30 Ocak 2011

Buraya Kadar mı?



20 Aralık'ta yazmıştım, Real Madrid'in düşüşe geçtiğini ancak bir şekilde lige tutunmayı sürdürdüğünü. Aslında 30 Kasım gecesi Camp Nou'da başladı psikolojik çöküş.

14 maç oynadılar 5 - 0'dan bu yana, ikinci defa kaybediyorlar, Kral Kupası rövanş maçında -iddiası yok idi- Levante'ye de yenilmişlerdi. 11 galibiyet ve 1 beraberlik -Almeria- aldılar, muazzam gözüküyor istatistik olarak ancak Pandora'nın kutusunu açınca hiç de öyle olmadığını ve puan kayıplarının olası olduğunu anlamak zor değildi.

Kazanılan 11 maçın 8'inin ilk yarısında beraberlik yazıyor, çok ilginç ve irdelenmesi gereken bir veri. Madrid, maçların çoğunu ikinci yarı kazanıyor, bir nevi kurtarıyor. Bu incelemeyi daha önce yapmıştım;

http://erenlogoglu.blogspot.com/2011/01/nereye-kadar.html

20 gün önce bir tablo sunmuştum;

Real Madrid yine yırttı. Lige tutunmayı bir şekilde sürdürüyorlar.

Osasuna maçı ikinci yarı tek gol 2 puan,
Sociedad maçı 74. dakikada galibiyet golü 2 puan,
Hercules maçı 82. dakikada galibiyet golü 2 puan,
Gijon maçı 83. dakikada galibiyet golü 2 puan,
Valencia maçı 74. dakikada galibiyet golü 2 puan,
Sevilla maçı 76. dakikada galibiyet golü 2 puan,

toplamda 12 puan çok zor kazanıldı. Çekirge zaten birkaç defa sıçrayıp Camp Nou'a lider olarak erişmeyi başarmış ancak bataklığa saplanıp kalmıştı o gece. 5 - 0'dan sonra bataklıktan hakemler çekip çıkardı onları Valencia maçında, sıçramaya yeniden başladılar sarı kartları çoğaltarak, sonları hiç iyi olmayacak.

Hak ettiklerinden fazla puan alıp, lig yarışında kalmaya devam etseler de, kazanamayacaklar sonunda.

2 puan da Villarreal maçıyla eklediler ve toplamda 14 puana yükselttiler bu durumu. Getafe maçındaki haksız penaltıyla açılan maçı saymıyorum.


Burda bir ek daha yapmak gerekir incelemenin üzerine, kazanılan 11 maçın 5'i tek fark ile ve Madrid'in son 5 resmi maçı 3 golün altında bitmiş.

Osasuna maçının devre arasında olaylar çıkmış koridorlarda, içeriği ve sebepleri bilmiyoruz daha. Barça, Almeria, Sevilla maçlarının sonunda da türlü tartışma ve kavgalar sahneye çıkmıştı. Villarreal maçında yaşananları söylemiyorum bile, çok sıcak hala. Her bir olayın taraflarından birinin Madrid olması tesadüf değil asla, bundan besleniyorlar. Sanırım Osasuna'nın Madrid'i, kendi yöntemiyle -futbol dışı unsurlarla, sahaya ikinci topu atarak, zaman geçirerek- yenmesini hoş karşılamamışlar, Jose'nin bu işleri sevdiğini -Inter, 20 Nisan 2010- ve Real Madrid kulübünün felsefesini -nasıl olduğu önemsiz, sadece kazanmak önemli- unutmamaları gerekir.

İlk Yarı sonuçlarına göre La Liga Puan Tablosu;

Barcelona 47 - Villarreal 45 - Sociedad 40 - Valencia 35 - Madrid 35

Eldeki veriler, Madrid'in ne kadar çok zorlandığını ve aslında gizliden gizliye büyük bir düşüş yaşadığını gözler önüne seriyor. Sahaya bakmak da yeterli aslında ama bazen Ronaldo kamuflajıyla iyi örtüyor duraklamanın üzerini, o hareketli, heyecanlı yapı aldatıcı olabiliyor.

Buraya kadar mı peki? Sanmıyorum, Guardiola da öyle diyor, Camp Nou'da Barça oyuncusu ve Teknik Adamı olarak sahaya çıktığı hiçbir -sanırım 14- El Clasico'yu kaybetmeyen adam söylüyor bunu, ona inanmak gerekir. Madrid rekabetçidir, pes etmeyecek ve sonuna kadar gidecektir diye devam ediyor sözleri. Rijkaard döneminde çok acı tecrübe edilen bir olaydı zaten bu.

Bir hatırlatma daha, Madrid'in kalan zor deplasmanları, Espanyol, Atletico Madrid, Athletic Bilbao, Valencia, Sevilla -intikam peşinde- ve Villarreal. İşleri çok zor olacak, hele de 7 puan önlerinde, tarihi en güzel oynunu sergileyen, kitleleri peşinden sürükleyen FC Barcelona varken!

Jose'nin iki şansı var, ilki Şampiyonlar Ligi, diğeriyse Kral Kupası Finali'nde Barça'yı yenmek, belki bir teselli -yahut gereklilik- de ligde oynanacak El Clasico'yu kazanmak olabilir.

ŞL'ni kazanmak ya da final oynamak, salt oyuna dayalı bir iş değil, Barça için bile kesin konuşulamaz. Manchester United, tekrar toparlanma sürecine girmeye başlayan Chelsea, Inter, AC Milan, Bayern Munchen gibi çok tehlikeli, Real Madrid'e oyun ve konum olarak denk takımlar var. Jose Mourinho, Lyon ve Liverpool'a elenen takımın üzerine yeni, doğru parçalar koyamadı daha, kendisi de belirtiyor bunu ve ikinci senenin beklenmesi gerektiğini vurguluyor, eğer kalırsa.

Espanyol'un Teknik Adamı Pochettino, iddialı bir açıklamada bulunarak, Villarreal'in Barça'dan sonra ligin en iyi futbol oynayan takımı olduğunu söyledi, aralarında oynanacak maçtan önce.

Barça için Arsenal maçları çok önemli, karbon kopyalarıyla oynayacaklar. Guardiola'nın bu turun geçilmesi halinde sözleşme yenileyeceği söyleniyor. Muhtemelen geçen sezon oynanan maçın kasedleri ve Villarreal karşılaşmaları izlenecektir. Villarreal de Barça tarzıyla -santrforsuz- müthiş işler çıkarıyor.

Cani & Cazorla'dan Xavi & Iniesta ve Rossi'den Messi yaratmayı başardılar. Borja Valero da inanılmaz bir oyuncu, arkayı toparlıyor, takım çok dinamik ve Barça'dan da seri hücuma çıktıkları söylenebilir. FC Barcelona, transfer havuzunu oluştururken, kendisine bu denli benzeyen bir yapıdan oyuncu almayı, mutlaka aklının bir köşesine koymuştur. Merkezde oynayan Rossi'nin Messi için en iyi alternatif olduğu ve Messi olmadığında Barça sistemini çok iyi tamamlayacağı net anlaşılıyor Villarreal maçlarında. Cani & Cazorla'nın da kısa, tek paslarla hücuma akışları Xavi & Iniesta'yı çok andırıyor.

Barça'nın önceliği Arsenal oldu son zamanlarda ama hedef Villarreal'e kaydırılabilir. Hatta Espanyol'un Katalan oyuncuları da listeye alınmalı, onlar da sürekli gelişiyorlar. Tottenham'dan Gareth Bale için 47 milyon Euro dedikodusunu inandırıcı bulmadım.

Yıllar sonra belki de futbol literatürüne girecek bir sözle noktayı koyalım, eski Barçalı, Katalan ordusunun neferiyim diyen Gary Lineker'in Almanlar söyleminin uyarlaması;

"Football is a game by 22 men, only 11 of whom are actually allowed to touch the ball – and they all come from Catalunya."

30 Ocak 2011

A. Eren Loğoğlu

Hiç yorum yok: