24 Haziran 2009

Yabancı Sayısı, 6 + 2 = 8 ???



TFF'nin tanıdığı hak 6 + 2 yabancı oyuncu şeklinde.

Lugano - Sözleşme Bitiş Tarihi 31 Mayıs 2009
Edu
Roberto Carlos
Josico
Maldonado - Sözleşme Bitiş Tarihi 31 Mayıs 2009
Deivid
Alex
Guiza
Kezman

Bilica da transfer edildi. Şu an 8 yabancı kontenjanları dolu durumda. 2 oyuncunun ise sözleşmesi bitmiş ve yeniden anlaşma şansları yok kontenjan sebebiyle. Kezman'ın kiralık durumu devam ederse, 1 oyuncu daha transfer etme hakları oluyor sanırım. Josico gönderilirse, kontenjan 2'ye yükseliyor. Mehmet Topuz ve Özer hamlesi biraz da zorunluluktan gerçekleşmiş gözüküyor, bilinçli atılan adımlar değil. Üstelik bu oyuncular benzer bölgelerde oynuyorlar, birinin yedek kalma olasılığı çok yüksek.

Daum'un 4 - 3 - 1 - 2 formasyonuyla oyuncuları kullanması, Deivid, Özer, Kazım, Boral gibi oyuncuların kulübeye hapsolması anlamına gelir, Alex, Semih ve Guiza tercih edilir. 4 - 2 - 3 - 1 formasyonu da Semih'i ilk 11'in dışına atar.

Deivid, Alex, Guiza, Semih, Topuz ve Özer'in aynı anda sahada olma şansı yok, muhtemelen bu oyunculardan ancak dördü sahada olur, bir veya iki yabancı takviyesi de düşünülünce. Muhtemelen Selçuk yerine yabancı bir orta saha alınacaktır. Emre'nin yeri garanti gibi.

Sercan'ı da transfer ederek rotasyona katmaya çalışmak kadar anlamsız bir hamle olamaz şu görüntüde. Semih ve Guiza'nın yan yana oynaması Deivid'e sıkıntı yaratırken, bir de Sercan'ı çürütmeye çalışmak, Türk Futbolu'na zarar vermekten öteye gitmez.

Yazık Amatör Şube harcaması olarak gösterilen bu kara paralara, yazık bu oyunculara, silinip gidecekler kısa bir zaman sonra.

Federasyon, Fenerbahçe'nin yasal olmayan yolla, eldeki yabancı oyuncuları göndermeden yenilerine resmi imzalar attırıp 8 yabancı kontenjanını hiçe sayması olasılığına dikkat etmelidir.

24 Haziran 2009

A. Eren Loğoğlu

32 yorum:

mts dedi ki...

hey gidi casio fx serisi ne sınavlar geçti seninle

A. Eren Logoglu dedi ki...

fx-570MS fotoğrafını özellikle koydum, benim de vardır çünkü.

Eren.

Alper Öcal dedi ki...

Kezman yapılan anlaşma gereği PSG'nin oyuncusu artık tamamen.

Özer iki kanatta da oynayabilir. Ankara'da yaşadığım için çok maçını izledim, sol kanatta oynadığı maç sayısı sağ kanattakinden daha fazla.

İnönü ve Saraçoğlu stadlarında Beşiktaş ve Fenerbahçe'ye karşı da sol açık oynamıştı. İbrahşm Toraman karşısında çok etkileyiciydi, Fenerbahçe maçında ise gördüğü haksız sarı kart sonrasında oyundan alınmıştı ve pek varlık gösterememişti.

Daum ters ayaklı oyuncuları sever. Özer'i Tuncay gibi kullanabilir ve Topuz ie birlikte oynayabilirler.

Daum yine tek bir dizilişi oynatmaz. Maç içinde ya da takımına göre Fenerbahçe'de 4-3-3, 4-2-4, 4-1-3-2, 4-2-3-1 ve 4-3-1-2 dizilişlerinin tamamını oynattı ilk geldiği zaman.

Sercan gibi oyuncuların alınmak istenmesinin ardındaki sebeplerden biri bu. Ki Sercan da kenarlarda oynayabilir. Bilhassa sol forvet ve açıkta çok izledik bu sene.

Diğer sebep rakiplere içeride iyi yerli oyuncu bırakmamak. Bu bir tür Lyon ya da Bayern modeli olarak algılanabilir.

Çok net bir sistematiği olmasa da kendi içerisinde izah edilebilecek transferler.

Futbolda zaten 11 değil 18 hatta 22 kişiyle oynanıyor. Fenerbahçe ilk kez 3 kulvarda birden Nisan sonunu gördüğü 2007-2008 sezonunda bunun acısını çok çekmişti.

Türkiye'de kimin parasının ne kadar temiz olduğunun garantisi de yok. Bunlar boş ve gereksiz laflar.

A. Eren Logoglu dedi ki...

Yapılan anlaşma gereği kısmını anlayamadım, oyuncu kiralık gitmişti daha sonra bonservis bedeli de ödendi algısı yaratıyor zihnimde bu söylem, açık değil en azından. Fenerbahçe'nin kaç para bonservis bedeli aldığı bilinmiyor, medya bilmemizi istemiyor ya da üzerine düşmüyor belki de. Duymamış olabilirim bu yüzden, duymam istenmiyordur. Konu Galatasaray olsa, ödenen / ödenmeyen her paranın, giden / gelen her oyuncunun hesabı yapılır, Ribery'den dem vurulur, Servet transfer olurken hala uzun yıllardır bonservis ile oyuncu satamayan denir.

Fenerbahçe'nin olmazsa olmazı Alex, formasyondan bağımsız. Bu da size 2 sonuç doğurur. Ya Alex'in yanında 2 açık oyuncusu önünde tek santrafor ya da Alex, öndeki çift forvetlerin arkasında tek olur.

Deivid---Alex---Özer
----Semih---Guiza---

gibi bir diziliş olamaz eğer Fenerbahçe, modern futbolunu gereksinimim 4'lü savunmayı bırakıp 3'lüye dönmeyecekse.

1. alternatif;

-----Yeni----Emre---
Deivid---Alex---Özer
--------Guiza-------

2. alternatif;

--Topuz--Yeni---Emre-
--------Alex---------
---Semih-----Guiza---

Alex'i 4 - 4 - 2'nin 2. bloğunda, 4 - 3 - 3'ün 2 ve 3. bloğunda kullanma şansı yok.

1 alternatif kalıyor, 4 - 1 - 3 - 2. Bu alternatifte Emre oynamaz, Topuz, Deivid, Özer'den ikisi oynar, savunma yönü çok zayıf olan bir sistem. CL seviyesinde olmayan bir Avrupa Ligi bile hüsran olabilir Fenerbahçe için bu formasyonla. 3 yılda 3 şampiyonluk sözünün zihinlerde ve bünyelerde yarattığı küçülme siyasetinin izlerini belirginleştirmek adına önemli bir test olarak da bakılabilir Avrupa macerasına.

4 - 2 - 4 olası değil, Alex'in 2. ve 3. blokta kullanılma şansı yok.

Her formasyonun Fenerbahçe kadrosu çerçevesinde zaafları var. Transfer edilen oyuncular, kadroyu güçlendiriyor varlıklarıyla ancak fazla ilk 11 şansı bulamayacaklarından, düzenli bir yapı vaad etmiyorlar.

Deivid, Guiza, Semih, Topuz, Özer belki de Sercan gibi oyun değeri olan oyuncularından 2 ya da 3'ü ilk 11'de yer almayacak sadece rotasyona girecekler.

Aslında Ankaragücü'nde çok başarılı olan Gökhan Emreciksin'in Deivid'den ne kadar forma alabildiği ve performans verebildiği üzerinden de Topuz ve Özer transferlerine bakılabilir. İkisini aynı anda, üstelik bu bedellerle almak ancak Fenerbahçe'nin aklına gelebilecek türden bir transfer hamlesidir.

Bu transferlerin tek mantıklı boyutu, diğer ciddi adaylara bırakmamak olabilir. Özer ve Sercan Galatasaray'da çok başarılı olabilecek isimler örneğin. Bu paralar verilir mi denirse, hiç sanmıyorum, ederler mi, bekleyip göreceğiz.

Fenerbahçe'de Türk oyuncusuna güvensizlik ve yabancı hayranlığı var. Brezilya ekolü benzetmeleri, bu çerçevede yapılan hamleler de bunun göstergesi. Güzel futbol izlemek isteyenler özellikle hücum bölgesinde yabancı ve sansayonel isimlerin tercih edilmesini daha kolay benimsiyorlar. Son yıllarda Tuncay ve Semih dışında bunu kıran oyuncu hatırlamıyorum misal. Semih'in durumu da ortada, yedek kalıyor, oynatılmıyor, kısaca böyle bir değer harcanıyor, yeterli verim alınamıyor. Topuz'un bu 2 oyuncuya katılabileceğini düşünüyorum. Özer ve Sercan'ın ise rotasyondan öte bir konumda olma şansları pek yok kanımca.

Galatasaray, iç piyasada transfer rekabeti ortamına girmiyor uzun yıllardır. Balta, Topal, Servet, Güngör, Barış gibi makul bedellere alınan oyuncuları üst seviyeye taşımaya çalışıyor, bu anlamda Fenerbahçe'nin Galatasaray'a zarar verdiği pek söylenemez. Cebinden para harcayan ve bunu önemsemeyen Demirören penceresinden bakılırsa duruma, ciddi bir tahribat gözükebilir.

Galatasaray'ın parası yok, öyle deniyor, stad sorunu var, oyuncular alacaklarını alamıyor vs. bu ortamda paranın kirli ve temiz olması hususu söz konusu değil, para yok ortada çünkü. Fenerbahçe'de işler öyle değil.

Eren.

A. Eren Logoglu dedi ki...

Bu transferler geçen yıl neden yapılmadı, buna da bakılmalı. Harcanan para ara dönemde kazanılmadı ki, hep vardı Aziz Yıldırım'ın, Koç grubunun veya Limak Holding'in bünyesinde.

Fenerbahçe resmi sitesinde gelir gider tabloları var, incelerseniz, amatör şubeye harcanan paraların çok yüksek seviyelerde olduğunu görürsünüz, parayı aklamanın en güzel yöntemidir, nereden geldiği belli olmayan parayı gider kalemlerine yazmak. Sonra da derler ki şu kadar forma satılıyor, stad gelirleri şu kadar. Fenerbahçe Cumhuriyeti'nin kurguladığı, insanları manipüle ettiği en büyük yalanlardır bunlar da, masaldır daha doğrusu. 8 - 10 milyon euro bedel ile alınan bir o kadar da ücret verilen oyuncuları formayla amorti edemezsiniz, matematik diye bir şey var. Real Madrid ancak Beckham ile eşitliğe yakın bir denklem sağlayabildi. Şu da var, aynı yıl 3 sansasyonel oyuncu getirmek, her üyeye, taraftara 3 forma satmak anlamına gelmez, genel kanı her 1 üyenin 1 forma alacağı şeklindedir.

Fenerbahçe'nin nasıl kirli bir düzen sunduğunun, Türk Sporu'nu nasıl zehirlediğinin daha iyi anlaşılabilmesi için, bu tür şeylerin konuşulması, üç beş kişinin daha bilinçlenmesi, masallara kanmaması adına, çok gereklidir bu tür laflar.

Bu adamlar ve yarattıkları algı Fenerbahçe'nin üzerinden silinip gitmediği sürece de bu böyle devam edecektir.

Eren.

aşkın dedi ki...

Eğer Brezilyalılar yakın zamanda tasfiye edilmeyecekse gereksiz yığılma.Bununla birlikte Deivid - Alex ikilisi artık her maç oynamayabilir.Bu da gidişlerini hızlandırır, gittiklerinde de alternatifleri bu isimler olur.
Kara paranın yanında Aziz Yıldırım özelinde temlik kavramı da var.
Bu isimler Galatasaray'a gelirse daha faydalı olacaklarına inancım tam, bunu mevcut yerlilere dayanarak söylemekse biraz çetrefilli.Türkiye Ligi performansı tartışma götürmez fakat kıstasımız Avrupa ise G.Saray yerlilerinin yurtdışı transfer piyasasını sallayacak isimler olduğunu düşünmek maalesef son dönemlerde renkdaşlarda sıklıkla görülen bir ''hype''.
Arda, Topal, Servet bu isimler yana yakıla aranan futbolcular değil Avrupa'da.Servet tamamen Toshack - R.Madrid - Baliç örneğidir ve büyük bir piyangodur.
Bu isimler Avrupa'da oynayamaz demiyorum, belli özellikleri yurtdışındaki muadillerinin bile üzerinde.Bütün mesele de burada zaten, tek özelliğe bakarak transfer yapılmıyor oralarda.
Everton - Topal dendi, resmi bir teklif olduğunu hatırlamıyorum, yine de doğru olduğunu varsayalım.
Everton'ın o bölgeye aldığı Fellaini bugün ihtiyaç olduğunda forvet arkasında top dağıtıcı hatta hava hakimiyetli skorer santrfor olarak bile kullanılabiliyor ve gayet de başarılı oluyor.Topal'dan bunları bekleyebilir misiniz?
Arda'dan Barcelona'da oynamasını bekleyenler var.
Emre Aşık ve Ayhan ''büyükler'' özelinde takdir edilesi bir durum, tartışma götürmez.Elbette Türkiye'de daha önce ve halen örneklerini gördük ikinci baharını yaşayan yaşı geçkin oyuncular olarak fakat söz konusu her yıl şampiyonluğa oynayan, 3 kulvarda mücadele eden takımlar olunca bu futbolcuların temsil ettikleri statü fevkalade kıymetleniyor.
Bu genç yıldız adaylarının Rijkaard ve ekibine teslim edilememesi Fb'nin yarattığı konjonktür nedeniyle imkansızdı.
Eğer G.Saray'a gelselerdi yalnız Türkiye özelinde değil Avrupa çapında bir ilerleme kaydetmeleri büyük bir olasılıktı.

Unknown dedi ki...

TRANSFERLERİN MALİYETİ

Şimdi Alex'i yazıyorsunuz bedava gidecek diye. 10 milyon Euroya Alex'i bonservisini size veriyorum satın. 4 yıllık mukavelesi sona eriyor. Eğer ben aldığım değerden daha aza giderse eksi alırım. Kezman bile hesap yaparsanız 8'e aldım 2 sene oynadı 4'ü gitti ben 4.5'a sattım kar ettim. Mukavelesi bitmiş futbolcunun ise bizimle işi bitmiştir." Anelka 5.3 sterlini aldık, 8.3 milyon sterline sattık.



Azız Yıldırım'ın FB tv de verdıgı demecten Kezmanla ilgili kısmı .



Fenerbahcenın parası derken 5 yasındakı cocukların dahı anlayabılecegı basıt bır hesap yapalım verecegımız rakamlar reel rakamlar bu acıdan bakarak rakıplerıne gore nasıl daha fazla harcayabıldıgını ıdrak edebılırsınız


Fenerbahcenın son 5 sezonda ortalama stad gelırı 40 mılyon dolardan ( gecen sezon acıklanan meblag 54 mılyon dolar ) 200 mılyon dolar rakıplerının tahmını gelırı 15 mılyon dolardan 75 mılyon dolar aradakı fark 125 mılyon dolar . Son 5 sezonda kı CL gelırlerı FB 3 kez katıldı .Son 2 katılımdan elde ettıgı gelır 38 mılyon euro .Daum'la 9 puanla cıkamadıgımız seneye de 10 mılyon euro eklersek 48 mılyon euro toplama ulasır .

Aynı donemde Galatasaray'ın CL katılımı yok UEFA gelırlerıde malum .

Fenerbahce rakıplerınden daha fazla kazanmıs daha fazlada harcamıs .Dıger kalemlerı yazmaya dahı luzum gormeden tartısmasız bır gelır farkı var .

A. Eren Logoglu dedi ki...

Neden inanıyorsunuz bu sayılara, anlamak mümkün değil!

Fenerbahçe Resmi Sitesi'ni açın, Sportif A.Ş. Bölümü'ne girin ve faaliyet raporlarına bakın, şunu göreceksiniz.

Son 5 sezon ortalama stad geliri 40 milyon dolar değil. Gelirler sürekli ve hızlı artış gösterdiğinden son yıl yerine bir de ortalama alınırsa daha düşük sayılar ortaya çıkar. Stad geliri (hasılat, reklam ve sponsorluk) 1 Aralık 2008 - 1 Haziran 2008 - 28 Şubat 2009 arasında, 9 aylık sürede 22.7 TL şeklinde. 12 aya vurursak 30.27 TL oluyor yani 40 milyon dolar falan değil.

İsim hakkı, CL, Yayın gibi gelirlerle birlikte 22.7 TL, 54.3 TL'ye yükseliyor 9 aylık süreçte.

Fenerium gelirleri bu sayıların yanında cüzi kalıyor zaten.

Transferlerin tamamı bu parayla yapılıyor denirse komik olur, giderler ne ile karşılanıyor diye sorarlar adama!

Fenerbahçe'nin harcadığı para kazandığıyla orantılıdır teorisi doğru değil bu yüzden.

Eren.

Unknown dedi ki...

Başkan Adnan Polat'ın "Bu proje Galatasaray'ı 2020'ye taşıyacaktır" dediği Türk Telekom Arena Stadı'nın loca ve kombine satışlarının, kulübe 3 yıl içinde 190 milyon dolar (yaklaşık 310 milyon TL) kazandıracağı ortaya çıktı. En küçüğü 8 ve en büyüğü 21 kişilik olan locaların stada hakim ve diğerlerine göre daha lüks olan 16'sı için yapılan tanıtım toplantısının ardından 30'u aşkın başvuru olması ise sarı-kırmızılıları bir hayli heyecanlandırdı.


Olmayan stad 3 senede 190 mılyon dolar kazandırıyor varolan stad senede 40 kazandıramıyor :)

Alper Öcal dedi ki...

@Eren

Siz niye alınan her oyuncuyu bir sisteme entegre etmeye ve ilk 11'e koymaya çalışıyorsunuz anlamıyorum.

Galatasaray'ın elindeki Lincoln her sisteme uyuyor mu ? Özer ve Sercan farzedelim ki Galatasaray'a geldi Kewell - Arda - Baros - Lincoln ile beraber oynaması mı gerekiyor illa ?

Birden fazla dizilişi oynayabilecek bir kadron olduktan sonra yerine göre rotasyonda kullanırsın elindeki oyuncuları. Rekabet için de gerekli bu.

Gerekirse Alex'i keser 4-4-2 oynarsın maçın belli bölümlerinde ya da bazı maçlarda, gerekirse Deivid'i keser Özer ve Topuz'u kenarlarda oynatırsın. Gerekirse CL ve UEFA deplasmanlarında Semih'i keser boş alanda oynamayı daha çok seven Guiza başlarsın. İçeride 4-1-3-2 oynarsın zamanında Aurelio önlerinde Serhat - Alex - Tuncay - PVH ve Nobre ile yaptığın gibi.

Emre'yi de değerlendirirsin kanatsız bir 4-1-3-2 dizilişinde. İspanya Euro 2008'i böyle oynadı misal. Atarsın sol içe Emre'yi. Skoru aldığında çıkarırsın santrforlarından birini ve 4-2-3-1'e dönersin. Dünyanın varyasyonunu yaparsın.

