Başlığın ilk kısmı 2009'a atıf, Iniesta'nın golünde salonda turlamamız, ne için bildiğin gazoz kapağı, Abi kısmı Eric'in geri dönüşünün şerefine kaldırılan kadeh, İyi Barça yani biz, kötü Mourinho ve çirkin Royal Madrid. Ve Wembley kısmı, bu kulübün başarı hikayesinin taçlandığı ilk yer, 92'de Koeman'ın golüyle.
http://erenlogoglu.blogspot.com/2009/05/finaldeyiz.html
http://erenlogoglu.blogspot.com/2009/05/triplete-copa-lliga-champions-visca-el.html
Kutsal El Clasico dönemi son buldu, rakibin her şeyi zehirleyen anlayışıyla. Belki de içlerinde en güzel olan maç, Jose'nin çok az risk aldığı bu geceydi.
Birkaç komik ötesi veri, Ronaldo maç boyu 0 şut ve Di Maria ilk yarı sadece 1 pas. Maça dair istatistikler;
Barça, kaleye atılan şut 11, kaleyi bulan şut 6, başarılı pas 631, topla oynama % 64
Madrid, kaleye atılan şut 3, kaleyi bulan şut 1, başarılı pas 261, faul 31, 5 sarı kart
Dikkat çeken iki veri var, Madrid'in pas sayısını ve topa sahip olma oranını artırması ve yapılan faul sayısı kart oranının düşüklüğü. 5 - 0 biten maçta Madrid 331 başarılı pas yapmış, topla oynaması da hemen hemen aynıydı dünle.
Genel istatistiklerden sonra değerlendirmeye geçeyim;
Barça vs. Mourinho
15 maç, 6 galibiyet 5 beraberlik 4 yenilgi
Pep vs. Madrid
9 maç 6 galibiyet 2 beraberlik 1 yenilgi
Pep vs. Mourinho
9 maç, 4 galibiyet 3 beraberlik 2 yenilgi
Taktik deha Mourinho son 6 resmi maçın 90 dakikası sonunda Guardiola'nın Barça'sını yenemedi.
Barça 1 Inter 0
Barça 5 Madrid 0
Madrid 1 Barça 1
Barça 0 Madrid 1 uzatmalarda, normal süre 0 - 0, kupayı birinin alması için maç devam ediyor.
Madrid 0 Barça 2
Barça 1 Madrid 1
Daha da ilginç olan, aslında Mourinho'nun Pep'e karşı 9 resmi maçın 90 dakikası sonunda sadece 1 galibiyeti bulunması.
Inter 0 Barça 0
Barça 2 Inter 0
Inter 3 Barça 1 -tek maç eleminasyon, ofsayt gol, Alves'in son dakika düşürülmesi, verilmeyen penaltı
Barça 1 Inter 0 -Bojan'ın sayılmayan son dakika golü-
Barça 5 Madrid 0
Madrid 1 Barça 1
Barça 0 Madrid 1 uzatmalarda, normal süre 0 - 0, kupayı birinin alması için maç devam ediyor.
Madrid 0 Barça 2
Barça 1 Madrid 1
Mourinho Barça'ya karşı kazanamıyor, sadece durdurabiliyor ve şansı yaver giderse, hakemler taviz verirse sonuç değişebiliyor, iki kere iki beş etmiyor parti talimat vermedikçe.
Camp Nou tarafına bakalım bir de;
Mourinho, 7 maç 4 yenilgi 3 beraberlik Barça'ya karşı, hiç kazanamadı. Guardiola'nın Madrid'e karşı oyuncu ve teknik direktör olarak kendi sahasında bileği bükülmüyor, 14 maç 10 galibiyet 4 beraberlik, hiç kaybetmedi.
Biraz da maç öncesi;
İyi, kötü ve çirkin söylemi Şenes Erzik'e aitti, Mourinho'yu kastediyordu, iyiyi örnek alsın diye tavsiyede bulunarak.
Efsanevi Teknik Direktör Ottmar Hitzfeld de farklı düşünmüyordu. Madrid'in imajını sarstığından ve Barça'nın onu sahada cezalandırması gerektiğinden dem vuruyordu cesurca. Onu sevmediğini bile söyledi.
