Karl Marx'ın Das Kapital Almanca Birinci Baskıya Önsöz'ünde geçen bir cümleydi başlığın ilk kısmı, senin hikayeni anlatıyorlar şeklinde.
Güneşli bir Pazartesi yaşanmadı belki Barselona'da ama, El Clasico'da gelen tarihi zafer, Güneşli Pazartesiler'den bir kesit sunar gibiydi, başrolünde Javier Bardem'in olduğu, bu da ikinci kısmı başlığın.
Bizim hikayelerimizi anlatan, bir kulüpten daha öte olan FC Barcelona, sezon başından beri susarak hazırlandığı rekabete yeni bir boyut daha ekledi bu ölümsüz Güneşli Pazartesi'de.
Maçın pazartesi günü oynanmasının sebebi Katalunya yerel seçimleriydi ve sandıktan CiU -conservative Catalan nationalist coalition- çıktı yine. Bu sonucun İspanya nezdinde politik yansımaları olabileceği konuşuluyor.
Şimdi La Rambla'da Rumba de Barcelona çalıyor Manu Chao'dan, duyuyorum bu coğrafyadan bizim hikayemizi.
Manu Chao, 2002'de Glanstonbury Müzik Festivali'nde, sırtında Galatasaray formasıyla -üçüncü sınıf dünya ülkelerini temsil ettiğine inanarak- söylüyordu bu şarkıyı.
Manu Chao politik birisi, şarkı sözlerindeki mesajlarla, durduğu yerle, Maradona, Kusturica gibi güzel insanlarla olan ilişkileriyle bunu açıkça gösteriyor. Anarşizme yakın olduğu söylenir, EZLN'ye uzak değildir, anti kapitalist olarak bilinir.
Aynı konserde kolunda da Bilbao atkısı sarılıdır Manu Chao'nun. Annesi Basklı, babası Galiçyalı'dır ve ebeveynler Franco'nun diktatörlüğünden kaçıp Fransa'ya yerleşmek zorunda kalırlar, Manu Chao da Paris'de doğar. Ayrıca dedesi hüküm altında ölmüştür. Athletic Bilbao atkısı takmak, Barselona sokaklarına dair şarkı yapmak sadece ezilenler tarafı değildir meselenin, ailenin yaşadıklarından da kaynaklanır.
La Bressola diye bir Katalan okul sistemi var -Kuzey Katalunya- Güney Fransa'da, 1976'da başlayan, Franco döneminin bitimiyle. Katalan dilinde eğitim verilmesine dayanıyor. FC Barcelona, açık bir biçimde bu duruma destek veriyor, Rijkaard döneminde bir maça pankartla çıkmışlardı.
Günümüzün en entellektüel oyuncularından -Sarkozy bakanlık teklif etti, ırkçılık karşıtı işlerde hep adı vardı- Lilian Thuram ve Katalan Oleguer de okul ziyaretinde bulunup, bir manifesto okudular Katalan dilini savunan. Manu Chao da bu organizasyonun önemli katılımcılarından biriydi. FCB'yle böyle de özel bir bağlantısı var.
Manu Chao nasıl bir adamsa, FC Barcelona da öyle bir takım işte, güzel!
Rumba yapar gibi oynadılar yine, nefes aldırmadılar maçın başından sonuna rakibe.
***
Önce maç sonu istatistikleri;
Camp Nou'da oynanan son 28 El Clasico maçında, FCB 19 galibiyet 7 beraberlik ve sadece 2 yenilgi aldı, dile kolay 30 yıl nerdeyse.
Jose Mourinho, Teknik Adam olarak çıktığı 6. Camp Nou maçında da kazanamadı, 4 yenilgi ve 2 beraberlik yazıyor hanesinde.
Guardiola FCB Teknik Adamı sıfatıyla 143 maça çıktı ve 104 galibiyet aldı. Asıl ilgi çekici olan yenilgi sayısının sadece 13 olmasıydı ve Pep, hiçbir Teknik Adam'a iki defa yenilmedi, 13 farklı isme mağlup oldu, Mourinho da bu geleneği değiştiremedi.
Guardiola'nın Teknik Adamlık kariyeri boyunca Camp Nou'da kaybettiği 3 La Liga maçı da küme düşme potasına yakın takımlara karşıydı, Espanyol, Osasuna ve bu sezon lige yeni yükselen Hercules. Pep, ligin üst sıralarında yer alan takımlara karşı evinde hiç kaybetmiyordu, değişen olmadı.
