Geride bırakılan 10 Lig, 5 Avrupa ve 1 Türkiye Kupası maçı üzerinden genel bir değerlendirme yaparak, bazı konulara farklı açılımlar getirmek istiyorum.
Diziliş :
Oyun şablonumuz çok konuşuldu ama kısaca değinelim ve alternatiflere bir göz atalım. 4-3-1-2, oyuncularımızın sahaya dizilişinin genel ya da en basit haliyle rakip takım başlama vuruşu yapıyor iken, takımın Kapalı veya Numaralıdan gördüğümüz bütünsel resmin sayısal ifadesidir. Genel ve başlama vuruşu örneklemesinin sebebi ise oyun içerisinde, farklı oyun akışlarına göre dizilişlerde, sistemlerde zaman zaman kaymalar olmasıdır. Sol bek, sağ bek, ön libero terimleri kullanılan oyuncuların savunmaya gömüldüğü pek çok an, keza bir korner anında değişen mevkiler, değişkenliğin basit örnekleridir. Takımlar tüm bu saha içi değişkenlerine rağmen oyunun denge anlarında tekrar sistemlerine dönme eğiliminde olurlar.
Futbolda 2 büyük çözülemeyen ikilem var ise, bunlardan biri sisteme göre mi oyuncu seçilmelidir yoksa oyuncu durumuna göre mi sistem seçilmelidir sorusudur. (Bir diğeri ise ulusal takıma oyuncu seçiminin performansa göre mi yoksa ulusal takımın başarılı olabilmesine göre mi yapılması sorusudur. Daha pek çok ikilem, düşünülür ise bulunabilir.) Can Dündar'ın bir yazısından yapacağım alıntıya, Trainspotting filminin başlangıç konusuyla cevap vereceğim. Amaç tabi ki seçim açmazına bir açılım getirebilmektir. "Her seçim bir kaybediştir" deniyor yazıda ve film ona "I chose not to choose life" diye karşılık veriyor. Getirebildim mi peki, pek sanmıyorum.
Konumuza tekrar dönelim. Kalli, sistemi mevcut oyuncular üzerinden kurdu. Daha önceki yazılarımdan birinde ulusal takımımızın, an itibariyle en önemli ve etken oyuncumuz olan Hamit Altıntop üzerinden sistem kurması gerekliliğinden bahsetmiştim. Sevgili Fatih Terim ise, Hamit'i son maçlarda sağ bek bölgesine mahkum ederek etkisiz hale getirmiş ve ulusal takımın bu oyuncudan yüksek bir verim almasını sağlayamamıştı.
Kalli ise, en önemli ve etken oyuncusu olan Lincoln üzerinden bir sistem kurmakla başladı. Bu doğru mu derseniz, hala seçilme açmazında kaldığımı belirtmeliyim. Doğru olan ortak bir nokta var ise o da yine genel olarak modern futbol diye tanımlanan 4-4-2 varyasyonlarından birinin seçilmiş olmasıdır.
Lincoln seçimi yapıldıktan sonra, Lincoln'un çevresine, onun ve sistemin işleyişini sağlayacak oyuncuların seçimi gerçekleşti. Barış, Arda, Sabri, Linderoth, Hakan Şükür, Nonda bunlardan bir kaçı idi. Savunma kurgusunu Lincoln'den bağımsız düşünmekte yarar var, Lincoln sadece takımın hücum organizasyonundan sorumlu, yapması istenen tek savunma işlevi zaman zaman da olsa topun gerisine geçebilmesidir sanırım. Lincoln'un 1 olması üstüne kurulan bu sistemde, çok verimli kullanamadığımız önemli ve etken oyuncular konusuna da Kalli'nin eğilmesi gerekir. Bu da sistemden ödün vermek, yeri geldiğinde vazgeçmek, alternatif bir sistem denemek şekliyle olabilir.
