Başlık, Hagi'nin ifadesiydi maçtan önce ve sonra. Galatasaray'ın ne anlama geldiğini bilen, saha kenarında vakur duran, saha dışında yüzü hep gülen, kendine güvenen, lider karakterli bir adamın sözleriydi.
10 yıl boyunca türlü şansızlıklar, terör olayları, baskı, psikolojik savaş gerçekleşse de, yenmemiz süpriz olamazdı, sahaya çıkan 11 oyuncunun sırtlarında parçalı, sarı kırmızı forma varsa, formanın önünde o arma.
Favori olmayanın yine çok iş yaptığı bir derbiydi, favori söylemi klişe olmayı devam ettirdi.
4 olur, 6 olur diyenlerin, Deja Vu bekleyenlerin, 0 - 0 biten maç sonrası, meşale yakan, üçlü çekenlere şaşırıp, beraberliğe sevindiler bahanesine sığındığı bir gece oldu. Maçın genelinde hem tribünde hem de sahada ezilen takımlarından yana şüphe duymadan ezilme edebiyatına başvurdular. Bu kadar büyük konuştuysan elbet cezasını çekeceksin, stadında sevinenler görerek ve küfrederek, doğru ya orası Kadıköy, orda küfür yok!
Sevinilen durumun, serinin bozulması, Hagi'nin ilk maçında takımın gösterdiği mücadele, oyuna hükmetme gibi sebepler olabileceğini fark edebilecek akıl sağlığını bile yitirdiler, bir beraberlikle. Kaybetseler ne olurdu acaba! Bünyamin Gezer söyledi gerçi, 50 bin kişi stadı yıkar diye korktum, haklıydı, Trabzon maçında yıkmakla kalmayıp yaktılar bir de.
Galatasaray'ın sorunlarından dolayı, Kadıköy'de derbi maç var havasını yakalayamayan, medyada konuşulanı belirleyemeyen, baskı unsuru oluşturamayan, rehavete kapılan Fenerbahçe'nin ne hallere düşebildiği gözlemlendi işte. Derbinin heyecanını yitirmesi, tansiyonun düşmesi hatta Galatasaray tarafında hiç konu dahi edilememesi avantaj oluverdi. Bundan sonraki derbilerde aynı taktiği Galatasaray uygulamalıdır, derbi öncesi medyaya kendisiyle ilgili suni malzemeler verip başka şeylerin konuşulmasını sağlayarak.
***
Daha birkaç gün önce değinmiştim onun derbi performansına. Lucescu ekolünden geliyordu ve zor maçların çoğunda bu iki Rumen'in yüzü hep gülmeyi başarmıştı.
http://erenlogoglu.blogspot.com/2010/10/i-love-you-hagi.html
Fenerbahçe'ye karşı 4. derbisiydi Hagi'nin. 2 galibiyet ve 1 yenilgisi vardı, bir de beraberlik ekledi bunlara. Dikkat çekici olan Galatasaray'ın 6 gol atıp, sadece 2 gol yemesiydi.
Kadıköy'de 1 gol yedi 2 maçta ve 64. dakikadaydı topun ağlarla buluşması. Hagi'nin takımları her iki maçta da ilk 60 dakikayı gol yemeden geçirdi.
11. derbi maçında -Trabzonspor'u da katıyorum- 5 galibiyet, 3 beraberlik, 3 mağlubiyet gibi bir istatistik tutturdu, bu bile onun için yeterli referans olmalı.
***
Teknik konular;
Fenerbahçe'nin oyun yapısı çok uydu bize. Dia, Alex, Stoch, Niang dörtlüsüyle Skibbe'nin Galatasaray'ına benzeyen bir kurguyla sahadaydılar. Görev tanımları bile aynıydı nerdeyse. Önde baskı yapmayan ve topun arkasına geçip alanını savunan bir Fenerbahçe vardı. Bu durum, soğukkanlılıkla geride pas yapmamızı sağladı, kısa ve yerden oynadı takım.
Elano doğru yerdeydi, klasını gösterdi belki de ilk defa. Ters toplar da attı, en önemlisi buydu kanımca. Pino'nun merkezde oynaması, etkenliğini çok artırdı. Misimovic, pas akışkanlığına katkı sağlasa da yaratılıcıktan yoksundu yine, sola çok yakın oynamak zorunda kalmasına bağlanabilir bu.
Sabri, Elano önlü arkalı oynarken, Hakan Balta çok az ileri çıkabildiğinden -Gökhan Gönül'den dolayı- Misimovic oraya kaydı çoğu zaman. Hagi'nin formasyonlardan bağımsız oyuncu yerleştirmelerinden biriydi, strateji böyle bir şey, 4 - 3 - 3, 4 - 4 - 2 değildi sadece futbol.