Cristiano Ronaldo, Barça karşısına çıktığı 6. maçtan da gol atarak ayrılamadı. Keza Messi de Mourinho takımlarına karşı 8. maçında ağları bulamadı. Gol pası da vermemişti daha önce, bu açığı kapattı en azından ve bu istatistiği oyuna etki anlamında yerle bir etti.
Guardiola, Camp Nou'da oyuncu ve Teknik Adam olarak çıktığı 13. El Clasico’yu da kaybetmedi. 10 galibiyet ve 3 beraberliği var.
Teknik Adam Guardiola, üst üste 5. El Clasico'sunu da kazandı. Bu maçlarda 16 gol attı Barça ve kalesinde sadece 2 gol gördü.
Mourinho'nun Barça'ya karşı istatistiği 11 maç 5 yenilgi, 3 beraberlik ve 3 galibiyete dönüştü. Pep'e karşıysa 3 yenilgi, 1 beraberlik ve 1 galibiyeti var Jose'nin, özel olanın, en iyi denilen Teknik Adam'ın. O'nu özel kılanın FC Barcelona olduğu anlaşılacaktı.
Teknik - Taktik işler, soğuk savaş;
Barça klasik 4 - 3 - 3 yerleşimi ve kısa pasa dayanan, dinamik oyun anlayışıyla sahadaydı. Oyuncular olarak bakıldığında da ideal onbir seçimi vardı Joseph'in. Mascherano riskine girmedi, sertlik olarak karşılık vermeyi düşünmeyip, Sergio ile Barça'nın futbol felsefesini sahaya yansıtma anlayışını benimsedi. Savunmanın solunda da Abidal tercihiyle rakibin kontrataklarına karşı hızlı ve stoper özellikleri olan bir bek kullanmak istedi.
Gol Okazyonu 15 - 5, Toplam Pas 684 - 331, Başarılı Pas Oranları 89% - 74%, Topla Oynama 67% - 33%, Fauller 12 - 16 şeklinde bir tablo vardı maç istatistiği olarak, çok şeyi anlatıyor zaten.
İstatistiklerin göstermediği nokta, faul sayılarının birbirine yakın olması, bunun da sebebi avantaja bırakılan Barça pozisyonlarının fazlalığı ve bariz hakem hatalarıdır.
Maç öncesinde Real Madrid'in Barça gibi takımları durdurabilecek savunma oyuncularından oluşmadığını, Jose Mourinho'nun ceza sahasına otobüs park edemeyeceğini ve açık oynaması halinde de hüsrana uğrama olasılığının yüksek olduğunu belirtmiştim. Senaryo benzerdi.
Sezon başından beri Real Madrid'in savunmada ve hücumda kusursuz olduğundan ve El Clasico'nun çok çekişmeli geçeceğinden dem vuruldu kamuoyu nezdinde. İşin aslı öyle değildi. Hücum yönünden müthiş bireysel yetenekleri olan Madrid, Jose'nin özel alan savunmasını daha oturtmamıştı ve Pepe, Carvalho, özellikle -gollerin nerdeyse tamamı bek hatasıydı- Marcelo ve Ramos ile bunu başarması da pek olası değildi. Inter maçları yaşanamazdı bir daha.
Mourinho tüm bunların farkında, biraz da Real Madrid gibi bir kulübün büyüklüğünün etkisiyle kazanmak için oynayacak bir takım sürdü sahaya. Maç öncesi demeçler de hep bu yöndeydi. Hatta Ronaldo'nun kazanacağız söylemi süsledi başkent gastelerini. Bir de El Clasico zaferinin şekillenmesinde Real Madrid'in Camp Nou'ya muazzam bir grafikle gelmesinin etkisi oldu. Temkinli olmayı şiar edinmiş -1 puan Madrid'e yeterdi- Jose bile aşırı motivasyonla çıktı maça. Hücumu düşündü ve bu yüzden kadroyu bozmadı, Mesut'u oynatarak. İş işten geçince aklı başına geldi ve Lass oyuna girdi ama sonrasında da bir başka kurgu çıktı ortaya, burdan maçı döndürebiliriz inancı, tıpkı Terim'in Kadıköy'de kaybedilen 6 - 0'lık maçta yaptığı hata gibi. Takım öne çıktı, arkada derin boşluklar verdi ve farkın açılması kaçınılmaz oldu. Yoksa ilk 30 dakikadan sonra ısrarla sert müdahaleler yapan Madrid oyuncularının yıldırma stratejisi işe yaramış ve oynun ritmi düşmüştü.
