Bu hafta puan farkının açılacağına dair olan heves, Real Madrid'in Almeria maçına Benzema'sız çıkmasıyla başladı.
Benzema, Madrid'in en yetersiz oyuncusu gibi görünebilir diğerlerinin yanında, gol atamıyor olabilir ancak sistemin, kanatlardan gelen oyuncular yönüyle işlemesini sağladığı da bir gerçek idi. Onun, uzun bir süre sonra 11'de yer almadığı ilk maç puan kaybedilmesi tesadüf değildi.
Jose, Kaka'nın sisteme dahil olmasını istiyordu bir an önce. Oysa Kaka daha hazır değildi ve takımın santrforu yoktu sahada. Barça'nın santrforsuz modelini bir maçta uygulayacağını sanmak bir yanılgıydı. Yanlışının farkına çabuk varan Mourinho, Kaka'yı 54'te Benzema ile değiştirdi ancak rakibin direncinin artmasına olanak tanımıştı bir kere.
Haftalardır zıplayan çekirge bu kez fena yakalandı lig sonuncusuna. Agresif bir hale büründüler, daha önceki maçlardan miras kalan. Çok sert fauller, aşırı hakem itirazları, Ronaldo ve Mourinho'nun yüzündeki ifade her şeyi çok açık anlatıyordu. Berabere biten maçın sonunda, az daha kavga da çıkıyordu oyuncular arasında.
Puan farkını 4'e çıkarma şansı yakalayan Barça, ideal kadrosuyla ve ritmiyle sahadaydı. 18. dakikada 2 - 0'ı yakaladılar, ardından Alves sakatlandı, Barça akışkanlığını kaybediyor derken durum 3 - 0'a geldi ve Malaga'nın golüne kadar da bir uyku süreci yaşandı. Yine topun hakimiyeti onlardaydı, yine rakibin üzerine gittiler ama motivasyonları azalmıştı bir kere, skorun etkisiyle.
Yenilen serbest vuruş golünden sonra tekrar ivmelenip bir gol daha buldular, ardından Bojan ve Afellay'ın kendilerini gösterme gayretiyle pozisyonlar ürettiler.
Afellay hakkında geçen hafta şunları belirtmiştim;
Afellay 10 dakika görev aldı, Pedro'nun yerinde. Pas trafiğine katılmaya çalıştı, topu ayağına yapıştıran ve saklayan bir oyuncu gibi gelmedi bana ama daha çok erken, üç beş maç beklemek zaten şart, Barça'nın sistemine adaptasyonun zorluğu sebebiyle.
Bu hafta üzerine katarak oynadı. Tek pas, ara pası, ceza sahasına girme gibi eylemlerde bulundu ve ışık verdi ilk defa, Iniesta'nın yerine merkezde oynadı ve kanatlara göre daha benimser gibiydi bu bölgeyi.
Barcelona, üst üste 28 resmi maç yenilmezlik serisi yakaladı, 11 Eylül'den bu yana kaybetmiyorlar. 19 maç 52 puan, 61 gol gibi inanılmaz istatistiklere erişildi La Liga'da ve en önemlisi takipçi Real Madrid ile olan puan farkı dörde yükseldi. Şampiyonluk şarkılarına başlamak yersiz olur çünkü karşınızda kollanan bir takım, insanüstü oynayan bir 7 numara ve deha bir tercüman var. 4 puan büyük bir avantaj, bir maç berabere kalma lüksü sağlıyor Barça'ya ama daha ötesi de yok açıkçası. Aynı ritmi, konsantrasyonu sezon sonuna kadar devam ettirmeleri gerekiyor.
Guardiola da bundan bahsetti maç sonunda. 4 puan farkın önemli olmadığından ve kendilerinin de puan kaybedebileceğinden dem vurdu, zorlu deplasmanları hatırlattı. Gidilecek çok yol var diyerek sözlerini tamamladı.
Milito kalıyor, Dani Alves 10 - 15 gün yok, Afellay ısınıyor, Pedro ve Sergio büyüyor, Xavi 550'nin üzerine koyuyor, tarihi yeniden yazıyor, David Villa gol koklamaya devam ediyor.
Alves'in yokluğunda -4 maç- ya Adriano sağ bek olarak görev alacak ya da Puyol sağa çekilip, Milito merkeze kaydırılacak. Bir başka opsiyon da Sergio'yu savunmaya alıp, Mascherano'ya orta sahada yer açmak, Pep üçünü de deneyebilir, ilkini kupa maçlarında, diğer ikisini zorluk derecesi yüksek lig maçlarında kullanacaktır kanımca. Sağ koridor işlerliğinden yoksun olmak, pozisyon üretim gücünü etkileyecektir.
Messi 31, David Villa 16, Pedro 16 gol istatistiğine eriştiler, sezonun yarısındayız şu an.
Guardiola'nın takımı son 3 yılda 153 resmi maç oynadı ve sadece 13 defa yenilgiye uğradı. Bunlardan birçoğu lig başında ya da sonunda alınan önemsiz mağlubiyetlerdi. 3 yılda kazanmaları gereken yalnızca 5 ya da 6 maçı kaybettikleri söylenebilir. 389 gol attılar, maç başına 2,54 ortalamayla oynuyorlar.
Gecenin en güzel anları, her gol sonrası öne geçiyormuş gibi sevinen oyuncuların, 3 - 0 öndeyken bile oturmayan, ofsayta, rakibin korner kazanmasına üzülen bir Teknik Adam'ın verdiği fotoğraflardı.
Bu takım her türlü başarıyı hak ediyor.
17 Ocak 2011
A. Eren Loğoğlu
Galatasaray:3-2:Tottenham Hotspur
-
Ayaktopunu İngilizlerin icat edip, sömürgeler vasıtasıyla gittikleri
ülkelerde tanıtmaları sonrası geçen yıllarla birlikte her millet kendi
çapında bir ...
2 hafta önce
6 yorum:
Biraz da galatasaray yazsan şu Barcelona yazdığın coşkuyla.
Ben seni artık Barcelonalısın diye okumamıştım.
Neyse..
Eleştirini dikkate alacağım.
Bundan sonra okumanı umuyorum.
Galatasarayda coskuyla yazilacak su anda ne varki? Ancak Cumartesi olanlardan sonra güzel seyler Taraftarin tepkisidir.
A. Eren Logoglu yazilarin icin tesekkürler, herzaman büyük bir zevkle okuyorum. Devam etmen dilegiyle!
BarFly isimli arkadaşa katılıyorum, gündemle ilgili bir aslantepe-protesto-yönetim üçlemesiyle ilgili bir yazı ben de bekliyorum. barça'ya gelirsek alves ile sözleşme yenilemeleri lazım, alves giderse takımın gücü ciddi oranda azalır, adriano onun görevini yapamıyor. bunun dışında alves yerine geçebilecek başka bir adamda görmüyorum dünyada.
Yanlış ifade ettim.
Ben seni barcelonalısın diye okumaya başlamamıştım demek istedim yani.
FDD yazısıyla burayı keşfettim 2 sene önce.
Ama Rijkaard gittiğinden beri Galatasaraydan çok Barcelonayı tutuyorsun gibi geliyor.
Şu anda tarihi bir mücadelenin tepkinin ortasındayız.
Keşke bir ucundan sen de tutabilrsen.
@ BarFly
Aslantepe konusunda bir yazı kaleme alacağım, şüphe olmasın. Ancak son dönemlerde Galatasaray'dan çok Barcelona yazdığım ve coşkumu kaybettiğim eleştirisi yerinde ve doğrudur, belki benim de titreyip kendime gelmemi sağlar. Yine de tarihin gelmiş geçmiş en iyi takımını izliyor olduğumuzu unutmayalım, burda yazılanlar bir şekilde, tarihe bir not olarak düşülmüş kalacaklar, öyle umuyorum en azından.
Çok okunmadığımdan ve bunu önemsemediğimden dolayı tarihi mücadele tepkisinde bu blogun yararlı olacağını zannetmiyorum, her ne kadar kalem en güçlü silahlardan olsa da. Başka mecralarda işin ucundan tutmaya çalışıyorum, u - 17 olaylarında olduğu gibi, merak edilmesin.
Yorum Gönder