Fenerbahçe orta alanının Emre ve Mehmet Topuz'a bırakınca, Ayhan, Sarp, Cana üçlüsü üstünlük kurdu bu bölgede, Elano ve Misimovic'in de dahil olduğu bir pas trafiğiyle.
Cana tek hatayla oynadı, ilk yarıda çok kötü bir pas verip, aynı pozisyonun devamında bir de ıska geçti. Hava toplarında iyiydi, daha öne oynadığı maçlarda göze de çarpacaktır performansı.
Servet, geri pası dışında kusursuzdu, ona göre bir maç idi zaten. Takıma ihanet ettiğini düşünsem de Hagi'nin onu keseceğini zannetmiyordum, en doğrusu hesap için sezon sonunun beklenmesidir kanımca.
Aykut ve Ufuk'un ayaklarını kullanmak konusunda ortalama bir kaleciden bile kötü olduklarını çok defa dile getirmiştim, pozisyon bulmakta kısırlık çeken Fenerbahçe'ye ilaç gibiydi, uzaklaştırmak isterken yarı sahayı bile geçmeyen ve savunmanın az adamla, dengesiz yakalanmasına sebep oldukları pozisyonlar. Bu anları video kasetlerden tekrar tekrar izletmek gerekir, çok basit bir top uzaklaştırma nasıl tehlikeler yaratabiliyor. Emirhan şans bulmalı bence.
Lucas da çok iyiydi, tatlı sert oyunla karşılık verdi Fenerlilere, sinmedi.
Takımda kötü denilebilecek iki oyuncu vardı kanımca, Sarp ve Sabri. Arkadaşlarının aksine çok hata yaptılar, Sabri çok top ezdi, sağ bek bölgesinde topla bekleme ve sağ içle verdiği hiçbir uzun topun verimsiz olduğunu çözemeyecek, sağ bekin -Alves'i izlemeli- orta sahadan yardıma gelen oyuncuya vermesi gerekir ilk pasını, zor durumdaysa merkez savunmacıya, önü açıksa da top sürmesi.
M Sarp da hayalet oynuna devam etti, birkaç maç sonra sahada olacağını sanmıyorum, Hagi o bölgede Cana'nın yanında top yapan adam ister, ki o isim Ayhan'dır mevcut kadroda.
Ayhan'a da parantez açmak gerek. Çok soğukkanlıydı, sürekli pas yapmayı düşündü herhalde Hagi'nin talimatıydı, sinirlendiği anlarda çok uzun haykırışlarla -hakeme doğru- stresini attı.
Takım, hakemi baskı altına alma konusunda da başarılı oldu, anında etrafı sarıldı hakemin, üç dört oyuncu hakeme koşuverdi. Ucuz faullerle duran top yaratma jestlerinin dışında oyuna çok etki etmedi Yıldırım. Kartlarda dengeyi gözetip kimseyi atmamaya çalıştı.
Hagi, kronik oyuncu değiştirme hastalığını yine bulaştırdı her yere. İlk döneminde de bu değişikliklerini hep savunmuştum, Hagi sistem adamıdır, ilk 11'inde aksayan yeri bilir daha takım maça çıkarken ve hep o oyuncuyu değiştirir. Bundan sonra da öyle olacaktır. Bu gece bir planı var gibiydi, Elano ve Misimovic'den maksimum verimi alıp takımın fiziksel gücünü ve direnişi artıracak kenar hamlelerde bulundu. Cana'nın da sakatlıktan yeni çıkmasının etkisi vardır değişmesinde.
Hagi'den beklentilerimi sıralamıştım ilk geldiğinde. Derbiyle birlikte bunları gerçekleştirmeye başladı;
Lucas, Cana, Kewell ve Baros dörtlüsü mutlaka sahada olmalıydı her maç, ikisi yer aldı, diğerleri de gelecek en kısa zamanda. Elano ve Misimovic'den verim almasını umuyordum, daha ilk maçtan gözlerim ışıldadı diyebilirim.
4 - 5 - 1 formasyonunu tercih etti, bu da 4 - 2 - 3 - 1 oynatacağının göstergesidir, çok olumlu, derbi ve ilk maç olması sebebiyle biraz daha kalabalık ve geride kurdu orta saha oynunu.
Geldiği an, savunmayı oturtma hususuna kafa yorar öngörüsünde bulunmuştum, yanıltmadı.
Emre Çolak, Barış ve Serkan gibi üç genç oyuncuyu sonradan da olsa oyuna alması bir mesajdır.
İlk 11 çıktığında tek şüphem Insua'nın neden olmadığıydı. Hagi, onu ilk opsiyon olarak düşünmüyorsa, Elano'yu Cana'nın yanına çekebilir, Ayhan'ı çok beğenen bir teknik adam olsa da.
Liderin 10 puan gerisindeyiz, yine de umudum var, daha çok ikinciliği kovalamak gerekir bu saatten sonra. Hagi Avrupa Kupaları dedi ama Şampiyonlar Ligi'ne götürürse takımı, alnından öpülmelidir, ben inanıyorum.
***
Biraz da duygular;
Pino'nun çizgiden çıkarılan topu, köşeden ağlara gidecekken Volkan'ın kurtardığı pozisyon, Lucas'ın bazukası, Emre Çolak'ın ters ayağı, Pino'nun son vuruşu ve bizimkilerin gol sesi.
Güzeldi, üzüntüyle karışık bir sevinme, Galatasaray'ın daha ölmediği, heyecan katsayının hiç azalmadığı sıkıştırılmış bir zaman, vicdan muhasebesi, curcuna, kaos, I Love You Hagi, ders niteliği, özeldi.
***
Seri bitti zannetmeyin, yenilmeme rekoruyla devam edecekler seneye, onun da hakkından geleceğiz Hagi'yle. Önce TT Arena'da, 50 bin aslan önüne çıkacaklar ve bu defa şans da yardım etmeyecek onlara.
***
Ahmed Arif'in Otuzüç Kurşun şiirinde söylediği gibi;
Vurun ulan,
Vurun,
Ben kolay ölmem.
Ocakta küllenmiş közüm,
Karnımda sözüm var
Haldan bilene.
Ne kadar vursanız da Galatasaray ölmez kolaylıkla, daha sözü var söyleyecek, bekleyin hele;
"Biz Galatasarayız" mottosuyla küllerinden doğanların,
"Galatasaray bir his takımıdır" mottosuyla büyüyenlerin,
"Galatasaray'ın adının olduğu her yerde umut vardır" mottosuyla yaşlananların yeridir burası.
Ve zaman, ölüme bile uzansa ayıramaz bizi burdan, sevdamızdan, çünkü biz, biz Galatasarayız, aklıyla değil yüreğiyle sevenler, oynayanlar, bağıranlar, isyan edenler, direnenler kulübü.
25 Ekim 2010
A. Eren Loğoğlu
Galatasaray:3-2:Tottenham Hotspur
-
Ayaktopunu İngilizlerin icat edip, sömürgeler vasıtasıyla gittikleri
ülkelerde tanıtmaları sonrası geçen yıllarla birlikte her millet kendi
çapında bir ...
2 hafta önce
3 yorum:
Aşk, bu aşk...
Hagi nin gözlerindeki....
Yüreğimizi titrettin yine Eren, ağzına sağlık....
Eline sağlık Eren,
Yine mükemmel bir yazı.
çok güzel yazı...
60'da açtım televizyonu. heyecandan yerimde duramıyordum. eşim artık aç bu saatten sonra gol yemediyseniz gol atarsınız dedi. atıyoruk da. so 30 dakika maçı izlerken hırs, öfke, sevgi, birçok duyuguları beraber yaşadık. en çok da kenarda tugayı eşofmanla elinde taktik tahtası ile gördüğümde gözlerim doldu. galiba bu sefer olacak.
3 yıldır çok sıkıntı çektik. bir türlü dikiş tutmadı ama Hagi de sanki farklı bu sefer. daha bir pozitif daha sıcakkanlı ve kendinden emin. herşeden önce iyi niyetli ve iyi kalpli.
biliyorum umutlanmak için erken ama şu son 3 yıldır bir takımın yaşayabileceği tüm belalaları ve sıkıntıları yaşadık. türlü istikrarsızlıklar vs..
artık güneşin doğma vaktidir diyorum. gecenin en karanlık zamanı güneşin doğumundan hemen önceki andır. galiba dün gece bizim için gün doğmaya başladı.
elde herşeye rağmen bazı pozisyonlar eksik olsa da iyi kadro var.
baros, kewell, arda'nın da katılması ile ilk yarı bitimindeki kalan 8 maçtan ben az 20 puan çıkartacağımıza inanıyorum. yeter ki dün geceki mücadele,bilinçli futbol ve çalışkanlık olsun.
eğer bunu yaparsak 2. yarıda yeni stadın getirdiği moralle temiz bir sayfa açabiliriz.
bu yıl için şampiyonlar ligi bile çok önemli bir başarıdır bence...
Yorum Gönder