4-3-2-1, 4-2-3-1 gibi son dönemin en yaygın ve başarılı 2 sistemini de sezon öncesi en azından irdelemeliydi Kalli. Milan, Chelsea, Barcelona gibi pek çok takım bu sistemleri uyguluyor iken, oyuncu kalitesi ve seçimi konusunda sıkıntıya düşmüyor. Gerek oyuncuların oyun zekası, gerek futbol bilgisi ve altyapısı düzeylerinin yüksek olması, verilen görevlerin neredeyse kusursuz yapılmasına, sistemin sağlam çalışmasına anahtar oluyor. Kalli'nin bu noktalarda sıkıntısı olduğu gerçeğinin farkında olarak sistem seçimini ağır eleştirmenin anlamlı olmadığını düşünüyorum. 3lü orta sahanın çizgi bölgelerinde ve oyuncuların saha içi devamlılığında sorunlar yarattığını muhtemelen Kalli de görüyordur. Bu sistemin Avrupa'nın sistemli takımları karşısında başarılı olamayacağı gerçeği de önümüzde duruyor. Bütün bunlara rağmen Kalli'nin sadece geçiş süreci lideri olarak bu takımın başında olduğunu unutmadan, oyuncu gelişimleri, baklava sistemi, topun gerisinde olmak gibi kazanımlar, geride genç ve sürekli oynayan yetenekli oyuncular ve şampiyon bir takım bırakması konularında beklentiler içerisine girmeliyiz. Makina gibi işleyen bir takım, bir sonraki hocanın Kalli'nin yaptıklarının üzerine koyacağı bir atılım olmalıdır.
Oyuncu Performansları :
Kale Bölgesi :
2 alternatiften hangisi kaleyi korumalıdır denir ise, son kupa maçı ve Orkun'un gerilimli maçlardaki düşük performansı sebebiyle Aykut derim. Ancak Aykut'un da Galatasaray markasının kalecisi olabileceği konusunda ciddi şüphelerim var. Geçiş sürecini onunla idare etmek sanırım en akılcı hareket olacaktır.
Savunma Bölgesi :
4lünün sağı ve solunda büyük sıkıntılar yaşadığımızı düşünmüyorum. Savunma oyuncularının performansını değerlendirirken, bireysel katkılarının yanında, ön bölgede oynayan oyuncularla olan uyumları, ön bölgedeki oyuncuların savunmaya yardımı gibi pek çok etmen gözardı edilmemelidir. Bireysel çaba, yetenek, performans gibi kavramlarla değerlendirme yapmak, özellikle savunma bölgesi için yanılgı oluşturabilir. Bu durumu Uğur'un genel performansıyla ortaya koyabiliriz. Ön bölgede oynayan oyuncuyla uyumlu, hücum bölgesine zamanlaması doğru çıkışlar yapabilen, sadece orta kesmeyi değil, ceza sahası içine ve dışına doğru pası da düşünebilen, oyunun savunma tarafını da mücadele ile birleştirerek iyi niyetle uygulayan bir oyuncudur denilebilir Uğur için. Ama aynı zamanda bireysel yetenekleri sınırlı, savunma yönü göbek bölgede yetişmesine rağmen çok gelişmemiş, çizgi ya da alan savunma, adam paylaşımı, ters toplarda kademe gibi eksikleri bulunmasına rağmen, alternatifler arasında geliştirilebilirlik açısından da doğru bir tercih Uğur.
Sabri'nin bek bölgesinde kullanılması konusu ise, Hamit'inkiyle benzerlikler içeriyor. Sabri'den en çok verim alacağınız yer orta bölge, sebebi ise çok mücadeleci olması ve kapılan topları hızlı bir şekilde tehlikeli alana taşımasıdır. Sol bek konusunda ise Volkan ve Hakan Balta'nın yine geçiş sürecini idare edeceğini, gelişimlerini hücum anlamında sürdürmelerinin takımın yapısına daha uygun olacağını düşünmekteyim.
Gelelim en sorunlu bölgelerimizden olan savunmanın göbeğine. Kupa maçı gösterdi ki, bütün iyi niyeti, başarılı performansına rağmen Bouzid Galatasaray'ın yabancı kontenjanını meşgul edecek oyuncu değildir, olmamalıdır. Anıl Karaer de, Emre Aşık da, bu kadar oynayabilirdi, sırıtmazdı. Song'dan bahsetmeye gerek duymuyorum. Servet konusunda ise, savunma kurgusuna uyum sağladığı ve performansını artırdığı görülüyor. Şu konuya da açıklık getirelim, Servet'in bahsedildiği gibi bir hava topu hakimiyeti yok aslında, kelime oyunu yaptığım zannedilmesin, Servet havadan gelen ya da havada karşıladığı toplara hakim olamıyor. Karşılanan top ya taca ya rakibe ya da uzak ve ilgisiz bir bölgeye gidiyor. Takımın oyun içerisindeki fiziksel düşüşünde kendi yarı sahasında bu sebepten ötürü çok kalıp top kovalamasının da etkisi var. Ayrıca bu havadan top uzaklaştırma durumu rakibi dengesiz yakalayarak kolay gol bulma şansımızı da azaltıyor. 17 Mayıs'a giden süreçte, kapılan topları Arif'le kanatlarda buluşturarak, Hakan'ı da ortaya yapılan bir koşuda görüyor, devamında güzel bir orta ve kafa golü izliyorduk. Tabi Popescu ve Capone, olgunluk evresine girmiş bir Bülent'i, Servet'le mukayese etmek ne derece doğru, o da tartışılır. Görünen şu ki, Servet, hem bireysel eksiklikleri -bunları kapatabileceğini zannetmiyorum, savunmanın temeli konusunda ciddi sorunları var- hem de oyun zekasının hiç mi hiç olmamasından dolayı, Galatasaray markasının gelecekteki göbek oyuncusu maalesef değildir. Onun da geçiş sürecini idare etmesiyle yetineceğiz bir süre. Asıl ihtiyaç geriden topla çıkabilecek, pas yapabilecek ve alan anlayışı olan oyun zekası güçlü bir oyuncudur. Ankaraspor ve Bordeaux maçlarında 4lü savunmamızın açıklarında konuşlanan 3 hücum oyuncusu ile bütün oyun anlayışımız kilitlenmiştir biraz önce bahsedilen özelliklerde bir oyuncumuz olmamasından ötürü.
Orta Bölge :
Linderoth'un izlerken Lincoln'den daha çok mest olduğum oyun anlayışından bahsetmek gerekir öncelikle. Ön libero bölgesinde oynamadığını, 3lünün ortasında oynadığını da belirtelim, bu sebeple zaman zaman, savunmanın önünde ama rakip oyuncuların gerisinde kalıyor gibi gözükse de, sistemin aslında o bölgeyi, hamlesi çabuk bir savunma oyuncusu ile doldurması gerekiyor. Vestel Manisa maçında pek çok defa uyguladığı, bana göre Emre Belözoğlu ve Appiah'ın dışında Türkiye'de görmediğim, uzun ve ters top anlayışı, onu özel bir oyuncu yapıyor. Pas atacağı bölgeler için de genellikle doğru kararları veriyor. Kesici bir oyuncu olması, uzaktan şut yeteneği, pas trafiğinde yine doğru adamlara pas verip, sistemin akış yönünü bozmaması, mücadele gücü, fiziksel yeterliliği gibi pek çok özelliğiyle takımın en iyisi konumunda şu an.
Barış'ın gösterdiği gelişim olağanüstü, beni yanılttığını itiraf etmeliyim ama bu gelişimi ne kadar sürdürebilecek dikkatle takip edeceğim, Ayhan'ın yıllardır süregelen başarılı orta bölge performansı çeşitliliği, Linderoth'u doğru tamamlayan unsurlarıyla takımın organizasyonu açısından büyük öneme sahip. Başarılı olan pek çok futbol takımını incelediğinizde, ortak noktalarının şu olduğu görürsünüz. Orta bölgelerinde oyunun iki yönünü de oynayabilen oyunculardan kurulurdurlar. Clarence Seedorf'un 3 ayrı takımla Şampiyonlar Ligi Şampiyonu bir oyuncu olmasının altında yatan bir sebep elbette bulunmalıdır. Bu açıdan bakıldığında Ayhan, Barış ve Linderoth bizim için çok değerli oyuncular olmalıdır.
Ek olarak bireysel yetenekleri çok üst düzey olan Arda, Lincoln ve Hasan Şaş'tan da yüksek verim alınabilecek varyasyonlar geliştirilmelidir. Arda'nın çıktığı ilk zamanlar çizgiye yakın oynadığını ve çok başarılı olduğunu biliyoruz ama 3lü sistem maalesef buna izin vermiyor, yapılacak hamle bu yetenekli oyuncuların tehlikeli bölgede topla buluşmasını sağlamak, diğer bölgelerde özellikle oyuncu takibi de olmayan Arda ve Lincoln'un topla buluşması ve yaptığı kayıplar bize savunmada ciddi sorunlar doğuruyor. Arda'yı ceza sahasıyla korner hizasına paralel bölgede topla buluşturmak, Lincoln'u, ligin ilk 2 maçında şut şansı bulduğu ve golle sonuçlandırdığı ceza sahasının ön bölgesinde topla buluşturmak, öncelikli varyasyon başlangıcı hedeflerimiz olmalıdır. Buluşmaları sağlamak biraz da orta 3lü ve hücum oyuncularımızın elinde ancak hücum oyuncuları yönünden farklı sıkıntılarımız var.
Carrusca'yla ilgili bir kaç cümle söyleyeyim. Bu markanın oyuncusu değil, yabancı kontenjanını meşgul edecek oyuncu değil, son 5 yılın en kötü transferi olmaya aday. Kupa maçındaki bir gol, bir asist performansı umarım Kalli'yi yanıltmaz. Mehmet Topal ve Güven alternatif olarak bu takımın tamamlayıcı oyuncuları kalacaklardır. Kendileri geliştirme şansları var, oyunun iki yönünü de oynayabildikleri an, geçiş sürecinden sonraki kadronun değişmez oyuncuları olabilirler.
Hasan Şaş Galatasaray'ın sembolüdür türevinde bir yazı okumuştum, yerinde bir söz olmuş, 98de geldi sanırım 10. sezonu, dile kolay, Galatasaray ruhunun sahaya yansımasıdır Hasan Şaş ama biraz deli ama biraz hırçın.
Hücum Bölgesi :
Sıklıkla gol pozisyonuna girmemiz ve goller atmamıza rağmen en sorunlu bölgemiz hücum gözüküyor. İlk defa izleme şansı bulduğum Serkan Çalık'ın da, bu bölgenin oyuncusu olmadığını görmek beni üzdü. Metin Oktay, Tanju Çolak, Hakan Şükür'den sonra Lig tarihinde 121, Avrupa Kupalarında sanırım 11 golü bulunan Ümit Karan'ın sırtına Galatasaray'da hücum oyuncusu olmak yükü zaman zaman ağır gelirken, Serkan'ın bu yükün altından kalkabileceğine inanmak çok güç sanırım.
Hakan Şükür'ün fiziksel düşüşünün etkisiyle, pek çok hücum işlevini yerine getiremediğini görmek de ayrı bir üzüntü konusu. Yine Ümit Karan'ın, kanımca alternatifi olmadığını da düşünerek ve sezon başında gelişen Fenerbahçe olayından sonra kendisine tavır alınmasının da etkisinde kalarak, vurdumduymaz, mücadeleden yoksun bir görüntü çizmesi, beni daha da üzmekte. Ümit Karan'ın devre arasına kadar da, mücadele gücü ve çaba olarak kendini geliştirebileceğini zannetmiyorum. Bu kadar kötü bir oyun katkısı göstermesine rağmen, skora katkıdaki başarısı ise, onun hücum yeteneklerinin, kimileri kabul etmese de, yüksek olmasından kaynaklanıyor.
Hücumda şu an organizasyon içinde katkı sağlayan tek oyuncumuz Nonda, daha da iyi olacağını Denizli deplasman maçında uzaktan kaleyi yokladığı bir pozisyon ile de gösterdi. Ama performansı ne kadar üst düzey olursa olsun, ondan alternatif dizilişlerin 1i olmasını beklemek, büyük hayal kırıklıklarına yol açabilir. Mevcut yapı itibariyle, en azından devre arasına kadar Ümit-Nonda ikilisi ile devam edeceğiz sanırım. Ümit'ten en yüksek verimi almak adına da, hem Barış'ı hem de Ayhan'ı oynatmak zorunda kalabiliriz. Bu Ümit, Lincoln ve Arda'nın olduğu bir yapı, çok ciddi savunma zaaflarını da beraberinde getiriyor, özellikle de denk güçteki bir rakibe karşı. Belki de Ümit'in bu durumunu da göz önüne alarak Özgürcan'a bir şans vermenin zamanının geldiğini düşünebiliriz.
Taç Atma Sorunsalı :
Top sahanın neresinden taca çıkarsa çıksın, bekin tacı atmasına yönelik bir taç anlayışımız var. Pek çok takımın yaptığı bir uygulama, sebebi ise takımın diziliş dengesini bozmamak. Yine kornerleri, korner olan bölgedeki kanat oyuncusunun kullanması da bu çeşit bir örnekleme. Beklerin taç kullanmasına eleştiri getirmek anlamsız olur ama en azından şu da denebilir. Topun taca çıktığı bölgeye en yakın oyuncu tacı hızlı bir şekilde kullanmayı denese, önemli bir zaman ve rakip savunmayı dengesiz yakalama kazanımı elde edilebilir ama biz bunu bile denemekten çekiniyoruz. Taç atarken kaybettiğimiz süre maç boyunca 5 dakikayı buluyordur sanırım. Kaldı ki, ileriye doğru oynamak adına pek çok taç atışında da topu kaptırıyoruz.
Duran Top Sorunsalı :
Bir başka sorunumuz da duran toplar. Kornerler misal ; Carrusca'nın son kupa maçında 2 defa topu yükseltemediğini görmek, yine Arda'nın bazı zamanlar başarılı olsa da, sıklıkla kalecinin topu rahatlıkla alma bölgesine gönderdiği toplar, Lincoln'un yumuşak kesmelerindeki başarısızlık, Linderoth'u geride bırakmak zorunluluğundan ötürü kullanamayışımız, bir türlü bir çare bulamıyoruz kornerlere. Lincoln'un zaman içinde daha doğru yerlere topu göndereceğini ummaktan başka yapılacak bir şey yok sanırım. Sezon başında 5-6 duran top golü atacağı tahmin edilen Servet'in hala 0'da olması istatistiği bile bu sorunun ne kadar büyük olduğunun göstergesi. Kornerler dışında, ceza sahası taç çizgisi paralelinde, kanat bölgelerinde kazanılan duran topları da olumlu kullanamıyoruz. Tek olumlu gelişim Nonda'nın penaltılarında, Allah nazardan saklasın. Lincoln'un yine zamanla kaleyi karşıdan gören duran toplarda başarı sağlayacağını da umalım.
Yazının Sonu :
Sezon başında kendimce karamsar bir tablo çizer, Kalli, Lincoln ve Linderoth'un sezon sonunda ayrılabileceği üzerine tahminler yürütür iken, Kalli'nin kısa sürede takımı sportif ve oyun anlamında getirdiği yer, gerçekten olağanüstü. Devamını getirebilecek mi, yoksa sezon öncesi soru işaretlerimiz cevabını mı bulacak bunu zaman gösterecek ama şu ana kadar ki olan kazanımlar bile gelecek adına çok önemli. Yarın bile ayrılsa sanırım ona hepimizin bir teşekkür borcu var.
Teşekkürler Kalli.
2 Kasım 2007
A. Eren Loğoğlu
Bodrumspor:0-1:Galatasaray
-
"Türkler otobüse binmeden maç kazanılmış sayılmaz" diye Cristiano
Ronaldo'ya atfedilen ama kimin söylediği anonim olan Türkiye ulusal
takımının EURO ...
1 gün önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder