10 Mart 2011

G ü z e l O y u n



Nerden başlayalım ki yazmaya.

Klasik 4 - 3 - 3'üyle sahadaydı Barça. Puyol sakat, Pique cezalıydı. Yerlerine Sergio & Abidal ikilisi göz kulak oldu ve sol bek olarak Adriano görev aldı. Sergio'nun pozisyonuna da Mascherano geçiverdi. Onun dışında farklılık yoktu.

İstatistikler vereyim biraz:

- Guardiola döneminde Barça, 20. eleme turunu oynadı ve sadece 2 defa kaybetti, Sevilla ve Inter.

- Leo Messi 2011'de oynanan 17 maçta da en az 1 gol atmayı ya da 1 asist yapmayı başardı.

- Messi 45. golünü attı bu sezon, rekor gerçek Ronaldo'da, 47 ile, Messi de egale etmişti geçen yıl bunu.

- Messi kutsal Barça formasıyla Avrupa Kupaları'ndaki 33. golünü ağlarla buluşturdu ve Rivaldo'nun 31 golünü geride bıraktı. Barça B'yi çalıştıran Luis Enrique'nin de 27 golü var.

- Barça, Messi'nin gol attığı hiçbir ŞL maçını kaybetmedi, 23 maç 20 galibiyet.

- Arsenal, Arshavin'in oynadığı 14 ŞL maçında ilk yenilgisini aldı.

- Bu sezon Barça ve Arsenal, liglerinde ilk 15 dakika gol yemediler.

- Barça son 16 ŞL maçında gol bulmayı başardı, rekor 22 maç ile Bayern Münih'in.

- Barça Camp Nou'da İngiliz takımlarına karşı oynadığı son 7 maçın sadece 2'sini kazanabildi, iki maç da Arsenal ile oynandı.

- Arsenal, Barça'ya karşı oynadığı son 7 maçın sadece 1'ini kazanabildi.

- Andres Iniesta, Barça'da 350. maçına çıkarak, tarihte bu sayıya en erken ulaşan oyuncu oldu.

- Barça, 2006'da ŞL kupasını kazandı, 2008'de yarı finalde elendi, 2009'da kupayı kazandı, 2010'da yarı finalde elendi, 2011'de çeyrek finale yükseldi. 2005, 2006, 2009, 2010 lig şampiyonluğu ve 2004, 2007'de ikinci bitirdi, 2011'de de 7 puan farkla lider konumda. Sadece güzel oynamakla kalmayıp, stratejik davranmayarak da başarılı olunabileceği kanıtlıyorlar, futbolun tarihi değişiyor onlarla.

Maça dair veriler:

Barça 19 gol girişimi, kaleyi bulan 10 şut, % 68 topla oynama ve 738 başarılı pas.
Arsenal 0 gol girişimi, kaleyi bulan şut 0, % 32 topla oynama ve 199 başarılı pas.

Bu sayıları uefa.com'dan aldım, İngiliz ve Katalan gastelerinde pas sayıları biraz daha fazla ve Barça'nın topla oynaması daha yüksek.

Maç sonrası Wenger, kaleye şut bile atamayan bir takımın tur atlaması kolay değildi dedi. Hakeme kızgındı ancak Barça'nın hak ettiğini de belirtti.

Barça, olağanüstü bir dominasyon sergiledi aslında, istatistikler bazen yalan söylemez. Arsenal, Premier Lig'de topa en çok sahip olan ve rakip kaleyi en çok bulan takımdı ve Camp Nou'da tek şut bile atamadılar, Arsenal'in kaleye gelemediğinden bahsediyoruz, inanılmaz. Guardiola, Arsenal için üç pas üst üste yapamadılar demecini verdi. Gol atmak için üç pas üst üste yapmak şart değil ancak takım Arsenal olunca ve oyun tarzı göz önüne alındığında çok şaşırtıcıydı durum. 2003'ten bu yana ŞL'de rakip kaleye şut atamayan tek takım olarak tarihe de geçti Wenger'in dün geceki Arsenal'i, en hüzünlü kısım, ders çıkarılması gereken mesele buydu onlar adına. Geçen sezon Jose'nin Inter'i bir şut girişiminde bulunmuştu en azından.

