02 Haziran 2009

Son Bayrak Adam, Hasan Şaş



Kahn - Bayern Munich

Carragher - Liverpool
Terry - Chelsea
Puyol - FC Barcelona
Maldini - AC Milan

Zanetti - Internaziole
Ryan Giggs - Man Utd
Totti - AS Roma
Hasan Şaş - Galatasaray

Raul - Real Madrid
Del Piero - Juventus


2000'li yılları görebilen son bayrak adamlardan oluşuyor bu kadro, zihnime gelmeyen daha pek çok isim de vardır, her takımdan bir oyuncu bulunsun mantığıyla eleminasyona uğrayan da.

Listedeki 10 büyük adam, isimlerine yakışır şekliyle terletti formasını. Kimisi veda etti, kimisi yakında edecek. Ayrılışlarının, formayı bırakışlarının şekli hiç tartışılmayacak, çoğu zaman bıraktıkları kalıcı ve güzel izlerle anılacaklar. Curva Sud'un Maldini'yi yuhalamasından daha ağır bir olay da yaşanmamıştır, yaşanmaz.

Kadronun son adamına, Galatasaray'ın son bayrak adamına bakalım bir de;

Hasan Şaş, bir zamanlar 23 sonra 11 numaralı formasıyla, Galatasaray Spor Kulübü Tarihi'nin en özel anlarının her karesinde yer alan adam, adam gibi adam, Adanalı, Demirsporlu, kel imajlı, delikanlı, kanı deli akan, deli.

1998 yılında Ankaragücü'nden Galatasaray'a transfer edilmişti Terim tarafından. İlk 2 sene çok forma bulduğu söylenemez, 3 gol attığı bir İstanbulspor maçı, 11 Türk ile Kadıköy'de Fenerbahçe'ye karşı 4 - 1 kazanılan TSYD Kupası maçındaki muazzam oyunu ve 2 golü, Bologna maçında attığı gol zihnime gelenler, umarım yanılmıyorum. Bir de hatırlanmak istenmeyen, saçma sapan bir ceza almıştı, 6 ay.

UEFA Kupası ve Süper Kupa fotoğraflarında yer almak ile başladı Galatasaray Tarihi Kare Koleksiyonu'na.



Terim'in orta sahada kanat oyuncuları yerine iç bölgeye kat edebilen -Okan, Emre- oyunculara dayalı sisteminde yer bulması ne kadar zor olsa da, 2 yıl onun yeteneklerini seyretmek adına kayıp zamanlar olarak hatırlanacaktı.

Tugay'ın takımdan ayrılmak zorunda kalması da, Terim'in sisteminin bazı özelliklerine dayanıyordu. Yan pas yapması, ön alanda basmaması, uzaktan şut denemesi, Terim'in sistemini sekteye uğratıyordu. Tugay'dan yararlanmak, Okan, Suat ve Emre üçlüsünden birinin oynamaması anlamına geliyordu. Terim de bu riske girmedi, doğru da yapmış olmalı ki, UEFA Kupası kazanıldı. Tugay yine de ayrılmayabilir, Suat'ın forvet arkası orta saha oyuncusundan savunma önü orta saha oyuncusuna evrilmesi gibi bir süreci, sonraki sezonlarda yaşayabilirdi. 2002 Dünya Kupası'nda Şenol Güneş'in Tugay'ı savunmanın önünde oynatarak, çok akılcı bir hamle yaptığını da unutmadan eklemeliyim.

