03 Ekim 2010

EPL Özet



Premier League'de ilk sezonunu geçiren Charlie Adam harikalar yaratmaya devam ediyor, Blackpool'dan önce Rangers'da da iyi bir sezon geçirmişti 2006 - 2007'de. Biraz yaşlı gösteriyordu, 25 imiş daha. Tam bir serbest oyuncu, klasik 10 numara, kanatlara da kaçıyor, Hagi türünün son örneklerinden, lider, sol ayağı raket, duran toplar çok etkili. Bizim ligde her takımda oynar, Cernat kontenjanından. Bir de bunun Stoke City'de Etherington ismiyle oynayanı var, gol ve asist sayılarında çok istikrarlı bir oyuncudur.

Chelsea - Arsenal maçına da göz attım, o nasıl bir tempodur öyle! Premier League diğer Avrupa liglerinden bu yönüyle kesinlikle ayrışıyor. Taktik disiplinden kopmadan, mahalle maçına dönmeden top bir o kalede, bir bu kalede olabilme şansını yakalıyor.

Birkaç yıl önceydi, en iyi santrfor tartışmaları vardı, Torres, Eto'o, Drogba, Ibra gibi isimler arasında. Tercihimi Eto'o'dan yana kullanmış ancak oyunda en çok etki bırakan ismin Drogba olduğunu belirtmiştim, eğer yaşlanmamış olsaydı onu söyleyeceğimi de. Hala inanılmaz performansını devam ettiriyor, çok özel bir oyuncu.

Ramires'i pek çözemedim, yüksek bonservis ücretiyle alındıysa paralar boşa gitmiş gibi duruyor, ekstra bir şey yapmıyor, bunun yanında fiziksel gücü de yok Mikel tarzı.

Arsenal'de Nasri büyülemeye devam ediyor, topu verdikten sonra yaptığı koşularla Barça'nın futbol felsefesini özünden hissedip uyguladığını gösteriyor. Eğer oyunu izlerken onu takip etmezseniz topsuz oyundaki inceliklerini asla göremezsiniz.

Fabregas'ın olmadığı Arsenal, Xavi'siz Barça'yla eşdeğer, etkenlik yarı yarıya düşüyor. Savunmayı tutturamadığı sürece de Chelsea ve United'ın rakibi olamayacak Wenger. Bunun farkında ve sürekli yeni isimler deniyor -Vermaelen, Koscielny, Squillaci- ama bir türlü oturtamadı geriyi.

Bu sezon şu ana kadar dikkat çeken diğer isimler, elbette Malouda, Essien, Nani, Berbatov ilk akla gelenler. Tottenham'da Galli sol bek / açık, genç Bale, Rafa Van Der Vaart, WBA'dan her zaman beğendiğim Chris Brunt, Everton'dan her daim Arteta ve Baines, Fulham'dan Dembele -çok adı geçmişti, denilen kadar varmış- City'den Tevez, Bolton'dan Elmander sezona iyi başlayanlardı.

City'nin Newcastle maçında bir oyuncu dikkatimi çekti, 24 numaralı, Tiote. Twente'den gelmiş, Fildişi Sahili'den, orta sahanın merkezinde oynuyor, dinamo gibi çalışıyor, topu ayağına yapıştırabiliyor, çok seri, çabuk, süratlı ve tatlı sert oynuyor. Bir pozisyonda Yaya Toure'yi perişan etti kısa boyuyla. Bizim ligde çok iş yapabilecek bir başka adamdır gözümde, EPL'de böyle çok oyuncu var zaten, Fulham'a giden Salcido, Wolves'daki Van Damme gibi.

Tevez'den de bahsetmeden olmaz, öyle ateşleyici bir isim ki, takıma dinamizm katmak konusunda üstüne adam tanımıyorum, oyun anlamında. United'da Ronaldo gibi çok seri dikine giden bir oyuncuyla bunu daha rahat gösteriyordu, keza geçen yıl aynı görevi Bellamy üstlenmişti, Stamford Bridge'de fethedilemeyen Chelsea kalesini ele geçirmişlerdi. Messi'nin yanına en çok yakıştırdığım oyunculardan biri, Barça'da görmek istediğim.

Liverpool'un düştüğü hal içler acısı, Steve G, savunmanın önünde, süpürücü gibi oynuyordu ilk yarı, dayanamadım Anfield'in haline ve diğer maçlara geçtim.

Bir not da bizim ligden, İBB maçından sonra takımda herhangi bir gelişme olmadığını, bunun denilebilmesi için kanat oyuncularının topu sırtı dönük ve marke vaziyette değil, yüzü kaleye dönük ve demarke vaziyette top almasını şart koşmuştum. Selçuk & Colman'ı izledikten sonra ikinci bir şartı da ekliyorum;

Ne zaman ki orta saha çizgisinin 10 metre gerisinde top alan bir merkez oyuncu, topla birlikte 20 metre ilerleyebilir, o zaman bir gelişimden bahsedilebilir. Zaten bu tanımın biraz daha açık hali, box to box oyuncuya doğru yol alır.

Trabzon'da bunun Colman yapıyor, Selçuksa ters toplar dağıtıyor kanatlara.

4 Ekim 2010

A. Eren Loğoğlu

1 yorum:

A. Eren Logoglu dedi ki...

Tiote, Dünya Kupası'nda bile oynamış, oynamakla kalmayıp Elano'yu sakatlamış, ben de keşf zannediyorum elemanı. Brezilya'nın olduğu grupta, bir tek ilk maçı izlemiştim Kuzey Kore'yle, 9 numara vardı, Rooney'nin Uzak Doğu versiyonu, özel de bir hikayesi anlatılmıştı, ağlamıştı marş esnasında.