30 dakikanın öncesine de gitmek gerek, Barça'nın futbola başladığı yere, tiki taka şölenine, her şeyi yaratan Johan'a. Maç başlangıcıyla pek çok şey belli olmuştu aslında, oyuncuların anlık kararları dışında, Barça'nın felsefesi bütün gücüyle saldıracaktı. Messi'nin direkten dönen topu, haberci güvercindi. Sonrasında orgazm geçiren Xavi ve onun kader arkadaşı Iniesta paylaştı sahneyi. Ardından Villa'nın altıpasa bıraktığı topa, Marcelo'nun arkasından gelip önüne geçen Pedro dokunuverdi, tıpkı 5. golde Jeffren'in Ramos'un arkasından önüne dolanması gibi, uyudular bekler.
Bu skor karşısında şaşkınlık yaşayan Madrid oyuncuları, sertliğe başvurdu. Messi'ye atılan bilinçli dirsek bu dönemde oldu. Messi abartılı davransa da, eylem açıktı. Basklı hakemin maçın başından itibaren faullerde takdir haklarını başkentten yana kullanması, hatta bir pozisyonda avantaj oynatmak yerine Ronaldo'ya serbest vuruş şansı tanıması, biraz da siyasi bir denge gözetmesinin sonucuydu. Oysa futbol tanrıları, benim dengemi bozmayınız diyen Iturralde'yi bile sarsacaktı maç sonunda, kaderin ağları 1979'da örülmüştü Cruyff tarafından. Katalan çocuklar o gün bugündür yerden, kısa pas yaparak oynuyorlardı.
Üst üste 30 - 40 pas, özellikle 4. golden sonra bir ders vardı Madrid adına. Aynı eğitim ilk yarıda da verilmişti üstelik ama alamadılar. Pedro'nun Villa'ya veremediği pas öncesi sayısız pas gerçekleşmişti. Barça'nın futbol felsefesi sahadaydı.
Ete kemiğe bürünmüş haliyle ruhu da oradaydı, 5 Puyol, senyera sargılı Kaptan, yürekli Katalan. Vücudum izin verene kadar mücadele edeceğim Madrid'e karşı diyordu maçtan önce. İspanya İç Savaşı'nda falanjistlere karşı Barselona'da direnen enternasyonel tugaylardan birinin askeriydi O. Kalesini ölesiye savundu yine.
Mourinho'nun eleştirdiği Villa da cevabını verdi 2 gol ile, usta işiydi, daha çok da atabilirdi, ofsayta yakalanmasa. Maçın skoru gerçekten 10 - 0 falan olabilirdi. Barça, maç 4 - 0 olduktan sonra ciddi bir biçimde frene bastı, sanırım rakibe saygıdandı ancak karşıda saygı duyulması gereken bir topluluk yoktu, bunu eylemleriyle net bir biçimde sergilediler.
Ramos'un Messi'yi sakatlama girişimi, Puyol'a sallaması, Xavi'yi itmesi falan, tamamen acaba yine de bir kazanç çıkarır mıyım düşüncesinin ürünüydü. Karşılıklı kırmızı kartlar olabilir, Messi sakatlanabilir ve bu sebeplerden Barça puan kaybedebilirdi ilerleyen haftalarda, bunu bile hesaplayacak acziyete düştüler.
Aklıma hemen Ajax maçında yaşanan sarı kart skandalı geldi. Bu kadar çok sarı kart görmeleri, herhalde o maçtan kalma bir talimatın eseriydi, durmadan tekmelediler ve kırmızı kart olması gereken pek çok pozisyon biraz da maçın dünyada yarattığı hava yüzünden es geçildi.
Ortamı en çok geren Ronaldo'yu da unutmamak gerekir. Kendine yakışanı yaptı. Elbette Barça oyuncuları efsanesine ve Teknik Adamı'na sahip çıktı, ortalık karıştı.