Tugay'ın Sivas maçındaki Ali Sami Yen çimleri üzerine geri dönüş hikayesinden, tekrar Hasan Şaş'a geçiş yapalım;

İlginç olaylar zinciri devam ediyordu, Terim'in ayrılışı ve Lucescu'nun gelişi, bambaşka bir Hasan Şaş'ın doğmasına sebep oluyordu 2000 yazından itibaren. CL'de Çeyrek Final'e çıkan takımın en önemli oyuncusuydu Hasan Şaş, Hagi'den sonra. Performansı öyle bir üst noktaya gelmişti ki, Avrupa'da o yılın en iyi sol açıkları arasında yerini alıyordu. Lucescu'nun kanat oyunlarına dayanan sisteminin ve yaratıcı oyunculara sağladığı serbestliğin Hasan'ın performansındaki payı çok büyüktü. O artık önemli, yıldız bir oyuncuydu. Milan, PSG, Deportivo maçlarındaki muazzam oyunu, Real Madrid maçındaki büyüleyici performansı unutulmayacaktı. AC Milan maçında attığı akıl dolu kafa golü hala hafızalarımızdaki yerini koruyor.

Aynı sezon, Türkiye Kupası'ndaki Fenerbahçe eşleşmesinde de tarihe geçen bir fotoğraf bırakacaktı arkasında. Maç öncesi futbolculara koridorlarda saldırılmasına kadar uzanan, terör kapsamlı futbol dışı olaylar, onu öylesine çileden çıkarmıştı ki, bütün savunmayı çalımlayarak attığı gol sonrası, el, kol ve ağız hareketleriyle derdini çok iyi anlatıyordu, anlamak isteyene. Kaçırdığı penaltı da aynı hırsın ürünüydü. Maç 4 - 4 bitiyor, Galatasaray eleniyordu.



2001 - 2002 sezonu Galatasaray için yeniden yapılanma dönemiydi. Pek çok oyuncu ayrılmış, elde kalanlara, Lucescu'nun özel transfer çalışması ekseninde dahil edilen kimisi kiralık, adı sanı duyulmamış yabancılar eklenmişti. Lucescu Hasan Şaş'a yine çok güveniyordu, o da bu güveni boşa çıkarmadı. CL'de ilk gruptan çıkılmış, 2.nin de eşiğinden dönüp Çeyrek Final kaçırılmıştı. Başrolde bu kez Ümit Karan olsa da, Hasan Şaş ve Sergen, en önemli yardımcılardı.

Aynı sezon, Şubat ayında, yine Kadıköy'de, terör ortamında, Hasan Şaş kırmızı kartla oyundan atılıyor daha sonrasında takım 7 kişi kalıyordu Fenerbahçe karşısında, maç yine de zor bela 1 - 0 bitmişti. Hasan'ın ruh hali, seramik atılan, kafası yarılan taraftardan farksızdı. Sahaya o ruhu yansıtan, kora kor mücadele eden, savaşan adamdı, Kaptan'ıyla beraber.

3 Mart günü İzmir'de Göztepe'ye kaybeden ve zirveden inen takım, Diyarbakır'da berabere kalsa da, son 6 maçı, Hasan Şaş'ın önderliğinde kazanarak, 1 yıl aradan sonra tekrar şampiyon oluyordu. Bursa, Trabzon, İstanbulspor, Ankaragücü, Kocaelispor serisinde her maçın ayrı bir kahramanı olsa da en sıradışı performansı gösteren yine Hasan Şaş'tı.

Şampiyonluğun fotoğrafı, O'nun zafer sonrası ellerini havaya açtığı, Kocaeli deplasmanında çekilmişti. 3 yıldıza ulaşan ilk Türk Takımı Galatasaray, yeni tişörtleriyle mesajı veriyordu. Gönüller sarhoştu yıldızların altında.



Sezon sonu, Türkiye 2002 Dünya Kupası'nda tarihinin en büyük başarısını elde ediyordu. Ayaklanmayı başlatan Brezilya'ya attığı ve o şaşkınlıkla sevinmediği gol ile yine Hasan'dı. Bu kare, unutulmazlar arasındaki en özel yerini alacaktı, Hasan'ın saç stiliyle beraber. Şenol Güneş'e, önce Tugay şimdi de Hasan Şaş'tan nasıl verim alınması gerektiğini Türk Futbolu'na gösterebildiği için bile teşekkür edilmeliydi. Hasan'ı ve Tugay'ı doğru kullanan Güneş, Terim'in, Denizli'nin mirasını yemeyip, iyi bir yatırıma dönüştürüyor ve karşılığını alıyordu.

Hasan Şaş, artık bir Dünya Yıldızı idi. Transfer tekliflerinden bahsediliyor, Avrupa'nın en yarışmacı takımlarının onu istediğinden konuşuluyordu. FIFA ve France Football değerlendirmelerinde en ön sıralarda yer alıyordu. Hasan yine de gitmedi, Çukurova'nın bağrından kopup gelen ve bazı değerlere körü körüne bağlı bu adam, formayı bırakmadı.



Lucescu ayrılmış, Terim gelmişti. Hasan yine duraklama sürecine girecekti. Terim ondan bir türlü yararlanamıyordu. Hasan'ın da performansında düşmeler başlamıştı, Hagi de çare bulamayacaktı. Sakatlıklar da yakasını bırakmıyordu bu dönemde.

29 Ekim 2002'de Lokomotif Moskova'ya attığı gol sonrası, reklam panolarını tekmeliyordu.

2002 - 2003 sezonunda 6 Kasım günü, yine yeniden Kadıköy'de, 6 - 0'lık mağlubiyetin temelinde Hasan'ın korner atmak için gittiği köşeden kafasına atılan ve isabet eden yumurtayla başlayan sindirme politikası vardı.

Ne var ki Gerets ile küllerinden doğacaktı Hasan, 2005 - 2006 sezonunda. Yaptığı asistleri, ara pasları, topla ilerleyişi, mükemmel ortaları, akıl almaz golleri ile tarihin en iyi bireysel performanslarından biriydi bu ve Galatasaray Spor Kulübü Tarihi'nin en değerli şampiyonluklarından birinde, en uzun imza O'na aitti.



Necati ile saha içinde kavga etmesi de, Gerets döneminde olmuştu Hasan'ın.

Denizli'den şampiyonluk için haber beklenen, son maçta, Ali Sami Yen'de, Galatasaray Taraftarı Hasan Şaş olarak sahadaydı. Mustafa Keçeli'nin gol haberi stada dalga dalga yayıldığında Hasan, maçı bırakıyordu, tarif edilmez duygular içinde, oradan oraya koşturuyor, ne yaptığını bilmiyordu.

Geçmek bilmeyen 16 dakika boyunca, ağlıyor, sahada geziniyor, Özhan Canaydın'a sarılıyor, bekleyemiyordu.





Denizli'den 1 - 1 bitti haberi geldiğinde, dünyanın en mutlu insanıydı Hasan, şükrediyordu. Ve kanımca Galatasaray Tarihi'nin en özel fotoğraf karesini bırakıyordu müzeye asılmak üzere. Yarı çıplak, Kapalı'nın önünde, kollarını V şeklinde havaya kaldırıyor, ellerini yumruk gibi sıkıyordu. Sıkılmış bir yumruk gibi giriyordu hayatımıza o kare. Hasan Şaş'ın yaşadıkları, hissettikleri, senin, benim, Kapalı'dakilerin duygularıyla bire bir aynıydı. O'nun bunu ifade ediş biçimi biraz daha abartılı olsa da, o kadar samimiydi ki!



2007 - 2008'de göreve gelen Kalli dönemine iyi bir başlangıç yapıyordu, sonrasında ise yine sakatlıklarla uğraşacaktı. 2 Aralık 2007'de oynanan İBB maçında Hasan kırmızı kart görüyordu ve maçtan sonra, hakemlere ve taraftara kızarak, Galatasaray'dan ayrılmak istiyorum diyordu. İsyan dolu karakterinin en açık dışavurumuydu bu, haksızlığa tahammülü olmayan Çukurovalı, alevler saçıyordu sıcak Adana'dan. Takımda yine de kaldı.



Sivas deplasmanına hasta hasta gidişi, şampiyonluğun en dramatik ve efsanevi anlarından biriydi. 5 - 3 kazanılan maç sonrası çocuk gibi sahaya dalışı hala gözlerimizin önünde, çok geçmedi. Saha dışından da olsa payı vardı bu şampiyonlukta.

Ve bu sezon, talihsiz, unutulmak istenen yıl. Hasan'ın ıslıklandığı, yuhalandığı, kötü oynadığı, kendine bakmadığı sezon. Kaptan'ın onu kazanmak adına sahaya çıkarması, onu kaybetmemiz noktasına getiriyordu. Daha önce de tepki gösterilmişti ama bu başkaydı, kariyerinin sonundaki Hasan için.



Hasan'ın geride bıraktığı 10 yılı dikkate almayıp, sadece bu son sezonuyla O'nu değerlendirip, O'na, Galatasaray'ın son bayrak adamına haksızlık etmek, hoş bir davranış olmaz.

Galatasaraylı Hasan Şaş, geride bıraktığı güzel fotoğraflarla hatırlanmalı, kötü anılarla değil.

O, Galatasaray'ın belki de, iyisiyle ve kötüsüyle, son bayrak adamı, sahip çıkalım değerlerimize.

2 Haziran 2009

A. Eren Loğoğlu

2 yorum:

A. Eren Logoglu dedi ki...

Bayrak Adam kavramını açayım öncelikle. İtalyan futbolundan kullanılan Bandiera terimine karşılık oluşturmuş bir söz öbeği, Bayrak Adam.

Bunu belirleyen temel kriterler, keskin ayrımlar yok. Bir takımın sembolü olmuş oyuncular için kullanılıyor. Sembol olmak beraberinde farklı kriterleri de getiriyor, uzun yıllar o forma altında ter akıtmak, başarılarda büyük pay sahibi olmak, altyapıdan yetişmek, başka bir takıma transfer olmamak, taraftarın sevgilisi olmak gibi.

Hasan Şaş, bu ve benzer kriterlerin çoğunu sağlar. Bülent Korkmaz'ın ve sonra Hakan Şükür'ün takımdan ayrılmasıyla geriye kalan son adam O'dur. Kendi jenerasyonu içerisinde, bu kavramı daha çok hak eden ve kazanan oyuncular olduğu zaten görülüyor. Efsane bir jenerasyondan son kalan olmak, ayrı bir kriter olarak değerlendirilebilir Bayrak Adam konusunda.

Barcelona'nın bayrak adamı şu an Puyol'dur, bu jenerasyon içinde O'ndan bu payeyi kimse alamaz ancak Puyol bıraktığında bu sembol olma durumu paylaşılabilir, Xavi de Bayrak Adam'dır çünkü. Bir takım birden fazla Bayrak Adam da çıkarabilir aynı jenerasyondan, Costacurta ve Maldini gibi, birisi daha ön planda, diğeri arka planda olabilir. Örnekler çoğaltılabilir.

Bugün, dünyanın neresine giderseniz gidin, çok tanınan Hasan Şaş ismi sadece Galatasaray ile anılıyorsa, O adam artık sembol olmuş denebilir. Bu da bir başka kriter olabilir. Yine dünyanın herhangi bir yerinde, 11 Hasan Şaş yazan bir formayı arkasından ve uzaktan görseniz dahi, Galatasaray zihinde parlıyor ve bu önerme -takım değiştirmediğinden- şaşmaz bir doğruluk olabiliyor ise, Hasan gene sembol olmuş denebilir. Başka bir kriter daha.

Kapalı'dan bir maç Hasan nasıl gözükmüş, bilmem, tahmin edebilsem de ama Güneydoğu'dan, Adana'dan Hasan Şaş'ın Türk ve Kürt Çocukları için nasıl gözüktüğünü çok iyi bilirim. Onların gözlerinde oluşan Hasan Şaş'ın, 11 numara, eskimiş, orjinal olmayan formalar ve Galatasaray aşkıyla dolu hikayesini göz ardı ederek, yanlış yaptığı olaylar ile Hasan'ı değerlendirmek, yüzbinleri bulan Galatasaray tutkunu çocuklara haksızlık olur. Bunu yapmayın.

Hasan Şaş, Kapalı'ya yanlış yapmış, bu sezon medyaya bilgi sızdırmış olabilir, bunların hepsine eyvallah, yaptıysa yanlıştır ama bu Hasan'ın değerini düşürse de yok etmez, Bayrak Adamlık'tan çıkarılmasına etken olmaz.

Hasan Şaş'ı yuhlayan ıslıklayan, küfreden de olmuştur, bu da onların ayıbı.

Benzer bir olayı Maldini yaşadı, Curva Sud ile. Curva Sud'un Bayrak Adamı Gattuso, AC Milan'ın Bayrak Adamı Maldini şimdi. Taraftar sadece Güney tribünü'nden, Kapalı'dan meydana da gelmiyor, Diyarbakır'da da taraf olan var, Antalya'da da, Onların elinde takımı kovalama fırsatı yok sadece, İstanbul'a gelmeden önce benim de yoktu ama bu benim Galatasaray taraftarı olmadığım anlamını taşımıyordu. Bunları Tayfa'yla pek çok deplasmana gitmiş, Kapalı'da bulunmuş, ultrAslan'da görev almış biri olarak söylüyorum, dışarıdan bakan bir gözle değil.

Yazımın sadece Bayrak Adam kısmını çıkarıp, bana hitap eden bir yazı kaleme almanıza da anlam veremedim. FDD'yi yazan, Hasan'ın yanlış yapabilen birisi olduğunu ortaya koyan birisi olarak, zaten Hasan kalsın, yazıklar olsun O'nu gönderenlere gibi bir tavır içinde olmadım. Yazının son kısmına bakılırsa bu çok net anlaşılır, sadece Hasan gibi Galatasaray Tarihi'nin en özel karelerinde yer almış, emek vermiş, son Bayrak Adam mertebesine erişmiş bir adama sahip çıkılması gerekliliğini, O'nu kötü anılarla hatırlamanın kolaycılık, bu sebeple bıraktığı güzel izlerle anılmasının ve güzel ayrılmasının daha doğru olacağını anlatmak istedim ve bunu Hasan'ın öyküsünü de katarak yazdım. Çok şey istemedim sanırım.

Hasan Şaş, adamlığın bayrağıdır, Bayrak Adam olmuş, olmamış mesele bu değil.

Yine söylüyorum; O, Galatasaray'ın belki de, iyisiyle ve kötüsüyle, son bayrak adamı, sahip çıkmalıyız, güzel ayrılmalıyız, bunu ve fazlasını hak etti.

Eren.

A. Eren Logoglu dedi ki...

"Hiçbir bayrak adam son 3 senesinin %70’ini teknik direktörünün yanında koltukta geçirmez. Böyle bir performansa sahip oyuncu bayrak adam olamaz." önermesine cevap arayalım;

Paolo Maldini, Bayrak Adamlığı tartışılamayacak bir oyuncu, O'nun verileri üzerinden devam edelim ve oradan Hasan Şaş'a geçiş yapalım;

Maldini bu sezon, Nesta'nın tüm sezon sakatlıktan dolayı olmamasının etkisiyle oynaması gerekenden fazla maça çıktı, bunu belirteyim.

Şöyle düşünelim;

Maldini, 2007 - 2008 sezonu sonunda, yani bir sene önce kariyerini tamamlamış olsaydı da Bayrak Adam olarak anılacaktı, buna şüphe yok.

Öyleyse O'nun bu sezondan önceki 3 yıllık performansına bakalım 3 ayrı kategoride;

2005 - 2006 sezonu: 38 Lig + 12 Avrupa + 4 Kupa = 54 maç
2006 - 2007 sezonu: 38 Lig + 15 Avrupa + 5 Kupa = 58 maç
2007 - 2008 sezonu: 38 Lig + 8 Avrupa + 2 Kupa = 48 maç

Toplamda; 53 + 58 + 48 = 160 maç yapmış AC Milan.

( 14 + 18 + 17 Lig ) + ( 9 + 9 + 4 Avrupa ) + ( 0+ 0 + 0 Kupa ) = 71 maç oynamış Maldini.

AC Milan'ın maçlarının 71 / 160 = % 44 gibi bir bölümünde oyunda yer almış, ilk 11'de başlayıp ya da yedekten girip. Maçların % 56'sında, yani yarısından çoğunda oynamamış.

Hasan Şaş'ın son 3 yılına bakalım bir de, 3 ayrı kategoride;

2006 - 2007 sezonu: 34 Lig + 8 Avrupa + 6 Kupa = 48 maç
2007 - 2008 sezonu: 34 Lig + 10 Avrupa + 8 Kupa = 52 maç
2008 - 2009 sezonu: 34 Lig + 12 Avrupa + 6 Kupa = 52 maç

Toplamda; 48 + 52 + 52 = 152 maç yapmış Galatasaray,

( 20 + 10 + 8 Lig ) + ( 6 + 8 + 4 Avrupa ) + ( 3 + 4 + 0 Kupa ) = 63 maç oynamış Hasan Şaş.

Galatasaray'ın maçlarının 63 / 152 = % 41 gibi bir bölümünde oyunda yer almış, ilk 11'de başlayıp ya da yedekten girip. Maçların % 59'unda, yani yarısından çoğunda oynamamış.

Tahmini ortaya atılan % 70 ile kastedilen de bu aslında, maçların çoğunu Teknik Adam'ın yanında, sahada yer almadan geçirmek.

Fakat bu önerme, istatistiklerin gösterdiği üzere, doğru değil. Ne Maldini ne de Hasan Şaş, Bayrak Adam olmama kriteri olan son 3 sezonunun % 70'ini Teknik Adamın yanında koltukta geçirmemişler. Önerme kendini çürüttüğü gibi, kriter olarak alınırsa da her 2 oyuncuyu Bayrak Adam olarak nitelendiriyor.

Örneğin FC Barcelona'da 10 yıldır oynayan, şimdiden Bayrak Adam konumuna yükselmiş, 31 yaşındaki Carles Puyol'un, önümüzdeki 3 sezonu, sakatlıklar, sakatlık dönüşü eski formunu yakalayamaması çerçevesinde, % 70'ini oynayamadan kariyerini noktaladığını düşünelim. Bu 3 sezon, Puyol'un geride bıraktığı 10 sezonu ve Bayrak Adamlık mertebesini elinden alır mı, kesinlikle almaz, alamaz, vicdan kabul etmez bunu. Maldini örneği var zaten belirttiğim üzere.

Bu sebeple bahsedilen kriter, Bayrak Adam olma konusunda dikkate alınmaya değer bir kriter olamaz.

Her kulüpte 30 ve her sene takımda Bayrak Adam olmayacağı net konular ama Hasan Şaş'ın durumu bu ikisine de uymaz. Hasan Bayrak Adamlığı, her sene kadrodan birisi olsun diye kazanmadı, önceki yazımda anlattığım sürecin sonucunda simgeleşerek hak etti bunu. Hakan Şükür ve Bülent Korkmaz'dan sonra bayrağı devralan adam, Hasan, 3. Bayrak Adamı'dır o jenerasyonun. Bir neslin bereketli olmasının, efsaneleşmesinin, birden fazla Bayrak Adam çıkarmasının çok örneği var. 88 - 94 AC Milan'ı ve Cruyff döneminin Barça'sı misal. Ne mutlu ki, Galatasaray'ın da böyle bir evresi olmuş, iyisiyle ve kötüsüyle.

Kaynaklar:

http://www.acmilan.com
http://www.wikipedia.com
http://www.onbirim.com
http://www.angelfire.com/nj/sivritepe/artl.html
http://www.rsssf.com

Eren.