07 Ağustos 2010

Karadeniz Fırtınası & Bordo Mavi & Trabzon'dan doğan Güneş & H a m (s) i & Inception



Trabzonspor'un kadro kurgusu;

Kale - Onur, Tolga

Savunma - Serkan, Egemen, Giray, Glowacki, T Cora, Ferhat, Cale

Orta Saha - Ceyhun, Selçuk, Colman, Engin, Sezer, Gabric, Yattara, Alanzinho, Burak, B Memiş, B Ataş, M Tosun

Santrfor - Teo, Jaja, Umut, Z Yelen

İdeal 11;

Onur, Serkan, Glowacki, Egemen, Cale, Ceyhun, Selçuk, Colman, Yattara, Alanzinho, Jaja

Zorluk derecesi düşük maçlarda, iç sahada Ceyhun'suz bir yapıyla, Burak, Engin, Gabric, Umut dörtlüsünü de rotasyonel kullanıp hücum varyasyonlarını da artırabilirler.

Geçtiğimiz sezonun en güzel oyunu, Türkiye Kupası Finali'nde Fenerbahçe'ye karşı sergilenmişti, büyüleyiciydi Trabzonspor.

Kadro mühendisliği konusunda uzman olan Ersun Yanal'ın katkılarıyla oluşturuldu bu yapı sanırım, hiç fena durmuyor, kanımca çok başarılı ve ders niteliğinde;

Onur, geçen yılın en çok gelişme gösteren kalecisi,

Serkan gibi seri, Cale gibi pas yapabilen, Balkan zekası olan dengeli iki bek,

Egemen, ülkenin şu an en iyi yerli merkez savunmacısı Ömer Erdoğan'la birlikte. Glowacki tamamlayıcı olacak sanırım, sıkı markaj & oyun kurma denkleminin ikincil kısmına. Daha Giray ve Ceyhun var.

Asıl güçlü olunan ve takımı başarıya sürükleyen bölge orta saha. Selçuk ve Colman gibi iki yönlü harika iki oyuncu bulunuyor kadroda. Selçuk savunmadan topu alıp uzun oynayabiliyor, oyunun yönünü değiştirebiliyor, topu kaptırmıyor, sıkışmadan pas verebiliyor, Colman'la da merkezde kısa paslarla al ver yaparak dikine ilerleyebiliyor, uzaktan şutları da var. Colman, Selçuk'u hücum yönünden yönünden tamamlıyor. İnce paslar onun işi.

Bu ikilinin önünde -zorluk derecesi yüksek maçlarda Ceyhun'la üçleniyorlar- Alanzinho, Yattara, Gabric, Burak, Engin gibi hem top tekniği çok yüksek, topla dikine gidebilen, adam eksiltebilen, yaratıcı ve seri oyunculara sahipler.

En ciddi sıkıntı yaşanılan yer santrfor. Umut çok çalışkan olmasına karşın -biraz da arkasına seçilen üçlünün, Burak dışında, ceza sahasına çok girmemesinden dolayı, aşırı enerji harcanan ve verimsizlik içeren bir çalışkanlık sergiliyor- sistemi bütünüyle işletemiyor. Metalist'ten gelen Jaja, ilerde tek başına takımın istediği özelliklere haiz mi, şüpheliyim, Teo'nun da golcülüğünden dem vuruluyor. Görünen ciddi bir rotasyon olacağı, kim formda olursa, formayı sırtına geçirecek.

Süper Kupa maçı esnasında, iki takımın hangi sebeple finalde yer aldığı algılanabiliyor, hareketlilik. Pası veren oyuncunun tekrar pas almak için koşu yapması, açı oluşturması, özellikle orta sahada görev alan isimler gerçekleştiriyorlar bunu. Başarılarının diğer sırları iki yönlü oynayanların varlığı ve seri oyunculardan kurulu olmaları.

Oyuncu kalitesi olarak çok üst düzey olmasalar da Avrupa'da ne oynanıyorsa sahaya yansıtıyorlar, belki bir alt modelini ve alkışı hak ediyorlar. Geçen sezonun sonunda da belirtmiştim, oyun olarak Trabzonspor, Bursaspor'dan çok daha iyi bir takım.

Bu ülkede, spor adamları içersinde, hakkı en az teslim edilendir Şenol Güneş. Trabzonspor'la birkaç defa şampiyonluğun kıyısından geçmiştir, Dünya Kupası 3. lüğü Terim'in felsefesine sadakatinin ödülüdür, akılcıdır. Küçümsenir, Karadeniz'den çıkmıştır ya vizyon uygun görülmez ona! Oysa gözü pek bir adamdır, Kore'de kalır yıllarca. Şenol Güneş, bu coğrafyada futbolun gelişimine kendisini adapte edebilen çok az adamdan biridir ve emeği, bilimle birleştiren öğreticidir, öğrenirken hem de. Naif olmak en çok ona yakışır, elbisesidir. Oyunculuğundan alışkın olduğu şampiyonluğa teknik adam olarak da ulaşacaktır bir gün.

Trabzonspor sevdasının gönlüme düşmesi çocukluk zamanlarına denk gelir. Özel kanalların ilk yıllarıydı, Star'da yayınlanıyordu Avrupa maçları ve bizim mahallede pederin kurduğu televizyondan mahşeri bir kalabalıkla ve milli duygularla -Çukurova coğrafyası bir de, ne yoğundur- maç seyreylerdik. Hami'yi hatırlıyorum, Fransa'da Lyon maçında, direkten dönen topu tamamlayıp gole çevirmiş ve omuzlarını sallayarak oyun havası edasıyla yaşamıştı sevincini. 3. golde de aynıydı senaryo. Barcelona maçını anımsamıyorum hiç. Sonra Aston Villa deplasmanında, maçın son anlarında gelen Orhan'ın tavana astığı golü, çıldırış, Schalke 04'le 3 - 3 berabere biten maçta Hami'nin golleri, serbest vuruş atmak için orta saha çizgisini geçişleri, Martin Max'in hayalleri yıkışı, Schalke muazzam bir takımdı, Müller, Nemec, Wilmots, Max, Mulder ile ve o sene UEFA'yı kazanmışlardı. Bunlar unutulmuyor, yerine bir başka anı konulmuyor kolaylıkla.

Liverpool, Barselona gibi liman ve futbol şehri Trabzon. Forma renklerinden dolayı beslenen duygular da var.

Geçtiğimiz sezonun en güzel futbol oynayıcısı Trabzonspor yeniden doğuyor, Şenol'un Güneş'iyle birlikte.

Dipnot: Bu yazı Süper Kupa'nın devre arasında kaleme alınmıştır.

7 Ağustos 2010

A. Eren Loğoğlu

1 yorum:

Muratonovic dedi ki...

Hocam bu yil Trabzonspor sampiyon olabilir.. Su anda en cok hakedenmis gibi gorunuyor ;

http://bohemfutbol.blogspot.com/2010/08/trabzonspor-bu-yl-olacak-gibi-lig-sonu.html