26 Eylül 2010

Hafta 5, Mourinho'dan 1 Puan Önde, 4 - 3 - 3 - 0



Hercules maçındaki garip rotasyon ve uyum eklemleme süreci olmasa 5'de 5 ile zirvedeydi Barça, şimdilik Real Madrid'den 1 puan önde olmayla yetinecekler.

Cruyff'un sözünde duruyordu Pep, sadece tek oyuncuyla -Adriano- rotasyona giderek. Messi'nin olmayışından dolayı da Keita sahadaydı, onu rotasyondan saymıyorum. Takımın iskeleti sahada olunca haliyle de bu, oyuna yansıdı.

Pep, Sistem -model- Teknik Adamlığı'na, birşeyler katarak Taktisyen Teknik Adamlığı'nı da hanesine yazdırmaya kararlıydı, zaman zaman bunun örneklerini sergiliyordu, en son Vicente Calderon'da müthiş bir iş çıkarıp Sergio'yla savunmayı üçlemiş ve iki forvetle önde baskı yapan Atletico'yu alt etmişti, takım 3 yıldır orada kaybediyordu ve çözümü bulmuştu Guardiola.

Bilbao'da bir başka çözümleme sahnedeydi, Messi'nin yokluğunda. Sert oyunuyla rakibi yıldıran, çok top kazanan ve kazandığı topları Llorente'yle buluşturup onun yanına seri oyuncular sokma çabasını her an hedefleyen bir takımdı Athletic. Bunu engellemenin yolu, topu kazandıkları ve sert oynadıkları bölgede, orta sahada kalabalık bulunmaktan geçiyordu. Pep, Messi'nin olmayışını da dikkate alıp en uçta oyuncu oynatmadı.

Klasik;

-----------Messi-----------
Villa-----------------Pedro
-----Iniesta----Xavi-------
----------Sergio-----------

şeklindeyken, Bilbao'da;

---------------------------
Villa-----Iniesta-----Pedro
-----Keita------Xavi-------
----------Sergio-----------

şeklinde bir yerleşim vardı. Villa, takım daha çok sağ bölgeden Alves ile hücum alışkanlığı yarattığından, sol taç çizgisinde kalmayıp ceza sahasına, içe kat ediyordu. Ayrıca Keita da Messi türü kısa ceza sahası koşularıyla savunma arkasına sarkmaya çalışıyordu.

Bu taktik kusursuz işledi, top sürekli Barça'daydı, orta sahada çok olmak top kaybı riskini de iyice azaltmıştı, Villa'nın maç öncesi düşünülen varyantlardan biriyle pozisyona girip direkten dönen topu, Keita'nın Xavi to Messi -Stockton to Malone- pasıyla ilk yarıda girdiği ve kaçırdığı pozisyon, bu yerleşim ve görev dağılımının sonuçlarıydı.

Takımda sistemi işletemeyen, sekteye uğratan iki isim vardı, Villa ve Adriano. Pep, Adriano'ya 45 dakika bile tahammül etmeyebilirdi, çok sırıttı ve bir süre forma şansı bulamayabilir Abidal de döndüğünde, belki sağ bek bölgesinde. Türlü acemilikler yaptı ve uyumsuzluğun etkisiyle nerde, kime pas vermesi, ne zaman koşu yapması gerektiği konusunda kararsızlıkla yanlış tercihlerde bulundu. Villa, kendisinden istenen temel görevi -soldan içe kat etme- başarıyla uygulasa da, hala ısınma turlarında. Kendisi de bunun farkında ve takımın gerisinde olmak onu kızdırıyor. Doğru koşuları yapmaya başladı, Iniesta'nın pasında direkten dönen topu, ikinci yarı Pedro'nun kesmesine havada vurduğu vole, Alves'in kaleye kadar getirip dışarıya doğru çıkardığı topa dönerek vuruşu Barça'nın istediği şeyler, sadece gol olmadılar, zamanla fileler de havalanacak ve o zaman kahraman David olacak. Keza maçın anahtarı ilk goldeki asisti de olağanüstüydü.

Rakibin 10 kişi olmasından sonra Alves makinaya bağlayıp, sonsuz sayıda med cezirleriyle doyumsuz bir ziyafet sundu gözlerimize. Bu aralar bir başka moda var, Barça'nın futbolunu monotonluğa bağlamak üzerine kurgulu. Bir anlamda haklılar, kusursuzluğa yaklaştıkça oyun ve rakibi hiç oynatmadıkça bu tür eleştiriler, göz alışkanlığının etkisiyle gerçekleşecektir. Real Madrid maçını da seyrettim, onu daha estetik bulanlar da olacaktır çünkü orda kaos var, ne olacağı kestirilemiyor, heyecan mevcut. Madrid, sağlı sollu ve bilinçsizce bastırıyor, sistemden ödün verip ikinci santrforu oyuna alıyor, risk bolca serpiştirilmiş, pek çok şey organizasyonsuzlukla oluşuyor. Barça'ya bakıyorsun, herşey organize, kimin nerede kime pas vereceği, topu aldığında ne yapması gerektiği hep belli, bildiğin set hücumu oynanıyor. Alves'in makina gibi çalıştığı 50 - 60. dakikalar arası nerdeyse 20 saniyede bir pozisyona girdiler bilinçli tercihlerle, sürekli sabrediyorlar, açık arıyorlar. Futbol 101 dersini TV üzerinden yeryüzüne anlatıyorlar, teorik futbol nedir diye sorulsa, verilecek cevabı sunuyorlar. Ben bundan büyük keyf alıyorum, heyecandan öte futbolun özünü gözlemlediğimi, tarihe tanıklık ettiğimi -yıllar sonra bu takım kesinlikle pek çok yerde referans olacak- düşünüyorum, göz alışkınlığına, her hafta aynı şeyleri yapıp sonuca ulaşan bir takımdan sıkılanlara, heyecan arzulayanlara da saygım var.

Villa'nın sorumsuzca gördüğü kırmızı kart hiç yakışık almadı. Barça'da bir oyuncu kırmızı kart görecekse, ya son adamdır gol pozisyonunu engeller, ya kaleye giden topu elle çevirir, skor dezavantajına düşmemek adına bir hamledir kart görmek. Villa, bundan ders çıkarmasını bilecektir, 2 maç olmayacak muhtemelen, tam da lig 2 maçlığına Camp Nou'ya taşınırken, büyük bir fırsatı tepiverdi kanımca, Bojan'a son bir şans doğdu, umarım iyi değerlendirir, büyük bir hayalkırıklığı sezon başlangıcı oysa geçen sezonun sonunda harika bir performans sergilemişti.

Pep, bu maçta da kimi zaman Sergio'yu Pique ve Puyol'un ortasına alıp ve kanatlardan ileri iterek oynattı takımını, bu hamle müthiş bir genişlik kazandırıyor takıma, yayılma anlamında, Alves çok ilerde kalabiliyor örneğin ve kontra atak zaafiyeti üç oyuncuyla geride bulunulduğundan ortadan kalkıyor. Oyunun genelinde 4 - 3 - 3 - 0 formasyonu vardı, bazı anlarda 3 - 4 - 3 -0'a dönüşüverdi. Merkez savunmanın sağında oynayan Pique'nin de topla çıkış yapabilme özelliği, oyunu sağ koridordan açma konusunda müthiş bir avantaj sunuyor Barça'ya.

Pep'in eleştirileceği tek nokta Xavi ve Iniesta'nın aynı anda oyundan alınmasıydı, bence en azından biri sahada kalmalıydı. Villa'nın atılıp skorun 1 - 2'ye geldiği an bunu mutlaka düşünmüş ve bir daha yapmamak üzerine bir karar da almış olabilir Joseph. Çıkması gereken isim Villa'ydı Bojan girerken ancak Villa'nın özgüvenini artırması adına onu sahada tuttu, gol de atabilirdi aslında Villa, şanssızdı.

Bakalım Mourinho şimdi ne diyecek, 3 hafta içersinde Barça lider de olacaktır Camp Nou'da, Messi'nin dönüşüyle. 1 puan geride, Barça oyununa taktiksel derinlikler katıyor, yeni oyuncularını ısındırmaya devam ediyor, Xavi ve Iniesta'nın formu üst düzeye geldi, Puyol sadece beklentilerin altında, Alves, Pique ve Pedro da sezona iyi başladı. Kanımca Mourinho kariyeri açısından çok büyük bir zamanlama hatası yaptı Madrid'e gelerek. Birkaç yıl daha Inter'de kalıp, Barça'nın düşmeye başladığı an -Xavi ve Puyol miladını doldurduğunda- hançeri vurmaya gelmesi daha akılcı olabilirdi. Barça'yı yenmeyi yaşamının en büyük hazzı olarak tanımlayan Mourinho'nun, bundan mahrum kaldığında ve Barça'nın gerisine düştüğünde, Puyol'un ellerinde yükselen kupalar gördüğünde ne yapacağını hiç düşünmeden İspanya'nın yolunu tuttuğu görülebiliyor, bunun sebebi de tatmin olmayan yüksek egosudur herhalde, tersi bir durumu aklının ucuna getirmemiştir. Pep'in onun psikolojik oyunlarına, boş söylemlerine hiç cevap vermeden, dersini çalışması, işini yapması gerekiyor, yeni taktiksel hamleler bulmaya devam etmeli genç bir teknik adam olarak.

Son olarak, o nasıl bir yağmurdu öyle yahu, yine de durmadı Barça!

26 Eylül 2010

A. Eren Loğoğlu

2 yorum:

nusret dedi ki...

Yağmur nedeniyle,zeminin aldığı hal bana A.Bilbao-Galatasaray maçını hatırlattı!

Benzer bir zemin.Fatih Akyel,Guerrero,Burak Akdiş...

A. Eren Logoglu dedi ki...

Ah Okan, deşme yarayı!