Eski transfer yazılarıma göz atınca Dünya Kupası'nda hem taraftarın hem de yöneticilerin çok zaman kaybettiğini gözlemledim, transfere pek değinilmemiş ve gecikmenin temel sebeplerinden biri de bu kanımca.
Transfer sezonuna dair ilk yazıyı 20 Mart tarihinde kaleme almışım, bonservissiz oyuncu listesi üzerine.
http://erenlogoglu.blogspot.com/2010/03/transfer-stratejisi.html
26 Nisan'da transferde strateji zamanının geldiğine işaret etmişim, bunun ışığında bazı incelemelerde bulunmuşum, daha Uğur, Topal, Caner, Keita kadroda, hey gidi günler!
http://erenlogoglu.blogspot.com/2010/04/transferde-strateji-zaman.html
13 Mayıs tarihinde geride bırakılan sezonun muhakemesine girişilmiş, sorunlar ortaya konmuş, tercüman, kaleci antrenörü, kaleci, transfer stratejisinin nasıl olması gerektiği, yabancı kontenjanının hassasiyeti, yurtdışında oynayan yerli oyunculara yönelinmesi gerekliliği vurgulanmış, futbol şube sorumluluğu, Aslantepe, amatör branşlar ve taraftar hakkında kelamlar edilmiş, ruhum perişanlık yaşıyor besbelli!
http://erenlogoglu.blogspot.com/2010/05/derin-galatasaray.html
20 Haziran'da Adnan Polat'ın orta sahaya 2 takviye söylemi üzerinden bir değerlendirme yapmışım, yerli futbolcu havuzu sunulmuş.
http://erenlogoglu.blogspot.com/2010/06/transfer-denemeleri.html
6 Temmuz tarihinde Rijkaard'ın 4 - 3 - 3 formasyonuna bağlı kalmadan 4 - 2 - 3 - 1 denemesi gerekliliği üzerinde durulmuş, felsefesinden taviz vermeden ve buna dair yerli / yabancı kontenjan olasılıklarına bakılmış ayrıntılı biçimde.
http://erenlogoglu.blogspot.com/2010/07/son-durum-iki-formasyon-4-3-3-ve-4-2-3.html
22 Temmuz'da yönetimin kalan günler için transfer planlarına dair açıklamaları olmuş, ordan yola çıkmışım, Fenerbahçe maçı değerlendirilmiş, şüphe ve umut kararsızlığı var!
http://erenlogoglu.blogspot.com/2010/07/hazrlanma.html
26 Temmuz'da Polak haberleri yayılınca, Galatasaray'ın yabancı geçmişine doğru bir yolculuk yapmışım, umutsuzluk kol geziyor, üzüntü derin!
http://erenlogoglu.blogspot.com/2010/07/cana-polak.html
13 Ağustos tarihli yazı transfer olmaması üzerine kurgulanmış, mevcut durum kabul edilmiş, ilk 11 için Emirhan, Çetin, Cumhur düşünülmüş, H Balta sol bekten düşürülmüş, Elano, Arda, Kewell, Baros dörtlüsünün hücum performansına göre sezon sonu konumlanmanın belli olacağı yargısına varılmış, başarı gelmesi halinde de altyapıdan oyuncu çıkarmanın verdiği hazzın yaşanacağı bir takım olmanın gururuyla dolaşmanın hayalleri kurulmuş, umut ve heyecan vardı yüreğimde, transfer olmasa da!
http://erenlogoglu.blogspot.com/2010/08/transfersizlik.html
Ruh halinin ne denli sağlıksız bir biçimde değişkenlik gösterdiği bir dönemden geçtiğimizi belirtip, Misi ve Insua yorumlarına geçeyim, tutarlılığı çok da gözetmeden;
Misimovic'i son gün transferi olarak değerlendirmemek gerekiyor, Diego'nun Wolsfburg'a transferine bağlı olarak kulübünden ayrılabiliyordu, bir şarta bağlıydı ve haliyle son ana kadar durum netleşmedi.
Insua'ysa tıpkı 2008'de Morgan De Sanctis'i kadroya geç katıp, Aykut'la Steaua Bükreş maçlarına çıkmamız ve elenmemize benzer bir süreç ile geliyor. H Balta'nın şu ana kadar oynanan resmi maçların hemen hemen hepsinde gösterdiği akıl almaz düşük performans ve hataları sonucu, acil önlem paketi çerçevesinde düşünüldü sol bek.
Rijkaard'ın kaleci, savunma, sol bek, orta saha isteyip istemediğini hiçbir zaman kesin olarak öğrenemeyeceğimizden -veya içimizde hep kuşku kalacağından- bu konuya dair yorum yapmanın yersiz ve çözüm üretmeyen bir akışı olacağını düşünüyorum.
Premier Lig ve La Liga'yı her takımın formasyonunu ve oyuncu seçimini bilecek şekilde takip etmeme karşın Bundesliga'ya hiç vakıf değilim, Misimovic hakkında yapılan en iyi değerlendirmenin Borges'e ait olduğunu söyleyebilirim ve onu referans alarak birkaç değerlendirme yapacağım;
http://devrimderki.blogspot.com/2010/08/zvjezdan-zwetschge-misimovic.html
Yazıda en çok dikkatimi çeken ve karşılaştırma yoluyla kanı edinilebilecek kısmı Lincoln'e dair olanlardı. Benzer oyuncular olduğundan, Lincoln'ün adam eksilten, Misimovic'in ise daha çok pasa dayalı bir oyun sunduğundan bahsetmiş. Futbol aklı olarak Misimovic'i bir adım öne koymuş, saha görüş açısının genişliğinden dolayı, keza duran toplarda da daha iyidir diye belirtmiş. Karakter farklılığından ve Misimovic'in Lincoln gibi vurdumduymaz olmayacağından dem vurmuş.
Lincoln'den duran toplarda hiç verim alamadık, bu verimsizliğinin temel sebeplerinden biri, geldiği gün ile Beşiktaş maçından sonraki süreçteki fiziksel durumundaki düşüştü. İlk haftalarda rakiplerin müdahalesi karşısında yıkılmayan, çok kolay adam eksilten ve ceza sahasının dışından vurunca çatala takan bir adam vardı karşımızda. Sonralarıysa vurduğunda topu yerden yükseltemeyen, güçsüzleşmiş, adam eksiltemeyen, sürekli yere düşen bir Lincoln. O dönem antreman yöntemlerinin incelenmesi gerektiğini belirtmiştim, sorun ya antremanlarda olabilirdi ya da Lincoln de bu coğrafyaya uyum sağlamış, çok aldırış etmeyen karakterde bir adamdı.
Benzer durum Misimovic'de de yaşanırsa şaşırmam. İlk haftalarda zımba gibiyken ülkeye, futbol yapısına ve ortama alışıp fiziksel gerilemeye girebilir, bu da performansına yansıyacaktır elbette.
Borges Lincoln'ü tercih ederdim diyor, önemli.
Çok sığ olacağını bilsem de, Misimovic hakkında yapılmış videoları izlediğimde bir şey dikkatimi çekti, oyuncu kaleci dışında kimseyi çalımlamıyor, pasa dayalı oynaması, pasör olması, koşu yollarına toplar atması özellikleri de, eğer hiç adam eksiltemeyen, ağır bir oyuncuysa bu coğrafyaya uyum sağlaması da zor olacaktır diyebilirim. Başarılı olan fantastik yabancılara bakıldığında en belirgin özelliğin çok iyi adam eksiltmek olduğu görülecektir, Hagi, Alex, Ribery, Keita gibi. Elano'nun başarısızlığında -ki geldiğinde adam eksiltemeyen biri olduğu az çok biliniyordu- özellikle savunma önünde oynadığı dönemlerde güçsüz kalışının ve adam eksiltememesinin büyük payı vardır. Umarım videolar yanıltıcıdır ve Misimovic dikine çok iyi çalım atan bir oyuncudur. Keza Lincoln böyle bir oyuncu olmasına karşın ne hallere düştü ligimizde, gözlemledik.
Bir de Misimovic, 4 - 3 - 3 formasyonunun kesinkes rafa kalkması anlamına gelir, santrforun arkasında ve merkezde oynama zorunluluğu vardır Lincoln gibi. Eğer Galatasaray'ın en değerli oyuncusu Misi olacaksa artık, oyunu onun üzerinden kurmak, ondan en yüksek verim almak üzerine bir formasyon da oluşturmak gerekecektir ki, adres 4 - 2 - 3 - 1'e çıkar. Bu noktada Rijkaard'ın kısa ve yerden pasa dayalı futbol felsefesinden taviz vermeden başka bir saha içi dizilime dönüşüm gösterebilmesi de zorunluluk oluyor.
4 - 3 - 3, 4 - 2 - 3 - 1 farketmez, sadece yerleşim denilememesinin sebebi, Neeskens'in de röportajlarda belirttiği gibi 4 - 3 - 3'ün pas yapmaya dayanan futbol anlayışları için sahaya en doğru yayılan sistem olmasında yatıyor. Bu demek değil ki 4 - 2 - 3 - 1'de güzel futbol oynanmaz, elbette oynanır, iki yıl önceki muazzam Liverpool örneği var önümüzde.
4 - 2 - 3 - 1 ise bu coğrafyanın futbolcusuna daha uygun, dört bloktan oluşan, fazla kayma gerektirmeyen, statik bir oyun sunmasından ötürü. Yerli oyuncuların performansı artabilir bu sistemde.
Rijkaard'ın son takımı FC Barcelona olduğu için, kimi zaman oyun algısı açısından karşılaştırmalara girişiliyor, bunda yanlış bir taraf göremiyorum, aynısını ben de yapıyorum, beklentiler sonucu. Bir dipnot, çok ilginç olacak;
Pep Guardiola, geldiğinden beri ilk defa 4 - 2 - 3 - 1 denedi son Santander maçında. Dikkatli izleyenler, Xavi'nin sakatlık riski sebebiyle kenara alındığı ikinci devre Iniesta'yı daha öne gönderen ve Busquests, Keita'yı aynı çizgide oynatan yapıyı farketmişlerdir. Guardiola'nın bu denemeyi yapmasının sebebi Mascherano transferi sonrasında verdiği röportajlarda gizli;
The coach, however, did not merely want to look at Mascherano as a replacement for Toure and pointed out other attributes that make the 26-year-old former Liverpool player a great acquisition. “Mascherano is different. But he will integrate quickly because tactically he is very intelligent.” Guardiola also revealed how he has plans to accommodate the player in his starting line-up. “Both he and Sergio Busquets can play together because we use different ways to move the ball out from the back.”Pep ve Van Gaal bu değişimleri gerçekleştirebiliyorsa Rijkaard da yapabilir ama felsefesinden asla ödün vermeden. Pivot santrfora mahkum olmadan, beklere orta yapmamaları gerektiğini anlatarak, Servet'e uzun top oynamasının anlamsızlığını dile getirerek, orta saha oyuncularını top istemek için sürekli hareket halinde bulunmasını isteyerek.
Misi'ye dönersem tekrar, Borges'in belirttiği gibi Lincoln'den ayrışan yanı karakteriyse, Florya ortamına uyum sağlaması konusunda bu önemlidir. Ayrıca bizim yerli futbolcuların Bosna asıllı bir oyuncuya biraz da milliyetçi duygularının esiri olarak cana yakınlık hissedeceğini ve Lincoln'den farklı bir takım içi tepkiyle karşılayacağını öngörüyorum.
Insua 2008'de çok forma şansı bulamamıştı, daha çok duran topları da iyi kullanan Fabio Aurelio tercihini kullanıyordu Rafa Benitez. Ertesi yılsa sürekli oynadı ve 20 yaşında Latin Amerika'dan adaya gelen bir oyuncu için harika bir gelişimdi bu. Hücumu seven bir bek, yarar sağlayacağına inanıyorum.
Anlaşmalar ekonomik açıdan da makul duruyor. Misimovic için 7 milyon Euro ve satın alma opsiyonlu Insua. Bir avantaj da Avrupa'dan elenildiği için ilk 2 içersinde yer alınırsa Şampiyonlar Ligi'ne gidileceği ve maç başına paranın artması, ayrıca yeni bir transfer düşünürlerse ait oldukları oyuncu havuzundan da uzaklaşmamış olacaklar. Onlara motivasyon olarak Galatasaray'ı Avrupa sahnesine taşıyın düşüncesi rahatlıkla aşılanabilir.
1 Eylül 2010 saat 18.00 itibariyle transfer sezonu sona erecek. Daha bir gün olsa da, transfersizlik olasılığıyla bir kadro mühendisliği yapalım, transfer olursa eklemeler ve düzeltmeler gerçekleştiririz.
4 - 2 - 3 - 1 yerleşimiyle;
Kaleciler: Aykut, Ufuk, Emirhan
4 - Sabri, S Kurtuluş, Ali Turan, Lucas, Servet, G Zan, H Balta, Çağlar, Insua
2 - Cana, M Sarp, Ayhan, Barış, Musa
3 - Elano, Pino, S Özkan, Misimovic, E Çolak, Kewell, Arda
1 - Baros, M Batdal
Yabancılar: Lucas, Insua, Cana, Elano, Pino, Misimovic, Kewell, Baros
26 + 2 (Çetin, Cumhur) oyuncu bulunuyor kadroda, sayı çok gibi dursa da sakatlıkların başımıza bela olduğu düşünüldüğünde uygun gözüküyor. Her pozisyonun yedeği var, burada oyuncu seviyelerine değinmek gerekiyor.
En güçlü hal: Ufuk, Sabri, Lucas, H Balta, Insua, Cana, Ayhan, Elano, Misimovic, Arda, Baros
Şu tercihlerle bile yabancı kontenjanına takılmıyor olmak sevindirici. Tek alternatif Ayhan'ın yerine Elano'yu düşünüp -Rijkaard bunu denedi ve başarılı olunmadı geçen yıl- sağda Pino ya da Arda'yı sağa çekip -bu da sonuç vermedi- Kewell'ı sola kaydırmaktır, bu durumda 7 yabancı oluyor ve sorun başlıyor.
İkinci ve en ciddi sıkıntı Arda'nın sakatlandığı dönemler olur ki yerli statüsünde Serdar dışında başka opsiyon yok üçlü blok için, bu da Cana, Lucas ve Insua'dan birinin kenara gelmesi anlamı taşır ve iskeletin çatlaması demektir. Herhalde zorunluluklar dışında artık Barış, M Sarp falan düşünülmez önde, öyle umalım.
Baros olmadığında Kewell, Elano olmadığında Pino, Misimovic olmadığında Elano + Pino, her türlü Kewell rotasyonun parçası şeklinde yer alabiliyorlar, bu güzel. 4 yabancının aynı bloktan olmasının bir avantajı.
En güçlü hal dediğim ideal 11'in en zayıf halkaları kim ve nasıl doldurulması gerekiyor, buna da bakalım. Daha bir gün var ve ismi geçen oyuncular, Kameni, Branislav Jovanovic, Annan ve Baptista.
Ufuk, H Balta ve Ayhan zaafiyet içeren bölgelerin oyuncuları. H Balta, geçtiğimiz sezonun ikinci yarısının sonunda Lucas'la yan yana denenmiş ve kanımca başarısız da olmamıştı. Ayhan içinse yıllardır aynı şeyi söylerim, ligimizin iki yönlü oynayan tek tük yerli oyuncusundan biridir, çok yaşlandı, bazen aklıyla ayakları koordinasyon sağlayamıyor, şu an takımın en iyi oyuncusu ancak takım inanılmaz derecede kötüydü, göz ardı etmemek gerekir. Ufuk kaleyi devraldı herhalde. Hala çekincelerim var, sol ayaklı kaleciye alışık olmayan yerli oyuncuların pas hataları, ayağını iyi kullanaması, tecrübesizlik gibi. En azından bu sezon için yabancı kontenjanı sorunu seviyesi yüksek yerli oyuncularla çözülemediğinden, Ufuk'u denemek zorundayız.
Merkez savunmacı olarak da çok fazla alternatif var ve bu isimler öyle ya da böyle enternasyonel seviyeye çıkmış oyuncular, Servet ve G Zan gibi. Ali Turan'ın da mücadele gücüyle yarar sağlayacağına inanıyorum merkezde.
Geriye alternatifleri zayıf olan savunma önü kalıyor. Zaten Rijkaard'ın başarısız olmasını sağlayan en güvendiği ismin Tobias olmasıydı. Topu geriden öne, Misimovic, Elano ve Arda'ya doğru yerde aktarması ve bunu yapmasının yanında kaybedilen top savunmaya gelmeden kazanması gereken bir isme ihtiyaç hala var.
Ayhan, M Sarp ve Barış'ın en yüksek performanslarının bile yeterli olmayacağını bilip aynı riski yeniden almak ve başarısızlığa uğramak, takımın hem hücum hem de savunma performansını olağanüstü etkiliyor. Bu sebeple Annan -ya da benzer görev yapabilen bir başkası- hala elzem. Annan olmazsa Branislav'a bile umut bağlanabilir.
Eğer böyle bir transfer de olursa, kenara gelen yabancı kim olacak, işte asıl tehlike de burda başlar. Sistemin merkezden işlerliği adına Insua'dan başka çare yok, Çağlar'ın formayı kapması ya da H Balta'nın Kalli performansına dönmesi için duacı olacağız.
Baptista düşünülürse en önemli avantajı Baros'u da yedekleyebilmesidir. Savunmanın önünde oynayabileceğini sanmıyorum, fiziğiyle lige uyum sağlasa da, zihnen buraya yıldız statüsünde gelip geride oynamak da istemeyecektir. Olursa da denenecektir en azından, sahada görmek gerekir.
Transfer bittiyse de çok yazık olur Arda, Elano, Misi ve Rijkaard & Neeskens'e!
31 Ağustos 2010
A. Eren Loğoğlu