05 Aralık 2007

Şiirlerimden Bazı Bölümler



Uzak yapraklarında
Doğu topraklarında
Biriken okyanus gözyaşları
Uzak ve doğu yaşayışları

Alışacağız
Çalışacağız...

Gözümün pınarı
Sözümün yüz yıllık çınarı

Buralar
Bu aralar
Çaresizce üşümekte
Ve sessizce düşünmekte

Yaklaşık 360 gün kadar esaret
Sonunda
Çokça özgürlük, çokça cesaret

Değmez mi?
Hüzün başını öne eğmez mi?
Değmez mi?

Öyle bir değer ki...

Karanlık şatolardan kurtulup
Aydınlık hisarlarda
Düşlerine uzanacaksın

Geceden güzel gözlerinle
Ve şairle el ele
Gancelli'ye adım atacaksın

20 Kasım 2007

Alıştım yokluğuna
Varlığını yaşayamadan

Yüzebilsem
Köpüklü ak dalgaların arasında
Gelgit(me)ler kıyıya vursa bedenimi
Ve uyansam bir sabah
Bir adanın çizgi çekilmiş coğrafyasında
Bir gece
Karanlıktan kapkara gözlerine
Bir saniye bile olsa geçebilsem
Yüzebilsem
Köpüklü ak dalgaların arasında...

Gel desen
Gel dersen
İstanbul, aşk dolu bir şairdir
Mutlu ve dingin bir hayat sunar mısralarında
Aşk paylaşılan bir elma ve kırmızı
Ah bir kez bile gel desen denizkızı
Gel dersen hayatıma
Belki aşk hızlı bir koşucu
Benden de önce gelir
Bilmem ki o an ne hissedilir
Sözcükler
Okyanusun en derin sularında yüzen balıklar kadar uzak
Uzaklık anlaşılır
Yakınlık anlaşılmaz
Anlaşılsa yakınlık olmaz


3 Eylül 2007

Ne bekliyoruz hayattan
Neyi bekliyoruz
Ya da kimi bekletiyoruz
Neyi neden bekliyoruz
Kimi niçin bekletiyoruz
Beklediklerimiz bir beklentinin eseri mi?
Yoksa beklenti
İnsanın doğasında olan bir duygunun esiri mi?

Aşk dediğinizi duyar gibiyim
Sayfası hiç çevrilmemiş bir kitabın önsözü
Hiç karıştırılmamış bir çekmecenin en alt gözü
Aşk kiminle ve nerede
Kitap, sanırım o çekmecede...
Aşk dediğinizi duyar gibiyim
Beklemekle vazgeçmek arasında kalan ince bir çizgi
Duygu dolu bir anadan yavrusuna söylenen günlük bir ezgi
Aşk kiminle ve nerede
Çizgi, sanırım o ezgide


Süreç süreden oluşur
Aşkın diyalektiği, süreci oluşturur
Aşk önce var olur
Sonra gelişir bazen kaybolur
Aklınızı yiyip bitiren ne varsa
Ne varsa hayatınızda yitirilen
Acı ve hüzün veren ne varsa
Ne varsa hayatınızı erteleyen
Söküp atın
Sövüp satın
Söküp atın
Ve unutmayın
Aşk sorunsuz bir sorumsuzluktur
Süreci sonsuzluktur

Akrep ve yelkovan öpüşemez kum saatlerinde
Aşk süreci biraz mutluluk biraz huzur
Aşk kiminle ve nerede, kimin ellerinde
Bilmiyorum, bilmiyoruz
Ama yine de
Biz seni bekliyoruz
Şiirim, mutluluğum, kendim
Belki bir de kedim


25 Ağustos 2007

Görmeden sevebilmek
Görmediklerini sevebilmek
Zor geliyor biliyorum
Olamaz diyorsunuz
Ruhunuzu duyuyorum
Çünkü siz
Güzelliğin esaretinde kalmış zavallılar
Çünkü siz
Yüzlerinin arkasında maskeleri olanlar…
Çünkü siz
Siz çünkü
Bütün aldanmışlıklarda
Bütün ihanet akşamlarında
Bütün o yalan dolan sahte ilişkiler yumağında
Ve bunları bir öykünün satır aralarında okuyanlarsınız
Ama inanamazsınız
İnanmaktan, ölümün eşiğinde olan bir hasta gibi korkarsınız


Paylaşamadan heyecan, an, mekân üçlemesini
Zor geliyor biliyorum
Hayallerinizin bittiği yerden yazıyorum bunları
Gerçeklerimin başladığı yerden yazıyorum


Siz bilmezsiniz tabiat aşkı doğuran bir anadır
Ve karıncalar, tabiatın emekçi çocuklarıdır
Pamuklara dokunuyorum
Güney sahillerinde yılmaz dalgalarla sevişen
Her kum tanesi gibi yumuşak
Ve deniz kokuyor
Aşkı o beyazlığında barındırıyor
Saçların uçuşuyor, ırgatlar pamukları topluyor


Pamuk tarlasını, yaşananları ve başka şeyleri düşünüyorum...
Seni düşlüyorum
Görmeden
Görmediklerimden geriye kalan ne varsa
Ki pek çok şey, başka şeylerdir onlar
Özlüyorum neyi ve neden özlediğimi bilmeden


19 Ağustos 2007

Değer yitirenler yükseliyor
Bir platform yedi katlı
Yedi yüksek tavanlı ve yedisi de birbirinden farklı
Yedi harikası gibi dünyanın
Siz yine de aldanmayın
Güneş elbet ulusların arasından doğacaktır...

Uyku uyanır
Doğudan batıya göç eden bir güneş parlamaktadır
Ve aşka inanan bir adam, bir gün bu platforma ulaşır
Platformun her katında aynıdır hep değerler
Sadece güneşten daha parlak bir mücevher
Duruyor en yalın haliyle
Fransız şarabının ilk kadehi gibi
Sıcak ve doyumsuz bir cevher
Tükenmeyen, tüketilemeyen her maden
Her insansı çaba
Her aralıksız yağan kar
Her aslını arayan kadın
(Mü)cevherin oluşumuyla form bulacaktır
Aşka inanan adam gibi mücevheri arayın
Bakın bakın, iyi bakın
Sancıları ve danslarıyla aşk yakın
Kısa metraj hayatlarda kaybolmadan
Şu yüreğinizi uzatın, mücevher takın...

7 Temmuz 2007

Uzakların pencereden göründüğü günlerdi
Uykuların derinlerden bölündüğü günlerdi


Çünkü kendime anlatıp durduğum,
Kendimce anlayıp sustuğum
Bir soru ve cevaptan oluşmaktaydı hayat,
Oysa ben, soruyu bile bilmiyordum daha


Artık yolun sonuna gelinmişti,
Elimde ne varsa tüketilmişti
Gidiyordum bir mum ışığı kadar aydınlık bir geleceğe doğru,
Kayboluyordum mumların bile olmadığı karanlık bir geçmişin içinde


10 Eylül 2006

Bir cinayet işleniyordu şehirde
Belli belirsiz bir gölge dinleniyordu
O an öyle bir deprem
O an öyle bir boşluk
O an öyle bir isyan
O an öyle bir yaşandı ki
Şehir büsbütün yok oldu
Ve katil enkazın gölgesinde ölü bulundu…

11 Şubat 2006


Küçülmek isterim de küçülemem
Büyümek nereye kadar ki bilemem


Kardeşliğe rastladım bir fotoğrafta
Bir fotoğraf üç kişi
Bir de fotoğrafı çeken kişi
Ne arıyor dördü birden bir fotoğrafta
Yok yok hayır
Bir fotoğraf üç kişi
Bir de fotoğrafı çeken kişi
Dördü değil üçü
Arıyorlar bir şeyleri bir fotoğrafta
Bulamıyorlar
Bulunsaydı eğer bulunacak olanlar
Bir fotoğraf dört kişi
Bir de fotoğrafı çeken kişi
Olunsaydı eğer
Yok yok hayır
Evet evet
Yok yok hayır


9 Şubat 2006


Altı sandalye bir masa
Bazen zaman aşımına uğramış adalete karşı bir duruş
Bazen yüzyıllar boyu süregelen aşkı barındırmış bir dokunuş
Bazen şarabın kadehe uzanışında aracılık yapmış bir varoluş
Ve her bazen içeren hikâyede sebepsizce yer almış
Ve yine bir gün sebepsizce birbirinden ayrılmış
Yedi nesne tek yok oluş