Madrid adına utanç gecesiydi her anlamda. Franco dönemine gitmeden de Real Madrid'in neden sevimsiz olduğunun anlaşıldığı anlarla doluydu 90 dakika. Ronaldo, Ramos, Carvalho ve Mourinho gibi karakterlerin, kazanayım da nasıl olursa olsun zihniyetinin çimlere gömüldüğü yağmurlu bir geceydi, küçük düşürüldüler ve bu eylemi sonuna kadar hak ettiler.
***
Şair şöyle diyordu;
Şimdi dingin gövdende büyüyen sessizlik
Ellerimde patlamaya sabırsız mavzer olsun
Mourinho konuştukça, polemik yaratmaya çalıştıkça onlar sustular, daha önce de susturulmuşlardı, dilleri yasaklanmıştı, alışkındılar, tarih bilinçleri vardı. Sessizlik büyüdü, geçen sezondan kalmaydı biraz da. Jose'ye duyulan öfke, Drogba'nın golünden sonra kayarak sevinmesi ya da Inter'le tur atlayınca tek parmağı havada sahanın ortasına dalmasından öteye geçmişti artık. Silah patladı sonunda, Katalanlar bu geceyi uzun zamandır bekliyordu, intikam servis edildi yağmurlu bir gecede, soğuk olmalıydı. Ronaldo da nasibini almıştır elbette, 8 atamazlar diyordu, çok yaklaştı, az daha skoru biliyordu.
Jose oturup kaldı kulübede, çıkamadı, pozisyonunu bile değiştirmeden izledi maçı ikinci yarı. Çaresizdi ve sonunu hazırlamasa da, sorumlusu olduğunu biliyordu gecenin. Psikolojik savaş taktikleri de yetmedi.
Tercüman yenildi.
Başkent, anti futbol, endüstriyel tasarımlar, sermaye, ukalalık da ona eşlik ediverdi. Katalunya, La Masia, altyapı, Cruyff, mahalle çocukları, UNICEF, emek, güzel oyun yine kazandı.
Tarih onları yazacak, yeryüzünün en güzel oynunu sergileyen takımını, FC Barcelona'yı, bir kulüpten daha öte olanı. Bizim hikayemizi anlattılar güneşli bir pazarteside, Manu Chao eşliğinde.
Pique'nin eliyle bitirelim, tercümanın yüzüne doğru tutarak;
Beş, beş, beş, beş...
30 Kasım 2010
A. Eren Loğoğlu
Galatasaray:3-2:Tottenham Hotspur
-
Ayaktopunu İngilizlerin icat edip, sömürgeler vasıtasıyla gittikleri
ülkelerde tanıtmaları sonrası geçen yıllarla birlikte her millet kendi
çapında bir ...
2 hafta önce
6 yorum:
Eline sağlık Eren, harika bir yazı olmuş
İŞTE BUDUR! HARİKA BİR YAZI! GÖZLERİM DOLARAK OKUDUM...
hocam böyle bir durumda special one olan mourinho değil johan cryuff mudur?faşist madridlilere gene hayal kırıklığı oldu.halbuki pellegrini varken daha az farkla yenilip daha net gol pozisyonuna girmişlerdi...30 yıllık plan programı antrenörün deviremiyceğini hala anlayamadılar. sıkıntı yok...
viva la barca!!
p.s. 4 den sonra bi 30 dk da thiago oynasaydı ne olurdu sanki gerçekten çok ama çok istedim :))
http://www.facebook.com/video/video.php?v=1246313447449&oid=36245859087
Manu Chao'nun Galatasaray formalı bir konseri :)
Maça gelirsek özellikle 2.gol öncesi ve sonrası ile çok iyiydi. 30 küsür pas ve sonra gelen gol.
Barça yeterki istesin. Sonuca ulaşmak çok kolay onlar için.
helal olsun usta.
Eline saglik Eren.
Istatistiklere ekleme olsun, Iker Casillas son mac itibariyle El classico'larin en cok gol yiyen kalecisi liderligini almistir. Eski lider Barcelona'li Velosco idi.
Mourinho hayatinda 4 farkli yenilgi bile tatmamisti. Benfica, Porto, Chelsea, ve Inter'de 1er kez olmak uzere 4kez 3farkli yenilgi yasamisti. Artik onlari unutur, ozel ders aldim dedigi bu maci hatirlar
Yorum Gönder