Para konusuna ben ısrarla girmek istemesem de siz konuyu illa oraya çekiyorsunuz. Türkiye'deki kulüplerin hiçbirinin birinden daha temiz olduğunu, daha helal para kazandığını söyleyecek kadar saf değilim ben.

Fenerbahçe'de Limak varsa, Galatasaray'da da Uzan Holding vardı. Naylon fatura affından yararlanmadı mı Faruk Süren ?

Fenerbahçe'nin hükümet ve devlet bağlantıları var da senin olmadı mı hiç ? Mesut Yılmazlar, Mehmet Ağarlar neydi ?

İki kuzenden Ömer Çavuşoğlu Fenerbahçe, Aziz Üstel Galatasaray yöneticiliği yapmadı mı ?

Türkiye ne kadar temiz, kaliteli ve adilse kulüplerimiz ve federasyon da o kadar temiz, kaliteli adil.

Türkiye'de kültürel, entellektüel bir kast sistemi yok, aristokrasi yok, sınıf yok.

Herkes aynı yapının içerisinde.

Galatasaray'ın köklerinin dayandığı bir lise var, o da eskisi kadar içedönük değil.

Tek fark bu.

Ben yabancı hayranıyım da, futbolu zehirliyorum da Mirsad Güneş'ler yaratan - ilktir Türk futbol tarihinde - Galatasaray çok mu yerli hayranı. Sen dünyanın abuk subuk yabancısını almadın mı Canaydın döneminde ?

Ne oldu senin Nuri Şahin önderliğinde U-17'de döktüren altyapı neslin ?

Erkan, Ferhat, Harun, Özgürcan, Cafercan vs...

Galatasaray kadar oyuncu veriyor Fenerbahçe milli takımlara. Oynatma ve yıldız yaratma kabiliyetinden yoksun olsa da Galatasaray kadar oyuncu yetiştiriyor Türk futboluna altyapısından.

Senin her argümanına karşılığım var benim. Bir tek UEFA ve Süper Kupa'ya yok.

Dolayısıyla Fenerbahçe ya da Galatasaray üzerinden insan, camia kalitesi çıkarmayı; dürüstlük ve temizlik tanımı yapmayı bırakın.

Bu yaptığınız insanları kutuplaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Ve kendinizi kandırmaktan elbette.

Kulübünüzü sevin, peşinden koşun, rakibinizle dalga geçin ama sahadakiyle ilgilenin.

Gerisi palavra.

Zira;

Bu kulüpleri yönetenlerin, bu kulüplerde top oynayanların birkaç istisna hariç algısı senin benim taraftar algımızdan çok çok farklı.

Ben başkanımın Demirören ile Papermoon'da yemek yemesinden tiksiniyorum; Aziz Yıldırım yetmezmiş gibi 10 gün önce Fenerbahçe'ye ezik diyen adamla yine aynı masaya oturuyor. Masada da her seferinde itin götüne sokup çıkardıkları milyon tane de medya mensubu var.

Biz de seninle burada sidik yarıştıralım.

Hadi yav.

A. Eren Logoglu dedi ki...

Bu kadar paralar verip alıyorsan Özer ve Topuz'u, ödenen bedelin hakkını verecekleri yer 11'dir, kenar değil. Şayet makul bedeller ile transfer edilselerdi, söylediğin anlam kazanırdı. Türkiye'nin ekonomik şartlarında hiçbir takım, rotasyona girecek diye bu kadar yüksek transfer bedelleri ödeyemez, öderse zarar verir Türk Futbolu'na, veriyor da.

Özer ve Sercan'ın Galatasaray'da başarılı olacağını söyledim sadece. Bu bedellerin ödenerek transfer edilmelerine zaten karşıyım. Mesele Galatasaray'da yer bulup bulmamaları değil.

Yüksek bedeller ödenmediği durumda Özer rotasyona girer Kewell ile, Sercan da Baros'un yerine bir 20 maç oynar.

Piyasa bu ne yapalım da denilemez, çünkü bu ortamı yaratan ve büyüten Fenerbahçe zihniyetinin ta kendisidir ve bu zarardır, oyuncular yok olup gider, nereden geldiği belli olmayan paraların varlığı ortaya çıkar. Gökhan Emreciksin harcandı gitti. Şimdi tekrar oyuncunun kendini kanıtlaması gerekecek, böyle de bir öğütme makinasıdır Fenerbahçe.

Tekrar söylüyorum senin altyapın, alt liglerden alabileceğin oyuncular da var. Bu bedelleri ödemen, üstelik de rotasyona katmak amacı gütmen kabul edilemez bir şey. Benim param var harcıyorum da diyemezsin, zarar veriyorsun, genç ve gelecek vaad eden Türk çocuklarını yok ediyor, yerlerine devşirdiğin yabancıları yahut yabancıları oynatıyorsun. Türk çocukları da verdiğin paranın altında eziliyor, imza törenlerinde zil takılmış ayılar gibi oynatılıyor, şapka giy deniyor şapka giyiyor, armayı öp deniyor armayı öpüyor, bu denli kişiliksiz, duygusuz, alaycı bir hal almış durumda Fenerbahçe'nin oyunculara, insana olan bakış açısı. Yazık değil mi, el insaf diyemiyor musunuz bu zihniyete. Bence demek istemiyorsunuz, siz de gördüğünüz halde.

Özer ve Sercan, yeterli seviyede forma şansı bulamaz, Topuz ise Tuncay ve Semih gibi patlama yapan ender oyunculardan biri olur kanısındayım. Formasyonlar üzerinden tekrar değerlendirmeye girmeyeceğim. Ayrıca Teknik Adam'lar CM, FM gibi sanal oyunlar oynamıyorlar, öyle bir sezon içinde dünyanın varyasyonunu yapamazsın, birkaç sistem denenebilir, akılda olan, önceden düşünülen şeyler mutlaka vardır, onun çerçevesinde bireysel performanslara bakılır, 4 - 1 - 3 - 2'den hooop 4 - 3 - 2 - 1'e geçeyim diyemezsin maç içinde ancak oyunlarda olur o, kaptırmayın bu kadar kendinizi menajerlik oyunlarına.

Eren.

A. Eren Logoglu dedi ki...

Benimle argüman savaşına girilmez ama yapmışsın bir hata.

Bir kere, Galatasaray'ın kirli olduğunu kabul etmiyorum, Sen Fenerbahçe'nin kirli olduğunu kabul edip, Galatasaray'da da bunlar var argümanını sunarken. Tabi Fenerbahçe'yi kirli kabul etme davranışın seni bağlar, ben de aynısını söyledim zaten.

Galatasaray'ın kirli olduğunu kabul etmeden, sunduğun her argümana cevap vereceğim.

Galatasaray dediğin gibi diğer kulüplerden farklı olarak kökleri liseye, eğitime dayanan, kökeni olan, tarihi olan, resmi sitesinde ve tarihi belgelerinde çelişkili ifadeler bulunmayan, ne olduğu nereden geldiği belli, sporu seven liseli gençlerin belli bir amaç doğrultusunda kurdukları bir spor kulübü. Bir kulübün dayanak noktası eğitim olunca da algı biçimi, olaylara bakışı, kurduğu model, işleyişi her anlamda farklı oluyor, eğitim şart! diye boşuna espriler yapılmadı bu memlekette. Tek fark bu diyerek, okyanusta kibrit çöpüne, en alt seviyeye indirgemeye çalıştığın Galatasaray'ın farklılığı konusu, bu sebeplerden ötürü temelden ayrışmalar sağlıyor diğer kulüplerle.

Galatasaray'ın Türk sporuna hizmet etmek, Türk gençlerine spor yapmaya teşvik etmek, Türk insanına güvenmek, onlardan kazanım elde etmek, Türk toplumunun içinde yer alan diğer halkları da bu yapıya katarak, bir isme ve renge sahip olmak, Türk olmayan takımları yenmek gibi bir derdi var. 100 yıllık geçmişinde bunu o kadar başarıyla yansıttı ki, kulübün amacından sapmadan, dosdoğru bir yol izlemesi, önceliği eğitim olanların, sonradan müteahhit olmayanların yaratabileceği bir olgu zaten.

Kulüp zaman zaman oyunu kuralına göre oynuyor olabilir. Madem bu kadar temiz, oynamasın diyemezsiniz. Bu yine bir şeyler anlatma derdi olan Grup Yorum'a müzikle uğraşın ama Harbiye'de konsere çıkmasın, kaset satmasın, elden dağıtsın kasetleri demek gibi bir şey olur, komik.

Galatasaray ve Fenerbahçe'nin başarılı olduğu evreler incelendiğine ilginç veriler dikkat çeker ve bunlar aslında düzenin ve algının nasıl olduğuna dair önemli ipuçları da sunarlar.

Fenerbahçe 3 yıl üst üste hiç şampiyon olamamış, 2 yıl üst üste sadece 3 defa şampiyon olabilmiş, Lig şampiyonluğu dışında Türkiye Kupası, Cumhurbaşkanlığı gibi statülerde nedense başarı yakalayamamıştır. Yani dominasyon sağladığı bir dönem olmamış, ara şampiyonluklar kazanarak ilerleyebilmiştir. Bunun yanında 26 yıldır da Türkiye Kupası kazanamamaktadır.

Galatasaray ise 1 defa 4 yıl üst üste, 1 defa 3 yıl üst üste, 3 defa da 2 yıl üst üste şampiyon olmuştur. Galatasaray bu dönemlere 14 Türkiye Kupası, 10 da Cumhurbaşkanlığı sığdırmıştır. Lig başarısını bir anlamda pekiştirmiş, oyun olarak güçlü olduğu dönemlerde bunu sahaya yansıtmış ve oluşturduğu sistemin karşılığını almıştır.

Ayrıca aynı dönemlerde Avrupa başarıları da incelendiğinde Galatasaray'ın lig ve kupa performansına, Avrupa'yı da eklediği, Fenerbahçe'nin sadece ligde başarılı olduğu dönemlerde bile Avrupa konusunda hüsran yaşadığı herkesin bildiği bir gerçektir.

Eren.

A. Eren Logoglu dedi ki...

Demem şudur ki Aziz Yıldırım'ın kendi kurduğu tesadüf tuzağı Fenerbahçe'nin başına iş açmıştır. Tuzağa düşen Fenerbahçe olmuştur. Tarihinin her evresi tek tek incelensin, görülecek olan, sistemi olmayan, nasıl kazanıldığı belli olmayan, çok para harcanarak elde edilmiş lig başarılarıdır. Sahada güçlü olan bir takım, kupayı da kazanır, Avrupa'da da başarılı olur, Galatasaray'ın Türk insanına yaşattığı güzel süreçlerde olduğu gibi.

Çamur atılacak, bu sistemli ve pekiştirilmiş, tarafsız bir ortam olan Avrupa normlarında da başarı kavramını elde etmiş yapıya. Yılmaz'lardan Ağar'lardan girip, kulübün kongresine dahi alınmayan Uzanların 6 aylık varlığı sorgulanacaktır ve bu 10 yıldır Fenerbahçe'nin içinde olan, Genelkurmay'a kadar uzanan bir şirketle eş de tutulacaktır. Bu denli kördür gözler, bu denli karşılaştırma özürlüdür.

Galatasaray ve Fenerbahçe'yi aynılaştırmaya çalışmak, Amerika Birleşik Devletleri ile Küba'yı aynılaştırmaya benzer. Biri kendini dünyanın en güçlü devleti ilan eder, işgal eder, para harcar, saldırır, yalanlar anlatır, kimilerini inandırır, diğeri kendi sistemi içerisinde mutlu olma uğraşı içerisindedir.

Sevilla maçından sonra Aziz Yıldırım açıklama yapıyor ve diyor ki yabancı sınırını kaldırın.
Sahadaki Türk oyuncuların emeğine saygısızlık ediyor oysa ve farkında değil. O ve onun zihniyeti Türk insanının, Türk futbolcusunun Fenerbahçe'nin daha ileri seviyelere gelmesine engel olduğunu belirtmek istiyor, ne acı! Şimdi de Özer, Topuz, Sercan hamlelerine başvuruyor, E hani Türkiye'de Fenerbahçe seviyesinde oyuncu yoktu, yalan söylemeyin bari, tercih etmiyoruz, yabancılar daha profesyonel, Türkler önümüzü kesiyor, biz Brezilya Spor
Kulübü olmak istiyoruz, başka bir şey diyin, Türk insanına hakaret etmeyin. 11 Yabancı olsa Kupayı alacaklar, görmüyor ki 4 yabancılı bir Türk takımı, karşı yakanın takımı, bunu 2 defa futbolda 4 defa da basketbolda başardı. 6 Avrupa Şampiyonu apoleti var.

Altyapısından tutun da, Türk futbolcusuna olan bakış açısına, yönetici profilinden, ekonomik geçmişlerine, çıkar ilişkilerine, İttihat ve Terakki döneminden gelen devlet yakınlaşmasından, zihniyet biçimlerine, taraftar yapısından blog yazarı profiline kadar her alanda ayrışır Galatasaray ve Fenerbahçe.

Aynılaştırmaya, Fenerbahçe'yi Galatasaray seviyesine yükseltmeye çalışanlar tarihin sert ve iz bırakan yumruğunu hissederler yüzlerinde.

Eren.

A. Eren Logoglu dedi ki...

Son 20 yılda, Galatasaray altyapısının Türk futboluna kattığı sayısız ismi yok saymak, ben futbolu seviyorum, sahaya bakalım gerisi hikaye diyen birinin davranışı değil, kabul etmek istemeyen birinin ruh halinin dışavurumudur. Fatih, Ceyhun, Emre gibi ürünleri alıp, kendini inkar etmektir. Galatasaray, yetiştirdiği Türk çocuklarını sadece kendisi oynatmıyor,
Galatasaray seviyesinde görmediklerini de Anadolu'ya gönderiyor. Liste yapmak istemiyorum, o kadar uzun ki. Fenerbahçe'nin Galatasaray'ın altyapı hocası Tamer Güney'i göreve getirmesi bile altyapıyı aynılaştırma çabalarının nasıl bir hezeyana dönüştüğünün kanıtıdır.

Türk Milli Takımı'na oyuncu verme konusu daha da vahim. Son 2 - 3 yılda aynı sayıda oyuncu veriliyor diye, tarihin tozlu ama sağlam sayfalarını, tozu üfleyip okumama gafletine düşebilmek, hayret verici! Galatasaray'ın Milli Takımlara verdiği oyuncu sayısı Fenerbahçe'nin tam 1.5 katı, kim neden bahsediyor, Aziz Yıldırım yalan söylüyor siz de inanıyorsunuz dedim ama yalanlar bünyeye zerk olunca, kendi söylemlerinize de sirayet ediyor demek ki.

UEFA ve Süper Kupa argümanını kullanmıyorum bile. Hayallerinizin bittiği yerde başlıyor Galatasaray'ın gerçekleri.

Camialar nasıl iseler, Türk sporunu ne tür bir katkı / zarar sağlıyor iseler bu tartışılacak, konuşulacak. Fenerbahçeliler bundan neden ısrarla kaçıyor, bunu bir kutuplaşma tavrı olarak algılıyor, anlamak güç. Psikolojik boyutlarıyla birlikte incelenmesi gereken sosyolojik bir vakaya doğru evriliyor bu konu.

FC Barcelona'yı sadece sahada olan ile değerlendiremezsin, tarihi, kimliği, duruşu, anlatmak istedikleri, modeli, yönetim biçimi her yönüyle bakman gerekir, aksi durumda yanlış ve eksik analizler yapmış olursun. Barça'nın CL Finali'ne neden 7 altyapı oyuncusuyla çıkabildiğini, saha içine dair algıyla görmek olası değildir. Keza Rangers ve Celtics'in dini eksende oyuncu seçimlerinde bulunabilmesine bu çerçeveden bakamazsın.

Ben tarafım, taraftarım, duygularım var, sahada olan kadar olmayan da beni ilgilendirir. Aziz Yıldırım gibi mafya benzeri bir yapıyla dikta rejimi düzeni kuran, milyonlarca insanı yalanlarıyla kandıran, rantına bakan, koskoca bir kulübü oyuncağı yapan, kaybetmeye tahammül edemeyen, hazımsızlık sergileyen, kongre üyesi Valilere emir verip güvenlik önlemi aldırtmayan, canıma kast eden adamları organize edenlerin zihniyeti karşısında her zaman dimdik durdum, gene duracağım.

Eren.

A. Eren Logoglu dedi ki...

Kerem Bey, sizin yazdığınız, Adnan Polat'ın ağzından söylenmiş bir bilgi değil, haberi yapanların Polat'ın söylediklerine getirdiği sayısal yorumlar, ki alay amaçlı, alet olsun diye yapılmış olanlardan.

Bu sebeple Fenerbahçe resmi sitesindeki verilerle karşılaştırma aracı olamazlar. Sapla samanı birbirine karıştırmayalım. Ama işte Aziz Yıldırım Fenerbahçeliler'e öyle bir öğreti aşıladı ki, ne verirsen alıyorlar, ne bir araştırma, ne bir şüphe duyma ihtiyacı hisseden olmuyor.

Eren.

Alper Öcal dedi ki...

Fenerbahçe ABD, Galatasaray Küba öyle mi :) Romantik olduğun kadar da esprili biriymişsin Eren.

Küba güzel ama elde son kale. Futbolda hem büyük olan hem de Küba gibi kalan yok Eren. Çok sevdiğin Barcelona tarihini, kimliğini, duruşunu filan da bilmiyorsun sen. Barcelona başkanları o küfrettikleri Franco'dan dünyanın inşaat ihalesini alırken, o paralarla gidip Maradona'yı filan transfer ederken neredeydi duruşları.

Ya içindesindir çemberin ya dışında, ya bulaşmışsındır çamura ya da bulaşmamışsındır. Bunun azı çoğu olmaz. Hele anlattığın Fenerbahçe ise rakibin, ve çamur deryası Türkiye'de kapışıyorsan çamur üzerine hayli sıçramıştır.

Senin şu söylediklerini Ali Sami Yen kabrinden çıksa söylemez Eren.
Galatasaray Tevfik Fikret salonundaki idealist liselilerin değil artık. Büyüdünüz, bunun bir bedeli var.

Yok edelim Fenerbahçe'yi düzelsin Türk sporu, Türk futbolu. Tertemiz olsun herşey; hatta Gökhan Emreciksin İstanbul'a gelince sapıtmasın, gece ehliyeti kaptırmasın, Tarık Daşgün kokaine vurmasın kendini. Herbiri birer Arda olsun.

Sen hakikaten bunlara inanıyorsan aç gözlerini. Fırsatı bulunca 2 günde ABD olursunuz Eren, 2 günde.

Senin sözde 100 yıllık değerleri olan kulübün, üstelik omuzlarında UEFA Şampiyonu apoleti varken, saygıda doruk noktasındayken sıcak parayı görünce Uzan'a hayır demedi Eren.

Ana markasını Fenerbahçe'ye veren Ülker'in Cafe Crown'una da hayır diyemedi.

Gelsin gene aynı paralar yine demeyecek.

Benim kimseyi ikna etmek gibi bir çabam yok, buna vaktim de yok. En az senin kadar forumlarda romantizm oyunları oynadım ben, senin kadar cevvaldim. Hele bir de alkışlandım mı, destek gördüm mü bir coşardım ki sorma.

Ne zaman Fenerbahçe'nin önüne arkasında isim gelmez diyen Başkan, sponsorun markasını koydu Fenerbahçe'nin isminin yanına. Ve bula bula da Ülker'i buldu Atatürk'ün kulübüyüz diyenler.

O zaman tokadı yedim.

Yememiş gibi yapıp, Barcelona da Winterthur'u alıyor filan diye kastık bir süre, nalıncı keseri gibi kendimize yontmaya çalıştık da olmadı Eren.

Görüyorum ki sen de aynısını yapıyorsun. Görmek istediklerine, duymak istediklerine çekiyorsun olanları.

Ama canım benim ki 6 aylıktı, senin ki Genelkurmaya uzanıyor. Kendini kandırırsın bu laflarla.

Ya isyan edersin, samuraylar gibi okuna yayına sahip çıkarsın ve ölüme gidersin ya da modern ateşli silahlarla donatılmış Japon ordusuna katılırsın.

Grup Yorum kaset sattı, konser verdi ama şarkılarının sözlerinde diğerlerini temsil etmedi, arkasına karşı tarafın adamlarını almadı.

"Zaman zaman oyunu kuralına göre oynuyor olabilir". Avut bakalım kendini, nalıncı keseri gibi yont kendini.

Ama bil ki; benim Fenerbahçe'm ile onların ki çok farklı, tıpkı senin Galatasaray'ın ile onların Galatasaray'ı da ama gerçek olan onların ki Eren.

Futbola ve kulüplere bu kadar anlam yükleme, üzülürsün, hayallerin yıkılır.

6 ay dediğin şey birgün 10 yıllık olur yersin şepeşilleyi suratının ortasına.

Kaybettiğin zamana küfredersin.

Uzaktan sev, koy 2 billor rakını o istediğin Galatasaray'ı, Ali Sami Yen'in Galatasaray'ını an.

Tribünde söyle şarkını, sevin, eğlen, üzül. Taraftar ol, ama futbola. Futbol sadece futbol. Spor sadece spor.

Ben öyle yapıyorum. Halit Deringör de kongrede konuştu mu tamamdır.

Senin de benden farkın yok. Aynı evde farklı takımları tutuyoruz. İSlam Çupi de Fenerbahçe Türkiye'dir diyor, Adnan Polat da.

Türkiye düzelmeden biz düzelmeyiz.

Güzel adamsın, romantik adamsın Eren.

Zamanım olduğında, futbol içindeki argümanlarını da bilahare tartışırız.

Sağlıcakla.

Selamlar & Sevgiler

Hamiş: Biraz dağınık yazdık ama kusurumuza bakmazsın.

A. Eren Logoglu dedi ki...

Siz cepheleri terk ettiniz, savaşı çoktan kaybettiniz desene. Savunmak istediğin ama aslında var olmayan değerlere olan inancı bile bitirmiş Aziz Yıldırım, zaten yazdığım onca şeyin hiçbirine itiraz etmeden aradan bir iki cümleyi alıp yorum getirerek genele yayman da bu çaresizliği ifade ediyor.

Küba'nın da eksik yaptığı işler var. Benzetmeyi tam kavrayamamışsın. Her yönüyle demedim, bazı özellikler çerçevesinde dedim ki tanımlamam cuk oturuyor, iki kulübün spor algısının ne olduğunun anlatılması açısından.

Bana FC Barcelona'yı bilmiyor demek, palyaçoluktan öte bir davranış değil. Etiketler kısmında bulup tek tek okuyabilirsin. Sana Fenerbahçe’yi bilmiyor desem, aynı şey benim için de geçerli olur, alınganlık gösterme lütfen.

Hayat siyah ve beyaz değil, gri de var. Küba güzel elde son kale diyorsun ama konformizmin içine girmişsin bir kere, Amerikan eğitim sisteminin dayattığı iki uç var yaşamda algısının zihnine yerleştiği görülüyor. Donnie Darko filminde Fear and Love scale kullanılarak anlatılmıştı bu durum.

Çemberin üzerinde bir nokta olunabileceğini de unutma, geometriden.

Katalanlara yönelttiğin eleştiri de aynı çerçeveden değerlendirilmeli, sen bunu kabul etmek istemiyorsun. Bir kulübün kimliği, duruşu, zihniyeti, spora bakışı vardır, zaman zaman bundan sapılabilir, yanlış kişilerin elinde yanlış işlere girilebilir. Dünya zaten böyle bir ortam, düzen tüketmek üzerine kurulu. Siyasi geçmişi de olan Laporta ile Katalan kimliğini tekrar ön plana çıkaran bir Barça var şu an. Son 20 yıldır çok ciddi bir altyapı emeği var. UNICEF ile olan anlaşma var. Bazı dönemlerde yapılan yanlışlar -ki doğruluğunu bilmiyorum, muhtemelen Madridlilerin Barça'nın Franco'nun karşısında yer alışı argümanını çürütmek için ortaya attığı bir yalandır- FCB'nin bütün tarihini göz ardı ederek neredeydi duruşları şekliyle basite indirgenemez.

Galatasaray, Fenerbahçe ve FCB'ye bakıyorsun, mottoları var. 1905, ?, 1968 şeklinde. İslam Çupi'nin söylediği anlamsız sözler muhtemelen 90'lı yıllarda yazılıp, 2000'li yıllarda kabul gördü. Şu bile hangi kulüplerin bir duruştan beslendiği, hangisinin olmayan duruşunu yaratmak adına endüstriyel düzende bir takım girişimlere girdiğini gösteriyor. Sporu algılayışları da böyle şekilleniyor zaten.

Şu da var, Fenerbahçe'yi neden, yanlış kişilerin elinde bir dönem yaşıyor şeklinde algılamıyorsun denebilir. Yepyeni Fenerbahçe kimliğini yaratan onlar ve 30 yıldır kara bulutlarıyla dolanıyorlar Türk sporunun üzerinden, Aziz Yıldırım kaçıncı inşaat işinden gelen başkandır misal. Zihniyet birdenbire oluşmadı, son 10 yılda, Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı alışının ardından evrim geçirerek su yüzüne çıktı. Yeni kimliklerle, yeni mottolar bularak, Atatürk'ü ortaya çıkararak, yeni binalar dikerek, yeni kültürler yaratılarak oluşturulan, faşist bir algıyla spora bakan, sadece ama sadece kendilerinin kazanmasını önemseyen bir zihniyet oluverdi.

Eren.

A. Eren Logoglu dedi ki...

Efes serisi net bir örnektir, 2 – 0 önde iken her şey güzeldi, olay yoktu. 2 – 2 oldu, sinirler gerildi, 2 – 3 oldu, ortalık karıştı, hazımsızlık başladı, 2 – 4 oldu, şampiyonluğun kutlanmasına bir süre izin verilmedi. Fenerbahçe’nin tarihinin kısa bir özetidir bu olay. Sportif başarı olarak Galatasaray’ın önünde olduğu yıllarda taraftarların kendi aralarında kavgalar dışında olay yoktur. Her şey güzeldir. Ne zamanki Galatasaray 4 yıl üst üste şampiyon olup Fenerbahçe’yi geçer, üstüne bir de UEFA Kupası ekler, hazımsızlık başlar, kabul etmeme, tepki gösterme, sporcuya saldırma, başka yollara başvurmalar ortaya çıkar. Galatasaray yıllarca gerideyken böyle bir şey olmamıştır, neden acaba, zihniyet farkı olabilir mi? Fenerbahçe yenildiği an çirkin yüzünü gösteriverir, sahte gülümsemesi bir anda yok olur.

Fenerbahçe'nin üzerindeki çamurları kabul edip, Galatasaray'a da sıçrattığında dem vurabilirsin. Tam da bu Galatasaray'ın oyunu kuralına göre oynamasıdır. Mahallede oyun oynarken sürekli dayak yediği bir çocuğa, bir gün dayanamayıp yumruğu vurmasıdır dayak yiyen çocuğun. Bu, onun da kavgaya eğilimli olduğunu göstermez. Oyunu o da kuralına göre oynamıştır işte, karşılık vermiştir, yapması gerekeni yapmıştır. Fenerbahçe böyle değil.
Baştan beri aynı zihniyetle yönetiliyor, Galatasaray Modaspor'la oynarken kupayı kazanmasın diye sahadan çekilebiliyor, böyle bir algısı var. Galatasaray eksenli yaşıyor. Çünkü Türk sporunun öncüsü her alanda Galatasaray'dır.

Galatasaray, Lise'yi de devre dışı bırakmadan, endüstriyel düzene ayak uydurmak zorunda, bu demek değildir ki Galatasaray Lisenin verdiği kültür anlayışından çıktı. Büyümenin mutlaka bedeli var, ödenecek de ama FCB gibi, gerektiği kadar.

Geleceğe veya geçmişe yönelik şöyle olsaydı böyle olsaydı gibi değerlendirmeleri pek doğru bulmuyorum. Gözleme dayanan ve olan biteni sorgulayan önermeler daha tutarlı kanımca. Bu sebeple Fenerbahçe'nin olmadığı bir düzenden bahsetmek yersiz, bunu bilemeyiz.

Fenerbahçe'nin Arda'ya olan ilgisi bile Galatasaray'a sportif olarak benzemeye çalışmasının, gıptayla Galatasaray'ın her 10 yılda bir, böyle bayrak adamlar çıkarmasının, hangi tarafın doğru bir duruş sergileyip, diğerinin onu taklide yöneldiğinin gösterimidir.

Galatasaray Altyapısı'ndan yetişen bir çocuğu, Fenerbahçe kaptanı yapmak da bu zihniyetin ürünü, zayıf kimliğin içini doldurma çabalarının sayısız hamlesinden biridir. Hayırlı, uğurlu olsun Fenerbahçe'ye, yakışır.

Galatasaray'ın da yanlışları olabilir ama asla Fenerbahçe gibi bir zihniyetle bakmadı Türk Sporu'na, bu şekliyle yönetmedi.

Galatasaray elbet büyüyor, son 20 yıldır endüstriyel düzene uyum sağlamaya çalışıyor ama değerlerinden de bir şey kaybetmeden bunu gerçekleştirmek istiyor. Yanlışlar olacak, zorluklar çıkarılacak karşısına, sponsor ve stad konularında. Düzen bu, AKP'yi de yanına almış bir Fenerbahçe var karşında. Ama asla Fenerbahçe gibi davranmayacak Türk insanına, Türk sporunu baltalamayacak, haksızlıklarla kazanmak istemeyecek, hazımsız olmayacak daha önce olmadığı gibi, yenildiğinde başını eğip gidecek, 9 yıldır Kadıköy'de yaptığı gibi.

Eren.

A. Eren Logoglu dedi ki...

Bu yüzden bizim inandıklarımızı siz algılayamazsınız. Kaybettiniz savaşı, bizim de kaybetmemizi bekleseniz de, bu gerçekleşmeyecek. Galatasaray'ın farklılığını, havasını, burada, alevlerin ortasında, olmadığından bilemiyorsun tabi.

Benim de ikna çabam yok, askere gideceğim, zaman öldürüyorum. Önemlisi ise söylediklerimi savunuyorum, mesnetsiz argümanlarına ve olayları getirdiğin yanlış bakış açısına vurgu yapıyorum.

Forum ortamlarında benden eski olduğunu zannetmem. İnternet ortamı bile bir veri aslında, neden Galatasaraylı blog yazarı çok fazla Fenerbahçe'den, ya da neden alisamiyen.net gibi herkesin takdir ettiği, inanılmaz bir bilgi birikim seviyesi olduğundan bahsettiği bir forumu yoktur Fenerbahçe'nin? Kulübün resmi sitesinin Antu seviyesinde olmasıyla bunun bir ilgisi var mıdır, Galatasaray’ın 2 - 1 kazandığı kupa maçından sonra Lincoln'e saldıran Volkan'ın resmini koyup teşekkürler çocuklar diyebilen bir resmi zihniyete sahip camianın içinden bilgi birikim seviyesi yüksek insanların oluşturduğu platformlar, bloglar çıkması olası mıdır, sanmıyorum.

Nalıncı keseri diye ısrarla vurgu yapıp Grup Yorum kaset sattı, konser verdi ama demen ilginç olmuş. E Galatasaray'da sponsor buldu ama diye devam eder bu cümle.

Benim bir şeyi yonttuğum yok. Sen Fenerbahçe'yle Galatasaray'ı aynı terazide tartmaya çalışıyorsun, itirazım buna, asla kabul etmem bunu. Çok ciddi bir zihniyet farkı var, her alanda, her şekilde, her yazıda, her yorumda, her saha içindeki mücadelede bu ortaya çıkar. Binlerce örnek vardır bu konuda. Yöneticisinden taraftar profiline, duruşuna, kimliğine, tarihine, spora bakışına, kattıklarına kadar her algıda farklılık vardır. Galatasaray Fenerbahçe'nin antitezidir düzen anlamında.

Telkinlerin için teşekkürler hiçbirini almayayım. Biz cepheleri bırakmayız. Galatasaray'a anlam yüklemeye gerek yok, doğuşundan günümüze bu varlığını koruyor zaten.

Aynı yanlışı sürekli yapıyorsun, ya Galatasaray'da Fenerbahçe gibi olursa. Olmayan bir şey üzerinde değerlendirmeye giriyorsun. E olmayacak diyorum bende.

Galatasaray için kaybettiğim zaman olsun, acımam, acırsam anam avradım olsun, aşkolsun.

Futbol sadece futbol değil, Aziz Yıldırım bu algıyı da değiştirmiş ya zihninde, ne desem boş sana. Kendini, yazdıklarını, harcadığın zamanı inkar etme bari.

Aynı evde farklı takımları tutmuyoruz. Fenerbahçe ayrı bir zihniyet, Galatasaray apayrı. Kuruluşlarından bugüne ve her yönüyle.

Ben tribünde şarkı söylemem, tezahürat yaparım, Fenerbahçe'ye ve zihniyetine küfrederim.

Futbol izlemek başka bir şey, onu televizyondan hallediyorum.

Fenerbahçe izin verirse, haksız yoldan kazanmaktan vazgeçerse, canımızı korursak sahaya bakacağız, futbol da konuşacağız elbet.

Duygu olmadan düşünce önemsizdir, aşırı da olsa bu böyle, unutmayasın. Ben tarafım, taraftarım, bunun romantizmle ilgisi yok, tarafsız olmak gibi bir derdim de yok yazılarımda. Barça yazarken de bu böyle, Federer yazarken de, kimi tutuyorsam onu yazarken de, duyguyu katarım, şiir adamıyım ne de olsa, Nazım gibi, duyguyu katmadan olmaz, kendim olamam diğer türlü. Maske takmış, tarafsız olmaya çalışan bir başkasına dönüşürüm ki bu ben değilimdir artık.

Eyvallah sen de güzel adamsın.

Eren.

Alper Öcal dedi ki...

Galatasaray 15 sene şampiyon olamadığında epey bir taraftar basmıştır Florya'yı, o dönem topçu olan Terim'in bile epey sabıkası vardır. Aç bak arşivlere. Bize Zico zamanında yenildiğinizde de saha göle döndü. Biz belki çok siz belki az yapıyorsunuz da hazımsızlık sadece benim sorunum değil yani.

Kişilerin üstünde, onların temsil ettiklerinin üzerinde hiç kirlenmemiş bir değer olduğuna, onların temsil edildiği bir kurum ya da bütün olduğuna inanmıyorum ayrıca ben Eren.

Parçalar bütünü oluşturuyor ve o eski parçalar yok artık. Başka başka parçalar var.

Galatasaray şimdiki Galatasaray, Fenerbahçe şimdiki Fenerbahçe'dir o yüzden. Benim gönlümdeki yeri başkadır, ben başka bir Fenerbahçe'yi severim ama realite şuankidir ve filmi geri sarma şansın da yok maalesef.

Hayatta gri var elbette ama sözkonusu ilkeler, prensipler olduğu zaman ben de gri yok Eren.

Benim istediğim Fenerbahçe olmayacak asla. Barça da Nunez efendi Franco ihalelerinden gelen paralarıyla kulüp yönettiği zaman Barcelona kurulduğu Barça değildir artık.

Kırdıysam tarihini bilmiyorsun demekle, özür dilerim. Neyi kastettiğimi anlayacağını düşünmüştüm.

Ve doğru, haklısın. Ben kaybettim savaşı Eren.

Keşke biraz daha sıkı bir irade sahibi olsam da futbolun hayatımda aldığı süreyi de kısabilsem.

Çok şeyden mahrum kaldım o savaşta ve çok da şeylerden vazgeçiyorum futbol uğruna. Seviyorum oyunu.

Tek tesellisi çok iyi insanlar tanımış olmam o esnada, senin küçümsediğin Antu'dan da tanıdım ama yoruldum. Bu savaş beni aşan bir savaş, benim savaşım değil.

Bu noktadan sonra benim değiştirebileceğim şeyler değil bunlar.

Çemberin üzerindeki nokta da çembere dahildir. Ceza sahası çizgisinin ceza sahasına dahil olması gibi.

Son olarak;

Ne Fenerbahçe senin senin düşündüğün kadar aşağılık,ne de Galatasaray senin sandığın kadar yüce.

Benim ana fikrim bu.

Birkaç örnek verdim, daha fazla uzatmayacağım. Çünkü bu konuda bariz bir kontrast var aramızda. İkna etmek gibi çabam da yok. Buna enerjim, vaktim de yok ama böyle düşünüyorum.

Telkini geçtim ama benim senden bir ricam var.

Fenerbahçe'yi bu kadar aşağılama. Tutmasan da, sevmesen de, nefret etsen de; tutanlar, sevenler, peşinde koşanlar var.

Onları da geçtim; güzel adama biraz nezaket sadece. Eğer gerçekten öyle düşünüyorsan.

Sevgiler, iyi geceler.

A. Eren Logoglu dedi ki...

Galatasaray Taraftarının kendi tesislerini basıp sporcularının can güvenliğini sekteye uğratması değil ki konumuz. Bu da doğru değil de, asıl konu rakip takım oyuncularını terör estirip, korku salıp, saldırıp, kovalayıp, sahayı işgal edip, şampiyonluğa sevinmelerini engelleyip sindirmeye çalışan ve böyle kazanmak isteyen bir zihniyet. Bu eylemleri bizzat küs olduğu tribün gruplarıyla barışıp organize eden insansı varlıkların spora bakış açısı, bahsettiğim.

19 Mayıs 2007'yi çözümleyememişsin, bilmiyorum geliyor musun Ali Sami Yen deplasmanına. Gözlem çok önemli, yorum yapmadan önce. Ben Kadıköy'e geliyorum sıklıkla. O maç, öncesinde Ali Sami Yen Sokak'ta polis ve Galatasaray taraftarı arasında meydana gelen olaylarla başladı her şey. Üstlerinden emir alan polisler, belki de 20 yıldır Sokakta toplanan kalabalığa herhangi bir müdahalede bulunmamışken, birdenbire biber gazı sıkıp kalabalığı dağıtmak istediler, bira şişeleri havada uçtu, çevik kuvvet restoranlara girdi, taraftar dövdü vs. Bunlar maçtan 3 - 4 saat öncesi, stada girdik, Kapalı Üst'te inanılmaz bir polis - taraftar kavgası, akıl alır değil, biber gazları, uçuşan tekmeler, koridora kaçan polisler bayılan insanlar. Maç daha başlamadan bilinçli bir şekilde öyle bir atmosfer yaratıldı ki, siz bunu anlayamazsınız işte, taraftar Fenerbahçeli oyunculardan biri el kol yapsa sahaya girecek duruma geldi.

Bunun yanında, Fenerbahçe şampiyon gelmiş, yok alkışlansınmış, illa Fener'e denk getirirler böyle durumları, Galatasaray olunca akla gelmez, lig bitmiş, maçın derbi olması dışında bir önemi yok ve Galatasaray taraftarının yıllarca Kadıköy deplasmanlarında yaşadığı hınç, öfke, sinir birikmiş ve 19 Mayıs 2007'de, polisin de katkılarıyla doruk noktaya ulaşmıştır. O maçta yaşananlar, Kadıköy'de bize yapılan terör kapsamlı davranışlara, Fenerbahçe Yönetimine ve Futbolcusuna, haksızlıklara ve polisin böyle davranması karşısında boynunu büken Galatasaray Yönetimi'ne gösterilen tepkinin sonucudur. Doruk noktasıdır da bu anlamda. 7 yıllık Kadıköy işkencesinden sonra bir patlamadır. Böyle bilinsin, yanlış yorumlanmasın hazımsızlık falan diye, neler yaşandığı bilinmeden.

Eren.

A. Eren Logoglu dedi ki...

Fenerbahçe şimdiki Fenerbahçe ise, sen bu Fenerbahçe'yi seviyorsun demektir, başka Fenerbahçe olamaz çünkü senin mantığına göre. Kendi kendini çürütüyorsun aynı cümle içinde.

İlkeler ve prensipler hayata dahil değil mi, yapma yahu böyle. İnsan her konuda net olmak zorunda değildir. Hayatta gri her zaman vardır senin de kabul ettiğin üzre.

Senin istediğin gibi bir Fenerbahçe olmayacağını, olmadığını anlatıyorum zaten sürekli. Ben bu mantığını kabul etmiyorum. Sen diyorsun ki Türkiye'yi şu an AKP yönetiyor, AKP'nin Türkiye'sidir artık bu, Atatürk döneminin Türkiye'si değildir. Böyle bir şey olur mu, Atatürk'ün ilkeleri öyle ya da böyle hala var işte, onun düşüncesinden veya ülkenin temel değerleriyle çok da örtüşmeyen birinin ülkeyi yönetmesi, bu değerlerin Türkiye'ye ait olmadığını göstermez ki! Nunez hata yapmış olabilir ama Barcelona'nın tarihinden gelen değerleri vardır, bir başkası gelir bunu ön plana çıkarırı, önemli olan kulübün özünde nasıl bir değer, algı, duruşa sahip olduğu ve bunu tarihinin büyük bir kısmına yayıp yaymadığı, elbette yoldan çıkılan dönemler olacaktır. Senin bu mantığın tamamen yanlış, kusura bakma.

Ben Antu'yu küçümsemiyorum, Antu kendini küçültüyor. 3 - 4 gün önceydi yahu, İçimizden Biri Volkan Demirel yazısıyla bir giriş vardı. Bunu yapmayın işte, Galatasaray'ın bilmemkaç yıl önce astığı pankartı -İçimizden biri Haldun Üstünel- kendinize evirmeyin, evirdikten sonra da önce biz yazdık demeyin, yalan söylemeyin.

Elbette dahil çemberin üzerindeki nokta, ikiye ayırıp ya içindesindir çemberin ya dışında demekle olmuyor bakış açısı yaratmak.

Eren.

A. Eren Logoglu dedi ki...

Güzel insan, bir ricada bulunmuşsun medeni bir şekilde, cevabım ancak bu olur;

Fenerbahçe oyunu sevmemize, sahaya bakmamıza izin verirse, haksız yoldan kazanmaktan vazgeçerse, kendisinden nefret ettirmezse, canıma kast etmezse, elbette yazacak birşey çıkmaz bana.

Ama her sene böyle olaylar kurgulayıp, senaryolar yazıp, tiyatrolar oynarsa, elden çıkan yazı böyle olur, kusura bakma.

Ben keyif almıyorum Fenerbahçe yazmaktan ama zorluyor her seferinde Aziz Yıldırım zihniyeti.

Saygılar ve sevgiler.

Eren.

Alper Öcal dedi ki...

Atatürk'ün Türkiye'sini inkar etmiyorum ki ben. Bu Türkiye o Türkiye değil diyorum.

LEfter'in Fenerbahçe'sini de inkar etmiyorum, bu Fenerbahçe o Fenerbahçe değil diyorum.

Bu onları sevmediğim, sahiplenmediğim, özlemediğim anlamına gelmez.

Yanlış olmasın;

Elkatipzade'nin değerleri vardı, kuruluş sonrasında hayatta kalabilmek için Üsküdar ekini almıyordu mesela. Siz bize katılırsınız Fenerbahçe olarak devam ederiz diyordu. Fenerbahçe'nin değeriydi bu ama Aziz Yıldırım ekledi Ülker ismini Fenerbahçe'nin ardında.

Değer meğer kalmadı.

AKP başka başka tohumlar ekti bu ülkenin temeline, devrimlerin üstüne asfalt döktü.

Anlatmak istediğim bu.

Ben de bu Fenerbahçe'yi istemiyorum. Bu Türkiye'yi istemiyorum. Ben başka bir Türkiye, başka bir Fenerbahçe seviyorum ama bunlar benim bağlılıklarım sonuçta. Reddedemem asla.

Alper Öcal dedi ki...

Bir de vatan ve kulüp çok farklı şeyler. Bunlara ait değerler, simgeler, bağlılık aynı zeminde tartışılıp, örneklendirilemez.

Bence...

A. Eren Logoglu dedi ki...

Bu Türkiye AKP'nin Türkiye'si ise, 3 - 5 yıl sonra Atatürk gibi düşünen, uygulamalar yapan biri gelince ne olacak, tekrardan Atatürk Türkiye'si mi. Ben sana bu mantığın yanlışlığını anlatmaya çalışıyorum ve örnekler sunuyorum. Atatürk Türkiye'sinin değerleri hep var -doğru ya da yanlış- kimileri hala duruyor, kimileri değişti, kimisi geliyor doğru değerlendiriyor, kimisi kendine yontuyor. Fakat öz, kimliğiyle birlikte yerinde sapasağlam duruyor, onlar üzerinden başka şeyler inşa edilmeye çalışılıyor, yoldan sapılmıyor mu elbette.

Fenerbahçe'nin ise şimdisi, öncesi yok, Galatasaray şampiyon olmasın diye maçtan çekilirken de aynıydı, Efes'e yenildiğinde hazımsızlık sergilerken de. Zaten Efes serisinden yola çıkarak anlatmaya çalıştığım tarihi boyunca benzer bir algıyla yaşadığını da gösteriyor Fenerbahçe'nin. Öndeyken sorun yok, geriye düştüğünde bambaşka ve özünde olan yüzü çıkarıyor ortaya, maskeler düşüyor.

Barcelona'dan, Galatasaray'dan dem vurdum, spor örnekleri yeterli gelmeyince, karşılaştırma, benzetme yöntemiyle anlatmayı denedim. Kulüpler de ülkeler gibi yönetiliyorlar, belli değerleri var, tarihleri var, insana dair olan bir kurum, pek çok yönden örtüşüyor devlet yönetimi ile.

Madem laf lafı açıyor devam edelim, ben edebiyat düşkünü bir adamım zaten, konuşmayı, okumayı, yazmayı, zihin açmayı severim;

Aile kavramı yahu, değerleriyle, sistemiyle o da bir kurum, anne ve baba tarafından yönetiliyor. Toplumlar tarihin farklı evrelerinde erk değişikliklerine uğramışlar. Anaerkil, ataerkil düzenler olmuş. Batı hala bunu tartışır durur aynı anda evrim de geçirir aile yapısı olarak. Anaerkil düzen pek kalmamış. Bir aileye bakıyorsun, anne, baba ve çocuklardan oluşsun. Hangi erkle yönetilirse yönetilsin tarihin başlangıcından günümüze çocuğunu koruma psikolojisiyle yaşamış. Öyle bir değer ki bu, özden beslenen, hala sapasağlam duruyor. Arada erkin kötü karakterde insanların eline geçip, çocuğunu sahiplenmediği olmuyor mu, elbette oluyor ama bu aile kavramının çocuğunu korumak gibi bir değeri olmadığını göstermez işte, yaşıyor hala.

Barcelona'nın İspanya İç Savaşı'nda oluşturduğu değerler hala vardır, Katalan halkı buna inanır, Katalunya İspanya Değildir diyebilir, Puyol, Real'e gol attığında, kaptanlık bandını değil aslında aynı biçemdeki Katalunya bayrağını sallıyordur, takıma başka coğrafyalardan gelen oyuncular, Franco'ya inat Katalanca konuşurlar, uzar gider, eski Barça yazılarımda çok örnek vardır.

Ben kendimi bildim bileli Fenerbahçe böyle, öncesinde de böyleymiş, kimliği buymuş. Savaşı kaybetmenizin nedeni de bu zaten. Galatasaray da Barcelona gibi farklı bir camia, köklü, tarihi olan, kurulduğu gün yaratılan mottoyu hala taşıyabilen, eğitime dayanan, aydın ve entellektüel insanlar yetiştiren, ülkenin menfaatlerini kendinden önce tutan, bu coğrafyayı başarıyla ve gururla temsil eden, Diyarbakır'dan, Trabzon'a yoğun bir sevgiyle yoğrulan, altyapısında genç çocukları yetiştirip onlara şans veren, Milli Takım'a yükselten, hayallerini gerçekleştiren ve bu öğretileri Türk insanına her alanda aşılamak gibi bir model yaratan, örnek olan, tarihin belirli dönemlerinde değil, her döneminde bayrak adamlar çıkaran, sembol, değer, kavram gibi tanımlamaları Türk Sporuna yerleştiren, bu coğrafyaya futbolundan, basketboluna kadar pek çok sporu öğreten, öncü kurumdur.

Bunları yüceltmek amaçlı söylemiyorum, Fenerbahçe'yle yapılan aynılaştırmaya itirazımdır.

Eren.

silent lucidity dedi ki...

oncelikle galatasaray ve barcelona taraftari oldugumu belirterek baslayacagim ve eren seninle ayni ismi tasiyoruz burdan bakildiginda bircok ortak yonumuz var ve goruslerinin coguna katiliyorum. ve gercekten cok iyi bir galatasarayli oldugunu dusunuyorum ancak senin bakis acin biraz fanatizme kayiyor.

fb nin oyunu cirkinlestirdigi ve turk futbolunun degerlerini yok ettigi dogru ama yaptigi yatirimlar da yadsinamaz sportif anlamda olmasa da maddi anlamda. bu paranin kaynaginin silah ticareti oldugunu biliyorum birinci agizdan duymus birine guvenerek,ayni sey ali sen ve sadettin saran icin de gecerli. zaten aziz yildirimin sadettin sarani kulupten uzaklastirmasinin temelinde de kendisini o koltuktan indirebilecek tek adam olmasi yatiyor. gucunu kullanarak rakiplerini oyunun disina itmek fenerbahcenin de aziz yildirim zihniyeti dedigimiz seyle yaptigi. ancak burda atlanan bir nokta var bunun sorumlusu usta bu para nerden geliyor ya tamam biz kulube gelir sagliyoruz da bu kadar da degildir canim demesi gerektigini dusundugunuz fenerbahce taraftari degil. onlar her taraftarda gorulecegi gibi basari bekliyorlar basari olmadiginda da kendilerince tepkilerini gosteriyorlar bunu turkiyedeki butun kuluplerde gorebilirsiniz galatasarayda hafiflemis olmasinin sebebi galatasaray taraftarinin kazanilan basarilarla kendisini avutmasidir.ha biz 10 senedir avutuyoruz baskasi olsa 50 sene avunur o ayri bir konu kendileri tek maclik bir skoru 7 senedir dillerinden dusurmemekte cunku.

aziz yildirimin gs kompleksi oldugunu sanirim fb taraftarlari bile inkar edemeyecektir baskani oldugunuz kulubun ezeli rakibinin tarihindeki en basarili doneme sahit olmak..

ancak burda kesin olan birsey var ki sizin oyunu kuralina gore oynamak dediginiz,degerlerinden vazgecmektir bana gore.

kisacasi fenerbahce bunu cabucak yapmistir ama galatasaray da sutten cikmis ak kasik degildir.

kimse jardel alindiginda biz bu parayi nerden bulduk dememistir galatasarayda.

Adsız dedi ki...

Riva arazilerini dürüst Galatasaray'ımız kaça satın almıştı? Ya da boğazın ortasındaki dünya harikası bir adayı kaç sene para biriktirip aldı?

Komik olmayın..

A. Eren Logoglu dedi ki...

Adı olmayan,

Biliyorsan ödenen bedelleri söyle biz de öğrenelim, yok eğer bilip bilmeden yahu kesin ucuza kapatmıştırlardır diyip işkembe-i kübradan sallıyorsan, herhangi bir dayanağın yoksa, komik olan sen oluyorsun bu durumda.

Eren.

Unknown dedi ki...

Rivanın alınısından cok alındıgında orman arasizi yani SİT alanı olması alındıktan sonra da ormandan cıkarılması hususu var .Galatasaray adasının da 2/3 ü kacak yapıdır ortada üstünde yapı olan kısım harici sagında ve solunda bulunan havuzlu kısımlar sonradan ekleme olup Bogazici imar kanunu delik desik edilerek yapılmıstır .Boğazici imar kanununu delenlerin Riva gibi gözden ırak bir alanı talan etmesi cocuk oyuncagidir :)

Bu arada Aziz Yıldırım icin demedigini bırakmadın hicbir somut belgen olmadıgı halde onun bunun soyledikleri ile kirli isler musebbibi ilan ettin Eren.Sana bir haber metni kopyalıyayım Ergenekon iddianamesinden umarım buna bir cevabın olur ve umarım bloguna eklersin

MAFYAYLA İŞBİRLİĞİ İÇİNDE


“Mesut Yılmaz kamuoyuna mafya ile mücadele ettiğini söylüyor. Buna inandırmaya çalışılıyor. Oysa madalyonun gerçek yüzü başka. Mesut, Karadeniz mafyasını toparlıyor. Şimdi içerde bulunan Oflu İsmail’in (Hacısüleymanoğlu) artıklarıyla hareket ediyor. Bu ilişkileri sağlayan isim Eyüp Aşık. Oral Çelik de Mesut’un kontrolünde.”


BORÇLARINI ÖDÜYOR


“Yılmaz, Adnan Polat’ı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak düşünüyor. Polat, Yılmaz’ın kumar borçlarını ödüyor. Adnan Polat Uzakdoğu’ya gittiğinde küçük yaşta çocuklarla ilişkiye giriyor. Bu ilişkilerin kaseti Mesut’un elinde. Mesut Yılmaz’ın da böyle Polat’a şantaj yaptığı ileri sürülüyor. Mesut Yılmaz’ın kumar arkadaşları Kamuran Çörtük, Adnan Polat, Adil Öngen, Korkmaz Yiğit. Bu isimlerin genellikle Nihat Akgün’ün otelinde kumar oynadıkları belirlendi.”

Haberin tümü icin

http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=398943

A. Eren Logoglu dedi ki...

Riva, Sit alanı ve Boğaziçi İmar kanunu hakkında yeterli bilgiye sahip değilim. Delinen kanunlar nelerdir, kaç yılında çıkarılmışlardır, kendi yorumlarını değil, net ifadeleri ortaya koyabilirsen sağlıklı bir tartışma olur.

Aziz Yıldırım veya Fenerbahçe hakkında konuşurken referans kullanıyorum. Efes maçı, Kadıköy'de gittiğimde yaşadıklarım, -hani deniyor ya Yıldırım'ın haberi olmadan kuş uçmaz diye- Fenerbahçe resmi sitesindeki veriler gibi gözlem ve resmi kurum gibi dayanaklarım var.

Gelelim habere;

Şöyle bir zaaf var bir kere, iddianın. Diyor ki Polat Uzakdoğu'ya gittiğinde, kameraya alındı. Şunu anlarım dese ki İstanbul'da bir otelde kayda alındı, daha önce de olan birşey ama uzakdoğu'da, iddia edilen örgütün hakim olmadığı kurumların, şirketlerin, coğrafyaların içerisinde bu türden bir kayıt işlemi gerçekleştirmesi pek mantıklı değil.

Ayrıca cevap olacak bir şey de yok adı üstünde iddianame, kesinleşmiş bir şey söz konusu değil.

Haberin girişinde ne diyor; 2. iddianamenin ek klasörlerinde Özel Kuvvetler Komutanlığı tarafından hazırlandığı iddia edilen gizli raporlar da çıktı.

İddianamenin ek kısmı zaten net ortamında mevcut değil ayrıca bir de gizli ibaresi eklenmiş. 2. iddianame de ise Mesut Yılmaz bölümleri olmasına rağmen Adnan Polat'ın adı geçmiyor. Polat'ı yıpratma amaçlı bir haber olabilir bu. Referansın iddianameden alındığı bile meçhul olan bir gazete haberi olursa, herhangi bir sonuca da ulaşamazsın, araştırmadan etmeden, gazete haberleriyle önüme gelirsen hüsrana uğrarsın.

Misal bugün yayınlanan bir haber:

http://www.haberturk.com/haber.asp?id=155693&cat=200&dt=2009/06/29

Ya da al sana iddianın kralı:

http://www.odatv.com/Siyaset/mehmet_topuz_transferinde_ergenekon_izi-16527.html

Bunlar adı üstünde iddia, gazete haberi, referans değil.

Eren.

A. Eren Logoglu dedi ki...

Kerem, yorumunu yayınlamıyorum kusura bakma, benim blogumda parazit falan diyemezsin Galatasaraylı birisine, onu başka yerlerde yapacaksın.

İddia konusuna itiraz falan etmedin, etsen gazete haberini belge gibi sunmazdın zaten.

Referans aldığım noktaları söyledim. Gözümle gördüm akreditasyon kartlı adamların seramik taşıdıklarını, o seramiklerle kafaların yarıldığını, tabi bunları medya haber yapmadı. Resmi sitesini açtım yazdım Fenerbahçe'nin, nerden ne kadar gelir elde ettiği hakkında, gazete küpürlerinden değil.

Efes maçında yaşananları anlattım, kameralara yansıyan ve yansımayan.

6 + 2'ye dikkat edin, Fenerbahçe, kimse farkında olmadan kuralı çiğneyebilir dedim. Daha önce yapmadığı şey mi, 5 + 1'i ihlal etti, 6 + 2'nin kıyısından döndü, oyunculardan bir kısmının farketmesiyle. Efes serisi 5. maçında kuralı bilmeyen oyuncuları ve teknik heyeti yüzünden olaylar çıkardı. Kural tanımamamızlık vardı Fenerbahçe'nin tarihinde.

Bugün yahu, Daum gelmiş Türkiye'ye, Aragones'in sözleşmesi devam ediyor. Sezon açılışı basına ve taraftara kapatılıyor, hukuki bir sıkıntı olmasın diye, böyle de bir kulüptür işte Fenerbahçe. Adı üstünde sezonu açmışsın, taraftarla buluşman gerek.

Bunlar gerçekler, iddia falan değil, karıştırmayasın.

Eren.