18 Aralık 2005


Bazı anılar var
Bisikletimin koltuğunda oturur
Anılar var
Fotoğraflarımda siyah beyaz durur
Anılar
Değerini sessizce hatırlandığında bulur


20 Kasım 2005

Her yalan başka bir yalanı doğurmakta
Her kadın başka bir kadını...
Peki, her erkek bir kadından doğmaktaysa
Neden her doğru bir yalandan doğmasın...
Düşünmeli
Neden olmasın...

4 Kasım 2005

Ağlamak
İçten içe körleştirecek gözlerimi
Hikâye, acı ve umut kadar yakınımda sürecek
(Zaman, seni sevemem artık git başımdan)
Ağlamak
Zamandan sonra, senden sonra
Neden ağlamak her kapıya dayandığında
Anahtar hep kayıp ilanlarında
Bilmiyorum, neden
Ağlamak
Marmara dolaylarında gecenin omzuna koyarak başımı
Ve beklemekteyim belki de dökülecek olan ilk gözyaşımı


24 Temmuz 2005

Bir ses
Bir ince hüzün melodisi
Bir nefes
Bir umutsuzluk hevesi
Yorgunum
Yemyeşil bir ormanda kayboluyorum
Derin alabildiğine ağaçlık
Ve pırıltılarla dolu aydınlık gözlerden
Üzerime düşen yeşilimsi bir ışık...
Bir ses ve bir nefes
Geride bırakılan eski yarınlardı
Ve üzerine bastığım izmarit anılardı
Artık unutuldular
Yordular bedenimi ve yok oldular...
Yorgunum
Yorumsuz ve doyumsuz bir hayat aynada
Seviyorum olacak olanları daha olmasalar da...

16 Temmuz 2005

Okyanusun kenarında
Ellerinde küreğiyle
Ve de yüreğiyle
Bir çocuk
Kumdan kaleler yapıyorken
Birden
Okyanusun serin sularına bırakıyordu kendini
Ve önemsemiyordu artık
Dalgaların yıktığı kumdan kalelerini...

19 Haziran 2005


Gelmeyin üstüme
Sakın...
Kendimle kendim yalnız kalsın
Issız bir ada...
Sessiz çığlıklar
Su, yiyecek, ateş
Ve güneş
Güneşin batışı, bir kadının izdüşümüyle anılsın...
Kumsaldaki her kum tanesinde seni aramalarım
Dışa vurulan heyecanlarım...
Hatırlansın
Kendi kendisiyle yalnız
Tutsak bir adam
Issız bir ada
...

5 Haziran 2005


Sen düşünce
Ben düşününce


16 Mayıs 2005



İki kelime
Bir an


12 Mayıs 2005


Kelimeler yetersizlik üzerine kompozisyonda


Sana kavuşabilmenin anlatılabilmesi
Bir şiirdeki kelimeler tiyatrosu
İki oyuncu var sadece iki oyuncu
Mutluluk teması sahnede
Mutluluk tek perde

6 Mayıs 2005


Odalar seninle
Odalar sensiz
Kanepede battaniye yatılı
Sardım sarmaladım üstüme
Rüyalarımı örtmedi
Dört duvar kanlı
Dört duvar şiir
Rüyalarıma yetmedi

Aynada cam kırıkları
Sevda yalnızlıkları aynada...

Aynalar boş odalar simgesi
Adınla başlayan her an mutluluğun imgesi
Sen
Sevdaya yasaklandığım sevgilim
Odalar boş
Odalar boşluk
Geceden kalma bendeki bu sarhoşluk
İdeolojik akıntılarda kanım
Kızıl nehirlerdir ayyaş damarlarım
Ve sen
Aykırı gecelerden yansıtılamayan karanlık
Ve sen
İronilerde yaşattığım doyulamayan aydınlık
Ve sen sevgilim
Nehirlerin ulaştığı sonsuzluktasın
Kızıl nehirlerin...
Odalar nehirlerin ulaştığı sonsuzlukta...
Odalar senin.

17 Nisan 2005

Sessizlik,
Ansızın gitarın ritmiyle
Birilerinin birilerine seslenişiyle
Akrebin yelkovanı geçişiyle
Sessizlik
Bütünsel bir sevgiyle anlatılabilir
Sessiz kalmak hakkını kullanabilir insan
Ama sessizliğin yollarına yalnızlık uğrayabilir
Odanın köşesinden balkona beş adımda
Sessizliği yırtabilir insan
Sessiz kalabilir hastane odasında
Yalnızlık refakatçi
Kalbin ritimleridir sessizliği bozabilecek
Üstüne sövülecek çalgı
Algılanamayan bir algı
Yalnızlığın sessizlikle olan Latin dansı

Sessiz sakin'in yakın dostudur
Yan yana görüldükleri çok olmuştur cümle'nin meyhanesinde
Ama anlatamaz sessizliği herhangi bir kelime
Yalnızlığı saymazsak
Bir maviliğin ortasındasın sonsuzluk hissiyle dolu
Dalgaların sessizliğidir yalnızlığın sebebiyeti
Ve sessizliğin yollarında yalnızlığa rastlamak
Sayılabilmesine gerekçe


Sessizlik yalnızlığa yalan söyleyemez
Tarih olgusu oluşmamıştır daha...
Sessizlik kutsanmış bir anın duruşudur
Sembolize edilmiş bir tören arasında
Yakana yapışmıştır bırakmaz seni
Tarihten bağımsız soyut yalanlar
Ağlamak, hıçkırıklar
Haykırış,
Ürperti, sessizlik, kaçış
Toprak, beden
Ve sonu olmayan ölüler trajedisi
Son perdesi kefen
Oyuncular sessizlik, yalnızlık ve ben
...

31 Mart 2005

Objeleşmiş varlıklardan uzak
Tütünsüz sevdalar alkole küs kalır
Yasak ulan yasak
Zulamda sevda yükü ağır mı ağır
Taşınamayacak.
Yasak sevişmelerde hüzünsel ütopyamın sözleri
Sevgilinin gözleri yasak
Dört duvarda yazılı şiirler
Dört bilinmeyen şehirde okunacak

Nereden geldim nereye gidiyorum
Yine hangi yasağı deliyorum
Sosyalist damarım yine çatladı
Yine ay karanlık
Yine sevdalar üç beş paralık

Objeleşmiş varlıklardan uzak
Materyale alışkın bir soyun evladı olarak
Tütüne dokunsam alkol arkamdan ağlar
Bakmayın zulama sevda yine karalar bağlar
Yasak ulan yasak bu şehir
Bir nehir
Akıyor gözlerimden derine
Durdurulamayacak.
Yasak rastlantıların kaçışını yakalamak
Yakalanmazı kovalarken yorulmak yasak
Dört duvardan dört şehre
İçinde sevda kokan çiçekler bulunan şiirler okunacak

Nereden geldim nereye gidiyorum
Yine hangi yasağı deliyorum
Meydanlarda yine yalnızlık var
Yine toplum bilincinden uzak bir bahar
İnsanın hakları var sevmek gibi
Yasak sana sevdalanmak
Şiire gözlerinle başlamak yasak
Çıplak bir gecenin omzunda uyumak
Ve sesinin yankısıyla uyanmak türkü gibi
Ansızın gerçeği kavramak beyaz camdan dışarıda
Boy boy posterlerin ortasında yalana bulaşmadan
Karışmadan sana seni satan halkların arasına
Aldanarak her şeye yüzeysel yaşamak hayatlar gibi
Doğrusal yaşamak yasak

Sana dair, seninle, olduğu gibi, olabildiğince
Özlemenin hakkını vererek, seni yaşamak alabildiğince
Yasak ulan yasak anlasana
Yasak sevdalanmak sana...

26 Mart 2005


Toroslarda yaşayan bir çocuk vardı
Gün geldi güneydoğuya da uğradı
Aradı kimliğini
Kim olduğunu sorguladı...
"Aslında zengin de bir ailenin çocuğuydum ama
Umurumda da değildi hani
Yoksa kaçıp gelmezdim buralara
Hayat çünkü orada değildi, sıkışmamıştı daha
Bunu o zaman anlamıştım
Birçoklarının hala anlayamadığını bilerek"
Diyerek anlatmaya çabaladı geçmişini...
Yine de unutmadı hiçbir gerçeği hiçbir zaman
Kaçmayı başardıysa da toplumsal yalanlardan...
Ailesi vardı soyadı kendisinden büyük
Yaşam onları bir yerlere yolladı dünya küçük
Dönüşler bayramlarda, saygı gözlerin karşılaşmasında
Sevgi salonun ortasında yalansız
Anaların eli maharetince yemek sofrasında sevgi katıksız
Toplanılan her özel günün akşamında
İnsanlığa vaat edilmeyen yarınlardı konuşulan


17 Mart 2005

Kaybolmak arzusuyla geçiyorum her bir şehirden
Ve her bir şehirde parçalansın bedenimdeki isyanlar
Yolların kesiştiği bir kavşakta,
Aileme ulaşamadan ve sana kavuşamadan
Sevdaları uluorta çıplak bırakarak
Ve isyanlarımın arkasından yalınayak koşarak
Ölmek istiyorum
Sadece, ölümüne anlam katanların anlamsızlığından kurtularak ölmek
Sıradanlaştırarak yaşananları
Düşünsel öğelerden haz almışlığın karmaşıklığında ölmek
Ölmeyi istemek, yaşamayı severken...
Ve ben...
Ölmeyi istiyorum.

Garipsenen aldırmazlığın eriştiği boyutsuz bir ortamda
Seçimlerle şartları olgunlaştırarak yaşamaktır
Ensemde hissettiğim zamanın hızlı nefesi
Ve bunların eşliğinde çalan bir senfonidir
Ölümün yaklaşan sesi

Ölmeyi istiyorum adı konulamamış bir mekânda
Küllerimi savurun istiyorum herhangi bir Akdeniz adasından
Vasiyetimdir
Ve kalbimi bağışlayın, aşkımı hala barındırsa da
Ölüme giden hangi yol varsa
Uzun ya da kısa
Ardımda kalandır
Ve hangi yol çaresizliğin limanına sığındıysa
Biliniz ki yalandır
Ama bilmek istemeseniz de
Herhangi bir zamanda herhangi bir yerde
Yol kavşakta bitecek, inecek yolcu
İsyanlar parça parça
Sevdalar çıplak
Ve her şehirde ölmeyi istesem de kaybolarak
Gözlerin
Şehir
İsyanım şiir
Dostlarım ve yaşadıklarım, unutulmayacak.

8 Mart 2005

Antalya bir maviliğin kenarı
Bir uzak şehir
Solgun ve soğuk gecenin karanlığında
Dolaşılan sokakların hüzünlere yazdığı şiir


Antalya
Sahilinden güneşin doğuşunu izlemeyi gerektiren şehir
Ve denizinin kokusuna özlemle içimizden gelen istektir.

Antalya
Kaybedilen yılların biriktirdiği masumiyetin silindiği
Ve yağmurda her ıslanmanın içimizde biriktirdiği
Heyecanın dışavurumundaki sevecenliktir
...

Adonis’te hiçbir şey hakkında konuşulmalıdır


20 Ocak 2005


Onlar olmasını istediklerim değil,
Onlar olanlardı hayatımda


12 Aralık 2004


İlk kez çaresizim
Üstüme üstüme geliyor şehir
Duman kaplı etraf
Hayat sırada bekliyor
Sıkıştırmak için köşede
Ve ben çaresizim ilk kez
Gözlerimde korku okunuyor besbelli
İçime işlemiş sensizlik, şiirler sadece bir teselli
Ve şiirler sadece
İdam sehpasında sallanan bir umuda kaçış
Ve özlediğim uzaklara, uzaklardan bir haykırış
Çaresizim dostlarım
Kederimden kendimi tanıyamaz oldum
Bu derde düşmeden önce çok neşeli bir çocuktum


21 Kasım 2004

Aşk
Sana dair
Yaşadıklarımın
Ve yaşayabileceklerimin
Yaptıklarımın
Ve yapabileceklerimin
Üç harfli kısaltmasıdır


16 Kasım 2004

A. Eren Loğoğlu

Hiç yorum yok: