün sunumları ne kadar etkilidir, değildir, olayın bu noktasından bakmıyorum, belki bir oy etkilemiştir, belki etkisizdir bilemiyorum ancak Fransa'nın kazanmasını istemenin çeşitli sebepleri vardı elbet;
Bir kere klasik sunum formatının tamamen dışındaydı. Fransız küçük bir çocuğun sunuculuğuyla başladı her şey, şaşırtıcıydı. Fransa hiç akla gelmeyecek bir yönteme başvuruyordu. Bu çocuk, Nathan, ezberlediği repliklerle çok da iyi kotardı bu işi. Sevimliydi, istekliydi, eveleyip gevelemiyordu, konuştukça büyüyor ve izleyen gözlerdeki canlılığı artırıyordu. Sarkozy, Gül ve Platini'nin çocuğa bakışındaki heyecan bile belli ediyordu bazı şeyleri. Bu format devam etti, Nathan sahneye isimler çağırdı, Fransa Futbol Federasyonu'ndan. Onlarla mülakat yapar gibi bir defter tuttu, rolünü çok iyi oynuyordu ve hiç de rol gibi gelmiyordu yaptıkları. Federasyon Başkanı kürsüde protokol konuşması yerine bir çocuğu ikna etmenin zorluğunu yaşar pozisyonda soruları cevaplıyordu. Tabi bunların hepsi kurgusaldı.
Ekrana yansıyan görüntülerin çoğunlukla animasyon olması da bir artıydı, estetik açıdan. Eyfel'in göründüğü bir alanda futbol oynayan çocuklar teması da akıllıcaydı. Siyah ve beyaz çocukları bir arada gösteren ve Paris'i en iyi anlatan cafe kültürüyle de durumu bütünleştiren bölüm olağanüstüydü. Türkiye de benzer bir mahalle maçı görüntüsü sunsa, taştan kaleler gösterse, oradan modern stadlara geçiş yapsa ve büyüse çocuklar, benzer düşünceler üretilebilirdi. Israrla taraftar göstermekten sakınır bir tavrımız da vardı gibi geldi bana, umarım yanılıyorum.
Sonra en can alıcı kısım geldi. Nathan, Zidane'ı çağırdı. Zidane, Nathan'ı yanına alıp yere oturdu ve hikayesini anlattı hem izleyicilere hem de Nathan'a. 82 Fransa'dan ve festival havasından bahsetti. Nathan öyle güzel rol yapıyordu ki, bir Fransız çocuğun Zidane'a olan hayranlığı daha güzel gösterilemezdi. Türkiye'yi ulaşım ve güvenlik sorunlarıyla vurduğu düşünülen Fransa'nın -ki öyle- en çarpıcı ve duygusal mesajı buydu kanımca. Futbol ve tutku, Zidane ve Nathan, yan yana. Çocuk öyle bir sarıldı ki defterine Zidane konuşurken, sempatinin doruğa yaklaştığı o küçücük anı yakalayıvermişti yüreklerde.
Bununla da kalınmadı, Nathan UEFA İcra Kurulu'nun yanına gitti defterini vermek üzre. Kan çeker gibi Platini'ye doğru yöneldi önce, bu bile etkileyiciydi, sonra sözlerini söyledi ve Fransa'yı anlatan defterini verdi.
Futbolcu seçimleri -Karembeu, Sagnol, Djorkaeff gibi- Sarkozy hamlesi, Platini, efsane oyuncu Zidane ve sevimli çocuk Nathan ekranda da kazanmayı hak etti kanımca.
28 Mayıs 2010
A. Eren Loğoğlu
Galatasaray:3-2:Tottenham Hotspur
-
Ayaktopunu İngilizlerin icat edip, sömürgeler vasıtasıyla gittikleri
ülkelerde tanıtmaları sonrası geçen yıllarla birlikte her millet kendi
çapında bir ...
1 hafta önce
1 yorum:
yazdıklarına göre gerçekten haketmişler gibi duruyo. zidane be abi! o da bizim şansımız işte, dünyanın en iyi futbolcusu fransız!
Yorum Gönder