Sezonun en verimli ikinci maçıydı, 5 - 0 Jose, Madrid intikamından sonra. Graeme Souness, bir Liverpool efsanesi, şu anki Barça'yı tarihin en iyisi şeklinde nitelendirdi, maç sonrası yorumlarında, kanı giderek yaygınlaşıyor.



Elemenin ilk maçı, kaleci Szczesny muhteşem bir performans sunmuştu, dün gece o sakatlandı, Almunia insanüstüydü. Barça'nın şanssızlığıydı, kalecilerin devleşmesi. Maçların kopmayıp turun hep ortada gözükmesine ve tedirginlik yaratmasına sebebiyet verdiler, heyecan katsayısı logaritmik yükseldi.

Arsenal'in Bendtner'in sonlarda yakaladığı pozisyon dışında, herhangi bir tehlike üretememiş olması, nasıl bir çaresizlik içersine düştüklerini anlatıyordu. Barça'nın yüzde yüz 10 - 12 pozisyonu vardı.

Akıl almaz üçgenler, Xavi'nin aldığı sorumluluk, Iniesta'nın ışıldaması, kaçan inanılmaz goller, Adriano'nun bu takımın oyuncusu olmadığı gibi emareler taşıyordu gece. Ve Messi. Arka mahlenin ayağında top hava kararana kadar oynayan, boyu en kısa veledi. Katalunya onu çok seviyor, yeryüzü de öyle.

Wenger'i orta saha tercihinden dolayı yadırgadım. Inter'i olmasa da Chelsea'yi referans aldı, hiç gerek yoktu, gölge etmemeliydi romantik futbola. 5 merkez orta saha oyuncusu kullandı, Nasri, Diaby, Cesc, Wilshere ve Rosicky, ikisini kanada atar gibi yaptı, merkezde safları sıklaştırdı, boşluk istemiyordu. Chelsea'de Lampard, Essien, Ballack, Malouda dörtlüsüyle ve Anelka'yı da onlara yaklaştırarak oynatmıştı. Arsenal, Chelsea gibi oynayamadı, çünkü oyuncular buna uygun isimler değildi ve kadroda da böyle birileri bulunmuyordu, Wenger'in stratejisi akılcı gözükmedi.

İlk maçta da belirli bir dominasyon vardı ancak Barça bu kadar pozisyon üretememişti çünkü topla oynaması % 60, başarılı pas sayısı 629 ve en çarpıcı olanı Arsenal'in başarılı pas sayısı 299 idi, dünkünden 100 fazla. Pep'in üç pas ard arda yapamadılar söylemini burdan okumamız gerekiyor, Arsenal pas yapamayarak hem hiçbir şey üretemedi hem de bilmediği bir savunma oyununa zorlanmış bulundu. Wenger'in Arshavin'i kullanmayıp 5 merkez orta sahayla başlamasının da etkisi vardı elbette hücum edilememesinde.

Barça ceza sahasında sadece 2 defa topa dokunabilmişler, Barça'ysa rakip ceza sahasında 47 defa topla buluşmuş. Her şeyi özetliyor ve Wenger'in felsefesini üzüntüye boğuyor bir anlamda.

Cesc berbat bir performans gösterdi evinde, seyirciden etkilendiğini sanmıyorum, keza sakatlığının 15. dakikada nüksettiğini ve maçı tamamlayamayacağını düşündüğünü belirtti. Arsenal, kendini çok zorladı Barça maçlarında, Walcott, Cesc, Van Persie, Nasri, Szczesny sakatlandı, umarım hızla düzelirler, onları seviyoruz gerçek felsefelerine döndükleri ve karbon kopya Barça oldukları sürece. Dün gece parlamamış olsa da, Katalan Fabregas'ı da yuvasına bekliyoruz, Xavi'nin yeri ve 4 numaralı forma onun 2 - 3 yıl sonra.



Bu arada, maç bitimindeki kucaklaşmada Wenger Pep'e, hakemi kutlaması gerektiğini söylemiş, gönlümüzdeki yerini zedeler belki bu davranışlar ama asla silemez, Wenger güzel adamdır, ne yaparsa yapsın, Cesc'i de alsa, Toral'ı da kaçırsa, Barça'yı da elese. Unutulmaması gereken bir şey var, Barça ilk maçtan sonra -Messi'nin sayılmayan golü, Pedro'nun penaltısı- hakem hakkında hiçbir açıklama yapmadı ve bu maçta da es geçilen bir penaltı ve kurallara göre kırmızı kart olan bir pozisyon bulunuyordu. Yakışmıyor Wenger ve güzel oyun mottosuna.

Gecenin adamı Iniesta, Messi, Xavi sırasıyla gözükse de Mascherano'ydu. Performansının arttığından bahsediyordum aralıklarla, dün gece zirve noktasıydı. Arsenal'in her hücumu olgunlaşmadan eridi, onun müdahaleleriyle. Ceza sahasına atılan 2 top da Adriano'nun kaptırmalarıydı. Son topa bile dokundu ve gecenin aydınlığının karanlığa dönüşmesini engelledi, sakatlanma pahasına. Çok özel bir oyuncu, Barça felsefesini zamanla kavramasını umuyorum. Kulübün neden altyapıdan Sergio'nun yedeği olması için bir oyuncu çıkartmayıp 20 küsür milyon Euro harcadığının en açık ifadesiydi bu maç.

Adriano ve Mascherano'nun kendilerini göstermek adına sınırlarının üzerine çıkan işlere kalkışmaları Barça'nın ritmini bozan tek unsurdu. Javier'in yerini bulmayan uzun pasları, Adriano'nun yanlış yerde topla fazla oynaması gibi hatalar, gerçekten tedirgin ediyor izleyenleri ve takıma sonradan dahil edilenlerin diğerlerinden olumsuz yönde bir farkı olduğu çok net görülebiliyor. Barça'ya adaptasyon için uzun süreler gerekiyor. Abidal de giderek büyüyor, onu da ekleyelim, Pique ve Puyol'un yokluğunda, onları kesinlikle aratmıyor. 1 - 1'den sonra Javier'in arkayı kontrol eden ve Sergio'yu öne çıkaran, çift pozisyon oynar gibi davranması da olağanüstüydü ayrıca, 3. gol Sergio'nun pasıyla başladı, rakibin 2. golünü de Mascherano önledi.

Maçtan enstantaneler;

Guardiola'nın 45 + 3'de gelen gole sevinmesi bir başkaydı. Günlerini hastanede geçiren ve gerilim yüklenmiş bir vücudun dışa yansımasıydı.



2. gol sonrası Iniesta'nın topu ağlardan alıp başlama vuruşuna getirmesi, bu maç böyle bitmez mesajıydı.

3. gol sonrası Messi'yi kucağına alıp havaya kaldıran, kendi kalesine gol atan Sergio'ydu, öyle sıkıntılıydı ki, Messi'ye duacıydı ve ibadetini gerçekleştiriyordu.

Yine 3. gol sonrası, Iniesta da Messi'nin üzerine atladı. Kule oluşturdular, bir Katalan geleneğiydi, Castellers, 19 Mayıs törenlerinde gençlerin üst üste çıkıp kule yapmaları gibi.



Maçtan sonra Pep Wilshere'yi, Messi Almunia'yı teselli etti, değerliydi, kazanmak tek başına önemli değildi, sahaya girip çılgınlar gibi koşturanları, dizleri üzerinde kayarak haykıranları, sulananları, 5 - 0 ile kıç üzeri oturanları da görmüştü arena. Hak edene hak ettiği gibi davrandılar hep, küstah, rakibini tebrik etmeyen ve aşırıya kaçan Jose'yi sulayıp, Arsenal'in hüznünü bir nebze de olsa paylaşıyorlardı.



Yine maçtan sonra Cant Del Barça duyuldu hoparlörlerden. Ardından da Coldplay'ın Viva La Vida'sı. Havaya giriyordu Katalanlar, 2009 gibi. Bu aralar Pique, Shakira'dan dolayı Waka Waka şeklinde çağrılıyor, belki onu da duyarız yakında.



Guardiola, bir sonraki turda Shakhtar'ı istemediğini açıkladı, kendilerini tanımalarından ötürü. Tottenham ve Schalke cephesinden de Barça kurada bize çıkmasın yorumu geldi.

Oyunun gelişimine dair çok detaya girmeye gerek görmüyorum. Barça'nın üst düzey bir performans sunduğu, sağ koridora işlerlik kazandırdığı, Xavi'nin sağ bölgeden boşlukları kollayıp ara paslarıyla oyuna genişlik verdiği, aynı işi zaman zaman Messi'nin yapıp Villa'yı savunma arkasına kaçırdığı, bu organizasyonlar işlemezse Andres'in soldan akarak topla ilerleyip savunmanın dengesini bozduğu -2. golün yaratımı- kusursuza yakın hücum zihniyeti sahadaydı. Daha da güzeli, savunma iştahı, kaybedilen topu anında kazanma adına yıldırım baskıydı. Zaaflar kaçan goller, kendi solundan yenilen iki hücum -Adriano- ve duran toplarda kısa -Pique ve yükseğe zıplayan Puyol- kalmaydı.



Barça'nın tarzına sıkıcı, heyecan vermiyor, hep aynı durağanlık eleştirileri geliyor. Aslında futbolun temel gereksinimleri kolay başardıkları için, bazen bize sıradan gözüküyor oyunları. Xavi ve Iniesta'nın her maç en az 10 defa denedikleri ara pasları, diğer maçlarda olduğu zaman bambaşka duygularla doluyor bünye. Messi'nin hızı ağır çekim gibi duruyor, topla ilerlemesi ve adam eksiltmesi olağan karşılanıyor. Alves'in nasıl sağ bek olduğu hakkında düşünce üretilemiyor. Sergio, Valdes, Pedro gibi oyuncuların Barça'da nasıl oynayabildiği tartışılıyor.

Cruyff şöyle anlatır meseleyi: "Futbol basittir, zor olan basit oynamaktır"

Barça - Arsenal eşleşmesine anlam katan "Güzel Oyun" felsefesinin Barça tarafının hikayesi, kişisel çeviri;

20 Yıldır Süren Direniş

Son birkaç yıl içinde, taktiksel savunma futbolu, güzel futbola karşı bir üstünlük kazandı. Ama ne zaman herkes umudunu yitirdi, yalnızca bir takım, artık güzel futbolla şampiyonluklar kazanılamayacağını anlamayı kabul etmedi. Ancak sonunda, onların uzun süreli sabrı ve güzel futbola olan inanışı, onları yeryüzünün en iyi ve en çok sevilen kulübü yaptı.

Futbol oynamanın farklı yolları vardır. Bazılarını izlemek keyifli ve güzeldir, diğerleri sıkıcı olabilirken taktiksel yönden zekice hareket şeklinde söyleniyor. Son 20 yılda eğlenceli ve güzel futbol yöntemi yok olmaya başlamıştı ve sadece bir hayal sayılıyordu. Ard arda takımlar, estetik oynayarak şampiyonluklar kazanılamayacağı düşüncesini kararlaştırmış görünüyor. Tedbirli oynayan takımlar daha iyiyi elde ediyordu. Hatta güzel oyunun telif hakkı sahibi 1970 Brezilyası, 90'larda bundan vazgeçti. Acı çekmiş Zico ve Socrates'in takımının zor ve tekrarlanan yenilgileri sonrası ülke travma geçirdi.

Her nasılsa Barcelona, baskıya dayandı ve futbol oynama tarzını değiştirmedi. Herreira ve Capello gibi dünyaya taktiksel (tedbirli) ama sıkıcı futboluyla (arkayı sıkı tutan ve kontratağa hızlı çıkan) hükmeden teknik direktörlerin stratejileri hakkında bir şey duymak istemediler. Barcelona'da onlar, dokunmak, temas etmek anlamına gelen "el toque" diye çağırdıkları güzel tarza yapıştılar. Ard arda topa temas eden oyuncularla, kısa paslarla, örümcek ağı dokumak. Bazen zaman alabilir. Rakibin savunmasında boşluk açmadan önce takım sabırlı olmaya ihtiyaç duyar. Sonunda sinek dokunmuş örümcek ağının içine düşecektir. Takım her zaman hücum alternatifleri için araştırır ve rakibe yarı sahasının derinlerine kadar baskı yapar.

Barcelona her geçen sene, hücum eden, eğlenceli ve güzel tarzda oynamaya bağlandı. Her şey, 1971'de kulüp için teknik direktörlüğü üstlenen Rinus Michels ile başladı. Hollandalı, kulübün bugün de arkasında durduğu Total Futbol tarzını getiren ilk kişiydi. Total Futbolda, hiçbir oyuncu mevcut görevinde sabitlenmiyordu; her oyuncu bir hücumcu, orta saha ya da durum dikte ederse savunmacıdır. Bu, Catenaccio'yu kullanışsız hale getirdi, sadece adam adama savunma total futbolu kapsamaya yeterli olmamasına karşın. Michels 1974'te kulüpten ayrıldı ve her şey tekrar normale döndü. Kulüp hemen hemen her sene, teknik direktörünü ve oynama tarzını değiştirdi, bir diğer Hollandalı, 1998'de teknik direktörlüğü üstlenene kadar: büyük Johan Cruyff. Oyuncu olarak Cruyff 1 İspanya Ligi ve 1 Kral Kupası kazandı FC Barcelona için ve şimdiden bir efsaneydi kulüp içinde. O, kulübün ve Katalunya ülkesinin içine yeni yaşam üfleyen olarak görülüyordu. 1974'ün bir Şubat gecesinde Real Madrid'i 5 - 0 yenmek, Katalunya'nın bağımsızlığı için bugün hala politik söylem sayılan bir zaferdi.

Böylece ne zaman kulübün "Hollandalı İntikam Meleği" Cruyff teknik direktör olarak belirdiğinde, Barcelona'daki herkes onun söylediği her sözcüğe inandı. "Cruyff her zaman haklıdır" herkesin zaten bildiği bir şeydi, özellikle Cruyff'un kendisinin.

O sadece bir oyun tarzını onaylamıştı. Onun başarılı Ajax'ının 70'ler boyunca oynadığı tarz. Johan, Ajax'tan pek çok emir kopyaladı, Katalan suç ortaklarıyla birlikte, Ajax tarzına incelik verdi ve Barça unsurlarını ekledi. Cruyff'un oynattığı tarz sadece A takım için değildi, o kulüp içersindeki bütün genç akademileri de değiştirdi. Onun sunduğu basit ama verimli olan, kulüp içersindeki bütün takımların bütün antrenmanlarını topla birlikte yapacağıydı.

Bugün hala, Barça'da A takım ve genç takımlar Cruyff'un 20 yıl önce getirdiği tarzla oynuyorlar. Bazı şeyler değişti ve düzeltildi ancak temel öğeler aynı. Herkes güzel oyundan umudunu kestiği zaman, FC Barcelona umudunu korudu ve buna inandı. 20 yıldan fazla, oyuncular kulübün akademilerinde sadece tek oyun tarzıyla "el toque" ile eğitildi. Bir mit var, güzel oynayarak kazanılamayacağını söyler, Barça taraftarlarının sık sık canlı tuttuğu bir mit. "Her zaman son dakikalarda trajik bir golle kaybetmemizle biter." Ancak gerçek hemen hemen hiçbir kulübün son 20 yılda Barça'dan daha çok kazanamadığıdır. Barcelona, 10 İspanya Lig Şampiyonluğu, 6 İspanya Kupası, 3 Şampiyonlar Ligi, 1 Avrupa Süper Kupası, 2 Avrupa Kupa Galipleri Kupası ve hatta Dünya Kulüpler Şampiyonluğu topladı.

Herkes bıraktığı zaman neden Barcelona'nın bu tarzla oynamayı kararlaştırmasıyla ilgili farklı teoriler var. Bir tanesi Real Madrid'in her daim daha çok şampiyonluğunun olması ve bundan dolayı Barça, en azından maçlarını seyretmek keyifli olsun gerçeğiyle teselli aramış olabilir. Bir başka teori, bu oyun tarzının ezilen ulusun Katalunya farklıdır deme yoluydu. Gerçek şu ki, takım ilk Avrupa Şampiyonluğunu 1992'de, pas yaparak ve maç boyunca baskı yaparak kazandı.

Kulübün içersindeki ve şehirdeki herkeste "bu bizim nasıl oynadığımız, bu oyun tarzımız" düşüncesi büyüdü.

Euro 2008 için İspanya Milli Takımı (yarım yüzyıldan daha fazladır major şampiyonluk kazanamayan) Barça tarzını ve bazı en iyi Barça oyuncularını ödünç aldı. Sonuç Avrupa altınıydı. Bundan sonra Xavi, Iniesta ve Puyol evlerine döndü ve Messi, Dani Alves ve diğerleriyle buluştular ve hareket ettiler. Sezon bittiğinde takım kazanabilme olasılığı bulunan her şeyi kazanmıştı, güzel tarzla oynayarak, ayıplanan tarzla, bundan sonra hiçbir şampiyonluk kazanamayacağın tarzla. Bir sonraki sezon takım bir kez daha ayıplanan tarzla dünyayı keyiflendirdi. Sonunda sadece lig şampiyonluğunu kazandılar ama insanlar Avrupa Şampiyonu Inter hakkında değil, Barça konuşuyorlardı. Sonra Dünya Kupası zamanıydı ve İspanya bir kez daha ödünç aldı Barça tarzını, bu defa üç fazla Barça oyuncusuyla (Pedro, Busquets ve Valdes). Takım evine, tarihinde ilk defa Dünya Şampiyonu olarak döndü.

Barcelona bütün şampiyonlukları bir sezonda kazandığı zaman, bazı insanlar hala tarzın ayıplandığını gördü. Bunun sadece bir seferlik bir olay olduğunu ve tekrar taktiksel tarzın futbola hükmedeceğini söylediler. Bir şekilde haklıydılar, Jose Mourinho'nun taktikleriyle Inter Şampiyonlar Ligi'ni kazandı bir yıl sonra. Ancak güzel oyun daha fazla ayıplanmıyordu ve FC Barcelona'nın başarısı, insanların bundan haberdar olmasını sağlıyor. Bu sezon onlar daha öncekilerden iyiler ve birçokları için oyunun gördüğü en iyi takımlar. Bu sezon içersinde bu takımın en çok kutlanan zaferlerinden biri 5 - 0 El Clasico'dur ve bir şey söyler. Goller sürüyor ve rekorlar İskandinavya'daki kar taneleri gibi düşüyor.