Guus Hiddink'ten de nasibini aldı Portekizli. 0 - 2 sonrası, Madrid'in futbol oynamak istemediğini ve 11 oyuncuyla savunma yapmaya çalıştığını anlatıyordu. Bunun Mourinho'nun tercihi olduğunu da açıkça belirtiyordu. Barça tuzağa düşmedi şeklinde bitiriyordu sözlerini.
Johan Cruyff'un onun hakkındaki düşüncelerini açıklamaya gerek dahi yok, zaten yazarsam blogu kapatırlar Jose deyimiyle. Tek ipucu, 2008'de Rijkaard görevden ayrıldığında başkan Laporta, Mourinho'yu takımın başına getirmek ister ve bu düşüncesini Cruyff'la paylaşır. Onun tavsiyesini alacaktır. Johan, B takımın başındaki bizim çocuğu, Guardiola'yı işaret eder, hikaye böyle başlıyor işte.
17. defa bir Avrupa Kupası'nda finalde Katalanlar ve bunu başaran tek takım! Duyar gibiyim kupa koleksiyoncusu Real Madrid'e ne oldu diyorsunuz, 16'da kaldılar. AC Milan ve Juventus 14, Liverpool 11, Bayern Münih de 10 ile takip ediyorlar ikiliyi.
Ayrıca güzel oyun, atak futbol felsefesini benimseyen Barça Avrupa kupalarında 900 gol barajını aşan ilk takım oldu, enteresan değil mi! En çok kupayı alan olamadılar ama gol atmak ve finale yükselmeyi başarıyorlar, stratejik olmadıkları, yalansız davrandıkları burdan bile belli. Amaç uğruna kimliklerinden vazgeçmiyorlar.
Sponsor ve televizyon gelirleri dışında 27 milyon Euro'yu da cebe indirdiler, kupayı kazanırlarsa 9 milyon Euro daha götürebilirler. Muazzam.
Onbir;
Valdes, Alves, Javier, Pique, Puyol, Sergio, Xavi, Iniesta, Pedro, Messi, Villa
Javier merkez sağ ve Pique merkez sol savunmacı, Puyol da sol bek idi. Gerisi teferruat.
15. dakikaya kadar dengeli bir maç havası gözüktü. Barça aceleci davranmıyor, sakin kalıyordu. Kenarda Mourinho'nun olmayışı da ortamın gerilmesini engelliyordu.
15'ten sonra Barça kontrolü eline aldı ve çok net pozisyonlar üretti, Lass & Alonso ikilisinin arasına kolay sızarak. Tek hamleyi Carvalho yapıyordu. Messi, Pedro, Villa bozuk para gibi harcadı. 30. dakika civarı fırtına vardı denebilir. Casillas geçit vermedi ve devreye öyle girildi.
Madrid rakibini daha önde kabul ediyor ve ara ara şok presler uyguluyordu ancak çok başarılı oldukları söylenemez. Diğer üç maçın aksine daha çok pas yapmaya çalıştıklarını da belirtmek gerekir.
Mourinho'nun hakem ve UEFA hakkında yaptığı eleştiriler de yarar sağladı Madrid'e, maçı 11 oyuncuyla bitirebildiler bu sefer. Lass, Alonso, Marcelo, Adebayor rahatlıkla oyundan atılabilirlerdi, hakem ısrarla bunun polemik konusu olmasının önüne geçmek istedi.
Devreden sonra Madrid biraz daha kıpırdanmıştı, nitekim Ronaldo dikine ilerlediği pozisyonda, Pique'nin teması olmadan kendini bıraktı ve sırtıyla Javier'in ayaklarını doğradı. Javier faule maruz kalınca top Gonzalo'ya geçti ve ağlarla buluşturuldu ancak geçerlilik kazanmadı gol, karar doğruydu.
Maçtan sonra Mourinho'nun dublörü, Hierro ve Helguera'nın tandem dostu Karanka hakeme ateş püskürüyordu. Daha önce neler olacağını anlattık, hepiniz gördünüz diyerek. Alenen, yüzümüze baka baka yalan söylüyordu, akıl aldığı Mourinho gibi.
Gol dışında kaleyi bulan şutu olmayıp 3 gol atması zorunlu bir takımın teknik direktörü söylüyor bunu, 31 faul yapıp 5 sarı kartla yırtan oyuncuları idare eden. Bu faul sayısı en sol 3 yıl önce görülmüş ŞL'inde, vehamet. Ve Messi'ye yapılan faul sayısı, Madrid oyuncularına yapılandan fazla. Yazık, acınası.
Utanmadan sıkılmadan, eski defterler açılıp her sözlerine kontra referanslar gelse de pes etmiyorlar, bunu alışkanlık haline getirdiler. Kendilerinden başka kimse onları sevmiyor, tarzlarını eleştiren futbol üstadının haddi hesabı yok ama hala suçu birilerine atıyorlar, telaş ve endişeli bekleyiş, ligi de kaybedecekler.
Agresif ve sert futbol, kasıtlı müdahaleler, savunma oynamaktan sıkılan ve her maç ayağına nerdeyse top değmeyen 94 milyon Euro'luk Ronaldo'nun çabasızlığıyla maç devam ederken, Barça'nın bir anlık pas hatasıyla gelen gol acaba bir şeyler olur mu sorusunu akıllara yerleştirmişti.
Olmadı, Barça soğukkanlılığını yine korudu, ilk maçın strateji dersi devam ediyordu, hem güzel oynuyorlar hem de kontrolü elden asla bırakmıyorlardı. Geride hiç eksik yakalanmadılar nerdeyse. Hücumda da çoğalmayı sağladılar buna karşın, Alves eskiye oranla az da olsa ileri çıkışlar yaptı, Puyol pas konusunda aksadı, ters bölge işlemedi. Süre eridi ve kalesinde ikinci bir tehlike görmeden bitirdi Barça maçı, tur atlamak yeterliydi artık.
Maçın sonunda Eric Abidal de sahadaydı, kaptan Puyol'un yerine. Müthiş bir alkış tufanı, yağmuru bastırırcasına bir ses, hep birlikte.
18 gün süren yorucu El Clasico hikayesi;
http://erenlogoglu.blogspot.com/2011/04/master-yoda-aka-p-e-p-tarihin-en-iyisi.html
http://erenlogoglu.blogspot.com/2011/04/tesekkurler-cocuklar.html
http://erenlogoglu.blogspot.com/2011/04/di-stefanodan-sert-mesaj-11e-9.html
http://erenlogoglu.blogspot.com/2011/04/m-o-u-r-i-n-h-o-m-d-r-i-d.html
http://erenlogoglu.blogspot.com/2011/04/neo-el-clasico-barca-vs-madrid-mourinho.html
Son link eski El Clasico yazılarımı da içeriyor, Guardiola döneminin tamamını kapsayan, okumak isteyenler için not düşelim.
18 günde alınan 1 galibiyet veya kaybedilmeyen 3 maç -hatta 90 dakika sonunda 4- ile erişilen Şampiyonlar Ligi Finali ve La Liga şampiyonluğu için korunan 8 puanlık fark.
Çok şey konuşuldu, konuşulmayan mevzu kalmadı El Clasico'ya dair ve bu periyod hakikaten yıpratıcıydı. Oyuncuların İspanya Milli Takımı'ndaki arkadaşlığına kadar ilerledi. Elbette süreci bu denli ızdıraplı, futbolsuz, kazanma uğruna noktasına getiren, taktik deha Jose Mourinho'ydu.
Barça onun için artık bir saplantıydı ve bedelini ağır ödedi. Geçtiğimiz sezon olmayacak bir şey denedi ve başarıya ulaştı diye, yeni bir şey üretmemesi gerekliliğine kendini fazla inandırdı.
1 - 0 biten Inter maçının başından sonuna ceza sahasını savundu otobüs park ederek. 5 - 0 biten El Clasico'da takımı biraz öne çıkardı, asıl mesele önde oynamaya çalışan takımın hiç top tutamaması ve pas yapamamasıydı, o tekrardan eski taktiğine dönmeyi düşündü biraz değişiklikle. Ve 18 gün sonunda gelinen nokta, elde var kral kupası, oynanan oyun sıfır.
Mesele şu ki Mourinho, Barça'yı yenebilmek adına özel bir şey üretemedi. Bilbao, Betis nasıl ve nerde savunma yaptıysa benzerini gerçekleştirdi ve kazanılan toplarda da onlarda olmayan Ronaldo, Di Maria ve Mesut'a güvendi.
Savunmanın dört oyuncusu hiç çıkmayacak, önündeki üçlü pas arası kollayacak, iki kanat zaman zaman bek gibi oynayıp alanı daralttacak, Messi ve Iniesta'nın dikine çalımlarına karşı özel önlemler alınacak, Xavi'nin karşısına mutlaka biri dikilip arkayı görmesi engellenecek, tüm bunlar uygulanmaya çalışılırken aşırı agresif, sert oynanacak, hakemin sabrı denenecek, Madrid'e kart göstermenin kolay olmadığı algısından yola çıkılarak.
Bu kadar yalın bir anlayış, özel olan hiçbir şey barındırmayan.
Benzer anlayışıyla Barça'yı yenen ve çok zorlayan takımlar oldu ancak Mourinho bunu da başaramadı. Mourinho hangi takımın başında olduğunu kavrayamamış, elinde bulunan Ronaldo, Kaka'ya güvenemiyordu. Madrid denilince Pepe, Ramos, Carvalho, Marcelo, Diarra geliyor akla sırf bu tercihler yüzünden ve suçlu Jose Mourinho.
Futbol oynansın istemedi, Madrid'i küçülttü, utanılacak duruma soktu. Bunlar gözükmesin ve algı başka yerlere kaysın diye, hakemleri ortaya attı, özellikle isim verdi, liste oluşturdu maça atanmamaları adına ama UEFA da ona meydan okudu. UNICEF'i, çocukları alet etti futbolun içine.
Üzücü olan tek kısım, kendisinde oluşan Barça takıntısının benzerini bizler üzerinde yaratmasıydı. Barça'yı güzel oyun felsefesinden sapmaya yönlendirdi elinden geldiğince. Rakip takım oyuncularının aşırı sert oyunları cezalandırılsın diye pozisyonlar abartıldı yeri geldiğinde, kimileri Barça'nın da fair play ruhu taşımadığından yakındılar, halbuki Mourinho özelinde gerçekleşen eylemlerdi. Doğru değildi, yakışmıyordu ancak ona, adam olmayana, adam olmadığını gösterircesine davrandılar, çok da suçlayamıyorum onları. 2010 Dünya Kupası Finali'nde tarafsız maçı izlerken Hollanda oyuncularının aşırı sert müdahaleleri sonucu İspanya'yı desteklemeye başlayan biri gibiydiler sahada. Rakibin hamlesine karşı argüman buldular sürekli, yere yattılar, zamandan çaldılar, hakeme itirazı sıklaştırdılar ama çoğunda haklılardı çünkü rakibin oynamak ve oynatmak istemiyordu. Umarım onlar gibi hareket etme süreci burda biter Barça için. Biz Mourinho'nun arzuladığı tarza dönüşmeyeceğiz, bizi yenmek beynini kemiriyorsa o bir şeyler bulacak gene. Güzel oyun felsefesi, rakibe ve hakeme saygı devam etmek zorunda, finalde bunu anlatacak arka mahallenin çocukları.
Yine de hatırlatalım, kaybedilen kupa finalinden sonra Barça hakemi ve rakibi suçlamadı, önüne baktı ve ŞL maçlarına hazırlandı. Mourinho'ysa hatayı kendinden alıp başkalarına yükledi, adalet terazisi bozuk biriydi. Chelsea'nin başındayken rakiplerini aşırı savunma oynamakla suçlardı, Porto'nun başındayken sertlikten yakındı. Tutarsızdı. Hakem kararlarını eleştirdi, Inter'in Barça'yı ve Porto'nun United'ı nasıl elediğini çabuk unutmuştu. Rafa Benitez'den yediği ayarlar, Sir Alex Ferguson ve Arsene Wenger'ın onun küstahlığına nasıl tahammül ettiği hala zihinlerde.
"Özel Biri" 5 - 0 ile özel olmayı yitirmişti, 18 gün sonunda La Liga ve Şampiyonlar Ligi de elinden kayıp gitti ama asıl önemlisi biri olmayı da beceremedi, insan kalamadı. Camp Nou'ya gelmedi çünkü orda bulunursa yanında gözlemci olacak ve taktik veremeyecekti. Otel odasından izlemiş maçı, bir yolunu keşfedip taktik verdi mi bilinmez ama sahaya çıkardığı onbiri bile inkar ettiği belliydi, Kaka ve Higuain göz boyamak adına şans verilen isimlerdi, yerlerine hemen Adebayor ve Mesut'u alıp hata yaptığını onaylıyordu. Her detayı düşünen tercümanın bir başka planı da Barça'nın Camp Nou'da yazı tura sonucu seçtiği kaleyi değiştirmekti. Puyol topu istedi haliyle ve Casillas karşı kaleyi tercih etti, özel direktifiydi, ritmi bozmanın bir başka yolunu denedi.
Barcelona'dan korktuğu kadar Tanrı'dan korkmuyor. Çünkü onu da -daima yürekten bağlıyım dediği- Barcelona yarattı ancak o şeytan olma yolunda son adımı 18 günde attı.
Guardiola dönemi Barça 3 yılda;
2 ŞL Finali, 1 ŞL Yarı Finali, 1 kez kazandı, diğeri için de favori
Ligde üst üste 3. şampiyonluğa ilerliyor
2 Kral Kupası Finali, 1 kez kazandı, diğerini uzatmalarda kaybetti
Toplamda şu an 8 kupa müzede, sezon sonunda 2 kupa daha bekleniyor. Ağustos ayında Madrid ile İspanya Süper Kupası maçları ve ŞL kazanılırsa Süper Kupa Finali olacak. Ordan da alnının akıyla çıkarsa takım bir turnuva daha.
2011 yaz bitimi 12 kupası olan bir Pep görebiliriz, sadece 3 yılda. Cruyff'un 8 yılda kazandığı 11 kupa istatistiğine ve elbette 4 yıl üst üste şampiyonluğa göz dikmiş durumda. Pep oyunculuğu döneminde 16 kupa görmüştü. Toplam olarak 24 kupada imzası var. Johan Cruyff'unsa her şeyin altında imzası bulunuyor, 1973 yazından bu yana, Franco'nun takımına gitmem diyerek başlattığı bir süreç yaşanan. La Masia'yla süregelen ve 92 Rüya Takımı'yla Wembley'de taçlanan, Van Gaal, Rijkaard derken Pep ile kusursuzlaşıp, tarihin en güzel oyununu sergileyen ve en iyi takımına dönüşen bir organizasyon. Güzel ve iyi olmayı, güzel ve iyi olup kupa kazanmayı aynı potada eritmeyi başaran tek takım.
Kadroda yer alan 7 - 8 oyuncunun Pep öncesi de başarılıları var, 2006'dan bu yana. 1 ŞL Yarı Finali, 1 ŞL Finali, 1 kez kazandılar, 2 lig şampiyonluğu şeklinde.
Son 6 yılda 5 kez Şampiyonlar Ligi'nde Yarı Final oynadılar, 3 kez de Final. Ligde son 7 yılda 5 defa şampiyon olacaklar, birini de kılpayı verdiler kovulan Capello'ya.
2004'te Yunanistan Avrupa Şampiyonluğu'nu, 2006'da İtalya Dünya Kupası'nı kazanmıştı. Son 20 yılın en büyük oyuncusu ve Real Madrid efsanesi Zinedine Zidane Materazzi'ye o kafayı vurmakta ne kadar haklıydı. O kafa, futbol dışı unsurlara, küfre, itmeye, çekmeye, sert oynamaya yapılan bir eylemdi, tüm bunların bileşimiydi. Barçalı oyuncular da aynı sebepten anti-futbol meselesine isyan ettiler, bunu anlamak zor değil. Tepkileri Zidane gibi değildi, öyle olursa kazanan Mourinho gibiler olacaktı çünkü, Barça buna da izin vermedi ve başardığı en büyük iş budur kanımca futbolun selameti için. Kafa atmadılar, yumruk vurmadılar, bileğe basmadılar, kasıtlı müdahalede bulunmadılar sadece hakemden bu hareketlerin karşılığı ceza kesmesini istediler, abarttılar, gösterdiler, yerde kıvrandılar haklarını aramak uğruna. Zidane'ın sahada kaybedip gönüllerde kazandığı adaleti, onlar hem sahada hem de vicdanı olanların gönlünde kazandılar.
Barça bu anti futbol dehlizinden çıkan bir hayaldi, gerçeğe dönüştü. Kulüpler bazındaki başarılar bir yana takımın iskeletini oluşturan Katalanlar, Raul'un yer almadığı İspanya Milli Takımı'nı da tarihinin en üst seviyesine taşıdı, 2008 Avrupa Şampiyonluğu ve 2010 Dünya Kupası.
Tablo halinde;
2004 - 2005 Lig Şampiyonluğu -Rijkaard'ın Barça'yı hayata döndürmesi, Ronaldinho-
2005 - 2006 ŞL Şampiyonluğu, Lig Şampiyonluğu
2006 - 2007 Puan eşitliğiyle kaybedilen lig
2007 - 2008 ŞL Yarı Final, kazanan United, Bernabeu'de son ve dersler çıkan yenilgi, Avrupa Şampiyonluğu
2008 - 2009 ŞL Şampiyonluğu, Lig Şampiyonluğu, Kral Kupası -Pep'in Barça'sı-
2009 - 2010 ŞL Yarı Final, kazanan Inter, intikam için hazırlık, Lig Şampiyonluğu, Dünya Kupası
2010 - 2011 şimdilik ŞL Final, Lig Şampiyonluğuna çok az kaldı, Kral Kupası finalde kaybedildi.
Muazzam bir periyod. 90'larda başlayan yeni futbol düzeninde Cruyff'un yarattığı ekolün geldiği nokta burası işte. Tarifi imkansız bir duygu yaşıyor olmalı Johan.
4 yıl üst üste şampiyon olan 92 Rüya Takımı'ndan 21. yüzyıla uzanan bir başarı öyküsü.
Yan pas yapmak ve az pozisyona girmekle eleştirilen -şaka gibi- Barça, Guardiola döneminde 178 maç sonunda 439 gol atmayı başardı ve kalesinde de sadece 130 gol gördü. 17 yenilgisi var Pep'in ve bunların çoğu sezon başı ve sonundaki önemsiz maçlarda. 1970 Brezilya'dan bugüne çok gol atanların değil çok az gol yiyenlerin hükmü geçiyordu genellikle. 2004 ve 2006'yı unutmayalım, Barça o noktadan çevirdi futbolun geleceğini, dümene geçti, saf ve masum güzelliği sundu.
Xavi ve Iniesta gibi boyu 1.70 altı, fizik gücü yetersiz görülen oyuncuları, dünyanın en iyileri haline getirdi felsefe. Vieira, Makalele devrinden buraya. Robot görünümlü, vücut yapmış, bunun için özel çalışmış, programa tutulmuş, teknolojik, atlet, kapital sistemin ürettiği futbolcu modeli -Ronaldo- değil bildiğin bodur, omuz atsan yıkılacak, özel olarak kas yapmayan, çocukluğundan beri topla haşır neşir olan, yetenekli veledleri tekrar değerli kıldı Barça. Xavi, Iniesta ve Messi, mahallede bayıra karşı koşan çocuklardı, bizden biriydiler.
Carles Naval, Kai, Eric Abidal, Eric Cantona, Ariadna Hernandez, Miki Roque için oynadılar.
Ve onlar kazandı kötü ve çirkin engellemeye çalışsa da. Öz kaynağın sermayeyle imtihanıydı, altyapı kazandı.
Redknapp, Van Persie, Pizarro ve Lucescu onlar finale çıksın istiyordu, Hitzfeld ve diğerleri gibi, başardılar.
Yeryüzüne “Yaşasın Futbol” mesajını verdiler, kulaktan kulağa, ağızdan ağza yayılsın, okunsun dört bir yanda ve her bir dilde.
Hafta sonu Espanyol ya da diğer maçlardan birinde lig şampiyonluğunu kazanacaklar, şüphe yok!
28 Mayıs'ta, hatıraları tazelemek adına Wembley'de "neo Dream Team" temalı yaşanmış bir hikayenin ilk satırlarını yazacaklar, son satırları dolaşacak gökyüzünde, senyera kolunda sarılı kaptan Puyol'un kollarında yükselecek kupa, görür gibiyim.
Çoktan hak ettiler, çok şeyler hak ettiler, hak ettiklerini bir bir alacaklar er ya da geç, bunu Mourinho bile durduramazdı.
Güzel oyun asla kaybetmez!
4 Mayıs 2011
A. Eren Loğoğlu
Endüstriyel Koreografi
-
Bursaspor'lu taraftarın Atatürk Stadyumu yıkılmadan önce kale arkasında
"Yeni Linea" için yapmış oldukları koreografi çok konuşulmuştu.
"Endüstriyel F...
21 saat önce
2 yorum:
http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=23354821
Öncelikle uzun yıllardır Barca taraftarı olduğumu belitrmek isterim. Şahsi futbol yerine takım oyunu oynayan Barca her zaman en güzel oynayan takımlardan olmuştur. Ronaldinho döneminde zirve yapmıştır. İstisnasız her maçı şov gibiydi. Ancak savunması çok iyi değildi o dönemki kadronun. Peki Ronaldinho'dan sonra, Pep dönemi? Şov bitti, güzel oyun yerini iyi oyuna bıraktı. Barcelona şu anda çok iyi oynuyor ama kesinlikleçok güzel oynamıyor. Rakibi oyundan düşürmek için fazla pas yapıyorlar ama Ronaldinho-Messi-Eto-İniesta-Xavi şovu yok artık. David Villa gibi, Pedro gibi 2. sınıf yıldızlarla oynuyolar ilerde. Kimse kusura bakmasın ama Barca şu anda sonuca oynuyor, şova değil. Eskiden nasıldı? Ronaldinho şahsi oyuncu muydu? Kesinlikle mükemmel bir takım oyuncusuydu, liderdi, tarihin en büyük oyuncusu. Peki Pedro? Villa? Hiçbir estetik yanları yok. Sadece pas veriyor, plase vuruyorlar. Messi? Şu anda dünyanın en iyisi ama Ronaldinho, Zidane, Lima Ronaldo, oyuncularla kıyaslanamaz. Şu anda Milanda oynuyor olsaydı 30 35 gol atabilir miydi? Hayır. Yani en iyisi ama fazla abartmamak gerek. Ben bu yıl en az 12-13 maçını izledim Barcelona'nın ama 1-2sinde eğlendim. Eski Barca gibi hırlı değiller. Asla Zidane'lı Madrid gibi oynayamazlar, veya Şeva'lı, Kaka'lı Milan'a yakın bile değiller. Dünya futbolu kalite olarak çok geriledi. Son büyük yıldız, tarihteki en büyük yıldız Ronaldinho da erken bırakınca bir tek Messi ve C.Ronaldo kaldı elde. Ama bunlar Ronaldinho veya Zidane'a yakın bile değiller. İsterlerde 35 değil 135 gol atsınlar. Önemli olan mücadele, estetik. En küçük darbede kendini yere bırakan bir futbolcu kesinlikle büyük futbolcu değildir. Büyük oyuncu liderdir. Örnek futbolcudur. Bugün Messi'li Barca'nın karşısında kimse duraömıyor ama sebebi Barca artık Barca gibi değil, diğerleri gibi oynuyor!! Beni üzen bu. Evet Madrid Barca'ya katı savunma yaptı. Çok yanlış ve çirkindi. Ancak diğer maçları çok keyifliydi Madrid'in. Ronaldo kendini Messi gibi yere bırakmıyor asla. Ramos Busquest veya Pedro gibi artislik hareketler yapmıyor rakibi attırmak için. Ayrıca Madrid savunmayaptı da Barca hücum mu oynadı?? Top çevirip durdu. Çünkü skora oynuyorlar, çünkü kontra atak yakalamadıktan sonra çok ileri çıkmıyorlar. Moruinho da madem siz top çevirip kontra arıyosunuz ben de geride beklerim dedi. Pep Madirid'in başında Moruinho da Barca'nın başında olsa her maç rezil olurdu Madrid.
Sonuç olarak bir Barca taraftarıyım ve Barca'nın bu futbolunu fazla beğenmiyorum. Kesinkle dünyanın gelmiş geçmiş en iyi takımlarından biri bu ama güzel futbol derseniz ilk 10 a giremez. Biz eski Barca'yı, Madirid'i, Milan'ı, Del Piero'lu Zidane'lı Juventus'u, Manchester'ı da izledik.
Not: Bir takım uzun golcüyle oynamıyor, kısa ve pırpır adamlarla oynuyorsa; o takim (kimse kusura bakmasın ama) kontra atak oynuyordur...
Emrah
Yorum Gönder