17 Şubat 2011

Camp Nou: Terapi Tapınağı



Kuralardan sonra yazılan, eski bir Arsenal oyun şablonu değerlendirmesi;

http://erenlogoglu.blogspot.com/2010/12/sampiyonlar-ligi-son-16-eslesmeleri.html

Valdes, Alves, Pique, Abidal, Maxwell, Sergio, Xavi, Iniesta, Pedro, Villa, Messi onbiriyle sahadaydı Barça, kaptan Puyol'un yokluğunda olabilecek en ideal şekliyle.

Önce birkaç istatistik;

- Messi, 9. ada maçında da golle tanışamadı.

- Arsenal, Barça'ya karşı olan 5 maçlık kazanamama serisini kırdı.

- Guardiola yönetiminde Barça, Şampiyonlar Ligi eleminasyon maçlarının deplasman ayağında hiç kazanamadı. 3 yenilgi ve 5 beraberlik var. Kesinlikle irdelenmesi gereken bir veri, birazdan açıklamaya çalışacağım.

- Barça, Messi'nin gol attığı hiçbir ŞL maçını kaybetmedi, 22 maç, 19 galibiyet 3 beraberlik ve 31 gol.

- Topla oynama oranları & 60 Barça, & 40 Arsenal

- Pas sayıları, 629/773 (%81) Barça, 299/423 (%71) Arsenal

- Messi'nin pas verileri, 48/65 (%74)

- Arsenal, Arshavin'in oynadığı 13 ŞL maçını da kaybetmedi.

Maçın analizini ilk yarı ve ikinci yarı olarak -Villa & Keita değişikliği- ayırmak gerekir. Özellikle ilk yarıda müthiş bir Barça dominasyonu seyredildi.

15 - 35 dakikalar arası doyumsuz bir epik futbol vardı sahada. Barça'nın kusursuz pas oyunu sahnedeydi. Pek çok yüzde yüz gol pozisyonu üretilip yalnızca biri değerlendirilebildi. Bunda Messi'nin yanlış tercihlerinin etkisi fazlacaydı. Gol pasını vermesine karşın, ciddi katkı sağlayamadı dün gece. Pas yüzdesi en düşük oyunculardan biriydi ve yenilen 2. golün başlangıcı topu kaybedişiydi. Özellikle ikinci yarı rakibe baskı yapmaması ve hareketsiz kalması anlaşılır değildi. Muhtemelen zihni, kaçırdığı ilk pozisyonla ve İngiltere'de gol atamamasının üzerinde yarattığı baskıyla boğuşuyordu.

İlk yarıdaki harika oyunun üstüne Barça durgun başladı ikinci yarıya. İkinci golü bulamamanın ve konsantrasyonu yitirmenin sonucunda zor anlar yaşadılar kalelerinde. Kontrol futboluyla yetişmediklerinden ötürü de sonucu koruyamadılar. Barça'nın zaaflarından biri bu, diğeri de kontratak fubolu için yeterince hızlı oynamayıp sete dönmeleri. Şampiyonlar Ligi, La Liga'dan çok daha zorlu takımlardan oluştuğundan, bu zaaflar sorunlar doğuruyor ve rakipler ceza kesebiliyorlar. Bu yüzden Guardiola'nın takımı eleminasyon maçlarında çok başarılı değil deplasmanlarda. Bazen de ilk maç iç sahada oluyor ve farklı bir galibiyet, ikinci maç için rahatlama sağlıyor.

Keita'nın oyuna alınıp Villa'nın çıkarılması takımın yayılımı açısından ciddi bir taktiksel hataydı. Xavi ve Iniesta'nın birbirinden uzak oynadığı zamanlarda -Keita orta üçlüye, Iniesta uçtaki üçlüye taşındı değişiklikten sonra- takımın performansı yarı yarıya düşüyor. Iniesta & Adriano değişikliğinin de bir anlamı yoktu artık. Guardiola öğrenme sürecinde.

Oyuncu performanslarına bakılacak olursa, Pedro varlık gösteremedi, Iniesta seviyesinin altındaydı, Messi'den bahsettim, Xavi yine olağanüstü oynadı.

Barça, tehlikeli ve gol olma şansı yüksek çok pozisyon buldu ancak karşılığında bu kadar tehlikeli olmasa da pozisyonlar verdi. Geçen sezon 2 - 2 biten maçın son 20 dakikasında Arsenal üstünlük kursa bile ciddi bir şeyler üretememişti. Puyol'un yokluğu, ikinci golde yakalanılan kontra durum, Arsenal'in geçen sezondan daha iyi olması gibi faktörler, olasılıkları artırdı. Wilshere sahanın en iyisiydi.

Maçın 1 - 0 bitmesi beklenirken 5 dakikada her şey değişti, Arsenal tur için küçük bir avantaj yakaladı da denilebilir. 0 - 4 de olabilirdi pekala. Cesc, Nasri, Arshavin, Walcott, Van Persie gibi oyuncuları bulunan bir takımdan yine de çekinmek gerekir ikinci maç.

Barça neden kaybetti?

- Hakem hataları. Aslında maçın hakemi sonuca doğrudan etki eden birkaç kararı dışında çok iyiydi ancak Messi'nin ofsayt gerekçesiyle sayılmayan golü ve son dakikada ceza sahası içersindeki elle oynamayı gözden kaçırarak, karşılaşmanın kaderiyle oynadı.

- Arsenal'in performansı. Arsene Wenger'in Arsenal'i daha önce hiç gerçekleşmemiş bir durumu gösterdi futbol kamuoyuna. Ceza sahasına otobüs park etmeden, topla oynama çalışarak, yerden kısa paslar yaparak ve hızlı, doğrudan hücuma çıkarak Barcelona alt edilebilir. 5 - 0 kaybedilen El Clasico'da Jose Mourinho'nun da isteği buydu aslında, Barça kadar olmasa bir şeyler oynayıp kazanabilmek. Diğer türlüsünü, Chelsea, Inter hatta Athletic Bilbao bile sunabilmişti, farklılık içermiyordu.

Jose'nin Porto serüvenini yakından takip etmedim, Chelsea ve Inter'deki temel stratejisi kusursuz alan savunması, dikine hızlı hücum idi. Robben, Duff, Kezman, J Cole veya Milito, Eto'o, Sneijder gibi oyuncularla bunu hep başardı. Atılan gollerde rakip savunmaların hep hazırlıksız ve eksik yakalanmaları, net bir fotoğrafıdır kurgunun. Savunmadaysa Terry & Carvalho, Lucio & Samuel gibi müthiş sert, top kazanan ikililer yaratıp, önlerinde Lampard, Cambiasso tarzı her görevi yapabilen oyuncular kullandı, kenarlarda da daima hızlı isimler, A Cole, Maicon gibi.

Türkiye'de benzer bir yapıyı Abdullah Avcı İBB'de oturtmak istiyor ancak özellikle savunma kısmında başarılı olunamıyor. Üç büyüklerden puan almasının en büyük sırrıysa, önde oynayan savunmaları cezalandırma yöntemini iyi bilmesi. Dikine hızlı hücum, arkaya atılan toplar, Belediye'nin üç büyüklere attığı goller genelde karbon kopyadır ve muhtemelen Abdullah Avcı, kazanılan toplarda nasıl en hızlı hücum eder ve doğrudan kaleye giderim hususunda çalışmalar yaptırıyor, Jose Mourinho gibi. Real Madrid'in de her maç çok benzer goller attığı görülebilir, Ronaldo'nun bireysel çabaları attıkları dışında.

Bu futbol modeline saygı duymakla birlikte, işin kolay kısmını içerdiğini düşünüyorum. Yani bunu Bilbao'da, Belediye'de, Inter'de, Cluj'da oynayabilir, zorluk derecesi yüksek olmayan ve herhangi bir takıma gidip adaptasyonu kısa bir sürede gerçekleştirilebilecek bir anlayış. Böyle olması değerini düşürmez elbet modelin ancak Barcelona ve Arsenal'in aslında ne kadar zor bir iş başardığının da görülmesi açısından güzel bir gözlem oluşturabilirler. Barça'yı oynamak isteyerek sahaya çıkıp da yenebilen tek takım Arsenal ve Jose'nin Inter ile Barça'ya yaptığını gerçekleştiren başka pek çok takım da var. Boşlukları kapatmak normal, boşlukları arayıp bulmak anormal emek istiyor çünkü. Cruyff'un Barça'nın iyi oynamasıyla, kusursuz olması arasındaki ince çizgiyi şu şekilde anlattığı gibi;

in Barca, the difference between playing well and playing perfect is the speed and control on how the passes are made, and/or whether the passes are made without direction or control. If the ball is slow, if the pass or control is not quick and accurate, defenders will be on top of you. And defenders, with the opposing side shutting up [shop], there’ll be a lot of them.

Yıllardır Cruyff'un felsefesinden gittiği için takdir ettiğim Arsenal'e tekrar dönecek olursam;

Arsenal, Barça'nın gruplarda % 77 oran yakaladığı topla oynamasını % 60'a düşürdü, daha da azaltabilirdi belki. Bunun yanında savunmayı sürekli önde kurup, topu kazanabilirse oynamaya çalıştı. Fabregas etkisiz olmasa, çok daha önce golü bulabilirlerdi, keza Walcott da.

Guardiola'nın Messi'yi sürekli orta sahaya çekerek arkaya adam kaçırma tuzağına düşmediler bu sefer, merkez savunmacılar o görevi Song, Wilshere, Cesc'e bıraktılar. Messi'nin oyuna küsme sebeplerinden biri de o bölgede üretkenlikten uzak kalmasıydı, maç içersinde Xavi'ye de bunu dile getiren bir vücud dili kullandı.

Arsenal, oyundan düşmedi. En büyük şansları 2. golü yememeleriydi, Barça karşısında şansın da yanınızda olması şart.

- Bir başka faktör, Puyol'un olmamasıydı. Kaptan mağara adamı lakaplı oyuncu, kontratak futbolunu durdurma konusunda Barça'nın bir numaralı opsiyonu oldu hep, o müthiş sezgisiyle. Piquenbauer daha o çizgiye ulaşamadı. Puyol'un El Clasico maçlarını ya da Dünya Kupası Finali'nde Robben'in dengesini faul yapmadan nasıl bozmaya çalıştığını hatırlıyorum da, mutlaka müdahale etme şansını yakalıyor, topu çizgiden çıkarıyor ve cansiparene önüne atlayıp pozisyonu engelliyor. Bu sezon alınan 4 yenilgide de Puyol sahada değildi. 2. maç için durumu belli değil. Ben yetişeceğini düşünüyorum, kaptan takımının başında, kolunda senyerasıyla sahada olacaktır.

- Messi'nin etkisizliği ve Pedro'nun verimsizliği. İki durumun aynı maça denk gelmesi rastlantı gibi duruyor ya da birbiriyle ilintili. Messi'den bahsederken elbette koyduğu çıtanın düzeyinden konuşmak gerekiyor yoksa dün gece için bile kötü değildi diyenler çıkabilir. Ortalamasının altında ve mücadele etmekten sakınan, mutsuz bir hali vardı diyelim, özellikle 2. yarı. Sebebini bilemiyorum, belki hastaydı, belki az pas almaktan şikayetçiydi, belki İngiltere'de gol atmamış olmanın baskısını yaşadı, belki hala ilk pozisyon kaldı aklında, belki yerini yadırgadı, bunlardan herhangi biri olabilir. 2. maç farklı bir Messi izleyeceğimizi düşünüyorum ve Pedro.

- Keita & Villa değişikliği. Yerleşim bozuldu bir kere Iniesta öne kaydı merkezden, dikkat edilirse Wenger de aynı dakikalarda merkezden bir oyuncu alıp -Song- kanadı güçlendirdi. Risk içeriyordu ancak zar tutup atmak gibiydi. Çünkü Cesc, savunma önü ikilide de oynayabiliyor ve Nasri, merkezde oynama özellikleri çok yüksek olan bir açık kombinasyonu sunuyordu. Song'un çıkışı çok etkilemedi Arsenal'in merkezini, keza Wilshere da çok iyi bir oyun sergiliyordu. Barça'nın savunma arkasına atılacak toplarla gol pozisyonu bulacağı dakikalarda Villa kenara çekilmiş oldu ayrıca. Keita'nın girmesiyle öne atılan Iniesta'nın iki kez, kontratağı süratlenemeyip kestiğini hatırlayınca bu tercihin ne denli yanlış olduğu daha iyi anlaşılıyor.

- Şubat ayı sorunsalı. Aynı durum, sezon başlarında da geçerli. Barça belirli zamanlarda düşüşe geçiyor, son üç sezon ve bu hep aynı aylara denk geliyor, rastlandı olmamalı, çünkü Kasım ayının sonunda takım her yönden zirvede olacak diyen bir teknik direktör, El Clasico'yu 30 Kasım'da 5 - 0 kazanıyor ve mükemmel bir performans sunuyorsa, onun programlamasına inanmak zorundayız. Geçen haftadan konuyla ilgili yazım;

Pep'in sezonu programladığından çok bahsettim. Hatta sezon başında takım kötü başladığında buna özellikle vurgu yapan bir yazı kaleme aldım.

http://erenlogoglu.blogspot.com/2010/10/benzerlik.html

Endişeye mahal olmadığını ve Barça'nın sezona kötü başlayıp Kasım sonunda doruk noktasına erişeceğini belirtmiştim. Öngörü gerçekleşti o zaman. Benzer durum Şubat ayında da görülüyor.

2 sezon önce üst üste 3 maç kazanamamıştı Barça, Betis, Atletico Madrid, Espanyol olmak üzre. Sezonun sonu biliniyor, treble. Yine geçen sezon Şubat ayında kaybetmişlerdi Atletico'ya.

Sergio ve Puyol varken Barça hiç puan kaybetmemiş bu sezon, ilginç ve önemli bir veri. Aslında onların yerine oynayanların sistemi nasıl aksattıklarını anlatıyor, özellikle Javier'in.


Rövanşta neler olabilir?

Son 2 sezonun eleminasyon maçları, deplasmanda kötüler tamam, peki Camp Nou'da?

2008/2009

FC Barcelona 5 Lyon 2
FC Barcelona 4 Bayern Munich 0
FC Barcelona 0 Chelsea 0

2009/2010

FC Barcelona 4 VFB Stuttgart 0
FC Barcelona 4 Arsenal 1
FC Barcelona 1 Internazionale 0

6 maç, 5 galibiyet ve 1 beraberlik. Barça'nın yenilme olasılığı kanımca yok. İstatistiklerde ilginç olan bir nokta var, 4 maçta gol yememişler, gol yeme ihtimalleri de zayıf. Barça mutlaka gol de bulacaktır. Geçen yıl 2 - 2 ile evlerine dönmüşlerdi Katalanlar. Burda 2 - 2 ile 2 - 1 arasında -deplasmanda atılan gol 2 sayılır çocukluk sanrısının- aslında 2 gol gibi bir fark olduğunu unutmamak gerekiyor. Bendtner golü atıp takımını öne geçirdiğinde tur için Barça'ya bir gol yetiyordu ancak aynısı gerçekleşir de Arsenal gol atarsa, Barça'nın tur için üç gol atması gerekecek, iki gol farkı dememin sebebi buydu. Walcott, Arshavin, Nasri gibi seri oyuncularıyla Arsenal'in bunu yaratabilecek ayakları var ve gol arayacakları kesin. Barça'nın soğukkanlığını koruması ve 1 - 0'ın yettiğini bilerek davranması da gerekebilir. Dün gece Guardiola'nın yüzündeki tecrübesizliğin getirdiği endişenin yerini özgüven almak zorunda.

Kaybedilmiş bir şey yok, Londra Finali için ellerinden gelenin en iyisini yapacaklar, şüphe duymuyor ve başaracaklarına olan inanç konusunda da eksiklik hissetmiyorum.

Radiohead dinleyip terapiye girme zamanı!

17 Şubat 2011

A. Eren Loğoğlu

8 yorum:

Thiam Jaba dedi ki...

hocam, sezonun ortalarına doğru 2010/2011 barça 2008/2009'dan iyi gibi düşünüyordum fakat sanırım öyle değil gibime geliyor. hücum hattına bakarsan henry'nin o zaman ki hali şu an ki pedro'ya göre iyiydi. etoo dersen villa'dan iyiydi. diğer parçalarda toure de bir gömlek iyidir busquets'ten, gerçi busquets çok geliştirdi kendini, onlar denk sayılabilir. o takımda herkes eşit sayıda gol atmıştı, rekorlar kırıldı. geçen sene messi birkaç maç sakatlansaydı şampiyonluk gidebilirdi, bu sezon ise dediğin rotasyonları yapmadıkça hep kazandılar dün hariç. bilmiyorum ama sanki o takıma o zaman tarihin en iyi takımı demiştik, bu takım onlardan 1 adım geri gibi, senle düşünüyor musun ülkemizin barça otoritesi olarak :)

A. Eren Logoglu dedi ki...

Güzel sözlerin ve yakın takibin için teşekkürler öncelikle.

Arşivimdeki kayıtları incelediğimde ve biraz hafızamı yokladığımda oyun olarak 2010/2011 Barça'sının tarihin en iyisi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bunu cümle aleme kanıtlamaları için treble yapmaları gerekecek. Hiçbir şey kazanmasalar da Cruyff'un dediği gibi 1974 Hollanda'sı gibi futbol üzerinde sarsılmaz bir etki, imza bırakacaklar geleceğe.

2008/2009 Barça'sı çok yaratıcıydı, Eto'o ve Henry ile, bir daha bir araya gelebilecek bir yapı değildi, Henry'nin son günleriydi misal, sonuca daha kolay ulaşıyorlardı, şu anki Barça daha bir takım oyunu sergiliyor ve bu yüzden teorik kusursuzluğa erişmiş durumdalar.

Anar dedi ki...

Makaleyi bekliyordum, sonunda yazdınız :)

Barcelona'nın elemelerdeki başarısızlığını büyük ölçüde Dani Alves'in (sanki La Liga takımlarına karşı oynuyormuş gibi) çok ilerde oynamasına bağlıyorum. Dün yenen gollerin ikisi de sağ kanattan geldi. Geçen seneki Inter maçını hatırlayın... Bazı takımlar bu zaafın farkında.

Alves'in hücuma katkısı tartışılmaz ama en azından Şampiyonlar Ligi'nde deplasman maçlarında biraz daha defansif oynamalı.

Ne düşünüyorsunuz bu konuda?

A. Eren Logoglu dedi ki...

Güzel bir tespit ancak tek başına yeterli olmayacak deplasman zaafiyetini açıklamak adına.

Barça savunmasını önde kuran ve oyunu rakip yarı alana yığan bir oyun tarzını benimsemiş durumda, bu da haliyle kontratak golü yeme olasılığını artırıyor. Barça gibi oynamak için bu tür riskleri almak zorundasınız zaten.

Tespitinizde şöyle bir eksiklik var, Arsenal'in ilk golü savunma yerleşim halindeyken geldi, keza ikinci golü de sol bek bölgesine Cesc'in Nasri'nin önüne doğru attığı top üzerinden gelişti.

Inter maçlarında da iki gol, sol bek bölgesinden oluşmuştu, Maicon ve Milito'nun golleri. Alves'in aksine üç maçta da oynayan Maxwell'in kusuru vardı.

Arsenal maçından önce de en ciddi endişe Walcott'un karşısında oynayacak Maxwell idi ancak bu senaryo pek gerçekleşmedi.

Barça, kontrol ve defansif anlayış üzerine kurgulamadığından oyunu ve Alves'in bek hücumlarının Xavi ve Messi'yi, hatta Pedro'yu üçgenlerle set pozisyonlarına soktuğu düşünülürse bundan vazgeçmek akılcı olmayacaktır.

Şampiyonlar Ligi'nde, özellikle deplasmanlarda kontrollü oynama tespitiniz de doğru, zaten sırf bu sebepten Lucescu her daim başarılı oluyor ve çeyrek finalin eşiğinde.

Ama Barça'nın pek çok kişi tarafından sevilme sebebi sırf bu oyunu reddeden ve bu oyun düzenine isyan eden çılgınca hücum etme arzusu, başka türlüsü düşünmek istemiyorum.

Yapmaları gereken, özellikle kontratak engellemeleri için biraz daha yerleşim kayıpları yaşamamak ve top kazanma baskısına topa en yakın oyuncuyla başlamak. Dün gece bunları tam anlamıyla yapamadılar.

Adsız dedi ki...

Size ortalama bir vatandaş gibi kestirmeden soracağım ne olacak hocam bu maxwell işi.Bu adam geçen sene abidal'in yokluğunda sadece idare etti.Bu sene ise biraz da uzun süre oynayamamasının etkisi ile felaketleri oynuyor.Brezilya'lıdır,kıvraktır diye hücum gücü biraz avuntumuzdu ama o da yalan çıktı.Ters kontra toplarda önüne aldığı hiç bir topu kullanamıyor.Defansif yönü ise iyice felakete döndü.Arsenal maçında sadece bir top kesebildi diğerlerinde ya rakibin karşısında heykel gibi dikildi ya da peşinden umarsızca koştu.Yetmezmiş gibi kale önünde iki tane de asist yaptı rakibe.Ben bu maçta kesin adriano oynar diye beklerken yine maxwell yine maxwell.Pep yine oyuncuyu kaybetmemek için mi diretiyor?Bu oyuncunun kapasitesi de bu kanımca.Yani takıma katkı sağlayacak kadar gelişeceğini artık beklemiyorum.

Alves'de de büyük bir düşüş var son dönemlerde.Defansif yönü kim ne derse desin eskisine göre daha zayıf.Bu,ya kondisyonla ilgili ya da mental bir konu.Ben ikincisi olduğunu düşünüyorum.Yoksa alves bana göre hem hücumda hem savunmada iki tane Maicon eder.Gerçi pep onu artık ileride daha serbest oynatıyor gibi.3'lü savunma daha belirginleşti bu sezon.Yine de benim bildiğim alves her türlü otobana çevirir o uzun düzlüğü.

Maçta defans,orta saha ve ileri uç arasındaki mesafe sanki çok genişti barça'da.Arsenal'liler bir pasla orta sahada üç dört kişiyi birden oyundan düşürüp defans üçlüsü ile karşı karşıya kalıyordu.Top barça'da iken onlar orta yaydan itibaren daha iyi alan daraltıyorlardı.Messi belli bir süre sonra yine oyuna küsüp ileride yürümeye başladı(dolayısıyla mesafe açıldı),pedro yine istikrarsız performansına devam ediyor,allahtan ki villa iyiydi.Busquets zavallı nereyi karşılayacağını şaşırdı.Bana göre xavi ile birlikte en iyisini yapmaya çalıştı.

Bu takımda bojan,milito,maxwell tam bir fazlalık.Yararları olmadığı gibi zararları oluyor kanımca.Nice genç yetenek var barça'da oynamak için can atan.

2007-2008 kadrosu konusunda benim düşüncem biraz karışık.Geçmişte kaldığı için o takım sanki daha iyi gibi geliyor ama değil.Bu takım daha iyi.Belki ileri ucu için tersini söyleyebiliriz ama villa ve pedro takım savunmasına acayip katkı sağlıyorlar.Henry daha fazla açık veriyordu.

Thiam Jaba dedi ki...

bilmiyorum üstad, ben 2008-2009'u tercih ediyorum.

Erdem Karakuş dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Erdem Karakuş dedi ki...

Yorumum yanlışlıkla silinmiş yeniden yazayım.

Guardiola dönemi Barcelona ŞL'deki eleme maçlarında evindeki maçlarda genelde ilk yarıda rakibi nakavt ediyor.

Lyon 4-1 (MS 5-2)
Bayern 4-0 (MS 4-0)
Stuttgart 2-0 (MS 4-0)
Arsenal 3-1 (MS 4-1)

Bunun tek istisnası olmuş, otobüsçüler Chelsea ve Inter.

Bayern, Lyon, Arsenal gibi takımlar karşısında tek devrede bu seviye bir dominasyon sağlamak hakikaten çok ciddi bi mesele. Arsenal rövanş maçında yine böyle birşey olacak mı merak ediyorum, ki bence olacak.