Bugün birçok büyük kulüp hala kendi oyun tarzına sahip değil. Pek çok kulüp, Barça'nın 20 yıl önce yaptığını yapıyor, her sezon başlarken hatta daha sık teknik direktör ve oyun tarzını değiştiriyor. Her nasılsa Barcelona'da, daha önce orada bulunmayan ve pek çok takımın sahip olmadığı bir güvenlik var: oyun kimliği. Rakibin kim olduğunun önemi yok. Barça her zaman aynı yolla oynuyor, her zaman aynı oyun tarzıyla. B planı yok ve "ceza sahasına otobüs park eden" savunma oyunu. Hayır. Burada, var olan tek şey hücum, Barça maçını eğlenceli hale getiren. FC Barcelona'yı özel kılan şeylerden biri bu, bir kulüp 20 yıldan fazla inandıklarını değiştirmeyi reddetti ve önümüzdeki 20 yıl içinde de bunu yapmayacak, güzel futbolun kabul edilebilir tek şey olduğu bir kulüp.

Bugün, biz Barça taraftarları kulübümüzün 20 yıldan fazla zaman önce bu tarzla oynamaya karar verdiğiyle ve o günden beri bundan vazgeçmediğiyle mutlu olabiliriz. Zor zamanlar oldu, kötü sonuçlar alındı. Ancak sonunda, biz şimdi sadece güzel futbol oynamıyoruz, biz ayrıca şampiyonluklar kazanıyoruz ve bizim takımımız, tarihin en güzel futbolunu oynuyor. Biz, FC Barcelona taraftarları olarak, bugün oluşan takım için bu süre zarfında kulübümüzde çalışmış herkese teşekkür etmeliyiz.
Belki farkında değiliz hala, yeniden hatırlatmakta yarar var. 10 - 15 yıl sonra, bu takımı Xavi yönetecek ve çocuklarımıza, torunlarımıza ya da herhangi bir maçı izlerken, balkonda rakımızı yudumlarken eş dostla, sevgilimizle, onlar gelecek zihnimize. Ne de güzel oynuyorlardı diyeceğiz, tarihin en iyisiydi ve ben bunu yaşadım, gördüm, Leo, Andres, Xavi, kaptan Puyol ve diğerleri. Şimdinin sportif direktörü Pep, o zamanlar teknik direktördü şeklinde anlatacağız hikayeyi, La Masia çıkacak birden ağzımızdan ve Cruyff, Johan, her şeyi yaratan.

An kaçırılmasın. Yaklaşık 3 ay kaldı sezonun bitmesine. Barça yorulmadan ilerliyor ve güzel oyunun geleceği için mücadelesini sürdürüyor. Çok ağır bir yük taşıyorlar. Onlar gönüllerde çoktan kazandılar, sahadan da başları dik ayrılacaklar, her gol sonrası Xavi ve Andres kucaklaşacak kollarını açarak, Leo duasını edecek, çocuk gibi gülümseyecek, kupalar Puyol'un kollarında yükselecek, kolunda senyera, saçları uzun, bunların tamamı gerçekleşecek ve devrim süreci mutlu sonlanacak.

Biz de oturup "Devrimden Sonra"yı izleyeceğiz.

"Güzel Oyun" aşkına yürüyedur Barça.

10 Mart 2011

A. Eren Loğoğlu

2 yorum:

Adsız dedi ki...

harika bir yazı olmuş kaç gündür bu yazıyı bekliyordum

ceyhuN dedi ki...

Barcelona elbette bu güzel oyunu bırakmayacaktır ama onlar bıraksa bile siz Barcelona'yı yazmayı bırakmayın lütfen.abartmıyorum yazdığınız bütün yazıların sonu gelmesin diye okumaya çekiniyorum Barça sevgime sevgi kattınız.Bugüne kadar ki bütün yazılar için teşekkürler.